20. Bölüm

20.BÖLÜM – KİM? KİMİNLE? NEREDE? NE YAPIYOR?

Eda Şahinoğlu
mutlusonlarinyazar

 

Yaz tezgaha dayanmış elma yiyor, bir yandan da annesi ile Burcu yengesini dinliyordu.

“Burcu abartmıyor musun? Bence gayet düzgün bir kız, ne kadar da güzel üstelik, farklı asil bir güzelliği var. Şahsen ben Ayaz’ın böyle biriyle evlenmesi için neler vermezdim. Ama Ayaz’ın bırak böyle bir kızla evlenmek, evlenmeye bile niyeti yok. Hiç gelinim olmayacak böyle dedikodu yapalım, alışverişe gidip ona gecelikler alayım. Ah ah, içimde kalacak.”

“İçim şişti Masal!” diye inledi Burcu. “Ayrıca o ne biçim hayal ya! Sen oğlun için değil kendin için istiyorsun gelini. Baksana tüm hayaller seninle ilgili.”

“Of ben kendi tarafımı anlattım. Sen onu bunu boşver, Kerem babasını falan tanımış. İyi bir aileymiş. Yani İstanbul’da tanınmış aileleri var.”

“Biliyorum Masal. İstanbulluyum ben. Soyadlarını bende duydum. Hatta amcası ile yengesi büyük bir müzik yarışmasında birinci mi ne olmuşlardı?”

“Aaa... Sanatçı yönleri de var yani. Ne güzel.”

“Ya çok güzel,” diyerek yüzünü buruşturdu.

“Ya Mert Ali nasıl mutlu görmüyor musun Burcu ya?”

“Asıl sen görmüyor musun oğlumu divane etmiş. Mert Ali’nin gözü ondan başkasını görmüyor.”

Yaz bir ısırık daha aldı elmasından, “Valla yengem haklı anne. Mert Ali bayağı aşık. Demin öpüşüyorlardı.”

“Ne?” diye cırladı Burcu. “Gördün mü Masal. Hem de benim evimde. Allah bilir İzmir’de neler yapıyorlardır,” dedi sessizce inleyerek.

Masal Yaz’a ters ters baktı. “Kızım sen kime çektin böyle ispitçi oldun? Allah’ım ya.”

“Ya ne var? Sizde öpüşmüyor muydunuz Burcu teyze yani şimdi? Hem düğün videonuzda izledim, sen düğünde Ali Efe amcama hamile olduğunu söylemiyor muydun? Yani az yaramaz değildiniz sizde...” diyerek başını sağa sola salladı.

Burcu ayıplar gibi baktı kıza. “Valla Masal çene sana çekmese karışmış bu çocuk diyecem. Edepsiz misin kızım sen? Ne kadar ayıp!”

“Yok, dürüstüm ben,” dedi sırıtarak. “Yalan mı konuşayım?”

“Yaz!”

Yaz birtek omuz silkti. Ona neydi canım, doğruları söyleyince de suçlu oluyorlar ha! Hayır sevişen onlar, suçlu Yaz, oh ne ala! O sırada mutfağa gelen Meltem tebessüm etti.

“Yardım edebileceğim bir şey var mı?”

Masal da ona gülümsedi. “Yok güzelim. Yardım ettin zaten. Sen yorgunsan uyu. Biz de şimdi gideceğiz.”

“Peki, iyi geceler.”

“Sana da...”

Masal yanındaki kadını dürtükleyince, Burcu da “İyi geceler,” dedi soğuk bir sesle.

 *

Odasına çıkıp pijamasını giyindi ve yatağa girdi. Hiç rahat değildi şuan. Yarın akşama bilet alsa iyi olacaktı. Bu kadın sevmemişti onu. Canı çok sıkılmıştı. Tavana bakarken gözünden bir damla yaş aktı. Kıskanılmak başka sevilmemek bambaşka bir şeydi. O kıskanılmıyordu resmen sevilmemişti.

Uykuya daldığı sırada kapıda tıkırtı duydu, gözünü açtığında, Mert Ali’nin içeri girdiğini gördü. “Mert ne yapıyorsun?”

