
Aslı masanın altından iki elini iki bacağının üstüne koymuş, sıkıyordu. Heyecandan kalbi duracaktı. Yıllardır bugünü bekliyordu, ama bu kadarını beklemiyordu açıkçası. Bu kadar romantik olacağını, Emir’in bu denli uğraşacağını düşünemezdi.
“Cevabın ne olursa olsun senden vazgeçmeyeceğim Aslı öncelikle bunu bil. Ben hayatım boyunca senden farklıydım. Sen bir şekilde bana öfkeni, kendince aşkını gösteriyordun. Ama ben seninle ilgili tüm duyguları içime gömdüm. Hep içimde, hayalimde, rüyalarımda yaşadım. Bazı zamanlar olurdu öyle hayallerle uyumuş, öyle rüyalarla uyanmış olurdum ki, ‘bugün her şeyi onunla konuşacağım’ derdim ve mutlaka o gün babalarımızın duvarına toslar, yerime oturtturulurdum. Özellikle benim babam, sanki hisseder ve beni durdururdu bir sözü ile.”
Aslı kıkırdadı, “Evet, babam da öyle. Senin konun geldiğinde kirpi gibi tüm tüyleri dikene dönüşür, diklenirdi. Ama bu beni hiç durdurmadı.”
“Benden cesursun.”
“Kesinlikle.”
Emir yutkunarak, masanın üstündeki kadife kutuyu açtı ve tek taşın parlaklığını gözler önüne serdi, “Ben bundan sonra sana karşı tüm duygularımda özgür olmak istiyorum. Aşkımda, tutkumda, özlemimde, sevgimde ve sende... Bunca yıllık hayalim, gerçeğim olur musun? Benimle evlenir misin sevgilim?”
Aslı gülümsedi, “Tek bir kelimelik mi cevap hakkım?” dedi dudaklarını büzerek.
Emir ofladı, “Bir zahmet Aslı, çünkü seni öpmek için sabırsızlanıyorum.”
“Pasta?”
“Aslı cevap?”
“Evet tabiki Emir, sorman hata.”
Emir başını sağa sola salladı, “Odunsun Aslı yemin ederim odunsun,” yüzüğü kutudan çıkarıp, kızın yanına geldi, “Ver şu sağ elini ver!” dedi çıkışarak.
“Emir yemin ederim şu pastayı suratına yersin ha! Odunmuş! İnsan sevdiği kadına odun der mi?” Yüzüğü sert bir şekilde soktu parmağına Emir, “Ah öküz!”
“Dedirtme Aslı, dedirtme! Allah Allah ya! Kıza cevap diyorum, pastanın derdinde. Al ye hepsini, al Allah aşkına, sok elini ye Aslı! Romantizmi öldürdün zaten.”
Aslı sinirle soktu elini pastanın içine ve “Emrin olur paşam!” deyip, koca bir parçayı adamın suratına yapıştırdı. Bunu öyle bir hızla yaptı ki, adam engel olamamıştı.
Emir şaşkınlıkla bakıyordu kıza, “Öyle mi küçük hanım?” dedi, sonra o da bir parça pastayı kızın suratına yapıştırdı ve bütün pastayı birbirlerinin suratlarına, üstlerine atıp durdular.
Pasta bittiğinde bir süre birbirlerine baktılar ve kahkahalarla gülmeye başladılar. Saniyelerce güldükten sonra, Emir şaşkınlıkla “Ya Aslı biz neden kavga ettik?” diye sordu. “Şu halimize bak. Alışkanlık mı acaba?”
“Sen bana odun dedin. Öküz.”
“Ama çok romantiktim neden bozuyorsun?”
“Ne var pastayı sorduysam? Gitti güzelim pasta, yiyemedik işte.”
