
ve bölüm...
Sensiz kaç sabaha uyandım,
Saymayı bırakalı yıllar oldu.
Şimdi mutluluk zamanı,
Bak aşk bizi tam on ikiden vurdu.
Doruk kollarında sevdiği kızla dans ederken, gözlerinin içine bakıyordu. Şuan ki mutluluğunu kelimelere dök deseler, Türkçedeki hiçbir kelime yetmezdi anlatmaya.
“Çok şaşkınım,” dedi başını sağa sola sallayarak.
“Çok mutluyum,” diye karşılık verdi Ayşegül sevdiği adama.
“Gerçi direkt nikah olsa daha da mutlu olurdum.”
Kız ufak bir kahkaha attı, “Valla babamı buna bile zor ikna ettik. Baksana suratına.”
Doruk başını çevirip Oğuz’a baktığında asık suratla onları izlediğini görüp, sırıttı. Sonra başı ile selam verir gibi yapıp, geri döndü.
Oğuz da sinirle karısına bakıp, “Gördün mü nispet yapıyor bana?” diye çıkıştı.
“Saçmalama Oğuz, saygıdan merhaba dedi çocuk.”
“Saygı mı? Bu çocuk mu saygılı? Gözümün içine baka baka kızımı dudağından öpeceğini söyledi. Öptü de!”
“Tamam Oğuz, ufak bir veda busesiydi.”
“Veda? Buse? Ufak? Valla sen sevimli kuş Tweety’sin.”
Ayşim bıkkın bir nefes verdi, “Evleniyorlar Oğuz. Sende evlenmeden önce uslu bir damat değildin.”
“Ben babandan seni istedim, o da verdi. Bu istemedi bile.” Ellerini göğsünde birleştirdi, “Valla Ayşim bak ben söylüyorum, bu çocuğa kız falan vermedim ben. Sonuna kadar kızımı alma hakkına sahibim.”
“Hıı, kızın gelsin de senin alman kalsın.”
James ise Nefes'i kollarında resmen sımsıkı sarmalamıştı. “Seni seviyorum,” diye sürekli aşkını fısıldıyordu kıza.
“Bende seni seviyorum.”
James derin nefes alıp verdi, “Düğünümüz yaklaşıyor.”
“Evet.”
“Seni çok özledim,” dedi kızın gözlerinin içine bakarak. Babası ile yaşadığı o olaylı günden sonra ilk kez bu konuyu açıyorlardı.
“Bende özledim,” derken gözlerini kaçırdı Nefes. Üstelik adamın omzundaki elleri de kasılmıştı.
Bu durum James’i güldürdü, “Tamam Nefes’im, gerilme. Söz düğüne kadar bekleyeceğim.”
Nefes çekinerek baktı adama, “Sonuçta yaşanacak şeyi yaşadık James, beklesek ne olur beklemesek ne olur.”
James bıkkın bir nefes bırakıp, önce etrafına sonra kıza baktı, “Neden şuan kendimi iğrenç hissettiriyorsun Nefes? Sanki o anı tek başıma yaşamışım gibi.”
“Saçmalama James. Her şey yaşanıp bittikten sonra düğüne kadar bekleyeceğim sözün saçma geldi sadece.”
“O olay yaşandığında babana karşı mahcup olan bir tek sen değildin bebeğim, bende kötü oldum. Seni, kendimi savunamadığım için kendimi parçaladım. Ama yaşadık Nefes, birlikte yaşadık ve Allah kahretsin ki her dakikası muhteşemdi.”
“Tamam, kapatalım mı bu konuyu James?”
“Kapatalım Nefes! Kapatalım.” Sonra bütün keyfi kaçmış gibi gözlerini yumup açtı ve “Oturalım mı?” diye sordu.
Nefes dudaklarını sarkıtarak, “Oturalım,” dedi.
