
Sence yanlışı nerede yaptık?
Yanmakta mı saklanmakta mı?
Ayıbımız varmış gibi davrandık,
Biz kendi yüreğimize kendimiz o kurşunu sıktık.
Sence doğrularımızı saklamalı mıydık?
Biz sadece aşkın içinde yandık,
Hata değildi, biz aşık olarak yanlış yapmadık...
“Eva? Çınar?” dedi elini ağzına koyan Çağla.
Çınar hemen kızın üstünden çekildi ve iki adım uzaklaştı.
“Çağla abla! Bak valla-” diye inledi Eva çaresiz çıkan sesi ile.
Çağla susması için elini kaldırdı. “Ne oluyor burada?”
Çınar ayağının altındaki taşa sinirle vurdu. “Lanet olsun. Dedim sana değil mi? Yakalanmadan söyleyelim dedim!”
Eva adama şaşkınca bakıyordu. “Suçlu ben miyim şimdi?”
“Evet. Sen ve şu saçma inadın. Neyini saklıyorsak? Sanki ayıp bir şey yapıyormuşuz gibi!”
“Bir dakika ya. Siz ikiniz?”
Çınar kadının karşısına geldi ve kadına dik dik bakarak konuştu. “Biz ikimiz, evet Çağla abla sevgiliyiz, çıkıyoruz, birlikteyiz, aşığız. Her nasıl adlandırmak istiyorsanız öyle adlandırın. Onu seviyorum. Ama onun saçma korkuları yüzünden gizliyoruz. Konu bu!”
“Kim biliyor?”
“Sadece benim annem, babam, Bade ve Pars.”
Eva ağzını kapattı. “Nasıl annen ve baban biliyor mu?”
“Evet. Dün konuştum.”
“Ya sana inanmıyorum Çınar ya, böyle bir şeyi benden nasıl gizlersin?”
Çınar başı ile Eva’yı gösterdi. “Şekil A’da görüldüğü gibi, gizliyoruz,” deyip, sinirle içeri girdi, peşinden de Eva aynı şekilde içeri girince Çağla şaşkın bir halde arkalarından baktı.
*
Bir ara herkes dansa kalktığında Sertaç’ın Eva’yı dansa kaldırdığı gören Çınar öfkeden kendini vuracaktı. O da Cennet’i kapıp kalkmıştı arkalarından ve iki dakika bile geçmeden Sertaç’a yanaştı, “Eşleri değiştirelim mi?” diye sordu.
Eva gülerek gözlerini devirirken, Çınar kendini sakinleştirmeye çalışıyordu.
Sertaç gülerek, “Tabi ki,” dedi ve Eva’yı özgür bıraktı.
Çınar onun çıplak sırtına dokununca Eva hissedilir şekilde irkildi. “Ne oldu?” diye sordu.
“Bir şey olmadı,” dedi gözlerini kaçırarak.
“Dokunuşumdan rahatsız mı oldunuz Eva hanım?”
Eva adama ters ters bakıp, “Hayır gerizekalı odun, tahrik oldum! Oldu mu?” diye çıkıştı ve dansı bırakarak yerine geçti.
Gecenin sonuna kadar da bir daha karşı karşıya gelmediler. Bir de şu Burak çıkmıştı ortaya. Bade’nin bebeğinin babası. Yine gündem değişmiş, bu da Çınar’ın oldukça sinirlerini bozmuştu. Konuşma işi yeniden ertelenecekti anlaşılan!
*
“Annemlere yalan söyledim Çınar. İnşallah, çakmazlar. Ayrıca sabah gitmem lazım. Şu Bade’nin bebeğinin babası gelecekmiş.”
Çınar sırıttı. “Merak etme. Meltem’e sabah söyleriz, idare eder. Hem ben anneme söyledim, konuşmamız gerekiyor dedim. Ayrıca bende gideceğim o zibidi ile görüşmeye. Ondan bir yumruk alacağım var!”
Eva gözlerini pörtletti. “Annene mi söyledin? İyi halt ettin. Kesin anlayacaklar.”
“Merak etme, korunduğumuzu da söyledim, içi rahat!” diye çıkıştı. “Allah Allah ya! Hayır neyi kimden saklıyoruz anlamadım? Benim İzmir’e geleceğim zamanlarda koltukta uyuyacağımı düşünmeyeceklerdir eminim!”
