7. Bölüm

6.BÖLÜM – BİR ÖPÜCÜK?

Eda Şahinoğlu
mutlusonlarinyazar

 

Cem sinirle kadını eve bıraktı ve iki saate gelip alacağını söyledi. Kendi de eve giderken söylene söylene gidiyordu. Hayır derdi neydi ki? O ne olduğu, kim olduğu belli olmayan adamın ufaklığına kaptıracak göz var mıydı acaba Cem’de?

"Poyraz beyefendi ile buluşacakmış. O kimmiş acaba da seninle buluşuyor? Sevgilinse de sikime kadar. O dudakları öpecek adam daha anasının karnından doğmadı. Doğduysa da oraya geri sokmasını bilirim ben!"

Telefon sesi ile yüzünü buruşturdu. Arayan Ateş'ti. “Bir sen eksiktin, hoşgeldin,” diye homurdanarak açtı telefonu. "Efendim Ateş?"

"Ne haber dostum?"

"Ne istiyorsun Ateş? İşim var."

"Ya şimdi Ecrin'e bir şey sormak için aradım. Burnundan soluyordu. İş yemeği diye kızın programını bozmuşsun. İstersen benle Yağmur katılırız. Kızı programından etme. Ne yemeği onu da anlamadım."

Cem öfkeyle nefes verdi. Bir de buna mı hesap verecekti? Kime neydi Allah aşkına da bu program herkese dert oldu.

"Ne yemeği ise ne yemeği abicim, benle Ecrin katılacağız. Başka bir derdin varsa çözeyim, yoksa hoşça kal."

Ateş adam görmese de kaşlarını çattı, "Cem, kardeş ne bu sinir?"

"Çünkü siktiğimin o herifi ile o kız hiçbir yere gitmeyecek! Duydun mu beni? Gitmeyecek!" diye gürleyip telefonu kapattı. "Sakin melek gibiyken, zorla zıvanadan çıkarırlar adamı ya." Gaza daha da yüklendi ve evine hazırlanmak üzere gitti.

***

Ecrin de eve girdiğinden beri söylene söylene hazırlanıyordu. "Kölesiyim sanki Şehzademizin. Maşallah. Elinin altındaki kızlardan sanıyor beni. Poyraz beyefendiye de ulaşabilene aşk olsun. Tüm erkeklere ölüm! Yani tamam ölüm olmasa da cezaları kesilsin yani."

Duşta bilerek onu bekletmek için gereğinden fazla oyalanmıştı. Dolabının önüne geldiğinde siyahı tercih etti ve en iddialı elbiselerinden birini giydi. Hazırlanması iki buçuk saati bulmuştu.

"İki saate hazır olaymışım da, yemeğe gidilecekmiş de... zıkkım ye Cem!"

Telefona gelen mesaj sesiyle kendine geldi.

"İyice kafayı yedin Ecrin hanım. Kendi kendine konuşuyorsun şu hödük yüzünden."

C: "Aşağıdayım."

"Ay havalara bak. Aşağıdaymış. İnmesem ne yapabilirsin acaba?" diye söylendi. Çantasını alıp, aşağı indiğinde arabanın içinde bekliyordu onu.

Cem kapıda Ecrin'i görünce bir an nefesi kesildi. O herifle buluşmaya yollamadığı için de kendini tebrik etti.

“Yemin ederim adamın dibiyim ha, kıyafete bak!” dedi homurdanarak.

Tekrardan süzdü onu, siyah dizlerinin hemen üstünde olan elbise, fazla kısa olmamasına rağmen çok dikkat çekiciydi. Göğüs kısmında derin dekoltesi ve o derinlere kadar inen kolyesi mükemmel görünüyordu.

"İyi akşamlar," Ecrin'in sesi huysuz çıkmıştı.

Cem ise çok keyifliydi, "Size de leydim. Muhteşem görünüyorsunuz."

"Teşekkür ederim her zamanki halim, size özel değil. Ama siz de fena değilsiniz. "

"A bunu hakaret sayarım işte. Benim de her zamanki halim güzelim. "

"Ukala hödük. Baş belası!"

"Mersi güzelim ama benim halim, size özel.” arabayı çalıştırdı, “Eee nereye gidelim? Benim seçtiğim yere mi yoksa özellikle istediğin bir yer var mı?" diye sordu bulunduğu yerden U dönüşü yaparak.

"Ne demek nereye gidelim? Zaten iş yemeği olduğu için, yerin belli olması gerekmiyor mu?"

