
Upuzun ve romantik bir bölüm sizlerle :)))
“Benimle yeni tanışmış gibiyim...
‘Merhaba aşık ben’...
Ne güzel oldum, sana aşıkken...”
***
Aslı koşarken bir yandan da gözyaşlarını siliyordu. Nereden çıkmıştı şimdi bu ikiz kuleler, neden böyle şeyler onun başına geliyordu ki?
Lokantaya girdiği an kasada oturan Bulut hemen ayağa kalktı, “Aslı? Aslı güzel-” onu duymamış gibi babasının odasına doğru ilerledi ve odanın önüne geldiğinde, çalmadan açıp içeri girdi.
Onun girmesi ile Uğur kaşlarını çatarak ayağa kalktı. “Aslı?” demesine kalmadan genç kız ona sarıldı.
“Senden, sizden başka aile istemiyorum ben!” diye bağırdı.
Uğur şaşkınlığını üzerinden atıp, kendisi de kızına sarıldı, “Bebeğim, sakin ol. Ne oldu? Biri bir şey mi dedi sana?”
“Senden başka baba istemiyorum, başka kardeş istemiyorum!” diye sayıklayıp, ağlıyordu sadece.
Kapıda duran Bulut da içeri girdi. “Aslıcım, sakin olup bize olup biteni anlatır mısın?” dedi babasından onu uzaklaştırarak. “Hadi gel amcasının güzeli.”
Uğur da afallamıştı, Bulut bunun farkındaydı. Kızı masanın önündeki koltuklara rahatça oturmasını sağladı, şuan daha sakin görünüyordu ama bedeni tir tir titriyordu. Zaman kaybetmeden kapıya çıkıp, garsonlardan birine su getirmesi için seslendi.
Aslı’nın titreyen bedenini gören Uğur, yanına yaklaştı ve sehpaya oturup usulca ellerini avuçlarına alarak öpücükler kondurdu, “Bebeğim, prensesim ne oldu? Kim ne dedi?”
Bulut gelen suyu kıza içirip, o da karşıdaki koltuğu yanlarına çekip, oturdu. “Hadi anlat güzelim, ne oldu? Biri seni üzecek bir şey mi dedi? Yoksa Emir mi yine?”
Aslı hızla başını sağa sola salladı, “Hayır... O değil. İki... İki erkek yo-yolumu kesti.”
Uğur kaşlarını çattı, “Rahatsız mı ettiler seni?”
“Uğur dur bir anlatsın. Öyle bir şey değil anladığım kadarı ile,” derken bakışları ile uyardı onu. Çünkü Bulut kızın sözlerinden öz babası ile ilgili bir durum olduğunu anlamıştı.
“Biz... Biz senin abi-“ boğazında bir yumru oluştu, elindeki bardaktan biraz daha su içti, “Biz senin abiniz dediler, benim abimlermiş...” dedikten sonra bakışlarını babasına çevirdi, “En acısı da ne baba biliyor musun?” elini kalbine koydu, “Tam buramda bir sızı oldu. Doğruyu söylüyorlardı, hissettim bunu çünkü.”
Uğur kızını kollarına aldı. İkisinin de gözünden yaşlar akıyordu. Bulut da sinirle ayağa kalktı, sakallarını sıvazlarken, “Nereden çıktılar lan bunlar yıllar sonra şimdi?” diye homurdandı.
“Sen istemedikçe kimse sana yaklaşamaz kızım, bunu unutma! Sen benim kızımsın, sadece benim,” dedi Uğur kızının saçını okşarken. Sonra onu kendinden uzaklaştırdı, “Aslı, eğer istemiyorsan ben konuşurum. Birdaha değil karşına çıkmak, seni düşünmelerine bile izin vermem. Dürüst olmam gerekirse, birgün çıkıp geleceklerini hiç düşünmedim. Ama demek ki seninle tanışmak istemişler.” Kaşları düşünceli bir şekilde çatılıp, “Peki sana karşı tavırları nasıldı?” diye sordu
Aslı dudaklarını büzdü, gözyaşlarının arasında gülümsedi, “Çok tatlıydılar.”
Kızın bu doğal ve saf hali Bulut’u da gülümsetmişti, “Ee senden belli. Sana çekmişlerse.”