Nişan yüzükleri takılırken, Doruk ile Ayşegül’ün mutluluğu gözlerinden okunuyordu. Herkes ikisini tebrik ederken bile birbirlerinden gözlerini ayıramıyorlardı. Doruk elindeki yüzükle oynarken, şuan yaşadığı şeyin rüya olmasından ödü kopuyordu. En son Ayşegül’le yeniden yanyana geldiler.
“Rüya değil bu yaşadığımız an, sen rüya değilsin, değil mi sevgilim?”
“Rüya olmadığımı sana dudaklarımla kanıtlamak isterdim ama etraf çok kalabalık.”
Doruk ufak bir kahkaha attı, “Yapmadığımız şey değil,” diyerek kızı belinden tutup çekti ve dudaklarına uzun bir öpücük kondurdu.
Emir yüzünü buruştururken, Ayşim Oğuz’un dikkatini dağıtmaya çalışıyordu.
“Ayşim yine öpüyor kızımı! Bak gördün mü?”
“Bu da kavuşma şeysi, küçük kavuşma busesi!”
“Vallahi de iyimserlikte çığır açıyorsun karıcığım!” diye gürledi.
***
Akşam Emsal hanım, gençleri ve anne babalarını bahçesinde yemeğe toplamıştı. Bir çeşit Emir ile Aslı’nın ve Nefes ile James’in veda yemeği gibiydi. Sevdiği torunlarının ve torunu gibi gördüğü evlatlarının evlenmesine en çok mutlu olanlardan birisiydi.
“Ay... Ne kadar mutluyum anlatamam.”
“Hı çok mutluyuz ailecek severek izliyoruz,” diye homurdanan Bulut başını sabır çekerek salladı, “Anne değil, Yunan-Türk dostluk kurumu başkanı sanki.”
Uğur da yüzünü buruşturdu, “Birde senin oğluna bak, kurulmuş hemen annenin yanına, Sultan Sülüman gibi havalarda, annen de harem ağası mübarek.”
Emsal hanım James’in elini sıktı, “Sen çok hakikatli bir evlat çıktın oğlum. Aynı benim oğlum gibi boş heveslere, anlık zevklere düşüp kendini de aileni de utandırmadın. Aferin sana. Nefes’i sonuna kadar hakkediyorsun.”
Emir başını babaannesinin omzuna koydu, “Ama bende öyle yaptım babaanne. Beni de öv, beni de yücelt,” dedi kedi gibi başını kadına sürterek.
“Hadi oradan, şebeklik yapma. Sen zaten babanın oğlusun, başka türlüsü sana olmazdı.”
“Evet babaanne. Hep Aslı’yı bekledim ben. Elimi başka ele sürmedim bile.”
James de karşısında oturan nişanlısına baktı. Hala araları kötüydü. Ama ortamda belli etmiyorlardı çok. “Evet. Benim de elimi ilk tutan kız Nefes’ti. Daha bebekti. Son olması için ne dualar ettim.” Gözgöze geldiklerinde ikisi de kaçırmadılar bakışlarını birbirlerinden.
“Aferin size, işte benim torunlarım,” dedi gülümseyerek.
Uğur yüzünü sıvazladı, “Konuşmaya bak Allah aşkına.” Sonra kadına inanamıyormuş gibi bakıp resmen inledi, “Emsal teyze, gözünü seveyim oradan bakınca benim midem kaç oda kaç salon görünüyor. O kadar geniş değil çünkü ben eminim.”
Bulut da Uğur’u destekledi, “Valla dostum diye demiyorum anne ama çok doğru söylüyor. Hem sen bu iki zibidiyi böyle göklere çıkarıyorsun da, kızlarımızı sıkıştırıp öptüklerini biliyor musun?”
Emsal hanım burnunu dikleyip, yüzünü buruşturdu “Hadi oradan, ikinizin de geçmişinizdeki haylazlıkları görmedik sanki.” Oğluna baktı önce, “Sen değil miydin nişanlıyken benle kayınvaliden eve geldiğimizde yengeç gibi yan yan yürüyüp, banyoya kaçan.”