Cem çapkınca sırıttı, "İş yemeği de baş başa olacağımız bir iş yemeği. Sonuçta bizde iş yapıyoruz öyle değil mi? O yüzden istediğimiz yere gidebiliriz. Sıkıntı yok." Ecrin yola baksa da adamın sırıttığını görebiliyordu ve şok olmuştu. Kocaman açtığı gözler ve ağızla adama çevirdi bakışlarını.

"Cem bey bu ne demek oluyor? Resmen işçisini kandıran sapık patronlar gibisiniz."

"Evet, seni kandırdım kırmızı başlıklı kız. Ben kurt ve seni yiyeceğim." Adam bir an kıza baktı, gözlerinde öfke ve tedirgin kıvılcımları dans ediyordu. "Tamam, şaka şaka. Sadece bir yemek, söz veriyorum temas yok."

Ecrin hala anlamış değildi. Ne diye böyle bir yalan uydurmuştu ki, sadece onunla yemek yemek için mi? Yoksa yemekten sonra eve götürmek için mi? Çok beklerdi. O kalbini Ecrin'e vermeden, Ecrin de ona saçının telini vermeyecekti.

Lokantaya geldiğinde kız gözlerini devirdi, son derce şık, gösterişli ve her yanından lükslük akan bir yerdi, Cem Ernez’den de başka türlü bir yer beklemiyordu. İçeri girerken etraftan akan sular lokantaya ayrı bir hava vermişti.

"Hoş geldiniz Cem bey. Masanız hazır."

Cem son derece asil bir şekilde başı ile selam verdi, "Teşekkür ederim." Evet bir an adamın tavrına mest olmuştu kız ama hemen toparladı kendini.

Denizi gören bir masaya geçerlerken Ecrin hala etrafı süzüyordu. Gerçekten de harika bir seçimdi.

"Çok güzel bir yer."

"Gözlerin kadar değil," diye yanıtladı onu Cem. Ecrin bu sefer gülerek gözlerini devirdi.

"Klişesin."

"İlk kez sana söylüyorum bu sözleri."

"Yapma Cem..." diye kelimeleri uzatarak söylendi kız.

Cem kaşlarını kaldırdı, "Bugüne kadar hiçbir kadını elde etmek için çabalamadım Ecrin, kendinle gurur duyabilirsin. Harika süründürüyorsun."

Ecrin şaşırmıştı ama gelen garson yüzünden sohbetleri bölünmüştü.

"Ne alırdınız? "

"Ben deniz levreği, sen güzelim?"

"Aynısından."

"Peki. İçecek olarak?"

"Her zamankinden ve tüm mezelerden de istiyoruz. Küçük hanımı doyurmamız lazım."

"Peki efendim."

Garson gidince Ecrin ters ters adama baktı.

"Ha yani ben doyumsuzum, öyle mi Cem Bey? Beni doyuramıyorsun yani."

Cem tam cevap verecekti ki kızın telefonu çaldı. Arayan Poyraz'dı.

Ecrin Cem’e olan öfkeli bakışları arasında cevapladı, "Efendim Poyraz?"

Cem ise duyduğu isimle homurdanmaya başladı.

Karşıdan cevap gelince Ecrin Cem'e susmasını söyledi ama Cem daha da öfkelendi.

"Ne o sevgilin benimle olduğunu öğrense kızar mı?" dedi huysuz çocuklar gibi.

"Bi saniye Poyraz," deyip telefonu uzaklaştırdı. "Ne sevgilisi be? Kapa çeneni iki dakika." tekrar telefonu kulağına yerleştirdi.

"Allah aşkına Ecrin neredesin?"

"Ya aradım seni ulaşamadım. İş yemeği çıktı aniden, o yüzden gelemedim. Ama yarın söz geleceğim tamam mı? Kahvaltıya ne dersin? Açıkçası omletini özledim."

Cem kaşlarını çattı, "Özlemişmiş, sadece omleti mi özledin acaba?"

"Süper olur. Tamam bekliyoruz."

Bir süre Cem kızı süzdü. Sevgilisi değilse neydi bu Allah aşkına. Konuyu hiç açmadı. Yarın görürdü nasıl olsa. Onu tek bırakacak değildi. Bayram dolayısıyla iş de yoktu. Bu iyiydi işte.

Yemek boyunca genel konulardan konuşmuşlardı. Aslında Ecrin eğlenmişti bile. Cem'in normal zamanlarda çok da eğlenceli biri olduğunu da kabul etmişti.

Evin önüne geldiklerinde arabayı söndürüp, bekledi. Cem hafifçe yana dönünce Ecrin de ona döndü ve ikisi de birbirlerine bakmaya başladı.

