2. Bölüm

Adavet| 1

mutlu sonsuz
mutlusonsuz222

🖇️ Merhabalar, nasılsınız?

🖇️ Umarım severek okuduğunuz bir hikaye olur, keyifli okumalar dilerim...

🖇️ Satır arası yorum yapmayı ve oy vermeyi unutmayın lütfen... Desteğiniz benim için çok önemli biliyorsunuz..

‼️Kitaba başlamadan önce özellikle uyarmak istiyorum. İsim benzerlikleri, şehir benzerlikleri, kelime veya cümle benzerlikleri nedeniyle başka bir kitaptan bahsetmeyiniz. Özellikle de şu an basılmış olan askeri kitaptan. (İsim vermesem bile eski okurlarım beni anladı) Her kitap kendine özgü bir dünyadır...

🌟Bölüme başladığınız saati ve tarihi buraya bırakabilirsiniz:)

1.Bölüm


İnsan kendi kaderini kendi tayin ederdi. Duyduğum andan itibaren beni etkileyen cümlelerden biriydi.. Bu sözü hayat mottosu alarak yaptığım her işte, her ilişkide dikkat etmiştim. Seçimlerimin benim kaderim olacağını bilerek adımlar atmıştım. Birçoğundan pişmanlık duymasam dahi içinde pişman olduklarımda vardı elbette. İnsanoğlu hata yapmak üzerine yaratılmıştı, herkesin hatası mutlaka vardı ve mükemmel bir insan yoktu bana göre.

Seçimlerimin sonucuna katlanmam gerekmişti her zaman. Çünkü benim yerime seçimlerimle baş edebilecek tanıdıklarım yok kadar azdı. Bu seçimlerin en başında üniversiteyi okumak için gittiğim Londra vardı. Oraya gitmekten hiç pişmanlık duymamıştım, hatta oraya gitmek yaptığım en doğru şeylerden biriydi. Ama ne tesadüftü ki pişman olduğum anların çoğunu da orada yaşamıştım.

Şimdi bir havaalanında bavulumu sürükleyerek ilerlerken aklımda 7 yıl önce liseden yeni mezun olmuş, hayallerini gerçekleştirmek üzere ailesini arkasında bırakan kız vardı. O kız bugün bir klinik psikolog ve ayakları üzerinde duran biri olarak Türkiye’ye geri dönmüştü. Ben Aral Holdingler yönetim kurulu başkanı Sardun Aral’ın torunu, Adnan Aral’ın kızı İnci Aral olarak memleketime geri dönmüştüm.

Dönmek benim seçimim miydi? Hayır.

Abim, annelerimiz farklı olsa dahi kan bağımın bulunduğu, çok sevdiğim Egemen Aral’ın aramasıyla bugün İstanbul’a dönmüştüm. Dedemizin hasta olduğunu ve belki onu son kez görme ihtimalimin olduğunu söylediğinde apar topar bilet bularak buraya dönmüştüm. Dedem, bu hayatta abimden ve süt kardeşimden sonra beni kayıtsız, şartsız seven üç kişiden biriyken onun son anlarında yanında olmak istemiştim.

Havaalanın kapısından çıktığım anda direkt olarak tanıdık olan o yüzü gördüm: Güney’i. Buradaki tek arkadaşım olabilirdi kendisi. Daha doğrusu babamlar onu benim korumam, şoförüm adı her neyse o şekilde görseler dahi benim için arkadaştı. Çocukluk arkadaşımdı, çocukluğumdu. Ayrıca süt kardeşimdi. Annesi Seher teyze büyütmüştü bizi. Aramıza mesafeler dahi girse benim en sevdiklerimdendi.

Elimdeki bavulla ona doğru yaklaşırken zamanın ondan hiçbir şey götürmediği fark ettim. Hala yakışıklıydı. Güney ise yaslandığı arabamla temasını keserek arka kapıyı benim için açtı. “Buyurun İnci Hanım.” Ettiği hitap ve resmiyetine karşılık yüzümü buruştururken mırıldandım. “Bunca zaman görüşmedik diye mi bu resmiyet?” Güney söylediğim sözlerle yamuk bir gülümsemeyle baktı yüzüme. “Bunca zaman dediğin 2 yıl, çok şey değişti İnci Hanım.”

Dile kolay 2 yıl olmuştu. Abimle yengemin düğünü için gelmiştim Türkiye’ye. Onların düğününden sonra da hemen dönmüştüm. İstenmediğim bir yerde durmak bana göre değildi. Babamın ve evli olduğu kadının beni istemediğini varsayarsak kalmak için de bir sebebim yoktu.