“Misafir odamız var!”
“Aman ne hoş! Misafire kalsın o oda, ben misafir değilim!”
Evin önüne geldiğinde kontağı kapatıp, kıza döndü. Onu çenesinden tutup, kendine çekti. Dudağına uzun ve vaat dolu bir öpücük bıraktı. “İnan bana hiçbir şey umurumda değil, hadi yukarı çıkıp, yeni yılımızı kutlayalım. Çok özledim seni ve şuan seni soydurup, şurada kucağıma almamak için kendimle savaşıyorum. Ayrıca hediyeni henüz vermedim.”
Eva kıkırdadı “Bende veremedim,” dedi ve ikisi de arabadan aynı hızla indiler. Asansörde Çınar onu bir daha belinden tuttu, tekrar dudakları ile buluştu. Elleri sırtını sertçe okşuyor, belindeki eli ise canını acıtırcasına sıkılıyordu. “Deli ettin beni bütün gece...”
“Sende az değildin!” Asansör durduğunda, dudaklarından ayrılmadan, kızı kucağına aldı ve kapının önüne geldiler.
Anahtarla kapıyı açıp, içeri girdikten sonra ayağı ile kapıyı kapattı ve ikisi de birbirlerinden kopmamak üzere odaya gittiler.
***
Bütün gece Eva ile Çınar’ın garip halleri Meltem’in gözünden kaçmamıştı. Bade’ye sormuş, ama bir cevap alamamıştı. Bu sefer ki başkaydı. Garip bir elektrik vardı aralarında ama ne olduğunu bir türlü çözememişti. Gece yarısından sonra eve geldiklerinde Meltem tam merdivenlerdeyken bir anda durup arkasına döndü ve “Anne?” diye soru dolu bakışlarla baktı kadına.
“Efendim kızım?”
“Abimin nesi var? Kendisi de Eva da tuhaflar.”
Beste surat astı. “Ya valla kızım bende bilmiyorum. Eva herkesten gizliyor diye abin sinirlenmiş mi ne, anlamadım.”
Meltem kaşlarını çattı. “Neyi gizliyor?”
“Ya işte birlikte olduklarını.”
Meltem merdivendeyken bir an sendeledi. Korkulukları tuttu ve hayretle annesine baktı. “A-abim Eva ile bir-birlikte mi?”
Beste ise kırdığı potla elbisesinin kumaşı ile oynamaya başladı. “Şey...” bir şey de diyemiyordu. Hayır, kırk yıl düşünse kızının bilmediğini tahmin edemezdi. Sonuçta aynı evde kalıyorlardı ve Eva ile Meltem çok samimiydi.
“Anne!” diye gürledi. “Eva ile abim birlikte mi?”
“E-evet. Sen bilmiyor muydun?”
“Biliyor gibi mi duruyorum anne.” Sonra üstünden çıkardığı kürkü bir daha omuzlarına geçirdi ve kapıya doğru adımlarını yöneltti.
“Meltem dur kızım!”
“Bırak anne. Abimde olacağım bu gece. Bana vermesi gereken bir hesap var.”
Annesinin arabasının anahtarlarını aldı ve evden çıktı. Yoldayken aklında hep aynı sorular vardı.
“Nasıl ya? Nasıl saklarsınız bunu benden? Neden?” hayır bilmediği bir şey mi vardı? Anlamıyordu bir türlü, farklı bir elektrik mi yaymıştı Eva’ya da gizlemişlerdi.
Abisinin sitesinin önüne geldiğinde, hızla indi arabadan. Kapının şifresini bildiğinden numaraları girip, sinirle asansöre yürüdü.
Kata geldiğinde önce bir kere zili çaldı. Açan olmayınca elini zilden çıkarmadan bastı.
***
Çınar kızın bileğine taktığı pırlantalarla süslü çınar ağacı simgeli bilekliğin ardından çıplak omuzlarına öpücük bıraktı. “Beğendin mi?”
“Bayıldım! Çok güzel...”
Eva da siyah büyükçe bir kutuyu adama uzattı, “Biraz klasik ama... Hastalığın olduğunu biliyorum.”
Çınar kaşlarını kaldırdı, evet kol saatine karşı aşırı bir takıntısı vardı. Kutuyu açtığında gördüğü saatle ıslık çaldı, “Oha! Kızım bunu nasıl buldun? Türkiye’de yok bu!”
