
10. BÖLÜM - İLK KAVGA
Yüz çevirme işte yüreğime yüz çevirme aşkıma,
Öfkeleniyorum sen gönül gözlerini bana yumunca...
Küssek dahi gitme bir adım uzağıma,
Kavgaların sonundaki sarılmalarımız da güzel tutkumuz da...
Eva akşama kadar odasından çıkmamıştı, yorganına sarılmış, cenin pozisyonunda yatarken pencereden dışarı bakıyordu. Sonbaharda sararan, kış için soyunan bir ağacı izliyordu. Nasıl da kendisine benziyordu. Çınar giderken o da öyleydi, çırılçıplak kalmıştı ayrılığın karşısında, savunmasız ve bir o kadar çaresiz. Yağmurlara, fırtınalara hazır ama yorgun. En ufak bir esintide köklerini sağlamlaştıramayacak kadar zayıf. Ama şimdi neden yeniden yeşermiş gibi hissediyordu. Neden bahar çiçeklerinin o güzelliği vardı yüzünde. Oysa öfkeliydi o adama Eva.
Yenilmişlerdi, ona ‘dön’ demişti, o dönmemişti. Peki ya kendisi ne yapmıştı bu aşk için? Ondan istenen tek bir şeydi beklemesi, o ise küçük çocuklar gibi davranmış ve beklememişti. Mızmızlanıp, vazgeçmişti ilk rüzgarda adamdan. Gözlerini acı ile yumdu. Kimseyle bu konuyu konuşamıyor, içinde patlıyordu her şey. Gözyaşını silip, sırt üstü yattı. Uyuyamıyordu işte, yatakta dönüp duruyordu.
En son duş almaya karar verdi. Hemen ayaklandı ve elbiselerini almak için dolabını açtığında bir kutu gördü. Bu kutunun onun olmadığına emindi, üstelik hediye kutusuna benziyordu. Kalpli, kadife bir kutuydu. Üstünde
‘ÇOCUKLUĞUMLA BÜYÜYEN SEVDAMA’ yazıyordu. Kaşlarını çattı. Çınar bırakmış olmalıydı. Havaalanına gitmeden önce, çay faslında ortalıktan kaybolmuştu, ona hediye almaya mı gitmişti yani? Başını sağa sola sallayıp, kucağına aldı kutuyu ve yatağa oturdu.
Biraz salladı içinden dan dun ses gelince “Bu ne be?” diyerek güldü.
Kutuyu açtığında içinde bir tişört, bir parfüm ve bir de not vardı. Bu onu daha fazla güldürmüştü. Tabi ki yememişti o duş losyonunu. Tişörtü eline alıp uzun uzun kokladı. Yeni Çınar gibi kokuyordu. Notu açtı hemen.
“Yeni tişörtüm ve yeni parfümüm... Yeni bir başlangıç için, yeniden başlamak için...
Umarım bu kokuyu da diğeri kadar beğenirsin güzelim. Bu sabah üstüne sinen sadece benim kokum değildi Eva, bizdik o, bizim geçmişimizdi ve anladım ki biz o geçmişten başkası olamayız. Bu sefer tişörtümdeki koku geçmeden geleceğim, en yakın zamanda görüşmek üzere aydınlığım.
ÇINAR S.
Eva okudukları ile gülümsedi. Parfümü tişörte sıktı. Kokladı. Ne yani yeniden mi başlıyorlardı? İnanamıyordu. Sanki birden etraf aydınlanmıştı. Sanki geleceğinin önündeki yol kapkaranlıktı ve birden güneş doğmuştu. “Allah’ım...” diye inledi. Tişörtü göğsüne bastırarak.
Telefonu eline aldı ve adama mesaj attı.
E: “Bu kokunu da çok beğendim.”
Cevap gecikmedi.
Ç: “Memnun oldum. Özletmem o zaman.”
E: “Özletme.”
Ç: “Vay arkadaş bir şey anlamadım. Oradayken yüzüme bakmadın. Gidince kıymete bindim.”
E: “İlk adımı sen attın. Ondan canım.”
