
HER SATIRINI HEVESLE, GÖZYAŞLARIYLA YAZDIĞIM BİR FİNALDİ...
***
Kocasının yanına gelen Aslı da babasını duymuştu, “Ne?” diye inledi.
Uğur müsaade istemeden içeri salona geçti ve oturdu. Burçin de el mahkum peşlerinden içeri geçti.
“Git topla eşyalarını kızım, bekliyorum,” dedi ellerini göğsünde bağlayıp.
Emir önce sinirle güldü sonra da kaşlarını çatarak kızı kendine çekip sardı, “Hayatta vermem!”
“Ne demek vermem! Benim kızım. Alacağım geri.”
“Banane ya. Benim de karım. Dün evlendik biz. Sende vardın düğünde, böyle böyle oynamadın mı?” derken ellerini şıplattı.
“Acıdan ne yaptığımı bilmiyordum ben! Banane. Ver kızımı. Pişman oldum!”
“Vermiyorum ya. Allah Allah, hayatımda böyle de bir şey görmedim!” diyerek ellerini havaya kaldırdı, sonra da hemen geri sardı karısını.
“Sen gelip istediğinde ben verdim ama sana!”
“O da senin şeysin, vermeseydin. Kafana silah mı dayadık? Vermiyorum ben karımı.”
Adam Burçin’e döndü, “Burçin!” diye bağırdı, “Bak vermiyor kızımı bana geri ya! Ben o evde Aslı olmadan yaşayamıyorum. Bir şey söylesene sende. Annesi değil misin? Bütün gece uyuyamadığımı, yastığına sarılıp ağladığımı söylesene!” Emir’in kızı sıkı sıkı sardığını görünce, daha da sinirlendi, “Bak bir de koalanın ağaca sarıldığı gibi sarılmış kızıma. Tropik hayvan bu çocuk. Bırak kızımı ya! O benim!”
“Sende ne kıskanç adam çıktın ha! Bak babam gelip alıyor mu Nefes’i? Bir kabullen, bir kızın adına sevin canım! Deli mi ne? Burçin anne ya, bir şey söylesene sende.”
Burçin sinir krizi geçirecekti, “Uğur hadi gidelim artık. Allah aşkına. Bak balayına gidecekler, kahvaltı etmemişlerdir daha. Rahat bırak çocukları.” Aslı ise ikilinin kavgasına bıyık altından gülüyordu.
“Bende kahvaltı etmedim Burçin, uyuyamadım, yemek yiyemedim. Delirdim! Ama sen birtek onu düşün. İzin vermiyorum işte. Bu tek başına gitsin tatiline! Ayı. Ben balımı alıp gideceğim.”
O sırada kapının çalınma sesini duydular, “Hayda şimdi kim geldi ya, nasıl bir ilk gece sabahı yaşıyorum arkadaş? Kimin ahı bu?”
“Benim!” diye bağırdı Uğur.
“Sen sus, kız kaçıran baba!” dedi Emir sinirle kapıya giderken, Aslı ise kıkırdıyordu, “Belki de şimdi senin annen gelmiştir seni almaya,” dedi kapıyı açmaya giden kocasının arkasından.
Ama gelenler üst katta sesleri duyan Nefes ve James’ti.
“Ya ses duyduk, her şey yolunda mı?” diye sordu James adama bakarken.
“Yok! Değil! Uğur babacığım, kızını geri almaya gelmiş. Saçmalığa bak! Yemin ederim anamı babamı çağıracağım, gelsinler alsınlar arkadaşlarını başımdan ya! Bu ne? Kızını alacakmış, sanki hediyelik eşya almaya gelmiş bana.”
James ile Nefes kahkaha atarak içeri girdiler. James kollarını açarak, Uğur’a gülümsedi, “Ooo... Kimler gelmiş kimler! Uğur amca? Burçin teyze? Bu ne sürpriz,” Emir’e döndü ve yapmacık bir sevimlilikle konuşmasına devam etti, “Sürpriz yumurtadan çıkan minik hediyeler gibiler, ne tatlı.”
“James bak yemin ederim Bulut’u arar, başına salarım. Git buradan.”
“Aa şimdi o senin kadar sevimli değil, onu karıştırmayalım. Beni çok sevmiyor da...”
“Şimdi onun penceresinden sana bakınca çok da sevilesi değilsin, haklı yani. Bende bunu sevmiyorum şu an,” dedi Emir’e bakıp kaşlarını çatarak.
Emir de ona kaşlarını çattı, “Bakmasana bana böyle! Allah Allah ya. Zorla aldık kızını sanki. Sen verdin.”
“Hata ettim duydun mu? Hata!”
“Valla yapacak bir şey yok artık. Hatalarınla yüzleş, kabullen, ders çıkar!”
