10. Bölüm

9.BÖLÜM – AŞKSIZ DA DOKUNABİLİRSİN

Eda Şahinoğlu
mutlusonlarinyazar

 

Ecrin elini yanağına koymuş somurtarak masasında oturuyor, diğer eli bilgisayarının mouse’unda aşağı kaydırıp ekrana bakıyordu. Arama motorunda yine CEM ERNEZ yazılmıştı.

“Cem Ernez katıldığı son davette yalnız olduğu gözlerden kaçmadı’

“Ya ya yazık ona. Yalnızmış. Bok yalnız!”

‘Efsane gecelere veda mı etti?’

Ecrin okuduğu başlıkla yüzünü buruşturdu. “Yok canım hiç yapar mı öyle bir şey? Aşk olsun size. Veda etmedi. Gündüzden başlıyor artık.” Homurtusunu bitirdiğinde yandaki kapı açıldı.

“Ecrin hanım?”

“Hanımlar götürsün seni!” diye mırıldandığında, kendi dediği ile dehşete düştü. “Ay Allah korusun!”

“Bir şey mi dediniz?”

“Ne bu mesafe diyorum, Ecrin hanım falan. Yabancılık çektim valla!” hala yandaki kızı yüzünü buruşturarak izliyordu.

“İş yerindeyiz. Mesafe iyidir.” Cemre’nin beline elini yerleştirdi. “Yemeğe gidiyoruz. Haberi-”

Ecrin adamın son cümlesini bitirmesine izin vermeden çantasına uzandı. “Ben de acıkmıştım. Gidelim.”

Cem kaşlarını kaldırdı. Gülüşünü gizlemeye çalışarak “Biz Cemre ile gidiyoruz Ecrin hanım,” dedi.

Kapıdan giren Bora’ya dua edip, bakarak yanıtladı Ecrin onu, “Zaten bende Bora ile gidiyorum Cem bey,” dedi, kazandığı zaferle sırıtıyordu. “Skoru söylerdim de bu yediğin kaçıncı gol sayamadım be Efsane,” diye adamın yanından geçerken mırıldandı ve saçını savurarak çekip gitti.

Cem yumruklarını sıktı. Cemre bile kıkırtısını gizleyemiyordu. “O değil de abi, madem aşık değilim diyorsun o zaman bu kadın seni nasıl parmağında oynatıyor anlayamadım.”

“Sus Cemre!” dedi ve onların arkasından kendileri de çıktı. Bilirdi yapacağını o sarı şeytana.

 *

Cem onları takip ettiğinin farkında bile değildi (!), ama Cemre gayet farkındaydı.

“Nereye gidiyorlar acaba?”

“Anlamadım, kim?”

“Ecrin’le sevgilisi. Biz de oraya gidiyoruz ya, merak ettim ne yiyeceğiz. İnşallah uzak değildir, çok açım.”

Cem kaşlarını çattı, “Bana bak küçük, birincisi onlar sevgili değiller, gayet iyi anlaşan, seviyeli iki iş arkadaşı. İkincisi o tipsiz Ecrin’in tipi değil, o yakışıklı, sempatik, sarışın ve serseri tipli adamlardan hoşlanır.”

“Mesela senden mi?” dedi Cemre yanaklarını gülmemek için sıkarak.

“Kendim için demedim. Sadece beğendiği kategoriye giriyorum yani, evet. Üçüncüsü de ben onları takip falan etmiyorum. Sadece tesadüf.”

Cemre ‘tabi tabi’ der gibi baktı adama.

Adamın sağa sinyali ile Cem de sağa sinyal verdi ve arabayı hemen yanlarına park etti.

Ecrin ile Cem’in kapısı karşı karşıya olduğundan araçtan çıktıkları an göz göze geldiler.

Ecrin adama hayretle bakarken, yüreğinin oyununa gelmekten ödü kopuyordu. Çünkü gün geçtikçe bu adama daha fazla bağlanıyordu. Resmen baş belasıydı.