“Kapıyı kilitliyorum.”

“Ya çık ne olur. Bak zaten annen sevmedi beni. Bir de burada görürse daha kötü olacak.”

“Banane ya, kıskanç o kadın. Takma sen onu. Baban da beni sevmedi zaten.”

“Saçmalama. İnanılmaz bir şey ama babam seni sevdi.”

Mert Ali onu hiç dinlemeden yatağa kızın yanına geçti. “Söz sabah olmadan gideceğim. Çok özledim bebeğim ya.” Kızı kucağına alıp, sardı önce. Meltem de aynı şekilde sarıldı ona.

“Sevgilim...”

“Efendim.”

“Yanımda olduğuna, burada, bu evde olduğuna inanamıyorum biliyor musun? Bu şehirde, benim evimdesin. Bu rüya gibi... Hoşgeldin Meltem.”

Meltem’in kaşları çatıldı önce, sonra da parçaları adamın sesi ile birleştirdi. ‘Rüya... O efsunlu ses ve bu iki kelime: Hoşgeldin Meltem.’ Birden gülümseyerek doğruldu, “Mert Ali ben seni rüyamda görmüştüm.”

Mert Ali anlamıyormuş gibi baktı, “Her halde beni göreceksin Meltem, yok bir de başkasını mı görecektin?”

“Ya öyle değil. Seninle tanışmadan önce. İzmir’e geldiğim gün uçaktaydım daha-”

“Seni gördüğüm ilk gün,” diye mırıldandı.

Kız sevinçle başını aşağı yukarı salladı. “O gün uçakta o kısa sürede uykuya dalmıştım. Biri vardı. Yüzünü görememiştim. Güneş batıyordu. Tam önündeydi. Gökyüzü kıpkırmızıydı.”

“Kızıl Güneş...”

“Evet. Sendin o. Bu sesti. Bana ‘Hoşgeldin Meltem’ dedin.”

Mert Ali onu kollarına aldı. “Şimdi beni dinler misin?” Adamın ciddi sesi ile Meltem cevap vermeden sadece gözleriyle onayladı.

“Biz Kader’le ayrıldığımızda ben ona... Veda etmemiştim Meltem. Edememiştim. Hiç ona ‘hoşçakal’ demedim.” Meltem’in kasıldığını hissettiğinde, Mert Ali kollarıyla onu okşayarak gevşemesini sağladı, “Seni gördüğüm günün sabahında bir rüyayla uyandım. Rüyamda ona veda ediyordum. ‘Hoşçakal’ diyordum ve o gün seni gördüm. İşte o an senin hayatımın aşkı olduğunu anladım.”

Meltem kaşlarını havalandırdı, adam göremese de, “Demek ‘hoşçakal’ diyememiştin! Maşallah!”

Adam onu altına aldı, “Sen kıskandın mı? Senden önceydi Meltem’im ve senin hayalin bile yetti geçmişimi silmeme. Burada aslında senin bendeki etkini anlattım.”

“Valla ben daha çok Kader’in sendeki etkisinden bahsediyormuşsun gibi geldi.”

“Meltem saçmalama,” deyip tam öpecekken kız onu durdurdu.

“Bu evde hiç onunla-”

“Ben onunla bu kadar özel veya ileri şeyler yaşamadım. Ne bu evde, ne de başka bir yerde. Oldu mu? Artık öpebilir miyim?”

“Yani öpmedin mi hiç onu?”

Mert Ali ofladı ve kızın ellerini başının üstünde birleştirdi, “Biliyor musun kesinlikle karşı olduğum ilişkileri arattırıyorsun şuan!”

“Ne gibi?”

“Kelepçe ve ağız bandı! Valla bazı kadınlara gerek varmış,” diyerek onu öpmeye başladı.

 ***

“Şimdi babacığım oyunun adı ‘KİM-KİMİNLE-NEREDE-NE YAPIYOR?’ anlaştık mı, dedi Çınar tüm kağıt ve kalemleri dağıtırken.”

“Bana bak kimse Ecrin’i yazmasın, kavga çıkar.”

