8. Bölüm

5.BÖLÜM - BAZEN SUSMAMAK NEFES KESEBİLİRDİ, NEFESİMİ KESTİN

Eda Şahinoğlu
mutlusonlarinyazar

Nefes gözünü bile kırpmadan karşısındaki adama bakıyordu. James kızın şaşkın haline gülümsedi, “Hadi ama Nefes bunu ilk kez sormuyorum sana. Yıllar öncede sormuştum ama ağlayarak yanımdan kaçmıştın. Umarım şimdi de kaçmazsın?” kız gülerek başını sağa sola salladı, ama deminki öpücüğün etkisi, üstüne de adamın sözleri yüzünden konuşamıyordu.

Bu adam kıza hiç mi acımıyordu? Bir insanın içine bu kadar işlenir miydi bir aşk? Allah korusun ölebilirdi yani?

 

“Peki, böyle ayak üstü sordum ama emin ol daha güzel bir ortamda, daha ciddi bir şekilde soracağım. O zaman konuşabilecek durumda ol güzelim olur mu?” deyip göz kırptı.

Nefes kıkırdadı, “Tamam. ‘Evet’i o zaman söylerim bende.”

 

James gülümseyerek kızın dudaklarına kısa bir öpücük bırakıp, ayrıldı. “Seni çok seviyorum nefes kesici.”

Arabaya binerken Nefes yüzünü buruşturdu, “Ne o öyle ağrı kesici der gibi. Efso iyiydi yani.”

Adam da kendi tarafına binerken ufak bir kahkaha attı, “Nefes alma sebebim, nasıl?”

“Daha iyi.”

 

Birlikte balonun olacağı salona geldiklerinde arabadan iner inmez James kızın elini avuçlarına aldı. İçeri girmeden yan yana bir iki fotoğraf çekilmişlerdi ki Esin ve diğer iki kız arkadaşı onları görmüştü.

“Aa işte bu size bahsettiğim Nefes’in kuzeni.” Sonra Nefes’e baktı Esin, “James’ti adı değil mi?”

Nefes bir tek başı ile onayladı, Esin’in yanındaki iki kız da adama yiyecek gibi bakınca Nefes hafifçe gerilmişti. James ise kızın ‘kuzeni’ lafına takılmıştı.

 

“Kuzen mi?” başını iki yana salladı, sonra da sadece Nefes’in duyacağı şekilde kızın kulağına fısıldadı, “Nefes ne kuzeni Allah aşkına? Ben demin senin elini öpüp başıma koymadım ha, hatırlatayım da onu.”

“Ya dün öyle demiştim,” dedi kızararak. Ne diye her dakika şu aklından zaten çıkmayan öpüşmeyi dile döküyordu.

 

James hala ona yiyecek gibi bakıp, tanıştırılmayı bekleyen üç kıza döndü, “Dün akşamdan bu sabaha olan değişiklikle tanıştırayım kendimi, adım James. Ama Nefes’in kuzeni değil, sevgilisiyim,” dedi kıza aşkla bakıp, beline sarılırken.

“Ama-yani kuzen demişti,” dedi Esin surat asarak. Dün akşam Nefes’in sosyal hesabından adamı bulmuş, takip etmeye başlamıştı bile. Ama adam onu takip etmemişti henüz. Yine de şu dakikaya kadar umudu vardı.

“Yok. Hiç bir kan bağımız yok. Bizim durum biraz karışık. Neyse geçelim mi Nefes’im?”

 

“Geçelim aşkım.”

Yeniden elele tutuşup, içeri geçtiler. Herkesin masası önceden belirlenmişti. Nefes’le kendilerine ayrılan masaya geldiklerinde James masayı gözleriyle saniye de taradı. O an bu adamlarla dört sene boyunca aynı sınıfta olduklarını düşünüp, deliye döndü.

 

“Seni Ankara’ya gönderen aklımı yiyim Nefes,” dedi kızın sandalyesini çekerken.

Nefes onu duymazlıktan gelerek, masadakilere kibarca iyi akşamlar dileyip, oturdu. James de yanına oturmuş, sandalyeyi iyice ona yaklaştırmıştı. Kolunu kızın sandalyesinin arkasına yerleştirdi ve hafifçe eğilip kulağına, “Okulun en güzel kızıyla olmak gurur verici,” diye fısıldadı.

 

Nefes kıpkırmızı olmuştu, “James yapma... Utanıyorum.”