Aslı kaşlarını çattı, “Hiç de bile. Ben daha tatlıyım.”
“O kesin,” dedi Bulut kızın saçını karıştırarak.
Uğur ellerini tuttu kızının, “Bak Aslı, babaları olacak o adamın senin yanına yaklaşmasına bile izin vermem. Ama belli ki bu iki delikanlı seninle tanışmak istiyorlar. Sen istersen, ama sadece sen istersen onlara bir şans verebilirsin. Ben buna asla üzülmem.”
“Kenan’la Sinan çok üzülürler.”
Uğur gülümsedi, “Anlaşılan sen istiyorsun?” diye sordu dudaklarını büzerek.
Aslı derin nefes alarak arkasına yaslandı, “Bilmiyorum.”
Bulut bu sefer devreye girdi, “Aslıcım, bak ne olursa olsun senin ailen biziz. Bunu hiçbir şey ve hiç kimse değiştiremez. Ama bu bir gerçek ki, onlar da senin abilerin ve bence onlara bir şans verebilirsin. Belki de gerçekten seni merak ediyorlardır, gerçekten seni tanımak istiyorlardır. Bu onlar için de eminim kolay değildir.”
Aslı ofladı, “Bulut amca bu garip bir şey. Yani Sinan’la Kenan’ı gördüğümde hissettiğim çok farklı. Onlar benim canımın yarısı, onların yerini kimse tutamaz. Ama-”
“Ama bunları da sevdin anlaşılan.” Sonra kızın karmaşıklığını anlayıp, konuyu şimdilik kapatmak istedi ve ellerini birbirine çırptı, “Hadi bakalım tembel pastacı, anlaşılan alışverişi daha yapmadın.”
Kız başını sağa sola salladı, “Yapmadım. Alışverişe giderken yolumu kestiler işte, geri döndüm.”
“Ee mezun da oluyorsun. Yakında pastaneni açacağız yan tarafa.”
Kız dudaklarını büzdü, “Emir’le açacaktık,” diye homurdandı.
Bulut kahkaha attı, “Ee beyefendi tutturdu futbolcu olacakmış. Sence pasta börek yapmaya ikna edebilir misin onu?”
Kız omuz silkince Uğur da ayaklandı, “Hadi bakalım bence de bu kadar tembellik yeter. Sen de biraz sakin kafayla düşün. Ne karar alırsan al, biz senin yanındayız kızım, anlaştık mı?”
Aslı “Anlaştık,” dedi ve ayaklanıp, çıkmak için çantasını aldı. Ama tam kapıdayken geri dönüp, “Baba, Bulut amca...” diye ikisine seslendi.
“Efendim güzelim,” dedi Bulut, babası da ona bakıp söyleyeceği şeyi bekledi.
“Şimdilik bu üçümüz arasında kalabilir mi? En azından ben bir karar verene kadar.”
Bulut anlayışla başını sallarken, Uğur “Sen nasıl istersen her şey öyle olacak kızım, merak etme,” dedi.
“Sizleri seviyorum. Teşekkür ederim.”
Aslı lokantadan çıktığında karmakarışıktı. Evet onun ailesi buradaki insanlardı, ama diğer bir gerçek de onların da onun abisi olmasıydı. Derin bir nefes aldı, en yakın zamanda bu karmaşayı çözecekti. En azından babası yanındaydı bu konuda ve böyle bir babası olduğu için çok şanslıydı.
***
“Jojo da gelmiş,” dedi Nefes arkadaşına dönerek.
“Jojo?” diye sordu Esin anlamıyormuş gibi.
“James işte ya, kuzenim,” derken ‘kuzenim’ kelimesi ağzında bayağı bir eğreti durmuştu.
Esin siyah bir arabaya yaslanmış, haddinden fazla yakışıklı olan adamı görünce alayla güldü arkadaşına, “Kızım tapılası kıçından sıfat uydurma bana. Bunun neresi kuzen? Bizim oralarda bundan kuzen olmaz.”
“Ya ne olur sevgili arkadaşım?” Ne yazık ki Nefes Ayşegül, Kayra ve Aslı dışında kimseye duygularını anlatmamıştı. Onlar onun tek dostuydu. Diğer herkes arkadaşıydı ve Nefes arkadaşlarına duygularını anlatmayı sevmezdi.
