17. Bölüm

17. BÖLÜM - ÖZLEM

Eda Şahinoğlu
mutlusonlarinyazar

 

Aklımdan çıkmaz ne adın ne suretin!

Burnumun direğini sızlatır kokunun özlemi...

Sen hiç ayrılık zehrini bile isteğe kafana diktin mi?

Hasretinle hergün ben yudum yudum yokluğunu içtim!

Özledim sesini,

Özledim seni...

Bunun acısını anlatamam, sende zaten bilemezsin sevgili!

 

“Çınar?” diye çığlık atarak, adamın üzerine zıpladı Eva.

“Özledim,” dedi sadece, bu tek kelime her şeyi anlatıyordu zaten.

“Ben de özledim.” Adam dudaklarına yapışınca, Eva içeridekileri unuttu ve adamın saçlarına daldırdı ellerini. Kızın bu hamlesi ile Çınar elindeki çantasını yere fırlattı ve duvara yaslandılar. İkisi de birbirlerini özlemle öperken oturma odasından çıkan Meltem gözlerini kapatıp, çığlık attı.

Çınar ile Eva bir anda ayrılmış, Mert Ali ise yanlarına koşmuştu, “Aşkım?” diye telaşla bağırırken, Meltem abisine çemkiriyordu.

“Abi ya, ne ayıp ya! Of! Ay inanamıyorum!”

“Kes be, ne diye içeriden çıkıyorsun?”

“Çay doldurmaya,” diyerek elindeki bardağı gösterdi.

Çınar homurdandı. O kadar geç saatte gelmişti, direkt odaya geçsinler diye, ama olmamıştı.

Mert Ali onu görünce gülümsedi, “Hoşgeldin,” deyip birbirlerine sarıldılar.

“Hoşbulduk, nasılsın?”

“İyidir, sen?”

“Bende. Haftasonu için kaçıp geldim sevgilimin yanına.”

“İyi ettin,” dese de içinde fırtınalar kopuyordu. Bugünle ilgili tüm planları suya düşmüştü.

İçeri geçip, sohbete başladılar. Gündem Burak ile Bade’ydi. Eva kız kardeşini ve psikolojisini çok merak ediyordu.

“Düğün hazırlıklarında yanında olursun zaten.”

“Ah evet, sınavlarım bitmiş olur, üstelik tatile denk getirdi.”

Çınar onu kollarına aldı, “Ama o zaman o tatilde çok görüşemeyiz.”

Kız adama yaklaştı, “Ben düğünden önce annemlerle konuşmayı düşünüyorum.” Çınar kaşlarını hayretle havalandırdı, inanamıyordu. “Çünkü kız kardeşimin düğününe sevgilimle gitmek istiyorum.”

Çınar Mert Ali’ye bakıp, “Bencil bu bencil, hep bencillikten söyleyecek,” diyerek güldü.

Mert Ali de tam “Çok haklısın, bütün kızlar ay-” demişti ki Meltem’in bakışları ile hemen döndü, “-rı. Ayrı ayrı yapılmışlar. Her kız aynı değil sonuçta. Benim Meltem’im çok farklıdır. Örneğin Eva’nın saçları sarı, Meltem’in ki kahverengi, misal verdim. O yüzden Meltem hiç bencil değil.”

Meltem alkışladı, “Harika çevirdin, mükemmel saçmaladın ve müthiş bağladın. Şaşkınlık içerisindeyim.”

Çınar bir eli kızın bacağındayken çok konsantre olamadı sohbetin sonuna ve esnemeye başladı. “Ya ben uyusam size ayıp olur mu? Dün gece de pek uyuyamadım da,” derken Eva’ya göz kırptı.

“Yok, olmaz ortak. Rahatına bak. Bende kalkacağım şimdi.”

“Tamam. Sabah kahvaltıya gel ama.”

Mert Ali gülümsedi, “Tamam gelirim. Simit falan da alırım.”