Omuz silkti ve sır verir gibi “İlker’den istedim, buldu,” dedi.
“Eva, çok teşekkür ederim. Bu çok... Çok güzel,” kızı kendine çekerek dudağına kocaman bir öpücük bıraktı ve altına alıp boynuna doğru indi. “O zaman kutlamamıza kaldığımız yerden devam edelim,” demişti ki zilin sesini duydular.
Çınar’ın kaşları çatılırken, “Kim gelmiştir?” diye sordu Eva üstüne Çınar’ın tişörtünü geçirerek.
“Bilmiyorum. Belki Pars’tır. Sen odada kal.”
Çınar sadece eşofmanının altını giyip, kapıya gitti. Kapıyı açtığı an karşısında sinirle bekleyen kız kardeşini görünce şaşkınca “Meltem?” diye inledi.
“Çekil önümden abi.” Adamı itti ve içeri girdi. “Ya sen benden nasıl gizlersin böyle-“ sözünü bitirmeden görüş alanına giren kızla dondu. Eva’nın üstündeki tişörte, sonra abisinin sadece altındaki eşofmana baktı. “Siz? İkiniz? Gerçekten birliktesiniz?” derin bir nefes aldı. “Allah’ım! Üstelik bu kadar ileri gidecek kadar birliktesiniz ve bana söylemediniz mi? Nedenini gerçekten merak ediyorum.”
Eva elleri ile oynayarak kızın yanına geldi. Sıkıntılı bir ses tonu ile konuşmaya başladı, “Meltem ben gerçekten söylemek istedim. Ama sen sürekli ‘abimi kimseyle paylaşamam, o kıza dünyayı dar ederim’ gibi şeyler söyleyince-”
“Kızım ben senin için mi söyledim onca şeyi?”
“Ne bileyim! Zaten her şey o kadar karışıktı ki. Biz bile nerede, ne olduğumuzu bilemedik. Daha bu gece tam anlamıyla barıştık. Yarın sana anlatacaktık. Ama her şey o kadar üst üste geldi ki. Bade’nin olayı da var tabi.”
“Ne zamandır sürüyor?”
Bu sefer Çınar girdi araya. “Hadi otur. Eva bize kahve yapsın, bende sana anlatayım.”
Meltem koluna değen eli, silkeleyip, attı üstünden. Eva’yı süzüyordu. Uzun bir süre baktıktan sonra abisine doğru fısıldadı, “Şimdi bu benim yengem mi?”
“Aynen canım,” dedi Çınar gülerek.
“Cem amcam sizi öldürecek.”
“Biliyorum. Hadi otur şuraya.”
Hala gözü Eva’daydı. Eve çok hakim bir şekilde kahveleri yapıyordu. O arada da Çınar ona ilk konuşmalarından dönüşüne ve hatta barışmalarına kadar, özel detayları es geçip, her şeyi anlattı.
“Peki siz... yani şu halinize bakılırsa-“
Çınar sözünü kesti. “Bebeğim sen benim kardeşimsin ve yatak odamı seninle konuşmak istemiyorum.” Yüzünü buruşturdu. “O konuya girmeyelim olur mu?”
“Ben İzmir’e gidince Eva YEMGEMİ sorguya çekerim nasılsa.” Sonra aklına gelenle kaşlarını çattı. “Ben hariç herkes biliyor değil mi?”
Eva sıkıntı ile ellerini birleştirdi. “Aslında tam olarak herkes değil. Bade, Pars, Çağla teyze, annen ve baban.”
“Maşallah Pars ve Çağla teyze biliyor, Bade hanımında haberi var. Bir benim yok.”
“Haberin yok değil, anlamadın diyelim.”
“Ha salağım yani, sağol abi ya!”
Çınar kızın saçlarını karıştırdı, “Burada kal, bu saatten sonra dönme. Zaten içkili araba kullanmışsın. Allah’tan yakalanmadın.”
“İyi. Bana pijamamı getirir misiniz? Şuan o odaya girmemi isteyeceğinizi hiç sanmıyorum.”
Çınar kaşlarını çattı ve “Meltem şansını zorluyorsun!” dedi ve içeri girdi. Eva ise yerinden kalkamamıştı.
