9. Bölüm

8.BÖLÜM – KISKANÇLIK

Eda Şahinoğlu
mutlusonlarinyazar

 

Cem sinirle odanın içinde dolanıyordu. "Bora beyle çıkıyormuş. Hanımefendiye bak. Bana sordun da mı çıkıyorsun acaba o yemeğe? Yok yani kaşla göz arası ne ara karar verdin de çıktın?" ellerini yumruk yapıp, duvara vurdu. "Hem neden?" aklına gelenle derin nefes aldı, "Evet ana düşünce bu soru: NEDEN? Beraberler mi acaba? Ben Poyraz diye o adamla kafayı bozmuşken, o Bora denen hanım evladıyla mı birlikteydi? Yok daha neler! Ecrin'in tipi değil ayrıca. Onun tipi, sarışın, çapkın, serseri görünümlü efendi tipler. Yani ben. Kesinlikle onun tipi benim." Tekrar sinirlendi, "Tipine sıçayım senin Cem, kız adamla yemekte, yemekte!"

***

Cem o düşüncelerle cebelleşirken Ecrin de adamla sıkıntıdan patlıyordu.

'Allah aşkına iş dışında bir sohbeti yok muydu bu adamın?' Cem'i mi özlemişti o? Daha neler... Ama bu adam onun tarzı hiç değildi.

"Evet anlıyorum Bora bey. Zor tabii." Ağzını peçete ile sildi, "Kalkalım mı?"

"Kalkalım ama bana Bora bey deme lütfen. Bence Bora yeterli."

Kız sadece gülümsedi.

"Ecrin yarın akşam da bir şeyler yapalım mı?"

"Bakarım Bora, işim olmazsa, çıkarız."

Adam mutlu bir şekilde gülümseyince Ecrin kendinden nefret etti. Adamdan etkilenmemişti işte. Aklı tümüyle o serserideydi.

Şirkete girdiklerinde asansörde kendi katlarına gitmek üzere ayrıldılar. Ecrin düşünceli bir şekilde odasına girdiğinde kulağına gelen cümlelerle olduğu yerde kaldı.

"Ecrin hanım Cem bey gelir gelmez odasına gitmenizi istedi. Çok sinirliydi."

Döndü ve Azra denen sekretere yapmacık bir gülümseme yolladı. Ama içinden bildiği duaları okuyordu, çünkü Cem şimdi onun belasını becerecekti. Kapıyı titreyen eli ile tıklattı.

Cem "Gir!" diye seslenmemiş resmen gürlemişti.

Kafasını içeri uzattı "Beni çağırmışsın?" dedi ukala bir tavırla. Şimdi korktuğunu belli etmenin anlamı yoktu.

Cem ayağa kalktı. "İçeri gir Ecrin," diye bağırdı.

"Buyurun, oldu mu?" dedi içeri girip, yavaş yavaş adım atarken.

"Neredesin sen?" sesi gayet sakin ama ürkütücüydü. Aynı az sonra patlayacağını bildiğiniz yanardağın yavaş yavaş lavlarını etrafa yaydığı gibi. Yakıyordu sözleri. Yanıyordu Ecrin.

"Bora'yla yemekteydik baş belası."

"Maşallah bey de demiyoruz artık. Direkt ismiyle hitap ediyoruz. Nereden bu samimiyet, bilelim yani?"

"Seni ilgilendirir mi?" dedi soğuk ve ilgisiz bir ifade ile.

"Ecrin!" diye gürleyince kız damağını çekti.

'Başlıyoruz' diye içinden mırıldandı. "Efendim Cem bey. Ama biraz kısık sesle konuşursanız eğer, korkuyorum da."

"Korkuna tüküreyim senin!” diye bağırdıktan sonra sakin olmaya çalışarak, “Ne yapmaya çalışıyorsun?" diye sordu. Ama sonra kendini tutamayıp kıza yaklaşarak, "Amacın ne?" diye yeniden bağırdı. "Beni deli etmek mi? Eğer öyleyse, tebrikler çünkü başardın! Delirdim! Oldu mu?"