Ç: “O parfümü üstüne sıkarak, sen attın canım.”
E: “Ha ha ha... O benim duş losyonum :P”
Ç: “Yemişim yalanını :) Eva... Seni özledim. Benim olmanı, sende özel olmayı özledim.”
E: “Bende sendeki yerimi özledim :)”
Ç: “O zaman en yakın zamanda görüşmek üzere.”
E: “Vardınız mı?”
Ç: “Evet. Evdeyim. Çıkacağım şimdi?”
E: “Nereye? :(“
Ç: “:))) Ooo... İlk günden mi?”
E: “Sadece sordum. Zaten kaç gündür fotoğraf paylaşmıyorsun, ne halt yediğini bilmiyorum.”
Ç: “Valla ne ben ne yüreğim ne de bedenim senden başka halt yemedik bugüne kadar.”
E: “Nereye Çınar?”
Ç: “Pars bekliyor, oyun oynayacağız. Diğerleri de gelecek. Yani erkek erkeğe olacağız SEVGİLİM.”
E: “:) Tamam canım.”
Eva yatağa uzandığında daha mutluydu. O zamanlar çocukluk yaptığını o an daha çok fark etti. Neler çektirmişti ona. Hemde onu öyle büyük bir aşkla seven bir adama...
YILLAR ÖNCE
“Çok özledim Çınar.”
“Ne kadar çok?”
“Çok işte.”
“Hım, bakalım ne yapabiliriz? Mesela balkona çıksan ve beni görsen sana yardımcı olmuş olur muyum?”
Eva’nın elinden telefon düştü, sonra birden irkildi kendine gelince eline tekrar telefonu aldı ve balkona koştu.
“Çınar! Gelmişsin!” diye inledi.
“Evet, dün öyle güzel özledim dedin ki, gelesim geldi. Kendimi birden uçakta buldum.”
“Dur, iniyorum.”
“Bekliyorum güzelim.”
Eva’nın merdivenlerden öyle bir inişi vardı ki, bütün ev ayak sesleri ile dolmuştu. Üçer beşer atlıyordu.
Ecrin koşarak mutfaktan çıktı, “Kızım hayırdır, yavaş. Ne oldu öyle?” dedi kıza şaşkınlıkla bakarken.
“Çınar gelmiş!” diye bağıran Eva ayakkabılarını giyerken düşecekti neredeyse. Annesi bu durumu pek yadırgamadı. Çünkü Çınar ile Eva hep farklıydılar.
Eva kapıya çıktı ve adamı kolundan tutup köşeye çekti, sonra etrafa bakındı. Kimse olmayınca boynuna sarıldı.
“Çınar! çok özlemişim. Seni çok özlemişim!”
“Bende. Bende seni çok özledim Eva!” bir süre konuşmadan sadece sarıldılar. Yavaşça uzaklaştıklarında Çınar onun dudaklarına odaklandı. Yutkunarak, “Seni çok seviyorum,” dedi. Sonra yavaş yavaş yaklaştı.
Bunu fark eden Eva korkudan ne yapacağını şaşırıp, hemen uzaklaştı, “Şey...”
“Ne?” dedi Çınar onu belinden tutup kendine çekerken. Kızın kıpkırmızı olan yanaklarına baktıkça gülesi geliyordu.
“Bi-biri görecek.”
Başını eğip, gözlerine bakmaya çalışıyordu, “Eva... Konuştuk bunu ama. Sende ‘öpebilirsin’ demiştin.”
“Evet de ulu orta değil. Babam gelirse.”
“Bu saatte?” diye şaşkınlıkla sordu ona.
“Hem ne zaman geldin? Neden geleceğini söylemedin?”
“Son anda karar verdim. Ayrıca sürpriz olsun istedim. Gece yarısından sonra havaalanına gittim ve kalkan ilk uçağa atladım. Sabah yetiştim ve karşındayım.”
Eva kaşlarını çattı. “Saat üç.”
“Ya Poyraz amcamlar tesadüf kahvaltıya gelmişlerdi, benim geleceğimi kimse bilmiyordu. Görünce şaşırdılar tabi. Bir anda da bırakıp çıkamadım. Sabah dediğimde on bir falandı.”