Adam hınzırca gülümsedi, “Kim demiş ziyan olmuş diye!” kızı belinden tutup, kendine çekti. Önce yüzündeki pastayı yemeyle öpme arasında dudaklarını değdirdi. Sonra da dudaklarına kapandı. Önce alt dudağındaki pastayı yalarken, kız da aynı şekilde karşılık veriyordu ona. Adam onu taşıyarak masaya oturttu. Bacaklarını ayırıp, kendine çekti ve öpüşünün tutkusunu arttırıp, derinleştirdi. Hayatında yaşadığı en muhteşem andı, bugüne kadar tattığı en inanılmaz tattı.
Yavaşça ve zorlanarak ayrılmıştı kızdan. Başını alnına koyup, gülümsedi. “Hayatımda yediğim en tutkulu pastaydı.”
“Evet, benimde. Ama elbisem de battı, eve nasıl gideceğiz?”
“Yapacak bir şey yok. Elele gideceğiz. Bütün mahallenin ağzına sakız olacağız.”
Kız suratını buruşturdu, “O yelloz Tuba kesin laf sokar. Gözü sende haberin olsun, onun saçını başını yolacağım birgün.”
Adam kahkaha attı, “Yolarsın aşkım, yakışır. Hadi gidelim. Yoksa baban burayı basacak.”
Birlikte etrafı toparladıktan sonra o şekilde dışarı çıktılar. Elele sokaktan geçerken herkes onlara bakıyordu ve dedikleri gibi de oldu. Tuba’nın evinin önünden geçerken kız onları elele gördüğünde kaşları çatılmıştı. Hele de üstlerini başlarını fark ettiğinde daha da öfkelenmişti.
“Hayırdır Aslı, sonunda pastaneyi patlattın mı?” dedi alayla. Amacı onu sinir etmekti.
Aslı sağ parmağını kaldırıp, salladı. “Yok canım ya, Emir bombayı patlattı ve biz azıcık kutlama yaparken fazla coştuk. Haftasonu da nişanımız var.”
Kaşlarını çattı, “Ya!” dedi bir tek.
“Ya ya, kalırsın işte böyle.” Sonra Emir’in bıyık altından gülmesine aldırmadan çekiştirdi sevgilisini, “Hadi AŞKIM gidelim!” derken saçlarını savurmuştu.
Oradan uzaklaştıkça adamın sırıtması gülmeye, ondan da küçük bir kahkahaya dönüşmüştü. “Emir gülme!” diye çemkirdi kız dirseği ile ona vururken.
“Ama çok tatlı bir yırtıcıydın bebeğim.”
“Emir gülme valla yırtarım o ağzını, görürsün yırtıcılık nasıl olur.”
“Yırtarsan nasıl öpeceğim seni?” diye sordu kulağına eğilerek.
“Aklın fikrin nerede ya!”
Evlerinin önüne geldiklerinde, kızı yanağından öpüp, “Görüşürüz meleğim,” dedi.
Kız ise hiçbir şey demeden sinirle geçti eve. Anahtarı ile uğraşmamak için kapıyı çaldı (!)
“Ay kırsa-“ Burçin gördüğü kız ile dondu kaldı. “Aslı bu ne hal kızım?” sesi gereğinden endişeliydi.
“Yok bir şey anne, Emir evlenme teklifi etti de,” diye çemkirerek girdi içeri.
“Anlamadım, nasıl bir evlenme teklifi bu?”
“Pastayı suratına atınca, o da bana attı.”
Uğur sırıttı, “Gördün mü Burçin, kabul etmemiş. Aferin kızıma.”
“Yoo, kabul ettim. Ama sonra bana odun deyince-”
“Reddettin?” dedi Uğur bir ümit.
“Hayır baba, kabul ettim. Öküz dedim bende ona.”
“O seni terk etti?” -Bir yerlerde ‘Benim hala umudum var’ şarkısı mı çalıyordu?
“Hayır baba ya, ben kabul ettim, sonra o bana odun dedi bende ona öküz deyince pastaları birbirimize attık, sonra da öpüş-” derken eli ile ağzını kapattı.
“Burçin!” diye gürleyen adamla Aslı koşar adım odasına kaçtı.