"Korktuğun kadar değilmişim değil mi? Hatta eğlendin bile, itiraf et."

Ecrin başını aşağı yukarı salladı, "Evet Cem, güzel bir geceydi inkar edemem. Ama bundan sonrası yok işte. Seni yukarı kahve içmeye çağırmayacağım. Ya da senin evine koleksiyonlarını görmeye gelmeyeceğim."

"Gazoz işe yarar mı?" gülüyordu.

"Hayır. Fabrikasını alsan boş."

Cem yalandan suratını astı, "Hadi ama, o kadar da kötü olamam."

"İyi geceler Cem Ernez."

Adam başını aşağı yukarı salladı, "Cem Ernez ha?"

"Aynen."

"Öpücük? O damı yasak?"

Ecrin şarabın da etkisiyle kahkaha attı, "Sana tenimin her bir noktası yasak!" arabadan hızla inip, evine gitti.

Cem de arkasından kaşlarını şaşkınlıkla havaya kaldırdı. "Sana bu sözlerini bir bir hatırlatacağım küçük cadı, altımda zevkten inlerken hemde."

***

Saat gece yarısına geldiğinde Cemre yeni bambularına baktı ve gülümsedi. "Ay oturamam da şimdi ben buna," sonra kendi kendine kahkaha attı. "Saçmaladın ha Cemre," dedi. Tam terasa çıkacağı an kapı çaldı. "Of abi ya," diye söylendi kapıya giderken. Tam açarken, "Yine ne-" sözünü bitiremeden gördüğü kişi ile sustu. "Buğra- yani Buğra bey?" arkasını dönüp saate baktı sonra tekrar adama döndü.

"Birini mi bekliyordun?" dedi Buğra kaşlarını çattı. Bu düşünce bile adamı öfkelendirmişti.

"Genelde abim gelir de..."

"Genel olmayan zamanlarda gelen biri var mı?"

Cemre de kaşlarını çattı, "Bu kadar özel sorular sorarak neyi amaçlıyorsunuz Buğra bey?"

"Hala bey diyorsun, inanılmazsın Cemre. İçeri davet etmeyecek misin?" dedi başını yana eğip, "Zahmetsiz misafirim hem bak, kahvemi de kendim getirdim." Elindeki termos bardakları gösterdi.

Cemre o an fark etti bardakları ve konuşmaya çalıştı, "Aa, tabi buyurun geçin. Yani geç."

Buğra içeri geçip, etrafa baktı. "Teras?" dedi kıza dönerek.

"Hemen karşı kapı."

Birlikte o yöne doğru yürüdüler ve karşılıklı koltuklara oturdular.

"Dediğim kadar rahatmış, değil mi?"

"Daha yeni oturdum desem?"

"Ciddi misin? Alırken çok hevesliydin."

Adamın bakışları kızın dudaklarına kayınca, Cemre bakışlarını kaçırdı. "Tek oturmak istemedim sadece. Yani abim gelir diye bekliyordum."

"Benim gelmem iyi oldu o zaman. Boşver abini."

Tam cevap verecekken telefonu çaldı, ikisi aynı anda eğilip baktılar. "Abim," dedi kız açıklama ihtiyacı duyarak.

Buğra yüzünü buruşturdu, "Abini 'sarı ördeğim' diye mi kaydetmişsin?"

"Sessiz ol." Uykulu bir sesle açtı telefonu, "Efendim abi?"

Buğra'nın dudağı yanlara hafifçe kıvrıldı.

"Kelebek, uyandırdım mı?"

"Evet."

"Tamam o zaman hemen kapatıyorum. Görüşürüz."

"Görüşürüz."

Telefon kapandığında adam kıza doğru eğildi, "Bu yaptığından ne anlamam gerekiyor."

Cemre güldü, "Yalancı küçük bir kız çocuğu-" adam işaret parmağını sertçe kızın dudağına bastırdı ve onu susturdu.

"Cık, yanından gitmemi istemediğini anladım."

"Öyle mi anladın?" sesi derinden geldi.

"Evet," diye fısıldadı.

İkisi de çok yakınlardı, "Bir kahve daha yapmamı ister misin?" dedi Cemre.

Adamın önce kaşları çatıldı, sonra da bakışları kısıldı. "Başlarım kahvene ya, gel buraya," dedi ve kızı yanına çekerek kucağına oturmasını sağladı. Kız tepeden adama bakarken, ellerini onun boynuna doladığında, Buğra da kızı sertçe öpmeye başladı. Cemre ona aynı şekilde karşılık veriyor, inlemelerine engel olamıyordu. Adam kızın bol olan şortundan elini geçirip, kalçalarını canını acıtacak şekilde sıktı. Kız inlese de Buğra’nın ağzının içinde yok oldu sesi.

