37. Bölüm

36.BÖLÜM – EFSANE AŞKA VEDA - FİNAL

Eda Şahinoğlu
mutlusonlarinyazar

 

Mutlu son bakış açısına göre değişir,

Ben seninle en güzel başlangıçları yaşadım.

Bekliyorum seni gittiğim her yerde,

Sonumuzu yaşadık, mutluydu her anı.

 ***

Veda kimine göre değişir,

Ben sana veda edemiyorum.

Geleceğim sevgilim bekle beni,

Senin için son hazırlıklarımı yapıyorum.

 

“Ecrin?”

“Efendim!”

“Artık gözlerimi açar mısın, sıkıldım.”

Ecrin kocasının elini tuttu, “Az kaldı sevgilim.” Onları getiren taksiden indiler. “Hazır mısın Cem Ernez?”

“Seninle her zaman, her şeye. Bir tahminim var ama,” dedi gülerek.

Ecrin adamın arkasına geçti ve gözlerini açtı. Cem karşısında gördüğü evle donup kaldı. Evet tahmin ediyordu, ama yaşamak ayrı bir güzeldi. Balayılarını yaşadıkları bu unutulmaz evi özlemişti.

“Gel buraya baş belası!” diyerek karısını yanına çekip, uzun uzun öptü.

“Seninle yeniden burada olmak istedim,” deyip adama sarıldı.

“Ağlamak yok Ecrin, konuşmuştuk.”

Ecrin gözyaşlarını sildi, “O ameliyatı olmayacaksın biliyorum.”

“Başaramam. Hayatta ilk defa korkuyorum Ecrin. Bedenim yorgun ve henüz sana, çocuklarıma veda etmeye hazır değilim. Eğer o ameliyatta bana bir şey olursa-”

“Şişş, tamam. Tamam, bunları konuşmayacağız. Çok güzel bir tatil geçireceğiz. Sonra evimize gidip, çocuklarımızla konuşacağız ve sen Cem Ernez tüm gücünü yaşamaya harcayacaksın.”

Cem gülümsedi. Yüzündeki yaşlılıktan oluşan hiç bir çizgi gamzesini gizlemeye yetmiyordu ve Ecrin o gamzeleri bile çok özleyeceğini biliyordu.

Eve girdikleri an, anılar bir bir canlandı gözlerinde. Ecrin sımsıkı tutuyordu ellerini kocasının. İkisi de mutlu, ama korkuluydu. İkisi de birbirlerine hala ama hala doyamamıştı.

Bir haftayı dolu dolu yaşadılar. O camın önünde saatlerce oturup, karı izlediler. Birbirlerine sarılarak uyudular.

Derviş beyin yakalanmasını, arkadaşlarını herkesi, her anıyı yeniden yeniden konuşarak yaşadılar. Bazen kahkahaları doldurdu odaları, bazen Ecrin’in hıçkırıkları.

“Seni çok özleyeceğim baş belası,” diye fısıldadı yanında uyuyan adama. “Ve yemin ederim ilk fırsatta yanına geleceğim.”

 ***

Bütün aile karşılarında oturmuş, verecekleri haberi bekliyorlardı.

“Ne o babacım, ikinci balayı da mı yetmedi? Üçüncüye mi çıkacaksınız?” dedi Burak gülerek.

“Pis hergele. Yaşlandım ama hala seni sevmiyorum,” dedi gülerek.

Burak karısına baktı, “Çok yalancı bu baban, oysa bana bayılıyor.”

Karahan babasına kaşlarını kaldırdı, “Ha, tadından yenmezsin. Annemin midesi nasıl alıyor seni anlamıyorum.”

Cem torununa sarıldı, “İşte benim torunum.” Çınar’a baktı sonra, “Siz onu yapamamışsınız, bir daha deneyin.”

Herkes gülerken küçük Cem somurttu, “Dede ya!”

Adam ona da sarıldı, “Şaka yaptım şaka. Babanıza rağmen sizleri seviyorum.”

Sonra herkesin soru dolu gözlerinden bakışlarını kaçırdı. Ecrin onun elini tutunca, karısına gülümsedi ve kocaman ailesine baktı. Yıllardır onun ailesi gibi olan dostlarına.

Rüzgar gibi geçen yıllar,

Şarkı dolu seneler,

Ateş gibi yakan aşklar

Ve efsane anılarla dolu geçmişlerini düşündü.

