
Benden sana kalan,
Koca bir ‘hoşçakal’...
Sen yine de hoşgeldin be adam...
Aslı hastanenin bir köşesindeki ağacın altında oturmuş, kulaklarını kapatmıştı. “Hayır! Hayır! İyi olacak! O iyi! O iyi! Nefes alıyor... Yaşıyor... Ölmeyecek! Beni sevmesin ama yaşasın!” diye sayıklıyordu, öyle şok içindeydi ki Demir’in yanına oturduğunu fark etmedi bile.
Demir kızın ellerini kulağından çekti, “O seni çok seviyor...” diye fısıldadı.
Aslı birden Demir’e döndü, “Yaşasın ben başka bir şey istemiyorum artık.”
Demir onu duymamış gibi devam etti, “Bir akşam evin bahçesindeki ağacın altında oturuyorduk aynı böyle seninle oturduğumuz gibi. Sonra hayallerimizden konuşmaya başladık. Bana ‘İki büyük hayalim var,’ demişti. ‘Biri Aslı’nın gözlerinin içine bakmak ve ‘seni seviyorum kızım ben’ diye bağırmak. Diğeri de büyük bir futbol takımında oynamak, sonra da ilk golümü atıp, Aslı’ya ait olan yüzüğü öperek koşmak.’” Kendi kendine güldü. Sonra kızın elini tuttu, “O hayalini gerçekleştirmeden aramızdan gitmez. Ama gözlerini açınca, onun gözlerinin içine bak; olur mu? Çünkü tek bir hayali kaldı elinde, ona çok ihtiyacı olacak Aslı...”
Aslı anlamadan baktı ona, “O ne demek?”
“Oğuz abi doktorlarıyla görüştü. Uyansa bile bir daha...” yutkundu, “Bir daha futbol oynayamaz.”
Aslı başını sağa sola salladı “Ha-hayır!” diye inleyip, hıçkırdı ve Demir’le birbirlerine sımsıkı sarıldılar.
***
James hastanenin önüne geldiği an ani bir frenle durup, Nefes’le birlikte hızla indiler arabadan. Anahtarı valeye atarak Nefes’e yetişti. Asansörün düğmesine durmadan basan kızın elini tutarak, “Sakin ol Nefes, ne olur,” diye fısıldadı.
“Nasıl sakin olabilirim? Bütün yol kimse telefonlarımı açmadı, dönmedi! Delireceğim ya!”
“Tamam Nefes. Ama yalvarıyorum yukarıda ne duyarsan duy sakin ol. Sonuçta yaşıyor, biliyoruz değil mi?”
Nefes daha çok gerilerek gelen asansöre bindi ve inecekleri kata geldiğinde sabırsız bir şekilde asansörü iki eliyle itekledi.
“Nefes’im lütfen!” dedi James ona bakarak. Bu haline içi parçalanıyordu.
“Abim ölüyor!” diye bağırıp, indi asansörden ve ailesinin yanına koştu.
Annesinin Burçin’in kucağında ağladığını gördüğünde donup kaldı. Bulut kızını fark edip yanına koşarak geldi, “Bebeğim-”
“A-abim nasıl?” derken bir tek annesine bakıyordu.
Bulut da onun baktığı yere bakıp, yeniden kızına döndü. O sırada James de yanlarına gelmişti. “Dayı durum ne?”
“Yoğun bakıma aldılar.” Kızını omuzlarından tutup, gözlerine bakmaya çalıştı, “Nefes, kızım... Abin yaşıyor. O iyi olacak.”
“Durumu nasıl?” diye fısıldadı önce, sonra babası derin bir nefes alınca “Neden bana bir şey söylemiyorsunuz ya? Allah aşkınıza biri bir şey desin artık!” dedi ağlayıp, bağırarak. O an Ela da kızının sesini duyup doğrulmuştu.
“Nefes? Annem!” diyerek yanına koşup, sarıldı kızına.
“Dayı, söyleyin artık o nasıl? Bütün yol zor zapt ettim zaten!”