Nefes kocasını dürttü, “James bir şey yap,” diye homurdanırken, gülümsüyordu.
James ellerini çırptı, “O zaman şöyle yapalım Uğur böceğim, ben seni bize çıkarayım. Nefes terasta harika bir kahvaltı hazırladı, yanına da mis gibi çay demledi.. Hem ne yapacaksın sen bu sevimsiz Emir’i?”
“İstemem. Sizde de ödüllü omlet vardır şimdi. Anasına çekmişse.”
Nefes “Aaa! Uğur amca ya!” diye inlerken, James sırıtıyordu, “Yok, biz özürlü muhallebi seviyoruz. Kahvaltıda sıkıntı yok yani,” dedi.
Emir de adama yaklaştı, “Ben de kahvaltıda sürülen peynir, öğlen yemeğinde üste dökülen salata, akşam yemeğinde bol soslu spagetti ve tatlıda da tabakta yenmeyen pasta var, bol kremalı,” diye sıralayınca Uğur sinirle James’in peşinden gitti.
“Yürü James gidelim!”
James adamın koluna girdi ve arkasında bakıp “Edepsiz bu damat Uğur amca,” dedi Emir’e göz kırparak.
“Çok edepsiz.” Sonra yeniden arkasına döndü, “Kızımı onunla tek bırakamam burada, onlar da gelsin.”
“Aa ama Uğur amca, bizde çok peynir çeşidi var, gerek yok.”
“Yemesin o peynir. Kızım gelsin o zaman.”
Emir derin bir nefes aldı ve “Tamam, bizde geliriz şimdi. Üstümü değiştireyim,” dedi.
“Soyunma! Giyin! Torun da istemiyorum! Gencim ben!”
Emir sabır çekti, “Olur Uğur amca, korunurum.”
***
JAMES&NEFES FİNAL
Nefes ile James iş yerlerini açalı dört ay olmuştu ve işleri umduklarından çok daha iyi gidiyordu, James’in çalıştığı şirketten güvenilir ve sevdiği iki üç arkadaşı da onunla çalışmak istemiş, onların yanına gelmişti. Hatta ilk işleri Doruk’la Ayşegül’ün eviydi. Büyük bir keyif ve zevkle yapıyorlardı işlerini. Nefes’in masası ile James’in masası yan yana ve ayrı bir odadaydı.
Kapı çalındığında, Nefes “Gir,” diye seslendi. James bilgisayar ve evraklara gömülmüş, işlerini yetiştirmeye çalışıyordu.
“Ah sen misin Sevinç, gelsene.”
Sevinç gözü ile James’i işaret edip, “Bir dakika gelir misin Nefes hanım, size bir şey danışacaktım?” diye sordu.
Nefes anlamıştı ve hemen ayaklandı. James de başını kaldırıp, ikiliye baktı. “Bir sorun mu var?”
“Yok hayır, kadınsal bir şey,” dedi Sevinç telaşla.
“Ha tamam.”
Nefes kapıyı kapatıp, kızın masasına gitti. “İstediğin gibi olmuş mu proje gör istedim.”
Nefes baktı dosyaya, mükemmeldi. “Bayıldım Sevinç. Sen harikasın!” deyip, boynuna sarıldı.
“Beğenmene sevindim.”
“Şimdi dediğim gibi yapacağız, benden sonra Akın’la girip, projenizi anlatın ona.”
“Tamam.”
Sonra Aslı ile Emir’e baktı. “Pasta işi sizde.”
Emir yüzünü buruşturdu, “Kız kardeşimle en yakın dostumun ateşli bir gece sonucu ortaya çıkan sevimli bir sonuç için pasta yaptığıma inanamıyorum.”
“Hadi ama kocacım, yapma. Bizimde gecelerimiz gayet de ateşli.”
“Evet. Baban da ateş hattı.”
Nefes içeri girdikten beş dakika sonra Sevinç ve Akın kapıyı tıklattılar. Nefes yeniden “Gir,” diye seslendi.
“Hah geldiniz mi?” dedi James ayağa kalkarak. “Neymiş bu önemli proje?”
Sevinç ile Akın ellerindeki beyaz ve üstünde NFS MİMARLIK yazılı dosya ile toplantı masasına oturdular.
“Bir çocuk odası James.”
“Çocuk odası mı?” dedi gülümseyerek. Eline dosyayı aldı ve çizimlere baktı. “Oldukça güzel.” Diğer sayfaya geçti, “Bayağı iyi. Mükemmel. Müşteri kim?”
“Müşteri bilgileri son sayfada, görüşmeyi sen yaparsın. Beğenilirse hemen başlayalım.”
“Bende mi? Ben neden görüşüyorum canım-” demesine kalkmadan ikili odadan çıktı. “Deli mi bunlar? Nereye gittiler şimdi? Sevinç! Akın!”
