5. Bölüm

5.BÖLÜM - ELİMİ TUTSANA

Eda Şahinoğlu
mutlusonlarinyazar

5.BÖLÜM - ELİMİ TUTSANA

Her şeyi boşver bu sabah...

İkimizin adını güneşlere yaz...

Sen benim yumuşak esen meltemim,

ben senin yüreğinin en mert aşkı...

Artık birlikte başlayalım her sabaha,

Kızıl Güneş’im artık elimi tutsana...

 

 

MA: “Günaydın dünümün hayali, bugünümün gerçeği...”

Meltem yatakta esnerken, okuduğu mesajla gülümsedi.

M: “Günaydın havalı prens.”

Ma: “Vay, ben mi havalıyım? Hiç de havalı değilimdir.”

M: “Valla dün sahnede bayağı da havalıydın.”

Ma: “Bak sen! O zaman bu havalı adamla kahvaltı eder misin prenses(im)?”

M: “Olur :)”

Ma: “Yarım saate hazır olabilir misin?”

M: “Olurum.”

Ma: “Yarım saat sonra kapınızdayım prenses.”

 

Meltem maratonda gibi hızla hazırlandı. “Hay ağzımı!” diye mırıldanırken, bir yandan dişlerini fırçalıyor, bir yandan kıyafet seçiyordu. “Hayır sen kararsız bir insansın Meltem, yarım saat ne, yarım saatte hazırlanmak senin neyine? Of of! Bu iyi mi?” diyerek bir elbiseyi eline aldı. “Adamın da kısa elbiselere antipatisi var ama, alışsın canım,” deyip banyoya koştu yeniden. Abisi de Eva da uyuyordu hala. Onların da hallerinde bir tuhaflık olduğunu dün gece fark etmişti. Eskiden çok iyi anlaşmalarına rağmen, şimdi iki düşman gibiydiler. Aralarından su sızmazken şimdi koca bir okyanus vardı aralarında sanki. Başını sağa sola salladı. Abisi yapmıştır bir öküzlük diye düşünüp evden dışarı attı kendini.

Asansörde bir yandan ayakkabısını giyiyor, bir yandan ceketini giyiyor, bir yandan da çantasını takmaya çalışıyordu. Asansörden indiğinde saçlarını düzeltti ve gayet rahat bir şekilde yürümeye başladı. Derin bir nefes alıp vererek, kapıda onu bekleyen adama doğru yürüdü.

“Günaydın,” diyerek şakıdı kız.

Adam onu beklerken kızın sosyal hesabına bakıyordu, onun sesini duyunca birden başını kaldırdı ve kocaman bir gülümseme ile “Günaydın canım,” dedi, yanaklarını öpmüştü ve kızın kapısını açıp, binmesini bekledikten sonra, kendi tarafına geçti.

Araba siteden çıkmış, anayolda ilerliyordu. Bir süre radyoda şarkı aradı. Ama gözü kızın elbisesindeydi. Hayır kızlar neden kısa elbise giyerdi ki? Uzun elbise, elbiseden sayılmıyor muydu? Ve Allah aşkına Mert Ali zaten kıskanç bir adamdı, bu kendi sevgilisi olunca kat be kat artıyordu.

“Nasılsın?” diye sordu gülümseyerek. Şimdilik o konuyu askıya aldı, kıza ters bir şey söyleyip bugünü bozmak istemiyordu.

“İyiyim. Sen?”

Kız adama öyle bir bakmıştı ki Mert Ali o an aklından, ‘Oğlum bir daha kimse sana öyle bakamaz!’ diye geçirdi. Bakamazdı. Bu kadar duygu bir kadının gözlerine bu kadar mı yakışırdı? Bir kadın bir bakışı ile bir adamı böyle mi dağıtırdı? Kim bunu böyle layıkıyla yapardı ki?

“Sen yanımdayken bu da soru mu?” diye sorup göz kırptı. Kızın utandığını anladığı için konuyu değiştirdi. “Özellikle istediğin bir yer var mı?”

“Yok, hayır. Burayı pek bilmiyorum. Size teslimim Mert Ali bey.”

“Ooo, o ne güzel bir şeydi öyle,” dedi göz kırparak. “Tamam, yeşil alanları sever misin güzelim?”

“Bayılırım,” deyip ellerini çırptı.