***
Çalan kapıyı duyan Ela, kızına seslendi, “Nefes kapı!”
“Kapıcınız emrinize amade!” diye homurdanarak kalkıp, kapıyı açtı. Bugün pastanede gereğinden fazla yorulmuştu. Kapıda abisinin halini görünce ise önce şaşırdı, sonra da kahkaha atmaya başladı.
“Abi bu ne hal?”
Nefes’in cırlamasına, Ela da koşmuştu kapıya ve oğlunun o haline “Hii!” diye bağırarak tepki verdi. “Emir? Ne oldu oğlum sana?”
“Ya bir şey yok. Aslı’ya evlenme teklif ettim.”
Nefes kıkırdarken, Bulut arkadan sırıtıyordu, “Hayırdır oğlum pastadan mı çıktın dansöz gibi?”
Emir yüzünü buruşturdu, “Ha ha ha, çok komik. Yok da evet deme stili biraz değişikti.”
“Bayağı tatlı olmuş,” dedi Ela gülerek.
“Ya tadından yenmezdi. Ama pasta çok lezzetliydi,” Ayakkabısını çıkarıp, odasına doğru giderken, “Ben duş alıp, yatacağım,” dedi.
Ela yüzünü buruştururken Bulut sırıtıyordu, “Ödüllü pilavdan sonra, bir de muzlu pasta çıktı başımıza. İyi mi?”
Ela bir an kızını unutup, kıkırdadı, “Meyveliydi pasta.”
O sırada onlara şaşkınlıkla bakan kızlarını fark ettiklerinde Bulut hemen konuyu değiştirdi, “Hayırdır senin Çakmaktaş devirli Romeo ortalarda yok. Sevimsiz.”
O sırada telefonu çaldı ve “Arıyor!” dedi ona doğru sallayarak. “Ne tatlısın ya babacım, iyi insan-”
“Ya da iti an-”
“Baba!” diye çemkirerek odasına koşunca Bulut sinirle Ela’ya döndü.
“Neden önümüzde konuşmadı? Neden odasına gitti?”
“Ay sanane Bulut, sende beni aradığında odaya giderdim. Özeli sonuçta.”
Bulut yüzünü ekşitti, “Sevimsiz. Özelmiş!”
*
“Efendim canım?”
“Tatlım,” diye yanıtladı onu James, “Nasılsın?”
“Çok iyiyim aşkım, nasıl olabilirim, sonunda nişanlanıyoruz. Rüya gibi değil mi?”
James yüzünü ekşitti, “Hayır bebeğim, rüya gibi değil. Çünkü rüyalarımda sen beni bu kadar güzel sevmiyordun, çünkü rüyalarımda seninle yaşadıklarım bu kadar özel ve tutkulu değildi, çünkü ben hiçbir rüyamda sana ulaşamamıştım.”
“James...” dedi inler gibi, “Neden bu kadar geç kaldık biz?”
“Bence tam zamanında kavuştuk sevgilim. Çünkü çok önceden olsaydı bu aramızdaki, ne sen o okulu okuyabilirdin ne de ben bu kadar bekleyebilirdim.” Derin bir nefes alıp, “Aşkım,” diye mırıldandı.
“Efendim?”
“Fazla beklemeyelim olur mu? Hemen nişandan sonra düğün hazırlıklarına başlayalım. Biliyorsun annem çok bir şey olmasa da bana bir şeyler bırakmıştı. Yunanistan’daki arsa küçüktü, onu sattığımda araba almıştım. Evinde parasını bankaya koymuştum. Hep bugünleri düşünerek. O parayla güzel bir ev alırız, geri kalanını da düğün için harcarız.”
“James, böyle kendini yıpratma. Benim babam da var, hem eminim halamla dayım da sana yardım edeceklerdir.”
“Evet, ama zaten yıllardır ellerinden geleni yaptılar. En önemlisi bana evlerini açtılar. Babam ölüp, ardından da annem hastalanıp ölünce, kimsenin yapmayacakları iyiliği yaptılar bana. Daha fazla yük olmak istemiyorum.”