“Hepiniz ama hepiniz benim için çok ama çok ayrısınız. Ailemdiniz benim, dostlarımsınız. Şimdi size bir şey söyleyeceğim,” öksürüp, boğazını temizledi, “Ama öncelikle kararıma hiçbir şekilde ama hiçbir şekilde karışılmasını istemiyorum. Bu kararı kolay almadım, ama vazgeçmeye de niyetim yok. Bu süreci sizlerle geçirmek, yanımda olduğunuzu bilmek istiyorum.”

“Dede?” dedi Karahan sabırsız bir şekilde.

“Baba ne oldu Allah aşkına, korkutma bizi!” diye telaşla konuştu Bade.

“Geçen doktor bir kaç şeyden şüphelendi ve test yaptı.”

Herkes birden donup kaldı, “Ne testi?” dedi Eva korkuyla.

“Kanser. Bütün bedenime yayılmış.”

Bade Burak’ın elini sıkıca tuttu, “Na-nasıl?”

Burak’ın bile bedeni kaskatı kesilmişti. Çınar’ın ise tüm yaşam belirtileri yok olmuştu. Yanında hıçkırıklarla ağlayan karısını bile duymuyordu.

“Ben... Tedavi olmayacağım.” Herkesten olumsuz sesler çıkarken, Cem onları eliyle susturdu. “Olsam da iyileşemem. Bu süreci hastahanelerde değil, sizlerle geçirmek istiyorum ve lütfen yanımda olun.”

Ateş sinirle ayağa kalktı, “Bu saçmalık! Duydun mu beni? Senin yaptığın düpedüz intihar ve bizim buna seyirci olmamızı bekliyorsun! Deli misin sen?”

Cem de sinirle ayağa kalktı, “İyileşemem!” diye gürledi, “Doktor ameliyat olursam o masadan kalkamayacağımı söyledi. Buna hazır mısınız? Yarın beni kaybetmeye hazır mısın?”

Bade ayağa kalkıp, babasına sarıldı.

“Baba yapma, yalvarıyorum beni, bizi bırakma!”

Ecrin oturma odasından çıkıp, mutfağa girdi. Yağmur, Mısra ve Beste de yanına gittiler.

“Ecrin... Ecrin sakin ol.”

“Olamıyorum. O... Ölüyor Yağmur. Yavaş yavaş gözlerimin önünde ölecek.”

“Güçlü olmalısın Ecrin!” diye onu azarladı Mısra. “Hepimiz üzgünüz ama onun gücümüze ihtiyacı var, gözyaşlarımıza değil. Yanında olmamızı istiyor. Gizleye de bilirdi öyle değil mi? Ama bize ihtiyacı var ki yanında olmamızı istedi.”

 ***

Cem bir anda ortamı terk etti ve Buse’nin evinin önünde buldu kendini. Pazar sabahı emindi ki babası evdeydi ama şuan bunu umursamıyordu.

Kapıyı çalıp, bekledi. Boran’ın açmaması için dua ederken, Yaz’ın açtığını bir an düşündü ve ‘Allah’ım inşallah Boran amca açar,’ dedi ve dediğini de oldu.

“Cem?” dedi Boran kaşlarını çatarak. Eline koluna baktı. Neyseki çiçek çikolata yoktu.

“Buse ile konuşmam lazım!”

“Sebep?”

“Sebebini ona söylerken duyarsın Boran amca,” deyip, içeri geçti ve kıza seslendi, “Buse!” ... “Buse!”

Buse ile Yaz birlikte mutfaktan çıktılar. Cem kızın üstündeki tavşanlı pijamaya bakıp, gülümsedi.

“Cem?” dedi korkulu gözlerle, “Ne oluyor?”

“Benimle evlenir misin?”

Hepsi aynı ağızdan bağırdı, “Ne?”

Cem cümlelerini toparlamaya çalıştı, konuşmakta güçlük çekiyordu çünkü. “Bak hayat çok kısa ve ben şuan sana doyamamaktan ölesiye korkuyorum. Hayatımın her anında ol, sürekli elimi tut istiyorum,” gözünden akan yaşı gören Buse adamın yanına geldi.

“Cem... Cem ne oluyor? Neden böylesin? Ne oldu? Sabah konuştuk, iyiydin.”

