
James kızın üzerindeki elbiseleri bir bir çıkarırken yutkunup duruyordu. İkisi de konuşmuyor, sadece birbirlerinin gözlerinin içine bakıyorlardı. James onu kucaklayıp, ona ait olan odaya götürüp, yatağa uzandırdı. Kendi de üzerindeki kıyafetleri çıkarıp, yanına uzandı. Yeniden onu öpmeye başladığında ikisi de mutluydu. O an için...
James’in dokunuşları da öpücükleri de daha cüretkar ve baştan çıkarıcı olunca, Nefes çarşafı sımsıkı tuttu.
“Benim ol Nefes...” diye mırıldandı adam boğuk sesi ile.
Nefes sadece onun gözlerinin içine bakıyor, konuşamıyordu. James yavaşça üstündeki yerini aldı. Bu sefer dudaklarından önce boynuna, sonra göğüslerine indi. Sutyenini çıkarırken kızın yüzüne baktı. Gözlerini sımsıkı kapatmıştı. Bu James’i gülümsetmişti.
İki elini yanlara doğru koyup, bekledi. Öpücükleri durunca da kız gözlerini açtı. “Nefes’im, gözlerini açık tutar mısın?”
“James... Utanıyorum.”
“Ama utanmanı istemiyorum. Bu benim için de bir ilk Nefes. İkimiz için de özel. Ben her şeyimi sana sakladım. Masum olanı da, şeytana uyacağım anları da...”
Nefes hafifçe gülümsedi, “Bunun için çok özelsin James.”
“Gülüşlerimin ilk sahibisin, ilk sevdam, ilk aşkım, ilk aptal hallerimin sebebi, çocukluğumdaki masum sevgi, gençliğimdeki ateş, öpmek istediğim, dokunmak için yıllarca beklediğimsin. Her şey sensin Nefes. O yüzden utanma. Yanlış bir şey yok, ayıp olan hiçbir şey yok. Biz birbirimize aitiz. Ne sen bensiz olabilirsin ne de ben sensiz. Bu ikimizin en güzel ve en unutulmaz günü olacak.” Cümlesini bitirince yeniden kızı dudaklarından öpmeye başladı. Onun rahatladığını fark edince, öpücüğünü yeniden aşağılara doğru indirdi. Göbeğini öperken ellerini iç çamaşırının iki yanına koydu ve kızın gözlerinin içine bakarak önce onu indirip, çıkardı. Sonra da kendisininkini...
“Kendini ne olur kasma, olur mu?”
“Ta-tamam.”
James gülümseyerek onu öpücüklere boğdu ve aynı anda kıza sahip oldu. Nefes adamın dudağından kurtulup, yüzünü buruşturunca James yavaşladı.
“Çok mu acıdı?” diye sordu masumca.
“Biraz.”
“Tamam, yavaşladım. Şimdi iyi misin?”
“Evet.”
Ve dakikalar sonra ikisinin de rahatlamış bedenleri birbirlerine sarılı olarak yataktaydı.
“Duş almak ister misin? Duşa girelim birlikte,” diye sordu James onun saçını okşayarak.
“Evet. Ama önce ben alayım, olmaz mı?”
“Nefes-”
“Lütfen James, yeterince utanıyorum. Bu kadarı bile fazla zaten.”
“Peki aşkım.”
Yarım saatin sonunda Nefes çıktığı an James girmişti duşa ve onun girmesi ile kız hızla üstünü giyip, evden kaçarak çıkıp gitti.
Bütün yol düşündüğü tek şey nasıl bu kadarına cesaret edebildiğiydi. İstemişti, gerçekten o an istemişti. Ama şimdi düşününce utancından delirecek gibi oluyordu. Bir daha onun yüzüne nasıl bakacaktı, üstelik ailelerinin yanında?
Telefonunu çıkarıp Aslı’yı aradı, açıldığı an direkt “Neredesin?” diye sordu.
“Pastanede.”
“Tamam geliyorum. Konuşmaya ihtiyacım var. Bu arada şarjım yok, kapanabilir.”
*
James askıdan aldığı havluyu beline sardı, bir eline de saç havlusu alarak boynuna taktı. Bir eliyle saçını kurutarak banyodan çıktığında “Nefes?” diye sevgilisine seslendi, ama yatak odasında onu göremedi. Bu sefer mutfağa geçti, orada da yoktu.