“Nişanlı olur, koca olur, en kötüsü sevgili olur. Başkası kurtarmaz.” Sonra tekrar adama baktı, “Allah’ım nereli kız bu? Dünyalı olamaz!”
Arkadaşının beğeni dolu sözlerine sinirlenerek adama yeniden baktı. Üzerinde beyaz tişört, yaz ayına uygun kollarını yukarı çektiği spor bir ceket ve üzerine tam oturan açık renkli keten bir pantolon giymişti ve Allah kahretsin ki çok ama çok yakışıklıydı. Saçları serseriliğini tasdikler gibi dağınıktı. Neden okula gelmesini söylemişti ki, yurdun önünden alsaydı keşke onu.
Yeniden sinirle arkadaşına döndü, “Yunan asıllı, oldu mu? Hadi canım bekleme yapma. Yarın akşam görüşürüz baloda.”
“Ay kız!” dedi arkadaşı gözlerini kocaman açarak, “Baloya kuzeninle geleceğini söylerken bu taş parçasından mı bahsediyordun? Allah affetsin seni.”
“O taşı şimdi kafanda parçalayacağım ama Esin, hadi görüşürüz!” diye sinirle geveleyip, James’e doğru yürüdü.
James ise dakikalardır onu izliyordu. Okul kapısında göründüğünden beri nefesini tutmuştu. Ne kadar da güzeldi, ne kadar huzur verici. En sade haliyle bile James’in yüreğinde yer yerinden oynuyordu. Üzerinde yaz ayına uygun çiçekli, zarif bir elbise vardı. Saçlarını her zamanki gibi omuzlarından aşağı serbest bırakmıştı. Bu kız ömür boyu bir tek onun nefesi olabilirdi, bir tek onun aşkı, başka kimselere veremezdi onu. Onu alacak adamın son nefesi kendi olurdu da bu kıza yar etmezdi.
“Jojo ne haber?”
James hiçbir şey demeden yaklaşıp, yavaşça kızın sol yanağından onu öptü. Dudağına çok yakın bir mesafeydi.
Nefes adamın teması ile sendeleyecekti neredeyse. Neden şimdi öyle öpmüştü onu? Ayrıca bakışları neden bir garipti. İçindeki gülücüklerin sebebi neydi?”
“Merhaba Nefes, çok özlemişim seni.”
“Bende özledim...” diye fısıldadı, sonra kendine gelip, “Yani hepinizi, herkesi özledim,” diyerek yutkundu.
“Birtek beni özlemeni tercih ederdim.” Elindeki çiçekleri kıza uzattı, “Ayrıca hanımefendi beni kırmayıp, bu akşamki yemek davetimi kabul ettiğiniz için teşekkür ederim.”
Nefes adamın ona uzattığı son derece sade, ama mükemmel görünen buketi eline alıp, kokladı. “Papatya... Ne sevdiğimi iyi biliyorsun.”
James gülümsedi, “Evet. Bir keresinde piknikteyken sana taç yapmıştım. Ama takamadım.” O gün aklına gelince yüzünü buruşturdu, “Baban gözlerini senden ayırmıyordu.” Diğer gizlediği elindeki papatyadan yapılmış tacı kızın saçlarına özenle yerleştirip, “Ama artık takabilirim,” dedi.
Nefes gülümseyerek taca dokundu, “James bu çok güzel.”
“Senin saçında, senin üzerinde, senin yanında her şey çok ama çok güzel.”
Kız derin bir nefes aldı. “Neler olduğunu anlayamıyorum,” diye fısıldadı adamın gözlerinin içine bakarak.
Arabanın kapısını kıza açıp, “Anlatmaya geldim. Gidelim mi?” dedi.
“Olur,” diye mırıldandı ve adamın açtığı kapıdan arabaya bindi.
Yüreği içine sığmıyordu, bedeni tir tir titriyordu. James’i ilk kez böyle görüyordu. O kadar yakın, o kadar sıcak, o kadar samimi, bir o kadar cesur ve aynı zamanda cüretkar bakışlı. Neler olmuştu bu adama?