"Estağfurullah hiç öyle bir niyetim yok. Bana ne senin akıl sağlığından. Hoş pek de normal sayılmaz-" Cem kızın sözünü keserek kolundan tutup kendine çekti. Ecrin dengesiz bir şekilde adama doğru savrulmuş ve yüzyüze gelmişti. Gözleri öfkeden kıpkırmızıydı ve bu Ecrin’i gerçekten korkutuyordu.

"Neden kendini benden uzaklaştırıyorsun? Bal gibi sende benden etkileniyorsun. Neden kendini durduruyorsun?"

Ecrin aniden gelen bu itirafla dondu. Şuan bedeninde sadece kalbi çalışıyordu ve emindi ki onun sesini bu serseri duyuyordu.

Ama büyü kısa sürdü. Cem'in geri kalan cümleleri ile kendine geldi.

"İkimiz de çok güzel zaman geçirebiliriz Ecrin. Benden kaçma artık."

Kız kolunu adamdan çekti. Alayla ve öfkeyle karışık bir kahkaha attı.

"Hah, ne hoş. Cem bey benimle iyi zaman geçirmek istiyor. Ama ne yazık ki ben sizinle öyle bir zaman geçirmek istemiyorum. Size ve hayata ayıracak boş zamanım yok benim. Neden biliyor musunuz? Çünkü ben bir kaç gece zevkin zirvesine çıkıp sonra ayrılığın dibine atacağınız o kızlardan değilim Cem bey. Şimdi o kulaklarınızı açın ve beni iyi dinleyin. Evet Bora'ya aşık değilim ama onunla bir şansım olabilir. O beni yanında istiyor yatağında değil. Elimi tutmak, birlikte yemek yemek, gezmek istiyor. Senin gibi anlık istekleri yok. Kısaca o benim hayatımda yer almak istiyor. Sen bana bunları verebilir misin Cem Ernez?" eli yüreğinde cevabını bekliyordu adamın. Olumlu olmayacağını bile bile çırpınıyordu küçük çocuk kalbi.

Cem de onu yanıltmamıştı. "Hayır," dedi duygusuz bir şekilde.

Ecrin hayal kırıklığı içinde gülümsedi. "Ben de öyle tahmin etmiştim. Beni yanıltmadığınız için teşekkürler ve iyi günler Cem bey. Lütfen artık beni rahat bırakın. Olur olmadık yerlerde karşıma çıkmayın! Beni böyle odanıza çağırıp, hesap sormayın ve beni kıskanıyormuşsunuz gibi yapıp, umutlandırmayın!" deyip odadan çıktı.

***

Sabahtan beri telefon elinde bekliyordu Cemre ama adam aramamıştı. İşte yine kaçmıştı, yine aynı şeyi yapmıştı. Neden güvenmişti ki ona? Ne sanmıştı? Sinirle telefonu bıraktı. "Aptal liseliler gibisin Cemre!" diyerek koltuğa attı kendini.

Kapı çalınınca oflayarak kalktı ve kapıyı açtı. Önce gördüğü yabancı adama sonra da elindeki pakete baktı.

"Cemre Ernez?"

"Benim."

"Bunu Buğra Özsoylar yolladı."

Kız şaşırarak paketi aldı ve imza atıp içeri girdi. Koca bir paketti ve içini çok merak ediyordu.

Hemen açtı. Bir kağıt vardı en başta.

 

"Sabahtan beri elin telefonda bekliyorsun biliyorum. Ama klasik bir 'Günaydın' yazmak istemedim. Biraz değişik olsun istedim. Bak bakalım beğenecek misin?"

 

Güldü ve hemen kutunun içine baktı. Küçük pratik sandviçler vardı. Yine üzerinde bir not...

 

"Daha bir şey yemediğine eminim. Kahvaltıya ne dersin?"