“Gel buraya gel, bizim aramıza mesafe girse de bir şey değişmez.” Derken bavulun kulpunu bırakıp kollarımı açtım Güney’e doğru. Güney çok beklemeden bana sarılırken kulağıma doğru fısıldadı. “Herhangi bir magazinci bizi böyle çekse ve gazeteye haber yapsa olacakları düşünemiyorum. Şok şok şok ünlü iş adamının kızı şoförüyle sarılırken görüntülendi.” Magazin muhabirleri gibi taklit yaparken sesli bir şekilde güldüm. “Korkma, yazan olursa da sen icabına bakarsın.”

“Her daim.” Diyerek benden ayrıldıktan sonra yüzüme baktı. “Hoş geldin arkadaşım.” Samimi bir biçimde söylediği şeyle gülümsedim. “Hoş mu geldim eve gidince göreceğim ama seni gördüğüm için hoş buldum.”

Güney, biraz önce bıraktığım bavulu alıp bagaja yüklerken bende arka kapıyı kapatarak Güney’in yanındaki yolcu koltuğuna bindim. Güney şoför koltuğuna geçerken göz ucuyla bana baktı. “Beni işimden etmek istiyorsun, baban hoşlanmıyor böyle yakın olmamızdan biliyorsun. Arkaya geçseydin ya.” Dediğinde hafifçe kaşlarımı çatarak baktım yüzüne. “Merak etme babam beni gördüğünde o kadar üzülecek ki arkada oturmadığıma bile sinirlenmeyecek.”

Güney bu söylediğimle hüzünlü gözlerle bana baksa da umursamadım. Alışmıştım artık, umurumda değildi. Böyle kabullenmiştim. Beni neden sevmediği konusuna kafamı yormuyordum artık. Belki de annemi benim öldürdüğümü düşünüyordu. Evet, annem beni doğururken bu yaşama veda etmişti. Bir insanın doğduğu gün annesini kaybetmesi hayatında aldığı en büyük cezaydı. Ama annemi ben öldürmemiştim. Elimde olsaydı doğmamayı seçerdim.

O kadının beni sevmeme sebebi de belliydi. Kocasının kendisini aldattığı kadının kızıydım. Babam ne hikmetse doğduktan sonra beni nüfusuna almıştı. Bunda da dedemin baskısının olduğunu biliyordum. Hatta o istemişti, yoksa babamın böyle bir düşüncesi olduğunu sanmıyordum.

“Dedem çok mu hasta?” derken buldum kendimi camdan dışarı bakarken. Güney göz ucuyla bana baktıktan sonra onayladı. “Doktorlar kötü olduğunu söylüyor, kanser tüm vücuduna yayılmış. Kendisi iyi, gücünden bir şey kaybetmedi ama bilirsin.” Diyerek sustu. Bilirdim, ölüm iyisi denirdi buna. Gözlerim dolarken dudaklarımı birbirine bastırdım.

Yolculuğumuz trafikten dolayı uzun sürerken yıllar önce yaşadığım o malikaneye gelmiştik. Arabamın geldiğini gören korumalar kapıyı açarken bahçeye girdik. Güney’i veya herhangi birini beklemeden kapımı kendim açarak araçtan indiğimde bakışlarım direkt olarak eve doğru kaydı. Büyüktü, çok güzeldi, ihtişamlıydı ama içinde huzur yoktu. En azından benim için huzur yoktu.

Güney bavulumu indirirken kimsesizliğimi bir kez daha hissettim. Kapıda beni karşılayan kimse yoktu. Buraya geldiğimde bunu göze almıştım ama şimdi canımın yanmasını engelleyemiyordum. Bakışlarımı Güney’e doğru çevirdiğimde başıyla işaret etti kapıyı. Ondan güvence alarak kapıya ilerlerken kapı anında açıldı.

Abimin kapıdan çıktığını gördüğüm an duraksadım. İfadesiz gözlerle birbirimize bakarken abim büyükçe gülümsedi. Kahverengi gözlerinde özlemi ve mutluluğu görüp bende gülümserken benim için kollarını açtı. Hızlı adımlarla yanına ilerleyip kollarının arasına girdiğimde sıkıca sardı beni. “Güzelim benim, hoş geldin evine.”

“Hoş buldum abi.” Birbirimize sıkı sıkı sarılırken saçlarımı öptü abim. Biraz önce hissettiğim kimsesizlik uçup giderken yengemin sesini duydum. “Egemen, bırak da bizde sarılalım.” Sevecen bir ses tonuyla konuşurken abim kollarını benden çekerek fısıldadı. “Emir büyük yerden.” Söylediği şeye gülerken hemen abimin arkasındaki yengeme baktım.