“Tamam, süper. Hadi iyi geceler.” Çınar odaya giderken Eva’ya baktı. “Canım, bi bakar mısın?” deyip, gelmesi için işaret yapınca, Eva müsaade isteyip peşinden gitti. Koridora geçtikleri anda kızın elini tutarak odaya çekiştirdi onu. “Gel buraya sarı şeytan!”

“Çınar saçmalama. Bekle Mert Ali gitsin.”

“Of boşver. Onlar da memnundur senin kalkmandan,” deyip, kızın üstündekileri hızla çıkardı.

“Delirdin mi?” diye gülerek sordu.

“Delirdim. Dün o fotoğrafı attığın an binip gelecektim. Bütün gece uyuyamadım. Ne soğuk duşlar kesti ne de seni düşünerek-”

“Şişş! Tamam edepsiz,” dedi elini ağzına koyup onu susturarak. Sonra adamın düğmelerini hızlı hızlı çözdü, “Belki bilerek atmışımdır. Belki buraya gelmeni sağlamak içindir.”

“O zaman sonuçlarına hazır ol meleğin şeytanı! Sabaha kadar benimsin.”

 ***

Sabah erken saatte Mert Ali sıcak simit ve ekmekleri alıp gelmişti. Mutfakta Meltem’i sıkıştırırken, Meltem de onu itiştiriyordu.

“Mert Ali abim burada, yapma.”

“Onlar uyuyor, kapı sesi duyulur,” deyip, öpüyordu kızı. “Üstelik sadece öpüyorum.” Meltem kıkırdayarak tam ona karşılık vermişti ki, çalınan kapı ile Mert Ali gözlerini yumdu. “Of Reyhan of! Zamanlamana tüküreyim senin.”

“Çok ayıp Mert Ali!” cık cıklayarak adamı üstünden yavaşça itti ve hızla kapıya koştu. Reyhan olduğunu düşündüğünden hemen açtı kapıyı ama açtığı an neredeyse bayılacaktı. İşte şimdi gerçekten de sıçmışlardı.

Babası...

Annesi...

Ecrin teyzesi...

Ve Cem amcası...

İçeridekilerde,

Mert Ali...

Aynı odada uyuyan Eva ve abisi.

Her taraftan bok yuvasıydı. “Anne, baba?” yutkundu.

“Kızım kapıda kaldık,” dedi Cem sırıtarak. “Çekil de girelim.”

Meltem bağırarak konuşmaya başladı. “AAA OLUR MU HİÇ CEM AMCACIM. BEN SİZİ NEDEN KAPIDA BIRAKAYIM. ANNE BABA BU NE GÜZEL BİR SÜRPRİZ!”

Arkadan da Mert Ali’ye Eva’nın odasını işaret ediyordu.

“Ee girsek mi artık?” diye huysuzca homurdandı Cem.

O sırada başını kaşıyarak odadan çıkan Çınar kapıya baktı. Meltem kapıdakilerle bağıra bağıra konuşuyordu. “Ne bu gürültü ya sabah sabah?”

Beste kaşlarını çattı. “Çınar mı o?”

Meltem gülümsedi. “Evet, dün sürpriz yapmış.”

“İyi de Ankara’ya gidecekti.”

“Dedim ya adı üstünde sürpriz, ne diye size söylesin, saçmalamayın böyle! Aa!” diyerek çemkirdi.

Beste kızını önünden çekip, içeri girdiği an, Eva ile Çınar’ın aynı odadan çıktığını gördü ve Mert Ali’yi fark etti. Önce Meltem’e sonra kapıdakilere bakıp, birden kapıyı suratlarına kapattı. “Kızım bu ne?”

Çınar ile Eva aynı anda bağırdılar: “Beste teyze!” “Anne!”

