7. Bölüm

7.BÖLÜM - GURURUMDU SİLAHIM

Eda Şahinoğlu
mutlusonlarinyazar

7.BÖLÜM - GURURUMDU SİLAHIM

Sana karşı kuşandım,

Silahım öfkem,

Kalkanım buz tutmuş bakışlarım.

Aşka karşı savaşmaya hazırım...

Dersti senin aşkın

Ve ben dersimi aldım.

Artık sensizlik geleceğim

Ve gururum en etkili intikam yeminim...

 

“Eva!”

Eva televizyon izlerken kapıdan gelen sesle o tarafa döndü.

“Efendim Çınar?”

Başını kaşıdı Çınar. Ama bunu yapmak zorundaydı. Yoksa bu küçük sarı şeytan o dokunmak için çıldırdığı poposuna takmayacaktı onu.

“Ben çıkıyorum, gelmek ister misin?”

Eva kaşlarını çattı. “Ne alaka? Sen Bahar’la çıkmıyor musun?”

“Ya saçmalama onunla çıkmayacağım, gece takılacağız. Anlarsın işte,” derken göz kırptı, “Şimdi Meltem aradı, Mert Ali ile sinemadalarmış, bir saate bitermiş film. Birlikte yemek yiyelim dedi.”

Dişlerini sıktı. Şimdi tahrikten öldürse bu adamı kaç yıl yerdi acaba? Tanıdığı avukatta yoktu ki... “Ben bir yere çıkmayacağım. Size afiyet olsun.”

Çınar elindeki ceketi sıktı. “Gel işte ne yapacaksın tek başına?”

“Ulaş’a sözüm vardı. Birazdan o gelecek zaten.” Buyurun Çınar bey top sizde.

“Ulaş?” -Hayır sonra da öldürdü mü katil derler!

“Aynen.”

“Peki sen bilirsin, dikkat edin ama dışarıda katili var hırlısı var sinirlisi var. Bok yoluna gitmesin sevgili sevgilin!” deyip, evden çıktı. Kapının önüne geldiğinde önündeki taşa tekme attı. Yüzünü sıvazladı. “Allah’ım sen bana sabır ver, ver de şu kız elimde kalmadan atlatalım şu dönemi!”

Nereden nereye gelmişlerdi. Oysa o gün onu ararken hayatlarının çok farklı olacağını düşünmüştü.

 *

YILLAR ÖNCE...

“Merhaba Eva ne yapıyorsun?”

Eva onu arayan adamla eli ayağına dolandı. “Merhaba. Oturuyorum Çınar. Hayırdır.”

“Şey, işin yoksa yani biraz konuşabilir miyiz? Ben kapının önündeyim. Hazırlanıp gelebilir misin?”

Eva yorganı ağzına kapattı yoksa çığlık atacaktı. Ne konuşacaktı? Bu aralar biraz fazla tuhaftı. Yoksa sonunda beklediği o konuşma yapılacak mıydı?

“Eva... Orada mısın?”

“Bu-buradayım.”

“Gelecek misin?”

“Tamam geliyorum hemen.”

Çınar elindeki telefonu sıktı ve gülümsedi “Tamam bekliyorum güzelim."

'Güzelim’ ... Eva kalpten gidebilirdi. Ona hep öyle seslenirdi, ama bu seferki ses tonu farklıydı sanki. Hızla hazırlandı.

Aşağı indiğinde Çınar’ı kapının önünde, ayağı ile yerdeki taşla oynarken gördü. Kapıyı açtığında çıkan sesle Çınar’ın bakışları onu buldu ve gülümsedi. Eva da ona gülümsemişti. İkisinin de gülümsemesi çok başkaydı bu sefer, tıpkı bakışları gibi.

“Hoşgeldin.” Yanağından öperken, dudakları yanağında biraz fazla kaldı.

“Hoşbuldum.”

Arabanın kapısını açtı. Eva hızla girdi arabaya. Çınar da kendi tarafına geçip arabayı çalıştırdı.

“Nasılsın?” diye sordu. Sesi heyecandan pürüzlü çıkmıştı.

Eva’nın da sesi titriyordu zaten, “İyiyim, sen nasılsın?”

“Bilmem. İyi gibiyim,” dedi elini kızın ayağına koyarak. “Ama sen azıcık durgun gibisin.”