Kahverengi gözleriyle gülümseyerek bana bakıyordu. Tam abime göreydi. Boyu boyuna, huyu huyunaydı. Çok güzel bir kadındı ve şu an hamile olması güzelliğine güzellik katmıştı. Evet, hala oluyordum. Abim, Doğa yengem haberi verir vermez beni aramıştı ve bu güzel haberi benimle paylaşmıştı. Oradaki yalnızlığın içinde bu çok iyi gelmişti.

“Hoş geldin canım benim.” Yengem aynı abim gibi sımsıcak bir şekilde bana sarılırken bende ona sarıldım, tabii yeğenimin izin verdiği kadarıyla. Bir oğulları olacaktı. “Hoş buldum yengecim.” Dedim içten bir şekilde. Yengemle de iyi anlaşırdım. O da abim kadar iyi bir insandı. Ardından ekledim. “Bizimki kocaman olmuş.” Deyip elimle karnını işaret ederken yengem elini yaslayarak güldü. Abim ise cevap verdi. “Sen gelene kadar neredeyse doğacaktı.”

“Abi.” Dedim sitemle. Neden gelmediğimi biliyordu. Ben orada mutluydum, mesleğimi yapıyordum. Evet belki yalnızdım, ama sorun değildi. Doktora için başvuru yapmıştım. Hayatım yolundaydı. Mezun olana kadar dedemin desteğiyle geçinmiştim. Sonrasında da kendi paramı kazanmaya başlamıştım.

“Hadi gel içeri, kapıda kaldık böyle.” Abim eliyle içeriyi işaret ederken çekinerek içeri girdim. Abim bir kolunu benim omzuma, diğerini karısının omzuna sararak holden direkt olarak salona geçmemizi sağladı. Etrafıma bakınırken evin hiç değişmediğini fark ettim. Eşyalar yerli yerindeydi. “Bavulunuzu odanıza çıkartıyorum İnci Hanım.” Güney’in sesini duyduğumda bakışlarımı ona çevirip itiraz ettim. “Hayır, çıkarma. Ben biraz kalıp otele gideceğim.”

“Saçmalama İnci, burası senin de evin.” Abim benim itirazıma karşı çıkarken kaşlarımı çattım. “Gerçekten benim evim mi abi?” dedim sorgulayan gözlerle. İstenmediğim o kadar belliydi ki. Yıllar sonra eve geliyordum, babam yoktu ortada. Abim eliyle yüzünü sıvazlarken ne cevap vereceğini bilemedi bir an.

Bir cevap vermesine gerek yoktu zaten. Bildiğim şeyleri duymaya ihtiyacım yoktu, bu sadece canımı daha fazla yakardı.

“Sen odaya çıkart onu Güney.” Abim, Güney’e yapması gerekeni söylerken hızlıca itiraz etmek istedim. Ancak abim bunu anlayarak konuşmamı engelledi. “Dedem burada olmanı ister, şimdi şirkette ama senin geldiğini gördüğünde çok sevinecek. İsteğini ona anlatırsın.”

Yanaklarımı şişirerek ofladım. Abim elini saçlarımın arasına atıp karıştırdı. “Oflama, oflama. Hadi otur bakayım, anlat.” Hızla elini itip kaşlarımı çattım. “Ya çocuk değilim ben artık, oğluna sakla şu hareketlerini!” Abim omuz silkti söylediğim şeylere. “Benim ikinize yetecek kadar sevgim var merak etme.”

Bir şey söylemesi için yengeme bakarken o omuz silkti. “Ben abi kardeş arasına girmem, hiç bakma.” Dediğinde dudaklarımı büzdüm. “Alacağın olsun.”

Kanepelerden birine otururken abimle yengemde karşıma geçip oturdu. İkisi yaklaşık dört yıl önce tanışmışlardı. Doğa yengede bir iş adamının kızıydı. Ortak bir iş yaptıkları sırada tanışmışlardı. Sonra birbirlerini sevmişlerdi. Babam için hiçbir sorun olmamıştı bu durum. Hatta sevinmişti bile şirketlerin ortaklık kurmaları için fırsat olduğundan dolayı. Ancak abimin annesi Serap Hanım pek istememişti. Yine de abim karısının ve aşkının arkasında durmuştu. Şimdiyse çok güzel bir evlilikleri vardı.