Kaşlarını çattı, “Nefes hayatım?” en son oturma odasına baktığında çantasını göremediği an gittiğini anladı ve sinirle duvara yaslandı. “Ah Nefes ah!” diyerek yeniden yatak odasına dönüp üzerini değiştirdi.
O an çarşafa gözü takıldı. “Allah kahretsin bunu unutacaktım!” diye inleyerek hemen çekip, çamaşır makinesine attı. Özen ya da diğerleri gelse, bunu görseydi başı belaya girerdi. Nefes olduğunu hayatta söyleyemezdi, başkası dese ayrı dertti. Makinenin bitmesini beklerken, telefonunu çıkarıp Nefes’i aradı. Ama kapalıydı.
“Of Nefes, ne bu şimdi?”
J: “Nefes neredesin?”
J: “Böyle yaparak kendimi kötü hissetmeme neden oluyorsun?”
J: “Lütfen telefonu açtığında konuşalım.”
Derin bir nefes alarak başını geriye attı ve demin yaşadıkları dakikaların yeniden gözünün önüne gelmesine izin verdi.
***
Aslı Nefes’i beklerken bir yandan da tabakları diziyordu raflara. Renklerine, servis çeşitlerine göre de ayırıyordu.
“Kolay gelsin ortak!”
Arkasından gelen sesle irkildi ve birden dönüp, gelen adama baktı, “Emir? Senin ne işin var burada? Ayrıca ödümü koparıyordun!”
Emir gülümseyerek içeri girip, kızın yanına kadar geldi, “Ödüne kurban olsunlar senin,” dedi elini saçlarına götürerek. “Ayrıca burası benim de pastanem unuttun mu?”
Aslı sinirle itti adamın elini, “Sen bi çek de elini önce.” -Ne olmuştu bu adama böyle birden acaba?
“Aa ama sevgiliye böyle davranılmaz. Valla cıs olursun, Allah çarpar seni. Kötürüm kalırsın, buralarında hep sivilceler çıkar,” derken yüzünün birkaç yerine öpücük kondurdu, “Sonra ben seni öpemem.”
Aslı adamı üzerinden itti, “Sapık mısın nesin?” diye inledi, “Aaa! Sen kazada kafanı sağlam çarptın galiba? hareketlere bak ya!”
“Cık,” yaptı kızın çıplak omzunda parmağını dolaştırarak, “O gece çarpılan kalbimdi. Fena çarptın.”
Aslı bu sefer adamın elini omzundan ittirdi, “Ya sosyal mesafeden haberin yok mu senin? Allah’ın Çinli coronasını taşımadığını ne bileyim?”
Adam yüzünü buruşturdu, “Corona mı kaldı güzelim ya?” derken kıza yavaş yavaş yaklaşırken Aslı da geri geri gidiyordu.
“Yaklaşmasana böyle sapık gibi!” eline krep tavasını alıp kaldırdı, “Valla kafana geçiririm Emir, uzak dur.”
“Aa sen beni öptüğünde ben sana tava mı attım? Ne kadar ayıp.”
“Yok. Reddettin!” dedi sinirle, “Şimdi de ben istemiyorum Allah Allah!”
“Valla fikrini çok sormadım. Sende sormasaydın benim gibi!” Duvarla adam arasında kalınca, gözlerini kırpıştırdı. “Bundan sonra kaçışın yok, pasta güzeli. Benimsin!” Elini kızın her iki yanına koyup, daha da yaklaştı.
“Az edepsiz mi oldun sen? Çekil üstümden!”
Emir azıcık düşündü, “Edep? O ne acaba? Valla en son hatırladığım o gece bir tane kızın beni ateşli bir şekilde öptüğüydü, çok da edep arayışı içinde değildik o an ve ben o öpücüğün tiryakisi oldum. Daha istiyorum.”
“Avcunu yalarsın-” derken adamın değişen surat ifadesiyle ağzını eli ile kapatıp, “Allah beni!” diye söylendi.
“Yalarım da avcumu değil!” yavaşça kıza yaklaştı. “Aslı...”
Aslı birtek “Hıı?” diyebildi çünkü konuşamıyordu heyecandan.
“Seni sev-“
“Ben geldi-“
Emir ile Nefes’in kelimeleri aynı anda farklı sebeplerle kesildi.
Emir sinirle kardeşine dönüp, “İyi halt ettin,” derken Aslı “Rezil olduk!” diyerek inliyordu.
Nefes ise kocaman gözlerle baktı ikiliye, “Siz ne yapıyordunuz?”
