5. Bölüm

4.BÖLÜM – CEM VE BEN?

Eda Şahinoğlu
mutlusonlarinyazar

 

"Abi sıkıntı yok, iki üç mağaza gezip geleceğim, bana çocuk muamelesi yapmasan diyorum."

Cem bıkkın bir nefes verdi, "Derdim senin iki üç mağaza gezmen değil küçük. O mağazaların günün sonunu görmeme ihtimalleri. Evde otur işte."

"O zaman da ev patlıyor malum," dedi kahkaha atarak. "Sıkıntı yok Ernez. Hadi görüşürüz." Telefonu kapattı ve birkaç mağazadan es geçtikten sonra vitrinine hayran olduğu bir mağazaya girdi.

Askılardaki elbiselere bakarken, beğendiklerini ayırıyordu. Sonunda yedi elbise elinde, kabinlere doğru yürümeye başladı.

Aynanın önünde bir çift, adamın denediği eşofman altına bakıyorlardı. Tam arkalarından geçen Cemre, elinde tuttuğu uzun bir elbisenin üstüne bastı. İşte o an her şey Cemre için ağır çekimde, diğerleri için ise rüzgar hızında olup bitti.

Cemre yere düşerken adamın eşofmanının kenarına tutundu ve yeri boylarken de son gördüğü şey adamın kıllı kalçasıydı.

Adamın eşi çığlık atarken, adam eşofmanını kaldırmaya çalıyordu. Ama Cemre o telaşla kalkmak için hala elinden bırakmadığı adamın eşofmanından destek alıyordu. Adam yukarı çektikçe Cemre aşağı çekiyordu.

Adam "Hanımefendi sapık mısın nesin, bıraksana!" diye bağırırken, sevgilisi Cemre’nin tepesinde cıyak cıyak çığlık atıyordu.

"Ay kalkamıyorum beyefendi, kalksam bırakacağım. Ayrıca karınıza der misiniz bağırmasın tepemde?"

"Lan boylamışsın zaten yeri, bırak şunu! Bir de karımın bağırmasının derdinde!" diye bağırdı ve tüm gücü ile eşofmanı yukarı çekip, mahrem yerlerini örtmeyi başardı.

"Aman canım bende meraklısı değilim kıllı kıçınızın!" diye karşılık verdi. Bir yandan da ayağa kalkmış, kalçasını ovalıyordu. O anlarda da mağaza yetkilisi yanlarına gelmişti.

"Sorun ne hanımefendi yardımcı olayım?" dedi müdür, diğer kadına bakarak.

Cemre kaşlarını çattı. "Ben düştüm ben!" diye çemkirdi adama. "Bana yardımcı olmanız gerekmiyor mu?"

O sırada da diğer kadın araya girdi, "Bu kadından şikayetçiyim müdür bey. Kocamın her yerini ifşa etti."

Cemre gözlerini kocaman açtı, "Aa aa aa aa üstüme iyilik sağlık. Ben düşerken kaza ile oldu. Merak etme zaten, açıp gezse de kıllarından bir yeri gözükmez. Doğal içlik gibi mübarek."

Cemre’nin söylediği ile Kadın ve adam değişik nidalar çıkarırken, müdür de öksürmeye başladı.

Cemre adamın sırtına vurdu, "Helal helal, ne oldu, kıl mı kaçtı boğazınıza?" sonra kadına baktı, "Şikayetçiymiş! Asıl ben senin kocandan şikayetçiyim, manevi tazminat açsam o kıçla on yıl yer bak ben sana söyleyim! O neydi öyle? Psikolojimi bozdu."

Kocası Cemre'ye bir adım yaklaştı, "Kızım bana bak, elimde kalacaksın ha! Hem suçlusun hem zeytinyağı gibi üste çıkıyorsun."

Cemre de adama yaklaştı, "Huyum kurusun, üstte olmayı severim-" Cemre sözünü bitiremeden bir el tarafından arkaya çekildi. Ne olduğunu anlamadan geniş omuzlar ve yapılı bir sırtla yüz yüze geldi. O sırada başını aşağı eğdi, "Allah'ım kıç diye buna denir. O neydi böyle be?" diyerek yüzünü buruşturdu. Sonra kendine geldi ve duyduğu o sesle tüm tüyleri diken diken oldu.

"Sorun ne birader?" diye tısladı Buğra.

"Biz bu bayandan şikayetçiyiz!" diye bağırdı adam. "Hem mahremime dokundu, hem hakaret etti. Tacizci midir nedir?"