Eva surat astı ve adama “İyi o zaman git amcanlarla vakit geçir,” diye çemkirip, ondan uzaklaştı.
“Eva saçmalıyorsun şuan. Hadi gidelim. Seni almaya geldim.”
“İstemiyorum Çınar. Kaç saattir buradasın ama saatler sonra yanıma geliyorsun. Görüşürüz!” diyerek adama söz hakkı tanımadan koşarak eve geçti.
Çınar ise ardından ne hissedeceğini bilemedi. Şaşkındı, kızgındı, kırılmıştı. Yani karmakarışıktı...
Geldiği o beş gün boyunca da, kızın o kırılmayan inadından, çocuk gibi davranışından ötürü de görmemişti onu.
*
Eva o günü düşününce deli gibi pişman oldu. Aslında bu ilişkiyi ayakta tutamayan kendisiydi. Çınar onun için elinden geleni yapmıştı. Hatta çok daha fazlasını. Bir sözü ile uçağa binip gelmişti. Ama kız yaptığı çocukluk yüzünden adama neler çektirmişti.
Şimdi eline geçen şansı sonuna kadar kullanacak ve o çocuksu günleri ona unutturacaktı. Verdiği kararın mutluluğu ile hızla duşa girdi. Duştan çıktığında kendini yenilenmiş gibi hissetti. Mutfağa geçip bir şeyler atıştırdı. Meltem hala gelmemişti. En yakın zamanda onunla da konuşmalıydılar. Başkasından duyarsa kötü olurdu. Üzerindeki bornozla odaya döndüğünde saat bayağı geç olmuştu. Dudağını ısırdı dolabını da, pijamalarını da hatta iç çamaşırlarını da es geçip adamın tişörtünü üstüne geçirdi ve kendini yatağa attı. Eline telefonu alıp, tişörtle bir kaç poz çekildi, hepsini de Çınar’a yolladı.
Ç: “Altında ne var onu da çekseydin.”
E: “Terbiyesizleşme!”
Ç: “Ne alakası var, eşofmanların sana çok yakışıyor. Asıl edepsiz sensin. Hemen de kötüye çek.”
E: “Sen çok iyi biliyorsun neyi kastettiğini.”
Ç: “Bak sen! Ee artık kaçmazsın benden değil mi?”
E: “Neden?”
Ç: “Of Eva of! Sen beni öldüreceksin.”
E: “Sende fotoğraf at.”
Ç: “Çıplak mı giyinik mi? :D”
E: “Edepsizleşme! Tabi ki giyinik.”
Ç: “Tamam bekle :)”
Ç: “-Fotoğraf (Pars’ın evinin balkonunda çekilmişti.)
E: “Kim çekti.”
Ç: “Kardeşin :). Eva evde kız yok. Tekiz.”
E: “Tamam, yeter. Eve geç.”
Ç: “Emredersin.”
E: “Uyu Çınar!”
Ç: “Peki hayatım.”
Eva da Çınar da o an sırıtıyorlardı. Yeniden başlamışlardı işte. Hemde en başından...
***
Meltem sabah gülümseyerek uyandı. Telefonuna baktı ve tabi ki mesaj vardı.
Ma: “Günaydın dudakları çilek tadında olan sevgilim. Ee artık komşu olduğumuza göre, birlikte gidelim mi okula?”
M: “Olabilir. Ben bir saate hazır olurum.”
Ma: “Tamam meleğim bekliyorum :)”
Meltem mutfağa girince, şarkı söyleyerek tost hazırlayan Eva’yı gördü.
“Hayırdır, ne bu neşe?”
Eva karşısında kıvrandı. Söylese ne tepki verirdi. Çınar söylemeliydi o değil, diye düşünüp, kendinden savuşturdu.
“Hiç, bugün pazartesi, güneşli bir gün, artık arabalarımız var...” içi içine sığmıyordu, “Ve en önemlisi senle birlikteyim.”