“Ne yapamadığımızı sorsan, daha kolay cevap verirdim sevgili kardeşim, asıl sen neden geldin?”
Nefes çantasını çıkarıp askıya astı, “Sanane acaba, arkadaşıma gelirken sana mı soracaktım? Babama söylerim ha seni!”
“Çok korktum,” dedi ceketini alırken, sonra da Aslı’nın yanağından öpüp, “Görüşürüz güzelim, bir öpücük alacağım kaldı, tahsile gelirim sonra,” diyerek göz kırptı ve pastaneden çıkıp gitti.
Nefes sırıtarak bakıyordu kıza, “Hayırdır Aslı?” derken çıkan abisini gösterdi, “Abim iyi miydi?”
“Ya yok bir şey, zevzek işte. Hadi gel sana kahve yapayım. Kek de var. Konuşalım.”
“Tamam ama söyle önce, öptü mü seni?”
Aslı elindeki tavayı yere bırakıp, “Yok. Öpecekti.”
Nefes kıkırdadı, “Vay... Abime bak sen.” Gerçi kıkırtısı çok da keyifli değildi ve Aslı bunu fark etti.
“Senin neyin var?”
“Kahveyi yap da konuşalım. Uzun da azıcık,” dedi elini boynuna koyup, kendini yellerken.
“Tamam. Hadi otur.”
***
“Arabana bayılıyorum Hayri amca ya, çok güzel.”
Orta yaşlardaki, kır saçlı adam karşısındaki delikanlıya hayretle baktı. Kendi altında Ferrari dururken, onun yirmi yıl öncenin arabasına bayılıyordu?” İyi misin Doruk oğlum? Daha geçen sen değil miydin, sat bu arabayı, külüstür diyen?”
“Halt etmişim. Valla çok güzel araba,” dedi kaputuna vurarak. “Bu modeller sağlam oluyor biliyor musun? Yıllarca arıza vermiyor.” Bu adamın arabasına ihtiyacı vardı, kızı gezmeye son model Ferrari’si ile götüremezdi ya! Kıçına tekmeyi yerdi. Önce kızın duygularından emin olmalıydı, kız da onun duygularından...
“Evet öyledir.”
Doruk yıllardır yanlarında çalışan adama bunu nasıl diyeceğini bilmiyordu, çünkü adam kesinlikle altında bir çapan olduğunu anlayacak ve didikleyecekti.
“Hayri amca, bak ne diyeceğim bir haftalığına sen benim bebeğimi alsan bende seninkini. Değiş tokuş gibi. Olur mu?”
“Asla vermem!” dedi adam gözlerini kısıp, şüpheyle bakarak.
‘Lan ben bebeğimi veriyorum, sen bu kart horozu mu veremiyorsun?’ diye içinden sabır dileyerek söylendi. Ama adamın yüzüne gülümsemişti, “Hayri amca lütfen! Bak bir hafta sadece, hem benzin parası da benden.”
“Olmaz dedim Doruk oğlum.” Sonra arabasının camını iyice silip, adama döndü, “Sen neden benim arabamı istiyorsun, sen onu bir söyle bana bakayım?”
“De-deneyim işte,” dedi kısık ses ve suçlu çocuk edasıyla.
“Deneyim?” başını ‘seni seni’ der gibi salladı, “Sen giderken biz dönüyorduk oğlum. Benim de oğlum var. Hadi de bana, nedir bu işin aslı.”
Doruk kafasını kaşıdı, “Ya Hayri abi, bir kız var. Ben galiba bu kıza çok fena abayı yaktım. Deli divaneyim, o derece düşün yani. Ama ben bir hıyarlık ettim.”
“Ne ettin?”
“Kız zengin adam sevmiyor.”
“Neden, deli mi?”
Doruk yüzünü buruşturdu, “Yok, ters!” dedi hoşnutsuz bir sesle. “Ya hayır, her kız zengin koca peşinde koşar, bu bana da bi acayip geldi. Sevmiyor işte kız. Bende zengin olduğumu söylemedim. Yani aslına bakarsan çok da zengin değiliz zaten de...”
Adam bir çocuğa baktı, bir arabasına, bir arkadaki saray yavrusu evlerine, “Yani çok bir mal varlığınız yok evet,” dedi alayla.
“Dalga geçme abi ya, verecek misin vermeyecek misin?”
“O benim kıymetlim.”
“Elmalı turtalarda Selda teyzenin kıymetlisiydi. Hani o benle Umut’un yedikleri varya.”