Mert Ali kızın bu çocuksu sevincini büyülenmiş gibi izledi ve yanağını sıkıp gülümsedi. “O zaman seni harika bir yere götüreceğim.”

Yol boyunca müzik dinlemiş, arada müzik zevklerinden konuşmuşlardı. Çoğu zevkleri de aynı olunca yolculuk zevkli geçmişti.

“Demek Karadeniz türkülerini seviyorsun?”

“Evet, bayılırım. Aslında Türk müziklerini karşı ayrı bir seviyorum. Yabancı müzik sevmem çok. Türk müzikleri arasında da Karadeniz türküleri önceliğim.”

“Bak sen, içine doğmuşsa demek ki?”

“Ne içime doğmuşsa?”

“Benimle tanışacağın,” deyip göz kırptı. Sonra da konuyu değiştirdi. Bunu gittikleri yerde konuşmak istiyordu. “Birgün seninle sahnede söyleriz o zaman. Bana eşlik edersin misin acaba?”

“Ben mi? Sesim o kadar da güzel değil.” Bu onu heyecanlanmıştı. Ne yalan söylesin bu düşünce çok hoşuna gitmişti. Onun gözlerinin içine bakıp şarkı söylemek çok güzel olurdu.

“Bence senin her şeyin kusursuz. Sesin gözlerime bakıp şarkı söylerken büyüleyici olacaktır,” dediğinde Meltem kırmızıya dönmüştü.

Bu adam gerçekten sözleri ile ateş ediyordu. Derin bir nefes alıp verdi, sonra da gülerek bakışlarını kaçırdı kız.

Fazla uzak bir mesafede olmayan yere gelmişlerdi. Arabadan indiklerinde, yeşil bir alan önlerinde duruyordu.

“Mert Ali burası çok güzel.”

“Şu taraftan gideceğiz,” diyerek kızın belinden tuttu ve ağaçlarla süslü küçük yolda yürümeye başladılar.

Meltem adamın belindeki eliyle yanıyordu. Mert Ali ise mahvolmuştu. Bu kız yakıp kül edecekti onu.

Yürürlerken, çimenlerin arasındaki fıskiyeler birden çalışınca, ikisi de çığlık çığlığa koşmaya başladı. Onları fark etmeyen bahçe sorumlusu, çığlıkları duyunca hemen vanaları kapattı.

Ama çok geçti, ikisi de sırılsıklam olmuştu. Birbirlerine bakıp, kahkaha atmaya başladılar. Sonra Mert Ali kıza bir adım yaklaşıp, ıslak saçlarını geriye doğru kulağının arkasına alıp, gözlerinin içine baktığında ikisinin de kahkahaları donmuştu.

“Sırılsıklamlığım eksikti. Tam oldum şimdi.”

Meltem de saçlarını düzeltirken, “Anlamadım,” dedi. Gerçekten anlamamış mıydı?

“Aşıktım. Islanınca tam sırılsıklam aşık oldum diyorum.” Meltem’in gözlerinin içine bakıyordu.

Meltem’in saçındaki eli dondu. Mert Ali de o an kızın tepkisini izliyordu. Evet, ona karşı boş olmadığının farkındaydı, ama duymak istiyordu.

“Yanlış bir şey mi söyledim Meltem?”

Meltem birden gülümsedi. “Hayır, hayır.” Başını sağa sola salladı hızla. “Ben şaşırdım sadece.” O sırada Mert Ali de gülümsedi.

“Şaşırdın mı?” derken kendi şaşkındı, “Yeterince hissettirdiğimi düşünüyordum oysaki.”

Evet öyleydi, ama birden öyle söyleyince heyecanlanmıştı yine de. Meltem derin bir nefes aldı ve adama elini uzattı, “Hadi elimi tut da kahvaltı edelim, çok acıktım.”

Mert Ali’nin keyfi kaçmıştı ve bunu da bıkkın bir şekilde verdiği nefesten hissettirmişti. Yine de kızın kendisine uzanan elini tutup. “Ama bu bir cevap değil güzelim,” diye homurdandı.

Sonra babasının taktiği geldi aklına. O da annesine öyle söyletmişti sevdiğini. -Zorla. Yapacak bir şey yoktu.

Kız yürürken birden onu durdurup, kendine çekti “Acaba senin ağzından da öyle tatlı bir şey duysam, nasıl hissederim diye merak ettim de.”