Nefes gözündeki yaşı sildi, “Sen onların evlatlarısın. Kendini nasıl yük olarak görürsün? Halam duyarsa çok üzülür.”
“Ya öyle değil Nefes’im, beni mecbur olmadıkları halde okuttular, bu yaşıma kadar ne Özi ne de Şeri bankadaki o paraya dokunmama izin vermediler.”
“Sende onları hiç mahcup etmedin James. En iyi üniversiteyi, ilk senende kazandın. Hep bölüm birinciliği ile bitirdin. Şimdi de Türkiye’nin sayılı şirketlerinden birinde mimarsın.”
“Ve sana aşık oldum,” diyerek gülümsedi. “Bu onlar için bir eksi ne de olsa.”
“Bence kimse söylemiyor ama, herkes bu durumdan oldukça memnun.”
“Öyle mi dersin?”
“Aynen.”
“O zaman nişana hazır mısın sayın Nefes Erdemli?”
“Hazırım sevgilim.”
***
Gelinlerin ikisi de mutlulukla aynanın karşısına geçtiklerinde her birinin başına farklı kır çiçeklerinden yapılan taçlar takılmıştı.
Şermin ve Özge daha çok Nefes’le ilgilenirken, Burçin ve Ayşim Aslı ile ilgileniyorlardı. Ela ve diğerleri de erkenden işlerini bitirip, erkeklerle birlikte Emsal hanımın bahçesini süslüyor, masalara renkli örtüler serip, çiçekler diziyorlardı. Ela sandalyelere masalarla uyumlu renkte tüller bağlayıp, araya çiçekler sıkıştırıyordu. Nişana Aslı’nın abilerinden başka annelerini de çağırmışlardı ve kadın onur duyarak gelmişti.
James ile Emir ise berberde işlerini bitirip, eve giyinmeye gelmişlerdi. Sonra da gidip kızları kuaförden alacaklardı. Aynı ev farklı odalarda giyinip, kapıya çıktılarında birbirlerine bakıp gülümsediler.
“Hazır mıyız dostum?” dedi James omzuna vurarak.
“Yıllardır. Gidip alalım gelinlerimizi.”
*

İki çift elele bahçeye giriş yaparlarken arkada fon müzik olarak “Bir Dalda İki Kiraz” şarkısı çalıyordu. Özellikle bu şarkıyı istemişlerdi ve hemen bahçenin ortasında durmuşlardı dördü de. Tüm aile bireyleri de etraflarında toplanmıştı. Biraz değişik bir isteme olacaktı.
İlk önce Özgür söze girdi, “James, benim canımın, hayatımın bir parçası. Şimdi düşünüyorum da iyi ki doğmuş, iyi ki ailemize dahil olmuş. Bunu en çok Şermin’e borçluyum. Eski eşim ilk bize kapıyı çalıp, James’ten bahsettiğinde açıkçası ben direkt reddetmiştim. Ama Şermin beni yanlış yoldan çevirdi ve şimdi benim yeğenimden öte kardeş gibi büyüdüğüm Ela’mın kızına aşık oldu.” Bulut’a döndü, “Senden ikinci kez aynı şeyi istiyorum. Bu seferki daha zor biliyorum. Yıllar önce Özge’m James’e nefes olmuştu, şimdi de hayatının geri kalanı için, Allah’ın emri peygamberin kavli ile Nefes’ini James’ime nefes olsun diye istiyorum.”
Bulut “Çok güzel istedi gıcık herif,” diye homurdandı karısına, sonra da önce mutlulukla ve gözleri dolmuş bir şekilde ona bakan kızına, sonra da Özgür’e baktı. Ela ona güç verir bir şekilde elini tutuyordu, “O benim sadece kızım değil James, her şeyim. Yıllar önce bir her şeyimi daha sana baba olan adama vermiştim. Bir gün pişman olmadım. O yüzden şimdi her şeyimi sana emanet edebiliyorum, çünkü sen o adamın oğlusun. Ona iyi bak,” gözündeki yaşı sildi, “Mutlu olun. Verdim gitti.”