“Babalarınız da dışarıda ve siz.. Aman Allah’ım!” diye inledi Beste. Sonra Meltem’le yanındaki genç delikanlıya baktı. “Bu kim?”

“Mert Ali, alt komşumuz. Kahvaltıya geldi.”

“Açın şu kapıyı ve rica ediyorum babalarınıza siz açıklayın! Beni de Ecrin’i de karıştırmayın!” deyip, içeri girmeye yeltendi. O an Mert Ali’ye döndü ve süzdü. ‘Neyseki efendi birine benziyor. Zibidi değildi en azından.’

Mert Ali ona bakan kadını görünce, başını öne eğip, selam verdi ve gülümsedi. Ne kadar da çok benziyordu Meltem’e.

Mert Ali’yle Meltem’in yanına gelen ikili, kelimeye şahadet getirip, Meltem’in kapıyı açmasını beklediler ve sonunda kapı açılmıştı. Rüzgar kaşlarını çatmış, Cem sarışınlığından dolayı kıpkırmızı olmuştu. Ecrin’in de içinden dua ettiği belliydi. Acaba ne duası ediyordu?

Meltem sırıttı. “Aaa babacığım, hoşgeldiniz. Buyurun geçin!”

Cem kaşlarını çattı, “Ecrin ben bu sevimliliği sevmedim. Ayrıca bu sürpriz ayağına vatan topraklarına sızan şu Çaki kılıklı düşmanı da sevmedim. Elinde bıçağı eksik Çaki!”

“Neden bu kapı yüzümüze kapandı Meltem?” diye gürledi Rüzgar.

Meltem’in bakışları masum kedi gibiydi, “Ne bileyim baba, annem kapattı. Ben mi kapattım sanki?”

Beste, kızının söylediği şeyle oturma odasından birden çıkıp geldi, “Kızım sen satıcı mısın?”

“Yok anne, mimar olacağım Allah’ın izniyle.”

Beste derin bir nefes aldı ve kocasına baktı. “Çünkü bu delikanlı kızımızın erkek arkadaşı. Birden görünce, şaşkınlıktan kapattım.”

Mert Ali yutkundu ve kadına baktı. “Siz de az satıcı değilmişsiniz ama Beste hanım?” dedi. “Böyle de söylenmez ki.”

Bu sözle Meltem, Eva ve Çınar gülüşmelerini saklarken, Cem kahkaha atıyordu. “Ana! Damat!” karısına döndü, “Ecrin, bak bu adam edepli diye ilk görüşte anlamadım damat olduğunu.”

“Çok üzüldüm Cem,” diye homurdandı Ecrin.

“Af buyur, kızımızın nesi dedin?”

“Erkek arkadaşı, sevgilisi işte. Artık nasıl adlandırıyorlarsa!” Rüzgar sinirle içeri girdi. Diğerleri de peşinden.

Beste hala sırıtan Cem’e sinirle bakıp, “Sen de gülme Cem, sana da sürprizim var,” diye çemkirip, arkadaki ikiliye baktı.

Çınar annesinin dibine geldi. “Eniştem diye demiyorum, hakikaten adam haklı. Şuan resmen oğlunun kalemini kırıyorsun, gaddar kadın.”

Beste oğlundan duyduğu ile şaşırmıştı. Ne ara tanışıp, samimi olmuşlardı bunlar? Üstelik o adamın kız kardeşinin sevgilisiydi. Hiç babasına çekmemişti hiç!

Eva da fırsatı kaçırmamıştı, “Ne o canım, sen tutturuyordun duyulsun diye, ne değişti?”

“Bu şekilde değil. Başkasının ağzından hiç değil! Deplasman da hiç ama hiç değil!”

Cem kaşlarını çatarak bakıyordu ikisine, fısır fısır ne konuşuyordu bunlar? Sürpriz neydi? Bu adam ne işte? Ve Allah aşkına onlar Ankara’ya değil İzmir’e gelmişlerdi, bu adamın burada işi neydi? “Ecrin!” diye inledi.