“Nasılsın?” diye sordu adam arabayı hareket ettirdikten sonra.
Nefes elleri ile yüzünü yelliyordu, çünkü şu an bedeni de ateş gibi yanıyordu. “Ateş gibi.”
James gülerek kaşlarını çattı, “Ateş?”
“Yani araba çok sıcak. Çok sıcakladım ben,” diye panikle düzeltmeye çalıştı cümlesini.
James başı ile onayladı, “Peki, klima seni rahatsız ediyor diye açmadım.” Hafifçe pencereyi açtı. “Ee okuldaki son işlemlerini de bitirdin mi?”
“Evet. Bitirdim. Bir iki eksiğim vardı onları da verdim. Okulla bütün ilişkim bitti.”
“O zaman Ankara’yla da tüm ilişkin bitti diyebilir miyiz?”
Nefes şuan ne diyeceğini bilemiyordu, “Şey... Sana bahsettim ya, iş teklifi aldım buradan.”
James alay barındıran bir gülümseme ile yan yan kıza baktı, “Söz konusu bile değil. O konu kapandı. İstanbul’a dönüyoruz. Birlikte ve temelli!”
“Buna ailem ile ben karar veririm Jojo.”
“Jojo devri kapandı, ben senin kankan ya da çocukluk arkadaşın değilim Nefes.” Nefes tam ‘kuzenimsin’ diyeceği an James onun sözünü kesti “Kuzenin hiç değilim ve lütfen bu konuları gideceğimiz yerde konuşalım mı?” dedi bıkkın bir ses tonu ile.
“Peki,” derken huysuz bir şekilde başını cama çevirdi.
James ise onun bu çocuksu haline gülümsedi, “Huysuz aşk,” diye mırıldandı. Ama o kadar kısık söyledi ki bunu, Nefes anlamamıştı ne dediğini.
***
Aslı yatağına uzanmış, tavanı izliyordu. Elindeki telefonuna gelen iki bildirimle kaşlarını çatarak baktı ekrana.
Sosyal hesabından gelmişti.
‘Toprak_Tyln sizi takip etmek istiyor’
‘SerhanToprak sizi takip etmek istiyor’
Aslı biran gözlerini kıstı, sonra da kahkaha attı. Ne yani şimdi abileri onu tavlamaya mı çalışıyor? “Pis serseriler,” dedi başını sağa sola sallayarak ve ikisinin de isteğini kabul edip, kendisi de istek yolladı. Sonra da fotoğraflarını açıp baktı.
Gerçekten de çok yakışıklı abileri vardı. Sonra da omuz silkti, “Kenan daha yakışıklı sizden,” dedi burnunu kaldırarak.
Ve mesaj sesi...
Emir: “O eklediğin iki zibidi kim?”
Aslı’nın gözleri kocaman açıldı ve kahkaha attı. Vay topçu çakal, onu mu takip ediyordu? İşte beklediği top ayağına gelmişti. Şimdi doğru stratejiyle oyunu yönetirse, topu ağlarla buluşturup golü atabilirdi.
A: “Balo için kavalye adaylarım. Karar veremedim hangisiyle gitsem acaba... Gerçi ikisi de birbirinin aynı, fark etmez... Hahahahaha :)”
E: “O kahkaha attığın ağzını ..., o eklediğin ellerini tutar ..., o baloya gideceğin elbiseyi de yırtarım Aslı, beni delirtme!”
A: “Boşluk yapmayalım lütfen, dolduralım o boşlukları. Bak boşluk olunca, dolduranlar oluyor.”
E: “Ben o boşluklarını bir bir doldurmasını bilirdim de babana dua et sen! Kim lan o zibidiler? Derhal ikisini de silip, engelliyorsun!”
A: “Allah Allah! Bana bak bol kelime kullanınca haklı çıkmıyorsun. Annemin yaptığı bol malzemeli kısırdan farkın yok.”
E: “Sen elime geçme Aslı, sakın ama sakın elime geçme!”
A: “Hii! Çok korktum, ne yaparsın Emir. Çünkü sen her kavganın sonunda kaçıyorsun ya, ondan sordum. Farklı bir yöntemin var mı? Kaçmak dışında yani?”