Nefes yerinden kalkıp toplantı masasına geldi. Adamın elinden dosyayı alıp, son sayfayı açıp, dosyayı yeniden kocasının önüne koydu.
“Bu sana nereye gittiklerini açıklar.”
James müşteri adına bakıp, kaşlarını çattı.
‘NEFES KORKUT’
James hiç konuşmuyordu. Sadece yutkunup, isme bakıyordu. Sonra dosyanın başına döndü. Beşiğe, bebek yatağına, dolaba, oyun alanına bakıp, yeniden son sayfaya döndü ve yine karısının ismine baktı.
“Yanlış yazmışlar,” dedi ama sesi zor çıkıyordu.
“Müşteriniz benim James.”
James birden kadına baktı, “Sen-sen misin?”
“Evet.”
“Neden çocuk odası siparişi verdin ki?” Kalbi göğsüne sığmıyordu şuan ama emin olmak istiyordu.
“Çünkü sekiz ay sonra lazım olacak.”
“Sekiz? Ay?”
“Sonra...” dedi gülerek. “James hamileyim.”
James ayağa kalktı ve elini yavaşça kızın karnına koydu, “Burada bebeğimiz mi var?”
“Evet.”
Güldü, sonra elini ağzına koyup, durdu. Arkasına döndü, yeniden önüne döndü. Nefes şaşkınlıkla onu izliyordu.
“James sevindin mi sevinmedin mi anlamadım?”
“Ben aklımı yitirmemek için sakin olmaya çalışıyorum, yoksa mutluluktan deliren ilk insan olabilirim.”
Nefes birden gülmeye başladığında, James ağlayarak kadına sarıldı. “Ben harika bir baba olacağım. Söz veriyorum. Kendi babam gibi olmayacağım.”
“James bundan şüphem yok, sen mükemmel bir eşsin ve çocuğuna harika bir baba olacaksın.”
O sırada kapı tıklatıldı ve ellerinde kocaman bir pasta ile herkes içeri girdi. “İyi ki doğdun Jojo! İyi ki doğdun Jojo!” diye bağırıp, hep bir ağızdan şarkıyı söylüyorlardı.
Nefes masanın altından hediyesini çıkardı ve “Doğum günün kutlu olsun bebeğimin babası,” dedi.
James hediyeyi hızla açarken, gördüğü üçlü ile gülümsedi. İki kupa ve bir biberon vardı. Kupaların birinde ‘BEBEĞİMİN BABASI’ birinde ‘BEBEĞİMİN ANNESİ’ biberonda da ‘NEFES İLE JAMES’İN BEBEĞİ’ yazıyordu.
“Bu hayatım boyunca aldığım en güzel ikinci hediye.”
Nefes ile birbirlerine sarıldıklarında, “İlkini sormama gerek yok sanırım,” diye fısıldadı.
“Sensin,” dedi boynunu öperek.
Sonra da pastaya baktı, üzerinde ‘JOJO’MUZ BABA OLUYOR’ yazıyordu. Herkesi tek tek öperken, bir yandan da tebriklere karşılık teşekkür ediyordu.
***
DORUK & AYŞEGÜL FİNAL
Doruk ile Ayşegül’ün düğünleri İstanbul’un en büyük otellerinin birinde olacağını düşünen Ayşegül stres içindeydi. Ama son dakikada geldiği yeri gördüğünde sevinçle indi arabadan.
“Doruk!” dedi inanamayarak.
“O oteli beğenmediğini yüz ifadenden anlamıştım. Bende böyle bir kır düğününü daha çok seveceğini fark ettim.”
Ayşegül gelinliğine baktı, hüsrandı. Şimdi burada çok sırıtacaktı. Doruk gülerken, Azra’ya göz kırptı, “Hadi gel, gelinliğini giydirelim,” dedi Azra onu gelin odasına götürerek.
“Ne?”
“Kırda, çiçeklerin arasında bununla salınamazsın değil mi?”
“Salınamam valla,” dedi heyecanla kadına yetişmeye çalışarak. Sonra “Bir dakika,” diyerek ayakkabılarını çıkardı ve “Ayakkabım da var mı?” diye sordu.
“Yani babet var.”
“Süper!” dedi elindekileri çöpün yanına bırakarak. “İhtiyaç sahibi biri alır nasılsa.”
Bir saatin sonunda Doruk ile Ayşegül kapıda yüz yüzeydiler. Doruk da siyah takımlarını çıkarmış ve açık mavi bir takım giymişti. Ayşegül’ün de gelinliğinde açık mavi detaylar vardı.
“Demin diğeriyle çok güzel bir gelin olmuştun, ama şimdi benim Ayşegül’üm olmuşsun, büyüleyici ve beni deli eden Ayşegül.”