Çınar kızın pijamasını ve yastık, yorgan, çarşaf getirdiğinde, Eva’ya baktı. Hala koltukta oturuyordu. “Eva! Hadi uyuyalım, gel!” diyerek kızı çağırdı. “Sana da iyi geceler canım kardeşim.”
“Şey ben aslında burada Meltem’le mi-”
“Eva! Odaya!” diye yeniden komut verince Eva el mahkum kalktı. “İyi geceler Meltem.”
“İyi geceler yenge Eva!” dedi başını gülerek sağa sola sallarken. İnanamıyordu, Eva yengesi olacaktı. Meltem yüzünü buruşturdu ve pijamasını koltuğun üstünden alıp, banyoya girdi.
Çıktığında Mert Ali’nin onu aradığını görüp şaşırdı, hemen onu geri aradı ve ilk çalışta o telefon açıldı (Her zamanki gibi).
“Bahar Meltem’im o telefon neden açılmadı bakalım?”
Meltem kıkırdadı, “Tuvaletteydim Mert Ali ondan olabilir mi? Oraya da mı alayım telefonu?”
Mert Ali yerinden kalkıp, köşeye gitti. Olduğu ortam çok kalabalıktı. “Evet aşkım oraya da al. Merak ediyorum ya.”
“Bende bu saatte arayınca merak ettim. Ne oldu?”
“Kuzenler bizde. Canlı yayın yapacağız. Sende gir izle diyecektim.”
Meltem heyecanla, “Hemen giriyorum,” dedi.
Telefonu kapatıp, adamın başlattığı canlı yayını açtı.
Ekranda elinde gitarı ile duran sevdiği adamı görünce gülümsedi. Mert Ali de ekrandaki yazılara bakıyordu ve Meltem’in girdiği gördüğü an gülümsedi.
“Evet, güzel. Sevgilim de girdiğine göre yayına başlayabiliriz. Meltem’im ilk şarkı senin için. Sonra da isteklere başlayacağız.”
Meltem o an girenleri ve yazıları okuyordu. Kızlar sürüyle girip, bir de kalpli kalpli emojiler yolluyorlardı. Gözlerini kıstı, “Edepsizler. Sevgilim yayında dedi, duymadınız mı?”
Hemen kendi de adama cevap yazdı.
Mltmsyl: Teşekkürler aşkların efendisi :) seni seviyorum.
Kalp (x10)
Mert Ali yazılanı okuyup, “Rica ederim Kızıl Güneş’im...” dedi ve şarkıya giriş yaptı.
“Sağına soluna bi baksana!
Ne kadar aşk var ki boş dünyada...
Kimisi kendini saklamış,
Kimisi anlamıyor hayattan!
Sende başka bi şey var,
Sende başka bi tat var bebeğim,
Kokunda, havanda, kul olmalı yolunda...
Bende başka bi kalp var,
Aşka giden bi yol var bebeğim,
Tenimde, kanımda, tek ol şu hayatımda! – Sadece Meltem’in anlayacağı bir şekilde göz kırptı ona ve o an güldüğünden şarkıyı biraz kaçırdı.
...
Yüreğim dağılsın!
Vur!
Feleğim şaşırsın!
Sensizlik hükümse,
Kalemim kırılsın!
Vur!
Yüreğim dağılsın!
Vur!
Feleğim şaşırsın!
Sensizlik hükümse,
Kalemim kırılsın!
Yar...
Güven bana...
İnan bana yalanım varsa,
Vur!
Yüreğim dağılsın!
Vur!
Feleğim şaşırsın!
Sensizlik hükümse,
Kalemim kırılsın!
(GÖKHAN TEPE – VUR)
Sonrasında isteklere geçti ve her şarkının ardından Meltem’e gönderme yapıyor, attığı yorumlara cevap veriyordu.
Bir soru dikkatini çekti.
-Sevgilinizle de şarkı söylüyor musunuz?
“Evet,” dedi gülümseyerek. “Sevgilimin de sesi çok güzeldir.” Diğer soruya baktı.
-Onunla da canlı yayın yapacak mısınız?”
“Bilmem, kabul ederse neden olmasın. O biraz çekingen, mesela şarkı söylerken saçını açar, yüzünün kızarıklığı belli olmasın, diye. Bakın bunu bildiğimi de bilmiyor,” deyip küçük bir kahkaha attı.
Mltmsyl: Mert’im hakikaten sen bunu nereden biliyorsun?