“Efendim Cem.”

“Ben çok tırsıyorum şuan. Burnuma kötü kokular geliyor.”

Ecrin de aynı hisler içindeydi, “Ne gibi sevgilim?” diye sordu sevimli olmaya çalışarak.

Adam ise öfkeliydi, “Sevimli olma Ecrin, sevimli olma şuan çok sinirliyim. Burnuma pis, kokmuş, yanık damat kokusu geliyor.”

Çınar güldü ve başını salladı, “Ateşler yüksekti ondandır o ‘yanık’ koku.”

Ecrin yüzünü kapattı, yok bu çocuk kayınbaba tarafından öldürülmeyi çok istiyordu. Kesin mazoşistti.

Cem’in ise gözleri kocaman açılırken, Rüzgar “İçeride konuşalım,” diyerek oturma odasına geçti. Arkasından da diğerleri gelmişti.

Rüzgar karşısına oturan ikiliye bakarken Cem ayak ayak üstüne koydu azıcık gergindi ve gerginliğini belli etmemek için gülümsemeye çalışıyordu. Evet bu damat neticede Rüzgar’ın damadıydı, gerilmeye gerek yoktu. Evrene pozitif enerji gönderse iyi ederdi. ‘İyi düşün iyi olsun Cem Ernez, damat yok damat kaka, damat pis!’

“Sizi dinliyorum kızım bu ne demek?” diye konuşmaya başladı Rüzgar.

“Annem yeterince açıktı babacığım, Mert Ali benim sevgilim.”

Genç adam kızın gururla onu tanıştırması karşısında gülümsemişti. Bu çok özel bir şeydi. Bir insanın göğsünü kabartacak bir şekilde, cesurca sevdiği adamı ailesine takdim etmesi gerçekten önemliydi.

Meltem de ona bakıp gülümsedi. Bu adam onu gururlandırıyordu. “Biz Mert Ali ile okulun başında tanıştık. Yani çok uzun zaman olmadı ama...”

Rüzgar yüzünü buruşturdu. Kalp krizi geçirecekti. Küçük, mini minnacık kızı aşık mı olmuştu, daha neler! “Sen saçmalıyorsun,” dedi kızın sözünü keserek. “Bir de sen anlat delikanlı, ne iş? Sanırım kızım size iftira atıyor, hiç de öyle bir kız değildir halbuki,”

“İftira falan yok Rüzgar bey, yani çok ekleyeceğim ya da düzelteceğim bir şey yok. Kendi adıma bir şey söylemem gerekiyorsa, ilk görüşte aşık oldum ona,” diyerek kıza bakıp gülümsedi, “Kızınızı seviyorum ve niyetim ciddi. Meltem benim için çok özel, çok değerli. Benim her şeyim-”

“Benim kızım, yalnız benim için değerli olabilir,” dedi ‘benim’ kelimesine vurgu yaparak.

Mert Ali gülümsedi, bu adam da kendi gibi Meltem’i her şeyden herkesten kıskanıyordu. “Tabi sizin için kızınız olarak değerli. Benim bakış açım ve sevgi yönüm farklı zaten.”

Rüzgar’ın sinir kat sayısı artmaya başlamıştı. “Sen nasıl bakıyorsun yani benim kızıma? Bu ne demek?”

“Sizin eşinize baktığınız gibi.”

Rüzgar bir an sustu. Beste ise sevmişti bu çocuğu. Çok cesurdu. Hem Rüzgar Soylu’nun hem de Cem Ernez’in karşısında hiçbir lafını esirgemiyor, tırsak biri gibi titremiyordu korkudan. Dik duruşu, kendinden emin davranışları Beste’nin hoşuna gitmişti.

“Biz evliyiz!” dedi tıslayarak. “Evli!”

“Ama evlenmeden önce sevgili olmuşsunuzdur.”