“Kim aileden olacak, kiminle de ünlü bir isim ona göre.”

Cem Çınar ile Burak’a baktı, “Hepsini ben yazabiliyor muyum? Mesela Cem, Burak ile Çınar’la, mezarlıkta Rus ruleti oynuyordu ve ikisi öldü.”

Çınar ofladı, “Yemin ederim kaşınıyor bu adam!” eğildi, “Yok babacığım, o öyle olmuyor. Çınar kızınla senin evin banyosunda-” Eva adamın kafasına vurunca “Ne be? Baban beni öldürünce sorun olmuyordu ama. Ayrıca korunuyorum, sorun yok bence.”

“Ay sus Çınar!”

Cem yüzünü buruşturdu, “Ecrin ben Çınar yazacağım, sende King Kong yaz, Kafatası adasında nesillerin birleşimini yapıyorlar, olsun sonuç.”

Burak başını sağa sola salladı, “Çocuksunuz yemin ederim.”

“Haklısın, sen büyüdün tabi, çocuğun bile oluyor. Sevimsiz korunaksız!” dedi Cem ona çemkirerek.

“Tamam hadi susun yeter. Üç-iki-bir başla!”

Ve oyun başlar...

“Evet ilk ben okuyorum,” dedi Çınar elini kaldırarak. Kağıdı açarken bile kahkaha atıyordu. “Uuu...”

“Hadi oku, zevzeklik etme,” diye araya girdi Rüzgar.

“Burak, Umay Umay’la-”

“O kim lan?”

“Yaşın yetmez,” dedi Cem sırıtarak. İyi olmuştu oh.

“Tamam, devam ediyorum. Burak, Umay Umay’la, halk otobüsünde, çiş yarıştırıyorlardı.”

Cem el kaldırdı, “Ben okuyacağım.” Kağıdı açtı, “Eva, Kenan İmirzalioğlu ile, banyoda, keşif yapıyorlardı.”

“Oha!” diye bağırdı Çınar. “Eva!”

“Ne Eva, ben mi yazdım sanki?”

“Hayır birimiz esmer birimiz sarışın, zevkin hangisi anlamadım yemin ederim. Saçma sapan. Tamam bu turu pas geçin.”

Sırada Ecrin vardı, hemen açtı. “Poyraz...” herkes ‘Uuu’ deyince Mısra sabır çekti. “Smegol ile-” bu sefer ‘ööö!’ diye bağırdılar. “Akıl hastanesinde, pipilerini ölçüyorlar,” son cümlede yüzünü kapadı. “Ay... Poyraz!”

“Ne ay! Sanki gerçekten yaptım.” Sinirle kağıdını açtı, “Al! Zaten yazmasanız şaşarım. “Mısra- kiminle, nerede, ne yaptığı sadece beni ilgilendirir.”

Kuzey araya girdi, “Baba oyunu bozma ve oku.”

Ofladı, “Mısra...” sesini alçalttı, “Brad Pitt’le-” tam herkes ‘ooo’ diyecekti ki “Sakın!” diye bağırdı. “Havuzda-” karısına ters ters baktı, “Birbirlerini mıncıklıyorlardı.”

Çınar kahkaha attı, “Lan nedir bu yabancı erkeklerin, Türk kızlarından çektiği. Önce Ricky Martın, şimdi de Brad Pitt.” Yengesinin omzuna vurdu, “Şanslı piliç seni.”

Poyraz adamın kafasına vurunca sustu hemen.

Mısra’daydı sıra, “Ooo...” hepsini okuyunca, yeniden bir “Ooo...” dedi ama bu sefer tını daha ateşliydi. “Yine Çınar, bu sefer Cemal Can’la.” Herkes kahkaha atarken Çınar yüzünü buruşturdu. “Lunaparkta, birbirlerine nutella sürüyorlardı.”

Herkes krize girerken, Cem kızına baktı, “Kesin Nutella’yı bu Bade yazmıştır.”

Bade gülümsedi, “Bak nasılda tanıyor kızını.”

Burak hayretle baktı kıza ve çaktırmadan eğilip kulağına fısıldadı, “Aklımda tutacağım.”