Bulut ensesini sinirle ovarken “Sittin sene geçse unutmayacak arkadaş!” diye homurdandı.
Emsal hanım bu sefer Uğur’a bakınca, Uğur sevimli bir şekilde gülümsedi, “Emsal teyzeciğim hiç girmesek o konuya-” demişti ki kadın onu duymazlıktan gelerek konuşmasına devam etti.
“Ya sen Uğur evladım, sen değil miydin cümbür cemaat sizdeyken eve gelip kapıda karınla- tövbe estafurullah şimdi söylettirme bana, anladın sen ne yaptığını. Yani demem o ki kimse kimseden daha üstün değil. Şu gençlerin yoluna taş olmaktan vazgeçin de, bir de siz yormayın onları. Hayat yeterince yorucu. Ben hep evlatlarım mutlu olsunlar diye çabaladım, çok şükür ki bakın mutlulukla sizleri evimde ağırlıyorum. Torunlarımı seviyor, seviliyorum. Evlatlarım, gelinlerim, damatlarım, evlat gibi gördüklerim hepiniz kıymetlilerimsiniz benim. Sizlerde ileride öyle bir sofrada torunlarınızla sevgi ile oturmak istiyorsanız, önce çocuklarınızı sonra da çocuklarınızın sevdiklerini kucaklayacaksınız.”
Bulut ile Uğur çok oralı olmasa da diğer herkesin Emsal hanımın sözleriyle gözleri dolu dolu olmuştu. En çok da kızlarını yakın zamanda evlendirecek olan Ela ve Burçin’in.
***
James üç gecedir uyku uyuyamıyor, işe sersem gibi gidip geliyordu. Nefes’le araları bozuk olduğundan huzuru da yoktu. Mesajların karşılığı kısa ve soğuk gelirken, aramalarının çoğu da cevapsız kalıyor, Nefes onun beş aramasından birini açıyordu ve yaptığı tek açıklama da “Müsait değildim,” gibi saçmalıklar oluyordu. Bu da James’i sinir ediyordu. Bugün pazardı ve düğünlerine bir hafta kalmıştı. Böyle kavgalı kavgalı da evlenilmezdi ki...
Sabah güneş doğmadan yataktan kalkıp, eşofmanlarını giyindi. Evde bir iki iş kalmıştı, en azından onları bitirmeyi düşündü. Alet çantasını alarak evden çıktı. Henüz güneş doğmadığı için yollar karanlık ve ıssızdı. Evlerine geldiğinde gülümsedi. Anahtarla dış kapıyı açıp, merdivenlerden ikinci kata çıkarak kendi evlerinin de kapısını açıp içeri girdi.
O sırada bir ses duydu. Kaşlarını çatıp, alet çantasını yere bıraktı. Başını yana eğdiğinde içerideki odanın da ışığının açık olduğunu gördü. Tıkırtıları da duyunca, “Kim var orada?” diye seslendi.
Nefes birden başını odadan çıkardı, “James sen misin?” dedi korkudan titreyen sesi ile.
James de rahatlamıştı, ama sonra aklına gelen şeyle öfkelendi, “Sen ne zaman geldin buraya?” diye sordu iki adımda odanın kapısına gelip.
“Demin.”
“Demin? Bu karanlıkta, yollar ıssızken?”
“Ya farkında bile değildim. Canım sıkkındı, uyuyamadım. Evden çıktığımda kendimi burada buldum.”
James kafasını kaşıdı, “Benim de canım sıkkındı. Bende uyuyamadım.”
“Senin neden canın sıkkın?” diye sordu Nefes.
James alay ve sinirle karışık güldü, “Bilmiyor musun canımın neden sıkkın olduğunu gerçekten?”