“Bilirim ben.”
Meltem şaşkınlıkla gülümsüyordu. Bu hem güzel bir şeydi hem de çok gıcıktı. Yani sevgilisinin onu kitap gibi okuması gerçekten garip bir durumdu.
Ve o canlı yayın sabahın ilk saatlerine kadar sürmüştü.
*
Sabah Çınar kucağında uyuyan kızı izliyor, çıplak bedenini okşuyordu. Ne kadar da sevimliydi. Sanki dün gece onunla deli gibi sevişen kız, o değilmiş gibiydi şu haliyle.
Yavaş yavaş mırıltıları başlamış ve gözleri de açılmıştı. “Sevgilim?” dedi gülümseyerek.
“Ömrüm.”
“Sen ne zaman uyandın?”
“Ellerin bedenimdeyken uyumam ne mümkün?” diyerek güldü ve kızı hemen altına aldı. “Kalkmadan önce küçük bir günaydına ne dersin?”
“Allah’ım Çınar, ne hoşgeldinin bitti, yeni yıl kutlaman bitti, iyi geceler öpücüğünü hiç söylemiyorum bile.”
“Şimdi de günaydınımla veda öpücüğümü istiyorum Eva,” diye söylendi.
“Daha üç gün buradayım Çınar.”
“Tamam da bugün buraya dönmemiz imkansız gibi. Sevgili edepsiz bacanağımla tanışacağız. Daha da o evden çıkamayız ben sana söyleyim.”
Eva derin bir nefes aldı, “Sence nasıl biri, ben çok tedirginim.”
Çınar dudak büzdü, “Bilmiyorum. Yani dışarıdan Bade’yi önemsiyor gibi duruyor. Tabii içini bilemeyiz. Yani hala bir iki parça eksik. Ama bu eksiklikteki parça kimde işte onu bilmiyorum.”
“Göreceğiz.”
“Artık sevişelim mi?”
“Edepsiz!”
“Aa... Ben babana layık bir damat olmaya çalışıyorum, sen ne diyorsun. Her şey tamamen babana layık olabilmek için. Hem ben en azından korunan bir edepsizim. Bir sıfır öndeyim.”
İkisi de kahkaha atmışlardı ki kapı tıklandı.
Çınar, “Of Meltem!” diye tıslayınca Eva adamı üstünden itekleyip çarşafla üstünü kapadı. “Efendim?”
“Annemler aradı Cem amcalar kahvaltıya bekliyor. HERKESİ!” diye vurguladı.
“Hay o herkesi ben! Tamam geliyoruz,” deyip, isteksiz bir şekilde yataktan kalktılar.
Birlikte duşa girip çıktıklarında Meltem’in de yatağı toplamış Mert Ali ile konuştuğunu gördüler.
“Tamam Mert Ali.”
“Yabancı olacak mı Meltem?”
“Hayır sadece aile olacak Mert.”
Çınar ona “Ne var?” diye sorunca “Her zamanki şeyler,” dedi ağzını oynatarak.
“Ya adam var işte, ne diye gidiyorsun sen?”
“Beni görmeye gelmiyor aşkım, Bade için geliyor.”
“Ya tamam işte, Bade için geliyor sen neden gidiyorsun?”
“Mert Ali sonra görüşürüz. Abim bekliyor!” diye sinirle söylenip telefonu kapattı.
Çınar kahkahalarla gülerken Eva başını sallıyordu, “Ya kavga ettiler Çınar, ne diye gülüyorsun?”
“Lan bu bildiğin kıskançlıkta Nirvana’ya çıkmış. Ailesinden kıskanıyor kızı.”
Eva gözlerini devirdi, “Dün beni Sertaç’tan kıskanıp, sahneyi basan medeni sevgilim konuştu.”
Meltem de o sözün ardından yalandan yüzünü buruşturdu, “Her haltımı bilip, bana tek kelime anlatmayan dostum abime laf soktu.”
Eva dudaklarını büzdü, “Meltem yapma!”
Meltem onu kendine çekip sarıldı, “Bir daha benden hiçbir şey saklama. Ben sizin birlikte olmanıza deli gibi sevindim.”
“Ama yengemi süründürürüm, deyip durdun.”
Meltem kahkaha attın, “Evet, o zevkimi çaldın benden. Sen dost meclisinden torpillisin.”