 

Sandviçlerden birini açtı ve yerken diğer paketi eline aldı, kutunun içinde bir sürü değişik kurutulmuş çiçekler vardı. Çok güzel bir görüntüydü.

 

"Bunların ne olduğunu düşünüyorsun şimdi, bunu neden sana yolladığımı bilmiyorum. Bu çiçekleri babam anneme yollamıştı. Öyle çok çiçek alan biri değildi, ama annemle çok büyük aşkları vardı. Annem onları kurutup, saklamış ve ölürken ondan bir tek geriye bu çiçekler kaldı. Annemin adı Çiçek'ti. Babam anneme 'Yüreğimde açan ilk çiçek sensin' derdi. Ben sana nasıl hitap edeceğimi bilmiyorum ama, sanırım sen de benim yüreğime düşen ilk Cemre'sin."

 

Cemre bir elinde sandviçi ısırırken okuduğu cümlelerle gözündeki yaşı sildi ve son kağıdı eline aldı.

 

"Karnını doyurdun, şimdi yüreğini doyurma zamanı... Kapıyı açmaya ne dersin?"

 

"Hii..." diye sevinçle kapıya koştu. Açtığı an adamın kollarına kendini attı. "Buğra..." diye bağırıp, adamı öpücüklere boğdu. Ama elindeki sandviçi unutmuştu. Hatta dudağının kenarına bulaşan ketçapları da...

"Hayatım... Her yerimi ketçap yaptın."

İkisi de gülerken, adam kızın bu hali ile yüreğindeki tüm boşlukların tamamlandığını düşündü.

 

BİR GECE ÖNCE...

Buğra annesinin ona bıraktığı mektubu elinde tutuyordu. Onu yıllarca açmaya cesaret edememişti. Çünkü annesi bunu ona verirken;

"Hayatına biri girecek ve sen baban gibi bocalayacaksın biliyorum. Ama bu mektup ve bu kutu seni ayakta tutacak. İşte o gün bu mektubu aç ve oku. Ben babandan vazgeçmedim eminim o kız da senden vazgeçmeyecektir," demişti.

Kutuda ne olduğunu bilmiyordu. Önce mektubu açtı ve her satırda gözyaşları damladı kağıdın üzerine. Çok özlemişti annesini...

 

Oğlum...

Benim dünyamın en ölümsüz sevgisi. Bu mektubu açtıysan hayatında vazgeçmek istemediğin biri var demektir. O kadar mutlu oldum ki, şimdi 'nereden bileceksin ki' diyeceksin. Ruhum yok olmadı yanından oğlum, sadece bedenim toprağa karıştı.

Babanla tanıştığımızda ona aşkı öğrettim, sevmeyi, sadakatin önemini. Sana da öğretmeyi çok isterdim ama bu mektup elindeyse vaktim olmamış demektir.

Aşk...

Yüreğine ilk düştüğü anı asla hatırlayamazsın, çünkü çok sinsidir. Birden girer ve yavaş yavaş içinde büyür. Sen onu fark ettiğinde neye uğradığını şaşırırsın.

Biliyorum hiçbir zaman diğer yaşıtların gibi olmadın, hep başarını, okulunu ve aileni ön planda tuttun. Bununla da ben hep gurur duydum.

Bugüne kadar beni hiç utandırmadın. Eminim ki şimdi o kızla da en doğru adımı atacaksın. Onu üzmeyeceksin ve sana bir anne nasihati daha, geç kalma...

Hayatın bizi ondan ne zaman koparacağını bilemeyiz. Ona bu kutudaki çiçekleri yolla ve ona onu sevdiğini bir an önce söyle...Geç olmadan.

Seni çok seviyorum oğlum...

 

Buğra kutuyu açtı ve içindekini görünce gülümsedi. Yarın sabah bu çiçekler yeni sahibine kavuşacaktı.

