19. Bölüm

19.BÖLÜM - KARADENİZLİNİN SEVDASI AYRI

Eda Şahinoğlu
mutlusonlarinyazar

 

Delirtiyor beni gidişin ama

Gelişinin havası farklı...

Biliyorsun sevdiğim, söylememe gerek yok

Karadenizlinin sevdası apayrı...

 

Mert Ali karşıdan ona doğru neredeyse koşarak gelen kızı görünce o daha da hızlı yürüdü ve kızı kollarına alarak döndürdü. Etraftaki kimseye aldırmadan dudaklarına yapıştığında Meltem utansa da hiç karşı çıkmamıştı. Çünkü o da deli gibi özlemişti onu.

Arabaya bindiklerinde ise Mert Ali’nin yüzü bir başka gülüyordu. “Senin memleketimde olman çok farklı bir duyguymuş.” Tuttuğu elini dudaklarına götürüp öptü.

“Mutlu olmana sevindim. Çünkü bende burada çok mutluyum.” Yayla yoluna girdiklerinde, Meltem etrafına büyülenmiş gibi bakıyordu. Gerçekten çok güzeldi. “Bugüne kadar bir çok yere gittim, ama bu kadar etkilendiğim bir yer olmadı Mert, burası harika.”

Mert Ali onun elini sıkıp bir daha öptü, “Benim yanımdasın diyedir,” dedi ukala bir gülümseme ile.

“Şımarık serseri,” diyerek dil uzattı ona.

“Bak hep pas veriyorsunuz ama Meltem hanım.” Kızı ensesinden çekip, dudaklarını kısacık öptü ve hemen yeniden yola odaklandı.

“Bence öpmek için siz bahane arıyorsunuz sayın Alahanlı.”

“Mümkündür, vardır öyle tatlı, sevimli huylarım.”

Meltem gülerek yeniden etrafına bakmaya devam etti, “Bayıldım ya...”

“Şimdi bir de evin olduğu yeri gör. Daha çok beğeneceksin. Manzarası muhteşemdir. Bol bol fotoğraf çekiliriz.”

“Sabırsızlanıyorum,” diye mırıldandı.

“Bende sana yaşadığım yeri, oturduğum köşeyi, uyuduğum yatağı, okuduğum kitapları, seninle telefonla konuştuğum kuytuları; kısacası hayatımı göstermek için sabırsızlanıyorum bebeğim.”

“Ha, Mert Ali sakın fotoğrafları paylaşma, malum babam, annem hepsi seni takip ediyor, görürler. Birtek Çınar ile Eva biliyorlar burada olduğumu.”

“Of, tamam onları engelleyerek paylaşırım. Ama paylaşırım yani. Hiç affetmem.”

“Mert Ali ya,” deyip adamın omzuna başını yasladı.

 ***

Evde ise farklı bir atmosfer vardı...

“Bak şimdi ben sana şuan yaşanan ve kullanılan kelimeleri söyleyim: ‘Ay buralar harika Mert Ali, ay bayıldım Mert Ali’ ama iş buraya yaşamaya gelince, ‘Ama benim İstanbul’da bir hayatım, düzenim, ailem var Mert Ali’, çünkü benim oğlumun burada ailesi yok, ağaç kavuğundan çıktı.”

Ali Efe ofladı, “Burcu lütfen sakin olur musun? Bak oğlumuzu asıl böyle kaybedeceksin.”

Burcu yanakları sinirden kızarmış bir şekilde adama bakıyordu, “Ali Efe yapamıyorum. Oğlumuzun bizi bırakıp gitmesine dayanamam. O kız alır onu bu topraklardan.”

“Sarışın, sen benim aklımı başımdan almıştın, gözüm dünyayı görmedi. Oğlumuzun da böyle sevip, mutlu olmasını istemez misin? Dünyanın ya da ülkenin hangi şehrinde olursa olsun, mutlu olduğunu bilmemiz yetmez mi?”

“Ben...”

“Sen,” diyerek onun sözünü kesip kollarının arasına aldı, “Hayatındaki erkekleri paylaşamıyorsun, biliyorum. Bir zamanlar Reyhan’ı bile benden kıskandın, Mert Ali’den kıskandın.”

“O ayrı. O şey değildi.”