“Sende bu şekilde çok daha yakışıklısın.”
“Teşekkür ederim. Gidelim mi müstakbel Demirkol?”
“Gidelim.”
Ve ilk dans şarkılarını özellikle Doruk seçmişti, Ayşegül dahil kimse bilmiyordu. Çünkü otel şarkı listesini kendilerinin belirlediğini ve bir yığın yapılacaklar listesi sunmuşlardı onlara, yani bir çeşit tiyatro olacaktı düğünleri. Şimdi ise özgürlerdi, hemde bir kuş kadar.
Ayşegül’ün saçlarını küçük tomurcuk beyaz ve mavi güller süslüyordu. Bütün kır bahçesi güllerle süslüydü.
Şarkı başladığında Ayşegül gözlerini yumdu, “En sevdiğim...”
“En sevdiğimiz...”
“Seni gördüm sardı çılgın duygular,
Şiir oldu senle doldu sayfalar...
Sensiz nasıl geçti günler, haftalar...
Aylardır gözümde uyku yok yarim!
Bundan böyle senin adın aşk yarim...
Al kalbimi ateşinle yak yarim!
Ben çekerim bu dünyanın kahrını,
Sen sadece tatlı tatlı gül yarim...
Bir ömür seyretsem seni doyamam!
Kimseleri sen yerine koyamam!
Öyle güzelsin ki sen hep gül yarim,
Göklerden inmiş meleksin, kal yarim...
Bundan böyle senin adın aşk yarim...
Al kalbimi ateşinle yak yarim!
Ben çekerim bu dünyanın kahrını,
Sen sadece tatlı tatlı gül yarim...
(Orhan-Senin Adın Aşk)”
***
Doruk Ayşegül’e üstünü eve gitmeden, gelin odasında değiştirtmişti. Sonra da direkt havaalanına gittiklerini gören Ayşegül “Doruk nereye?” diye sordu.
“Tüm her şeyi sileceğimiz, düğün stresini atacağımız ve... Ve sınırsızca birbirimizin olacağımız bir yere.”
“İyi de nereye işte?”
“Aruba Adası’na.”
“Ne arabası neyin adasına?”
Doruk kahkaha attı, “A-ru-ba Adası’na,” dedi heceleyecek. “Bayılacaksın.”
“Ay şimdi sinirden bayılacağım. Kuzum adını bile ilk kez duyuyorum. Normal normal Bodrum’a gitseydik, hadi sınırları zorlamak istiyorsun diyelim, Kıbrıs vardı, Türk Cumhuriyeti ne güzel. Hangi ülke, neresi onu bile bilmediğim o yere neden gidiyoruz?”
“Hayatım, bayılacaksın diyorum. İnanılmaz bir sahili var. Flamingolarla yüzüyorsun, inanabiliyor musun?”
Ayşegül yüzünü buruşturdu, “Ya ben neden flamingolarla yüzeyim? İnsan yok mu temiz temiz! Tuvalet eğitimi var mı bu flamingoların?”
“İnsanların var da ne oluyor acaba? Denize sıçan yok sanki.”
Ayşegül yüzünü buruşturdu, “Al başlamadan bitti gözümde balayı. Hatta evlilik.”
Doruk kahkaha attı, “Tamam bebeğim, bak gidelim, gör bak. Eğer beğenmezsen söz veriyorum bir dakika bile durmayacağım. Senin için koca düğünü değiştirdim ben, bir tatili de değiştiririm değil mi? Bana güven.”
“Ben çok lüks bir yerde yapmak istemiyorum ki.”
“Biliyorum. Farklı düşünseydim, Bora Bora adalarına, Maldivlere ya da,” özellikle bastırdı, “Kıbrıs’a götürürdüm seni.”
“Peki bakalım. Ama o flamingolar hiç sempatik gelmedi.”
“Neden pembe pembe ne güzel, romantik.”
“Hiç de bile.”
*
Ayşegül gördüğü yerle adeta büyülenmişti. Hatta bir ara telefondan bakmak istemiş, ama Doruk telefonuna el koymuş ve beklemesini söylemişti. Denizin ortasındaki minik evler muhteşemdi.
“Doruk, büyülendim.”
Adam arkadan sarıldı ona, “Beğeneceğini söylemiştim,” dedi, öndeki gömleğinin düğmelerini çözerek.
Ayşegül elini nereye nasıl koyacağını bilemedi ve aniden kocasına döndü, “Doruk ben çok şeyim...”
“Neysin güzelim?” yeniden elleri düğmelerine gitti ama Ayşegül yine onu durdurdu. “Ayşegül ne oldu?”
“Doruk öğle yemeğe gidelim mi, acıktım ben?”
“Bir iki saat bekleyemez mi? Uçakta yemek yedik,” dediğinde karısının tedirginliğini görünce, “Peki tamam, gidelim,” dedi.