Meltem yüzünü ekşitti. “Pazartesinin nesi güzel. Ayrıca yağmur yağıyor Eva. Hasta mıdır nedir? Ve bu aşkın verdiği şapşal halleri, bende yaşadım biliyorum. Hesabımız bitmedi, konuşacağız. Ama şimdi çıkmam lazım.” Kızı yanağından öperek “Ama bu mutluluğun nedeni her kimse, sakın onu bırakma. Bu sabah o kadar güzelsin ki, aşk annen kadar yakışmış yüzüne,” dedi ve hızla mutfaktan, sonra da evden çıktı.
Kızın çıkması ile Eva önce aynaya koşup baktı, bugün değişik miydi gerçekten? Güzel miydi? Elinin tersini yanaklarına koyup gülümsedi. Evet gerçekten farklıydı. Sonra pencereden dışarı baktı. Bardaktan boşalırcasına yağmurun yağdığını görünce gülmeye başladı. Evet kesinlikle şapşal gibiydi bu sabah. Hangi gözle görüyorsa artık, ona hayat bahar gibiydi.
Hemen bir fotoğraf çekilip Çınar’a attı.
E: “-Fotoğraf
Bu sabah kız kardeşin farklı göründüğümü ve aşkın yüzüme çok yakıştığını söyledi. Çok mu fark ediliyor diye sana sorayım dedim?”
Ç: “Günaydın sevgilim. Eğer aynada gördüğüm ifade sende de varsa, kesinlikle gözlerinden belli oluyordur. Seni seviyorum.”
E: “Bende seni seviyorum Çınar :)”
Ç: “Altında ne giydin?”
E: “Eteğim var Çınar, ne olacak? Değiştir mi diyeceksin?”
Ç: “O beyaz elbiseni unutmadım güzelim, daha hala onu hazmedememişim. O yüzden ben demeden sen değiştireceksin! Ve Eva bu konuda kesinlikle itiraz istemiyorum! Tartışmaya bile açık değilim yani.”
E: “Hadi işe geç kalacaksın, görüşürüz.”
Ç: “Görüşeceğiz Eva hanım! Dur sen!”
*
Çınar telefonu cebine atıp, evden dışarı attı kendini ve kapıda Pars’la karşılaştı. “Günaydın,” dedi gülümseyerek.
Pars ona bakarken başını sağ yana eğdi önce, sonra sol yana eğdi ve “Oha! Sen aşık mı oldun?” diye bağırarak sordu.
“Ne?” dedi Çınar yüzünü buruşturup.
“Oğlum, yüzünde bir değişiklik var. Aşık gibisin.”
Çınar onun kafasına vurdu, “Kes sesini de bin şu asansöre,” dedi.
“Lan şaka yapmıyorum. İnkar da yok zaten, fark ettim. Ayrıca yıllarca aşık insanların arasındayım, bu ifadeyi bilirim. Dünde bir değişiktin. Yani böyle sanki sürekli yüzündeki o özlem, o hüzün gitmiş gibiydi.”
“He sana kavuştum ya ondandır o özlemin silinmesi, hadi yürü yürü,” dedi Çınar ve sabır çekerek asansöre bindi. Yandaki aynaya çaktırmadan bakarken içinden ‘Lan gerçekten öyle mi gözüküyorum?’ diye geçirdi. Aşık gibi miydi? Aşıktı da zaten... gülümseyerek başını salladığında Pars’ın ona iğrenerek baktığını gördü ve “Ne?” diye inledi.
“Yemin ederim aşıksın ve şu an iğrençsin!”
“İyi, darısı senin başına!”
“Senin gibi mide bulandırıcı asla olmam! Çekiciliğim önemli benim için!”
Çınar asansörden inerken derin bir nefes aldı, hayır neden bu adama pas vermişti ki! Şimdi ardı ardına gol yerdi her yerden! Başta da Cem Ernez’den! Kim bu kız, diye sormasa bari.
***
“Karadeniz türkülerini seviyordun değil mi?” diye sordu Mert Ali arabayı sürerken.
Meltem adamın elini tutup, gülümsedi, “Evet. Bayılırım.”