Çınar oradan devreye girerek annesine bakıp sırıttı. “Evet, o kadar sevgiliydiler ki, ben evlenmeden doğmuşum. Aynı evde yaşıyordu bunlar. Şimdi gelmiş bize laf ediyorlar.”

Meltem ile Eva başlarını öne eğip, gülüşlerini saklarken, Cem artık kahkahalarını durduramıyordu.

“Biliyorum. Meltem bana az çok hikayeyi anlattı,” diye mırıldandı Mert Ali.

“Her boku da bil. Maşallah.” Rüzgar da diğer tarafa bakıp, homurdandı. Sonra karısına baktı. “Sana her haltı çocuklara anlatma dedim. Bak sonra kendi ellerinle büyüttüğün çocukların, gün geliyor elin adamı için çat çat çat vuruyor her şeyi yüzüne.” Sonra hızını almadan kızına döndü. “Sen de kızım maşallah, yememişsin içmemişsin her şeyi elin adamına anlatmışsın.”

“Babacığım elin adamı demeyin lütfen. Sevgilim o benim. Ayrıca üniversiteye gidiyorum ben. Anlayış azıcık.”

Cem dayanamayıp, araya girdi. “Meltem kızım doğru söylüyor. Zaten DAMADININ ağzından bal damlıyor. Çok edepli hemde, şanslı piç kurusu seni,” dedi başını sağa sola sallayarak. Damat kelimesini özellikle vurgulamıştı.

Rüzgar dişlerini sıktı. “İyi Çınar oğlumu bağrına basarsın o zaman. Malum o da senin damadın ya. Sen de az şanslı değilsin ha!”

Cem kaşlarını çattı. “Burak’ı hatırlatma bana. O ayrı. Kızımı hamile bırak- bir dakika ya, sen Çınar mı dedin, Burak mı dedin?” şuan adamın elleri titrerken, Ecrin’in içi titriyordu. Çınar ise yutkunuyordu.

“Baba beni ne sokuyorsun şimdi araya kuyruk acınla?”

Rüzgar keyifli bir gülümseme ile arkasına yaslandı. “Çınar dedim, kendi oğlum. Oğlum diye demiyorum ama, ultra edepsiz bir damat. Aynı sen! Hayırlı uğurlu olsun.”

Çınar ile Eva kıpkırmızı olmuşlardı.

“Eva!” diye gürledi adam. Eva yüzünü buruşturup, gözlerini kapadı. “Sakın bana hamileyim deme!”

Eva birden gözlerini açtı. “Üstüme iyilik sağlık. Yok babacığım daha neler.”

“Öyle imkansızmış gibi konuşma kızım. Ailemizde maşallah örnekleri var.” Sonra Çınar’a döndü. “Sen! Biz seni oğlumuz bildik, bunların abileri dedik. Bu mu senin abiliğin?”

“Cem abi yanlış anlamada ben Eva için hiçbir zaman abi olmadım. Hep ona karşı hislerim başkaydı. Kendimi bildim bileli Eva’ya aşığım ben. Bence sen de bunu adın gibi biliyordun. Az sinyal çakmadım sana, almadıysan ben ne yapayım? Oh be!” dedi rahatlayarak.

Cem duyduğu şeylerle yumruğunu sıktı. “Lan birdiler iki oldular!”

Ecrin olayın şokunu atlatamayan kocasına sevimli bir şekilde gülümsedi, “Ee iki kız olunca iki damat olması normal de mi Cem?”

“Sen sus, sevimli casper kaynana.” Yeniden Çınar’a döndü, “Seni çok sevmezdim Çınar, şimdi çok pis gıcık da almaya başladım ve ekstra damat kontenjanından nefretim de eklendi. Yazık ettin kendine, çok yazık.”

“Burak’tan antrenmanlıyım Cem abi. Sıkıntı yok. Ama ben yine de senin yolundayım, için rahat olsun,” dedi sırıtarak.