Nefes koşarak babasına sarıldı, “Seni çok seviyorum babacım,” dedi sevgiyle.
Bulut da kızı gibi ağlıyordu, saçlarına öpücükler kondurdu, “Bende seni seviyorum evimin çiçeği, ruhumun nefesi.”
Sıra Bulut’la Uğur’a gelmişti. Bulut gözündeki yaşı silip, bir an gülümsedi, “Bu tarafta olmak daha güzel,” deyince de onunla birlikte herkes güldü.
“Aman ne hoş. Senin adına sevinmeli miyim dostum?”
“Çocuklarımız için evet. Biz seninle daha ufacıkken, kavga ederek tanışmıştık ve çok güzel bir dostluğumuz oldu. Ben biliyorum ki benimle ölüme yürüyecek ilk kişisin. Çocuklarımızda kavga ederek başladılar her şeye ve şuan eminim ki ömürlerinin sonuna kadar birbirlerine sımsıkı bağlanacaklar. Çünkü onlar bizim çocuklarımız. Ee Uğur sıkı dostluğumuzdan sonra, dünür olmaya ne dersin? Allah’ın emri peygamberin kavli ile kızını oğlumun elinde kalan tek hayali için istiyorum.”
“Sen de güzel istedin, pislik herif!” dedi homurdanarak. Sonra Burçin’e döndü, “Sen bana hayatımdaki en güzel hediyenle geldin. İznin olursa sevgilim, onu hayatımda güvenebileceğim tek kişiye verebilir miyim?”
Burçin ona sevgiyle sarıldı, “Sen bu dünyada babalığı hak eden en yüce insanlardan birisin. Ben sana Aslı’mı gözüm kapalı emanet ettim. Emir’e de aynı şekilde verelim bence.”
Uğur zor da olsa, Burçin’in elini tuttu, “Benim ona baktığım gibi ona bak Emir. Akşamları süt içmeden asla uyutma. Yoksa huzursuz uyur ve mutlaka saçını okşa, o zaman kabus görmez.”
“Merak etme Uğur amca. Bundan sonra gecesi de gündüzü de pembe rüyalar gibi güzel olacak. Bunun için elimden geleni yapacağım.”
“Pasta atma da kızımın suratına,” derken yüzünü buruşturdu. “Pasta atmış ya...”
“Önce o başlattı.”
“Allah Allah ben mi başlattım?” diye çemkirdi kız adama, “Bana odun diyen sen değil miydin?”
“Odunluk yapan sen değil miydin Aslı hanım?”
“Tamam!” diye araya girdi Bulut. “Nişanınızda kavga etmeyin bari. Babası vermekten vazgeçecek.”
“Valla bir tereddüt etmedim değil.”
“Şaka babacığım şaka,” dedi Aslı korkuyla. Sonra adama dirseğini geçirdi, “Hepsi senin yüzünden.”
“Aslı!”
“Ya susun ya vermem!” Uğur ikisine de tehditkar bir şekilde baktı, ama biliyordu ki onların aşkları hep öyle sürecekti, en sonunda acı ile “Verdim gitti,” derken gözündeki yaşa engel olamamıştı.
Ve Emsal hanım kalkıp yüzükleri her iki çifte de taktı. “Sizler benim canlarım, torunlarımsınız. İki delikanlı da aynı benim kocam gibi sevdiler sizi. Ben aşkımı, sevgimi erken kaybettim. Ama sizin birlikte upuzun bir ömrünüz olsun ve en az benim kadar mutlu olun. Sizleri seviyorum,” deyip, kurdeleleri kesti.