Meltem sırıtıp arkasına baktı. “Nasıl tatlı?”

“Kalburabastı tatlısı mesela. Of, yok bir şey Meltem’im. Hadi girelim,” diyerek yeniden yürümeye başladılar. Bilerek yapıyordu, bilerek süründürüyordu onu.

Meltem kıkırdadı ve onun önüne geçen adamın bu sefer kendi elinden çekti. Mert Ali birden arkasına döndüğünde “Seni seviyorum,” dedi Meltem.

Mert Ali ukala bir gülümseme ile “Biliyorum,” diyerek onu başını çekip göğsüne sakladı. Şuan o kadar mutluydular ki...

“Niye söyletiyorsun o zaman. Numaracı mısın sen?”

Meltem’in çemkirdiğini gören Mert Ali yüzünü buruşturdu, “Ooo... Sert kayaya çarptın diyorsun. Duymak istedim, ne yapayım ve ömrümün sonuna kadar da duymak için her türlü numarayı yaparım.” Gözlerinde görüyordu zaten, ama gerçekten de söylesin istiyordu, duymak istiyordu, o küçük tatlı dudaklarından sevdiğini söylesin istiyordu. Kız göğsünden uzaklaşınca genç adam kızın diğer elini de tuttu ve gözlerinin içine baktı. “İlk görüşte aşkın tanımını yaptıran tek varlıksın Meltem. Ben ömrüm boyunca böyle bir duygu yaşamadım. Yaşımı çocuklaştıran, kalbimi olgunlaştıran, beni çıldırtan tek kadınsın ve nefes aldığım sürece benim büyüleyen o manzaranın adı sen olacaksın. Kızıl Güneş’im gökyüzüme öyle yakıştın ki, benim dünyamda senden önce hiç güneş doğmamış anladım. Aşkının bundan sonraki tek adresine hoşgeldin,” diye kulağına fısıldadı.

Meltem şaşkınlıkla bakıyordu adama, “Mert Ali, sen bu dünyaya beni sözlerinle delirtip, bakışlarınla öldürmek için mi geldin?”

“Hayır. Aşkımla seni kuşatıp, bir ömür senin olmak için geldim.”

“Bak ya... Ben kiminle kelime yarışı yapıyorum acaba. Baştan yenilgiyi kabul edip, utanıp susmuyorum da.”

Mert Ali kahkaha atarak tuttuğu iki elini birden kendine çekti ve belinden tutup sarıldı kıza. Kız da ona sarıldı. Sonra ayrılıp, yeniden elele tutuştular ve bahçeye geçtiler. Yerlerine oturduklarında, yanlarına tatlı bir amca geldi.

“Ne alırdınız?”

“Kahvaltı,” dedi Mert Ali. “Ama karşınızda gördüğünüz küçük hanım benim sevgilim ve harika yemek yapıyormuş. O yüzden beni mahcup etmezseniz sevinirim.”

Adam gülümsedi, “Merak etmeyin. Her şeyimiz doğaldır.”

“Süper o zaman.”

Meltem adamın söylediği şeyle bakışlarını kaçırdı. Ya Allah aşkına ne güzel yemek yapması, ne alakaydı şimdi? Ne karıştırıyordu ortalığı? Hayır adam sinirlenip, önlüğü uzatsa Meltem’e, ‘Al o zaman sen yap’ dese, mutfağın yerini bilemez. Kepçe ile kevgiri ayırt edemez ki!

“Peki özel olarak istediğiniz bir şey var mı?”

Mert Ali kıza baktı. “Yumurtayı nasıl seversin?”

“Sade.”

“Peki, yumurtalar sade olsun.”

Adam başı ile onayladı ve yanlarından ayrıldı.

Mert Ali kızın gözlerinin içine bakıyordu. Bir süre sessizce birbirlerini izlemişlerdi. İkisinin de mutlulukları kitap gibi okunuyordu. Ama Meltem arada utanıp, gözlerini kaçırıyordu. Mert Ali’nin gözünden kaçmamıştı bu.

“Neden gözlerini kaçırıyorsun?”

Meltem kızardı. “Kaçırmıyorum.”

“Kaçırıyorsun Meltem’im,” deyince Meltem dudaklarını ısırdı. O ne güzel bir hitaptı öyle.