Adam kıza sarılıp, başını boynuna gömdü ve diyebildiği tek şey ise, “Dedem ölüyor Buse...” cümlesiydi.

Yaz ağzını kapatıp, “Aman Allah’ım, nasıl?” diye bağırdı.

Boran ise ceketini aldı, “Cem mi?” dedi sadece. Kelimeler boğazında düğüm olmuştu. Ama cevabını beklemeden hızla evden çıktı.

 ***

Hayat bazen kötü bazen güzel şeyler getiriyordu insana, Cem ailesinin desteği ve kendi gücü ile iki sene boyunca bir kaç ağrı ve krizlerin haricinde hiçbir sorun yaşamadı. Torunu Cem’i evlendirdi. Damatları ile yine uğraştı. Mutluluğuna mutluluk katacak şeyler yaşadı. Ama her şeyin bir sonu vardı. Güzel bir hayatın olduğu gibi...

 ***

Ecrin mutfaktaki işleri bitirip, odaya girdiğinde Cem’in koltukta rahatsız bir şekilde uyuduğunu gördü. Gülümsedi. “Tabi alıştın koltuklarda uyumaya, daha çok erken gece uyuyamayacaksın Cem kalk hadi,” dedi gülerek. Ama hiç cevap gelmeyince endişelendi ve yanına gelerek yavaşça sarstı. “Cem!” dedi. Kalbine baktı, atıyordu. Ama o baygın gibi yatıyordu. “Cem kalk, Cem lütfen!” diye ağlayarak uyandırmaya çalıştı. Ama uyanmıyordu. Eli titreyerek ambulansı, sonrasında da onlara en yakın evde olan Çınar ile Eva’yı aradı.

“Efendim anne,” dedi Çınar.

“Çınar... Gelin... Lütfen...”

“Anne?”

“Cem...” diyebildi sadece ve telefonu kapattı. Sonrası ise Ecrin için koca bir boşluktu.

 ***

“Uyandı mı?” dedi Ecrin odadan çıkan doktora yalvarır gibi bakarak. Çınar kadını tutmasa yığılacaktı.

“Uyandı... Ama-”

“Ama ne?” diye bağırdı.

“Ecrin hanım her şeye hazırlıklı olun. O iyi değil.”

Ecrin hıçkırarak koltuğa çöktü. “Hayır... Hayır olmaz!” diye bağırarak ağladı.

Bade koridorda annesinin sesini duyduğu an, sendeledi ve “Baba!” diye bağırıp, koştu. “Babam?” Eva ağlayarak sarıldı ona. Bade ise onu itti, “Saç-saçmalama! İyi o değil mi?”

“Uyandı-ama... İyi değilmiş.”

Başını salladı, “Hayır! Hayır ya! Onu göreceğim!”

Çınar durdurdu onu, “Doktorlar hala içeride, kontrol ediyorlar.”

Bade yerine çöktü. “Biri Karahan’ı arasın,” diye mırıldandı.

“Sevdalar onu almaya gitti,” dedi Burak da duvara yaslanarak.

Çınar’la birbirlerine baktıklarında ikisinin de gözlerinde aynı endişe vardı. Yolun sonuydu...

 ***

Bir saatin içinde hastahane koridoru dolup taşmıştı. Bade’nin ağlamaktan gözleri kızarmış ve Burak içindeki acının bilinci ile sadece onu sarıyordu.

Doktor içeriden çıktı.

“Burak ve Çınar bey Cem bey sizi görmek istiyor.”

İkisi aynı anda ayağa kalkıp, içeri girdiler.

Artık hastalığın da etkisi ile, iyice zayıflamış adama üzgünce baksalar da adamın açılan gözleri ile, hemen gülümsediler.

“Babacım, gözlerini açar açmaz bizi görmek istemene şaşırmadık desek yalan olur,” dedi Burak hınzır bir gülümseme ile.

 

“Üçüncünüz nerede?” zar zor konuşabiliyordu ve bu bir vedaydı, hepsi biliyordu. Efsanenin vedasıydı...

Burak saatine baktı. “Neredeyse gelir.” Sesi şakacı çıksa da, hüzün barındırıyordu.

Cem öksürdü. “Kızlarımı ilk ele geçirdiğinizde sizi çok kıskandım. Çünkü-öksürdü-benim kadar çok sevdiğinizi görüyordum.”