“Biliyorum,” dedi adam gülerek. “Ama yanımda yanaklarının kızarması çok hoş ve bunu sadece benim başarabilmem daha hoş.”

“Hımm, biliyorsun yani.”

 

“Elbette biliyorum. Mesela Kenan sana ‘güzel olmuşsun’ dediğinde, ona teşekkür ediyorsun. Ben sana dediğimde kıpkırmızı olup, cevap bile veremiyorsun.”

Nefes bakışlarını adama çevirip, göz göze geldi, “Çünkü bir senin beğenmeni istiyorumdur belki. Bir tek senin için güzel olmaya çalışıyorumdur.”

 

“Çalışma. Sen bana baktığın an, o gözlerinin üzerimde olduğu her an dünyanın en güzel kadınısın zaten benim için.” Kızın saçını kulağının arkasına aldı, masadaki herkesin gözü üzerlerindeydi, müzik sesinden konuştuklarını duyamasalar da, birbirlerine olan bakışlarından durumları anlaşılıyordu.

“Gözüm senden başkasını görmüyor ki...”

 

“Nefes, seni daha ne kadar çok sevebilirim bilmiyorum. Bu kalbim yeter mi onu da bilmiyorum ama son günüme kadar, vereceğim son nefese kadar seveceğim. İlk, tek ve son kadınım olacaksın. Ne gözüm, ne ruhum, ne bedenim, ne kalbim... Hiçbir yerim senden başkasına değmeyecek.” Sonra hafifçe eğildi, “Kızımız olursa tabi bunları bir daha konuşuruz.” Nefes utançla derin bir soluk alıp bakışlarını kaçırdı. Bunu fark eden James kızın çenesinden tutup, kendine çevirdi yüzünü. “Sen neden utandın yine bakayım?”

 

“Ya James,” derken etraflarındakileri fark etti sonunda, “Herkes bize bakıyor.”

“Gözünün benden başkasını görmediğini sanıyordum,” dedi muzip bir şekilde gülüp, oturuşunu düzenlerken. Sonra gözü birine takıldı. Nefes’e bakıp, iç çekiyor, önündeki içeceği boynu bükük içiyordu. Sabır dileyip, kızı daha fazla sardı.

 

“Nefes Hilmi hocanın ödevini ne yaptınız Esin ve Okan’la?” dedi Umut diye bir arkadaşı.

“Dün teslim ettik.”

“Dün teslim ettik. Yetişti şükür,” dedi gülümseyerek. Okan’la aynı andan konuşmuşlardı.

James ise Okan denilen adamın deminden beri Nefes’e bakan adam olduğunu görünce, gerildi, “Bu Okan kim?” diye sordu hafif gergin bir ses tonu ile.

 

“Arkadaşım James, şu sarışın olan. Yıl sonu ödevi vardı, proje. Üçerli gruplarla hazırlıyorduk. O, ben ve Esin aynı gruptaydık.”

“Evet, gördüm. Gecenin başından beri sana bakıyor. Hayır bizim ne olduğumuzu anlamadı mı diyeceğim de, sana bakmaktan beni fark etmediğini düşünüyorum.”

Nefes kıkırdadı, “Sen azıcık kıskanç mısın?”

 

“Azıcık mı? Çok pis kıskanırım Nefes. O halimi görmek bile istemezsin.”

“Ooo, ‘pis’ lafını özlemişim.”

“Yanında çok kullanmak istemedim.”

 

Nefes adamın masadaki elini tuttu, “Açıkçası bana aşkını ‘Nefes ben sana çok pis aşık oldum’ falan diyerek itiraf edeceğini hayal ederdim hep.”

“Yaa...” dedi adam deminki öfkesini unutarak. “Çok romantik olmazdı. Hayatım sana olan aşkımı yıllarca, binlerce kez aynalara bakarak ne konuşacağımı planlayarak geçti Nefes, ama hiçbirisi dün geceki kadar nefes kesici değildi.” Sonra yine kızın kulağına yaklaştı, “İlk dansa ne dersin?”

 

Nefes’in kaşları çatıldı, “James biz onlarca kez dans ettik. Zaten hiçbir düğünde başkasıyla dans etmeme müsaade etmezdin,” dedi gülerek.

“Evet. Başkasının sana dokunmasına dayanamam çünkü. Ayrıca sevgiliyken ilk kez dans edeceğiz ve diğerlerinin dans olmadığını sana göstereceğim,” deyip ayağa kalktı ve ceketini ilikleyip, elini kıza uzattı.