“Kaçırmıyorum Mert Ali’m,” dedi o da gözlerini adama dikerek.

Mert Ali “Mert Ali’n ölsün sana kızım,” diyerek başını sağa sola salladı. Bu kız sebebi olacaktı. Bakışlarını ellerine indirdi. “Meltem aslında söyleyeceğim kelimeleri hazırlamıştım ama...” tekrar kıza baktı. “Sana bakınca tüm ezberler bozuluyor. Seni gördüğüm o sabah, başım derde girdi diye öyle korktum ki-“

“Neden? Dert miyim ben başına?” kaşlarını çatmıştı kız.

“Hayır, sadece bir daha seni nerede göreceğimi bilmiyordum ve sürekli seni düşünüyordum. Sonra sahilde... Seni gördüğümde aklımı kaçırdığımı, hayal gördüğümü sandım.” Meltem kahkaha atınca, “Gülme!” dedi yalancı bir azarlama ile. “Çok ciddiyim.”

“Tamam bende ciddiyim,” dese de hala kıkırdıyordu.

“O akşam arkadaşına seni de bara getirmesini söyledim ve gelmen için bir sürü dua ettim.”

Meltem kendini beğenmiş bir edayla başını dikleştirdi, “Hımm... Evet bayağı da ısrar etmişsin.”

“Evet, yalvaracaktım resmen, söyle söyle çekinme. Sal gitsin kelimeleri.”

“Ya hayır, oraya gelene kadar bilmiyordum senin davet ettiğini.”

“Güzel. Bilmediğin birinin davetine geldin yani. Şimdi geldiğin için sevinsen mi, bu duruma kızsam mı bilemedim doğrusu.”

“Sonuçta seni görme ihtimali için geldim.” Mert Ali kaşlarını kaldırdı gülerek. Meltem de devam etti. “Aslında bende seni okulda gördüğümde çok garip bir duygu hissettim ve gittiğin an arkandan şaşkın şaşkın baktım. Bütün yol kendimi cesaretlendirdim. Ertesi gün okulda bulup, onunla tanışacağım dedim kendi kendime. Sonra seni sahilde gördüğümde elim ayağıma dolandı ve her şey elimden düştü. Rezil olduğumu düşündüm.”

“Evet öyle oldun,” dedi kahkaha atarak. Meltem elini adamın ellerinden çekti. Mert Ali bir daha elini tuttu. “Ama beni o şapşal halinle büyüledin.”

“Şapşal mı?” diyerek gözlerini kocaman açtı. “Demin ki romantik aşk böceği gitti, bildiğin tahtakurdu geldi.”

“Tahtakurdu ne ya?”

“Odun demek istemedim ilk günden,” deyip başka yöne baktı.

“Ya bak, bende seni gördüğümde salaklaştım. Gerçekten,” derken gülümsemesini engelleyemiyordu, “Ya Meltem valla seni ilk gördüğümde aşık oldum, sahilde de o kadar tatlıydın ki, gözümü senden alamadım. Hem o halinden etkilenmesem Eva’ya seni getirmesini söyler miydim?”

“Israr ettin!” dedi burnunu havaya kaldırıp.

“Tamam ısrar eder miydim hiç?” Meltem omuz silkince, “İnanmıyor musun?” diye sordu.

“Ama rezil olduğumu onayladın. İnsan der ki, ‘Yok canım ne rezilliği, asla,’ falan der. Ne o öyle, evet öyle oldun?”

“Ama çok tatlıydı o şaşkın aşık hallerin.”

“Sensin şaşkın aşık.”

“Tamam, sert esen meltemim. Ben zaten inkar etmiyorum öyle olduğumu.”

Meltem elini tutan eli sıktı ve gülümsedi. Kahvaltılıklar masaya dizilmeye başladığında, Mert Ali kıza kendi servis yapmış, Meltem adamı hayranlıkla izlemişti.

“Babam her zaman, ‘kadınını şımartacaksın ki, sana ömür boyu böyle baksın’ derdi.”

“Nasıl?”

“Senin şuan bana baktığın gibi. Bizde her sabah kahvaltıyı yardımcımız Emine abla hazırlar; ama anneme servisi babam yapar.”

“Ya ne hoş. Annenle babanı daha çok merak ettim. Baban eminim sana benziyordur.”

Mert Ali başını aşağı yukarı salladı. “Evet annem çoğu şeyini benzetir.”