“İyi değil. Doktorlar yirmi dört saat içinde uyanmazsa beyin ölümünün...” konuşamıyordu, sözcükler boğazında düğümleniyordu, “Beyin ölümünün gerçekleşebileceğini söylediler.”
Nefes elini ağzıyla kapatıp, babasının koluna tutundu. James ile Bulut aynı anda kızı kaldırdılar. “Nasıl ya? Nasıl olur? Abim o benim abim!” diye bağırıp, babası ile sevdiği adamın kollarında çırpınmaya başladı. Ta ki gücü tükenip, babasının kollarında koltuklara oturtulana kadar.
Ve zaman hepsi için her zamankinden yavaş geçiyordu. Sabahın ilk ışıkları ile James ve Emre Emsal hanımı, Berrak hanımı ve diğerlerini alıp hastaneye getirmişlerdi. Emsal hanım fenalaşmış ve ona sakinleştirici vermek zorunda kalmışlardı. Ela zaten ruh gibiydi ve sadece oğlunun ona verilen ceketine sarılmış ‘YOĞUN BAKIM ÜNİTESİ’ yazan kapıya bakıyordu.
Saat ilerledikçe herkes daha da kötü oluyor, Nefes’i sakin tutmak daha da zorlaşıyordu.
Ve on sekizinci saatin içine girmişlerdi, ama Emir hala hareketsiz bir şekilde yatmaya devam ediyordu. Kayra, Demir, Bersu ve diğerleri ne kadar uğraşsalar da hiçbiri Aslı’yı içeri geçirememişlerdi. Ta ki onlar gelene kadar...
Her biri bir yanına oturdu ve sessizce kızın konuşmasını beklediler.
“Sizi neden çağırdım bilmiyorum,” dedi omuz silkerek. “Belki de sessizlik istediğim için, yada yabancı birinin varlığına ihtiyacım vardır. Hiç kimse bir şey demese de, herkes bu olanların benim suçum olduğunu biliyor. Ama siz bilmiyorsunuz. Belki de o yüzden sizi çağırdım. Bencilce bir düşünce için.”
Taylan elini kızın omzuna koydu, “Bence kabul etmesen de sende bizi sevdin ve senin yanında olmamızı istedin.”
“Ya ne demezsiniz. İlk görüşte aşık oldum ikinize de.”
Serhan kızın elini tuttu, “Anlatmak ister misin? Seni yargılamadan dinleyebiliriz.”
“Anlatacağım bir şey yok. Yanımda dursanız, hiçbir şey sormasanız olur mu? Bu konuşma işini sonraya bıraksak?”
“Peki,” dedi Serhan ona sarılarak.
Taylan da gülümseyerek kız kardeşine sarıldı, “Sevdim ben bu işi.”
Aslı başını arkaya yasladı, gözündeki yaş bitmek bilmiyordu. Saatlerce ağlıyor, içindeki acı dinmiyordu. Biliyordu ki artık hiçbir şey eskisi gibi olmayacaktı. Emir’in tüm hayatı futboldu, Emir’in yaşama sevinciydi. Kendisinin olduğu hayallerde bile futbol vardı. Şimdi nasıl denirdi ki ona sen futbol oynayamayacaksın artık?
“Yaşasın da...” diye fısıldadı. Yaşasın, diğer her şeyin üstesinden gelinirdi bir şekilde. Ama ona bir şey olursa, işte o zaman Aslı da ölürdü.
“Bak, burada ağaca oturarak ona yardımcı olamazsın,” diye konuştu Serhan. “İçeride yatan kim bilmiyorum ama belli ki senin için önemli biri.”
Aslı başını aşağı yukarı salladı, “Aşık olduğum adam...”
Serhan ile Taylan birden kıza baktılar. Taylan “Bu beni aşar,” diye geveledi ağzında. “Hayır kız kardeşime destek olduğum şeye bak?”
Serhan onun kafasına vurdu, “Şimdi sırası değil!” diye uyardı onu. “Sen kendi kırdığın cevizlere bak. Aşığım diyor kız, duymadın mı?”
“Valla ne olursa olsun. Ben geniş değilim.”