“Höst. Örnek aldığı adama bak. Onun gördük ısınma hareketlerini. Kızım hamile. Antrenmanlı halinizi düşünemiyorum. Ayrıca da benim yolumdan da gelme Çınar, mayın döşer, bir yerlerinde patlatırım o mayınları! Elimde kalırsın! Kızımın odasından ve yatağından uzak dur. Kızımdan da!” karısına baktı, gözlerinden ateş çıkıyordu, “Ecrin! Ne diyor bu?”

“Kızımızı seviyormuş.”

“Ben istemiyorum bunu! Banane!”

“Evlatlık mı alıyoruz Cem abi ya? Geçmişinizi bilmesek neyse de...” son kelimeleri mırıldanarak söylemişti.

Ecrin Beste’ye baktı. “Ay biz dünür mü olacağız sizinle?” diye neşeyle sordu.

Cem yüzünü buruşturup, ayıplar gibi baktı karısına. “Sen de hep bir memnuniyet, hep bir mutluluk göstergesi. Kızlarım elden gitti, sen neredeyse göbek atacaksın.”

Ecrin kocasına ters ters baktı. “Asıl sen hep bir ‘elden gitme’ muhabbeti. Ne güzel işte kızlarımız iyi aile çocukları ile beraberler. Mert Ali oğlum da efendi birine benziyor. Bence çok şanslıyız.”

“Ay evet, kimlerdensiniz siz oğlum?”

Mert Ali Meltem’in kopyası olan kadına baktı. “Soyadımız Alahanlı. Babam otel sektöründe. Aslen Karadenizliyiz. Ama Türkiye’nin bir çok yerinde otellerimiz var.”

“Alahanlı mı? Kerem Alahanlı neyiniz olur?” diye sordu Rüzgar.

“Amcam efendim.”

“Öz mü?”

“Evet.”

“Kerim’in oğlu musun sen?” -eyvahlar olsun.

“Yok efendim o da amcam. Benim babam Ali Efe Alahanlı. En büyükleri.”

Rüzgar başını aşağı yukarı salladı. “Kerim amcan zamanının en hızlı çapkınlarındandı.”

“Babama çekmişim ben efendim. Amcamla alakam yok. Babam asla öyle biri olmamıştır. Anneme de en az sizin eşinize bağlı olduğunuz kadar bağlıdır.”

Adam aldığı cevaptan hoşnut olsa da bunu belli etmedi. Ama yine de bu adamdan hoşlanmıştı. Beyefendi birine benziyordu.

 ***

Cem duyduğu şeylerle gece uyuyamıyordu. İzmir’e kızına sürpriz yapmaya gelmişti güya, asıl sürpriz ona oldu. Çınar kızının evindeydi. Üstelik Ankara’da olduğunu sanıyordu. “Yalancı çakal!” diye homurdandı yatağın içinde dönerken, “Çınar ve Eva...” diyerek ikisini düşündü, “Daha neler? Benim çocuklarım küçücük daha küçücük. Gerizekalı velet. Kafa buluyordu benimle demek.”

Yataktan kalktı ve odanın kapısını araladı. Kızının odasının önüne gelip bir süre bekledi. Tam kapı kulpuna uzanmıştı ki geri çekildi, görmeye hazır değildi. Ya o Çınçınlı yalancı kızının odasındaysa? Hızla tekrar kendi odalarına geçti.

“Ecrin,” dedi karısını dürterek.

“Hıı...”

“Ecrin kalk, önemli bir görevin var.”

Ecrin yattığı yerden doğruldu, “Ne oldu Cem Allah aşkına?”

“Kızının odasına baksana, uyuyor mu?”

Ecrin inanamıyormuş gibi baktı ona, “Uyumuyorsa tenis mi oynayacaksın onunla Cem?” sonra tam oturdu ve kocasına başını salladı, “Sen ne dediğinin farkında mısın? Çınar aşağıda yatıyor. Odada Meltem var.”

