34. Bölüm

33.BÖLÜM – EFSANE HAMAMDA

Eda Şahinoğlu
mutlusonlarinyazar

 

Son demlerinde yüreğim.

Al kucağında yaşlansın bedenim.

Sakla beni her şeyden, herkesten,

Son gördüğüm olsun yalnızca gözlerin.

 

“Bana bak lan Cem buraya da inşallah Japon masajcılar, Rus tellakçılar çağırmadın değil mi? O Arap dansözün izlerini yıllarca silemedik sayende,” diye homurdandı Ateş.

Cem sırıttı, “Rica ediyorum, Arap konseptinde benim damat başı çekiyormuş haberim yok. Ben bir tane getirdim. Bu üç tane birden getirmiş ama tesadüfe bakın ki kuzeni ile kardeşi çıkmış, amatör çapkın.”

Burak peştamalını düzeltirken kayınbabasına baktı, “Şimdi babacım çirkinleşmezsek sevinirim.”

Cem omuz silkti ve etrafta hala sırıtan dünürüne döndü, “Alan almış, dünya yanmış bu adam hala sırıtık,” dedi Rüzgar’a. “Sen de öyle miydin lan Meltem’i verirken? Sırıtıyor muydun? Bir ben miydim mutsuz diyeceğim de... Benim kaderim pis.”

Rüzgar damadı Mert Ali’ye baktı, “Valla ben seviyorum damadımı ya, efendi.”

Cem huysuzca baktı arkadaşına, “Tabi sen aldın efendi damadı, verdin bana çapulcu Çıngıraklı oğlunu, oh...”

“Niye öyle diyorsun be, aslan gibi oğlan verdim sana. Yakışıklı, işinde gücünde, kızına deli gibi aşık-”

“Hah işte sorunda tam orada. Deli... Bildiğin deli.”

Burak gitarını eline aldı, “Poyraz amca, sende getirdin mi gitarını?” dedi.

Ateş kahkaha attı, “Lan benim bildiğim darbuka çalınır hamamda. Eski hamama yeni adet getirdiniz.”

“Darbuka çalanımız yok, ne yapalım,” dedi Çınar gülerek.

Burak ayarları yaparken, Mert Ali’ye baktı. “Ben çalayım sen söyle.”

“Olur bana uyar.”

Poyraz da gitarını hazırladı, “Tamam hazır mıyız Burak?” diye sordu Poyraz.

“Hazırım Poyraz amca.”

Sırayla şarkılar söylendikçe, herkes coşuyordu. Cem eli ile herkesi susturdu.

“Eve girdim ev kuşanmış, eve damatlar dadanmış. -Alkışlayıp, ayakta oynuyordu herkes.

Eve girdim ev kuşanmış, eve damatlar dadanmış.

On dokuz yaşında da melek kızlarım kimlere aldanmış.

On dokuz yaşında da prenseslerim kimlere aldanmış.”

Çınar kaşını kaldırdı, “Öyle mi babacığım. Onun geri dönüşü de var ama, gel Burak bu tarafa!” diye tarafları belirledi Çınar.

Şimdi babalar ve oğullar karşı karşıyaydı.

“O dünyadan bu dünyaya melek sıçramış, oh aman Allah!

O dünyadan bu dünyaya melek sıçramış.

Altmış yaşında da Cem baba pek de kartlaşmış.

Altmış yaşında da Cem baba pek de kartlaşmış.”

Cem kaşlarını kaldırdı ama bu sefer söze Rüzgar girdi.

“Sizden ala melek olmaz, Efsanesiz olmaz.

Sizden ala melek olmaz, Efsanesiz olmaz.

Siz onun yaşına gelin de bakalım, ufaklıkları kaldırın.

Siz onun yaşına gelin de bakalım, ufaklıkları kaldırın.”

Cem arkaya yatarak kahkaha attı, “Bravo Rüzgar!”

Çınar kaşlarını çattı, “Baba! Olmuyor ama ha!”

Burak gitarı Mert Ali’ye verdi, “Devam et,” dedi ve Çınar’a ‘bekle’ işareti yaparak şarkıya girdi.

“Hamam taşı gümüşten,

Yeni geldim o işten.

Benim böyle delirmem,

Senin melek prensesten.

Yar yar...”

Cem kaşlarını çattı, “Bel altı vurdun!” dedi ve Poyraz’a dönüp, “Devamını çal,” dedi.