“Anlatın bakalım İnci hanım, Londra’da neler yapıyordunuz?” abim meraklı gözlerle bana bakarken omuz silktim. “İşimde gücümdeydim abi, ne yapacağım. Sen arayana kadar da her şey yolundaydı ama şimdi seanslarım aksadı.” Memnun olmadığımı belli edercesine konuşurken abim sakince cevap verdi. “Nedenini biliyorsun, mecbur olmasak aramazdım. İstediğin zaman dönersin tekrardan.”

Abimin bu huyunu çok seviyordum. İstemediğim bir şey konusunda beni zorlamıyordu. Kesinlikle bu konuda çok şanslıydım. En azından beni anlayan birileri vardı.

“Ooo amcamın kızı gelmiş.” Uzun yıllar sonra ilk defa duyduğum sesle bakışlarım abimlerden kuzenim Bahadır’a kaydı. Amcamla eşi çok uzun yıllar önce vefat etmişti. Bahadır’da tek çocuk olarak dedemin ve babamın himayesi altına girmişti. Yanımıza doğru yaklaşırken yerimden kalkmadım. “Hoş geldin.” Ayağa kalkmamı beklediğini belli ederken umursamadan cevap verdim. “Hoş buldum Bahadır abi.”

Benden iki yaşta olsa büyüktü. Hem yaşça büyük olduğundan hem kuzenim olduğundan saygımı takınarak abi demiştim ama o bundan memnun olmadığını belli edercesine rahatsızca gülmüştü. “Ne abisi canım, aramızda 2 yaş var.” Dediğinde abim girdi araya. “2 yaş, 2 yaştır Bahadır. Neticede büyüksün.”

Abim ağırlığını koyarken bir şey diyemedi Bahadır abi. Bakışlarından memnuniyetsizliğini belli ederek kanepede boş olan kısma, yanıma doğru oturdu. Bakışlarım abimlerdeyken abimin bakışının da Bahadır abinin üzerinde olduğunu görüyordum. Aslında aralarından su sızmazdı, birbirlerini severlerdi. Yaşları da yakın sayılırdı.

“Babamlar ne zaman geliyor?” dedi abim merakla. Bahadır abi ise cevap verdi. “Bir saate burada olurlar. Ben erken çıktım. Yine de karşılama komitesine yetişememişim.” Bana doğru bakarken cevap verdim. “Hiç sorun değil.”

Bahadır abi, abim, babam, dedem şirkette hep beraber çalışıyorlardı. Amcamın hisseleri yani %25’lık bir hissenin söz sahibi Bahadır abimdi, babamınkinin de %15’i kendinin, %10’u abime aitti. Dedemin payı tabii ki kurucu olarak daha fazlaydı. Oğullarına yarı yarıya pay vermişti. O şirkette bir Aral olarak benim bir söz hakkım yoktu. Üzülmüyordum, yerimi biliyordum en azından. Zaten o işlerden de anlamazdım.

Abim payından bana vermek istemişti ancak ilk önce annesi Serap Hanım buna karşı çıkmıştı. Bende abim zor durumda kalmasın diye reddetmiştim. Benim için şirkette söz sahibi olup olmamak önemli değildi. Kendi paramı kendim kazanıyordum ve hesap vermeden harcıyordum. En önemlisi buydu.

“Neriman paketleri odama çıkartın!” Aniden duyduğum sesle düşüncelerimden sıyrılırken oturduğum yerde dikleştim. Gelen kişi Serap hanımdı. Topuklu ayakkabılarının sesi kulağıma dolarken salonda belirdi. Bakışları beni bulduğunda anında kaşları çatıldı. Memnuniyetsiz bir biçimde bana bakarken mırıldandı. “İnci?”

“Merhaba Serap Hanım.” Dedim kendimden ödün vermeden. Serap hanım yüzüme tepkisizce bakmaya devam ederken mırıldandı. “Merhaba.” Bunu isteyerek söylemediğini soğuk sesiyle çok güzel hissettiriyordu sağ olsun. Benim bir şey söylememi beklemeden ekledi. “Odama çıkıyorum ben, yorgunum. Yemeğe kadar dinleneceğim.”

Onun sözlerine karşılık abim iç çekti. “Tamam.”

“Ee hayatım, Londra nasıl? Belki abinle bende geliriz doğumdan sonra. Malum bu halde yola çıkamıyorum.” Derken eliyle karnını okşamaya devam etti yengem. Bir yandan da tebessümle bana bakıyordu. O kadının davranışlarını takmamam için bunu yapıyordu, gerçekten iyi bir insandı.