Burak adama sevgiyle baktı. “Ooo, itiraflar geliyor.”

Çınar konuşamıyordu. Boğazında hıçkırık birikmişti çünkü.

“İtiraf... Galiba evet ve siz iki hergele, iyi ki kızlarımı sizlere emanet ettim ve...”

Burak kaşlarını çattı. “Ve’si yok. Bize güvenme ihtiyar ve kızlarının başında dur.”

Cem gülümsemeye çalıştı. “Sanırım o kadar vaktim yok.”

Çınar arkasını döndü, elini yumruk yapıp, dudaklarına bastırdı.

Cem bunu fark edince ona seslendi. “Hey evlat, benim için ağlaman beni duygulandırdı,” dedi alayla.

Çınar adama dönerek, yanına geldi ve ona sarıldı. Burak da diğer yanından adama sarıldı.

“İyi olacaksın ve yine bizi canımızdan bezdireceksin. Dışarıda seni bekleyen yığınla insan var.”

“Bana Karahan’ı çağırın.”

“Tamam, gelmiştir zaten.”

 ***

Karahan ellerini yumruk yapıp, ailesine baktı. “Neden dedem ölmüş gibi ağlıyorsunuz. Her zaman ki krizleri. Birazdan iyi olacak ve bu hastahaneden hep birlikte çıkacağız.”

Bade oğluna sarıldı. “Bebeğim, tabi ki öyle olacak.”

Annesini itti. “Neden ağlıyorsunuz o zaman?!” diye gürledi.

Elmas ona üzülerek baktı. Dedesine olan sevgisini görebiliyordu. Ailesine göz gezdirdi, hepsi de üzgün ve perişandı. Korktuğunun olmasını istemedi.

Burak ve Çınar çıkınca, Karahan’ın omzuna vurdular, “Seni bekliyor,” dedi Burak oğluna bakmadan. Gözündeki hüznü görsün istemedi.

Karahan hızla içeri girdi. Dedesi onu görünce gülümsedi.

“Gel benim hakiki torunum.”

Karahan da ona gülümsedi. “Ooo, dede buradaki hemşireleri çok beğendin galiba, bi çıkamadın.”

“Sus, anneannen duymasın. Seni terlikle kovalar valla.”

İkisi de güldü. Sonra Cem ciddileşince, Karahan da yutkunarak karşısındaki sandalyeye oturdu.

“Yolun sonu ha evlat.”

Karahan dudaklarını birbirine bastırdı. “Daha yeni başlıyoruz-“

“Benden sonra herkesi ayakta sen tutacaksın. Kimse üzülmeyecek. Kimse ağlamayacak ve sen-“

“Dede...”

“Sözümü kesme.” Öksürdü. “Sen Karahan, hayatına tuhaflığını bile sevdiğin, güçsüzlüğünde seni ayağa kaldıran, her anında ellerini tutan ve gözlerinin renginden çok onun ışığına kapıldığın kızı bulduğunda, sakın onu bırakma. Çünkü ben o kadınla bir ömür mutlu oldum.”

Karahan’ın gözünden bir damla yaş geldi. “Bırakmam dedem.”

“Delikanlı, ağlamak yok. Anneannen, annen, teyzen sana emanet. Sana ve o iki hergele damadıma.”

Karahan yaşlarının arasından gülümsedi. “Hadi ihtiyar, onları deli gibi sevdiğini ikimiz de biliyoruz.”

“Ya ne demezsin, ilk görüşte aşktı bizimkisi.”

“Dedem, yapma. Ben özlerim seni.”

“Ben de be evlat. Ama her özlediğinde, gülerek hatırlayacağın bir deden var. O yüzden ağlama oğlum.”

Karahan adama sıkıca sarıldı.

O da çıkınca, diğerleri tek tek girdiler.

Cem içeri girdiğinde ağlıyordu, yavaşça yanına geldi.

“Cem, oğlum yapma!”

“Dedem...” deyip sarıldı adama.

“Neden sana üvey torun dediğimi hiç merak ettin mi?”

Çocuk başını aşağı yukarı salladı, “Çünkü sen benim tam tersimsin. Bu huyunla da gurur duyuyorum. Aynı baban gibisin.”

“Babam bunu duysa çok sevinir.”