“Sen bizi mi takip ediyorsun?” diye çıkıştı Ecrin sessizce.

Cem çapkın bir gülüşle baktı kadına, “Ne münasebet, daha neler. Tamamen tesadüf.”

Ecrin başını sağa sola salladı ve Bora ile içeri geçerken adam elini onun beline yerleştirdi.

Cem, adamın elini kızın belinde gördüğünde anında müdahale etti. “Bora bey, mesai saatleri içinde temas da bulunmasak mı?” Ecrin sinirle adama dönünce, Cem sadece homurdandı, “Bir bana ‘dokunma’ diye çemkir sen.”

Garson onları yan yana masalara oturttu. Tabi Cem azıcık müdahale etmiş olabilirdi. Cemre abisinin bu haline hem çok gülüyor, hem de bu halini acayip tatlı buluyordu. Bildiği Efsane sürünüyordu kızın eteklerinde.

“Ne alırdınız?” garson Bora’ya bakarak sordu.

“İyi pişmiş bonfile, yanında da mevsim salatası lütfen.”

Tam Ecrin konuşacaktı ki Cem önündeki menüye bakarak söze girdi.

“Ecrin bonfileyi az pişmiş sever. Mevsim salatası yiyemez, çünkü salatalığa alerjisi var, ayrıca salatayı nar ekşili sever,” önce Ecrin’e sonra garsona baktı, “Yanında da ayrana bayılır.”

Masadaki üç kişi ona hayretle bakarken, kendi de bu bilgileri nasıl aklında tuttuğuna şaşırmıştı. Ecrin’le çıktıkları yemekte konuşmuşlardı bunları ama aklında tuttuğunu kendi de bilmiyordu.

Cemre abisine yaklaştı, “Abi sen bu kıza aşık olmadığına emin misin? Yok, benim göz rengimi sorsalar bilmezsin, kızın bilmediğin bir şeyi yok maşallah.”

“Var,” dedi homurdanarak. İçinden devam etti; ‘İç çamaşırının rengi mesela, bilmiyorum. Ya da gece nasıl uyuduğunu.’

“Sen önüne baksana,” dedi Ecrin adama kaşlarını çatarak.

“Ben yakında göstereceğim sana nereye bakıp, nereye bakmaman gerektiğini. Dur sen!”

Yemeklerini yerken, ikisi de birbirine öfkeyle bakıyordu. Ama öfkenin arkasında saklanan çok başka duygular vardı. Tutku gibi, aşk gibi, kıskançlık gibi...

Ecrin doyduğunda ayağa kalktı ve lavaboya gitmek için izin istedi. Onun ayaklanması ile Cem de çaktırmadan (!) peşinden gitti.

Kız tam köşeyi döndüğü an, Cem onu kolundan tutup, duvarla kendi arasına sıkıştırdı.

“Ne yaptığını sanıyorsun sen? Bu adamla çıkmak da ne demek?”

“Lan ruh hastası, senin yanındaki şişme kadın mı? Ayrıca bana karışmayacaktın, anlaşmıştık!”

Cem dişlerini sıktı. “Anlaşma falan yok. Sikmişim anlaşmasını! Ayrıca Kim olduğunu bilmediğin kızlar hakkında peşin hüküm vermesen? Sonuçta benim de bir ailem var öyle değil mi? Ağaç kavuğundan çıkmadım.”

Ecrin kolunu çekiştirdi, “Onda pek emin değilim. Zira kütüklük ve odunlukta üstüne tanımıyorum.”

“Kardeşim o kız benim. Duydun mu? Cemre Ernez.”

Ecrin yutkundu, aynı anda göz bebekleri duyduğu şeyle titredi ama hala beyni sanki kabullenmiyordu, “Kardeş derken? Bildiğimiz kardeş mi? Böyle aynı anne aynı baba?”

Cem güldü. “Tam olarak değil. Yani baba aynı ama, anne farklı.”