Adam kaşlarını çattı ve cebinden anahtarı çıkarıp, çocuğa fırlattı, “Al bakalım pis şantajcı.”
Doruk gülümseyerek yanaklarını sıktı, “Çok teşekkür ederim Hayri abim ya. Ne kadar iyilik seversin. Bende çok iyi sır tutarım bana güvenebilirsin. Mesela Selda ablaya elmalı turtaları gizlice yediğini söylemeyeceğim.”
“Maşallah sana. Çok güvenilirsin.”
“Görüşürüz,” dedi sırıtarak.
Arabayı alıp, yola çıktı. Bugün her şey çok güzel olacaktı. Kıza duygularını açacaktı.
***
“Seni dinliyorum Nefes, ne oldu?”
Nefes eliyle, parmakları ile oynuyor, elini ensesine götürüp getiriyordu ama bir türlü konuşamıyordu, bu da Aslı’yı tedirgin ediyordu.
“Nefes, korkutma beni, kötü bir şey olmuş gibi davranıyorsun. Anlatmayacak mısın?”
“Aslında iyi mi kötü mü bilmiyorum? Karmakarışığım. Onu da öylece bıraktım, ama bakamazdım yüzüne. Şimdi de nasıl olacak bilmiyorum.”
“Nefes!” dedi Aslı kızın ellerini tutarak, “Bana ne olduğunu anlatırsan, sana yardımcı olmaya çalışıp, yorum yapacağım da, anacığım sen bir şey anlatmıyorsun ki!”
“Biz... James ve ben...”
“Evet?”
Nefes elleri ile başını tutup, “Of!” deyip, ağlamaya başladı.
“Nefes? Nefes ne oldu? Ayrıldınız mı?”
Nefes başını sağa sola salladı, “Hayır.”
“Ya Nefes valla şiştim, anlat artık!” dedi sinirle.
Sonra tezgahtan su şişesini getirip, bardağa doldurup, kıza uzattı. Nefes titreyen eliyle bardağı alıp, bir iki yudum içti.
“İyi misin?” diye sordu Aslı kızın suratına bakmaya çalışarak.
“E-evet. Daha iyiyim.” Derin bir nefes alarak Aslı’nın yüzüne baktı. “Söylüyorum. Ama bana gerçek düşüncelerini söyleyeceksin Aslı tamam mı?”
“Tamam söyle artık. Valla patladım.”
“Kolaydı söylemek.” Bir iki saniye durup, kızın yüz ifadesine baktı ve gözlerini kapatarak, “Biz James ile birlikte olduk!” deyip eli ile ağzını kapatıp, gözlerinden birini açtı.
Aslı’da tek mimik oynamazken, bir tek gözlerini kırpıştırıyordu.
Nefes dayanamadan iki gözünü de açıp, onu dürttü, “Aslı, kızım bir şey desene! ‘Aptal mısın nasıl yaptın?’ desene!”
“Tam mı?”
“Tamı yarımı mı var kızım bunun?”
“Ne bileyim. Yüzeysel de oluyor ya. Bersu anlatmıştı. Şu okuldaki arkadaşları yapıyormuş ya.”
“Saçma salak konuşma ya. Tam işte.”
“Acıdı mı kız?”
Nefes elini alnına koydu, “Aslı yeterince utanıyorum yapma Allah aşkına!”
“Kız şimdi sen adamı böyle çırılçıplak mı gördün? Hii!” deyip kıkırdadı.
“Aslı!” diye inledi Nefes, “Ya çok ayıp.”
“Ama valla çok haklısın utanmakta, ben bile şimdi James’in suratına baktığımda gülme şeysim gelir.”
Nefes’in gözleri kocaman oldu, “Sakın Aslı! Bak sakın!”
“Peki baksana adam da seni çıplak mı gördü?”
“Yok iç çamaşırımı araladı, gözlerini de kapadı oradan artık girdiği kadar-” sonra eli ile ağzına vurdu, “Bana söylettiklerine bak. Aslı ya!”
Aslı şeytanca sırıttı, “Vay be, şimdi siz birbirinizi gördünüz, öpüştünüz, seviştiniz ha... Ay çok değişikmiş ha!”
“Aslı! Kimseye bahsetmek yok.”
Aslı ofladı, “Gidip annemin beş çayında komşulara anlatacağım Nefes. Saçmalama gözünü seveyim kime anlatırım ben.”
“Ben uyarıyım da...”
