

🌟Bölüm Şarkısı: Sezen Aksu-Son Bakış
Boran oturduğu yerden kalkarak dışarı çıktı. Yine bir şey yoktu, yine her şey belirsizdi. Kafayı yiyecekti artık. Giray ve Korkut onun peşinden ilerlerken Boran cebinde telefonun titrediğini fark etti. Hiç beklemeden cebinden çıkardığında ekrana baktı. Ömer’di.
İçinde yeşeren umutla açtı telefonu hızla. “Bir haber mi var?” Boran’ın hevesli, umut dolu sesiyle Ömer boğuk bir nefes verirken bir süre sessiz kaldı. Söyleyeceği şeyi nasıl söyleyebilirdi ki?
Hattın öbür ucunda sessizlik oluşurken Ömer’in nefes alışını duyuyordu, ağır, kederli, yutkunarak… Boran’ın içini huzursuz bir ürperti kapladı. O an, kalbine saplanan soğuk bir iğne gibi bir his doğdu. “Ömer?” dedi tekrar, sesi bu kez daha keskin, daha endişeliydi. “Söylesene kardeşim, ne oldu? İnci’den bir haber var değil mi?”
Bir anlık sessizlikten sonra Ömer’in boğuk, kırık, kelimelerin ağırlığıyla zor çıkan sesi duyuldu. “Boran… bir ceset bulundu. Özellikleri…” deyip duraksadığında Boran kendi içinde tamamladı onu. “Özellikleri İnci ile uyumlu.”
Boran’ın “Hayır… değildir,” diyen fısıltısı sanki kaskatı kesilmiş bir heykelin içinden kopup gelmiş, çaresiz bir yalvarıştı. Bu reddediş, mantığa ya da gerçeğe değil, yalnızca kalbinin paramparça olmuş inancına yönelikti. Yutkunmaya çalıştığı her nefes, buzlu bir hava gibi ciğerlerine saplanıyordu.
Telefonun diğer ucundan, Ömer’in sesi bir bıçağın ağzı gibi gelmeye devam etti, her kelimesi Boran’ın son umut kalesini deliyordu. “Kimliği üzerinde değil, henüz kimlik tespiti yapılmamış. Giysiler, saç rengi, boyu uyumlu…Morgda.”
Bu cümleler, Boran’ın ciğerlerine adeta bir dizi keskin bıçak gibi saplandı.Bedenindeki bütün hava boşaltılmıştı. Gözleri karardı, etrafındaki dünya, anlamsız, dönen bir bulanıklığa dönüştü. Kulakları uğuldadı; bu uğultu, damarlarında akan kanın gürültüsüydü belki de.
“Değildir…” diye fısıldadı yine. Ama bu seferki sesi daha çok kendine inanmaya çalışan, çaresiz bir mantra gibiydi. Sesi, kırık bir fısıltıya döndü, tüm gücü tükenmişti.
Boran'ın zihninde, o anda, İnci'nin son gülüşü, son bakışı canlandı. Hani o her zamanki neşeli, gözlerinin içi gülen, umut dolu bakışı... Ve sonra o görüntü, kirli, soğuk, tanınmaz bir beden imajıyla yer değiştirdi. Bu kontrast, Boran’ın içindeki son ışık kırıntısını da söndürdü.
Boran’ın gözleri, sadece birkaç saniye içinde, hayata dair tüm renkleri ve anlamları kaybetti. Gözbebekleri büyüdü; etraflarındaki irisler, solgun bir deniz mavisiydi. Artık görmüyordu, sadece bakıyordu. Bütün bedeni gerildi, kasları çelik bir yay gibi kasıldı. İçindeki yaşam enerjisi, hızla çekiliyordu.
Telefon, elinden kayıp yere düştü. İçi yanıyordu, sanki bütün damarlarında kor ateşten bir zehir dolaşıyordu. Başını ellerine götürdü, avuçlarıyla yüzünü kapattı. Yıkılmıştı. Sekiz günlük umudunun üstüne kalın, ağır bir taş konmuştu. Ancak yine de en dipte, mantığın ve her şeyin bittiği yerde, küçücük, inatçı bir umut kırıntısı kalmıştı. Belki yanılıyorlardı, belki başka biriydi. Belki İnci, o sırada bir yerlerden çıkıp kapıdan girecekti. O umut
kırıntısına sarılmak için son bir kez haykırdı.
“Kendim göreceğim!”
