18. Bölüm

18.BÖLÜM – ROMANTİK BİR AN

Eda Şahinoğlu
mutlusonlarinyazar

 

Hepsi mekana girdiklerinde Cem beğeni ile süzdü ortamı, “Valla Rüzgar çok şanslısın. Bak on parmağında on marifet olan edepli bir damadın oldu. Bir de benim kaderime bak. Hayır kimin ahını aldım arkadaş, bir de sen evlenmeden önce korunmamıştın, benden daha çok günahın.”

Ecrin kocasının koluna girip kulağına yanaştı, “Eee sen Derviş beyin damadıydın Cem Ernez.”

Cem yüzünü buruşturdu, “Tamam Ecrin hatırlatıp durma.”

Çınar alıngan bir sesle araya girdi, “Ama babacığım neden öyle diyorsun, benim de on parmağımda on marifet var. Kondisyon zirve, fantezi desen on numara-” kafasına yediyi tokatla kahkaha atarak sustu. “Kıskandı.”

“Çınar sus Allah aşkına!” dedi Eva yüzünü yelleyerek.

“Kendi uğraşıyor ama. Pas veriyor, kaleyi açık bırakıyor, atmayım mı gölü?”

“Atma Çınar, atma. Yarası var adamın!”

Çınar küçük çocuk gibi ‘banane’ der gibi omuz silkti.

Mert Ali onları kapıda görünce hemen koşup karşıladı, “Hoşgeldiniz.”

“Hoşbulduk,” dediler hep bir ağızdan.

Masalarına geçtiklerinde Mert Ali Meltem’in kulağına eğildi, “Benimle bu gece sahnede olur musun?” diye sordu.

“Ne?” dedi anlamayarak.

“Bu gece seninle gözlerimizin içine baka baka birlikte şarkı söylemek istiyorum. Annenle baban için.”

Meltem başını aşağı yukarı salladı ve ayaklandığında annesi “Nereye güzelim?” diye sordu.

Mert Ali, “Bu gece kızınızı sahnede görmenizi istedim,” dedi. Arkadan masaya kocaman bir pasta ile şampanya gelince hepsi şaşkınca baktılar. Pasta ‘B ve R’ harfi şeklindeydi. “Evlilik yıl dönümüz pazartesi biliyorum, ama benle Çınar birlikteyken de kutlamak istedik. Nice aşkla bir ömür sizin olsun. Bu gece tüm şarkıları kızınız sizin için söyleyecek.”

Beste ile Rüzgar çok şaşırmışlardı. “Ah! İnanamıyorum.” Kadın gözyaşları içinde hemen ayaklandı ve adama sarıldı, “Çok incesin Mert Ali. Çok teşekkürler.” Sonra da oğluna sarıldı, “Teşekkür ederim oğlum.”

Rüzgar da onlara sarıldı, “Çok teşekkürler, gerçekten çok ince düşünülmüş bir şey.”

Cem kendi damadına baktı, “Bak ne kadar ince bir damat. Bir de bendeki şansa gel.”

Çınar sır verir gibi adamın kulağına fısıldadı, “Kızınız ince şeyleri ve naif ilişkileri sevmiyor babacığım ben ne yapayım?”

“Ecrin, bak bu adam gel beni öldür, yalvarıyorum nefesimi kes diyor. Ne yapayım?” diye ciddi bir ifade ile sordu.

“Sakin ol sevgilim, sakin ol!”

“Olamıyorum. Ya ben istemiyorum bu adamı damat diye!” adama çevirdi bakışlarını, kızının içine girecek gibi bir şeyler fısıldıyordu. Gözlerini kıstı, “Bak çakala bak, işliyor kızımı, dolduruşa getiriyor, kim bilir ne yalanlarla kandırıyor onu.”

Çınar birden ona döndü, “Bir şey mi dediniz babacığım?”

“Yok! Bana da baba deyip durma, asabiyetim bozuluyor.”