 

Nefes zarif bir şekilde elini adamın avucuna yerleştirdi ve birlikte piste doğru yürüdüler. O an telefonlarının durmadan çaldığının farkında bile değillerdi. Adam iki elini beline yerleştirip, kızı kendine çekti. Nefes de ellerini boynuna dolayıp, başını gömleği ile boynu arasına yaklaştırdı. James’in dudakları kızın boynuna, saçlarına değdikçe ikisi de o alemden kopmaya başlamışlardı.

 

James’in eli kızın sırtı ile belinin arasında geziyor, yaşadığı bu yabancı duygu onu mutluluktan çıldırtıyordu. “Düğünümüzdeki şu dansı iple çekiyorum.”

“Düğünümüz mü? O da nereden çıktı?”

“Çünkü o dansın sonunda...” kulağına yakın bir yere öpücük kondurdu, “Benim olacaksın.” Kızın sessiz kaldığını fark edince, kıkırdadı. “Utandın mı yine?”

 

“James bilerek yapıyorsun.”

“Hayır. İçimden geçeni söylüyorum. Bunları sana söylemek için o kadar bekledim ki, hayal ettiklerimi sadece söylemem senelerimi alacak.” Bir kez daha öptü kızı, “Nefes... Seni çok seviyorum.”

O sırada yanlarına ufak tefek bir kız geldi, “Nefes,” dediğinde ikisinin arasındaki büyü de bozulmuş oldu.

 

“Selin? Ne oldu?” kızın elinde kendi telefonunu görmüş, kaşlarını çatmıştı.

“Baban, annen, abin, Kayra diye bir kız, Oğuz amcan, Uğur amcan, Şermin halan hepsi arka arkaya arayınca önemli olacağını düşündüm. Ondan şey ettim yani.”

Nefes’in elleri titredi. O sırada James de telefonunu çıkardı cebinden, onun da telefonunda yirmi yedi cevapsız arama vardı. “Beni de aramışlar.”

 

“Bir şey olmuş!” dedi telaşla Nefes. Eline telefonu aldığında Uğur amcasının yeniden onu aradığını gördü. O sırada da James’i de Şermin arıyordu yeniden.

İkisi aynı anda telefonu açarak, “Efendim,” deyip, duydukları şeyle göz göze geldiler. James Nefes’in sendelediğini görünce, hemen telefonu kapatıp, onu omuzlarından tuttu ve Nefes sadece “Emir...” diye fısıldayıp, adamın kollarına yığıldı.

 

James gözlerindeki yaşlarla kızı kucağına aldı ve yanlarına gelen kıza, “Çantasını getir! Hemen! Gitmemiz lazım!” diye bağırdı.

“Ta-tamam. Ne-ne olmuş?”

“Abisi. Abisi kaza geçirmiş.”

 

Kız başını aşağı yukarı sallayıp, masaya koştu. Çantayı alıp, dış kapıya koşan adamın peşinden gitti. O sırada diğer arkadaşları da peşlerinden gelmişti.

“Ne olmuş?” sorularına aldırmadan kapıya yakın bir yerde olan koltuğa uzandırdı kızı ve etraftakilere, “Su ve kolonya çabuk!” diye bağırıp, kıza döndü “Nefes, Nefes’im... Hadi aç gözlerine bebeğim! Hadi aşkım lütfen. Bak gitmemiz lazım.”

 

Gelen kolonyayı eline bol bol döküp kızın burnuna yakın bir yere ve boynuna sürdü. Yavaş yavaş kendine gelen kızla rahat bir nefes bıraktı. “Jojo... E-Emir...”

“Tamam bebeğim, gideceğiz. Bak dinleyemedik ne olduğunu. Durumu eminim iyidir.”

“E-Emir... Abim...”

 

Suyu da içirip, kızı yeniden kucağına aldı. “Hadi gidiyoruz Nefes’im, gidiyoruz.”

Kızı arabaya yerleştirip, kendi de direksiyona geçti ve tozu dumana katarak gaza basıp oradan uzaklaştırdı. Sonra da cebinden telefonu çıkarıp yeniden Şermin’i aradı.

 

“James?” dedi kadın konuşmaya bile takati olmayan bir halde, “Neden kapattın?”

“Nefes fenalaştı, ama merak etme iyi. Şimdi yola çıktık. Şeri?” diyebildi sadece, o ‘yaşıyor mu?’ diyemedi, ‘o iyi mi’ diye soramadı.