“Bir tahminim var ama emin değilim.”
“Seninle aynı şeye diyelim.”
Nefes dudağını ısırdı, “O gün için özür dilerim James. Ben seni kırmak istemedim.”
James kızı kollarına alıp, sardı. “Ben özür dilerim Nefes. Ama yaşadığımız anlardan pişman olduğunu hissetmek beni delirtiyor. Kendimi kötü hissettiriyor.”
İkisi de birbirlerine uzun uzun baktıktan sonra, James yavaşça dudaklarına eğilip, onu uzun uzun öptü. Her saniye kızın ellerinin okşayışıyla birlikte dudaklarının baskısı da sertleşiyordu. James dayanma noktasının sonundaydı ve Nefes’in inleme sesi ile birlikte, “Sikerim düğünü bekleyecek olan aklımı,” diyerek kızı duvara yasladı.
Nefes kıkırdayınca, “Sus ve ilk adımı at Nefes!” diye emredince, Nefes adamın tişörtünü çıkardı. James de buna karşılık kızın tişörtünü çıkardı. “İkinci adım,” dediğinde ise, Nefes bu sefer eşofman altını indirdi, James de onunkini indirdi. “Üçüncü adım sayın Erdemli.”
Kız derin bir nefes alarak ayağını adamın beline doladı. “Güzel. Gerisini sanırım ben yapabilirim,” diyerek tek hamlede kıza sahip oldu ve her anında ikisi de bir an olsun birbirlerinden gözlerini ayırmadılar.
***
Kına gecesi herkes için çok eğlenceli geçmişti. Nefes özellikle babasının mekanında, yani annesi ile babasının düğünlerinin olduğu yerde olmasını istemiş, onlar da isteğini yerine getirmişlerdi. Yıllar öncesinde olduğu gibi yine ‘SONSUZ ORGANİZASYON’ şirketi gelmiş ve mekanı adeta rüya gibi bir kına gecesi konseptine çevirmişlerdi.
Ama şüphesiz gecenin en çok konuşulan anı James ve Nefes’in karşılıklı oynayışıydı. James’in bakışları, Nefes’in gülüşü ve karşılıklı bedenlerinin birbirine değerek oynamaları kimileri tarafından kıskançlıkla, kimileri tarafından mutlulukla izlenmişti.
Ve gecenin sonu nihayet gelmiş, Nefes de ayaklarını ovalayarak oturmuştu yerine. James de Emir ve diğerleri ile sohbetine ara verip kızın yanına geldi.
“İyi misin sevgilim?”
“James ayaklarım mahvoldu. Keşke annemi dinleyip bir gün ara verseydik. Çok pişmanım.”
“Boşversene ya, ne arası. Ben yarına saat sayıyorum, bir de bir gün daha bekleyemezdim.”
Nefes kıkırdadı, “Deli çocuk. Kına yarın olacaktı işte.”
“İyi böyle iyi. Düğünde Nefes’in çok ayağı ağırdı der, erken kaçarız.”
“Ha, kendi düğünümüzden erken kaçarız?”
James kızın yanağını okşadı, “Yarın evleniyoruz Nefes, inanabiliyor musun?”
“İnanamıyorum. Hala biri çıkıp da rüyadasın Nefes, uyan diyecek diye çok korkuyorum.” İkisi de sevgiyle birbirlerine sarıldı. “İyi ki hayatımdasın James.”
“İyi ki nefesim oldun sevgilim.”
*
Emir’in somurtarak oturduğunu gören Aslı yanına gelip, oturdu. “Aşkım neyin var?”
“Hiçbir şeyim yok. Hemde hiçbir şey.”
“Suratın asık,” dedi yüzüne sevimli bir şekilde gülümseyerek.
“Dedim ya Aslı bir şeyim yok. Ne bir kınam var, ne bir düğünüm ne de bir gelinim. Bu gecede sensiz uyuyacağım.”