“Yo-yok. İyiyim Çınar, gerçekten.” -Hayır o el neden bacağına gelmişti ki? İşte insanlar böyle böyle kalp krizi geçirip, öbür dünyaya gidiyorlardı.

Göl kenarına geldiklerinde, etrafın sessizliği çok rahatlatıcı gelmişti.

Çınar arabadan inince, o da indi. Bagajdan piknik sepeti çıkardığını gören Eva,

“Bu ne Çınar?” diye sordu.

Çınar kafasını kaşıdı. “Aslında bu tarz şeyler şık bir mekanda yapılır biliyorum. Ama hem sen piknikleri seversin diye hem de ben farklı olmasını istediğimden böyle bir şey hazırladım. Ama istersen başka bir yere gidebiliriz.”

Eva yanlış anlaşıldığı ve sözlerdeki anlamlardan afalladığı için başını hızla sağa sola salladı. Zor çıkan sesi ile, “Böyle iyi, çok iyi.” dedi.

Çınar rahatlamış şekilde göl tarafına gitti ve yere kırmızı sofra bezini serdi. Tabaklar, çatallar, bardaklar, mumlar, kokulu peçeteler... her şeyi düşünmüştü.

“Yemekleri sen mi yaptın?”

Yüzünü sıkıntı ile buruşturdu. “Maalesef, anneme çekmişim bu konuda. Ama tostum iyidir biliyorsun.”

“Biliyorum.”

“Az sucuklu, bol kaşarlı.”

Eva başını aşağı yukarı salladı. “Evet, ezberlemişsin.”

Çınar Eva’nın yanına geldi ve çok yakınına oturdu. “Ezberledim. Senin hakkında her şeyi, ama her şeyi ezberledim Eva.”

“Neden?” diye sordu fısıltı ile Eva.

“Aslında bunun pek farkında değildim. Sürekli seni izliyordum. Küçüklüğünden beri. Sonra bir baktım ki, seninle ilgili her şeyi biliyorum. Bade de vardı, ama ben onun kahveyi nasıl içtiğini bile bilmiyorum, Meltem -kız kardeşim olmasına rağmen seni ezberlediğim kadar ezberlemedim onu. Mesela senin en sevdiğin meyve yeşil erik, bunu ne ara ezberlediğimi bile bilmiyorum. Yani sen farklısın Eva. Sen herkes gibi değilsin. Bir süre bunun arkadaşlık olduğunu kendime söyledim, kendimi buna ikna etmeye çalıştım. Zaten kardeş kavramı hiç yoktu. Seni hiçbir zaman kardeşim olarak görmedim.” Derin bir nefes aldı. “Sen... sen farklısın Eva. Sen benim için çok ayrı anlamlar taşıyorsun.”

“Çınar-“

“Lütfen! Önce bitireyim Eva. Sonra ne dersen de. Buna bir daha cesaret edemeyebilirim. Biliyorsun yakında Amerika’ya gidiyorum ve dönmeyi bekleyemem. Çünkü o yüreğinin de senin de benim olduğunu bilmeye ihtiyacım var. Eva... Ben... Ben seni çok seviyorum. Ama çok... Çok başka seviyorum. Aşığım sana Eva. Bunu da bir kere soracağım sana. Beni bekler misin?”

 

Eva dili tutulmuş bir şekilde adama bakıyordu. Şimdi neydi bu? Çıkma teklifi mi? İyi de okulda biri ona çıkma teklifi ettiğinde ‘benimle çıkar mısın?’ derdi. Çınar öyle bir cümle kurmamıştı. ‘Beni bekler misin’ de neyin nesiydi?

Çınar ise kızın suskunluğunu başka anlama çekmişti ve bu onu korkutmuştu. Uzanıp elini tuttu ve tuttuğu elin titrediğini fark etti. “Eva, neden titriyorsun?”

“Ben... Ben bir şey anlamadım Çınar.”

Çınar kahkaha attı. “Eva o kadar şey söyledim. Nesini anlamadın? Aşığım sana, seviyorum kızım işte.”

“Bekle beni, ne demek? Onu anlamadım.”

Çınar gülümsedi. “Kimsenin olma demek, benim dönmemi bekle demek, giderken yüreğimde ol, yüreğinde olayım demek... Eva sevgilim ol demek.”

Eva da ona gülümsemişti, “Peki nasıl olacak? Sen orada, ben burada.”

