35. Bölüm

34.BÖLÜM – LOS ANGELES * MELEKLER ŞEHRİ

Eda Şahinoğlu
mutlusonlarinyazar

 

Geliyoruz yolların sonuna sevdiğim.

Ayrılık kapılara yaklaşıyor.

Bir mum yak, birlikte üfleyelim,

Sonsuz aşk sen biraz da ben kokuyor.

 

Özel uçaktan indiklerinde Cem hala homurdanıyordu. “Yok anlamıyorum, daha kaç düğün yapacağız? Alan almış veren vermiş, bebek bile var. Düğünlere doyamadılar.”

Ecrin ofladı. “Cem kızın annesi gelemedi düğüne, biliyorsun. Burada kızına sürpriz yapmak istemiş. Bizimle de tanışmak istedi. Düğünden çok toplantı gibi bir şey olacak.”

Cem omuz silkti. “Banane.”

Burak ile Çınar Cem’in yanına gelip, Amerikan aksanında konuşmaya başladılar, “Adamım, senin şehrindeyiz. Melekler şehri Los Angeles. Süper ama değil mi?”

Cem kaşlarını çattı, “Adamına başlayacağım şimdi Çınar! Buradan da sizin ülkeye geçiş yaparız. Afrika! Hayvanlar alemi.”

Ecrin kahkaha attı, “Ay Cem, uğraşma şunlarla ya.”

Cem karısına döndü, “Lan onlar uğraşınca iyi, ben karşılık verince mi kötü oluyorum?”

Ecrin adamın koluna girdi, “Sahi Cem ya, melek kıyafetini bir kere daha giyecek misin? Çok özledim o halini.”

“Evet Ecrin giyeceğim. Bu iki damadın cenaze törenlerinde. Sorgu melekleri olacağım!” derken kaşlarını çatarak onlara bakıyordu. “Sor sor bitmez de bunların günahları.”

Can da babasının yanına geldi, “Babacım aslında şu şehrin girişlerinde olur ya ‘LOS ANGELES’a hoşgeldiniz. Orada ailecek bir fotoğraf çekilelim.”

Burak ona ayıplar gibi baktı. “Aaa Can, her hangi bir şehir tabelasının önüne getir babamı, al sana Melek Şehri. Los Angeles da neymiş?”

Cem kızına döndü, “Kızım, her hangi bir yaratığın önüne koy damat sıfatını, bu adamdan daha sevilesi olur. Bu da neymiş? Sevimsiz damat!”

“Baba ya!” dedi Bade kocasının koluna girerek. Burak da masumca karısına sarıldı.

“Hep bana laf sokuyor görüyorsun değil mi hayatım? Hiç sevmiyor beni.”

“Çok sevilesisin ya, bende kusur. Ben sevemiyorum. Bunlarda koca delisi çıktı başıma. Biriniz de demiyorsunuz babamızı koruyalım.”

Havaalanından çıktıklarında Daniel karşıladı onları.

“Bay Adel, siz Colorado’da değil miydiniz?” diye İngilizce ile sordu.

“Ah kızım için geldim.”

“İyi ettiniz.” Ecrin’e döndü, “Her halde eski karısı ile yer yapacak. Çakal!”

“Cem, sus çok ayıp!”

“Yemin ederim şeytan bu şeytan. Kızı için gelmiş miş...”

İki gruba ayrılıp, siyah minibüslere bindiler.

Angela gençlerle binmiş, onlara şehri anlatıyordu.

“Yarın daha rahat gezeriz,” dedi gülümseyerek. “Sizi harika yerlere götüreceğim.”

Eva Çınar’a sarıldı, “Senle ben başbaşa mı gezsek?” sonra Angela’ya döndü ve İngilizce konuştu. “Çınar burada bir sene yaşadı. Az çok biliyordur.”

Çınar “Yani, uzun zaman oldu. Pek hatırlayacağımı sanmıyorum,” dedi.

Yemyeşil koca bir alana geldiklerinde, “Hah, teyzemin oteli de burası,” dedi Angela sevinçle.

Araçlardan indiklerinde onları Angela’nın bayağı genç olan teyzesi Cindy karşıladı.

“Hoşgeldiniz,” dedi önce Ecrin’e sonra Cem’e samimi bir şekilde sarılarak.

Ecrin Cem’i yanına çekti, “Bu Amerikanların kanında var samimiyet. Türk’üz biz canım, azcık bize göre davransınlar.”

Cem çapkınca gülümsedi, “Eee sarışın mavi gözlüyüm ya, beni de kendileri gibi sanmıştır. Var bir Amerikan kanı bende de.”

“Kanını dökerim buraya Amerika’da kanın olur Cem!”

Cindy herkesle tanıştıktan sonra, odalarını göstermeleri için görevlilere talimat verdi. Sonra da Daniel ile sarıldılar. “Daniel uzun zaman oldu, nasılsın?”