“Kızım kendi yuvasında,

Babası var yanında.

İstedin de verdim ya,

Çıban çıksın malında...

Yar yar...”

Çınar güldü, “Valla pası hep bu veriyor, ben günahsızım,” deyip şarkıya girdi.

“Tarlanın tezeklisi,

Pabucumun efsanesi.

Sarıldıkça tat verir,

Efsane prensesi...

Yar yar...”

Cem kaşını kaldırdı, “Ağzındaki tada sıçayım Çınar!” Poyraz’ın kulağına başka bir şarkı söyledi ve Çınar’a döndü. “Lan ben Derviş babayı alt etmiş insanım, iki kıytırık damada mı yenileceğim?”

“Damatların önü bakla,

Güvercinler işer başa,

Sen bana kurban ol da,

Ninna yavrum ninna,

Sarı bomba ninna ninna ninna...”

Pars ayağa kalktı ve ‘top bende’ der gibi kendini gösterdi.

“Hele baba olasan.

Allah’ından bulasan...

Kızları bize vermezsen,

Koltukta da yatasan ninna ninna...”

Herkes kahkaha atarken, Mert Ali ile Rüzgar göz göze geldi.

“Mert Ali sakın! Seni severim.”

Mert Ali gözleri ile onayladı ve “Bu şarkı Meltem’imi dünyaya getiren çifte gelsin,” dedi.

Herkes -Rüzgar da dahil- romantik güzel bir şarkı beklerken, Mert Ali son noktayı koydu.

“Seni anan benim için doğurmuş canım...

Hamurunu benim için yoğurmuş canım!

Senin baban benim için doğurtmuş canım,

İzmirler’de benim için okutmuşşşşş...” herkes gülerken, “Eee ortamı bozmak olmazdı babacım,” dedi.

Rüzgar başını salladı, “Yazık ettin, severdim seni.”

Kuzey uzandığı yerden başını kaldırdı, “Yemin ederim hamamdaki kadınlar gibisiniz. Buraya güne mi geldik rahatlamaya mı anlamadım.”

Oğuz da homurdandı “Kuzenim olduğundan değil ama sonuna kadar sana katılıyorum. Birdaha ki sefere biz seninle şu İlker’in söylediği yere gidelim. Orada Uzak Doğu masajları da yapıyorlarmış,” dedi pis pis sırıtarak.

Selim oğlunun dediği ile ona döndü, “Sonra bana o Uzak Doğudan doğan bir torun getirmede, alırım seni ayağım altına. Annen de seni keser Oğuz!” diye tısladı Selim.

Oğuz Kuzey’e döndü, “Sorun benim getirdiğim torun değil ha, annemin gazabından korkuyor,” dedi gülerek. “Hala kılıbıksın babacım, insan azıcık değişir.”

Selim elindeki havluyu oğluna fırlattı, “Seni de göreceğiz küçük bey!”

Oğuz dehşetle açtı gözlerini, “Ben?” başını sağa sola salladı, “Öldür beni!”

Selim Cem’e baktı, “Cem iki vakası geliyor,” diyerek kahkaha attı.

Cem de Oğuz’a çevirdi başını, “Evlat büyük konuşanın içine öyle büyük şeyler giriyor ki, nefes alamıyorsun. Benden söylemesi. Bir de etrafındakilerden ağzına girenler var, onlar apayrı bir olay.”

Tamer kahkahayı bastı, “He lan ne diyordu eskiden bu Cem, ‘Aşık olursam suratıma tükürün lan!’”

“Tükürdün bari baba?” dedi Pars gülerek.

“Yok oğlum, gelen ağzına etti edeceğini, bana gerek kalmadı. Gayet de keyifliydi izlemek.”

Herkes gülerken birden tef ve kız sesleri geldi. Herkes kaşlarını çattı. Cem ellerini havaya kaldırdı, “Yemin ederim ben kimseyi çağırmadım.”

Tamer ayaklandı, “Kim lan o zaman bunlar?”

Çınar göğüslerini kapadı, “Yemin ederim Eva boşar bu sefer beni! Daha bekarlığa yeni veda ettim!”

Cem damatlarına baktı, “Burak’ın işidir kesin! Önceden de fişlenmiş zaten.”

“Sanki bana geçmişteki sayfaların süt beyaz! Ne diye bana atıyorsun?”