 

Ama Şermin anlamış ve “O... O iyi değil James!” diye inleyip ağlamaya başladı.

James birden frene basıp, yanında ona dehşetle bakan kıza çevirdi bakışlarını, “Biz geliyoruz Şeri,” sonra başını başka tarafa çevirip, “Biz gelene kadar kimse Nefes’i aramasın, o ararsa da açmasınlar. İyi değil,” diye fısıldadı.

 

“Ta-tamam.”

Nefes ise onu çekiştirip “Ne olmuş? Abime ne olmuş?!” diye bağırıyordu.

James telefonu kapatıp, kıza döndü. “O... O iyi. Ama ameliyata almışlar. Şimdi sakin oluyoruz ve yola çıkıyoruz. Tamam mı sevgilim?” dedi yanaklarını tutarak.

 

“Sen bana yalan söylüyorsun! Başını çevirip bir şeyler dedin!”

“Sadece yola çıktığımızı söyledim hayatım, hadi sakin ol da bende arabayı sürebileyim. Aklım sende kalırsa süremem.”

Kız hıçkırıklarının arasında sadece başını salladı.

 

*** 

 

Ela Aslı’nın yanına gelip, diz çöktü. Üzerindeki elbisede oğlunun kanı vardı. Aslı da onun gibi perişandı. Önce ellerini elbisedeki kanda gezdirdi, sadece gözünden yaş akıyordu. Sonra Aslı’yı kollarına aldı. “Sa-sakin ol Aslı’m. O iyi olacak.”

Başını sağa sola salladı. “O... O çok... Çok sinirlendi. Ben-ben sinirlendirdim yine onu!” diye bağırıp ağladı.

“Ta-tamam çiçeğim. Tamam babasının ilk gözağrı, ağlama.”

 

Ela’yla birlikte yere çökmüş ağlıyorlardı, Aslı’nın ağzından bir tek “Benim yüzümden!” diyordu.

Yanlarına Uğur gelip, ikisini de yerden kaldırdı, “Sakin olun. O bu kapıdan sağ salim çıkacak,” diye bağırdı. Sonra kızına döndü, “Aslı ne oldu anlat artık kızım?”

Aslı o anları kafasında yeniden yeniden yaşıyor, anlatmaya gelince ise fenalaşıyordu...

 

... 

“Emir!” diyerek arabayı sinirle kullanan adama baktı. Öfkeden direksiyonu sıkan parmakları şuan gırtlağındaydı sanki. Nefes alamıyordu.

“Aslı sus! Kalbini kırmak isteyeceğim son şey. Yaptığın doğru değildi! Beni öpmen hiç ama hiç olmaması gereken bir şeydi!” bir an kıza baktı, “Biz sürekli yüzyüze bakıyoruz Aslı,” tekrar yola baktı, “Nasıl yaparsın bunu?”

 

Aslı elindeki çantası ile oynarken gözünden yaşlar akıyordu, “Emir, birden oldu! Unutamaz mıyız?”

Emir birkaç kere direksiyona vurdu, “Unutmak mı? Lan ben hayatımda ilk kez öpüşüyorum, ne unutması?” diye gürledi.

Aslı duyduğu şeyle birden adama baktı, “Ne?”

 

“Ne, ne? Sen kaç kere öpüştün de buna bu kadar şaşırdın acaba?” diye daha öfkeli bir şekilde sordu.

“Emir, bak tamam-”

“Tamam deme Aslı! Sus!”

 

“Susmuyorum! Tamam mı susmuyorum! Sana aşıktım! Yıllarca aşıktım ve öptüm! Oldu mu? Pişman da değilim! Yine olsa yine öper-”

“Aslı sus!”

“Aslı sus, Aslı git, Aslı dur, Aslı öpme! Ya senin kalbinde benimle ilgili hiç mi güzel bir duygu yok, dilinde bana söyleyeceğin hiç mi olumlu kelimeler yok? Ben anlamıyorum-”

 

“Anlama!” diye yeniden bağırdı, “Anlama Aslı. Anlayamazsın çünkü!”

Aslı’nın ağladığını görünce ofladı ve daha çok gaza bastı. Bu kız onu çileden çıkarıyordu. Demin onu öptüğünde nefesi kesilecekti.

Bu düşüncelerle gözlerini yumup açtı ve ters taraftan onlara doğru gelen arabayla Aslı’yı korumak için direksiyonu sağa kırıp gözlerini sıkı sıkı kapattı.