Serhan derin bir nefes aldı, “Neyse sen onu boşver, o geri kafalıdır azıcık. Bak annem-” dediği an kızın ona çevrilen bakışlarını görüp, gülümsedi. “Babamla annem boşandı Aslı. Yıllar önce... O günden sonra da onu görmedik. Annem kötü biri değildir. Dünyanın en fedakar kadınlarından biridir. Babamdan boşandıktan sonra uzun bir tedavi süreci geçirdi. O zamanlar biz küçüktük. İlaçlardan uyanamaz haldeydi ve ben yanına girdim. Onunla, o çocuk aklımla uzun uzun konuştum. Doktorlar beni duymayacağını söylüyorlardı ama ben duyduğunu biliyordum ve uyandı. O zaman beni duyduğunu ve yolunu benim sayemde bulduğunu söyledi. Şimdi sıra sende, uyanması için onunla konuş Aslı. Belki buraya dönmek için bir ışık arıyordur, bir ses arıyordur.”
Aslı adama sevgiyle baktı ve birden yerinden kalktı, “Onunla konuşacağım. Son kez de olsa konuşacağım. Uyanmak zorunda olduğunu, başka türlü olamayacağını ona söyleyeceğim!” deyip hızla hastanenin içine girdi.
Taylan ile Serhan da peşinden giderken Taylan “Ona bu aklı verdiğine inanamıyorum,” diye homurdandı. “O adam uyansa da çok yaşamaz. Ben öldürürüm zaten onu!”
“Kes sesini Taylan, küçük çocuk gibisin.”
“Ben yıllardır bu anı bekliyorum. Kız kardeşime biri asılacak ve bende onu döveceğim.”
Serhan güldü, “Hayale bak.”
“Ne? Ama duydun mu son kez konuşacağım dedi, demek ki ayrılmışlar,” adama yetişmeye çalışırken bir yandan da söyleniyordu.
Serhan kapıdan girip, kıza “Ben kahve alıp geliyorum, sen çık,” dedi omzunu okşayarak.
“Tamam,” Aslı asansörlere doğru yönelince, Serhan Taylan’a onunla çıkmasını söyleyip, kendi kafeteryaya indi.
Kahvenin siparişini verdikten sonra yanda duran ve tek kalan çikolataya eli gitmişti ki aynı anda küçük, beyaz, narin bir el de aynı çikolataya uzandı. Ama Serhan ondan önce davranmış ve çikolatayı kapmıştı.
Adam, “Hey!” diye çemkiren kıza başını çevirince upuzun, gür sarı saçlı bir kız gördü. Ama gözleri ateş püskürtüyordu.
“Buyurun?” dedi Serhan başını meydan okuyarak eğerken.
“O benimdi!”
“Aa öyle mi? Adınız mı yazıyordu da göremedim,” sonra gofretin üstüne baktı, “Yoksa adınız pirinç patlaklı çikolata mı?”
“Sen benimle dalga mı geçiyorsun? Hem de görev başında olan bir doktorla! Ver çikolatamı!”
“Vermem! Onu benim için değerli birine aldım. Sen başkasını al.”
“Ondan kalmamış görmüyor musun? Kalorisi düşük tek çikolata da o!”
Adam kızın fiziğine baktı, “Bence bunu da yeme,” dedi gülerek ve kahveyi de alıp asansöre doğru yürüdü.
“Hey hey hey! Sen ne demek istedin?”
“Kahveler soğuyacak çekil önümden.”
“Kahvene başlatma! Bir kere benim bir gram fazlam yok, maşallahım bile var tamam mı?”
Adam gülerek başını sağa sola salladı, “Hımm, hani nerede göremedim ben boynunuzda maşallah?”
“Ay sen bela mısın başıma?” etrafına bakındı, “Bende seni bu hastaneden attırmazsam bana da Kayra demesinler!”
“Bela mısın diyene bak. Kendisi peşime takıldı!” Serhan sabır çekerek, “Çattık ya!” diye kendi kendine söylendi. “Bak kızım çek git yoluna, valla sinirlerim bozuluyor. Babasının hastanesi sanki!” diye sertçe çıkıştı.