***

"Çok şaşırdım," dedi Cemre başını adamın göğsüne yaslarken.

"Bende şaşkınım," saçlarını okşadı kızın.

Cemre başını kaldırıp, ona baktı. "Sebep?"

"Aşık olduğum için."

Cemre kocaman sırıttı. "Ne zaman aşık oldun bana?"

"Bilmiyorum. Sanırım arabamı çalmaya teşebbüs ettiğin zaman," sesindeki eğlenen ifadeyi Cemre fark etmişti.

Ama yine de ona dönüp yalandan kaşlarını çattı. "Ben arabanı çalmıyordum. Arabaları karıştırdım."

Adam kızın boynuna uzun bir öpücük kondurdu ve kulağına eğildi, "Bende bu gece yatakları mı karıştırsam acaba?" bu sefer sesi boğuk çıkmıştı.

Cemre yutkundu ve başını kaldırıp, yine baktı. "Yatak derken?"

Adam kızın kazağının çıplak bıraktığı omzu okşadı. "Ne anladıysan o işte... Seni istiyorum," diye fısıldadı ve omzuna bir öpücük kondurdu.

"Şey... Ama..."

Çalan telefonla Cemre korkudan yerinde sıçradı. Arayan abisiydi. Buğra'ya susmasını söyledi ve telefonu açtı.

"Efendim abi..."

"Prenses, ne yapıyorsun?"

"O-oturuyorum abi. Tek başıma."

Buğra gülümseyip, elini başının altına koydu ve uzandı. Ağzını da "Yalancı," diye oynattı. Cemre koltuktaki yastığı fırlattı ona.

"Abicim ya akşam seni yemeğe çıkarmamı ister misin?"

Cemre Buğra'ya şeytanca baktı ve "Akşam yemeği mi? Cazip bir teklif," dedi. Buğra yerinde dikleşti ve başını sağa sola sallarken

"Hayır," diye mırıldandı.

"Tamam olur abicim. Akşam da sende kalırım belki."

"Tamam fıstık görüşürüz."

Telefonu kapattığı an, Buğra onu üstüne çektiğinde kız bir anda adamın üzerine düşmüştü.

"Ya!"

"Sen ne saçmaladın demin? Gerçekten bu gece o yemeğe göndereceğimi mi sanıyorsun seni?" yüzünde yine tek bir mimik yoktu.

Cemre yutkundu, "Sen de bu gece seninle yatacağımı mı sanıyorsun?"

İkisi de birbirlerinin gözlerinin içine baktı. Adam onu sertçe öpüp, birden ayrıldı ve ayağa kalktı. Kız da onun kalkması ile doğrulup koltukta oturdu.

Buğra öfkelenmişti ama belli etmedi. Neden ilk erkeğiymiş gibi davranıp, kaçıyordu ki? Yurt dışında yaşamıştı ve çok güzeldi. Hayatına önemli birkaç erkek kesin girmiştir, diye düşünüyordu.

"Tamam, ben gidiyorum. Sonra ararım seni." Kızın saçlarına bir öpücük kondurup, evden çıktığında, Cemre pişmanlığı ile başbaşa kaldı. Ama o onun ilk erkeği olacaktı ve bunun özel bir gece olmasını istiyordu. Hem de çok özel...

***

Sabah Ecrin masada oturmuş, kalemini masaya vurup duruyor, sürekli kapıya bakıyordu. Adamın her zamanki havası ile geldiğini görünce yine o nefesinin kesildiği anı yaşadı. Rutine binmişti artık, her sabah kesiliyordu o nefes. "İmansızın evladı..." diye mırıldandı.

"Ecrin odama," dedi adam kızın yüzüne bile bakmadan. Ecrin hızla kalktı ve odasına geçti. Elinde de tableti vardı.

"Buyurun Cem bey?" dedi kendini ağırdan alarak. Kesin yine kıskançlık krizlerine girecekti. Dengesiz. Hayır laftan da mı anlamıyordu?

