31. Bölüm

31.BÖLÜM – AMERİKAN GELİN

Eda Şahinoğlu
mutlusonlarinyazar

 

Yalnızlıktan sıkılır ya insan,

Kalabalık arar etrafında.

Ben istemem kimseyi,

Karanlığıma gözlerin,

Yalnızlığıma varlığın yeter.

 

Cem odada dört dönüyordu. “Bir tane normali yok. Bir tane!” diye bağırdı. “Biri kızımı bardan kaldırır, biri kundaktayken kandırır.”

Çınar Burak’a eğildi, “Ya yine konu bize geldi. Bu adam bizden vazgeçemiyor. Anlamadım sanki şeker verip kandırmışız kızlarını.”

Burak “Haklısın yemin ederim, vazgeçilmez derdiyiz adamın,” deyip, öksürünce, Cem ona baktı.

“Ne oldu damatçığım geçmiş mi takıldı boğazına?”

“Yok da babacığım, konu oğlunuzun kaçıklı-yani kaçaklığı iken neden, nasıl bize döndü anlamadık.”

Cem damadına eğildi, “Dinmeyen yaramsınız Burak, ondan.”

Çınar “Allah başka dert vermesin babacım,” diyerek araya girdi.

Oysa çoktan o dert ana rahmine düşmüştü.

 ***

Can kaşlarını çattı. “Kim kim evleniyorsunuz benimle, anlamadım?”

Angela’nın suratı düştü. “Bebeğimiz,” dedi yutkunarak.

“İkimizin, yani senin ve benim mi?”

Kız üzgünce başını aşağı yukarı salladı. “Evet. İstemiyor musun? Can bende bilmiyordum. Bugün öğrendim. Seni aramak istiyordum, ama cesaret edemiyordum. Yanına gelmeyi bile düşünüyordum sabahtan beri. Ama ne yapacağımı nasıl yapacağımı-” adamın dudakları ile sustu Angela. Öpücükleri öyle duygu, öyle aşk doluydu ki, kadın gözyaşlarını tutamıyordu. Can onu öyle bir sarmıştı ki, yüreğindeki her şey kıza aktı, bedenindeki tüm sevgi kadını sarmaladı.

“Seni seviyorum Angela, sizi çok seviyorum,” dedi karnını okşayarak.

“Sen bana kızmadın mı?” dedi kız gözbebekleri titreyerek.

“Deli misin sen? Sevinçten delirebilirim şuan. Hemen evleniyoruz. Bugün dönelim,” sonra bir an düşündü, “Yok bugün sevişelim, yarın dönelim. Annemlerle konuşuruz. Sonra babandan isteriz seni.”

“Babam sorun yapmadı.”

Can bir an tedirginlikle uzaklaştı, “Baban biliyor mu hamile olduğunu?"

“Elbette biliyor. Aynı evdeyiz. O fark etti ilk.”

“Kızmadı mı?”

“Yok. Çok mutlu oldu,” dedi kız sevinçle.

“Vay be. İyiymiş. Gerçi benim de babamın dilinde sadece, o da çok sevinmişti (!)” derken gülüyordu. Sonra kızı kendine çekti, “Angela, bu serada bir odan var mı?” dudakları yaramaz öpücüklere başlamıştı.

“Serada yok ama evde var,” dedi elini tutup onu çekerken. Arka taraftaki kapıdan çıkıp, eve doğru yürüdüler. “Bak burası evimiz.”

“Baban evde mi?”

“Hadi Can!” dedi sabırsız bir sesle.

Birlikte odalarına geçtikleri an soyunmaya başladılar. “Çocuğa bir şey olmaz değil mi?” diye sordu Can kızın üstünü çıkarırken.

“Olmaz!” dedi Angela o da onun gömleğini çıkarıyordu.

“Angela, çok özledim.”

“Ben de özledim Can.”

“Kimseye dokunmadım, yemin ederim iki aydır sadece aklımda sen vardın.”

Angela gülümsedi, “Benim de. Benim de aklımda sadece sen vardın.”

Can kaşlarını çattı, “Yok bir de başkası olsun,” dedi ve kızı taşıyıp, yatağa götürdü.

 ***

Can serada onu karşılayan güleryüzlü adamın Angela’nın babası olmasına şaşırmıştı. Ama adam şeker gibi biriydi ve Can’ı çok sevmişti. Düğün haftası o da gelecekti Türkiye’ye. Ertesi sabah erkenden uçağa binmişlerdi Angela ile. Direkt uçak olmadığı için aktarmalı gelmişlerdi.