Cemre başını yana eğdi, "Lan bana bak, ben dokunmadım senin mahremine. Mağazanın malına dokundum. Koskoca Ricky Martin bile senin kadar nazlanmadı ha. Sanki namusu gitti bana. Tacizci diye de senin gibi lavuklara denir!"

Buğra başını kadına çevirdi ve kaşlarını çattı. "Cemre sus!"

"Ne sus ya, adama bak. Sanki bir yerlerini okşamışım da üstüne zevk almışım gibi konuşuyor." Adama baktı, “He koçum he, zevkten sular seller maşal-”

"Cemre sus, elimde kalacaksın!" diye dişlerinin arasından konuştu Buğra. Neden sinir olmuştu ki adamın kıçını görmesinden, onu da anlamıyordu. Ama o gören gözlerini oyası vardı. Hele o sözlerin çıktığı ağzı... başını sağa sola salladı.

Adam tekrar konuşunca Buğra yumruklarını sıktı ve adama dönüp, sıkı bir kafa attı.

Adam kanlar içinde yerde yatarken, karısı da ise etrafa bas bas bağırıyordu. "Biri polis çağırsın Allah rızası için! Polis!" sonra Buğra'ya baktı, "Pis katil! Cani!" diye cırladı.

Mağaza müdürü en sonunda alışveriş merkezinin polisini çağırmıştı.

Polisler içeri girdiğinde Cemre hemen onlara döndü, "Hah, polislerde geldi. Birazdan Cem Ernez biletimi keser!" diye homurdandı.

Bir saatin sonunda kendilerini nezarethanede bulmuşlardı. Aralarında bir duvar olsa da bu Cemre'ye engel değildi.

"Bok vardı kafa atacak değil mi?" diye çemkirdi.

"Bana bak suçlu benmişim gibi konuşma! Senin o kıç merakın yüzünden buradayız!"

"Sen de bana şu adamın kıllı kıçını hatırlatma! Yemin ederim tutmaya kalkışsam, elimi kurtarmak için kurtarma ekibi çağırmanız gerekir. O dereceydi yani. Belgrad Ormanı gibiydi."

Adam sertçe demirlere vurdu, "Kes artık, adamın kıçından girip ağzından çıkıyorsun. O ağzını bana-"

"Yavaş gel edepsiz! Seni içeri attırırım ha!"

"Pardon ama dışarda mıyız ki? Zaten içerideyiz."

"Daha da içeri attırırım. En içeri."

Adam başını sağa sola salladı, "Hastasın kızım sen. Seni kurtaran yanıyor anlaşılan. Bela mıknatısı gibisin!"

O sırada dış kapı açıldı ve içeri bakışları öfke saçan Cem girdi.

“Hoşgeldin Cem Ernez!” diye kendi kendine mırıldandı Cemre.

"Bir bu eksikti diyeceğim ama, bu kaçıncı demem daha doğru olur. Taciz ne Cemre Allah aşkına? Kavga ne?"

Cemre hemen dudaklarını büzdü. "Ne tacizi ya, tövbe de. Düşecektim adamın eşofmanına tutundum. Konuyu saptırmasın o kıllı kıçı kırık. Hem kavganın benle ilgisi yok."

“Ne çok rahatladım anlatamam,” Cem yüzünü sıvazladı. Sonra başını salladı, "Cemre Ernez, bu gece burada kal da, çek cezanı. Belki aklın başına gelir diyeceğim, ama faydasız."

“Şaka?” dedi Cemre inanamayarak.

“Hiç bu kadar ciddi olmamıştım.”

Buğra ikisini de kaşları çatık bir şekilde dinliyordu.

"Abi! Abi saçmalama beni burada bırakmayacaksın değil mi?"

"Tabi ki bırakacağım," deyip kapıya doğru döndü ve nezarethaneden çıkıp gitti. Cemre arkasından inanamıyormuş gibi baka kalmıştı.

"Birde abi olacak! Senin gibi abinin ben! Of ya..." diye homurdanıp, durdu.

Aradan bir saat geçmişti. Cemre oturmuş, hala homurdanıyordu. O sırada kapı tekrar açıldı. Elinde çanta ve dosya ile bir adam girdi.

"Buğra bey, işlemleriniz tamam. Çıkabilirsiniz."

Kapı açılırken Buğra avukatına ters ters bakıp. "Nerede kaldın? Gelmeseydin hiç!" diye çıkıştı.

"Şey... İşlemler ancak bitti."

Buğra ellerini göğsünde birleştirmiş homurdanan kıza baktı, "Hanımefendinin işlemleri tamam mı?"

"O da tamam efendim."

Cemre duyduğu şeyle hemen yerinden kalktı. "Sen ciddi misin?" bu arada onun da kapısı açılmıştı. “Ah çok teşekkür ederim.”