O sırada kapıda duydukları, “Aslı!” sesi ile Nefes hemen çantasını alıp tezgahın arkasına saklanıp, “Ben yokum!” diye fısıldadı.
Aslı “Ne?” dedi kızı ayağı ile dürterek, “Çık şuradan-” derken James mutfak tarafına girdi.
“Aslı? Sana sesleniyorum.”
Aslı birden tezgahın arkasından kalkıp, sırıtarak adamı süzerken, gülmemek için zor tutuyordu kendini. “James bu ne güzel bir sürpriz. Hoşgeldin.” Şimdi Nefes’le bu? Aman Allah’ım, diye düşünürken James kıza kaşlarını çattı.
“Hoşbulduk. Ne oldu?”
“Anlamadım.”
“Bir garip baktın da...”
“Ha... Yok bir şey. Yüzüne bir güzellik şey etmiş-yani nasılsın James?”
“İyiyim Aslı,” dedi bir şeyleri fark ederek, sonra da “Sen nasılsın?” dedi imalı bir şekilde.
“İyi. İşte tabak diziyorum,” dedi tezgahtaki tabaklardan birini alıp sallarken. “Buyur gel birlikte dizelim-” dediğinde Nefes ayağına vurdu. Aslı “Ah!” deyince James ona ‘Ne oldu?’ der gibi baktı, “Ayağım tahtaya çarptı da!”
“Anladım,” dedi sinir eden bir gülümseme ile, “Ee tek başına mı diziyorsun ‘tabakları’?” diye vurgulayarak sordu sonra.
“Evet. İki tabak için aileyi seferber etmeye gerek yok.”
James kafasını kaşıdı, “Çok haklısın. Ee Nefes’i gördün mü? Uğradı mı buraya?”
“Nefes mi?” diye sorup düşünceli bir şekilde durdu, Nefes aşağıdan kızın ayağını kıstırınca Aslı “Ay!” diye bağırdı.
James kızın refleksine kaşlarını çatarak baktı, “Ne oldu?”
“Isırgan... Şey etti.”
“Isırgan mı? O ot değil mi?”
Aslı kafasını kaşıdı, “Yani ısırgan sineği, soktu işte.”
James alayla gülerken arkasını döndü sinirle. O sırada Aslı kıza yavaş bir tekme attı, sonra da dudağını, “Ne yapıyorsun?” diye oynatırken adam geri döndü. Aslı yeniden doğrulup, gülümsemeye çalıştı.
“Aslı o ısırgan sineğine söyle, benden nereye kadar kaçabilecek acaba? Elbet onu elime geçireceğim. Hadi görüşürüz güzelim.”
Adam sinirle pastaneden çıkınca Nefes ağlamaklı bir ifadeyle çıktı tezgahın altından. “Anladı sanki ha Aslı?”
“Yok canım, anlamış numarası yaptı. Salak mısın kızım her halde anladı.” Elini alnına koydu, “Adamın karşısında aptal durumuna düştük.” Sonra kıza anlamıyormuş gibi baktı, “Pardon da sen neden bu adamdan kaçıyorsun?”
“Utanıyorum,” dedi ağlayacak derecede sandalyeye oturarak. “Ne diyeceğimi, ne yapacağımı bilmiyorum.”
“O zaman ne bokuna yattın adamla kızım?”
Nefes kulaklarını kapadı, “Ay öyle deme ya Aslı ne olur.”
Aslı derin bir nefes aldı ve kızın elini tuttu, “Nefes sen bu adamı sevmiyor musun?”
“Deli gibi seviyorum.”
“O zaman sorun ne kuzum? Adam da seni seviyor. Yüzünü görmeliydin Nefes ya, perişandı adam.”
“Gerçekten mi?”
“Evet.”
Nefes dudaklarını büzdü, “Of yaa...” çantasını aldı, “Neyse ben görünmeden eve gideyim. Yarın konuşurum onunla.”
“Tamam. Yarın pastaneyi açıyoruz. Gel mutlaka.”
“Tamam gelirim zaten. Emir de dün gece masaları dizeceğim diye uyumamış. Güzel olmuş.”
Aslı ona sarıldı, “Yaptığın doğru değil Nefes, ama o anı yaşadığın kişi doğru. Öyle düşün olur mu?”
“Teşekkür ederim. İyi ki yanımdasın.”
“Sende.”
???
| Okur Yorumları | Yorum Ekle |

| 7.63k Okunma |
590 Oy |
0 Takip |
28 Bölümlü Kitap |