“İstanbul’u hep merak ediyordum,” dedi kız heyecanla pencereden bakarken.

Can da Boğaz’ı gösterdi ona, “Bak bu Boğaz köprüsü.”

“Ah muhteşem. Ne zaman gezdireceksin beni?”

“Yarın başlarız gezmeye. İstersen balayını Türkiye’de bir yerde yaparız."

Kız düşünür gibi yaptı, “Benim arkadaşlarım geldi bir kere, bir yer söylemişlerdi.”

“Neresi? Antalya, Bodrum, Kuşadası, Marmaris?”

“Hayır. Imm... Hah Nevşehir.”

“Aa Peri Bacaları. Tamam nereye istersen gideriz.”

Kız heyecanla el çırptı ve adama sarılıp, dudaklarını öptü.

Havaalanında ablası ile Burak karşılayacaklardı onları. Bu yüzden Can’ın gerginliği henüz başlamamıştı.

 *

Burak Can’ı gördüğü an havalanan kolu dona kaldı. Can’ın elinde kumral ve çok güzel bir kız vardı.

“Gelininiz hayırlı olsun aşkım...” dedi kelimeleri uzata uzata.

Bade kocasına baktı. “Ne gelini?” etrafa bakınıyordu.

“Can’ın derdi belli oldu. Kız almaya gitmiş bu. Ama söyleseydi ailecek giderdik. Ayıp oldu öyle.”

“Ne saçmalıyorsun Burak ya,” derken telaşlıydı ve o an Burak’ın neyden bahsettiğini anladı. İleride valizleri bekleyen kardeşi ile kızı gördü.

“Burak bu ne?”

“Gelin.”

“Babam kalpten gidecek, hele annem öldürecek bizi. Yürü gözükmeden kaçalım. Elimizle felaketi eve götürmemize gerek yok.”

Burak sırıtıyordu, “Yok valla, ben elimle götüreceğim babana Amerikan gelinini. Hahaha.”

Yanlarına geldiklerinde Bade sadece arkadaş olmaları için dua ediyordu ama birleşen elleri hiç de öyle demiyordu.

“Hamile olmasa bari,” diye mırıldandı.

“Selam,” dedi Can ikisini öperken, “Bu sefer fazla özletmedim değil mi?”

Bade zoraki gülümsemeye çalıştı, “Özletmedin de şaşırttın,” derken kızı süzüyordu. Can gülümseyerek kızın beline sarıldı. Bade acıyla gözlerini yumdu, “Sarma o beli sarma...” diye inledi sessizce.

“Ah evet. Sevgilim, dünyam, her şeyim ve müstakbel eşim Angela.”

Bade birden gözlerini kocaman açtı, “Müstakbel neyin?”

“Eşim ablacım.”

Burak kahkaha atıyordu, “İsme bak. Angela. Babanla çok iyi anlaşacaklar. Bir Türk’le bir Amerikan meleğin buluşması. Wuuu... çok havalı.”

“Burak kes!” dedi Bade kocasına sinirle, sonra kıza dönüp gülümsedi. “Ben Bade. Bu hızlı Gonzales’in ablasıyım.”

Can güldü, “Çok anladı seni,” sonra kendi döndü kıza, “Bu ablam Bade,” dedi İngilizceyle.

Bade “Allah seni kahretmesin, Türkçe de mi bilmiyor?”

“Birkaç kelime öğrettim,” dedi sırıtarak.

Angela gülümseyerek “Siktir git diyo ben,” dedi.

Bade alnını tuttu, “Aaa öğrettiği şeye bak.”

Burak kahkahadan yıkılıyordu, “Biz seninle çok iyi anlaşacağız gelin. Ben Burak,” dedi İngilizce ile elini uzatarak.

“Memnun oldum.”

 ***

“Çalsana zili yabancı damat,” dedi Bade onu dürtükleyerek.

Can yutkunarak zili çaldı.

Ecrin heyecanla kapıyı açtı, “Ah Can sonunda-”

Can sırıtarak kızı öne itti “Sürpriz!” diye bağırdı.

Ecrin gördüğü kişi ile kaşlarını çattı, “Bu kim?”

Burak başını uzattı, “Gelinin annecim.”

“Sana gelin getirdim anne,” diye ekledi Can.