"Hadi yürü," dedi huysuz bir şekilde.

“Huysuz öküzsün ama vicdanlıymışsın ha!” Adam ona ters ters bakınca, “Öküz olmadı evet, haklısın,” dedi sevimli bir şekilde gülümseyerek.

*

Arabada sessizce ilerlerken, Cemre adamın başka bir yola saptığını fark etti.

"Nereye gidiyorsun?" diye çemkirdi. "Evim bu tarafta."

Adam kıza kısa bir bakış atıp, tekrar önüne döndü. "Seni evine bırakacak olsam adres sorardım, öyle değil mi?"

Kız kaşlarını kaldırdı ve hayretle adama baktı, "Ya nereye gidiyoruz?"

"Yemeğe. Açım ben."

"Allah doyursun ne yapayım. Beni evime götür."

"Bana bak kızım, senin yüzünden zaten başıma bunlar geldi, açlıktan başım dönüyor. Bir de seni eve bırakmakla vakit kaybedemem. Önce yemek yiyelim, sonra evine bırakırım."

"İyi durdur arabayı ben burada ineceğim."

Buğra kaşlarını çattı ve aniden frene bastı. "İn!" diye gürledi.

Cemre kendi söylediği şeye adam frene bastığı an pişman olmuştu ama böyle de kaba olmasına gerek yoktu. Azıcık ısrar edebilirdi. Hemen söz dinlemesi gerekmiyordu.

Kapıyı açtı ve hızla indi arabadan. Araba ses çıkararak kalkarken, kız adamın arkasından orta parmağını kaldırıp bağırdı.

"PİÇ KURUSU!" Sonra etrafına bakındı. Arabası da alış veriş merkezinin otoparkında kalmıştı. Adam nereden getirtmişti ki arabasını? "Kaslı yürüyen egolu ayı!"

***

Ecrin dosyalara boğulmuştu ve bu akşam arkadaşının nişanı vardı. Ama erken çıkması gerektiğini galiba sevgili iş arkadaşı patron bozuntusu anlayamıyordu. Bu kadar iş yığdığına göre ona...

Cem'i gördüğü an ayağa kalktı ve şirince gülümsedi.

"İşlerini bitir öyle!" dedi Cem ters bir şekilde. Onu bu saatte gönderip, dünyanın en güzel kızına dönüşmesine katkıda bulunacak değildi. Yeterince güzeldi zaten.

"Ama Cem Yağmur'un nişanı var."

"Cem? Cem bey diyecektin sanırım. Burası iş yeri ve Ateş’in söylediği şeyi hatırlatayım. İşle özel hayatı karıştırmayacağız. Seni kayıramam."

Ecrin yumruklarını sıktı. "Cem bey... Kayırın demiyorum ama Yağmur'un nişanı var. Of anlayın işte."

"Senin değil ama değil mi Yağmur’un nişanı? Bırak Yağmur dünyanın en güzel kızı olmak için saatlerce hazırlansın."

"Cem bey ama..." derken Ateş girdi içeri.

"Ecrin, Yağmur seni bekliyor. Çıkmıyor musun?"

Ecrin üzgünce baktı adama, bu son fırsatıydı. "Hayır, Cem bey izin vermiyor. İşlerimi bitirmem gerekiyormuş, ama bu dosyalar geceye kadar bitmez."

Ateş kaşlarını çattı, "Cem?"

"İşleri var."

"Sonra hallolur. Hadi seni bırakayım, bende çıkıyorum zaten."

Ecrin sevinçle ayağa kalkıp çantasını aldı ve Cem'e el sallarken şeytanca sırıtıyordu.

Kızla arkadaşının ardından bakan Cem ise Ateş’e saydırıyordu. “Arkadaş değil, can düşmanım sanki bana! Sanane acaba, ben göndermek istemiyorum seni ne ilgilendiriyor? Gereksiz!” elindeki kalemi fırlatıp, o da iş yerinden çıktı.

***

Cem elinde tuttuğu şarap bardağını bir dikişte içti. Etrafta bir sürü göz onun üzerindeyken kendisi son derece seksi giyinen köşedeki kızdan bakışlarını alamıyordu. İşte tam da bu yüzden erken çıkmasını istemiyordu. Kimse onu anlamıyordu, hiç kimse. “Yazık bana,” dedi sinsice gülümseyerek. Yanından geçen garsondan yeni bir içki aldı ve onu içtikten sonra köşede duran Ecrin'in yanına yaklaştı.

"Darısı başına güzellik," diye mırıldandı kızın bedeninde gözlerini gezdirerek.