“İyi sevindim.” İki kız çıkarken Meltem arkasına bakıp Çınar’ı kontrol etti. Genç adam evdeki son kontrolleri yapıyordu. Hemen koşup Eva’nın koluna girdi, “Eva?” diye sessiz bir şekilde fısıldadı.
“Efendim,” dedi.
“Siz şey yaptı-nız- mı? Abimle yani-”
“Meltem çok ayıp, o senin abin!” dedi yüzünü ekşiterek.
Meltem omuz silkti, “Ya Eva lütfen.”
“Abin geliyor sus!” diyerek kızı geçiştirdi.
Çınar kapıyı kapatıp çıktı ve birlikte asansöre binip evden ayrıldılar.
*
Eva, Meltem, Cennet ve Peri mutfaktaydılar. Çınar ile Pars da kızların peşinden mutfağa geçtiler. Herkes şaşkındı, çünkü adamın anlattığı masal ile Bade’nin söyledikleri tamamı ile apayrı şeylerdi. Adamın ne adını, ne numarasını, ne de kim olduğunu bilmediğini söyleyen Bade’nin aksine Burak ilk günden adını da soyadını da kim olduğunu da bildiğini söylüyordu.
Çınar sinirle tezgaha kalçasını koyarak derin bir nefes aldı, Pars da yanına geldiğinde, “Abi sen içerideki durumu anladın mı? Çünkü benim beyin sikildi, almıyor yani!” diye öfkenin de verdiği gerginlikle bağırdı.
“Valla benim anladığım şu, bizim Bade bu adamı kullanıp atmış.”
Çınar yüzünü buruşturdu, “Ha Bade edepsiz yani. Adamın bir suçu yok.”
Eva da Pars’a ters ters baktı, “Lan bana bak tavayı kafana geçiririm ha! Kardeşim hakkında düzgün konuş.”
Pars ellerini havaya kaldırdı, “Hayır yanlışsam söyleyin abi, durumun özeti bu. Adamın kıza bakışlarını görmediniz mi? Sizce öyle bir gecelik bir macera yaşamış da unutmuş gibi mi bakıyor?”
Eva elini beline koydu, “Ha yani benim kardeşim bir gecelik macera peşindeydi öyle mi?”
Çınar kızı gösterdi, “Yani. Eva haklı. Bade öyle bir kız değil ve bu duruma ben de anlam veremedim.”
Peri elindeki kahveden bir yudum alıp, iç çekti, “Bunda anlamayacak bir şey yok. Bizim kızımız bu adama aşık olmuş. Aşık olduğu adamın ise ona aşık olduğunun farkında değil. Kısaca aşık olduğu adamı zorunlu bir evliliğe mahkum etmemek için tanımadığını söylemiş. Aklı sıra onu mutsuz etmekten korkarak, korumuş işte. Bu kadar.”
Pars burnunu kırıştırdı, “Nasıl anladın?”
Peri omuz silkti, “Çok basit. Bende aynısını yapardım,” dedi gülerek.
Çınar’ın bu açıklama daha çok aklına yattı. “Peki nereden anladın aşık olduklarını?”
“Bade’yi bebekliğinden beri tanıyorum. Adam da onunla evlenmek için kırk takla atıyor baksanıza,” dedi kış bahçesinde hararetli bir şekilde konuşan çifti gösterip. “Yani bu şapşallar farkında değiller ama ikisi de birbirine aşık.” Kahvesinin son yudumunu içip, ayaklandı. Tam mutfaktan çıkacakken de yeniden döndü, “Yalnız sizde az şapşal değilsiniz,” derken Çınar ile Eva’yı gösterdi gülümseyerek, “Üstelik de hepimizi salak yerine koyuyorsunuz, bu çok ayıp.”
Peri mutfaktan çıktığında Pars ve Çınar’ın gözleri kocaman olmuş, Eva ise Cennet’in şaşkın nidası yüzünden kızarmıştı.
“Abi, ben sana şuan yaptığım bir analizi açıklayayım mı?” dedi Pars elini Çınar’ın omzuna koyarak.
“Çok isterim. Çünkü şuan çok şaşkınım.”
“Bu ailedeki tüm kadınlar büyücü!” derken sesine korkmuş gibi bir efekt ekledi. “Kesin hepsinin küresi var, böyle yuvarlak yuvarlak! Her yerden bizi görüyorlar.”