Aslı kahkaha attı, “Ay sen James ile Nefes’i mi kıskandın?” adam sadece omuz silkince Aslı ona sıkıca sarıldı, “Kıyamam.”
“Biz önce evlenmeliydik. Ne güzel onlar yarından sonra aynı evde kalacaklar. Biz? Daha on dört gün var.”
“Bugün bitti on üç,” dedi Aslı sevimli sevimli gülümseyerek.
Emir derin bir nefes alıp verdi, “Aslı on üç gün sonra benimsin.”
“Seninim...”
Arkadan “Sosyal mesafe Emir, sosyal mesafe!” diye gürleyen Uğur’la Emir ona bakmadan sabır çekti.
“On üç gün sonra Uğur amca, sadece on üç gün!”
***
“Anne, çantamı bulamıyorum!” diye evin içinde cırlayan kızını duyan Ela, kulaklarını kapatacaktı artık.
“Nefes kızım vestiyere bak. Sendeydi en son.” Sonra kocasına seslendi, “Bulut sen Demir’le görüştün mü, ne yapmışlar gelinliği?”
Bulut oflayarak mutfaktan resmen gürledi, “Kahvaltı ediyorum Ela!”
“Ay kızının düğün günü bunun da kahvaltı sefası yapacağı tuttu.”
Nefes de babasına bakarak, çığlık atarcasına konuştu, “Ya baba ya, geç kalacağım sen hala ekmek peynir peşindesin!” annesine de aynı şekilde bağırdı, “James nerede kaldı ya? Çantam da yok!”
“Ay kızım sakin olur musun?”
“Olamam! Olamam anne! Bugün düğünüm var, ama çantam kayıp, damat kayıp, gelinliğim hangi cehennemde bilmiyorum ve babam oturmuş hala ekmeğe bilmem ne yağı sürüyor!”
Ela mutfak masasından kalkmayan kocasının bacaklarının arasında sakladığı çantayı gördüğünde oflayarak, “Çantan bak burada,” dedi çantayı zorla adamdan çekerek, “Damat gelir az sonra, gelinliği de abin kuaföre bırakmış. Oldu mu kızım? Artık sakinleş.”
Nefes annesinin elinden çantasını çekerken babasına kısık gözlerle bakıyordu, “James de mi o masanın altında doğru söyle.”
“O kazık kadar adamı saklayacak olsam, emin ol masamın altına saklamam. Bacaklarına bakar.”
Ela inanamayarak baktı kocasına, “Bunlar bu akşam evleniyorlar Bulut.”
Bulut sinirle masadan kalktı, “Kahvaltıyı da zehir et Ela, bravo. Öğlen yemeği de yemeyim, hatta akşama kalmadan açlıktan belki ölüp giderim.”
Mutfağı terk eden adama ikili şaşkınlıkla bakarken, Ela “Bir beni yemediği kaldı, açlıktan öleceğim diyor, adama bak,” diye homurdandı.
“Özel gününde sanırım,” dedi yeni gelen ve kapı pervazına yaslanan Emir. “Nede olsa kızı evleniyor. Darısı Uğur amcaya inşallah. On iki buçuk gün kaldı.”
Nefes başını sağa sola salladı, “Bugün benim günüm abi, bana odaklanın!” diye çemkirdi. “Buçuğu da sayıyor. Saat say saat!”
*
James’in evinde de durum farksızdı. Bir yanda kravatını arayan Özgür, bir yanda damatlığının kol düğmelerini bulamayan James Şermin’i çileden çıkarmışlardı.
“Şeri kol düğmelerim yok!” diye gürledi yine odasından James.
O sırada odaya Özgür girdi. Elinde de bir kutu vardı. “Kol düğmelerin senin evinde.”
“Oraya mı götürmüşüm? Akıl mı kaldı?” dedi başını sağa sola sallayarak. Adamın uzattığı kutuyu alıp, “Teşekkür ederim Özi,” diye mırıldanıyordu ki açıp gördüğü şeyle kaşlarını çattı.