 

Son duyduğu şey ise Aslı’nın çığlığı ve “Emir!” diye bağırmasıydı.

Aslı nefes alamıyor, üzerine sıçrayan kana bakıyordu. Ne etraftakilerin seslerini ne de ambulansın sirenini duymuştu. Şoktaydı. Sonunda birinin ona su içirmeye çalışması ile kendine geldi ve bardağı elinin tersi ile fırlatıp, arabaya doğru koştu. Emir’i arabadan çıkarmaya çalışıyorlardı.

 

“Dikkatli olun, her yeri ezilmiş gibi,” dedi Emir’e boyunluğu takmaya çalışan biri.

Aslı’nın duyduğu cümle ile gözleri kocaman açıldı, “Emir!” diye yeniden bağırdı. Sağlık ekipleri Aslı’yı tutmaya çalışıyor, o ise arabaya gitmek istiyordu, “Emir yalvarırım aç gözlerini, Emir!” onu kurtarmaya çalışan sağlık ekiplerine bağırdı bu sefer, “O nasıl? Emir nasıl?” diye çığlık attı, “Yaşıyor değil mi, yaşıyor o?”

 

“Hanımefendi lütfen işimizi zorlaştırıyorsunuz, eğer onu kurtarmamızı istiyorsanız, şurada oturup bekleyin.”

“Yaşıyor mu? Yalvarırım söyleyin!” dedi kadına ağlayarak bakarken.

“Ya-yaşıyor. Ama durumu iyi değil. O yüzden onu hemen çıkarmamız lazım.”

 

Aslı elini ağzına koydu. “Ona bir şey olmasın! Ona bir şey olmasın Allah’ım...” diye fısıldayıp yere çöktü.

Uzun bir çabanın ardından Emir arabadan çıkarılıp, bir sürü cihazlara bağlanmış ve hemen ambulansa alınmıştı. Aslı da peşinden atlayıp, adamın kandan gözükmeyen yüzüne dehşetle baktı.

 

“Emir...” diye fısıldadı.

“Sakin olun lütfen, şurada oturun da işimizi yapalım.”

Hastaneye geldiklerinde üç doktor ve Oğuz onları kapıda bekliyordu. Aslı’yı gördüğü an ona sarıldı.

“Aslı ne oldu? Beni aramalarını söylemiş-”

 

Aslı başını çevirip ambulanstan indirilen kişiye ağlayarak bakınca Oğuz da o tarafa baktı. “Emir!” diye bağırdı. “Ne-neler oluyor?”

“Araç içi trafik kazası.”

“Bi-biz kaza yaptık... O... O iyi değil Oğuz amca!”

 

“Tamam! Şimdi kendine gel ve dediklerimi yap, tamam mı Aslı?”

Aslı sadece Emir’in geçirildiği kapıya bakıyordu. Kızı sarstı, “Aslı!” Aslı sersemlemiş gibi baktı adama, “Sana diyorum. Sakinleşmen ve bana yardımcı olman lazım.” Kız başını aşağı yukarı salladı sadece, “Şimdi içeri geçiyorsun. Sonra da anneni arıyorsun, Ela’nın yanına gitsin. Ben de en iyi doktorları Emir’le ilgilenmeleri için arayıp, çağıracağım. Anlaştık mı?” yandaki asistanına bağırdı, “Doruk! Aslı’yla ilgilen! Aileye haber verin.” kendisi de sedye ile götürülen gencin arkasından koştu.

 

Doruk Aslı’yı içeri geçirdi. Alnındaki ufak yarayı temizleyip, bant yapıştırdı. O sırada başka bir hemşire geldi yanlarına, “Beyefendi neyiniz oluyor Aslı hanım? Ailesini aramamız lazım.”

“O benim her şeyim...” diye fısıldadı, sonra Doruk’a baktı. “Ben iyiyim,” dedi oturtulduğu sedyeden inerek.

 

Doruk hemşireye bakıp, “Tamam aile ile biz ilgileneceğiz,” dedi ve kadını yanlarından gönderdi.

Aslı da çantasından telefonunu çıkardı, son aramalarda duran ‘Eloş’um’ ismine baktığında “Ya of ya!” diye bağırıp, yeniden hıçkırıklara boğuldu.

“Benim aramamı ister misin?”

“Hayır. Annemi aramalıyım. Babamla gidip alırlar onları.”