Güzel bir şarkı ayarladı. “Dinle o zaman,” dedi göz kırparak.
Ve şarkının sesini biraz kısıp, arada gözlerinin içine bakarak kendi söyledi.
“Ellerinden tutarım da gök üstüme yıkılsa...
Yaraların sararım da haram bize bu sevda...
Selam ettik belaya da ‘Ah!’ demedik yanmaya...
Yemin ettik yanarsak da nasip deyip susmaya...
Gözleri kahır yarim...
Hasreti alır yarim...
Sen bana emanetsin...
Kaderi savur yarim...
Gözleri kahır yarim...
Hasreti alır yarim...
Sen bana emanetsin...
Gel göğsüme sığ yarim...”
(Apolas Lermi – Gel Göğsüme Sığ Yarim)
“Biliyor musun elimde olsa seni hep yanımda, tam şuramda taşırdım,” dedi eliyle kalbinin göstererek.
“Zaten orada değil miyim?”
“Aşkın burada, varlığın hep uzakta.” Sonra tam kalbinin içinden gelen bir ses tonu ile “Meltem...” dedi kıza. Öyle bir ‘Meltem’ dedi ki, kız bir daha kimseden ismini duymak istemedi.
“Efendim.”
“Hep yanımda ol olur mu? Hiç ayrılmayalım. Ben sensiz yapamam. Seni başkasıyla görsem dayanamam. Ölürüm.”
“Bende dayanamam Mert Ali. Sen beni o kadar güzel seviyorsun ki, kimsenin sevgisi yetmez artık bana.” Mert Ali kızın ellerini dudaklarına götürüp öptü.
Meltem şarkıyı çok sevmiş, ikinci kere açmıştı ve bu sefer ikisi birlikte söylemişlerdi şarkıyı. Ama okul yakın olduğundan ikicisi bitmeden yetiştiler. Arabayı park etti Mert Ali ve indikten sonra Meltem’in inmesini bekledi. Elini tutup, birlikte kampüse yürüdüler.
Mert Ali yürürlerken kızı biraz daha kendine çekip, kulağına, “Şarkıyı atarım sana, gün içinde dinle ve sadece beni düşün,” diye fısıldadı. “Bu arada seni yeniden öpmek için deliriyorum, biliyorsun değil mi?”
“Başkası giremez ki aklıma zaten Mert Ali. Ayrıca şöyle şöyle konuşmasana.” Herkesin içinde adamın bu yakın hallerine hala alışamamıştı.
Mert Ali, yanağına bir öpücük kondurdu. “Nasıl nasıl konuşuyorum ki?”
“Şey gibi...”
“Ne gibi?”
“Şey oluyor?”
Mert Ali kahkaha atıp, kızı belinden çekti ve ikisi de durup birbirlerinin gözlerinin içine baktılar, “Sana yardımcı olayım.” Meltem kaşlarını kaldırınca devam etti. Sanki o an her şey herkes yok olmuştu. Okulun bahçesinin ortasında sadece ikisi vardı ve zaman yavaşlamıştı.
Mert Ali yavaşça eğilip kulağına yaklaştı, “Baştan çıkıyorsun...” Meltem derin bir nefes alıp verdi. “Çünkü ben sana baktığım her an baştan sona titriyorum ve deli oluyorum benim olman için.”
“Bakışlarından çok belli zaten,” diye fısıldadı Meltem.
“Hımm... Olsun zaten, herkes benim olduğunu, benim sevgilim olduğunu bilsin,” deyip başını eğerek güldü ve kaldırdığı an kızın dudaklarına yapıştı. Belini sıkıca sarmış, dudaklarına baskı yapıyordu. Tüm gözler onlara çevrilmiş, hayretler içerisinde herkes onlara bakıyordu. Mert Ali onun dudaklarından ayrılır ayrılmaz onu kucakladığı gibi etrafında döndürdü ve “Seni çok seviyorum Meltem Soylu!” dedi.
Meltem kahkahalarının arasında “Bende seni Mert Ali Alahanlı,” diyerek karşılığını verdi ona.