E: “Seni o yaptığın pastaların içine gömerim Aslı! Beni çileden çıkarma!”
A: “Sen önce unla yumurta çırpmayı öğren de gel tosunum, hadi koş da azıcık top kovala. Böyle sanal alemlerde ayarın bozuluyor senin.”
E: “Ben senin ayarlarınla oynamayı bilirim. Yarın görüşeceğiz seninle.”
Aslı keyifle yatağına uzandı. Ne yani şimdi serseri top bekçisi onu kıskanmış mıydı? “Vay vay vay sayın seyirciler. Aslı’dan atik ve beklenmedik bir gol geldi. Seyirciler yıkılıyor alkıştan, 01 numaralı Emir bitik, perişan! Bu maçı döndüremeyeceği kesin. Ne yazık ki bu sefer yenilgi sırası onda!” diye kahkahalarla kendi kendine konuştu.
***
Nefes geldikleri yere baktı. Çimlerin üstünde harika bir masa hazırlanmıştı. Yürüdüğü yollarda koca koca vazoların içinde papatyalar vardı.
“James?” dedi arkasına bakarak.
“Hadi oturalım,” diyerek onu belinden tutup yönlendirdi. Masaya geldiklerinde etrafına baktı. Bir garson dışında kimse gözükmüyordu. Dört tane tahtaya tüller bağlanmış, rüzgardan uçuşuyorlardı ve meşaleler etrafa hafif bir ılıklık veriyordu. Mumlar, sarı ışıklı fenerler ise loş ve romantik bir ortam oluşturmuştu. Kısaca her şey mükemmeldi. Tam bir yaz akşamı kombinasyonuydu.
James kızın sandalyesini çekip, oturmasını bekledi. Nefes oturunca kulağına eğilip, “Ankara’da sahil olmadığından burada yapmak zorunda kaldım sürprizi,” dedi. Sonra da cebinden hediyesini çıkarıp, kutusunu açtı. Kolyeyi eline aldıktan sonra yavaşça kıza doğru eğildi. “İzin verir misin?”
“O ne?” diye sordu Nefes başını adama çevirip.
“Sürpriz, mezuniyet hediyen. Hadi izin ver takayım?”
“James zaten o kadar şey yapmışsın...” hala şaşkındı. Delirmek üzereydi galiba. James’in ne yapmaya çalıştığını yavaş yavaş anlıyordu, ama kendine itiraf edemiyordu.
Nefes elleri ile saçlarını havalandırınca James de boynuna kolyeyi takıp, omzuna tüy kadar yumuşak bir öpücük kondurdu. “Yeni hayatın hayırlı olsun Nefes’im...” diye fısıldadı sonra.
Kız şuan son nefesini verecekti. O demin aitlik eki mi kullanmıştı?
“Te-teşekkür ederim. Ama artık bunca hazırlığın nedenini öğrenebilir miyim James? Lütfen...” dedi elini kalbine koyarak.
James gülümseyerek yerine oturdu, “Tamam. Bu konuşma benim için de kolay değil Nefes. Yıllarca bugünü bekledim. Aslında üniversiteyi kazandıktan sonra konuşacaktım...” derin bir nefes çekti içine, sonra da bıraktı. “Ama derslerin dışında bir şeyleri düşünmeni istemedim. Bir de üstüne kabul etseydin,” gülümsedi, “Asla buraya gelmene izin vermezdim.”
“Vermeseydin... Gelmezdim...” dedi utanarak. Nasıl sesi çıktı onu da anlamadı. Heyecandan ölebilirdi.
James gülümsedi ve kızın söylediği ile biraz daha cesaretlendi. “Eloş hamileydi. Elimi karnına koydum ve sen tekme attın. O yıllarımın hepsi sisli Nefes, sadece o günüm net. O kadar net ki... Sonra Şeri bana ‘kardeş var orada gördün mü?’ dedi. İşte o gün ‘o benim kardeşim değil’ dedim. Değildin, olamazdın. Ne kardeşim, ne kuzenim, ne arkadaşım... Hiçbiri içimdeki sevgine eş değer değildi. Büyüdükçe isimlendirdim, sana baktıkça adını koydum.”