Ecrin kendine gelerek, adamı üstünden itti, “Banane ya, kimse kim! Beni ilgilendirmiyor. Lütfen benim de hayatım seni ilgilendirmesin.”

Cem kadını kolundan tutarak bu sefer kendine çekti, “Gerçekten bu sıkıcı adamı mı istiyorsun Ecrin? Akşam eve gelecek, ayaklarını sehpaya uzatacak, sana ilk soracağı şey halin sağlığın değil de yemeğin ne olduğu olacak, her akşam saçma salak o belgeselleri izleyecek ve sana sırtını dönüp yatacak olan adamı mı istiyorsun?”

Ecrin adamın burnunun dibine kadar geldi, “Ben bunları o adamla sonsuza kadar yaşayacağım, peki Cem Ernez seninle o ateşli ve sımsıcak geceleri kaç gün yaşayacağım? Ben sana söyleyim iki bilemedim dört beş gün. Sonrası belirsiz...” güldü, “İşte bu yüzden seninle olmaz efsane, seninle asla bilmediğim, yüreğinin olmadığı bir yola çıkmam. Çünkü benim elimi tutacak adamın benim geleceğime ışık olması lazım. Ben karanlıktan korkarım,” deyip, adamın yanından çekip gitti.

Cem ise dağılmış bir şekilde başını duvara yasladı, yüreğindeki sıkışma geçmiyordu. O şeyleri kıza sayarken içinde yaşadığı acının adını koyamıyordu. Yokluk, ıssızlık, kaybetmişlik... Cem Ernez hayatında ikinci kez kaybetmişti.

“Hayırlı olsun yüreğim,” diye fısıldadı ve kendine gülerek oradan uzaklaştı.

 ***

Cemre eve geçtiğinde sıkıntı ile ceketini ve çantasını koltuğa fırlattı. Üstündeki kıyafetler onu boğduğu için odasına geçip, rahat şortlu tulumunu giyip, kendine kahve yaptı.

Buğra ile sabah kısa bir konuşma yapmışlardı, adam hala soğuktu ona. Bu akşam için sözleşmişlerdi ama Cemre kafasındaki soru işaretlerine bir cevap bulamıyordu.

Evet ikisi de birbirlerine aşık olmuşlardı, Cemre de fazlasıyla seviyordu onu, ama gelecek hakkında ikisi de konuşmamışlardı. Belki daha erkendi ama, o zaman neden cinsellik için bu kadar acele ediyordu.

Balkonunun cam kapısını kenara itip, açtı ve dışarı çıkıp temiz havayı içine çekti. Telefonu çaldığında arayan isim onu gülümsetmişti.

“Efendim.”

Buğra aldığı bu soğuk cevapla gözlerini yumdu, “Efendim ne?”

“Anlamadım,” dedi Cemre kahvesinden bir yudum alarak.

“Artık bana bir sıfat koysan diyorum. Mesela ben sana ‘aşkım, canım, tatlım, güzelim’ gibi şeyler söylüyorum. Sen de mi bana öyle şeyler desen acaba? Sıfatsız olmak hoş değil yani.”

Cemre kıkırdadı, “İyi bulurum sana bir sıfat.”

Buğra da güldü, “Bul yani.” Sonra asıl konuya girdi, “İşim erken bitti.”

“İyi de ben hazır değilim.”

“Tamam, ben gelene kadar hazır olmaz mısın?”

“Denerim.”

“Tamam, oyalanırım.”

Telefonu kapattığına balkon keyfine veda ederek odasına geçti. Sade açık mor bir elbise seçerek yatağın üstüne koydu. Sabah duş aldığı için gerek görmedi. Elbisesinin rengi ile uyumlu iç çamaşırlarını giydi ve makyajını tazelemeye başladı. Tam işi bittiğinde Buğra onu aramış ve geldiğini söylemişti.

Aşağı indiğinde adam arabanın önünde elinde çiçeklerle bekliyordu onu. Bu manzara Cemre’yi gülümsetmişti.