Sonra birden birbirlerinden koptular. Cemre başını öne eğdi. “Şey...” diye mırıldandı ve adamın üstünden kalktı. İkisi bir süre birbirlerinin gözlerine bakınmaktan kaçınıyorlardı.

O sırada Buğra birden ayaklandı, “Ben gitsem iyi olacak.”

İkisi de aslında çok farklı şeyler isteseler de sustular.

Kız “Tamam,” diye mırıldandı, adam da o kapıdan çıkıp gitti.

 ***

Cem yaklaşık yarım saattir kızın kapısında bekliyordu. "Acaba çıktı mı ki? Yok canım daha neler. Sekizde çıkacak hali yok ya."

Bir saat daha beklemenin ardından tam arabadan inip kapıyı yumruklayacakken, Ecrin kapıda göründü.

"Bak bak bak süslenmelere bak." Gözlüğünü taktı ve aşağı indi. "Günaydın güzellik,” dedi sırıtarak.

Ecrin arkasındaki sesi duyunca gözlerini kapadı. Bu da neydi ya?

"Günaydın Cem bey. Hayırdır bugünde dosya mı bakacağız?"

Adam "Cık" dedi gözlüğünü çıkarırken. "Bugün tatil. Poyraz'ın yanına kahvaltıya gidiyoruz.”

Ecrin duyduğu şeyle sinirden güldü. Bu adam hem bu kadar kalpsiz hem bu kadar çekici nasıl olabiliyordu. Buzların arasında açan çiçek gibi. Ya da yazın yağan yağmur gibi aykırıydı Ecrin'e. Ama Ecrin kendini ondan soyutlayamıyordu.

"Pardon da senin davetli olduğunu hatırlamıyorum."

"Neden güzellik erkek arkadaşın rahatsız mı olur benden?"

Bu adam cidden Poyraz'ı erkek arkadaşı mı sanıyordu ve galiba onu kıskanıyordu. 'İyi biraz eğlensem ne olur ki? Hep kendimi kızlarla eğlenecekti.'

Ecrin bir an kafasında şeytan boynuzlarının çıktığını düşündü. Evet kesinlikle çok eğlenecekti.

"Peki Cem. Ama söylemem lazım, Poyraz biraz kıskançtır."

Cem dişlerini sıktı. "Hah, göreceğiz. Kıskançmış,” kendi arabasını işaret etti, “Benim arabamla gidelim,” deyip kapıyı Ecrin'e açtı, sonra kendi tarafına geçti.

"Ah ne kadar naziğiz böyle, gözlerim yaşardı Asi prens."

"Ben bayanlara karşı her zaman naziğimdir günahımı alan sensin valla," dedi çapkın bir gülümseme ile.

Cem müzik açmıştı. Yol boyu müziğin sesi ve Ecrin'in yol tarifi ile sonunda gelecekleri yere varmışlardı. Ama geldikleri yer Cem’in pek de hoşuna gitmedi.

"Bir de adamın evine tek başına gelecektin öyle mi?” diye homurdandı. Sonra Ecrin'e döndü. "Senin erkeklerden haberin yok galiba? Bir erkek iki sebepten kızı evine davet eder. Ya sevişmek istiyordur ya da sevişmek için yol yapıyordur." konuşurken sesi yanardağlardaki patlama kadar etkiliydi. Ama bu bile Ecrin'i eğlendiriyordu. Az sonra göreceği manzara ile Cem'in suratını hem görmek hem kaydetmek istiyordu. İnanması güç ama Cem onu kıskanıyordu.

“Ya da sadece kahvaltı edeceklerdir.”

“Tabi tabi, ne masumca,” dedi Cem sinirle.

Kapıya yaklaşıp, şık villanın zilini çaldılar. Kapıyı -her zamanki gibi- Poyraz açmıştı.

"Hoşgeldin tatlım," dedi Poyraz geniş bir gülümseme ile.

"Hoşbulduk Poyraz. Mısra kapıları sana mı açtırıyor hala?"

"Kahvaltı hazırlıyordu," derken arkasında sinirli bakışlarla ona bakan adamı gördü. Cem'i magazin ve iş dünyasından tanıyordu tanımasına da ama Ecrin'in yanında ne işi vardı, onu bilmiyordu.

"Cem Ernez," dedi Cem elini uzatarak.

"Poyraz Soylu," diye yanıtladı onu, sonra genç kıza döndü. "Bu aralar kapımıza kim gelse arkasında bir adam takmış oluyor. Geçen Yağmur bugün sen. Hayırdır?" dedi adama sinirle bakarken.