“İyiyim sen nasılsın Cindy? Harika görünüyorsun.”

“Teşekkür ederim. Sende fena değilsin.”

Cem Ecrin’i dürttü, “Dedim sana, bak kız kardeşinden yürümeye başladı çakal, kaleyi içten fethedecek.”

Ecrin gülerek başını sağa sola salladı.

Odalarına gidip, biraz dinlendikten sonra akşamki yemek için hazırlandılar.

“Ne bu Amerikan havaları, anlamadım. Saçma sapan.”

“Valla çok haklısın. Dört günlük eğlence programı ne Allah aşkına.”

Cem kolunu karısına uzatıp, aşağı birlikte indiler. Herkes bahçede toplanmıştı ve çok şıklardı.

“Bir Amerikan düğünümüz eksikti Ecrin. Bezbol da oynayacak mıyız?”

Ecrin ofladı, “Yok bebeğim. Golfa ne dersin? O daha havalı.”

Cem yüzünü ekşitti, “Ben sevmem Golf.”

“Ha bezbola bayılırsın sanki. Dersin ömrü bezbolla geçti.”

O sırada yanlarına Daniel, bir adam ve bir kadınla geldi. İngilizce ile onları tanıştırdı. “Ah Cem, tanıştırayım. Angela’nın annesi Nina ve eşi Mike.”

Cem kaşlarını çattı. “Ne?” Ecrin’e döndü, “Lan bu kadar da genişlik pes!” dedi mırıldanarak.

“Hayatım, çaktırma...” derken ikilinin elini sıktı.

Cem de kibarca memnun olduğunu söyledi. Yanlarından uzaklaştıklarında Cem karısına döndü.

“Adamdaki rahatlığı gördün mü? Eski karısı ile kocasıyla yan yana!”

“Cem normal onlarda bebeğim. Boşanmışlar sonuçta.”

“Lan ben senden boşansam, yanında bir adam görsem sırıtık maymun gibi olur muyum sence Ecrin! O adamın yüzünü o maymunun götüne döndürene kadar döverim.”

“Tamam da Cem. Aralarındaki aşk bitmiş demek ki?”

“Ben anlamam. Adamın midesi gergedan kadar geniş.”

“Cem sanane!”

Cem karısına gözlerini kıstı, “Bak sende böyle Amerikalara geldin diye, modernleşme hemen. Benim midem dar. Daracık. Sığmaz yani. Hazmedemem.” Ecrin oflayıp, adamdan uzaklaştı. Cem de arkasından bağırdı, “Ne o öyle Amerikan havalar. Oh my God, de de tam olsun. Havaya bak!” etrafa sevimsizce baktı. Sonra gözü dünürü ile eski karısına takıldı. “Geniş şempanze,” diye homurdandı.

Masalarda konulan dört günlük programa göz atarken, yüzünü buruşturmuştu.

Burak sırıtarak geldi, “Babacım gördün mü baba-oğul çuval yarışması varmış, ikimiz katılalım mı?”

Cem yüzünü ekşitti, “İyi bak, belki çuval yerine kefenleme yarışması vardır. Ona katılırım seninle.”

“Aslında ben öpüşme yarışması bekliyordum, ama yok.”

Cem iğrenç bir şeye bakar gibi baktı adama, “Ona da mı benimle katılacaktın? İğrenç damat!”

“Yok ona karımla katılacaktım babacım. Açık ara fark yenerdik. Rekorumuz bir saat-”

“Burak! Senin kızımla öpüşme rekorunu dinleyecek kadar geniş miyim ben oğlum?”

“Ama neden öyle diyorsun babacım? Bak oğlun iki saattir gelini öpüyor. Babası mutlulukla izliyor onları. Sen de böyle kızının mutluluğu ile mutlu olsan. Biz öpüşürken mutlulukla izlesen bizi.”

Cem adama yaklaştı, “Ben kızımın mutluluğu ile mutluyum. Ama kızımı yiyen bir damatla hiç mutlu olamam! O adam da fazla geniş canım! Örnek aldığı adama bak. İki saattir eski karısı ile kocasıyla sohbet ediyor. Ne ediyorlar anlamadım ki. ‘Hey Mike Nina harika masaj yapar’ mı diyor. Geniş mide! Fil de yok lan o genişlik!”

Burak kahkaha attı, “Yok bence, Daniel Nina’ya referans oluyordur. Duşta şöyleydi, yatakta böyleydi diye. Hatta anılarını bile anlatıyorlardır. Rahat adamlar.”

Cem adama baktı, “Edepsiz.”

“Babacım yapma, senin de aklından geçen masaj değildi eminim.”

