
11. BÖLÜM - SENİN İÇİN
Senin içindi gelişim,
Gidişlerim yara olsa da
Dönüşüm dermanın olur sandım.
Yanıldım mı be kadın?
“Kader kim, dememe gerek yok sanırım. Saçma bir soru olur. Kim olduğu açık.”
Mert Ali kafasını kaşıdı. Sadece olumlu anlamda başını salladı. “Sadece konuşmaya gelmiş, ama ben ona hayatımda biri olduğunu ve-“
“Tamam, klişeleri geç. Peşinden geldiğine göre ta nerelerden, öyle basit, bir iki günlük bir ilişki değildi anlaşılan.”
“Hayır,” dedi kısaca.
“Ne oldu da ayrıldınız?”
“Ben buraya gelince ayrıldık. O ayrıldı. Kıskandı, kendisini aldatacağımı söyleyip durdu. Yanımda gördüğü her kızdan şüphelendi-”
“Tamam uzatmadan anlat. Diyaloglarınızı duymak istemiyorum!” diye bağırıp, saçlarını geriye attı. Sonra da elini beline koyarak, “Terk edildin yani?” dedi.
“İçeri geçelim mi? Gerildim.”
“Olur.”
Koltuklara oturdular. “Vazgeçtim ya, anlat! Seni dinliyorum,” dedi Meltem gözlerini karşısında oturan adama dikerek.
“Meltem gerçekten geçmiş ilişkimi sana anlatmamı mı istiyorsun?”
“Evet istiyorum.”
“Duymak istemiyordun.”
“Vazgeçtim diyorum, anlat!”
Mert Ali yüzünü sıvazladı. “Kader’le lisede aynı okuldaydık, zaten aynı yerde büyüdüğümüzden tanıyorduk birbirimizi.”
“Aman ne hoş! Çocukluk aşkı bir de-”
“Çocukluk aşkı falan değil Meltem’im, lisede birbirimizden hoşlandık ve çıkmaya başladık. Sonra ben üniversiteyi kazandım. Ama o kadar ısrarıma rağmen o okumadı, istemedi. Zaten lisede de öyle çok çalışkan biri değildi, hep zar zor geçerdi sınıfı. İşte ben buraya gelince de, arkadaşları hep onu kışkırtmış, seni aldatır, artık sana bakmaz diye. Halbuki ben böyle biri değildim. Her fırsatta, her çağırdığında da gidiyordum.” Meltem’in yüzü sertleşince, yanlış bir cümle kullandığını anladı. Ama iş işten geçmişti. “İşte, kıskançlıkları başladı. Her gördüğü kızı sorguladı, yanımda kızın olduğunu duyduğunda telefonu kapatmaz oldu. Böyle şeylere yine de sesimi çıkarmadım. Normal dedim. Bir gece aniden bir mesaj çekti, bittiğini falan söylüyordu. Konuşmak için gittim ama- Bitti işte.”
“Maşallah ne aşk!”
“Meltem öyle büyük bir aşk da değildi. En azından sana olan duygularımdan sonra onun aşk olduğunu bile düşünmemeye başladım. Ayrıca senin de benden önce ilişkin vardı.”
“Ama o kapıma gelmiyor, gelse de ben onu eve almam. Alsam ne düşünürdün, ne yapardın Mert Ali,” diye bağırdı. “Bugün yanımda bir erkeği görmeye bile tahammülü olmayan adamdan bahsediyorum. Evimde bir erkek görse ve o erkek benim eski sevgilimse-” -kızın her eski sevgilim lafında adamın bakışları değişiyor, simsiyah kuyuları andırıyordu.
Yine de Mert Ali Meltem’in haklılığının karşısında ezilmişti. “Haklısın, kıyameti koparırdım. O adamında kafasını...”
Meltem sinirle ayağa kalktı. “Ha şuni bileydin uşağum!” dedi.
Mert Ali Meltem’in ağzından kendi şivelerini duyunca gülümsedi ve ayağa kalktı o da.
“Ne güzel koniştin sen öyle, bi daha desene ha oni.”