“Bunları takmanı istedim.”
‘N&J’ yazan gümüş kol düğmelerini gördüğünde gülümsedi, “Özi bu çok güzel. Çok teşekkür ederim.”
“Küçükken bana ‘baba’ derdin, bu sıfatı senden ve Emre’den duymak benim için çok başkaydı James.”
“Özi-” dese de Özgür onu eliyle susturdu.
“İnsan o çocuğun öz babası olunca bu sıfatı zaten kazanıyor. Ama önemli olan bir çocuğun yüreğinde öz babası olmasa da o sıfatı kazanabilmek. Ben Emre’de ve sende bunu kazandığım için çok mutluyum. Ama yıllar boyunca Özi olmak da güzeldi. Çünkü o cümlenin içindeki sevgiyi, anlamını hala hissediyorum.”
“O... Yani annemin sevgilisi.”
“Baban.”
“Evet babam,” dedi yüzünü buruşturarak, “Annemin bana bıraktığı defteri ben on beş yaşındayken, Şeri bana verdi. Babam beni öğrendiğinde kaçmış, sonra da iki yıl sonra bir kumarhanede borçlu olduğu kişiler tarafından öldürülmüş. Annem onsuzluğa hayatında ben olmama rağmen dayanamamış ve kendini asmış. Sence ben o adama ‘baba’ o kadına da ‘anne’ demişken, sizleri onlarla aynı sıfata yakıştırabilir miydim? Sen ve Şeri benim hayatımdaki en büyük şansımsınız. İyi ki sizlerle büyüdüm. Böyle bir aileyi kimsesiz bir çocuk hayal bile edemezken, ben sizlerle yaşadım.”
Özgür gözündeki yaşı sildi ve onu kendine çekerek sarıldı, “Mutlu ol James. Bunu sende Nefes de çok hakkediyorsunuz. En değerlimin kızı sana emanet.”
“Teşekkür ederim Özi.”
O sırada kapıda her şeyi duyan Şermin de gelip onlara sarıldı. “Sizleri seviyorum,” diye şakıyınca Özge, Özen ve Emre “Ooo...” diye bağırıp, onların üstlerine atlayarak kocaman bir aile olmanın verdiği mutlulukla sarıldılar birbirlerine.
***
Başka bir evde başka bir veda daha vardı. Bulut kızının boş dolaplarına, toplanmış yatağına bakarken gözündeki yaşa engel olamıyordu. O sırada Nefes bir eşyasını unuttuğundan odasına geri dönmüştü ki babasını odanın ortasında durmuş olarak gördü.
“Baba?” diye mırıldanınca Bulut ona dönmeden konuşmaya başladı.
“Artık bu yatağı hiç dağınık göremeyeceğim. Bilseydim, toplaman için hiç sana kızmazdım.”
“Baba yapma...” dedi Nefes gözyaşlarının içinde.
Ama Bulut devam etti, “Gece bu odanın kapısını açıp, üstünü örtemeyeceğim. Dolabında kokuna bulaşan giysilerin olmayacak,” derken elindeki küçük pembe tulumu sıktı. “Bu tulumun içindeyken ilk kez bana ‘baba’ demiş, kollarıma koşmuştun. Hiç unutamıyorum o günü.” Kızına döndü, “Nefes ben sensiz bu evde nasıl nefes alacağımı bilmiyorum.”
Nefes onun kollarına koştu ve sıkıca sarıldı, “Baba... Seni çok seviyorum.”
“Bende seni çok seviyorum Nefes’im.”
Ve son hazırlıklar için evden gözyaşları içinde çıktılar...
???
| Okur Yorumları | Yorum Ekle |

| 7.63k Okunma |
590 Oy |
0 Takip |
28 Bölümlü Kitap |