Adam onu indirdikten sonra, ellerini tuttu ve birlikte binaya girdiler. Koridorda ilerlerken Meltem sınıf arkadaşı Kenan’ı görünce gülümsedi. Mert Ali ise somurttu.
Kenan “Günaydın güzellik,” derken elini sıkıp, yanaklarını öptü. Biraz fazla rahat bir çocuktu. Meltem aslında bir iki kez yadırgamıştı ama sonra herkese karşı öyle olduğunu görünce, çok üstünde durmadı.
Mert Ali’nin gözleri kocaman açıldı, “Güzellik senin-“ Meltem’den yediği dirsekle sustu.
“Günaydın Kenan, nasılsın?” Meltem konuşurken, Mert Ali’nin kasılan ellerini avuç içinde hissediyordu.
“Üç gündür görüşemiyoruz ya. Neler yaptın?”
Adam konuştukça Mert Ali’nin katil olma olasılığı artıyordu. Hayır sonra adı ‘kıskanç sevgiliye’ çıkıyordu böyle dangalaklar yüzünden. Suç kesinlikle kendisinde değildi, bu rahat ve gevşek adamdaydı.
“Hakikaten sen neden Cuma yoktun?” Meltem bu sözü söyledikten sonra, Mert Ali onun elini sıktı. Susması için... Hayır, ona neydi?
“Ya sağlık ocağında işim vardı. Uzayınca da gelemedim.”
“Anladım.”
Mert Ali dayanamadı ve en son araya girdi. “Gidelim mi Aşkım?” adamın onu yok saymasına da ayrı bir sinir olmuştu. Görmüyor muydu yanında sevgilisinin olduğunu?
Meltem adama “Derste görüşürüz,” derken, Mert Ali homurdandı.
“Hala görüşürüz diyor herife ya.”
“Mert neyin var Allah aşkına?”
“Asıl senin neyin var? Elin herifinin seni öpmesine nasıl izin verirsin?”
“Mert şuan gerçekten saçmalıyorsun? O benim sınıf arkadaşım ve üç gündür görüşmüyoruz.”
“Aman ne büyük bir ayrıluk, içum parça piçuk oldi şimdi göriy musun? Bak sen hele şunun deduğuna?” diye kendi şivesini kullanarak dalga geçti.
“Şivenle çok seksi ve aynı anda çok sevilesi bir ayıcık olsan da şuan sana çok sinirliyim Mert Ali!”
“Adam beni yok saydı fark etmedin mi? Üstelik o kim oluyor da sana güzellik diyor,” derken sanki midesi bulanmış gibi yüzünü ekşitti, “Sen sadece benim güzelimsin! Haftasonu hakkında sana hesap sorması da ayrı bir öküzlük? Adam ‘gel beni yumrukla’ diye bağırıyorsa, bu benim suçum mu? Ayrıca dikkat edersen, onun sözünü dinlemedim ve şiddete baş vurmadım.”
“Alkışlamalı mıyım?” diye hayretle sordu Meltem.
“Hayır ama bence bir takdiri hak ediyorum.”
Meltem şaşkınca gözlerini açtı. “Şuan bunu tartıştığımıza gerçekten inanamıyorum. Sonra görüşürüz.”
“Daha söyleyeceklerim bitmedi,” dedi kızın kolunu tutarak. Meltem sinirle baktı adama ‘Daha ne var’ der gibi. “O adamla bir daha konuşmayacaksın!” dedi sert bir sesle.
Meltem artık sinir olma boyutunu bile geçti. “Sen bana kiminle konuşup, kiminle konuşmayacağım hakkında emir veremezsin.”
“Öyle mi Meltem hanım?”
“Evet,” deyip, kolunu çekti ve derse girmek için sınıfa doğru gitti.
“Bu konu kapanmadı ama!”
Meltem arkasına bakmadan elini havaya kaldırıp, ‘Hoşçakal’ der gibi salladı. Hayır kaçıncı yüzyıldaydık Allah aşkına, kaldı mı bu zamanda böyle sevgililer?