“Bingo. Aynen!” dedi göz kırpıp. “Babamın hastanesi. Orçun Kartal!”
“Yemin ediyorum akıllısı beni bulmaz! Tamam Allah işlerinizi rast getirsin demek de mesleğinize uymuyor, o yüzden hadi görüşürüz,” dedi ve gelen asansöre attı kendini.
Ardından “Ben sana gösteririm,” diye cıyaklayan kızın sesini duyması ile gülümsedi.
“Deli ya,” dedi mırıldanan bir sesle.
(SAKLIMDASIN – Kayra & Serhan)
***
Elinde bir tost ve çayla Nefes’in yanına oturan James kızın kan çanağı olan gözlerine baktı. “Hadi meleğim şunu ye lütfen.”
Nefes başını sağa sola salladı. “Yiyemem.”
“Nefes’im ama bak böyle yapmanın kimseye yararı yok. Emir’e de yok. Uyku uyumuyorsun, bari yemek ye. Hem sana evden de giyecek bir şeyler getirdik Demir’le. Üstünü değiştir istersen.”
“Abim uyansın öyle.”
James sinirle başını geriye attı. O sırada Ela geldi yanlarına, kızının yanına oturup “Hadi şunu ye kızım, lütfen. Bir de seni düşünmeyelim,” dedi.
“Eloş en son dün öğlen yemek yedi ya. Akşam zaten balodaydık. Daha yemek servisi yeni başlamıştı ki çıktık geldik. Ağzına bir şey koymadı. Hayır bayılıp kalırsan karışmayacağım küçük hanım. Yirmi dört saatten fazladır sadece kahve içiyorsun.”
Nefes bir hışımla tostu alıp, hızlı hızlı üç lokma ısırdı ve çayından iki yudum içtikten sonra ikisini de adama geri verdi, “Bayılıp kalmam artık oldu mu?”
James başını iki yana salladı. “Şimdilik.”
O sırada Aslı’nın elbisesinin kenarlarından tutmuş, koşar adım geldiğini gördüler. Oğuz’un önünde durup, “İçeri girmem gerek!” dedi.
“Ne?”
“Beni içeri sok işte Oğuz amca! Onu uyandıracağım.”
Adam kızın omuzlarından tuttu, “Aslı, endişeni anlıyorum. Ama yasak biliyor-”
“Hayır bilmiyorum. Doktorlar girip çıkıyor. Sadece beş dakika lütfen! Lütfen Oğuz amca! Beni duyacak ve geri gelecek!”
Oğuz bir hemşireden Aslı’yı hazırlamasını istedi ve kapıyı açarak onu içeri geçirdi.
Aslı gözündeki yaşla adama yaklaşıp, hareketsiz olan elini tuttu. “Biliyorum, benimle artık konuşmak istemeyeceksin, inan söz veriyorum bende bir daha seninle konuşmayacağım. Ama şimdi geri dönmen lazım. İçimdeki boşluk için, güneş doğmayan geceleri bitirmek için uyanman lazım.” Yutkunup, devam etti, “Seni ne kadar çok sevdiğimi bir daha sana söyleyemeyeceğim, seni kızdırmaktan zevk aldığımı çünkü bir tek o zamanlar peşimden koştuğunu sana anlatamayacağım ve bir daha topunu da patlatamayacağım,” gözündeki yaşı silip, gözlerini yumdu “Emir lütfen uyan! Bak herkes seni bekliyor, herkes senin için gözyaşı döküyor, söz ama söz bir daha konuşmayacağım, bir daha asla ağzımı bile açmayacağım!”
“Hiç inandırıcı değil,” diye duyduğu fısıltı ile birden yumduğu gözlerini açtı ve ona yorgun gözlerle bakan adamı görmesi ile gülümsedi.
“Uyandın!”
“Uyandırdın,” dedi yalancı bir kızgınlıkla. “Susmadın ki. Ne güzel dinleniyordum.”