“Olacak. Olmalı. Sensiz olamam yoksa. Geldiğimde bir başkasını yanında görürsem çıldırırım Eva.”

“Gitmesen...”

Çınar gözlerini yumdu ve bir iki saniye sonra yeniden açtı. “İkimizin geleceği çok güzel olmalı Eva. Birbirimize destek olmalıyız, hayallerimiz için birbirimize ihtiyacımız var. Sadece iki sene. Her tatilde de geleceğim söz. Hem Meltem yanıma geldiği zaman sende gelirsin onunla.”

Eva birden ona sarıldı. “Seni çok özleyeceğim Çınar.” Gözyaşları akmaya başlamıştı. Gözyaşları günlerdir gizlice akıyordu ve ilk kez ona içinden geldiği gibi sarılmış ağlıyordu.

"Eva... Aşkım... İlk ve son sevdam... Yapma ne olur. Yeterince zor zaten.”

“Gitme o zaman. Burada bir üniversitede yap yüksek lisansını. Gitme Çınar, ben günlerdir kafayı yiyeceğim. Sensizlikten deliririm."

"Sen de yakında üniversiteye gideceksin ve hayalinin İzmir olduğunu biliyorum.”

“Gitmem... Bende burada okurum,” dedi adamın gözlerinin içine bakarken.

Çınar başını sağa sola salladı, “Bunu senden istersem, hayallerini çalmış olurum. Oysa ben hayallerinin içinde seninle olmak istiyorum.”

Eva tekrar sarıldı adama. “Peki başarabilecek miyiz Çınar?”

Kızın sorusu ile Çınar’ın aklından tek bir cümle geçti “Umarım başarabiliriz birtanem.”

 ***

“Filmi beğendin mi hayatım?”

“Evet, güzeldi. Sevgilimle izlediğim ilk filmdi sonuçta.” Birden çantasındaki titreşimi fark etti. “Abim arıyor.”

“Aman gecikmesin.”

“Mert Ali, sen çağırdın. Çok ayıp,” diye fısıldayıp, telefonunu cevapladı, “Efendim abi.”

“Ben şimdi evden çıktım. Nereye geleyim?”

“Bir saniye abi.” Mert Ali’ye baktı. “Canım abim, evden çıkıyormuş, nereye gelsin?”

“-Canım?” diye kendi kendine şaşırarak mırıldandı Çınar. Ne ara ‘canı’ olmuştu?

“Sahilde bir restoran var, şimdi ben ona konum atarım. Uyar mı orası? Yemek de yeriz orada.”

“Seninle her yer cennet ki.”

Mert Ali buna sırıtırken, telefondan gelen öksürük sesi pek de hoşlanmadığını gösteriyordu.

“Şey abicim, ben senin için dedim ki onu. Şimdi Mert Ali sana konum atacak.”

“Bekliyorum dişi pinokyo.” Çınar aslında gülüyordu. Kız kardeşinin adına seviniyordu. Bu adımın da adı gibi mert biri olduğu belliydi. Yine de kendine şaşmadan edemiyordu.

Kararlaştırdıkları yere geldiklerinde, aralarında hoş sohbet başlamıştı bile, Mert Ali kendi ailesinden bahsederken gözlerindeki ışık, sesindeki sevgi tınısı Çınar'ın gözünden kaçmamıştı. Mert Ali’nin de ailesi onların ailesi gibi sevgi doluydu. Bu daha bir saygı duymasına sebep oldu bu çocuğa. Böyle bir ailede büyüyüp, içinin kötülükle dolması imkansızdı Çınar'a göre.

“Demek bir tane kız kardeşin var?”

“Evet ama kuzenlerimi sayarsak bayağı bir var. Ailenin de en büyüğü olunca tabi, bütün herkesten ben sorumluymuşum gibi oluyor.”

“Benim ve Kuzey’in kaderimi yaşıyorsun desene,” dedi Çınar gülerek. “Hepsi ayrı dert.”

“Aynen abi.”

Gece geç saate kadar oturduktan sonra birlikte kalktılar. Çınar o kadar yorgundu ki, ne plan kaldı aklında ne de başka bir şey. Eve gidip, uyumak istiyordu sadece.

Mert Ali onları arabasıyla eve kadar bırakmıştı. Evin önüne geldiğinde hep birlikte indiler arabadan.

İki genç adam karşı karşıya durdular ve Mert Ali gülümseyerek Çınar’a elini uzattı. “Sanırım yarın gidiyorsun?”