“Çekil gideceğim.”
“Önünde durmuyorum ki.”
Meltem öfke ile baktı adama, tam gidecekken, kızı kolundan çekti aldı.
Kızı göğsüne bastırdı. “Kavga edelim, bağır, çağır, ne istersen de, ama küs ayrılmayalım güzelim. Dayanamam.”
“Mert Ali, ben bugün yaptığımdan dolayı özür dilemek için geldim. Ama kızı görünce-“
“Şişş, yemin ederim ona karşı içimde en ufak bir şey yok Meltem ona da bunu söyledim, her şeyimle seninim, her şeyinle benimsin. Bugün için özür dilerim. Kıskandım.”
“Ben de özür dilerim. Ben de kıskandım.”
Mert Ali dudaklarına eğildi. “Beni ya şimdi durdur, ya da odama taşıyacağım seni,” diye fısıldayınca, Meltem kollarından kurtuldu.
“Ben çıkıyorum eve.”
“Ya neden ya?” dedi sızlanarak.
“Ne demek neden? Resmen şey dedin, şey yani-“
“Sadece uzanacaktım belki.”
“Ya maşallah meleksin, benim fesat.”
Mert Ali kabul etti, o kadar da masum değildi düşünceleri. “Senin istemediğin bir şeyi yapmam Meltem asla. Nerede duracağımı bilecek yaştayım.”
“Çok olmuş her halde.”
“Hayır, Meltem. Çok olmadı.”
“Oldu ama?”
Mert Ali derin bir nefes aldı. “Meltem...”
“Ne Meltem ne?”
“Yapma ne olur, üzmeyelim birbirimizi artık geçmiş yüzünden.” Kızı tekrar kollarına aldı.
“Ama ne yapayım, bazen düşünüyorum ve çıldırıyorum Mert Ali elimde değil.”
“Çıldırma, çünkü senden başkası olmayacak. Önemli olan bu değil mi?”
“Haklısın. Ama yine de ilk olmak isterdim,” dedi adama sarılarak.
“Aşkla, tutkuyla sevişeceğim ilk kadın sen olacaksın.”
Meltem iç çekti, sonra sarıldığı adamın göğsünden kafasını kaldırdı. “Peki ona şarkı söylüyor muydun?”
“Meltem!” dedi uyarır bir sesle.
“Tamam sustum ya.” -Demek söylüyordu. Yoksa hayır derdi.
“İçinden de konuşma Meltem Soylu!”
“Tamam ya!” derin bir nefes aldı, “Mert!” o da aynı ses tonunu kullandı.
Mert Ali kızın saçlarına öpücük kondurdu. “Seni seviyorum bahar Meltemim.”
“Ben de seni seviyorum Mert’im.”
***
Çınar mutfakta babasının yaptığı sandviçlerden bir tane alıp yerken, buzdolabında da içecek alıyordu kendine. O sırada annesi yorgun argın gelip çantasını masaya attı, “Ay öldüm bugün şirkette.”
“Hımm. Ay kıyamam sana Beste hanım!” diyerek annesinin yanağından kocaman öptü. Kadının arkasından da Cem, Ecrin ve Rüzgar gelmişti. “Hoşgeldiniz,” dedi Çınar onlara da kocaman bir gülümse ile.
“Hoşbulduk sevimsiz,” diye burun kıvırdı Cem. Sonra Rüzgar’a baktı, “Bunun ayrı evi yok mu? Neden burada?”
“Seni özledim Cem amca, daha doğrusu gözlerini. Çok benziyorlar ya!”
Ecrin öksürürken Cem birden karısına döndü, “Ne dedi şimdi bu?”
“Özlemiş işte seni Cem! Aa! Seviyor çocuk seni,” diyerek onu idare etti ve Çınar’a susması için işaret yaptı.
“Ya çok seviyorum, hemde çok!”
Beste kaşlarını çatmış, oğlunu inceliyordu, “Çınar, sende bir tuhaflık var. Değişiklik daha doğrusu.”
Çınar ensesini kaşıdı, “Tıraşımı değiştirdim-”
“Hayır.”