Ecrin eğlenceli bir tınıyla Cem'e döndü. "Sana kıskanç olduğunu söylemiştim." sonra Poyraz'a baktı. "Eee Poyraz kapıda kaldık. Çok ayıp. Açım ben. Ayrıca Cem benim hem iş hem özel hayatta sadece arkadaşım," dedi, ‘Arkadaşım’ lafını özellikle bastırırken.

“Şimdilik,” diye Cem de vurgu yaparak adamın gözlerinin içine baktı. Madem sevgilisi değildi, yerini bilecekti.

İçeri geçtiklerinde ise Cem asıl şokunu yaşadı.

"Hoşgeldiniz," diyen Mısra önce Ecrin'i öptü sonra Cem'e elini uzattı. "Mısra ben Poyraz'ın eşiyim. Bu ufaklıkta bizim cadının sevgilisi Kuzey," dedi gülerek.

Cem ters ters Ecrin'e bakıyordu. Kadın resmen onunla dalga geçmişti. Hemde bacak kadar bebekle. Kuzey’e bakışlarını çevirip, gözlerini kısırken, sevimli bir gülümseme taktı dudaklarına. Ama sesi o kadar da sevimli değildi.

“O benim ufaklık. Yerini bil! Uzak dur o kızdan. Yoksa henüz büyümeyen yerlerini keserim!” dedi sadece çocuğun duyacağı şekilde.

Kuzey “Ben tünnet odum!” diyerek annesine döndü ve “Anne!” diye bağırıp ağlamaya başladı.

Cem hemen onu kucağına aldı ve “Çocuk işte, her şeyi pipisinden anlıyor,” dedi ve “Hadi bebek sus!” diye pışpışlamaya başladı. İki kadının ona ters ters baktığını görünce de sırıttı, “Acaba gazı mı var ki?”

“Çocuk o Cem, çocuk. Bebek değil!” Ecrin başını sağa sola sallayarak mutfağa yürüdü.

“Seninle sonra hesaplaşacağız sarı şeytan!”

“Öyle mi kara melek, hesaplaşalım? Nasıl korktum anlatamam.”

Herkesin mutfağa girdiğini gören Cem kucağındaki Kuzey’e böcekmiş gibi bakıp, hemen yere bıraktı, “Çocukları hiç sevmem!”

“Ben de teni tevmedim. Tevimtiz Cem!”

“Kahroldum,” dedi Cem yüzünü buruşturup, mutfağa giderken.

Kahvaltı masasında ise kapının aksine hoş sohbet vardı. Cem girdiği ortamlara hemen alışan biri olsa da şuan yaşadığı şu saçma durum yüzünden biraz çekiniyordu. Kıskanç bir erkek gibi davranmıştı. Evet resmen bu kadın onu kıskandığını sanmıştı. Peki öyle düşünmesini gerektirecek gibi davranmıştı kabul ama... Aması vardı işte ve bu Cem'i rahatsız ediyordu. Çünkü Cem Ernez kimseyi kıskanmazdı.

Birden Ecrin'in ona bakarak konuşması düşüncelerini böldü. "Biz, yani ben, Mısra, Yağmur ve Beste aynı okuldaydık. Beste ve Mısra yaşadıkları olaylardan dolayı okula ara vermişti. Evlendikten sonra da okula devam etmeye karar verince hepimiz bir araya geldik," derken sesindeki eğlenmeyi genç adam hissediyordu. Ama o Cem'di. Ve intikamını çok fena alacaktı.

“Öyle mi ne hoş. Biz de Ateş’le uzun yıllardır arkadaşız.”

Poyraz önündeki omleti keserek yerken, “Belli,” diye homurdandı.

Cem bu adamdan hoşlanmamıştı. Ama adamında ona ilk görüşte aşk beslemediği aşikardı. İkisi de birbirine meydan okuyarak bakarken Cem’in bakışları adamın yanında oturan Kuzey’e takıldı. Çocuk ona kaşları çatık bakarken Cem de gözlerini kıstı ve “Gıcık,” diye ağzını oynattı.

“Anne! Bu tevimtiz bana gıccık diyo!”

“Gıcık demedim yavrucuğum,” dedi Cem gülümsemeye çalışarak. “Cacık dedim, cacık gibi sevimli maşallah.”

Cem bugünün hesabını bu kızın dudaklarından fena halde çıkaracaktı.

Bölüm : 17.11.2024 22:09 tarihinde eklendi
Okur Yorumları Yorum Ekle
Hikayeyi Paylaş
Loading...