Ayşegül’ün önünü hızlıca yeniden iliklediğini ve koşarak kapıya gittiğini gören Doruk başını sağa sola salladı. “Tamam sorun yok, bu kadar ay bekledim, bir iki saat daha bekleyebilirim,” dese de öyle olmamıştı. O gün odaya girmeleri geceyi bulmuş ve Doruk duş almak için banyoya girdiği dakika Ayşegül uyumuştu (!)
Doruk üzerinde bornozla çıktığında gördüğü manzara ile elini beline koydu ve kendi haline gülmeye başladı. “Çok güzel. İlk gecemiz uçakta geçti, ikinci gecemiz uykuda geçecek anlaşılan.”
Ertesi sabah Doruk ondan önce uyanmıştı ve kucağında uyuyan karısını izlerken gülümsediğinin farkında bile değildi. Saçlarını okşadı önce, sonra da “Bu kadar uyku yetmez mi karıcığım?” dedi kulağına fısıldayıp, onu öperken. “Artık birazcık yaramazlık yapalım mı?” beyaz şortlu alt üst pijamasının içinden elini geçirdiği an Ayşegül uyandı ve yatakta zıplayarak kalktı. “Ne oldu?” diye dehşetle sordu Doruk.
“Ne yapıyorsun asıl sen? Ne yapıyorsun, ben uyuyorum orada? Ellerin durmadı!” derin derin nefesler aldı. “Gidiyordum az daha yemin ederim.”
Doruk yatakta doğruldu, “Ayşegül asıl sen ne yapıyorsun? Evliyiz biz evli!” diye çıkıştı.
“Korkuyoruz her halde!” sonra adamın boxerından bile belli olan şişliğe bakıp, gözlerini bayılacakmış gibi kıstı, “Aman Allah’ım çok büyük.”
Doruk örtü ile önünü kapattı ve “Olması gerektiği kadar büyük Ayşegül, ekstra bir şey yok yani,” diye sinirle söylendi. “Açıklama yaptığım duruma bak, penisimin uzunluğu.”
Ayşegül çarşafı tutup biraz kaldırdı ve “Ay! Yapamam Doruk valla yapamam!” diye inledi.
“Ya neden? Herkes yapıyor,” derken ağlayacaktı.
Adamın ellerini tuttu, “Doruk en azından akşamı beklesek olur mu?”
Doruk acı ile ofladı “Dün öğlenden akşamı bekledim, uyudun. Geceden sabaha uyanmanı bekledim boyundan korktun, şimdi de sabahtan akşamı bekle diyorsun. Çok sabırsızım ne olacak. Hayır göğsündeki kıllar mı batıyor diyeceksin acaba? Hayır bir de doktor olacak bana.”
“Çocuk doktoru olacağım ben, gördüğüm penis boyu malum.”
Doruk yüzünü buruşturdu, “Pipi o pipi. İncik kadar. O kadar mı olsun istiyorsun?” diye inledi.
“Beklentim de o kadar büyük değildi valla!” dedi adamın önünü göstererek.
“Çok yakında gözünde büyüttüğün o şey, vazgeçilmezin olacak bebeğim!”
Ayşegül kıpkırmızı oldu “Doruk lütfen ya.”
“İyi tamam. Odada durmayalım bari, çıkalım. Temiz hava, bol oksijen!”
*
“Kızlar ya?” dedi Ayşegül Nefes ile Aslı’yı görüntülü arayarak.
“Ay Ayşegül nasılsın?” diye sevinçle gülümsedi Aslı.
“Bok gibiyim!”
“Neden ne oldu?”
“Yapamıyorum!”
“Neyi?”
Ayşegül ileride bir yerli adam ve karısıyla konuşan kocasına bakıp, yeniden kızlara döndü, “O şeyi işte. Çok büyük korkuyorum.”
Nefes yüzünü buruşturdu, “Allah seni kahretmesin Ayşegül. Ne alaka kızım?”
“Ya kocaman diyorum.”
“Ee olacak o kadar kızım. Ereksiyondan çıkamıyordur, indiremediğin için,” diyen Aslı ile Ayşegül öfkelenirken Nefes kahkaha atıyordu.
“Ya akıl verin diye aradım, dalga geçin diye değil.”
“Kızım birincisi ereksiyon durumundayken büyük olması normal, zaten makbulü odur. Ama şunu söyleyim, harika bir şey. Yani böyle bulutların üstünde süzülüyorsun.”
Nefes yüzünü buruşturdu, “Aslı sen anlatma, abimin seks hayatını dinletiyor bu da bana ya. Bir de babamın adını kullanıyor.”
“Neyse geceyi bekleyelim bakalım.”
“Bekle bakalım.”