Ecrin şok olmuştu, arkada Cem donmuştu. “İki damat vardı elde, neyimize gerekti gelin?”

“Ama babacım öyle deme,” dedi Burak içeri geçerken. “Biz yerliydik. Bu değişik oldu, yabancı bu. Amerikan gelin. Amerikan mutfak gibi. Ne güzel,” derken sürekli gülümseyen ama bir şey anlamayan kıza baktı, “Hep de gülüyor böyle. Canım ya. Tabi daha tanımıyor sizi.”

Ecrin şoktan konuşamıyordu. “A-Amerikan der-derken?” Can’a döndü, “Can ne diyor bu damat?”

Cem de araya girdi, “Yerli mallarımızın üstüne ithal gelin süper oldu oğlum tebrik ederim. Böyle sürprizlerle öldürün siz beni!”

İçeri girdiklerinde Can annesi ile babasıyla tanıştırdı, “Angela Daisy Adel,” dedi gülümseyerek.

Ecrin kızın ismini duyunca kıkırdadı. Çınar ise tutamıyordu kendini.

“Angela mı?” diye gürledi Cem.

“Angela bu babam Cem, annem Ecrin, diğer ablam Eva, eniştem Çınar ve abim kadar sevdiğim İlker, Pars, bu da Pars’ın eşi Duygu abla.”

“Memnun oldum,” dedi kız gülerek herkesi öperek.

“Gelinin adı da kendisi de kayınbabası gibi tam bir melek. Canım benim,” dedi Pars gülerek.

Cem kaşlarını çattı, “Sen sus üvey damat. Babası gıcık, bu ondan gıcık.”

Angela; Ecrin ve kızlara gülümseyerek bakıyordu. Ecrin ne yapacağını bilemedi ve kıza sarıldı. “Hoşgeldin kızım,” dedi İngilizce ile.

Kız başını salladı. “Teşekkürler.”

Can annesine baktı ve sevgiyle gülümsedi ona. Ecrin o anda anladı oğlunun bu kızı çok ama çok sevdiğini. Çünkü aynı babası gibiydi kıza olan bakışları.

“Hiç mi Türkçe bilmiyor?”

“Birkaç kelime biliyormuş Cem babacım,” dedi Burak. “Siktir git babalığı öğretmiş Can sağolsun.”

Angela gülümseyerek başını salladı, “Evet. Siktir git babalık diyo ben.”

“Aferin maşallah, oğlum Türkçeyi aşmış,” dedi öfkeyle ve hepsi içeri geçtiklerinde Cem ile Ecrin de mutfağa geçtiler. Cem sandalyeye sessizce oturdu. Sonra dayanamadı.

"Bu ne Ecrin?" dedi içeriyi gösterip somurtarak.

"Gelinimizmiş Cem, duymadın mı oğlunu?"

Adam sandalyeden birden kalktı. "Ne gelini ne? Kız Türkçe bilmiyor."

"Öyle deme bir kaç kelime biliyor."

Sinirle ellerini saçlarından geçirdi. "He biliyor. 'Siktir git babalık' dedi bana. Oğlunun öğrettiği şeye bak."

Kadın elindeki bıçağı sertçe masaya bıraktı. "Oğlumuz Ernez oğlumuz!" diye bağırdı. Sonra adamın yanına geldi. "Hani şu üstünde zevkle inlerken, altımda hırlayarak içime boşaldığın oğlumuz!"

"Evet, üstteydin diye beyni aşağıda doğdu çocuğun. Hayır ben bunun ailesinden kızı nasıl isteyeceğim acaba. Tanrı'nın gücü, Yüce İsa ve Kutsal Ruhun kavli ile mi? Kavliyi nasıl çevireceğim kavliyi, hiç bilmiyorum." tekrar sandalyeye oturdu. "Biri de normal evlense. Kimin ahı lan bu?"

Ecrin yanına geldi ve kulağına eğildi. "Birincisi Eva gayet normal evlendi. İkincisi babamdan başlayıp giden upuzuuun bir 'ah listen var kocacım."

Cem yüzünü buruşturdu, "Eva'nın evliliği normal, evlendiği kişi anormal. Kapımda halay çekerek, kızımın hamile olduğunu söyleyen adamdan bahsediyoruz Ecrin! Evlendiklerinin ikinci günü hemde." diye bağırırken parmakları ile ikiyi gösterdi. "En azından ben babama saygımdan evlenene kadar korundum."