“Hımm... bu tişörtüm ye-”
“Hayır ya! Öyle değil.”
Yüzünü buruşturdu, “Kilo mu almışım?” dedi elindeki sandviçi bırakarak.
“Hii! Buldum!” diye cırladı ve ardından bombayı patlattı, “Sen aşık olmuşsun!”
Cem de kadın lafını bitirdiği an bağırdı, “Allah korusun!”
Rüzgar, “Yok canım!” derken, Ecrin “Yansın evler,” dedi mırıldanır gibi.
Çınar ise yutkunuyordu, “De-dedikodu çıkarmasak mı? Hem neden biz özel hayatımızı Ernez ailesinin önünde konuşuyoruz?”
Rüzgar güldü, “Lan onların bir çocuğunun bizim evde olma ihtimali çok yüksek, ne özel hayatı, özel hayat mı kaldı?”
Cem biraz düşündü, “Can imkansız da, Eva ile Bade olabilir.”
Çınar sırıttı, “Vay! Demek Eva bizim evde oluşuma girdi ha,” sandviçinden kocaman ısırdı. “Güzelmiş.”
“Evet. Sen de yok oluşa girmek istemiyorsan, o yüzündeki sırıtmayı sil.”
Çınar odadan çıkarken, adama yaklaştı, “Cem amca, bir şarkı vardır bilir misin?” Cem cevap vermeyince, Çınar şarkıyı söyleyerek odadan çıktı.
“Oldu en sonunda oldu bim bam bom!
Rüyalarım gerçek oldu bim bam bom!
Duyduk duymasın demesin hiç kimse!
İşte ilan ediyorum herkese!
Ah ah ah!
Çok şükür dostlar, benim de artık bir sevgilim var!
Hırsından çatlasın düşmanlar, şimdi benim de bir sevgilim var!”
(YASEMİN KUMRAL - BİM BAM BOM)
***
“Bugün ne yaptı?” diye korkuyla fısıldadı Mert Ali Eva’ya.
“Valla bugün de Arap ile Japon mutfağını karıştırmış. Baharatlı somon balıklı bir şeyler yapıyor.”
Reyhan yüzünü ekşitti. “Abi biriniz buna söyleyin güzel yemek yapamadığını, Allah aşkına. Bakın ölüp gideceğiz bir gün pat diye.”
“Nasıl diyelim Reyhan, kolaysa sen de. Terk eder beni yemin ederim.”
“Bu da aşık diye, biz bok yoluna gideceğiz yemin ederim. Hayır, kimse ölüm nedenimizi de bulamayacak.”
Meltem bir anda arkasını dönünce, hepsi masada sandalyelerine yaslanıp, gülümsediler.
"Siz!” diye elindeki tahta kaşığı onlara uzattı. “Ne konuşuyorsunuz öyle fısır fısır?”
Mert Ali sırıttı. “Geçen yaptığın zeytinyağlı, pekmezli ve tarçınlı yaprak sarmasının lezzetinden bahsediyoruz bebeğim.”
Meltem gülümsedi. “Evet çok lezzetliydi gerçekten. Gerçi pekmez yerine nar ekşisi olacaktı, ben karıştırmışım ama yine de lezzetliydi.”
“Evet mükemmeldi kuzen. Tarçın yerine de bir dahakine kimyon koy bence, bir de öyle deneyelim,” dedi Eva zoraki bir gülümsemeyle.
“Haftasonu yine yaparım. Tavsiyelerinizi de aklımda tutacağım.”
“Aman!” Meltem kaşlarını çattı. “Yani yorulma diye, aman yorulma aşkım, diyecektim.”
“Yorulmam bebeğim benim, zevkle yapıyorum.”
“Belli,” dedi Reyhan homurdanarak.
“Bir şey mi dedin görümce?”
“Yok demedim bir şey.”
“Bu arada böyle yanımda olduğunuz için teşekkür ederim.”
“Ya dostuz işte, çiğ tavuk bile yenirmiş,” dedi Eva acı ile.