Ve gece olmuştu. Saat on bire kadar zor tutmuştu kocasını dışarda, sonuç olarak da odalarındaydılar şuanda. Doruk kızdaki gerginliği anlamıştı ve onu kendine çekti.
Önce uzun uzun öptü. Sonra da cebinden siyah bir bandana çıkarıp, kızın arkasına geçti.
“Doruk?”
“Bana güven,” diye fısıldayıp, gözlerini bağladı ve kendi üstündekileri hızla çıkarıp, çıplak kaldı.
Sonra onu yeniden öperken onun da üstündekileri çıkardı. Ayşegül’ün kasıldığını fark ettiğinde, “Şişş... Yüzeceğiz...” diye fısıldadı. “Önce yani... rahatlaman için elimden geleni yapacağım ve en son noktada durmamı istersen söz duracağım Ayşegül.”
“Peki. Ama gözlerim?”
“Bana güven demiştim.”
Kabul ederek elinden tuttu adamın, birlikte merdivenlerden kendi odalarının önündeki havuza girdiler. Doruk ona sarıldığı an, Ayşegül irkildi.
“Sarılıyorum Ayşegül. Şimdi dediklerimi yap, yaptıklarıma karışma tamam mı?”
“Ama?”
“Ayşegül lütfen! Korkunu yenmen için yardım etmeye çalışıyorum!”
“Peki tamam,” dedi çaresizce.
“Güzel.”
Onu denizle havuzun birleştiği çıkıntıya oturttu. “Geriye yaslan.” Denileni yaptı. “Bir ayağını kaldır ve oturduğun çıkıntıya koy.” Onu da yaptı. “Ve şimdi yapacağıma hiç karışma.”
“Korkmalı mıyım? Canım acıyacak mı?”
“Eğer şu korkuyu ve acıyı kafandan silersen, söz veriyorum sana çok zevk alacaksın.”
Ayşegül yutkundu, “Tam mı geçireceksin yarım mı?”
Doruk kahkaha attı, “Hiç geçirmeyeceğim Ayşegül. Rahat ol.”
“Tamam. Olur öyle.”
Göğüslerini öperek yavaşça aşağı indiğinde Ayşegül eliyle onu durdurmak istedi ama Doruk ona engel oldu ve en özel yerinden onu öperek tüm korkularını yavaş yavaş silmeye başladı.
Ayşegül gevşedikçe bedenini adama göre uydurmaya çalışıyordu ve bu duygunun hiç bitmesini istemiyordu. Her öpücük cennetten onu koparıp, aşağı bembeyaz bulutlara atıyor, sonra da yeniden cennete çıkarıyordu sanki.
“Doruk!” diye bağırdığında, kocası sırıttı.
“Durayım mı?”
“Hayır!”
Onu kucakladığı gibi kenardan geçerek içeri odaya, yatağa götürdü. Gözlerini çözdüğünde birbirlerinin dudaklarına büyük bir özlemle saldırdılar. Şimdi ne Ayşegül korkaktı ne de Doruk nazikti. Biri cesur diğeri ise sertti ve gecenin sonu ikisi içinde rüya gibiydi.
***
EMİR & ASLI FİNAL – 1 YIL SONRA...
“Emir neredeydin bütün gün?”
“Ya annemin çarşıda işi vardı, onu bıraktım. Sonra malzemeler için toptancına gittim. Şimdi geldim.”
“Ya adamın biri aradı. Sürpriz mi ne yapacakmış. Bir de çirkin konuşuyor.”
“Canım telefonda sesi öyle gelmiştir.”
“Her neyse. Kalabalık bir grup olacaklarmış. Doğum günüymüş. Süslemeleri ben yaparım, sen pastayı yap.”
“Aa çok güzelmiş.” Aslı birden hüzünlenince Emir onu sardı, “Aslı’m iyi misin?”
“Bizim neden bebeğimiz olmuyor Emir. Evlendiğimiz günden beri korunmuyoruz. Her ay test yapıyorum. Ama olmuyor.”
“Bebeğim biz daha bir buçuk yıldır evliyiz. Yıllar geçmiş gibi konuşmasan mı?”
“Olsun, çok istiyorum Emir ya. Bebeğimiz olsun çok istiyorum.”
“Bu ay test yaptın mı?”
Omuz silkti. “Yaptım. Daha dün sabah yaptım.”
“Ne çıktı?”
“Tek çizgi. Ne çıkacak Emir? Çift çizgi çıkmış halim mi var?”