“Sen bu gençlerin nasıl olduğunu bilmezsin,” dedi kafasını sallayarak, “Kafaları zehir. Ya Meltem aşağı inip, Çınar yukarı çıkmışsa?”

“Yaa zaten Çınar da kız kardeşini adamın kollarına gönderecekti.”

“Menfaat dünyasını bilemezsin. Ne fena bir illet. Hadi Ecrin ne olur bir bakıp gel,” dedi kadına en sevimli bakışını atarak.

“Ya yakalanırsam? Saçma. Sen git çok istiyorsan. Hem ben kızıma güveniyorum.”

“Bade’ye de güvenmiş miydin böyle, hamile kızın? Kızın aylardır Çınar ile sevgili sevgili, sen de bi ‘modern anne’ havaları, ‘ben kızlarımın arkasındayım’ ayakları. Ben kıskancım kızım! Geniş bir midem yok. Bade samanlıkta iğne ararken olmadı her halde o çocuk?”

“Cem kes ve uyu! Ya da git sen bak! Kızıma yakalanırsam yapacak bir açıklamam yok.”

“İşte yakalanırsam, sen annesin senin şefkatinden gittiğini düşünürler. Ama ben gidersem, benden gıcık alır.”

“Cem?” dedi kadın gerçeği duymak ister gibi.

“Göreceğim şeyden korkuyorum,” dedi kısık sesle.

Ecrin arkasını döndü ve yattı, “Yat Cem Ernez.”

Cem karısına “Birde senin arabanla geldi. Kendi arabanla çocuğu kızımıza göndermişiz, sana da güvenmiyorum artık!” diye homurdanarak uyudu.

 ***

Sabah Çınar öfkeyle Eva’ya baktı. “Senin yüzünden dolaştığım hale bak,” dedi önünü göstererek. Kareli bir gömleği beline bağlamıştı.

“Neden sevgilim gayet cool olmuş.”

“Eva, ne zaman giderler sence?”

“Bir sorun mu var Çınar?” dedi Cem mutfağa girerken.

“Yok, yok Cem abi. Hiçbir sıkıntı yok. Kahvaltıya bakıyorum hazır mı diye?”

“Hazır mıymış?”

“Ne?”

“Kahvaltı hazır mıymış?”

Çınar “Cık, hazır değil,” dedi kafasını kaşıyarak.

Eva zeytinleri alıp, içeri geçerken, Çınar da arkasından çıkıyordu ki, Cem tam yanından geçen adamın beline bağladığı gömleği tuttu ve geri çekti. “Gel sen buraya çakal yalancı damat!”

“Ne?”

“Birincisi! Seni hala sevmiyorum ve ikiye katladın. Çünkü damatları daha çok sevmem. Sen artı damat iki sevimsiz yanyana. İkincisi onu beline neden bağladığını çok iyi biliyorum. Sen giderken, ben kaçıncı turumdaydım, biliyor musun? Bilmiyorsun, çünkü sayamazsın. Üçüncüsü ve sonuncusu, kızımın yatak odasından uzak duracaksın lafında gayet ciddiydim. Çınar! Eğer sende bana bir kaza kurşunu ile gelirsen, o ateşlediğin kurşunu senin kı... anladın sen onu.”

Çınar güldü, “İnanın size saygısızlık yapmıyorum Cem abi,” yaklaştı ve “En az senin kayınbabana saygın kadar saygım var sana,” deyip, mutfaktan çıktı. ‘Senden korkacaktım. Sanki bana Rahip Robin’di kendi. Ecrin teyzeme söylemediklerim için dua etmiyor, gelmiş beni tehdit ediyor. Hah!’

Cem ise mutfakta ona söyleneni anlamaya çalışıyordu. O sırada mutfağa giren karısına, “Ecrin! Ecrin çok büyük bir sorunumuz var,” dedi telaşla.