Meltem tekrar işine dönünce, önündeki nihaleyi Mert Ali’nin kafasına attı Reyhan.
“Ne be?” diye fısıldadı adam.
“Geçen yaptığı sarma çok lezzetliymiş, haftasonu yapsın da, ben giderim valla Eva ile, tek başına yersin koca tencereyi.”
Mert Ali omuz silkti, “Yemedim mi? Yedim. Onun için her şeyi yerim ben.”
Reyhan başını sağa sola salladı, annesine şimdi oğlunun şu halini söylese, balkondan aşağı atar kendini.
Mert Ali eğilerek Eva’ya, “Eee Eva, senin tarafta durumlar nasıl? Mutluluğunu sevgili kayın biraderime bağlamalı mıyım?”
Eva’nın gözleri kocaman oldu, “Sen nereden anladın?”
“Kızım adamla birbirinize bakışlarınız ateş etmiyor, öldürüyordu.”
“Tamam, anlatırım bir ara. Sus. Seninki henüz bilmiyor.”
“Hadi canım!” dedi Mert Ali inanamayarak.
“Sus Merto!”
“İyi tamam.”
Bir saat sonra masada oturmuş, önlerindeki balığa bakıyorlardı.
“Ne var bunun içinde bebeğim?”
“Araplara özgü bir çeşit baharat. İşte içinde karabiber, kimyon, nane, kekik, yenibahar, defne aroması ve çeşitli baharatlar var. Ayrıca biraz zeytin yağı ile tavada önce kızarttım, sonra yoğurt ve yumurta çırpıp, üzerine sürdüm. Harika oldu.”
“Yazık, ne hale gelmiş güzelim somon. Sade pişirsen de olurmuş,” dedi Reyhan çatalı ile kurcalarken.
“Ne dedin canım?”
“Yok, harika görünüyor dedim.”
Meltem memnuniyetle gülümsedi. Yemeklerini yerken Eva neredeyse öğürecekti.
“Ya bu berbat,” diye fısıldadı yanındaki Reyhan’a.
“Aynen. Yaprak sarması bundan yenilesiydi.”
“Kremalı et bile bundan lezzetliydi. Bunun hiç gideri yok.”
Eva tabağın yarısını yedi ve çatalı bıraktı. Bu eziyete daha fazla dayanamayacaktı.
“Ah telefon, bakmam lazım.”
“Çalmadı ki.”
“Mesaj geldi, ara diye, şey edeyim döneyim,” dedi Eva gülümseyerek.
“Onu da duymadım.”
“Titredi, titredi.”
“Bu mesajlar kimden, gözümden kaçtı sanma? Konuşalım bir ara,” dedi gülümseyerek.
‘Abinden’ dedi içinden, ona ise sadece gülümsedi ve odasına gitti.
Telefonunu cebinden çıkardı ve sevgilisine mesaj çekti.
E: “Bugün hayatımda yediğim en berbat somonu yedim. Ömrü billah bir daha somon yiyemem her halde. Kardeşin balığa küstürdü beni ya.
Ç: “Yazık sana ya. :) kıyamam. Çok mu lezzetliydi?”
E: “Tadından yenmez. Yiyemedim zaten. Öğ! Görümce hatırına ölüp gideceğim haberin olsun. Değerimi bil yani.”
Ç: “Değerin her daim yüreğimde bilindik durumda.”
E: “Yerim seni adam.”
Ç: “Seninim kadınım.”
E: “Çınar’ım...”
Ç: “Özledim Eva.”
E: “Bende.”
Ç: “Haftasonu gelsene. Kimseye söyleme geldiğini bende kalırsın.”
E: “Meltem? Telefonda birine söylerse kötü olur.”
Ç: “Sen neden Meltem’den gizliyorsun anlamadım ki?”
E: “Ya henüz söylemeye hazır değilim.”
Ç: “Neden? Sevinir bence.”
E: “Ya bilmiyorum Çınar. Seni çok seviyor ve kıskanıyor.”
Ç: “Sana öyle bir tepki vereceğini sanmıyorum.”