"Bu hafta sonu Kıbrıs'taki toplantıya Selim gidecek. Ona göre program ayarlansın. Konuşmayı sen hazırla. Asistana bırakma lütfen."

"Olur, başka?"

"Başka bir şey yok çıkabilirsin."

Ecrin'in şaşkın bakışları onu eğlendirmişti ama ilgilenmiyormuş gibi yapıp, masasına oturdu.

Ecrin de söylene söylene çıktı odadan. “Tamam o kadar da laftan anlamaz değilmiş. Anlamış işte lafı.” Sonra masasına oturup kapalı olan kapıya baktı. “Aferin, akıllı çocuk!” diye memnuniyetsiz bir şekilde homurdandı.

Öğleden sonra Azra izin alıp çıkmıştı ve sabahtan beri de Cem Ecrin'i yanına çağırmamıştı. Bu Ecrin'i gerçekten sinir etmişti. Hayır özel hayat ile işi birbirine karıştırmasından rahatsız olmuştu.

Ecrin kapının açılması ile başını kaldırıp, içeri giren nefes kesecek kadar güzel ve havalı kızla yutkundu. Başını bir saniyeliğine Cem’in kapısı ile kızın üzerinde gezdirdi ve aniden ayaklandı. Ölürdü de bu kadını içeri sokmazdı. Sokamazdı! Ama kadının pek de izin isteyecek gibi bir tavrı yoktu ve Ecrin atik bir hareketle kapı ile kadın arasına girdi.

"Buyurun?"

Kız gülümseyerek Ecrin’i süzdükten sonra, "Cem'in yanına gelmiştim,” dedi.

Ecrin kaşlarını çattı. "Cem? Samimi bir hitap oldu."

"Oldukça. Ayrıca sana ne? Çekilir misin?"

"Çekilmezsem?"

"Çığlık atarım," dedi kız eğlenerek.

"Ay ne korktum. Cem bey müsait değil hanımefendi." Kızı yüzünü buruşturarak süzdü.

"Sormadım," dedi ve Ecrin'i yana yitip, içeri girdi.

Ecrin'in ağzı açık kalmıştı. "Aaa... Aa..." o da peşinden içeri girdi ve adamın kızı gülerek sardığını gördü.

"Hoş geldin bebeğim."

"Hoşbulduk sarı ördeğim."

Ecrin burnunu kırıştırdı, "Sarı ördek mi?" sonra varlığını göstermek için öksürdü. Mazaallah farklı şeyler yapmasınlar gözü önünde, kalpten giderdi.

Cem Ecrin'e çevirdi bakışlarını. “Bir şey mi vardı Ecrin hanım?”

"Cem bey, müsait olmadığınızı söyledim ama..."

"Tamam Ecrin bekliyordum onu. Sıkıntı yok çıkabilirsin."

Ecrin yutkundu. "Yok, ben beklerim. İşim yoktu zaten."

Cem kaşlarını kaldırdı, "Ne?"

Ecrin derin derin nefesler aldı ve dudaklarını büzerek dışarı çıktı.

O çıktığında Cemre kahkaha attı. "Bu kız sana aşık."

"Farkındayım," dedi ve yerine oturup, keyifle gülümsedi. Demek Ecrin hanım onu kıskanmıştı.

"Peki ya sen? Sen aşık mısın?"

Cem’in gülen yüzü birden ciddileşti. Bu soru karşısında adamın bütün keyfi kaçmıştı. "Ben aşık olacak o deli çağı aştım küçük hanım. Hem de çok büyük bedeller ödeyerek. Hadi yemeğe çıkalım."

Cemre şimdilik uzatmamaya karar verdi ama bu konuyu tekrar açacaktı. Çünkü abisi tam da bahsettiği o deliliğin ortasındaydı.

Bölüm : 17.11.2024 22:10 tarihinde eklendi
Okur Yorumları Yorum Ekle
Hikayeyi Paylaş
Loading...