Sonra kızların şarkıya girmesi ile içeriye peştamallarla doluşmaları bir oldu.

O sırada Ecrin de elinde pasta ile gelmişti.

“İyi ki doğdun Efsane!

İyi ki doğdun Efsane!

İyi ki doğdun, iyi ki doğdun,

Mutlu yıllar sana!”

Ecrin kocasının kulağına eğildi, “İyi ki benim oldun Efsanem.”

“Doğum günümü unuttun mu bebeğim?” dedi Cem kadını belinden sararak fısıldar gibi.

“Hayır.”

“Unutmuşsun. Çünkü benim doğum günüm seni gördüğüm gün.”

“Cem!” deyip, boynuna sarıldı kadın onun. “Hangi gün doğduysan doğdun, ama iyi ki doğdun Cem.”

Ateş Ecrin’den zar zor ayrılan arkadaşını sardı, “İyiki doğdun kardeşim,” dedi.

“Sağol da böyle üst çıplakken sarılmak azıcık itici geldi bana,” derken yüzünü buruşturdu.

Herkes kahkaha attı, kızları da babalarına sarıldı. “İyiki doğdun babacım,” dediler.

“Sağolun prenseslerim. Her ne kadar sizi bu hergelelere heba etsem de siz benim bir tanemsiniz.” Sonra Çınar’a döndü, “Ayrıca elli dokuz oldum damat! Altmış diye senin babanın yaşına denir!”

Ecrin yine yanaştı kocasına, “Kim elli dokuz? Ben burada bir tane bile elli dokuz göremiyorum,” dedi kocasının yanağını öperken.

“İşte ya benim karım bu!” kadını belinden çekip, dudağına uzun bir öpücük bıraktı.

“Oooo...” diyerek alkışladı herkes onları.

Burak ve Çınar da geldiler. İlk Burak sarıldı, “Babacım her ne kadar birbirimizden hoşlanmasak da, sonuçta sen doğmasaydın benim Badem Şekerim de olmazdı. Ona katkından dolayı, iyi ki doğdun.”

Cem yüzünü buruşturdu, “Adamın kutlamasında bile çıkar var. Yemin ederim çıkarcı bu çocuk.”

Çınar gülerek sarıldı adama, “Burak’a sonsuz duygularımla katılıyorum. İyi ki doğmuşsunuz da Eva dünyaya gelmiş.”

Cem karısına döndü, “Şimdi bunlar beni mi kutladılar, kızlarımı mı anlamadım ben.”

Ecrin ‘Bilmem’ der gibi dudaklarını büzdü. Sonra herkes tek tek kutladı doğum gününü.

Herkes sohbete dalmıştı. O sırada Ecrin kocasının yanına geldi, “Sabah suratın azıcık düştü gibi.”

“Yani sonuçta sen hiçbir doğum günümü atlamazsın, sabah da ısrarla git deyince, açıkçası akşama bayağı bir beklentim oldu. Bilemiyorum artık,” dedi kadının kulağına.

“İkinci hediyemi akşam vereceğim zaten, bu birincisi,” kutuyu adama uzattı.

Cem şaşırarak açtı, “Uzun yıllardan sonra ilk kez odamızın dışında, üstelik senin de dışında bir hediye açıyorum.”

“Edepsizleşme Ernez, çocuklar, damatlar duyacak.”

Cem yüzünü ekşitti, “Sanki bana hepsi ahlak bekçisi. Al birini vur ötekine. Edepsizlikte sınır yok yemin ederim.”

Kutuyu açtığında gördüğü şeyle kadına çevirdi bakışlarını. “Ecrin sen hayatımdaki en mükemmel şeysin,” deyip, uzun uzun sarıldı.

Kutunun içinde küçük maket bir koltuk, üstenden de Ecrin ile Cem’in minyatür bebekleri vardı. İkisi de birbirlerine sarılarak uyuyorlardı.

“SONSUZA KADAR SENSİZ ASLA...”

“Seni seviyorum Ecrin Ernez.”

“Seni seviyorum baş belam.”

Yıllar herkes için hızla geçiyordu. Geçmeyen, bitmeyen, tükenmeyen tek şey aşktı...

 

Bölüm : 27.11.2024 10:21 tarihinde eklendi
Okur Yorumları Yorum Ekle
Hikayeyi Paylaş
Loading...