Hiç kimseyi beklemeden, yerdeki telefonu umursamadan, anında arabasına bindi. Motoru çalıştırırken gaza öyle bir bastı ki, tekerlekler asfaltta ince bir çığlık attı. Korkut ve Giray da, Boran’ın yüzündeki dehşeti görmüş olmanın telaşıyla, hızla kendi arabalarına atladılar.
Boran, direksiyonun üzerindeki ellerinin titrediğini fark etti. Motorun gürültüsü, kafasının içindeki uğultuya karışıyordu. İçinde bir yer, bağıra bağıra “Dur! Gitme! Görme! Gerçekleşmesin kâbusum!” diye yalvarıyordu. Ama başka bir yan, daha güçlü, daha inatçı, onu sürüklüyordu: “Görmelisin. İnci’ye sen bakmalısın. Başkasının ağzından öğrenme.” Bu, aşkının son göreviydi.
Yol boyunca gözlerinin önünden İnci’nin gülüşü geçti; o başını geriye atarak kahkaha attığı an, saçlarının savruluşu, gözlerinin ışıltısı... Boran direksiyonun başında yumruklarını sıktı. “İnci değildir, İnci değildir… Daha yaşanacak çok günümüz vardı bizim!” Tekrarladığı bu sözler, bir dua, bir büyü gibiydi; gerçeği savuşturmak için tekrarlanan boş hecelerdi.
Adli Tıp Kurumu’nun Morg Girişi’ne ulaştığında zaman birden ağırlaştı. Hızla geçen yolculuk, bu son noktada sonsuzluğa yayılmıştı. Arabanın kapısını açıp dışarıya çıktığında bacakları taş gibiydi; ağırlığını taşımakta zorlanıyordu. Bütün gücü tükenmişti sanki. Kapının üzerinde yazılı soğuk, resmi harfler, gözlerini delip geçti: “Adli Tıp Kurumu – Morg Girişi.” Kelimeler, buzdan bir hançer gibiydi.
O an dizlerinin bağı çözülür gibi oldu, sanki yerçekimi onu tamamen bırakmıştı. Yere kapanacak, bu kirli, soğuk kaldırıma yüzüstü yığılacak sandı. Ama içinde bir şey, belki inkârın son neferi, belki hâlâ kırıntısı kalan o delice umut, onu ayakta tuttu.
Kapıyı itti. İçerideki hava, dışarıdaki sonbahar soğuğundan daha keskin, daha steril bir soğuktu. Bu koku, ölümün ve kimyasalların kokusuydu. İçerideki loş ışık, Boran’ın görüşünü daha da zorladı.
“Boran Bey, kimlik tespiti için…” görevli memurun sesi, Boran’ın kulaklarına çok uzaktan geliyordu. Boran, memurun sözünü de kesti, gözlerini ayırmadan ilerledi. O an, etrafındaki her şey silinmişti.
Sadece bir hedef vardı: Gerçek.
Adımlarını yavaşlattı. Önünde, beyaz bir örtüyle kaplanmış, ince, insan formunda bir kütle duruyordu. Örtünün altındaki silüet, Boran’ın bütün hücrelerindeki korkuyu, dehşeti ve inkârı aynı anda yüzüne vurdu.
Boran’ın nefesi kesildi. Ciğerleri havayla dolmayı reddetti. Yavaşça yaklaştı.
Her adım, hayatının geri kalanına atılan bir adımdı.
Titreyen elleriyle, buz gibi, kâbus gibi gerçeğin üzerindeki beyaz örtünün köşesini kavradı. O kumaş parçası, sanki evrenin bütün ağırlığını taşıyordu. Parmak uçlarından yayılan o soğuk, kalbine ulaştı ve orada donmuş bir yumruya dönüştü.
Son bir nefes aldı; bu, bir veda nefesiydi. Gözlerini kapattı. Ve sonra, hayatının en uzun, en ağır hareketini yaparak, örtüyü kaldırdı.
O an, morgun steril soğuğu, Boran'ın içindeki yanardağı dondurmaya yetmedi. Beyaz kumaş, yavaşça kayıp, altındaki gerçeği açığa çıkardı. Boran’ın boğazında düğümlenen o korkunç çığlık, dışarı çıkamadı; sadece göğüs kafesinin içinde, çelik bir tel gibi gerildi…
~~~
▪︎Herkese merhabalar, küçük bir alıntıyla geldim.
▪︎Sizce bizi neler bekliyor?
▪︎Yeni Sezon 29 Aralık Pazartesi günü saat 19.00'da gelecektir.
| Okur Yorumları | Yorum Ekle |

| 34.23k Okunma |
4.62k Oy |
0 Takip |
41 Bölümlü Kitap |