“Ama alışman lazım bebeğim. Oğlumuz büyüdü ve aşık. Şundan kesinlikle eminim, onun mutluluğunu benden çok istiyorsun. Sadece alışman biraz zaman alacak.”

“Yine de gitmesin buralardan.”

“O gün gelsin, söz veriyorum eğer hala istersen hala aynı düşüncedeysen -Ki sanmıyorum olacağını, çünkü o kızı çok seveceksin bence- nereye giderse gideriz onunla.”

Burcu omuz silkti. Araba sesini duyunca “Geldiler. Şimdi o kız için çok cici bir kayınvalide ol ki, oğluna karşı seni doldurmasın,” diye mırıldandı Ali Efe gözlerini kısarak da gülmüştü. Bu kadın onun sonu olsa gıkı çıkmazdı. Emindi ki oğlu da aynı şekilde sevip aşık olmuştu o kıza. Çünkü o ‘Ali Efe Alahanlı’nın oğluydu.

Arabanın kapısını açan Meltem, etrafa hayranlıkla bakıyordu. “Mert Ali bayıldım. Aman Allah’ım masal kitapları gibi...”

Mert Ali ise yüzünde aşk barındıran gülümseme ile izliyordu kızı. Beğenmesine çok sevinmişti. Onun yaşadığı, büyüdüğü yerleri sevmesi kimisi için önemli olmazdı belki ama Mert Ali için önemliydi işte.

Kapıda beliren anne ve babasını görünce, kızın hafifçe belinden tutup, o tarafa yönlendirdi, “Gel güzelim.”

Burcu ise homurdanıyordu. “Şimdi bir hayran oldum havası, ay çok beğendim lafları, sonra bom! Finalde ne diyecek biliyor musun?”

“Biliyorum, sarışın. Sen de bana demiştin. Burası tam yaşanılacak yer, bir ömür burada seninle yaşarım.”

Burcu cıkladı. “Yazıklar olsun sana. Böyle yüzüme vur diye mi söyledim ben sana o gün? Gelip, yaşamadım mı?”

“Onu diyorum, sen yaşadıysan herkes yaşar. Geliyorlar bebeğim sus!” kadını belinden tutup yanına çekti.

Meltem tam “Ay Mert Ali insan burada yaşlanmaz,” demişti ki annesi ile göz göze gelip yutkundu. Büyücü gibiydi gözleri. İnsanı kendine hapsediyordu. Ama gerçekten nefes kesici bir güzelliği vardı. Babasının aklını başından alması çok normaldi.

Ali Efe kızı görünce gülümsedi. “Hoşgeldin güzel kızım. Ben Mert Ali’nin babası Ali Efe.”

“Hoşbulduk efendim. Mert Ali size benzediğini söylemişti, ama o kadarını beklemiyordum.”

“Ne kadarını bekliyordun?” diye lafa girdi Burcu. Aslında kızı çok beğenmişti. Çok güzel, ağır bir havası, hanımefendi bir yapısı vardı, ayrıca tatlı bir kıza benziyordu ama... Kıskanıyordu işte.

Meltem’in birden yüzü asılınca, Mert Ali araya girdi. “Annecim misafirimiz henüz seni tanımıyor. Şaka anlayışını da anlamaz.”

Meltem adama bakıp, gülümsedi. Sonra tekrar kadına döndü ve elini uzattı. “Meltem ben.”

“Burcu,” dedi kısaca.

Merdivenlerden koşarak inen adımlara bakan Meltem, iki kişinin yarıştığını gördü.

“Ya önce ben tanışacam Deniz hala, bi defol git ya. Deli midir nedir? Sen halasın, azıcık ağır başlı ol diyecem ama nerde? Seni alan deli. Sen ondan deli! Çekil git!”

“Koşarken bile çenesi durmuyor bu kızın!” diye cırladı Deniz. “Hayır ben deli meli beni alanı buldum, sen onu da bulamayacaksın bu çeneyle!”

Meltem ikiliyi görünce gülümsedi. Oyunu kazanan taraf Yaz, kaybeden ise Deniz değil Meltem’di (!)