Emir gülümsemesini gizledi. Elbette yapmıştı. Ama bilmediği şey, morali bozulduğu için testi erken bırakmıştı. Ondan hemen sonra içeri giren Emir tam tıraş olacakken çamaşır makinesinin dolabının üstünde gördüğü çift çizgili iki testi eline alıp, internetten girip bakmıştı. Emin olmak için de Ayşegül’ü aramış ve akşam bir bahane ile Aslı’dan kan almasını istemişti. Ayşegül de akşam onlara gelmişti. Zaten Aslı’nın bebek konusundaki hassasiyetini biliyordu ve onu sonuna kadar kullanmaktan geri kalmadı. ‘Solgun görünüyorsun, kan değerlerine bakalım. Hem bebek olmamasında da büyük etkisi var,’ demiş, kızdan kan almıştı.
Bugün de sonucu öğrenmişti, Aslı kesin hamileydi.
*
“Aslı pastayı birlikte süsleyelim mi?” dedi Emir karısını içeri çağırarak.
“Tamam olur,” elindeki pudingleri buz dolabına koyup, hemen içeri girdi. Ellerini güzelce yıkayıp, eldivenlerini ve önlüğünü taktı.
Emir elinden tuttu ve önüne geçirdi onu. “Ne yapıyorsun be deli?”
“Şişş... Pasta süsleyeceğiz. Önemli bir iş.” Eline kremşanti dolu tüpü aldı ve Aslı’ya verdi. Kendi de arkasından iki yanından sarılarak, Aslı’nın elinin üstünden tutup yönlendirdi onu.
Etrafa küçük iki kalp yaptı. Ortaya da önce H yazdı, sonrada diğer harfleri. Aslı transtaymış gibi onun yönlendirmesine uyuyordu ve yazılana aklı erse de soramıyordu. Ne yapıyordu bu adam? En son ortaya çıkan şeye baktı Aslı.
‘HAMİLESİN :)’
“Hamilesin?” deyip Emir’e döndü. “Bu ne?”
“Hamilesin Aslı’m.”
“Ben?”
“Sen?”
“Hamileyim?”
“Hamilesin?”
Tekrar dönüp pastaya baktı ve yeniden kocasına döndü, “Ama ben dün-“
“Test yaptın ve beklemeden çıktın. Ben girdim,” cebinden testleri çıkardı ve kıza uzattı, “İkisi de pozitif.”
“Ama... Ama...”
Diğer cebinden kağıtları çıkardı, “Biliyorum, emin olmak için de kan testi yaptırdım.”
“Ayşegül!” dedi gülerek, “Dün kan aldı benden,” gözünden yaşlar akıyordu.
“Evet,” kağıdı uzattı, “Hamilesin Aslı.” İkisi birbilerine aynı anda sarıldı ve dudakları ile o anı mühürlediler. “Seni seviyorum.”
“Seni çok seviyorum Emir.”
O sırada içeriden müzik sesi gelince birbirlerinde yavaşça ayrıldılar.
“Bebeğimizi herkese söyleyelim mi?”
“Herkes burada mı?”
“Evet.”
“O çirkin sesli sen miydin?” dedi bir yandan gözyaşını siliyor bir yandan da gülüyordu.
“Telefonda öyle çıktı,” diye homurdandı. “Çıkıp söyleyelim mi artık Aslı’m?”
“Söyleyelim Emir’im.”
İçeriye girdiklerinde tüm aile oradaydı. Emir bir elinde pasta bir elinde Aslı ile içeri girdi.
“Herkese merhaba,” dediler gülümseyerek.
Uğur hariç herkes de onlara gülümsemişti.
“Hayırdır Emir?” dedi Ela heyecanla.
“Evet oğlum merak ettik valla. Ne oldu?”
Aslı Emir’den pastayı aldı, “Emir bugün bana bir pasta yapmış,” dedi gözyaşları içinde ve önlerindeki kocaman süslü masaya pastayı koydu.
Herkes eğilip pastayı gördüğünde sevinç çığlıkları ile kıza ve Emir’e sarılırken, Uğur donmuş bir şekilde bakıyordu pastaya ve doğal olarak en sona kalmıştı.
Emir ile Aslı merakla tepkisini beklerken adam kızına yaklaştı, “Burada senden bir tane daha mı var?”
Aslı başını aşağı yukarı salladı, sonra da fısıltı ile “Evet,” dedi.
Kızına sımsıkı sarıldı, “Tebrik ederim kızım benim,” derken ikisi de ağlıyordu.
“Teşekkür ederim babacığım.”
Sonra sıra Emir’e geldiğinde “Gel buraya hergele,” dedi.
Emir de ona sıkıca sarıldı ve kulağına, “Uğur amcamı özlemişim,” diye fısıldadı.
“Bende oğlum Emir’e sarılmayı özlemişim.” Sonra ayrıldıklarında, “Bak ama bunu kimseye vermem,” dedi işaret parmağını sallayarak.
“Söz sende. Kız olursa, aynı düşüncede olacağımız kesin.”
Ve Demir gitarı ile Aslı’nın istediği şarkıyı çalarken, herkes dans etmeye başladı.