Bir an kendini Mert Ali’nin yerine koydu ve Çiğdem denilen o kızın onu öptüğünü hayal etti. Sonra başını sağa sola salladı, “Saçma! Çiğdem ondan hoşlanıyor. Olmaz o!” sonra diğer arkadaşını düşündü, “Şey... O da çok güzel diye...” ofladı. Tamam adam biraz da olsa haklıydı. Ama çok az! “Haklı öküz!” diyerek başını sağa sola salladı.
*
Mert Ali eve geldiğinde hala siniri geçmemişti. Bir de tüm bu olanların üstüne, onu beklememiş, çekip gitmişti. Asansöre binip, kızın katına çıktı. Kapısını dakikalarca çaldı, ama açılmamıştı.
“Evde de yok! Çok güzel Meltem Soylu! Harika...”
Eve geçti ve sakin olmak için sağa sola gidip geldi. Eline telefonu alıp, kıza mesaj çekti.
Ma: “Neredesin Meltem?”
Ma: “Meltem?”
Ma: “Meltem seni merak ediyorum. Evde de yoksun!”
Telefonu koltuğa bırakıp mutfağa geçti. Tam buzdolabından bira alacaktı ki, kapı çaldı. Gülümsedi. İşte gelmişti. “Sonunda...” Kapıyı açarken de “Dayanamadın geldin-“ demişti ki, gördüğü kişi ile sözcükler ağzında kendi ise kapıda donup kaldı. “Kader?”
“Merhaba. Birini mi bekliyordun?”
“Evet. Yani hayır ama seni de beklemiyordum.”
Kader yutkundu. “Konuşabilir miyiz?” Mert Ali saçlarını çekiştirdi. Eğer o cadı görürse keserdi onu. Üstelik bugün ettiği onca laftan sonra. Tam da bugün gelmesi gerçekten neye işaretti?
“Kader gitsen iyi olacak, ben pek müsait değilim.”
“Sadece konuşmak istiyorum.”
Mert Ali yüzünü sıvazladı. “Kader, bak benim sevgilim var ve üst katta oturuyor. Görürse hoş olmaz, o biraz...” dudaklarını sıktı, “Yani fazla kıskanç. Buraya kadar nasıl geldin bilmiyorum ama lütfen sorun çıkmadan git. Lütfen!”
Kader sinirlerine hakim olmaya çalışıyordu, bu çok belliydi. “İki kelamda mı edemiyoruz artık, sevgilin izin vermediği için!” diye vurguladı. Aslında daha çok şiveli konuşurlardı birbirleri ile, o şekilde konuşmayı ikisi de severdi. Ama şuan ikisi de birbirlerine sevimli olma derdinde değillerdi.
Mert Ali sıkıntı ile bir nefes alıp verdi ve “Sadece beş dakika,” diyerek, kenara çekildi.
Kader içeri girince kapının önünde pembe terlikleri görüp acı ile gözlerini yumdu, sonra odada kızla çekilmiş bir sürü fotoğraflarına bakınca daha çok içi yandı. Bu daha da kıskanmasına neden oldu. Mert Ali onundu, bir zamanlar o eller onu sarıyordu, o dudaklar onu öpüyordu, o adam onundu. Şimdi o kızla olan karelerdeki mutlu adam ona o kadar yabancıydı ki. Hele de karşısında ona anlamsız bakışlarla bakan adam, tümden yabancıydı.
Mert Ali kızın karşısına oturdu, “Seni dinliyorum.”
Kader elleri ile oynuyordu. “Ben çok pişmanım. O zamanlar sağlıklı düşünemiyordum. Herkesler bana seni aldatır, orada başka karılarla gezer diye kanıma girdiler. O okuyor, sen okumuyorsun diye diye delirttiler beni. Ama pişmanım Mert Ali’m.”
Mert Ali başını öne eğdi bir süre, sonra kıza baktı. Eskiden çok sevdiği kız, şimdi karşısındaydı ve artık ona hiçbir şey ifade etmiyordu. Onun adına üzgündü. Ama o bir şey yapmamıştı. Elinden geldiğince savaşmıştı.