"Ne yüce bir davranış."

"Yüce İsa ve Kutsal Ruh adına diyeceksin. Alış artık. Bunlar torunumu sulara sokup, vaftiz de ederler. Tanrı korusun." diye homurdanırken, karısına döndü. "Sünnet olacak torunum ona göre!"

O sırada mutfağa giren oğlu asıl bombayı patlattı, "Babacım daha bir ay sonra cinsiyeti belli olacak da, siz hamile olduğunu nereden biliyorsunuz onu anlamadım. Sürpriz yapacaktık güya."

Cem ile Ecrin aynı anda bağırdı, “Ne?”

“Hamile mi?” Ecrin yüzünü yelliyordu.

“Ee siz şimdi torundan bahsetmiyor muydunuz?” dedi Can kafasını kaşıyarak.

Cem “Lan ben seni doğru düzgün yapamamışım. Sen çocuğu nasıl yaptın acaba?” diye gürledi. “Biriniz ya biriniz önce evlenseniz sonra hamile kalsanız ne olurdu?”

Can babasına yaklaştı, “Şimdi öncelikle beni ablalarımla karıştırma. Ben hamile kalmadım.”

“Aman ne güzel.”

“İkincisi ben sadece aile geleneğini sürdürdüm. Üçüncüsü sen ve annem sadece şanslıydınız,” dedi ve içeri girdi.

“Ne demek şimdi bu?” dedi Cem oğlunu göstererek.

“Dördüncü torun geliyor Cemcim. Babaanne oluyorum demek,” diyerek homurdandı.

 ***

Pars kıza eğildi, “Angela, şimdi Cem seni babandan isteyecek ya, babana de ki o kutsal ‘verdim gitti’ kısmını ben söylesem olmaz mı?”

Kız anlamadan Can’a baktı. “Kim istiyor beni?” dedi. “Baban neden istiyor beni?”

Can güldü, “Bebeğim, yani babam babandan seni bana isteyecek. Türklerde böyle.”

“Evet ben izlemiştim bir kere,” dedi gülerek.

Pars kahkaha atıyordu, “Yemin ederim hergün sizdeyim. Çok tatlı lan bu.” Ayağa kalktı ve kızı kaldırdı. “Bak şimdi bizde halay meşhurdur. Ver elini.” Can gülerek izliyordu kızın şaşkın ve tatlı hallerini. Pars Duygu’yu da kaldırdı, “Gel hayatım,” bir elinde Duygu bir elinde Angela vardı. “Bizi izle, aynısını yap,” dedi ona. Eva, Burak, Bade, İlker ve Çınar da kalktılar.

Hep bir ağızdan söylüyorlardı şarkıyı, “Cem baba, Cem baba. Cem baba, Cem baba. Cem baba, Cem baba tam bir baş bela!” derken halay da çekiyorlardı.

Cem kapıda onlara bakıyorlardı. Ecrin kahkaha attı, “Ay hemen de ayak uydurmuş onlara.”

“Yoldan çıkacağı varmış. Bu gelin de olmamış. Damatların hamurundan var. Gıcık. Gavur gelin.”

“Öyle deme, çok sevimli ama baksana nasıl eğleniyorlar.”

Cem inanamayarak baktı karısına, “Söyledikleri şarkıya bak. Eva’nın hamile olduğunu da bu şarkıyla demişlerdi bana. Benle eğleniyor bunlar Ecrin!”

“Ama öyle deme, Burak ikinci torunda sana Tarkan’dan ‘Şeytan azapta’yı söyledi.”

“Sus Ecrin yemin ederim insanın sen gibi bir karısı, bu üç hoppalak gibi damadı ve böyle Brutus çocukları varsa düşmana gerek yok. İlker’e de bak, tüh yazıklar olsun!”

Halay bittiğinde Pars nefes nefese kalan ama hala gülümseyen kıza baktı ve “Mesela bizim kızlar hamile kalınca Cem babaya bu şekilde söyleriz bebeği,” dedi İngilizce ile.

Angela birden Can’a döndü. “Can sen söyledin mi hamile olduğumu?”

Herkes “Aaa!” diye şaşırırken, Can güldü. “Gerek kalmadı birtanem, sen söyledin.”

Bölüm : 27.11.2024 10:19 tarihinde eklendi
Okur Yorumları Yorum Ekle
Hikayeyi Paylaş
Loading...