Ve birden Meltem ile Eva aynı anda bağırdılar, “Allah korusun!”
***
Mert Ali yaklaşık on beş dakikadır arabayı söylenen yerde park etmiş, kızları bekliyordu. Dün geceden gelmişlerdi İstanbul’a ve sabah birlikte İzmir’e döneceklerdi. Karşıdan Eva ile Meltem’i görünce, gülümsemesi derinleşti. İşte sonunda gelmişti. Çok özlemişti onu. Üzerinde yolculuk için giydiği rahat bir taytla bir kazak vardı. Montu şapka ve atkısı ile aynı renkti. Bu haliyle ise gerçekten tam bir masal kahramanıydı.
Meltem Mert Ali’yi görünce koşar adım yürümeye başladı, bir an önce ona sarılmak istiyordu. Adam da aynı şekilde ona doğru yürümüş ve ortada buluşmuşlardı.
Mert Ali kızı kollarına aldığı gibi havaya kaldırıp, dönmeye başladı. “Çok özledim... Çok özledim. Seni deli gibi özledim!” dedi ve indirir indirmez dudaklarına uzun bir öpücük bıraktı.
Meltem ellerini ona doladı. “Ben de seni çok özledim,” diyerek başını adamın boynuna gömüp hasret kaldığı adamın kokusunu içine çekti.
Eva yanlarına geldiğinde hafifçe öksürdü. “Altı üstü beş gün. Abartmasınız?”
“Sen sus, üç kağıtçı yenge.”
Mert Ali sırıttı, “Öğrendin demek?”
Meltem gözlerini sonuna kadar açtı. “Sen de mi biliyordun?”
Adama hemen ellerini havaya kaldırdı. “Ben sadece tahmin ettim, abin de inkar etmedi. Fark edilmeyecek gibi değildiler çünkü.”
“Ha yani gerçekten bir ben miyim salak? Peri de fark etmiş. Annemle babam da fark etmiş. O Ecrin teyze de çok affedersin ama az cin değil, o da kesin fark etmiştir. Geriye benle Cem amca kalıyoruz. İki saf!”
Mert Ali ile Eva aynı anda kahkaha attılar. Sonra Eva omzuna vurdu kızın, “Bence babamda farkında da, anlamazlıktan gelmek işine geliyor.”
Meltem surat astı, “Geriye ben kalıyorum.”
Adam dayanamayarak onu sardı, “Yok canım öyle demek istemedik biz. Hadi ellerin buz gibi olmuş. Arabaya binelim.” Kızın ellerini avuçlarına alıp, öptü ve arabaya doğru yürüdüler. “Dün akşam o kadar görmek istedim seni. Gelmedin!”
“Ya annemlerleydim. Babam tutturdu birlikte yemek yiyelim. Yok tatlı yiyelim. Yok Poyraz amcanlara gidelim. Bitmedi gezmesi.” Sonra birden, “Ee Reyhan nerede?” diye sordu.
“Gece uyumadı, Yaz’la sabaha kadar dedikodu yaptılar, arabada uyuyor.” Hep birlikte arabaya binip, hızla oradan ayrıldılar. “Annenler sorun çıkardı mı?”
Eva hemen atladı, “Yok, Meltem’in müthiş oyunculuğu karşısında ‘Reyhan ve kardeşi ile yapılacak yolculuğu’ çok güzel yazdı, çizdi, oynadı-maşallah! Hayır seni öyle bir güzel kamufle etti ki, bir an ben bile ‘acaba’ mı dedim?”
Mert Ali kaşlarını çattı, “Neye acaba mı dedin?”
“Senin kız olup olmadığına.”
“Ne?” diye inledi ve Meltem’e soru dolu bakışlarını yöneltti.
“Ya ne deseydim? Reyhan’ın çok yakışıklı bir abisi var, bende ona deliler gibi aşığım, ayrıca yabancı da değil, yani bir yerde sizin de damadınız olur mu deseydim?” sonra Eva’ya baktı, “Ayrıca ben yalan söylemedim. Kız kardeş de demedim. Onlar öyle anladıysa beni ilgilendirmez.”
“Çok haklısın,” dedi Eva başını sallayarak, sonra da Mert Ali’yi yandan dürtükledi, “Bak yine haklı çıktı, gördün mü? Kork bundan kork!”