“Ne gibi?”

Bilmem der gibi dudaklarını büktü. “Yani şimdi bunları benim söylemem, ukalalık gibi olabilir. Ama ağır başlılığımı benzetir. Kerem amcam da öyledir, ama şansına eşi tam bir çene canavarıdır. Bir de Kerim amcam var, o da tam bir uçarıdır. Neyse ki Sedef yengem onun dizginlerini ele geçirmiş de şimdi evli ve çocukları ile mutlular.”

“Ya, aileni çok merak ettim.”

Gülümsedi, “İnan onlarla tanışmak istemezsin,” derken başını sağa sola salladı gülerek.

“Neden?”

“Annem tam bir gelin düşmanıdır. Yengemlerin çenesine dayanamazsın, onlara çeken kuzenlerimi saymıyorum bile. On beş dakika boyunca nefes almadan konuşma özelliğine sahiptirler. Özellikle Yaz,” derken gözlerini kocaman açmıştı, “Kabusun diğer adı.”

Meltem kahkaha attı. “Bizde de var onlardan, dert etme. Alışkınım.” Sonra tekrar konuyu değiştirdi. Şimdi adama onlardan biri de benim, demenin anlamı yoktu. “Ee annenle babanı anlatacaktın.”

Mert Ali ağzını sildi ve çayından bir yudum aldı. “Öncelikle söyleyim. Öyle romantik bir hikaye bekleme. Son derece odun bir adamın ve pembe dizi entrikaları ile dolu bir kadının hikayesi. Aslında babam romantik bir adamdır. Ama nedense annemle ilk zamanlar pek de hoş olmayan şeyler yaşamışlar.”

“Bak daha çok ilgimi çekti,” dedi Meltem elini çenesinin altına koyarak.

Mert Ali kahkaha attı. “Neden odun mu seviyorsun?”

 

Meltem yüzünü buruşturdu adama hayretle bakarak, “Hayır, entrika kısmı ilgimi çekti.”

“Kadınlar ve entrika. Tabi değişmeyen ikili.” Adam başını sağa sola salladı ve kadına arada hem yemek yediriyor, hem anlatıyordu, “Babamla annem havaalanında tanışmış. Valizleri karışmış, zaten demiştim geçen akşam. Annem babamın atletini havada sallayıp, görevliye bağırıyormuş. ‘Sizce bu atlet benim fiziğime olabilir mi? Bu ancak dağdaki ayının bedeni olabilir’ diye. O sırada babam da onun iç çamaşırı hakkında yorum yapmış. ‘İnanın sizin de dantelli iç çamaşırlarınız benim hiç ilgimi çekmedi. Çok küçük ve hiçbir yerimi kapatmaz,’ demiş.”

“Aaa!”

“Ya... Annemde o sırada cırlamış tabi, siz benim bavulumu nasıl karıştırırsınız, falan diye.”

Meltem gülmekten karnını tutuyordu. “Ay bu kadarını beklemiyordum.”

“Sonra babamda ona laf sokmuş, elinizdeki atlet benim, diye. Tabi bunlar havaalanında bir güzel birbirlerine girip, ayrılıyorlar. Annem de Karadeniz’e bir iş için gitmişti, bir işi alması gerekiyordu ve bil bakalım görüşmeye gittiği kişi kim?”

Meltem’in gözleri büyüdü. “Yok artık.”

“Aynen. Ama babam o zamanlar nişanlıymış, tabi bu annem için bir engel teşkil etmemiş.”

“Hadi canım. Ee?”

“Ee’si Kerem amcamla birlik olup, ayırmışlar onları.”

Meltem yine gözlerini açtı. “Oh- Yani, ooo, maşallah.”

Mert Ali kahkaha attı. “Rahat olabilirsin. Reyhan ilk dinlediğinde bayağı sıkı bir küfür savurmuştu. Ama tabi babam o kadına aşık değildi. Yani aslında zaten olmayan bir ilişkiydi. Babam da anneme aşık olmuştu -ki zaten ayrılan babamdı.”

Meltem daha da güldü. O sırada Mert Ali’nin telefonu çaldı.

“İyi insan. Annem arıyor. Radarları mı var ne?” telefonu Meltem’in kıkırtıları eşliğinde açtı, “Söyle sultanım?”

“Paşam, prensim, ne yapıyorsun bakalım?”