Ecrin yüzünü buruşturdu "Allah korusun. Seninle nişanlanacağıma bekar kalırım daha iyi," dedi adamın yüzüne bakmadan.

Cem kahkaha atmaktan kendini alamamıştı. O kahkaha atınca Ecrin söylediği şeyin abesliği ile kendine küfretti. Sanki adam benimle mi nişanlan demişti?

"Ben kendimi kastetmemiştim ama... Aklındaki bensem demek ki," deyip göz kırptı kıza. Evet işte şimdi keyfi bayağı yerine gelmişti. Kızın da aklı ondaydı. Hemde tümü ile...

Ecrin yüzünü nereye koyacağını bilemeden etrafına bakıyordu. Allah’ım, diye inleyip tepinmek istiyordu. Adamın resmen eline koskocaman bir koz vermişti. Evet ama bu işten sıyrılabilirdi. “Cem bak etrafta çok güzel kızlar var. Gidip onlarla doktorculuk oynasana. Bakalım bir kalp ya da beyin bulabilecekler mi?”

Cem çapkın bir bakış attı kıza ve sır verir gibi kulağına eğildi. “Ben en’lerin adamıyım güzelim ve şuanda buranın en güzel kızının yanındayım zaten. Ayrıca kalp ve beyni bilmem ama, sen doktor olursan ben seve seve hastan olurum.”

“Ben senin şeytanın olmayı tercih ederim bay Ernez.”

“Ben de senin meleğin olurum. Fantezinin zirvesini düşünebiliyor musun? Şeytan ile meleğin müthiş ateşli buluşması.”

“Cem gider misin?”

Ecrin adamdan bakışlarını kaçırıp, başka yere baktı ve elini boğazına götürüp, kendine gelmeye çalıştı. Bu adam onun ayarları ile oynuyordu. Dengesizdi, dengesizleştiriyordu.

“Elin boynunda, çünkü sıcakladın. Dur tahmin edeyim, bacakların şuan seni taşımıyor ve kasıklarında karıncalanma var.”

“Kes sesini Cem!”

“Bu neyin işareti biliyor musun?” kız ona ateş saçan gözlerle bakınca, gülümsedi ve sessizce fısıldadı. “Beni istiyorsun.”

Ecrin ellerini yumruk yapıp başka yöne çevirdi bakışlarını, şuan sinirden ölebilirdi. Hayır adam ondaki değişimi nasıl hissetmişti?

Cem ise keyfi yerinde etrafa bakmaya başladı ve birden Çağla'nın olduğu yere gözleri takıldı. Yanında Tamer’i gördü. Çağla'ya resmen yiyecek gibi bakıyordu. Bu adamdan korkulurdu. “Yaşlı bunak,” diye mırıldanıp, gülümsedi. Sonra Ateş'in yanına yaklaştı ve kulağına eğilip, "Ne yaptın lan sen, aşkı da mı becerdin de bu kadar aşık peyda oldu? Aşkın babası oldun valla,” dedi kısık bir kahkaha atarak.

Ateş de adamın dediği şeyle gülümsedi. "Kısmetinizi açtım işte daha ne istiyorsunuz?” Önce Ecrin’e sonra da Cem’e şeytanca baktı.

O an Cem yutkundu ve “Benden uzak dur seni aşk böceği,” diye homurdanarak Ecrin’in olduğu tarafa döndü.

Ona elini uzattı "Bu kaba ama aynı zamanda son derece yakışıklı, meleksi adamla dans eder misiniz?" diye sordu.

Ecrin adamın ona uzattığı eline baktı bir süre. “Egosu tavan...” diye mırıldandıktan sonra o eli tutup, sahneye yürüdüler. Sessizce dans ettiler. Sessiz ama çok gürültülü. Sessiz ama bağıra çağıra... Kalpleri gümbürdüyordu. Gözleri susmuyordu ve elleri fazla gevezeydiler. İkisi de aynıydı bu gece. İkisi de ateşti ve her biri kendi ateşinde birbirlerini yakmaya ant içtiler.

Ama tek bir farkla, Cem kızın bedenini, Ecrin adamın kalbini yakmaya yemin etti.

Adamın elleri Ecrin’in çıplak sırtını okşarken, Ecrin de içinden fısıldadı adamın yüreğine...

‘Beni sevmen için geldim Cem Ernez, kurtulamayacaksın... benim ateşimle, benim aşkımla yanacaksın.’

Cem ise sanki kadını duymuş gibi sadece gülümsedi.

 

Bölüm : 17.11.2024 00:32 tarihinde eklendi
Okur Yorumları Yorum Ekle
Hikayeyi Paylaş
Loading...