Bade ona ters ters baktı, “Sana gerek yok. Benim seninle sürerek yapacağım tek fantezi ekmeğin üstüne sürüp yiyeceğimiz salça olur.”

Burak güldü, “Göreceğiz bebeğim, göreceğiz.”

Beste açtı bu sefer, “Ecrin...”

“O konuya girmeyelim,” diyerek araya girdi Cem.

“Aaa! Olmaz. Ecrin-” dedi ama yine Cem böldü onu.

“Benimle, koltukta, her haltı yapıyor. Başka da bir şey olamaz!”

“Valla buradaki çok da sen değilsin.”

Cem yutkundu, “Kim?”

“Kıvanç Tatlıtuğ.”

“Deme!”

“Vallahi. Hemde Survivor adasında.” –‘Oooo!’ diye bağıranlara Cem hayretle baktı. Hayır bunun nesi ooo’ydu yani?

“Hayvanın oğlu!”

“BDSM, fotoğrafları çekiliyorlar.”

“Siktir!” diye bağırdı ve Ecrin’e çevirdi bakışlarını. “Ecrin?” dedi dehşetle.

“Oyun Cem oyun!”

“Ben anlamam oyun falan! Öldürürüm lan o adamı!” diye gürledi. “Duydun mu? Öldürürüm. Evde konuşacağız bu konuyu.”

“Ooo melek şov var evde.”

Cem damadına gözlerini kısarak baktı, “Yok! Şeytanın ateş dansı var, katılmak ister misin Çınar. Çınar odunu da ne güzel yanar, çıtır çıtır! Kırar kırar kazanın altına atarım.”

Çınar gülüyordu, “Kazanda da Ecrin annem mi kızaracak?”

“Yok kazana Burak’ı atacağım! Ecrin anneni yaktığım yer ve durum çok başka.”

Bu sefer Eva ile Bade kendilerini arkaya atarken, herkes ıslık çalıp, alkışlamıştı.

 ***

Meltem sabahın ilk ışıkları yüzüne vurduğunda gözlerini açtı. Yatakta tek olduğunu görünce gülümsedi, sözünde durmuş onu zor durumda bırakmamıştı.

Başucunda gördüğü notla ise gülümsedi. Bu adam fazla romantikti. Ama hiç şikayetçi değildi.

“Biliyor musun, gözlerin bana bakarken aşksın. Seni öperken, ateşsin. Kavgada tam bir çingenesin -çatma kaşlarını :)- Şarkı söylerken ulaşılmaz bir yıldızsın. Uyurken ise masum, bembeyaz bir bebeksin... ama en önemlisi her daim, her an, her yerde... ‘benimsin’!

Günaydın Kızıl güneşim...”

Notu kalbine bastırdı. Sonra da çantasına koyarak eşofmanları ile aşağı indi. Ama yine de kararı değişmemişti, bugün gidecekti. Kadın aklına gelince yine gerilmişti. Saate baktı, daha çok erkendi. Kendine bir kahve alıp, verandada oturmak istiyordu. Kapalı olan veranda çok hoşuna gitmişti. Hele ortadaki şömineye bayılmıştı.

Mutfağa geçtiği an Burcu ile karşılaştılar. Eli titremiş, dili düğümlenmişti sanki. Bu yüzden kekeleyerek konuşmuştu, “Gün-günaydın Burcu ha-hanım.”

“Sana da günaydın.” Burcu bir bardak daha çıkarıp, kıza da kahve koydu. “İçersin değil mi?”

Başını aşağı yukarı salladı. Birlikte masaya geçtiler. İkisi de bardaklarına bakıyorlardı.

Sessizliği bozan Meltem oldu. “Benden hoşlanmadığınızı biliyorum. Sebebini bilmiyorum ama pek de merak etmiyorum. Çünkü size bir şey yapmadığımdan eminim. Sorun sanırım oğlunuzu seviyor olmam. Evet seviyorum, hemde her şeyden çok,” derken bakışlarını kadına çevirdi. “Vazgeçmeyeceğim de. Siz onun annesisiniz, sizinle savaşamam. Onun için ne kadar değerli olduğunuzu bilemezsiniz. Zaten sizinle yarışmak haddim de değil. Ama ne isterdim biliyor musunuz, anne-kız ya da yeri geldiğinde iki arkadaş olmak isterdim. Ama sanırım biz gelin-kaynana olmaktan ileri gidemeyeceğiz.”