Cem yorgun bir şekilde gülümsedi, “Duymasın o zaman.”

İkisi de birbirlerine sarıldılar.

Sonra Bade, Eva ve Can girdiler. Üçü de ağlıyordu.

“Siz benim bu dünyadaki en kıymetlilerimsiniz ve canımın diğer yarısını size emanet ediyorum.”

“Baba!”

“Şişş... Ağlamak yok! Duydunuz mu beni?” Eva başını sağa sola salladı, “Eva! Lütfen. Annenizin size ihtiyacı olacak. Lütfen, onun üzülmesine izin vermeyin. Sizleri çok ama çok seviyorum.”

Hepsi tek tek ağlayarak sarıldılar babalarına. Bade ise çok daha farklıydı. “Özür dilerim baba, yaptıklarım-”

“Sakın! Ben seni o adama verdiğim için hergün şükrettim. Seni daha fazla seven olamazdı.”

Ve en son Ecrin girdi.

“Hayatım.”

Ecrin adamın ellerini tuttu. “Baş belam.”

“Bu sefer galiba gerçekten ayırıyoruz yatakları ha.”

Ecrin başını sağa sola salladı. “Sakın Cem, peşinden gelirim-“

“Şişş, sakın! Senin yaşaman, benim yaşamam demek.” Sonra derin bir soluk aldı, ama zorlandı. “Seninle geçirdiğim her gün rüya gibiydi Aşkım. Her saniyesi için, en önemlisi bana güvendiğin ve kalbimi yeniden hayata döndürdüğün için teşekkür ederim, beni sevdiğin için çok şanslıyım Ecrin.” Öksürdü. “Senin tarafından sevilmek ayrıcalıktı güzel bayan.”

“Senin tarafından sevilmek, mükemmeldi. Seni seviyorum Cem Ernez.”

“Seni seviyorum Ecrin Ernez.” Eli ellerinin arasından kayınca, Ecrin gözlerini yumdu.

“Hoşçakal sevgilim. Bensiz uyuyamayacağını biliyorum. Çünkü ben sensiz uyuyamayacağım.”

Kapıyı yavaşça açtı ve aynı anda yere çöküp, hıçkırıklarla ağlamaya başladı.

Bade ile Eva aynı anda “Baba...” diye bağırıp, içeri koştular. Ecrin ise hıçkırıklarla ağlıyordu.

Ecrin bütün gece hastahaneden ayrılmadı. Sabaha kadar morgun önünde oturmuştu. Damatları ve Ateş de onu bir saniye bile bırakmamışlardı. Ne kadar ısrar etseler de eve gitmek istememişti. Onu bu soğuk yerde yalnız bırakamazdı. Başı eğik, bütün gece o dört harfin yazılı olduğu kapıya baktı.

 ***

Ertesi gün mezarın başında dua okunurken hepsinin aklından Cem’le ilgili anılar geçiyordu.

Ecrin o kulübedeki günlerini düşündü. ‘İyi ki’ diye fısıldadı. ‘İyi ki senin olmuşum.’ Hayat arkadaşıyla son günleriydi bu. Ta ki onun yanına gideceği güne kadar...

Ateş’in Yağmur’la nişanındaki sözleri aklına geldi.

“Ne yaptın lan, aşkı mı becerdin de bu kadar aşık peyda oldu?“ demişti, gülümsedi. Can dostuna vedası çok ağırdı.

Burak ise dayak yediği gün çekildiği o resimleri düşünüp, tebessüm etti.

Çınar onu tehdit ettiği günü, Pars evini bastıkları ve kapıda halay çektikleri geceyi, Yağız Eyşan’ı kurtarmaya gittikleri anı, Yağmur hamileyken ve Ateş’le arası kötüyken ona olan desteğini, Duygu isteme günündeki ve sonraki zamanlardaki babalığını, Bade ile Eva ise bir ömrü düşünüp tebessüm ettiler.

Ateş ilk toprağı üstüne attığında, Ecrin koştu.

“Ateş, yapma!”

Cem anneannesini tuttu. “Gel anneannem,” dedi gözlerindeki yaşlara engel olamadan.

“O bensiz uyuyamaz...” diye fısıldadı. “O bana sarılmadan yapamaz.”

Kolay değildi... Hiç biri için.

Ateş küreği Rüzgar’a verirken, başını eğdi. “Hoşçakal efsane...” diye fısıldadı.