Buğra ise kadının evden çıktığı an ona gülümsediğini gördüğünde yerinden doğruldu ve onu belinden tutup, sıkıca sarıldı. Sonra da eğilip dudaklarına uzun bir öpücük bıraktı. İşte ne olduysa tam o anda olmuştu.

“Bir dakika bir dakika... Sen az önce benim küçük, savunmasız ve mini minnacık olan kardeşimi dudağından mı öptün?”

Cemre “Abi!” diye bağırırken, Buğra ifadesiz bir şekilde bakıyordu Cem’e.

“Sana soruyorum, hey!” diye bağırınca Buğra sabır dileyerek cevap verdi.

“Ne o birader, sen sevgililerinin elini öpüp başına mı koyuyorsun?”

“Yok, ama kız kardeşimi öpenleri sikip, geldiği yere sokuyorum.”

Buğra güldü ve Cemre’ye döndü. “Abinin gay olduğunu bilmiyordum. Kaç erkek arkadaşınla yattı acaba?”

Cem duyduğu şeyle adamın yakasını tuttu ve “Seni öldürürüm lan!” diye bağırdı.

Cemre ise “Delirdin mi abi ya?” diyerek onu uzaklaştırmak istedi, ama Cem ona da bağırdı.

“Sen hiç karışma küçük bela, seninle de özel olarak ilgileneceğim bekle sen.”

Buğra o anda adamın elini tutup, üzerinden çekti. “Abilikten önce adam ol lan, kıza da bir daha sesini yükseltme!” diye sessiz, ama öfkeli bir sesle konuştu.

Cem adamı itti, “Sana mı soracağım lan kardeşimle nasıl konuşacağımı?” demesi ile yumruğu adamın gözünde patladı.

Buğra da sol kroşesini adamın çenesine indirince, ikisi arasında kısa ama çok hasarlı bir kavga başlamıştı.

YARIM SAAT SONRA...

“Size inanmıyorum ya, şu halinize bakın,” dedi Cemre abisinin çenesine buz tutarken.

“Onun hali daha beter, gözünü bir hafta açamaz, dudağını da patlattım öpemez seni,” diye homurdandı Cem.

“Aferin mi demem lazım abi?”

Buğra gözüne tuttuğu buzu çıkardı, “Bana bak asilikten çıkma çılgın Türk, seni gebertmediğime dua et. O çeneni sikmeyi bilirdim ben de-”

“Buğra!” diye uyardı onu Cemre.

“Bak o ne diyor ama.”

“Ay ikiniz de çocuk gibisiniz yemin ederim.”

Cem’in telefonu çalınca, cebinden çıkardı. Arayanı gördüğünde hemen yanıtladı.

“Efendim Ateş?”

“Masama bıraktığın da neyin nesi?”

“O adam daha iyi yerleri hak ediyor. İtalyancası muhteşem. Kendi dili gibi konuşuyor. Bence onu İtalya’daki şirketin pazarlama departmanının başına geçirmeliyiz.”

Ateş kafasını kaşıdı, “Emin misin Cem? Yani ben o ışığı bugüne kadar göremedim o adamda.”

“Adam deniz feneri gibi ışık yayıyor. Maşallah kapılıp peşine giden gidene. Sen dediğimi yap. Pişman olmazsın.”

Ateş derin bir nefes bıraktı, “İyi peki, yapalım bakalım. Toplantı yapar, fikrini alırız.”

Cem öfkeyle saçını çekiştirdi, “Fikir ne alıyoruz ya, gidecek o kadar!” dedi ve telefonu kapattı. Sonra kardeşi ile fısıldaşan adama baktı, “Sen de uzak dur lan benim kardeşimden. Başlayacağım hepinizin sülalesine!” diye bağırıp, adamı da alıp, evden ayrıldı.

 ***

Bir haftadır Cem yüzünden Bora denen sıkıcı işkolikle zaman geçirmişti. Adam çok iyiydi, efendiydi. Ama işte fazla efendiydi. Ecrin’e göre değildi. Yine bütün yollar o adama çıkıyordu. Kahretsin ki aklından o adamı atamıyordu. Bora’nın tüm hareketlerini, tüm sözlerini Cem ile kıyaslıyordu.