“Merhaba,” deyip, kızı sardı. “Ben Yaz. Mert Ali’nin amcasının kızıyım. Gerçi teyzesinin de sayılır. Zira annelerimiz de kardeş gibidir. İnşallah bizde onlar gibi oluruz. Meltem’di değil mi?” Meltem başını salladı. “Ay seni çok dinledim. Reyhan da seni çok seviyor, ama iyi bir şey bu, bizde görümceler gelinleri pek sevmez. Mesela Burcu teyzem Mira teyzemi sevmemiş öncesinde. Mira teyzem, Mert Ali’nin dayısı var, sade Mert, onun karısı. Bu arada laf aramızda Burcu teyzem azıcık takık sana. Gelinlerle arası yoktur-”

“Seni duyuyorum Yaz fırtınası.”

“Aman duy. Yalan mı? Takık değil misin? Gerçi sen Mert Ali’nin tüm kız arkadaşlarına takıksın. Olayın bu. Normalleri bile kıskanıyor ya. Ee kuzen de bu kadar yakışıklı olunca-“

“Yaz! Meltem yol yorgunu, az sussan,” siye araya girdi Mert Ali. Bu kız çenesi ile insanın başını yakardı.

Meltem gülmeye başladı. “Ay bende bizimkilere çok konuşuyorsunuz derdim.”

“Yaz’la tanışmadan önce normal. Ama bir gerçek var ki beterin beteri var. Bir de bunun eski sürümü var. Masal. Yeni sürümleri korkuyla bekliyoruz.”

“Biri benden eski sürüm diye mi bahsetti? Seni parçalarım çocuk. Elimde büyüdün. Daha dün boklu bezini değiştiriyordum. Şimdi eski sürüm mü oldum? Kerem amcan yukarıda, terasta. Bir de ona sor bakalım, eski sürüm müyüm diye?”

Mert Ali başı ile ‘İşte bu’ dedi. “Çok da maziye gitmesek Masal teyzeciğim!”

“Ah, boklu bezlerinden bahsettim diye utandın mı? Eminim o da bezlenmiştir.”

“Masal teyze! Emin ol ikimizin de o yıllarımız ilgi alanımızda değil!” diyerek başını sağa sola salladı. Meltem ise gülmekle meşguldü, sonra da tek tek bütün aile ile tanıştı. Herkesi sevmişti, herkes de onu.

-BURCU HARİÇ. -Ya da öyle gözüküyordu.

“Annen benden pek hoşlanmadı,” dedi kalacağı odanın penceresinden muhteşem manzaraya bakarken.

Mert Ali onu kendine çevirdi, ellerini belinde kenetleyip, çekti. “Sevdi. Sadece birini o kadar sevmemi hazmedemiyor ve kıskanıyor. Hayatındaki erkekleri paylaşmak onun için biraz zaman alıyor. Reyhan’ı bile bebekken kıskanırmış babamdan, benden. Emin ol sevmese, bu evde kalamazdın. Şimdiye kadar sana benim için ya ‘gay’ derdi ya da ‘uyur keser’, onları da demediğine göre, güvendesin.”’

“Kesmez yani gece beni.”

“Ben bekçilik yapacağım sana, merak etme,” diyerek onu kendine daha çok yapıştırdı.

Kız gülümseyince, Mert Ali gözlerini kısarak kıza baktı, “Bunu yapma diyorum sana...”

“Neyi?”

“Bir gülüşünce aklımı oynatacak seviyeye beni getirmeyi,” diye fısıldadı ve kızın dudaklarında buldu kendini. Meltemin elleri adamın saçı ile buluşunca, Mert Ali de fırtınalar koptu. İşte tam şu karşılık gerçekten onu delirtmeye yeterdi. Bu kızın kendi üzerindeki etkisi de gücü de başa belaydı.

Tam da o anlarda kapı hızla açıldı ve aynı hızla Yaz’ın çenesi devreye girdi “Mert Ali yemek- ooow!” ve gördüğü manzara ile hemen gözlerini kapadı.

Meltem adamı üstünden itince Mert Ali oflayarak, “Tam adamına yakalandık.” diye mırıldandı.

“Yemek hazır Mert Ali abiciğim,” derken hala gözlerini kapatmıştı.

“Tamam iniyoruz. Sen in. Şu gözlerini de aç lütfen!” sesi istem dışı sinirli çıkmıştı.