“Çok tırsıyorum zaten. Bakma çaktırmıyorum.”
Meltem ikisine de eliyle vurdu ve “Ha ha ha çok komik,” diyerek dil uzattı.
Mert Ali gözlerini kısmıştı, “Uzatma o dili!” diye sessizce mırıldandı, “Demek hem yakışıklıyım, hem de bana deliler gibi aşıksın. Vay vay vay!” diyerek başını salladı, sonra da müzik açarak yola odaklandılar.
Bir süre gittikten sonra Eva adamı dürttü, “Enişte ya, şu benzinlikte dursana!”
“Olur.” Sağa sinyal verip, benzinliğe girdi. Meltem yavaşlayan araba ile gözlerini açtı.
“Geldik mi?”
Mert Ali sırıttı. “Yok canım, sen devam et uyumaya. Uçakla gelseydin artık.”
“Ya ne bileyim, uyuyakalmışım.”
Reyhan da uyanmıştı, ellerini yanlara açıp esmedi, “Ay Eva dur ben de seninle geleyim. Açılırım biraz.”
“Bana tuzlu çubukla, birkaç çeşit çikolata alsanıza, bir de yulaflı bisküvi ve de fındıklı gofret. Hah bir de su.”
Eva kıza bakarak “Börek de açayım mı Meltem?” diye sordu.
“Tamam kızlar siz işinize bakın alınacakları ben alırım,” dedi Mert Ali.
“Yok tamam, ben alırım inme sen.”
Onlar indiğinde kızın yanağına koydu avucunu “İyi misin aşkım?”
“İyiyim. Sadece yorgunluk. Genelde uzun mesafe yolculuklar yoruyor. O yüzden uçağı tercih ediyorum.”
Mert Ali anlayışla gülümsedi. “Alışman lazım ama. Yakında Karadeniz’e sürekli gidip gideceğiz, balayımız var, tatillerimiz...”
Meltem yanağının üstünde olan adamın elinin üstüne kendi elini koydu. “Onları uçakla da gidebiliriz.”
“Ama ben arabayla seviyorum ve eşimin bana ayak uyduracağını umuyorum.”
“Allah aşkına neden ben ayak uyduruyorum? Sen ayak uydur.”
Adam kızın kulağına eğildi “Uçakta pilota ‘sağa çek karımla sevişeceğim' diyemeyeceğime göre, araba ile gitmek daha makul bence.”
Meltem resmen kıpkırmızı olmuştu. “Edepsizsin sen biliyorsun değil mi?”
“Evet bende bu meziyetimi seninle fark ettim,” dedi kısık bir kahkaha atarak.
“Ha bir de meziyet? Maşallah sana. Hayır bi de bunu benimle fark etmen de ayrı bir olay!”
“Şiş, geldiler.” dedi ve doğrularak yerine yeniden yerleşti.
Biraz daha gittikten sonra Mert Ali sağa sinyal verdi. Dikiz aynasından kız kardeşine baktı. “Reyhan, azıcık sen al abicim arabayı.” Emniyet kemerini çözerken yanındaki kıza baktı. “Gel hayatım bizde arkaya geçelim.”
“Olur,” dedi hemen arabadan inerek.
Meltem de söktü kemerini ve birlikte arkaya geçtiler. Kızı kucağına çekti. “İleride çok güzel bir lokanta var. İsterseniz orada durup, yemek yiyelim.”
Eva emniyet kemerini bağlarken “Süper olur ya. Acıktık zaten,” dedi.
Mert Ali kollarındaki kıza baktı. “Sen acıkmadın mı aşkım?”
“Acıktım.”
Mert Ali kızın kulağına eğildi. “Bu gece bende kalacaksın değil mi?”
“Mert... Lütfen.”
“Ne lütfen? Meltem çok özledim.”
“Tamam. Ama geçen sefer ki gibi uyuyacağız sadece.”
“Azıcık...”
“Ne azıcık?”
“Azıcık yaramazlık yapabilirim.” Burnunu boynuna sürttü.
Meltem yutkunamıyordu bile. Dişlerini birbirine kenetledi. Bu adam sonu olacaktı...
| Okur Yorumları | Yorum Ekle |

| 11.65k Okunma |
1.04k Oy |
0 Takip |
27 Bölümlü Kitap |