Karahan ise apayrıydı. O, ona söylediği son sözleri, bir nevi ‘vasiyetini’ düşünüp, koluna giren minik ellere baktı.

“Bırakma...” demişti.

Karahan kızın ellerini tuttu ve dedesinin mezarına bakarak “Bırakmayacağım,” diye fısıldadı.

 ***

Eve girdiklerinde Ecrin yukarı odasına çıktı yavaşça. Bade ile Eva da girmek istediler ama onları durdurdu. “Yalnız olmalıyım.”

Kapıyı kapatıp, odaya baktı. Artık o yoktu. Şimdi nasıl olacaktı. Yatağa gidip adamın başucundaki bibloyu aldı. Doğum gününde yaptırmıştı ona.

“Şimdi bensiz nasıl uyuyacaksın?” diye fısıldadı. O bibloyu kollarına alıp, yatağa uzandı.

Saatlerce öyle kaldı. Arada Eva ile Bade gelip gittiler, ama onlar girdiğinde gözlerini yumuyordu. Kızları da sessizce gidiyordu.

 ***

“Annem yok!” diye bağırdı Bade aşağı koşarak inerken. Sabah çok erkendi ve yine annesini kontrol etmek istemişti. Ama odaya girdiğinde kimse yoktu odada.

Burak ve diğerleri hızla kalktılar. “Ne demek yok?”

“Yok, her yere baktım yok!”

Ateş başını sağa sola salladı, “En son ne zaman baktınız?”

“Akşamdı. Yatıyordu. Birdaha da gitmedik.”

“Lanet olsun!” diye bağırıp, evden çıktı. Diğerleri de peşinden. Mezarlığa geldiklerinde hepsi araçlardan indiler. İleride gördükleri manzara ile “Anne!” diye bağırıp, koştular.

Ateş gözündeki yaşı acı ile sildi. O da kızların peşinden mezara doğru yürüdü.

Ecrin gece yastığını ve battaniyesini alıp, buraya gelmiş ve Cem’in mezarının yanında uyumuştu. Yapamıyordu, onsuz olamıyordu.

“Ecrin, hadi...” dedi Ateş konuşmaya çalışarak.

“Uyuyamıyordu, ben gelince uyudu.”

“Ecrin yapma lütfen.”

“Daha dün sabah kahve içiyorduk, ama şimdi yok. Ne garip değil mi Ateş?”

Ateş başını yukarı kaldırdı, “Hadi,” dedi ve battaniye ile kadını kucağına aldı.

“Götürme beni lütfen!” dedi Ecrin başını boynuna gömerek.

“Hadi Ecrin Ernez, seni taşıdığımı görürse, ikimizin de diğer tarafta kemiklerini kırar,” deyip, şakalaşmaya çalıştı.

Bade ile Eva da Ateş’in peşinden arabaya binip, uzaklaştılar.

 ***

AYLAR SONRA-YENİ YIL GECESİ

Karahan’ın adı anons edilince, ayağa kalkıp, düğmelerini ilikledi. Annesi kulağına eğildi ve “Deden seninle gurur duyardı,” diye mırıldandı. Karahan annesinin yanağından öpüp, alkışlarla konuşma yapacağı kürsüye çıktı. Ellerini yavaşça dedesinin her seferinde konuşma yaptığı kürsüye koydu. Önce dedesinin fotoğrafına baktı ve gülümseyerek konuşmaya başladı.

“Dedem, Cem Ernez. Her zaman derdi ki, ‘Ardınızda bıraktığınız en büyük miras, gülerek hatırlanmaktır. Severek anılmak... Dedem, hepimizin hayatında bir dönüm noktasıydı. Eminim burada olan hemen hemen herkesin hayatında ufak da olsa bir dokunuşu vardır.

Biz onu hep tebessümle hatırlıyor, severek anıyoruz. Sanırım bize bıraktığı en büyük mirasa tüm sevgimizle sahip çıktık.

Her sene açılış konuşmasını o yapardı ve ben onun kadar iyi olmasam da bu sene benim yapmam istendi.

Yıllar geçtikçe şirketimizin kanatları daha da genişledi. Bir çok ortaklık, bir çok yenilikle şuan sayılı firmalar arasındayız. Bunun en büyük payı tabi ki çalışanlarımızın. Çünkü buraya onların emekleri, zekaları ve bu işe en az bizim kadar sahip çıkmaları sayesinde geldik. Huzurunuzda hepsine teşekkür ediyorum ve iyi eğlenceler diliyorum.”