 

*** 

 

Herkes hastanedeydi. Ama Emsal hanımla diğerlerine bilerek haber vermemişlerdi. Duymaları iyi olmazdı. Nasılsa yarın öğreneceklerdi.

Burçin Uğur’u kızının yanından uzaklaştırıp, “Neden erken döndünüz balodan?” diye sordu Ela ile onun yanına oturarak. “Aslı o arabada ne oldu? Kızım bak herkes perişan, konuş atık.”

 

Ela Aslı’nın hala titreyen elini tuttu, perişandı. Ağlamaktan mahvolmuştu her ikisi de.

Burçin devam etti, “Ben seni suçlamıyorum Aslı, sadece Emir... Yani o nasıl oldu da bu hale geldi merak ediyoruz. Balodan erkenden çıkmışsınız. Kavga ettik, diyorsun. Sinirlendi diyorsun-”

“Ben... Ben onu öptüm!” dedi kadının sözünü keserek.

 

Burçin elini ağzına koydu, “Ne?” Ela da hayretle ona döndü. Ama konuşamıyordu.

Aslı devam etti, “Ona aşık olduğumu söyleyip, onu öptüm.” Ela’ya döndü. “Eloş ben onu çok seviyorum. Kendimi bildim bileli onu seviyorum. Ama böyle olacağını bilseydim...” hıçkırdı, “Allah canımı alsın konuşmazdım, dokunmazdım.”

 

Ela ona sarıldı, “Şişş! Tamam, sakin ol. Bak eminim o da içeride seni düşünüyordur. Aklı sendedir. Hadi toparlan artık.”

“O bana aşık değilmiş...” diye fısıldadı, “Bana çok kızdı. Benim yüzümden oldu kaza.”

Burçin şok olmuş, konuşamıyordu. Ela ise Aslı’ya sarılmış, Burçin’in elini ‘Sakin ol’ der gibi sıkıyordu.

Uzun süren bir ameliyatın ardından iki doktor kapıya çıktı ve herkes birden ayaklandı. “Oğlum nasıl doktor bey?” diye sordu Bulut, Ela’nın omzundan tutarak.

 

Aslı ise yerinden kalkamıyordu. Doktorların yüzünden durumunun çok da iyi olmadığı anlaşılıyordu.

“Biz elimizden geleni yaptık...”

Ela elini dudaklarına koyup, şok içinde bakarken, Bulut’un elleri kasıldı. Demir ise tüm gücü ile bağırıyordu, “Ne demek bu? Ne demek elimizden geleni yaptık.”

 

“Bakın, şuanda hayatta. Ayak ve karın bölgesinde ezikler vardı. İç organları çok hasar görmüş. Başına aldığı darbe çok güçlü ve durumu bu yüzden çok kritik. Önümüzdeki yirmi dört saat içinde uyanmazsa...”

“Uyanmazsa ne?”

 

“Demir oğlum sakin ol!” dedi Oğuz onun kolunu tutarak. Ama o da korkudan çok konuşamıyor. Meslektaşlarının söylediklerine odaklanmaya çalışıyordu.

“Maalesef...”

 

Ela tüm gücünü tüketip yere düşerken, Bulut onu tutamamıştı bile. Sadece doktorların söylediklerini düşünüyor, anlamaya çalışıyor. Burçin ile Ayşim elele tutuşmuş ağlıyor, Kayra duvara yaslanmış ameliyathane yazan yazıya bakıyor, Uğur yandaki duvarları yumrukluyor, tüm acısını kendi bedeninden çıkarıyordu. Şermin Özgür’e sarılmış, hıçkırıyordu. Herkes her şeyin olabileceğinin bilincindeydi ama kimse kabul edemiyordu. Önlerinde yirmi dört saat vardı ve nasıl geçecekti hiçbiri bilmiyordu.

 

Ela en sonunda “Emir!” diye bağırınca, Aslı kendine gelip hızla koşarak dışarı çıktı. Bunların hepsi yüreğindeki sevgiden olmuştu, içinde var olan o kocaman aşk yüzünden Emir şuan ölümle savaşıyordu. Sussaydı, adamı dinleseydi belki böyle olmazdı. Oysa adam ona kaç kere “Aslı sus!” demişti. Bir daha onunla konuşmaya cesaret edebilecek miydi acaba, bilmiyordu?

 

???

evet, kötü bitti :(

 

 

Bölüm : 12.12.2024 16:10 tarihinde eklendi
Okur Yorumları Yorum Ekle
Hikayeyi Paylaş
Loading...