“Birincisi Ali’m demezsen sevinirim, ben senin değilim çünkü.” Sonra derin bir nefes alıp devam etti, “Kader, beni kıran ne biliyor musun? Senin beni hiç tanımıyor oluşun, ben birine ihanet edecek adam değilim. Şuan seninle konuştuğum için bile kendimi Meltem’e karşı suçlu hissediyorum. Pişman olman benim için bir şeyi değiştirmez. Ben Meltem’i çok seviyorum. Hayatımda da ondan başkasını istemiyorum. Yeterince açık olduğumu düşünüyorum. O kadın benim hayatımda son noktam. Ondan öncesi silindi, ondan ötesi de yok benim için.”
“Mert Ali, deme öyle! Biz seninle-”
“Bittik Kader!” diye sabırsızca sözünü kesti.
Ve o an kapının zili ile, Mert Ali öfkeyle gözünü yumdu. “Dua et Meltem olmasın!” dedi sinirle. Kapıya doğru gitti, delikten baktı ve şansına küfretti. Hemen kapıyı açtı. Gecikirse daha kötü olacaktı.
Meltem suçlu bir ifade ile adama “Aşkım!” deyip boynuna sarıldı. Yavaşça uzaklaşırken adamın dudaklarına baktı ve usulca onları öpmeye başladı.
“Seni seviyorum Mert.”
“Bende seni bebeğim.”
O sırada oturma odasının kapısında onlara şaşkın gözlerle bakan kızı gören Meltem ellerini adamın boynundan indirdi. Mert Ali kızın uzaklaşmasına müsaade etmeden, belinden tutup, yakınında tuttu.
“Misafirin mi var?” diye titreyen sesi ile sordu.
“Yok hayatım. O da şimdi gidiyordu?” dedi Mert Ali Kader’e uyaran bakışlarla bakarken.
Kader kıza elini uzattı. “Kader ben, Mert Ali’nin memleketten arkadaşıyım.”
Mert Ali çok sinirlenmişti, ne diye kendini tanıtıyordu. Kendi Meltem’in eski sevgilisinin elini sıkmaz, kırardı. “Eski, eski arkadaşım,” diyerek düzeltti onu.
Meltem öfke ile adama baktı, ama bu bakışın öfke barındırdığını bir tek Mert Ali fark etmişti. ‘Şuan çaktırma, az sonra senin canına okuyacağım’ bakışıydı bu.
Meltem gerizekalı değildi ve anlamıştı kim olduğunu kızın. Bugün Kenan sınıfta ona abuk sabuk hislerinden bahsedince ona öfkelenmiş, Mert Ali’yi bu adam yüzünden kırdığı için pişman olup, erkenden okuldan çıkarak sahile gitmişti. Mert Ali’nin mesajlarını okuyunca da ona haksızlık ettiğini düşünerek hızla eve gelmişti. Ama anlaşılan asıl haksızlığa uğrayan kendisiydi.
Yine de kızın önünde adamla kavga edecek değildi, ekmeğine bal sürer gibi. “Memnun oldum. Bende Meltem, Mert’in sevgilisiyim.”
Mert Ali kızın sabrını takdir etti. Kendi şimdiye kadar kafa göz dalmıştı. Ama şunun da farkındaydı ki, Meltem zor tutuyordu kendini, ona kalsa şuan kızı saç baş dövecekti. Bu kasılan bedeninden çok belli oluyordu.
Kader adama baktı. “Ben birkaç gün daha buradayım. Teyzemde kalacağım. Eğer-”
“Beni ilgilendirmez Kader. Hoşçakal. Vaktim olacağını sanmıyorum. Zamanımın hepsi bu kadına rezerveli!”
Kader başını salladı sadece, kapıyı açtı ve kız çıkar çıkmaz kapattı. Kapı eşiğinde ona öldürücü gözlerle bakan kızla başı gerçekten dertteydi. Şimdi bitiş tarihiydi işte.
| Okur Yorumları | Yorum Ekle |

| 11.65k Okunma |
1.04k Oy |
0 Takip |
27 Bölümlü Kitap |