Tam sözlerini bitireceği sırada gözlerini eşine dikti. Ona özür diler gibi baktı “Öncelikle dedemin bana giderken söylediği sözler sayesinde kazandığım eşimden özür diliyorum” anneannesine çevirdi bakışlarını “ve Ecrin Ernez açılış dansını dedem adına seninle yapmak istiyorum,” dedi ve kürsüden inip, kadının karşısında durdu.

“Bu dansı bana dedem adına lütfeder misiniz Ecrin Ernez?”

“Seve seve oğlum,” dedi kadın gözyaşları arasında.

Kibarca onu ayağa kaldırdı ve birlikte dans etmeye başladılar. Onlarla birlikte diğerleri de dansa kalktı.

 *

Saat on ikiye yaklaşınca, Ecrin tek başına olabileceği bir balkona gitti ve gökyüzüne baktı. “Torunların senin adına harikalar yaratıyorlar Ernez. Onları görsen gurur duyarsın. Seni çok özledim. Artık yanına gelebilir miyim?” diye fısıldadı, sonra da “Yeni yıllarımız kutlu olsun,” deyip, yüzüne değen kar tanelerinin her dokunuşunu gözleri kapalı gülümseyerek hissetti.

 ***

BAŞ BELASINA VEDA...

Çocukları kadının başucundaydı, “Cem! Ambulans nerede kaldı?” diye bağırdı Can.

“Geliyor,” diyerek telaşla anneannesinin yanına geldi.

“İstemiyorum!” diye konuşmaya çalıştı. “Lütfen bırakın artık, babanızın yanına gideyim. O-onu çok özledim.”

“Anne!” diye ağlıyordu Eva.

Yıllar Ecrin için acı, özlem ve buruk sevinçlerle geçmişti. Ama artık Cem’e kavuşma vaktiydi. Hiçbir ölüm bu kadar beklenmezdi.

“Sizinle çok güzel yıllarımız oldu, ama babanızı çok özledim.” Damatlarına baktı, “Size bir sır vereyim mi?” Burak ile Çınar başlarını salladılar. “O sizi çok ama çok seviyordu.”

“Biz de onu çok seviyorduk anne, gittiğinde o meleğe bizden selam söyle,” deyip, arkasını döndü Burak.

Kadın gözlerini yumduğunda Eva üzerine atladı, “Anne!”

Çınar onu tutup, kendine çevirdi ve göğsüne bastırdı. “Babana kavuştu Eva, babanla o artık. Eminim şimdi çok mutlu olacaktır.”

 ***

İki yanyana mezarın üstünde “EFSANE AŞIKLAR” yazısına baktılar. Hepsi ağlıyordu ama içleri de bir nebze rahattı. Çünkü anneleri huzur bulduğu kollara kavuşmuştu.

Çınar karısına sarıldığında Eva “Mutludur değil mi Çınar?” dedi ağlayarak.

“Hem de çok,” diye yanıtladı onu kocası.

“Ee onlara yakışan bir veda olsun o zaman,” dedi Kuzey ve kendisinin mırıltısına hepsi gözyaşları ile eşlik ettiler.

 

Ben bal arısı gibiydim senden önce...

Bak pervanelere döndüm seni görünce.

Yana yana kül olsam her an,
Yine de senden ayrılamam.
Yoluna adadım ömrümü ben
Sensiz olamam!

 

Yana yana kül olsam her an,
Yine de senden ayrılamam.
Bin yıl yaşasam yine sana doyamam.

 

Sana gönlümü verdim nazlı güzel...
Seni almazsam gözlerim açık gider!”

 

“Hoşçakalın...” diye mırıldanıp, yanlarından ayrıldılar.

***

“Sana yüreğimi vermeye geldim Cem Ernez... Kaçışın yok, yine birlikteyiz!”

“Yine, yeniden bana hoşgeldin baş belam.”

“Özledim.”

“Çok özledim...”

 

MUTLU SON...

 

 

Bölüm : 27.11.2024 10:23 tarihinde eklendi
Okur Yorumları Yorum Ekle
Hikayeyi Paylaş
Loading...