“Adı ne oldu?”
Yutkundu... Heyecanla masanın üzerinde duran kızın elini tuttu. “Sana soruyorum şimdi Nefes... Adı aşk olsun mu?”
“Sen... Yani sen beni seviyor musun?”
James gülümsedi... “Seviyor muyum?” başını inanamıyormuş gibi sağa sola salladı. O kadar basitti ki bu kelime, "İlk nefeslerini duyduğum o an, derin bir soluk alıp içime hapsettim seni. Şimdi soruyorsun ya bana 'beni seviyor musun' diye, 'evet' desem sence de az olmaz mı sevgimi anlatmaya? Gidersen, başkasına 'evet' dersen, soluklarım kesilir desem, anlar mısın? Bir ömür boyu sadece benim kalbimin, sadece benim ciğerlerimin, sadece benim ruhumu yaşatan Nefes’im olur musun?"
Nefes elini çekip yine kalbine koydu. Kesin kalp yetmezliği başlamıştı onda, çünkü yetmiyordu şuan. Kalp krizi geçirecekti.
James “Cevabını bekliyorum Nefes...” diyerek kıza baktı tedirgince.
“Kalbimin deli gibi atması yeterli bir cevap değilse, evet olurum James. Sonsuza kadar nefesin olurum,” dedi kız gülerek.
James birden “Oh!” diyerek rahatladı ve ayağa kalkıp, kızı da kaldırarak kollarına aldı. “Seni çok seviyorum. Çok ama çok seviyorum.”
“Bende seni çok seviyorum şapşal. Senelerdir seviyorum.”
Bir süre ikisi de birbirlerine sarılarak durdular. James onun saçlarına öpücükler kondururken, kız boyun çukurunu kokluyor, onun kokusunu içine çekiyordu.
Yemeklerini yemeğe başladıklarında, aralarında tatlı bir sohbet başlamıştı. Sonra James aklındakini sordu, “Burada kalmayacaksın artık değil mi? Yani bahsettiğin şu sadece ‘aileni ve seni ilgilendiren’ işinden bahsediyorum. Sanırım artık beni de ilgilendiriyor.”
“Şapşal ya, elbette kalmayacağım.” Ağzına balığından bir parça attı, “İstanbul’a gelmekten korkuyordum. Sonuçta kaç yaşında adamsın. Mutlaka sevgilin olacaktı, hatta belki evlenecektin. O anları görmeye tahammül edemezdim.”
James başını sallayarak güldü. “Deli misin sen? Ben tüm hayatım boyunca bir tek seni bekledim. Bir tek seni düşledim. Bu saatten sonra sen bana ‘hayır’ deseydin bile, bekar ölür giderdim her halde.”
Nefes oturuşunu düzeltti, “Ne yani hiç kimse olmadı mı?”
“Bunca yıl yüreğim sendeydi, gözlerim gözlerindeydi, dudaklarım dudaklarına mühürlüydü, ellerim ellerine hasretti, adımlarım bir tek senin yollarına programlanmıştı... Sence biri bana dokunabilir miydi? Dokunca o ben olabilir miydim? Her şeyim senken, nefesim bile senin adınken, ben kime yar olabilirdim, kime hayrım olur, kimden hayır bekleyebilirdim? Benim bunca yıl derdim yokluğundu Nefes, ilacım da bir tek varlığına bağlı.”
Nefes adamın söyledikleri ile gülümsedi. “James... Öyle cümleler kuruyorsun ki... Karşında ne diyeceğimi bilemiyorum.”
“Bana böyle güzel bak yeterli güzelim. Ben senden süslü cümleler istemiyorum. Hayatımda duyup duyabileceğim, hayalini kurduğum en güzel cümleyi demin söyledin zaten. Ondan ötesi yok.”
Nefes ellerini çenesinin altına koydu, “Hımm... Neymiş o? Söyle de bari sık sık onu söyleyip, altta kalmayım.”
James güldü, “Seni çok ama çok seviyorum cümlesinin cevabı...”
“Bende seni çok seviyorum şapşal...”
???
| Okur Yorumları | Yorum Ekle |

| 7.63k Okunma |
590 Oy |
0 Takip |
28 Bölümlü Kitap |