“Karanlıktan gelecekler...
Önünde dikilecekler...
Sarı sarı, dişleri olacak...
Sivri pencereleri olacak...
Yakalayacak sanacaksın...
Ama hep sen kazanacaksın...
Ben sana, koşmayı öğreteceğim!
İçinden gülmeyi öğreteceğim!
Yalanlar söyleyecekler...
Sözlerinden dönecekler...
Buzdan kalpleri olacak...
Acı sözleri olacak...
Yaralayacak sanacaksın...
Ama hep sen kazanacaksın...
Üstlerine, gitmeyi öğreteceğim!
Düşünce, kalkmayı öğreteceğim!
Bazen de, susmayıp, bağırmayı...
Utanmadan hüngür hüngür, ağlamayı...
Sevgililer gelecekler...
Kalbini delecekler...
Ahu bakışları olacak...
Tatlı dilleri olacak...
Hep sevecek sanacaksın...
Ama bazen yanılacaksın...
O an orda, durmayı göstereceğim...
Bu da geçer yahu'yu öğreteceğim...
Bazen de, tam ortadan, kırılmayı...
Yere düşen, camlar gibi, dağılmayı...
Bazen yalnız bırakacaklar...
Ne yapacaksın bakacaklar...
Hep planları olacak...
Hep bir başları olacak...
Kırılacak sanacaksın...
Ama hep sen başaracaksın...
İçinden yanmayı göstereceğim!
Kendini sevmeyi öğreteceğim!
Gidip de varmayı öğreteceğim!
(Nil Karaibrahimgil -Benden Sana)
Ve yıllar herkes için Emsal hanımın vasiyetiyle güzel anılarla süslenerek geçti. Kimisi ev bırakır çocuklarına, kimisi yatlar katlar, Emsal hanım geride çocuklarına kocaman bir mutluluk bıraktı. Paha biçilemez bir hayat. O bir anneden çok ötesiydi Bulut ile Şermin için. O bir kayınvaliden çok çok dahasıydı, Ela ile Özgür için ve o hepsinin tontonu, babaannesi, anneannesi, kısacası her şeyiydi.
Kayıptı...
Ama ardında güzellikler bırakan bir kayıptı. Ardından gülümseyerek hatırlanacak anılar bırakan bir kayıptı.
Herkesin hikayesi bir yerlerde devam eder... Bazen akıllarda, bazen başka satırlarda...
Ama her güzel şeyin bir sonu vardı.
Mutlu aşkların sokağından herkese Elveda...
-SON SAHNE-
“Baba oldu mu?”
Emir oğlunun yaptığı pastaya bakıp dudaklarını birbirine bastırdı, “Bence harikalar yarattın aslan parçası.”
“Peki benimki Emir dayı?”
“Oww mükemmelsin Bahar prenses.”
Sonra Doruk’un kızı Buket’in pastasına baktı, “Bu ne?” dedi bir çıkıntıyı göstererek.
“O Pinokyo’nun buynu. Beni Pinokyo’dan doğuymuş annem.”
“O nasıl bir şey ya? Nasıl bir fantezileri olmuş acaba?” dedi yüzünü buruşturarak.
“Babamla annem Pinokyoculuk oynamışlar. Babam yalancılık yapmış anneme, ben doğmuşum.”
Emir’in oğlu Erim kahkaha attı, “Babanla annen seni kandırmış akıllım. Bir kere anne ile baba öpüşünce çocuk olur.”
Emir hızla oğluna döndü, “Erim Bulut Erdemli! Cezalandırılmak istemiyorsan sus oğlum.”
“Ama yalan iyi bir şey değil baba, sen dedin.”
“Evet, ama bu yalan değil. Şaka. Oyun. Hadi işinize bakın. Akşama kadar o pastalar bitmeli. Bugün anneler günü ve hepiniz annenize o güzel pastalarınızı hediye edeceksiniz.”
Akşam her birinin elinde şekilsiz pastalarla terasa çıktıklarında James küçük oğlunu kucağında uyuturken Aslı, Nefes ve Ayşegül Aslı’nın doğacak kızı hakkında sohbet ediyorlardı.
Birden önlerinde duran üç küçükle bakışları oraya çevrildi ve “Anneler gününüz kutlu olsun anneciğim!” sesi, önce terasta sonra da tüm sokakta yankılandı.
-------MUTLU SON--------
???
Benim her satırında zevk alarak yazdığım bir üçlemeydi. Umarım sizde her satırında keyif almışsınızdır.
Hoşçakalın :)
-Ufak hatalarımı hoş görmeniz dileği ile...
| Okur Yorumları | Yorum Ekle |

| 7.63k Okunma |
590 Oy |
0 Takip |
28 Bölümlü Kitap |