E: “Bugüne kadar yanında hiç kız görmedik. O yüzden tepkisini kestiremiyorum. Ama bazen konun açılıyor, ‘Ay yengemi pençelerim her halde’ diyor :(“
Ç: “Ha ha ha, iyi işte benim için kavga edersiniz.”
E: “Öldürürüm adam seni.”
Ç: “Yapmadığın bir şey değil. Yanımdayken bakışın, uzağımdayken yokluğun yetiyor.”
E: “Çınar’ım deme öyle. Çok özledim bende.”
Ç: “Tamam gel o zaman Eva. Haftasonu Bade’ye gideceğini söyle, Bade seni idare eder.”
E: “Bakayım.”
Ç: “Hadi ama :)”
E: “Söz veremem. Sonuçta ben de geleceğim, diyebilir. Önce Mert Ali ile bir planı var mı onu öğrenmem lazım.”
Ç: “Tamam. Bizim diğer evde kalırız. Kimse görmez.”
E: “Sen ve ben mi sadece?”
Ç: “Annelerimizi de çağırayım istersen :)?”
E: “O anlamda demedim Çınar. Anladın sen onu.”
Ç: “Evet, sadece ikimiz.”
E: “Hımm...”
Ç: “Ne o ‘hımm’ açar mısın azıcık?”
E: “Tamam yani.”
Ç: “İyi bakalım. Yanımda uyuyacaksın, biliyorsun değil mi?”
E: “Tamam Çınar aa... Şey ederim, ben netleşince sana yazarım.”
Ç: “Tamam. Öptüm. -Bu sefer artık dudağından öpmek için sabırsızlanıyorum ve Eva Ernez, kaçışın yok benden ;)”
E: “Edepsiz.”
Ç: “Babana çekmişim :)”
Eva’nın kalp ritmi değişti. İki gün boyunca onunla başbaşa. Harika bir duyguydu bu. Kendini yatağa attığında ne yediği o iğrenç somon kaldı aklında ne de midesinin bulantısı. O an sadece içinde uçuşan kelebeklerin dansı vardı. Aşıktı, bitiyordu bu adama...
***
Eva’nın ikizi Bade haftasonu kızların yanına geldiğinden Eva’nın tüm planları suya düşmüştü. Üstelik ikizinin anlattıkları normal şeyler değildi ve Eva da Meltem de sarsılmışlardı. Bade gittiği bir barda, tanımadığı bir adamla birlikte olmuş ve o adamdan hamileydi. Adamın adını bilmediğini söylese de Eva buna çok inanmıyordu. Bir şeyleri gizlediği ya da birilerini koruduğu çok belliydi. Şimdi asıl sorun ise bunu ailelerine nasıl söyleyecekleriydi. Eva babasını biliyordu, bu konuda çok hassastı. Kendisi ile annesinin evlenmeden önce yemediği halt kalmasa da sürekli ‘ama ben kayınbabama saygımdan korundum’ deyip duruyordu. Yani ona göre ‘sevişin ama korunun’ felsefesi vardı. Korunduğu sürece kimse seviştiğini ispat edemezdi. Kısaca kanıt olmadığı sürece herkes masum bir melekti, tıpkı babası gibi. Ah Cem Ernez ah, efsane ismini layığıyla taşıyordu.
Bade onlardan yardım istemişti, Meltem ile Eva da kıyamayıp, onunla İstanbul’a gelmeyi kabul etmişlerdi. Zaten istemese de onu yalnız bırakacak değillerdi. Eva çok sinirliydi aslında. Siniri de o adamı tanımadığı halde onunla birlikte olmasınaydı.
Kahvaltıya oturduklarında Bade biraz daha rahatlamıştı. Onlarla konuşmak iyi gelmişti.
“Evet! Size harika bir omlet yaptım!” diye bağırdı Meltem. “Bayılacaksınız.”
Bade yüzünü buruşturdu, “Bebeğim sen ne zamandır yemek yapmaya başladın?”
Eva eğilip sır verir gibi “Sevgilisinin yemek yapmayan kızı almayacağını anladığı andan beri başımız yandı,” dedi.