Yaz kıkırdayıp, aşağı inerken, Meltem’in endişe ile yanakları kızardı. “Söyler mi?” Mert Ali sadece dudaklarını büzüp gülünce Meltem ona vurmaya başladı, “Mert Ali söyler mi ya? Söyle!”

“Şimdi Yaz’dan bahsediyoruz. Öyle direkt gidip gammazlamaz ama ağzından mutlaka kaçırır.”

“Rezil oldum!” dedi inleyerek. “Yemin ederim rezil oldum.”

“Evet. Annem ne azgın bir gelini olduğunu düşünüp, bana üzülmeye başlayacak.”

“Of Mert Ali ya! Daha da dalga geçiyor! Dediği lafa bak. Oğluna baksın o önce,” bir daha vurdu adama, “Sinirim geçmiyor!” gözlerini kısıp, işaret parmağını salladı, “Birdaha Karadeniz sınırları içerisinde beni öpme! Duydun mu?”

“Ne demekmiş o? Gece odana geldiğimde, kardeş kardeş mi uyuyacağız? Saçma,” dedi alayla gülerek.

“Ne odası! Asla olmaz! Aklından bile geçirme! Unut! Hatta böyle bir şeyi düşünmedin bile!” diyerek aşağı indi.

Mert Ali kızın ardından şaşkınlıkla bakıyordu, “Tabi bebeğim, ben de aynen onu diyordum. Asla olmaz. Sensiz uyumam bu gece!”

 ***

“Selam Cem babacığım,” dedi Çınar gülümseyerek.

“Seni kahvaltıya çağırmak benim fikrim değildi Çınar. O yüzden bana şirinlik yapma ve yanımdan git!”

Çınar gülümsedi. “Hadi ama babacığım, sen seversin beni.”

“Ben damat sevmiyorum. Alerji yapıyor bende. Kaşıntı yapıyor. Mantar gibi türediniz etrafımda.”

“Sen de yine Çınar de bana, öyle sev beni. Kızımın sevgilisi, demen gerekmiyor ki,” dedi alay eder bir tonla.

Cem elindeki gazeteyi adama fırlattı, “İkide bir şu sıfatını hatırlatma! Sıfatına ... Neyse...”

“Kıyamıyor da ya, canım benim,” dedi ve kahkaha atarken Cem’in yanına yaklaştı. “Cem babacığım, acaba diyorum, sen gençken Ecrin teyzemle yaşadıklarından daha doğrusu kırdığın cevizlerden dolayı mı damat sevmiyorsun?” diye sordu sır verir gibi sessiz bir şekilde.

“Yok!” dedi Cem aynı sessizlikle, “Kafa kırma potansiyelleri yüksek oluyor, hapse girmemek için sevmiyorum. Bir de Derviş babamın ettiği ahlar da cabası! Başıma gelecekleri biliyorum. Ayrıca ben ceviz falan kırmadım! Saçma sapan konuşma!”

“Hımm, kırmadım diyorsun,” dedi düşünür gibi yaparak. “Hani bir zamanlar küçük ama hafızası çok güçlü bir çocuk vardı. Hatırlar mısın o çocuğu babacığım, sen ‘velet’ derdin de onun adı Çınar’dı normalde.” Cem kaşlarını çatınca, Çınar gülümsedi. “Hatırladın sanırım o tatlı, sevimli, yakışıklı bücürü. İşte o bücür dün kulağıma bir sır verdi.”

“Dedikoducu! Şantajcı!”

“Bilgi akışını sağlamak ya da bilgi alış verişi diyelim. Dedikodu kulağa çirkin geliyor.” Yüzünü buruşturdu. “Ayrıca şantaj da olmadı. Sigorta o sigorta. Eva’ya giden yola bilet!” dedi gülerek. Sonra da devam etti, “Tamer abinin veda gecesini hepimiz hatırlıyoruz şuan. Annemlerin de sizi bastığını.” Sonra düşünür gibi yaptı. “Ama cevabı olmayan -daha doğrusu- kadınların cevabını bilmediği bir şey var. Mesela o gece o dansözleri bara kim getirmiş? Çok ince bir detay bu.” biraz daha havaya baktı. “İşte o sorunun cevabını ben biliyorum,” derken sırıttı. “Ecrin teyzemin bilmesini istemeyiz ama değil mi?”