“Ya bizde Eva ile tatil planı yaptık. Bade’nin düğününden sonra üç dört günleri kalıyor. Kaçalım bir yerlere dedik.” Mert Ali’ye baktı, “Sizde gelir misiniz?” diye sordu.

“Nereye gideceksiniz?”

Çınar kafasını kaşıdı, “Yani çok uzaklaşmayız, Bolu’daki Masal Evler olabilir.”

Mert Ali başını salladı, “Olur, eğer Rüzgar amca içinde bir sakıncası olmazsa gelmek isterim.” En azından tatilde fazla uzak kalmayacaklardı.

“Yok bir sakıncası, gidebilirsiniz,” dedi Rüzgar anlayışla. Hem abisi olacaktı, hem de bu adama çok güvenmişti.

Cem elini masaya vurdu “Al! Damada bak. Tam hayalimdeki damat!” Mert Ali’ye “Senden iki tane daha var mı?” diye sordu.

Mert Ali gülümsedi, “Yok maalesef. Ailemin tek erkek çocuğum.”

“Belli işte, numune. O da Rüzgar’a denk geldi, Allah kahretmesin!”

Çınar gülerek araya girdi, “İşte babacığım adamlar bir tane yapmışlar, bakmışlar olmamış, gerisini getirmemişler. Hayaller Mert Ali, gerçekler Çınar Burak. Ne yapacaksın?” herkes kahkaha atınca Cem çok sinirlenmişti.

“Ben kızımı göndermiyorum tatile, hele de seninle.”

“O gün gelsin de... Bakarız.”

Meltem ile Mert Ali sahneye birlikte çıktılar. “Canlı yayına geçiyorum,” dedi Mert Ali.

“Tamam hazırım.” Meltem çok heyecanlıydı, tam saçını açacakken, Mert Ali onu durdurdu ve saçını kendi çözüp tokayı cebine koydu. Ardından da karşılarına koydukları telefondan canlı yayını başlattılar. -Aynı anda.

Mert Ali mikrofona yaklaştı, “Öncelikle herkese iyi akşamlar hoşgeldiniz,” dediğinde alkış tufanı koptu. “Bu gece aramızda benim nefesime hayat veren değerli misafirlerim ve onların dostları var.” Bakışlarını o tarafa çevirdi, “Evlilik yıl dönümünüz yeniden kutlu olsun.”

Rüzgar ile Beste aynı anda şampanya kadehlerini havaya kaldırdılar.

Ve ardı ardına güzel şarkılarla birlikte eğlenceli bir program yaptılar. İstek parçaların haricinde Mert Ali’nin Meltem’in anne babası için seçtiği şarkılar hepsine romantik anlar yaşatmışlardı.

Her şarkıda kızın gözlerinin içine bakıyor, aşkla gülümsüyordu. Bundan sonra bu kız olmadan yaşayamazdı, ondan artık adı gibi emindi.

 ***

O günden sonra Cem Çınar’ı görmemek için hem özel hayatta hem şirkette kırk takla atıyordu. Ama Eva kız kardeşinin düğün hazırlıkları için ara tatilde geldiğinde hergün dibinde bitiyordu ne yazık ki.

Ve işte o anlardan biriydi...

“Günaydın Cem babacığım, nasılsınız?” dedi Çınar kış bahçesinde gazetesini okuyan adamın karşısındaki koltuğa kendini atarak.

Cem sabır çekerek gazetesini yüzüne doğru tuttu ve adamı görüş alanından çıkardı. “Sen yokken iyiyim.”

Çınar uzanıp gazeteyi aşağı indirdi, “Saklanmayın benden, alınıyorum ama.”

“Çınar! Neden her gün buradasın? Gelme oğlum! Gelme evladım! İstemiyorum seni ya!”

Çınar başını aşağı yukarı salladı, “Şimdi Cem babacığım, düğün hazırlıkları varya, Eva daha elbise seçemedi. Ee bende onunla gidiyorum mecbur.”

“Sebep?” diye sinirle sordu.