“Allah yardımcınız olsun ne deyim?” diyerek kıkırdadı.
Meltem omleti ortaya koydu, Bade başına geleceği bilmediği için çatalla koca bir parça alıp ağzına attı ve çiğnediği gibi öğürmeye başladı.
“Meltem Allah canını almazsın, bu ne?” diye inleyip lavaboya koştu. O an Eva korka korka bakıyordu yumurtaya.
Meltem kızın arkasından bakıp başını salladı, “Hamile ya ondan, yoksa bence çok güzel oldu.”
Eva “Kesinlikle öyledir tatlım,” dedi. Çınar’ı ilk gördüğü an hamile kalacaktı, yeğenine kıyacak hali yoktu ya.
*
Meltem hafta sonu İstanbul’a gideceklerini Mert Ali’ye söylemek için bir alt kata inip, kapıyı çaldı. Biraz bekledikten sonra Reyhan kapıyı açtı.
“Selam Meltem, nasılsın?”
“İyiyim, gelmediniz bugün kahvaltıya,” dedi ellerini arkada birleştirip.
“Ya Mert Ali geç uyandı.”
“Hı, evet ‘günaydın’ mesajı benden sonra geldi.”
“Girsene.”
“Ya aslında bir şey söyleyecektim. Nerede?”
O sırada banyodan yüzünü havlu ile kurulayarak çıkan Mert Ali’yi görünce gülümsedi.
“Günaydın meleğim,” dedi Mert Ali kızı dudağından öperek. Gözlerini bile açamıyordu henüz.
“Günaydın Canım. Uyanamamışsın hala.”
“Ya dün doğum günü kutlaması vardı, sahnem biraz uzun sürdü. Geç bitti.”
“Hım,” dedi sadece. “Konuşmamız lazım.”
“Tamam, gel,” diyerek odasına geçirdi kızı.
Reyhan ikilinin arkalarından seslendi. “Kahve içer misiniz?”
“Hayır, canım teşekkür ederim, gecikemeyeceğim,” dedi Meltem.
“Bende istemem canım.”
Kapıyı kapattıkları an Mert Ali kızı kendine çekip, dudaklarına yapıştı. Bir süre onu öptükten sonra, “Allah’ım ne güzel bir günaydın oldu bu. Her sabah gelip uyandırsana beni,” diye fısıldadı. “Hatta yanımda uyu. Dudaklarınla uyuyup, dudaklarınla uyanayım.”
“Mert Ali, konuşmaya geldim. Oynaşmaya değil. Bade yukarda gideceğim.”
“Bade?”
“Eva’nın ikizi yok mu?”
“Ha, şu. Tamam hadi otur.”
Birlikte adamın odasındaki ikili koltuğa oturdular.
“Mert Ali biz bugün İstanbul’a gideceğiz.”
“Ama bu akşam-“
“Biliyorum aşkım, ama önemli olmasa gitmezdim. Muhtemelen Salı ya da Çarşamba döneriz.”
Mert Ali’nin kalbi duracaktı, bugün daha cumartesiydi be! “O kadar çok mu? İyi ama neden?”
Meltem derin bir nefes aldı. “Bu gizlenecek bir şey değil Mert, ama sana nasıl söyleyeceğimi bilmiyorum.”
“Kötü bir şey sanırım. Anlatmak istemiyorsan-“
“Yok, öyle bir şey değil. Yani yakında öğrenirsin nasılsa.” Saçlarını karıştırdı. “Bade hamile.”
“Ne? Eva’nın ikizi? İyi de daha on dokuz yaşında.”
“Evet. Yani o da şaşkın.”
“Erkek arkadaşı ne diyor peki. Yani doğuracak mı? Yani...”
“Elbette doğuracak Mert. Bebeği aldıracak değil ya. Ayrıca erkek arkadaşından değil.”
“Anlamadım. Kimden?”
“Kendi de bilmiyor. Erkek arkadaşı ile tartışmış, o akşam barda bir adamla tanışmış, çok içmiş. Of işte böyle.”