Bir an Daniel’in oradan ayrılıp, Ecrin’le konuştuğunu gören Cem, “Hii!” diye inleyip, Burak’tan uzaklaştı ve panter gibi oraya uçtu. ‘Burak efendiye laf yetiştireceğim diye karım gidecek elden lan!’ karısının yanına geldiğinde kaşlarını çattı, “Ecrin! Bu adam ne istiyor yine senden?”

“Sadece çok hoş gözüktüğümü söyledi Cem, önemli bir şey değil.”

Cem “Önemli değil mi? Maşallah hayatım ya, Amerika’da bir esnedin bakıyorum. Genişledin bayağı...” dedi sinirle, sonra adama baktı. “Bir şarkı vardır çok ünlü, bilir misiniz bay Dardanel?” adam sırıtarak bakıyordu çünkü Cem Türkçe konuştuğu için onu anlamıyordu. Cem de devam etti ve şarkıyı ezgili adama söyledi.

“Cem’in midesi dar... daaar!

Ecrin’e bakma onun kocası var!” (Evreşe yolları)

Adam “Waaawww. Sesin çok güzel Cem,” dedi İngilizce ile.

Cem sabır çekti. “Ardından da şu şarkı gelir. Ya ben anlatamadım, ya sen anlamayisun!” deyip, Ecrin’i elinden tuttu ve kendi tarafına çekti.

Ecrin adamın elinden tutup, dans pistine çekti. “Gel buraya huysuz ve tatlı adamım benim.”

“Sen de benim baş belam ve kalbimin sahibisin.”

Birbirlerine sarılarak dans ettiklerinde Burak Bade’ye yaklaştı. “Sence yıllar sonra biz de böyle olacak mıyız?”

Bade onun elini tuttu, onlarda dans pistine geçtiler, “Tabiki olacağız. Ben Ecrin Ernez’in kızıyım.”

Burak kadının burnuna öpücük kondurdu, “Doğru. Bende Cem’in damadıyım.”

Bir süre dans ettikten sonra yürüyüş yapmak için alandan ayrıldılar. Çınar ile Eva da yürüyüş yapıyordu.

Can da karısını kolların almış hala dans ediyordu. Angela kulağına eğildi, “Arka tarafta harika bir koy var, sana göstermemi ister misin?”

Can sırıttı, “Hem de çok,” derken burnunu kızın boynuna gömüp, öptü. Sonra da etrafa görünmeden oraya gittiler.

Issız olan koyda adam kızı ağaca yasladı, “Angela... Seni çok seviyorum.”

“Ben seviyor sen Can.”

Öpüşmeye başladıklarında yanda bir çıtırdı duydular ve o tarafa baktılar.

Can yüzünü ekşitti, “Çınar abi? Sizin ne işiniz var burada?”

“Aynı iş sanırım Can!” dedi sinirle Çınar üzerini düzeltirken. Eva ise homurdanıyordu.

Ve arkadan o ses geldi, “Damat!”

Çınar gözlerini devirdi, “Valla bu adam kızlarına takip cihazı taktırmış,” diye mırıldandıktan sonra Cem’e baktı, “Oğlunda burada babacım da, asıl soru sen ne arıyorsun burada. Hadi biz genciz kanımız kaynıyor. Sana ne oluyor acaba, yavaşlamadı mı o kan?”

Cem adama yaklaştı, “Yok, yavaşlamadı oğlum. Sizi görünce daha bir öfkeyle hızlanıyor.”

Çınar bıkkınlıkla karısına döndü, “Adam bilmem ne dağlarında fantezinin zirvesini yaşamış, şurada çalıdaki fantezimize göz dikti ya! Of of! Hadi odamıza gidelim bebeğim,” deyip karısına mağdur bir bakış attı.

Cem ile Ecrin oğullarına bakınca, Can “Ne ya? Siz gidin, önce biz geldik,” diye çıkıştı.

“Biz şey için geldik, Ecrin’e gölü gösterecektim,” karısının elini tuttu, “Bak sevgilim bu göl.”

Ecrin gözlerini devirdi, “Gördüm hayatım. Harika hadi gidelim.”

“Yok gel yakından bakalım,” deyip, kadını çekiştirdi.

“Hayır Cem hadi gidelim.”

Ama Cem laf dinlemedi, oysa Ecrin ilerideki kişileri görmüş ve oradan uzaklaşmak istiyordu.

Yaklaştıkları an Burak elleri ile yüzünü kapadı. Bade ise adamın arkasındaydı.

“Lan!” diye bağırdı Cem, “Sen ne arıyorsun burada?”

“Sizin gibi manzaraya bakmaya geldik babacım.”

Çınar arkadan kahkaha attı, “Doyamadık manzaralara.”

Ama asıl bomba arkadan elele koşan ve İngilizce ile, “Sessiz ol Daniel,” diyen Cindy ile Daniel çiftiydi.