Kız ayağa kalktı, eliyle koluyla gözündeki yaşı siliyor, sağa sola gidiyor ne yapacağını bilmiyordu. Sonra aklına yeni gelmiş gibi, “Doktor! Doktorları çağırmam lazım,” diyerek düğmeye bastı.
Telaşla içeri giren doktorlar genç adamın uyandığını gördüklerinde mutlulukla gülümsemiş, Aslı’yı da dışarı çıkarmışlardı.
Doktorların içeri koşuşturması ile bütün aile kapıya yığılmış, Nefes fenalık geçirmişti. Ela ise sadece “Oğluma ne oldu?” diye bağırıyor, Bulut’un onu bırakması için çırpınıyordu.
Aslı yarı gülümseme ve hıçkırıklarla dışarı çıktı. Başındaki bonesini çıkarıp, Ela teyzesine baktı ve “Uyandı,” deyip hıçkırarak duvar dibine çöküp ağlamaya başladı.
Herkes duydukları şeyle Aslı’ya şok olmuş bir şekilde bakıyordu.
Bulut rahat bir nefes verip, gülümserken Ela olayı anlamaya çalışıyordu, “Bu-Bulut ne-ne dedi? U-uyandı dedi sanki? Değil mi? Öyle dedi?”
Şermin Ela’yı tutup sarıldı, “Uyandı güzelim uyandı!”
O sırada doktor da çıkıp, aileye gülümseyerek müjdeyi verdi, “Hastamız uyandı. Gözünüz aydın. Biraz daha yoğun bakımda tutup, bütün kontrollerimizi yaptıktan sonra onu normal odaya alacağız. Hayati bir tehlikesi kalmadı, ilk kontrollerde de beyinden kaynaklı bir hasar yok gibi görünüyor. Tekrardan geçmiş olsun,” dedi ve yeniden içeri girdi.
Bütün aile sevinçten birbirlerine sarılırken, Demir ile James Nefes’i uyandırmaya çalışıyorlardı.
“Nefes, bak iyiymiş abin. Nefes!”
Kız yavaşça gözlerini açarken başında gülümseyerek duran ikiliye baktı.
“Abim?”
“Uyandı Nefes’im, abimiz uyandı,” dedi Demir gülümseyerek.
James adamın ‘Nefes’im’ demesine bozularak baktı. “Nefes’im olmuyor ama. Güzel değil bence. Sen kardeşim de, bacım de... Yani Nefes’im daha bir sevgilice bir tabir.”
“Ne diyorsun James ya,” derken omzuna gülerek vurdu, “Hadi hadi kalkın da abimi görmeye gidelim.”
James kızı kaldırırken sinirli sinirli Demir’e bakıyordu, Nefes ona uyaran bakışlar atsa da, o hala kendi kendine söylenip, “Nefes’im diyor ama, demesin öyle şeyler!” diye homurdanıyordu. “Nefes’immiş? O benim Nefes’im bir kere!”
***
Emir normal odaya alındığında herkes yanına doluşmuştu ama Emir asıl görmek istediği kişiyi görememişti. Aslı’yı...
Neden yoktu, neden gelmemişti. Bunu soracağı kişiler Demir ya da James’ti. En yakınında da James olduğundan ona göz işareti yaparak yanına çağırdı.
“Söyle ortak, bir şey mi isteyeceksin?” dedi sessiz bir şekilde.
Emir kulağına doğru uzanınca James de hemen eğildi, “Aslı nerede?”
James kafasını kaşıdı, “Şey... Abileri gelmişti. Belki onlarladır.”
Emir öfkeyle kaşlarını çattı, “Ben odaya alındığımdan beri gelmedi James! Sorun ne?”
“Bilmiyorum abi, gerçekten bilmiyorum.”
O dakikalarda bahçede adamın penceresine bakıp, ağlayan kız sessizce fısıldadı, “Herkese hoşgeldin Emir... Benden sana hoşçakal...”
???
| Okur Yorumları | Yorum Ekle |

| 7.63k Okunma |
590 Oy |
0 Takip |
28 Bölümlü Kitap |