Kadın hiç renk vermiyordu ve ciddi bir şekilde, “Yani vazgeçmeyeceksin?” diye sordu.

Meltem hafifçe eğildi ve “Asla!” dedi kararlı bir sesle. “Asla vazgeçmem ondan. Ha ama merak etmeyin Burcu hanım, bu akşam gideceğim. Sizin evinizde sizi daha fazla rahatsız edecek değilim,” deyip, masadan kalktı. “Kahve için teşekkür ederim.”

“Meltem,” dedi kadın kıza. Kız sessizce dönüp baktı, “Öncekiler hep vazgeçmişti.”

“O öncekilerin korkaklığıymış. Benim abimin aşık olduğu kızın babası Cem Ernez, sanırım ailecek çok cesuruz.”

Kız çıktığı sırada Burcu ‘Uuu...” dedi içinden, “Cem Ernez ha, bayağı cesurca...” diyerek dudaklarını beğeni ile büktü. Adamın ismini çoğu yerde duymuştu. Ünlü bir takı firmasının Finans müdürü aynı zamanda ortağıydı ve tam bir baş belasıydı.

 *

Kahvaltı masasında Burcu’nun ve Meltem’in sessizliği dikkat çekmişti. Ama Mert Ali kurcalamak istemiyordu. O an verandanın merdivenlerinde gördüğü kişi ile kaşlarını çattı.

Kader “Merhaba-“ diyordu ki gördüğü kişi ile sözünü tamamlayamadı.

Meltem ise bakışlarını Mert Ali’ye çevirdi. “Bu ne şimdi?” diye mırıldandı.

Mert Ali de anlam verememişti. Burası küçük bir yerdi ve emindi ki Meltem’in geldiği duyulmuştur. Ayrıca o kız habersiz asla gelmezdi. Ayrıldıktan sonra da ilk kez geliyordu. “Anlamadım.”

“Buyur Kader,” dedi Ali Efe biraz ciddi bir ses tonu ile.

“Yok Ali Efe amca, misafiriniz olduğunu bilmiyordum.”

Ali Efe “Meltem yabancı değil. Mert Ali’nin arkadaşı,” demişti ki “Sevgilisi,” diye düzeltti onu Burcu. “Hatta sözlüsü. Aileden yani, misafirimiz değil.”

Bütün gözler kadına çevrildiğinde, Burcu Meltem’e gülümseyerek göz kırptı. Meltem de ona gülümsedi. Neydi şimdi bu?

Mert Ali ile Ali Efe de şaşkındılar.

Kader kadına inanamayarak bakıyordu, bu kadın gelin sevmezdi, “Ben gideyim, rahatsız ettim kusura bakmayın,” diyerek çıkıp giden kızın ardından masada sessizlik oluştu.

Meltem masanın altından kadının elini sıkıp, “Teşekkür ederim,” diye mırıldandı. Kadın da aynı şekilde elini sıktı. Bu rica ederim, demekti.

Sonra derin bir nefes aldı, “Bu arada akşam için program yapmayın, sizi harika bir yere götüreceğim.”

Mert Ali kaşlarını havalandırdı, “Öyle mi anneciğim nereye?”

“Babanızla gittiğimiz özel bir yere.”

“Ne dersin Meltem?” diye sordu Mert Ali.

“Olur. Çok mutlu olurum.” Kadının yapmak istediğini anlamıştı. Bu onun dilinde ‘Gitme!”’ demekti. Meltem de seve seve kalmıştı.

Ali Efe kadına bakarak ‘İşte benim kadınım’ diye geçirdi içinden.

Bölüm : 20.11.2024 22:02 tarihinde eklendi
Okur Yorumları Yorum Ekle
Hikayeyi Paylaş
Loading...