“Ee bu elbisenin modeli var, kısalığı var, denerken fermuarını çekmesi, indirmesi var. Çok işim var çok. Hiç demiyorsun ki Allah yardımcın olsun.”

Cem adamın dibine kadar geldi, “Allah belanı vermiş zaten, o yüzden bela okumayacağım ama Allah sana da senden beter damatlar versin Çınar! Başka da bir bedduam yok sana. Senin gibi verse yeter gerçi!”

Çınar gülerek kalktı, giydiği montu düzeltirken adama doğru hafifçe eğildi, “Boşuna korunmuyorum babacığım,” deyip göz kırptı ve içeri girerek gözden kayboldu.

Cem ise arkasından dehşetle bakıyordu. Bu adam elinde kalacaktı kesin! Bu adam sonu olacaktı.

 ***

Meltem de ailesine iki dersinin düşük olduğunu, hocalarının bu sebeple ara tatilde onlardan sunum istediklerini söylemişti. Bu sayede üç günlüğüne Karadeniz’e Mert Ali’nin yanına gidecek ve Bade’nin düğünü için birlikte İstanbul’a geleceklerdi. Hem ilişkileri biraz daha resmi olacak, tüm ailesiyle Mert Ali’yi tanıştıracaktı.

“Günaydın bebeğim,” dedi Mert Ali özlemle iç çekerek.

“Günaydın aşkım.”

Mert Ali duyduğu sesle gözlerini yumdu. “Çok özledim.”

“Ben de.”

“Yarın geliyorsun değil mi?”

“Evet. Sen ailene söyledin mi? Yani annene.”

“Yok, son dakika sürpriz yapacağım.”

Meltem kahkaha attı, Mert Ali de kendini Karadeniz’e... “Kızım gülme, Allah aşkına. Öldürüyorsun beni.”

“Annene bugün söyle Mert Ali aşkım canım, yoksa gelmem.”

İç çekti adam, “O canına kurban olsun bu Mert Ali.”

“Oha abi!” Reyhan kahkahalarla gülüyordu duyduğu şey karşısında.

“Neyse bebeğim, benim ajan yine kapıda. Kapatıyorum.”

“Seni seviyorum.”

“Bende aşkım.”

Telefonu kapatıp, kıza yastık fırlattı. “Yürü git kız buradan.”

“Valla içinden Romeo çıktı ha. Ne romantikmişsin sen böyle!”

“Reyhan elimde kalacaksın ha!”

“Anneme dedin mi sen yarın Meltem’in geleceğini?”

“Yok. Şimdi diyeceğim,” deyip, merdivenlere yöneldi. Allah yardımcısı olsundu. İşi çok zordu çok.

  *

Kahvaltı masasında otururlarken Mert Ali kıvranıyordu. En sonunda dolaylı yoldan konuya girmek istedi. “Anne, yarın sabah bir arkadaşım gelecek, haberin olsun," dedi. Başka türlü söyleyemeyecekti. Annesi de artık kabullenecekti. Meltem’i seviyordu ve onunla bir ömür geçirmek istiyordu.

“Na-nasıl bir arkadaş?”

“Özel bir arkadaş anne. Meltem. Tanıyorsun zaten. Bahsetmiştim.”

“Hım, sebep?” dedi Burcu çayını yudumlarken.

“Karadeniz’i gezmeye geliyor anne, oldu mu?”

“Buraya niye geliyor canım, turlar var.”

“Anne!”

“Burcu!” Ali Efe ile oğlundan aynı anda uyarı alınca sessizce homurdanıp durdu.

“Karadeniz’i gezmeye geliyormuş. Evimiz turistlik otel, bizde rehberiz sanki.”

“Hem ben onun ailesiyle tanıştım, onu da sizlerle tanıştırmak istiyorum.”

Burcu derin bir nefes aldı, “Evet gördük o muhteşem akşamı, izledik.”

Ali Efe gülerek eğildi oğluna doğru, “Sizin yüzünüzden yedi yirmi dört kendimi feda ettim, yoksa basıp gelecekti İzmir’e.”