“Evet, işler beni bekler.”

“Çınar tanıştığıma çok memnun oldum, gerçekten. Hep birlikte Karadeniz’e de beklerim.”

“Bende çok memnun oldum Mert Ali. Kız kardeşim ve Eva sana emanet. Gözüm arkada kalmayacak.”

“İkisini de gözümden sakınacağımı bilmelisiniz.”

Çınar “Bundan kuşkum yok,” dedi ve elini sıkarken, adamı kendine çekerek, kardeşçe sarıldı.

Meltem bu manzaraya bakarken, gözlerinin dolduğunu hissetti. Abisi bu adamı gerçekten sevmişti. İleride iki dost, kardeş olacaklarına emindi.

Eve girdiklerinde tüm ışıklar kapalıydı. Ne yani gelmemiş miydi hanımefendi daha? Maşallah, ne Ulaş’mış arkadaş!

“Eva yok her halde?”

“Bilmem. Yemeğe çağırdım ama işim var deyip gelmedi.”

Çınar dudağını ısırdı ve dayanamayıp, “Meltem?” diye söze girdi.

“Efendim abi?”

“Eva’nın bir erkek arkadaşı mı var?”

Meltem’in kaşları çatıldı, “Yok canım. Ama hoşlandığı biri olduğunu biliyorum. Bir iki kere fark ettim, ama ismi sır gibi saklı,” diye fısıldayıp, kıkırdadı. “Neyse hadi ben yatıyorum.”

“İyi geceler güzelim.”

Çınar da kendini banyoya attı. Elini lavaboya koyup, derin bir nefes alıp, aynaya baktı. “Neden her şeyi zorlaştırıyorsun be bahar çiçeğim, neden gözlerime bakmak varken bakışlarına hasret bırakıyorsun? Neden ellerimi tutmak varken sıcaklığına muhtaç yaşatıyorsun? Neden aşkla sarılmak varken, uzakta durup beni öldürüyorsun?” ofladı.

Banyoda biraz fazla oyalandı ve Meltem’in odasına girdiğinden emin olduktan sonra çıktı banyodan. Etrafa baktıktan sonra Eva’nın odasına doğru gitti. Kapıyı yavaşça açıp, aralık kapıdan baktı ve kızı yatağında görünce gülümsedi.

 

“Bütün gece burada olduğunu biliyorum birtanem. Sen de benim gibi beni bekledin. Benim seni beklediğim gibi. O yüreğin hala benim, tıpkı benim yüreğim gibi...”

 ***

Çınar gideli bir hafta olmuştu ve Eva ondan haber almak için çıldırıyordu. Tamam o akşam hep birliktelermiş, sonra eve gelip uyumuştu ama ya İstanbul’da... Var mıydı acaba biri?

Bu düşüncelerle, Mert Ali’nin sahne aldığı barda oturmuş, elindeki birayı yudumluyordu. Hayır sosyal hesabında da bir şey paylaşmıyordu insafsız!

Mert Ali’nin bu gece ile ilgili özel bir planı vardı ve sahneye çıkıp yerini aldığında söze girdi, “İlk şarkıyı, kalbimin sahibi, ömrümün tek efendisi ile söylemek istiyorum. Meltem... Gelir misin?”

Meltem, Mert Ali’nin sözlerinin de tesiri ile, afallayarak ayağa kalktı. Ne demişti bu adam? Neden böyle yapıp ayarlarını bozuyordu kızın? Sonra salaklaşıp, rezil olan Meltem oluyordu. Bakışları ile zaten zıvanadan çıkıyordu o kalp, bir de sözleri ile iyice kafayı yedirtiyordu ona. Sahneye çıktığında adamın yanındaki tabureye oturdu.

Mert Ali “Hangi şarkı?” diye fısıldadı kulağına.

Meltem biraz düşündü ve istediği şarkıyı söyledi. Mert Ali gülümseyerek, ‘peki’ der gibi başını eğdi. “Hiç tarzım değil ama.”

“Ne demek o?” diye kaşlarını yalandan gülerek çattı.

“Ne bileyim aşkım, ilk kez şarkı söyleyeceğiz, az romantik seçseydin daha hoş olurdu.”

Bu sözle bütün mekan gülmüştü.

“Ben eğlenmek istiyorum,” diyerek omuz silkti Meltem.