Mert Ali kafasını kaşıyıp, yüzünü buruşturdu. Şimdi yalan söylese Meltem yanlış anlayacaktı. Doğruyu söylese, annesi huzur kaçıracaktı. “Arkadaşımla kahvaltıdayım anne.”

“Hım, selam söyle o delikanlıya.”

’Ah anne! Salaktım bende.’ “Kız anneciğim arkadaşım. Erkek olduğunu da nereden çıkardın? Bu numaraları babama yap. Belki o seni bozmamak için yer.”

Burcu öksürdü. “Kız mı? Sınıf arkadaşın mı?”

“Hayır anne.”

“Şey özel mi?” annesinin ateşi yavaş yavaş çıkıyordu.

“Evet anne, bir mahsuru mu var? Hayallerimde rahip olacağımı söylememiştim sana.”

“Hımm, bende yakın zamanda gelmeyi düşünüyordum, tanışırız artık. Kızlar sever öyle şeyleri ne de olsa. Yani tabi o kadar özelse.” sevimli görünmek zorundaydı.

“Annecim, bu sefer değil. Bu sefer ki, gerçekten çok özel. O yüzden seni sona saklıyorum. Sürpriz yapacağım. Belki ikinci çocukta falan, garantilerim yani önce.” Son cümleleri sadece annesinin duyacağı şekilde başka bir yöne bakarak söyledi.

“Hii! Hamile mi?” diye bağırdı.

Mert Ali sabır çekti, “Hayır anne, saçmalama. İlk buluşmamız bu. O yüzden kapatabilir miyim?”

“Buluşma? Ya demek özel o kadar? O ne yani kapatabilir miyim?” Burcu tedirginliğini sesine yansıttığında oğlu gülmüştü.

“Yani anneciğim sana kurtların ve tilkilerinle iyi eğlenceler diliyorum. Babama selam.”

“Anneyle dalga geçme ve telefonu da kapatma Mert-“ ve telefon kapanmıştı.

Meltem’e bakıp sırıttı. “Annem... Azıcık, ama çok az kıskançtır da.”

Meltem anlayışla başını salladı. “Bende de onun erkek versiyonu var.” Mert Ali’nin merakla kaşlarını kaldırdığını görünce, “Babam,” dedi gülerek.

“Yani abin bana acıdığı için mi iyi davrandı?”

“Galiba. Babam fena kıskançtır. Ondan çekeceksin diye, seni kendinden azat etti sanırım. Annem az çekmemiş. Denizde omuzları açık diye annemi omuzunda şalla gezdirmiş, düşünebiliyor musun?”

“O zaman kesin anlaşırız canım biz babanla.”

Meltem kaşlarını kaldırdı. “Neden?” diye sordu manidar bir sesle.

-Konuyu değiştir Mert Ali çabuk- “Ee, sen de onların hikayesini anlatacaktın.”

Meltem de ona Rüzgar’ın Beste’sini anlattı. Babası annesine hep öyle derdi.

“Annem babamın arkadaşı tarafından kazıklanmış ve babamın oturduğu evi, babamın arkadaşı anneme satmış. Babam da bir iş için yurt dışındaymış o sıra. Eve döndüğünde annemi evinin hanımı olarak görmüş. Arkadaşı babamın daha bir ay yurt dışında kalacağını sanmış. Babam da ilk görüşte annemden etkilenmiş ve onu bırakmamış. Aynı evde yaşamaya başlamışlar. Ama tabi başlarda normal arkadaş olarak. Daha sonra babam anneme ilanı aşk etmiş.”

“Ooo... iyiymiş. Yani yarın öbür gün aynı eve çıkmak istesek, bir şey demezler her halde.”

“Tabi ki izin vermezler her halde.” Onun taklidi yaptı. Devam etti hikayeye. “İşte babam bir kaza geçirip, hafızasını kaybetmiş,” derken tüm hikayeyi anlattı Mert Ali’ye.

İkisi de keyifli sohbet eşliğinde kahvaltılarını etmişti. Mert Ali gözünü bir an bile ayıramamıştı kızdan. Kız da ona eşlik etmiş ve sürekli gözlerine bakmıştı adamın.

Bölüm : 17.11.2024 21:42 tarihinde eklendi
Okur Yorumları Yorum Ekle
Hikayeyi Paylaş
Loading...