James Nefes’e pırlantalarla süslü JN bitişik harfli bir bileklik ve tek taş takarken, Emir Aslı’ya küçücük pasta figürlü bir kolye ile ona uygun bileklik takmış ve her iki adamda nişanlılarının alınlarından öpmüştü kızları. Sonra da tebrikleri kabul ettiler.
O sırada kapıdan Doruk gelmişti. Oğuz ona kaşlarını çatarak bakınca, o da aynı şekilde karşılık verdi. Ayşegül ise adamı kapıda görür görmez hemen yanına koşmuştu, zaten kapıdan da gözünü ayıramıyordu. “Aşkım geciktin?”
Oğuz da elleri cebinde geldi yanlarına, “Asistan sana verdiğim dosyalar bitmeden çıkmak yok demedim mi?”
“Bende sana ‘Ayşegül bana gel derse, iki elim kanda olsa giderim’ demiştim. Bitirdim!” dedi kendini beğenmiş bir edayla.
Oğuz “Gereksiz!” diyerek yanlarından ayrılacakken, birden durup adama ve kızına baktı, “Dans yok Ayşegül.”
“Beni dansa kaldırırsa, iki elin yakamda olsa kalkarım babacığım.”
“Ya ben anlamıyorum, annen asi değildi, sen kime çektin böyle?”
Ayşegül adamın koluna girdi ve “Gel, biz kuzenlerimle oturalım sevgilim,” diyerek babasının yanından uzaklaştırdı onu.
Oğuz inanamayarak baktı kızına, “Bak bak havalara bak!” dedi o da arkalarından bakıp.
“Süper olur. Scary Teacher gibi baban var. Gördüğü an yakamdan tutup, kapının önüne koyuyor.”
“Oy kıyamam.”
Doruk masum kedi gibi baktı sevgilisine, “Kıyma. Yalnız bırakma beni,” diyerek biraz daha sokuldu ona. Ama korkmaya başlamıştı artık. Yalanı ortaya çıkacak diye ödü kopuyordu ve çok ama çok yakın olduğunu hissediyordu.
İki çift ilk dansları için piste çıkmıştı. James ve Emir’in seçtiği ortak şarkı çalmaya başladığında, James önce Nefes’in alnını öptü, sonra da alnını onun alnına dayadı.
“Artık nişanlımsın.”
“Nişanlınım.”
“Yarın başbaşa olalım mı?”
“Olur,” dedi nefesleri düzensizleşerek.
“Önce kahvaltı yaparız, sonra da biraz birlikte zaman geçirir, dışarı çıkarız. Olur mu?”
“Olur,” diyerek bakışlarını kaçırdı.
“Kaçırma o bakışları, gözünü sevdiğim,” dedi gülerek. “Tamam şöyle yapalım, kahvaltı için bize gel, Şeri bize güzel bir kahvaltı hazırlasın. Çok pistir Pazar kahvaltısı, sonra da dışarı çıkarız. Sinemaya ya da sahile gideriz, nasıl?”
Nefes derin derin soluyordu, “Ta...Tamam.”
O sırada şarkının nakaratından Emir Aslı’nın kulağına sözleri fısıldarken, James Nefes’in gözlerinin içine bakarak söylüyordu...
“ Bundan böyle senin adın aşk yarim...
Al bu beni cayır cayır yak yarim...
Ben çekerim bu dünyanın kahrını,
Sen sadece tatlı tatlı bak yarim...”
(Senin Adın Aşk Yarim)
Herkes sevdiğinin gözlerinin içine bakarak şarkıyı söylerken, Emsal hanım tüm ailesini sevgiyle izliyordu. Allah onun elinden sevdiği adamı almıştı. Ama ardından kocaman, aşk dolu bir sürü evlat, torun bırakmıştı. Şanslıydı, bir yanı burukken bir yanında kelebekler uçuşuyordu.
“Teşekkür ederim Allah’ım,” diye mırıldandı.
???
| Okur Yorumları | Yorum Ekle |

| 7.63k Okunma |
590 Oy |
0 Takip |
28 Bölümlü Kitap |