Yine kendini kaybetmişti düşüncelerle ve kafasını masaya vurmaya başladı.

“Aaa... çık aklımdan çık. Lanet olası adam. Defol git ya!”

O an masa ile alnı arasına bir el konuldu ve sonra o erkeksi koku doldurdu etrafını. Alnı adamın elinin üstünde kaldı.

“Orası benle doluyken Deli kızım, o aklına iyi bak.”

Kız hala aynı pozisyondaydı. Adam eğildi ve kızı çıldırtacak bir öpücük bıraktı açıkta olan ensesine. Kız anında başını kaldırdı ve adama baktı. O bakışlarda alev alev yanan arzuyu gördüğüne yemin edebilirdi. İşte Bora da bu yoktu; tutku...

Adam umursamaz bir şekilde odasına girdiğinde kız da peşinden gitti.

“Sen ne yaptığını sanıyorsun? Nasıl beni öpersin? “

Cem sinirle baktı kıza, “Asıl sen ne yaptığını sanıyorsun? O adamla çıkarak mı kafandan beni sileceksin Ecrin? Ha söyle, o adam beni unutturacak mı sana?” kıza resmen bağırıyordu.

Ne ara dibine kadar gelmişti bu adam? Neden bu kadar yakındı?

“Uzak dur lütfen!”

“Neden her şeyi benden bekliyorsun Ecrin? ‘Uzak dur Cem, yaklaşma Cem’ ‘dokunma Cem’ ... Sen yapamadığın için mi bana sıralıyorsun bu saçmalıkları? Bir haftadır senden uzak duruyordum ve nasıl sinirlendiğini gördüm. Delirdiğini, beklentini gördüm Ecrin. Aksine beni inandıramazsın.” Kızı kendi ile duvar arasına sıkıştırdı, burnunu kızın boynuna yaklaştırdı ve kokusunu soludu, “Artık kendini bana bırak. Lütfen yapma bize bunu artık.” sesi boğuk ve fısıltı şeklindeydi. Eli de kızın yanaklarındaydı.

Ecrin gözlerini yumdu, konuşması acı barındırıyordu, “Ben seninle belirsiz bir ilişki yaşayamam. Buna cesaretim yok. Ben sana aşık olurum Cem anlamıyor musun? Ben senin gibi bir adamla olursam aşık olurum. Çünkü sen...”

Adamın kızın yanağındaki eli ‘aşk’ kelimesini duyunca durdu. İkisi de derin nefesler alıyordu. Farklı nedenlerden soluksuz kalmış gibiydiler.

Yine de “Çünkü ben?” diye sormaktan kendini alıkoyamadı.

“Çünkü sen eşsiz bir adamsın baş belası. Sen beni mahvedersin. Ben sana kendimi bir bıraksam bir daha kurtulamam. Bir gün gidersen yerle bir olurum. O yüzden benden uzak dur Cem!” diye inledikten sesini kısarak devam etti, “Evet senden istiyorum bunu. Çünkü benim o kadar gücüm yok. Ben yapamıyorum,” dedi. Yanağında olan adamın avucunu elleri ile uzaklaştırıp odadan çıktı.

Lavaboya gidip, içindeki acı onu bitirene kadar ağladı. Neden kendi? Bütün arkadaşları aşkın masalını yazarken, kendi çapkınlığın kitabını yazmış adamın teki için gözyaşı döküyordu. Acınası durumdaydı.

Konuşmaya hatta kafa dağıtmaya ihtiyacı vardı. Kızları toplamalı ve dertlerini bir an olsun unutmalıydı. Hatta bu adamdan tümden kurtulmalıydı.

Bölüm : 17.11.2024 22:11 tarihinde eklendi
Okur Yorumları Yorum Ekle
Hikayeyi Paylaş
Loading...