“Peki prenses,” dedi ve şarkıya giriş yaptı.

Eva onları kameraya çekerken, Reyhan sosyal hesabından canlı yayın yapıyordu.

 

“(MELTEM)

Ay vurur ayan beyan

Geldim kapına yayan
Sen değil misin beni

Ha bu hallere koyan

(M.ALİ)

Ay dedin aya geldim

Sana sevdaya geldim
Rize’den İstanbula

Yürüdüm yayan geldim

(M&M)

Ya ben anlatamadum ya sen anlamayisun
Ellere yağmur oldun bana damlamayisun

-İkisi de şarkıyı söylerken birbirlerinin gözlerinin içine bakıyor, hem coşuyor hem coşturuyorlardı.

 

(MELTEM)

Elimde çiçeklerim

Çoktur diyeceklerim
Aç kapıyı sevdiğim

Yoktur gidecek yerim

(M.ALİ)

Boylarına bakarım

Saçına gül takarım
Kız senin gülüşüne

Trabzon’u yakarım


Ya ben anlatamadum ya sen anlamayisun
Ellere yağmur oldun bana damlamayisun”

(TURAN ŞAHİN – YA BEN ANLATAMADUM)

 

-KARADENİZ-

Reyhan’ın yayınladığı canlı yayını, Türkiye’nin diğer ucunda, Trabzon’un köyünde, gözleri yaş içinde izleyen bir kız daha vardı. Bundan bir yıl önce onun olan adam, o şarkıları yalnız ona söyleyen tek aşkı, şimdi başkasına şarkı söylüyordu. Hatta başkasıyla şarkı söylüyordu. Gözlerinin içine aşkla, tutkuyla bakıyordu. Tek korkusu başına gelmişti işte. Mert Ali başkasına aşık olmuştu. Çünkü Mert Ali’yi çok iyi tanıyordu. O bir kızla sırf vakit öldürmek için birlikte olmazdı. O kıza aşıktı, bu bakışlarında çok net okunuyordu.

Ki kuzenlerinin yorumundan da belliydi zaten...

Kader yaşadığı pişmanlık, kıskançlığa döndüğünde içindeki o güne, onu terk ettiği ana bir kez daha lanet etti. Neden bırakmıştı ki onu.

Evet Mert Ali onu terk etmemişti belki, hatta bitmesin diye çok uğraşmıştı, onu terk eden kendisiydi.

Ama...

Aması vardı işte.

Pişmandı Kader. Ama artık geç kalmıştı, ya da belki kalmamıştı.

 

O GÜN...

Mert Ali köyün yolunu hızlı adımlarla yürüyordu. Hem sinirli hem öfkeliydi. Kızla her zaman buluştukları o ağaca geldiğinde, karşısındaki kızın buz gibi bakışları ile karşılaştı.

“Neler oluyor Kader? Ne o saçma salak mesaj? Ne demek bitti?”

Kader yutkundu. Mert Ali’yi hiç bu kadar sinirli görmemişti. “Gördim o fotoğraflaru, ha o hatunlarla ne işun vardır?”

Mert Ali gözlerini yumdu. “Ya Kader hepsi benim sınıf arkadaşlarım. Seni de biliyorlar. Okulun bahçesinde çekilmişiz görmedin mi?”

Kader ise bambaşka düşüncelerdeydi aslında. Kendisi liseye kadar okumuştu. Mert Ali ile aynı sınıftaydılar ve üç yıldan fazladır çıkıyorlardı. Ama o artık üniverisiteye başlamıştı. Birinci yılın ilk yarısını iyi idare etmişlerdi. Mert Ali her fırsatta geliyordu. Ama ikinci yarı yılda hep derslerinin yoğun olduğunu söylemiş ve gelmeleri azalmıştı. Üstelik koca bir arkadaş grubu da olmuştu. Kader köyde büyümüştü. Mert Ali de öyle ama Mert Ali annesinden dolayı daha sosyaldi.

Düşüncelerini erteledi ve karşısındaki adama sadece “Bitti...” deyip, ilerledi...

Bu son konuşmaları olmuştu. Mert Ali sürekli ona şarkılar gönderse de Kader geri adım atmamıştı ve kızın da dediği gibi bitmişti...

 

Bölüm : 17.11.2024 21:57 tarihinde eklendi
Okur Yorumları Yorum Ekle
Hikayeyi Paylaş
Loading...