Mert Ali kafasını kaşıdı. “Meltem tanımadığı bir adamın çocuğunu doğurmak ne derece mantıklı bilmiyorum. Araştırmamı ister misiniz? Yani tarihi biliyordur. Kamera kayıtlarından ulaşabiliriz. Babamın çevresi geniş-”
Meltem düşünür gibi yaptı. “Mert bilinmesini istemiyor. Yoksa adını falan biliyordur bence. Bu kararı ona bırakmalıyız. Neyse ben varınca seni ararım.”
“Bende gelsem? Kaç günden bahsediyorsun Meltem, sensiz ben yapamam.”
“Mert Ali gezmeye gitmiyorum. Aileme ne diyeceğim ayrıca.”
“Ya benim orada amcamlar falan var, gerçi Kerem amcam yatılı misafir sevmez,” dedi çapkınca gülerek, “En kötüsü otellerimiz var, orada kalırım ben.”
“Mert Ali, çıkabileceğimi bile sanmıyorum. Sonuçta aileler ne tepki verecek, Bade ne halde olacak bilemiyoruz.”
“İyi tamam Meltem. Pazartesi en azından sen gel bari.”
“Mert Ali!”
“Ben çıktığını bir duyuyum Meltem’im o zaman görüşürüz seninle.”
“Of!” diyerek ayaklandı.
Mert Ali de onunla birlikte ayağa kalkmıştı, “Tamam, ben hazırlanayım. Havaalanına ben bırakırım sizi.”
“Ya saçmalama biz taksi ile gideceğiz. Dünden zaten yorgunsun. Dinlen.”
“Hadi canım hadi, git ve hazırlan. Saat kaçta uçağınız?”
“İki saat sonra.”
“Tamam, ben yarım saat sonra hazır olurum.”
“Ama daha kahvaltı etmedin,” dedi Meltem üzülerek.
“Ee biricik sevgilim, bana bir soğuk sandviç hazırlar artık.”
“Ee hazırlarım artık,” deyip, adamı yanağından öpüp, gitti.
Mert Ali onun arkasından sırıtarak bakıyordu. Ah zavallı Mert Ali, ah!
***
Eva da Çınar’a durumdan bahsetmiş ve hep birlikte geleceklerini söylemişti. Ama Bade’nin hamileliğinden şimdilik bahsetmemişti. Çınar için nasıl Eva hiçbir zaman bir kız kardeş olmasa da, ailenin diğer tüm kızlarının onun için Meltem’den farkı yoktu ve Eva biliyordu ki Çınar bunu öğrendiği an, didikleyip duracaktı. En iyisi yüz yüze anlatmak ve onu bir şekilde durdurmaktı. Gerçi hepsinin birlikte geliyor oluşlarından Çınar pek memnun olmasa da Eva’yı görebilecek olmanın heyecanı sarmıştı onu.
Mert Ali kapıya çıktığında kızlarda merdivenlerden iniyordu. Meltem adamı görünce nefesini tuttu. ‘Bu yakışıklı buralarda tek başına bırakılır mı ya? Üstelik o kızın dönüp dönmediğini bile bilmiyordu.’ Ofladı. Adam koyu bir kot üstüne beyaz bir kazak giymiş, eline de lacivert bir mont almıştı. Bu renkler çok yakışmıştı ona. Neden burada bırakmıştı ki? Keşke geleceğim, dediğinde engel olmasaydı.
“Selam Mert Ali,” dedi Eva gülümseyerek.
“Selam Eva.”
“Bu ikizim Bade. Badecim bu da Mert Ali, komşumuz ve Meltem’in sevgilisi.”
“Memnun oldum Mert Ali, bütün gece seni dinledim,” dedi gülümseyerek.
Mert Ali de Meltem’in kızaran suratına baktı. “Bende memnun oldum Bade, onlar da senden çok söz etti. Bu arada o kadar benzemiyorsunuz. Yani kardeş olduğunuz belli ama ikiz olduğunuz hiç belli değil.”
Bade kendini beğenmiş bir edayla “Ah evet ben daha güzelim, bunu sürekli diyorum,” dedi.