Ecrin kaşlarını çattı, “Sıkıntı ne?”

“Çınar!” dedi öfkeyle, “Korunuyor. Benim yaptığımı yapıyor. Bana resmen dedi. Senin gibiyim dedi. Pis zibidi,” mutfakta sağa sola gidiyordu.

“Şaka yapmıştır Cem. Saçmalama.”

Cem karısının sesinin taklidini yaptı, “Saçmalama Cem, şaka Cem, güven Cem, o çocuk Cem! Cem! Cem! Cem! Geberecek bir gün bu Cem, sizde rahat edersiniz ailecek. Damatları rahat, bu onlardan rahat!” kadına yaklaştı, “Adam gözümün içine baka baka ‘en az senin kadar saygılıyım’ dedi. Bu ne demek? Kendi silahımla beni vuruyor demek.”

“Ya da kızına bir yanlışım olmaz demek. Bardağa dolu tarafından bak Cem.”

“Lan ben sana dümdüz yürüdüm. Yanlışın kitabını, fantezinin ansiklopedisini, seksin yeni cildini yazdık. En az benim kadarsa, yakarım onun çırasını.”

“Tamam Cem, tamam.”

Ecrin bıkkın bir nefes alarak çıktı mutfaktan.

Kahvaltıya Mert Ali ile Reyhan da gelmişti. Mert Ali ağzını sildi, “Bu akşam burada mısınız Rüzgar bey?”

“Amca diyebilirsin.”

“Peki, Rüzgar amca?” dedi gülümseyerek. Sevmişti bu adamı. Diğeri kadar gaddar değildi. Bakışları sertti ama o da adam tarafından sevilmişti sanki.

“Yok giderler her halde,” diye araya girdi Çınar.

“Sana mı sordu çıngıraklı Çınar?”

“Ben içimdekini söyledim Cem babacığım! İçim temiz çıkar belki!” yüzünü sevimsiz bir şekilde buruşturdu.

Rüzgar başını gülerek sağa sola salladı, anlaşılan bunların ömürleri böyle geçecekti. “Yok oğlum yarın gideceğiz daha.”

“O zaman bu akşam hepinizi sahne aldığım mekana bekliyorum. Mekan arkadaşımın, öyle serseri falan olmaz. Genelde elit kesimin geldiği bir mekandır.”

Rüzgar Cem’e baktı, “Gider miyiz? Akşam için plan yapmadık.”

“Olur, değişiklik olur bize de. Gidelim valla.”

Ecrin gözlerini devirdi, “Ah Cem Ernez ve geceler... Hiç vazgeçmedi gecelerin asi efsanesi olmaktan.”

Cem kendini beğenmiş bir edayla arkasına yaslandı, “Bebeğim olayım bu biliyorsun.”

“Ukala,” dedi kadın onun dudaklarını öperek. “Seviyorum seni.”

“Ölüyorum sana.”

“Tamam, geliriz,” diyerek güldü Rüzgar. “İnce davetin için teşekkürler.” Çok kibar ve naif bir adamdı. Ailelerine çok tersti, bir kere edepliydi ama zıt kutuplar çekiyordu demek birbirlerini.

Mert Ali gülümsedi, “Meltemler biliyorlar mekanı. Ben biraz erken gider size güzel bir masa hazırlarım.”

“Anlaştık.”

Ecrin de Mert Ali’yi Bade’nin düğününe davet edince, Mert Ali kibarlıkla kabul etti. Sevinçten delirebilirdi. Neyseki Meltem’le tatilde çok ayrı kalmayacaklardı.

Akşam saati de konuşup, hep birlikte gezmek için dışarı çıktılar.

 

Bölüm : 20.11.2024 22:00 tarihinde eklendi
Okur Yorumları Yorum Ekle
Hikayeyi Paylaş
Loading...