“Biri korunaksız zampara, biri dedikoducu şantajcı. Damatlara bak! Şansıma tüküreyim!”

Çınar suratını alınır gibi yaptı, “Ama Cem babacığım, sen neden olayları çirkinleştiriyorsun? Mesela biri tatlı, hınzır çapkın biri de zeki, sıcak kanlı, insanlarla iletişime geçmeyi seven damat diyebilirsin. Hem kulağa sevimli geliyor. Belki o zaman bizi sevebilirsin bile.”

Cem adama ters ters baktı ve fısıldadı. “Allah korusun! Sizi seveceğime dağdaki ayıyı severim daha iyi.”

Birden parmağını şıplattı, “Ya dağ, orman, ayı demişken şimdi ben Eva’ya bir ayıcık almak istiyorum. Böyle ben yokken sarılsın diye. Ama ne alacağıma karar veremedim. Normalde bana hep sarıldığı için ben onu koala’m diye seviyorum. Ama bir yandan da böyle beyaz bir tavşan mı alsam diyorum? Onu her gördüğümde üstüne zıpla-”

“Çınar!” diye bağırdı. “Sus yoksa elimde kalacaksın.”

“Ama fikrini alıyordum babacığım,” dedi yalancı üzgün bir tavırla.

“Vereyim fikir,” diyerek adama yaklaştı, “Proboscis maymunu al, hem o sarı seni de andırır ona! Hatta bundan sonra seni de proboscis’im diye sevsin!”

“Aşk olsun babacığım ben o kadar çirkin miyim? Valla kızın bana senden bile yakışıklı olduğumu söyledi. Artık seni hangi prob ne cis kurtarır bilmiyorum.”

“Elime düşme Çınar. Sakın elime düşme.”

“Asla babacığım, asla düşmem!”

“Beyler kahvaltı hazır,” diye bağırdı Eva.

Çınar Cem’den gözünü ayırmadan, kıza cevap verdi. “GELİYORUM AŞKIM HAYATIM BENİM!” ve adamın yanından ayrılıp, içeri doğru yürüdü.

“O hayatını sikeyim senin Çınar!” diye mırıldandı.

  *

Hepsi masada oturmuş sakince kahvaltı ediyorlardı. Cem gerginliğini, Çınar da keyifli olduğunu belli etmiyordu.

“Ee ne konuşuyordunuz iki saattir ikiniz dışarıda?” dedi Eva sessizliği bozmak için.

“Ya işte mazi, küçüklüğüm, küçüklüğün, ne kadar büyüdüğümüz, ama o günleri asla (!) unutamadığımız falan filan. Açarım bir ara uzun uzun...” diyerek adama baktı. Sonra da gülümsedi, “Ha bu arada bugün tüm gün için babandan izin kopardım. Değil mi babacığım? Şu tatil için de tabii. Gidebilirsiniz oğlum, dedi. Bana güveni sonsuzmuş,” diyerek kıza göz kırptı.

“Hıı,” dedi kız sadece, daha doğrusu diyebildi. Bu adam çok fenaydı. Tek bakışı ile o tüm günün açılımını anlatmıştı ve içi şimdiden alev almıştı.

“Sana bu sözleri söylemişsem Allah da benim belamı versin zaten!” diye homurdanıyordu Cem de.

“Ya belli etmiyor ama bence baban beni çok seviyor. En çok beni seviyor. Burak’tan daha çok seviyor,” dedi Çınar adama bakıp gülümseyerek. “Değil mi babacığım?”

“Bayılıyorum. Sorma!” Sesi Eva için sevimli, Çınar için tehdit doluydu.

“Yaa... Biliyorum babacığım biliyorum. Tabii Burak benim gibi korunmadığı için-”

Eva içtiği portakal suyunu püskürtürken, Ecrin’in gözleri kocaman açılmıştı. Bu adamın edepsizlikte sınırı yoktu. Kesinlikle yoktu!

“Çınar! Şansını fazla zorlama! Fazla sevgide zarar verebilir! Allah korusun kollarımın arasında ölüp gitme!”

Bölüm : 20.11.2024 22:01 tarihinde eklendi
Okur Yorumları Yorum Ekle
Hikayeyi Paylaş
Loading...