Mert Ali, “Çok düşüncelisin babacığım, bu fedakarlığını asla unutmayacağım,” dedi yüzünü buruşturarak.

“Edepsiz,” diye homurdandı Burcu kocasına bakarak. Sonra Ali Efe’nin sofradan kalkmasıyla Burcu gayet sakin bir şekilde aklındakileri sordu. “Yani ciddisin galiba bu kızla, hım?”

“Evet anne, ciddiyim ve lütfen ona iyi davran.”

“Aman be, gören de kaynanalık yapıyorum sanır.”

“Anne lütfen!”

“Bak şimdiden aramızı açtı, gördün mü?”

“Anne ben sadece seni tanıdığım için uyarıyorum. Önceki kız arkadaşlarıma yaptıklarını biliyorum. Ya, Allah aşkına normal kız arkadaşlarıma bile benden uzak dursunlar diye saçma sapan şeyler anlattın. Yok çok horlar -tövbe horlamam-, yok uyur gezer, en sonuncusunu söyleyemiyorum bile...”

“Ne dedi abi.”

“Gay olduğumu. Bir tanesine de dominant demişti, benden bahsediyoruz yalnız!”

Reyhan kahkaha atarken, Burcu mırıldanıyordu. “Ama o gözlüklü esmer kızın sende gözü vardı,”

“Anne bak, Meltem benim için çok değerli, lütfen tamam mı?”

“Değerli? Vay be!”

“Ya Burcu Alahanlı yapma, senin yerin farklı onun yeri farklı.”

Burcu dudaklarını büktü. “İşte tam da bu söz, senin yerin farklı onun yeri farklı. Maşallah ne de çabuk farklı bir yer edindi.”

“Anne valla şuan bu söylediklerine inanamıyorum. Sen ki, babamın peşinden nasıl koştun. Onu nişanlısından bile ayırdın. Aşkı bilmesen anlarım seni ama-”

“Aaa, üstüme iyilik sağlık. Bacaksıza bak. Ben mi ayırmışım babanı? Bir kere baban beni görür görmez aşık olmuş, o ayrıldı. Tamam azıcık şey etmiş olabilirim. Ayrıca ben değil, Kerem amcan ayırdı onları. Aman canım, o da niyeti bozmuştu zaten. Benim bir suçum yoktu yani.”

“İşte anne, senin beni anlaman lazım.”

“Oğlum ben seni anlıyorum, ben çevredekileri anlamıyorum.”

“O nasıl şey anne ya?” deyip, güldü Mert Ali.

“Bak hep böyle oluyor, erkek kızı öve öve öve, bitiremiyor. Niye çünkü kız kusursuzdur adamın gözünde. Sonra anneler kızın kusurunu söyleyince ne oluyor?”

“Ne oluyor anne çok merak ediyorum,” dedi bıkkın bir sesle.

“Adı kaynanaya çıkıyor!” diye bağırdı. “Oysa biz sadece dürüstüz. Sen dokuz ay taşı, doğur, sonra o gitsin elin kızına tapsın! Yemişim anneliğin ıstırabını. Yok valla artık sustum, bir şey demiyorum.”

Arkadan karısına sarılan Ali Efe, oğluna ‘sen yandın’ bakışları attı. “Burcum, sarışınım, benim annem ne güzel davrandı sana, sen neden onu örnek almadın be güzelim?”

Burcu hemen mağduru oynadı. “Ali Efe ama oğlumuz bak ne diyor?”

“Ne diyor sarışın?”

“Efendim ben seni nişanlından ayırmışmışım, peşinden koşmuşmuşum, yok efendim ben seni ayartmışmışım.”

“Böyle mi dedi?” Ali Efe oğluna göz kırptı.

“Evet.”

“Halt etmiş.” Karısının kulağına eğildi. “Beni öperek baştan çıkardığını bilmiyor tabi. O yüzden eksik anlatmış.”

 

Bölüm : 20.11.2024 22:01 tarihinde eklendi
Okur Yorumları Yorum Ekle
Hikayeyi Paylaş
Loading...