Cem kaşlarını çattı, “Al bu da ailenin Behlül’ü çıktı başıma, iyi mi?”

Daniel ile Cindy karşılarındaki kalabalık ile şaşırarak kem küm ettiler ama hepsi kahkaha atıyordu.

Angela ise ağzını kapatmıştı. “İnanmıyorum,” diye mırıldandı.

Can “Senin baban teyzeyi götürüyormuş,” deyince, Angela adama öfke ile baktı.

“Çok ayıp Can!”

“Ya ne?”

 ***

Ertesi gün yorucu ve Cem’e göre gereksiz aktivitelerle dolu bir gündü.

“Ne bu Ecrin ya? Birdir bir de oynayacak mıyız?”

“Yok kuğu gölü balesi yapacağız hayatım. Meleklerin Geçiş Töreni adlı müzikali oynayacağız. Başrol olmak ister misin?”

Cem yüzünü ekşitti, “Sen de iyice damatlarına benzedin ha.”

“Ay Cem geldiğimizden beri bir şikayet, bir memnuniyetsizlik. Adamlar bizi mutlu etmek için çabalıyor.”

“Sence ben o çuvalın içinde tavşan gibi zıplarken mutlu olacak mıyım Ecrin?”

Pars arkadan eğilip fısıldadı, “Siz de melek gibi kanatlanırsınız Cem abicim.”

“Lan!” diye bağırdı arakaya dönerek. “Sen bizi mi dinliyorsun köstebek P’arsız!”

“Yok Cemcim sesin bana geliyordu. Ben ne yapayım?”

“Kulak tıkacı kullan!”

Duygu’ya baktı, “Beni de sevmiyor. Oysa ben seninle yattım, neden sevmiyor anlamadım beni.”

Çuval yarışması başladığında Çınar, Can, Burak ve Pars adama baktılar.

“Ne?” dedi Cem.

“Hangimizle olacaksın babacım?” dedi Burak sırıtarak. “Şahsen beni tercih edebilirsin. Gayet atik ve hızlıyım.”

“Hızından ne şüphe,” diye geveledi. “Ben oynamayacağım.”

Dördü birden çekiştirdi ve Cem pes ederek oyunlara katıldı. Gerçekten de günün sonunda eğlenmiş ve yorgunlukla kendini yatağa atmıştı.

Karısını yanına çekti, “Çok güzel bir aile olduk değil mi Cem?” Cem karısına baktı ve kaşlarını havalandırdı. “Hadi ihtiyar dürüst ol. O üç hergeleyi de seviyorsun.”

Cem kadının kulağına eğildi “Sana üç sır vereceğim. Bir; evet o üç hergeleyi de seviyorum. İki ama onlar bana bayılıyor. Üç ben ihtiyar değilim,” deyip, kadını altına aldı.

  ***

Yıllar onlara hep güzellikler getiriyordu. Şimdilik... belki de en güzel getirisi de dostluklardı.

Cem, Karahan, Ecem, Alihan hepsi büyümüş, okul çağına gelmişlerdi.

Bir yaz Boran hepsini Mardin’e davet etmişti. Yine cümbür cemaat gitmişlerdi oraya. Koca konağa girdiklerinde Boran ile Yaz hepsini kapıda karşıladı.

“Hoşgeldiniz.”

“Hoş bulduk,” dedi Cem ona sarılarak. O sırada Yaz’ın kızı Buse, koştur koştur geldi yanlarına ve tam küçük Cem’in karşısında durdu.

“Beni istemeye mi geldiniz?” diye heyecanla sormuştu bacak kadar boyu ile.

Küçük Cem kaşlarını çattı ve dedesine baktı, “Dede!” dedi ağlamaklı bir sesle.

“Bu da babasına mı çekti nedir? Kızdan korkuyor. Gerçi Yaz’ın kızı...” son cümlesini sadece Ecrin duymuş, gülmüştü.

Çınar kayınbabasına bakarak konuştu, “Evet babacığım bana çekti. Bende öyle çocukluktan başlamıştım kızınıza yürümeye de siz fark etmemiştiniz.”

“Yalnız oğlun kaçan taraf hatırlatayım da...”

Boran ise bambaşka bir durumdaydı, “Yaz ne diyor bu kızın senin?”

“Bana çekmişse demek ki?”

“Yaz!” diye gürledi. “Bak yarın öbür gün gelir elinde çiçek çikolata ile, kimselere vermem ben kızımı ha!”

Cem kahkaha attı, “Ah ah! Benim gençliğim. Bende ne büyük laflar edip, ne boktan damatlar yedim anlatsam inanmazsın.”

Burak da son gölü attı, “Ve Efsane Cem Ernez yaşlandığını kabul eder...”

Bölüm : 27.11.2024 10:21 tarihinde eklendi
Okur Yorumları Yorum Ekle
Hikayeyi Paylaş
Loading...