Eva yüzünü buruşturdu, “Bir kere ikiziz biz ikiz. Sadece benim gözlerim babama, seninki anneme benziyor.”
“İkisi de mavi Eva.”
“Tonlar farklı Bade!”
Meltem “Yeter ama of!” diyerek araya girdi. “Hadi geç kalacağız.”
Hep birlikte inerken Mert Ali Meltem’in kulağına eğildi. “Demek bütün gece benden bahsettin ha?” Meltem adama dirsek atınca Mert Ali kıkırdadı “Merak ettim hakkımda ne dedin?”
“Romantik bir odun dedim, oldu mu?”
“Olmadı ama neyse, akşam konuyu açarsın,” deyip yanağını sıktı.
Arabaya bindiklerinden genelde okuldan ve Mert Ali’nin sahne aldığından bahsettiler.
“Birgün seni dinlemeyi isterim,” dedi Bade gülümseyerek.
“Neden olmasın. Beklerim,” diye yanıtladı Mert Ali. “Çınarları davet ettim bir akşam, sende onlarla gelirsin.”
“Neden olmasın, şartlar el verirse gelirim,” diye homurdanarak cama döndü. O dakikadan sonra da herkes susmuştu.
Havaalanına geldiklerinde Meltem ile Mert Ali sanki aylarca görüşmeyecekmiş gibi vedalaşıyorlardı.
“İner inmez beni ara olur mu?” dedi Mert Ali kıza sıkı sıkı sarılarak.
“Tamam, sende sık sık ara ama. Nereye gittiğini falan haber ver.”
“Sende.”
Meltem bir daha sarıldı ve kulağına “O kızla da görüşme bir daha Mert Ali, lütfen,” diye fısıldadı.
Mert Ali gülerek kollarını daha da sıktı, “Tamam, söz.”
“Hadi arkadaş ya,” dedi Eva bıkkınlıkla.
Ne Meltem ne Mert Ali onlara aldırmadı ve genç adam kızın dudağına kısa sayılmayacak bir öpücük bıraktı.
Bunu gören Eva hemen gözlerini kapadı ve “E oha!” diye bir nida çıkardı.
Meltem kızarsa da aslında hoşuna gitmişti, “Ne? Kaç gün görmeyeceğiz birbirimizi,” dedi çemkirerek.
Mert Ali gülümsedi ve “Size uçakta konuşmanız için malzeme veriyorum işte, daha ne istiyorsunuz," dedi gülümseyerek. “Ayrıca ailedeki tüm erkeklere benden bahsederseniz sevinirim. Benim olandan uzak dursunlar.”
“Çok kıskançsın çok,” dedi Eva onu öperken, sonra da kulağına “Salıya kadar midemiz bayram edecek,” diye fısıldadı.
“Aynen.”
Bade ile de vedalaştıktan sonra, onları gözden kaybolana kadar bekledi ve havaalanından çıkarken gözlüklerini takıp, arabasına binip, eve gitti. Aklında ise salıya kadar nasıl bekleyeceği vardı.
Eva ise hala söyleniyordu, ‘oh’ diye bir ses çıkardı, “Ay ne cıvıksınız arkadaş, Salı günü geleceğiz zaten, bu neyin hasretidir anlamadım ki!” dedi.
“Sen aşık ol da seni de göreceğiz. İki saat görmesem özlüyorum ben onu,” diyerek göremeyecek olsa da arkasına baktı. “Of ya...”
Eva aslında onu anlıyordu, o da Çınar’ı deli gibi özlemişti.
Bade duydukları ile Meltem’e sarıldı, “Ay canım ya, bu çok aşık olmuş.”
Eva güldü, “Sen bir de adamı gör. Bildiğin körkütük aşık. Ya bunun için bizim apartmana taşındı.”
“Of! Aşka bak...” sonra bebeğinin babasını düşündü. Onu hiç böyle sevmeyecek hatta belki de bir daha göremeyeceği adamı...
| Okur Yorumları | Yorum Ekle |

| 11.65k Okunma |
1.04k Oy |
0 Takip |
27 Bölümlü Kitap |