Serap hanım, gelininin ilgisinin benim üzerimde olmasını sevmemiş olacak ki sert bir şekilde ona doğru bakıyordu ama yengem hiçbir şekilde bunu umursamadan bakışlarını benim üzerimde tutmaya devam ediyordu.

“Gelirseniz çok mutlu olurum, sizi ağırlamak isterim.” Samimi bir biçimde konuşurken Serap hanım bizim konuşmamıza dayanamayarak merdivenlere yöneldi. Sinirini belli etmek istercesine ayaklarını sert sert yere vururken Bahadır abimin sesini işittim. “Yengemi kızdırdık.”

“Kızmaya hakkı yok.” Dedi abim anında. Ardından bana bakarak ekledi. “25 yıl geçti ve bu işin suçlusu İnci değil. Hırsını babamdan çıkartsın çıkartabiliyorsa.” Derken gayet rahattı. Babamdan çıkartamazdı. Burada oturan herkes bunu çok iyi biliyordu. Bana da bir şey yaptığı yoktu, sadece arada laf dokundurup istenmediğimi belli ederdi. Hırsını böyle alıyordu.

Bende memnun değildim bir yasak aşkın, belki de tek gecelik bir ilişkinin çocuğu olmaktan. Ama bunu ben seçmemiştim.

Oturduğum yerden ayağa kalkarken mırıldandım. “Biraz bahçeye çıkacağım.” Abim beni onaylarken adımlarımı salondan bahçe kapısına doğru attım. Direkt olarak bahçeye çıktıktan sonra etrafıma bakındım. Bahçenin en köşesinde şemsiyenin altında gölgede duran oturma grubuna ilerleyerek oturdum.

Gözlerimi kapatarak derin birkaç nefes alıp verdim. Daha şimdiden boğulmaya başlamıştım. Burada kalmamalıydım, kalamazdım. İstenmiyordum. İstenmediğim yerde kalarak neden kendime eziyet çektirdiğimi de bilmiyordum. Kafam allak bullak olmuştu. Zaten bunları bilerek gelmiştim ama şimdi yaşayınca kendimi daha kötü hissetmiştim. Dedemi görüp gitmek en mantıklısı olacaktı.

Cep telefonumdan saate bakarken bir an önce gelmeleri için dua ettim. Gitmek istiyordum.

Orada öylece gözlerim kapalı bir şekilde dururken yanıma adımlayan birinin olduğunu hissettim. Gözlerimi aralayarak gelen kişiye baktığımda Güney olduğunu gördüm. “Babanla deden geldi.” Duyduğum haberle oturduğum yerden kalkıp eve doğru ilerlerken elimi Güney’in koluna koyup içten bir şekilde baktım gözlerine. “Sağ ol.”

Güney gözlerini kapatıp açıp ricasını ederken hızlı adımlarla biraz önce bahçeye çıktığım kapıya ilerledim içeri girmek üzere. Kapıdan içeri girdiğim anda ilk önce babamı gördüm. Hiç değişmemişti. Siyah saçlarında tek tük aklar vardı, her zamanki gibi sakal tıraşı yapılmıştı. Takım elbisesini giymişti. Aynıydı. Onun gözleri de kısa bir süreliğine gözlerimde oyalandı. Sadece kısa bir süre hasretle baktığını görür gibi olmuştum ama çok kısa sürmüştü. Bunun sebebi de gözlerimin anneme benzemesinden kaynaklıydı muhtemelen. Anneme benzemem daha çekilmez yapıyordu belki de beni.

O bakışlarını benden çekerken bende ondan çektim. Hiçbir sevgi kırıntısı beklemiyordum zaten. Bakışlarım dedeme kaydığında sertçe babama baktığını gördüm. Babamın bir tepki vermeyeceğini anlamış olacak ki sıkıntılı bir nefes aldı ve ardından bana doğru döndü. O da çok değişmemişti. Gözleri, bakışları, sevecen hali aynıydı. Ama zayıflamıştı, gözleri yorgun bakıyordu.

“Güzel kızım gelmiş.” Diyerek tek kolunu bana doğru açtı. Diğer elinde ise baston vardı. Ayakta duramadığı için değil de sevdiği için kullanırdı eskiden. Ama şimdi belki de ayakta durmakta zorlandığı için kullanıyordu kim bilir.

Hitap şekliyle birlikte yüzümde gülümseme oluşurken ona doğru adımladım. Kollarının arasına girdiğimde dedem sıkıca sarıldı bana. Abimden sonra sanırım en çok onun sevgisi içimi ısıtıyordu. “Ne çok özlemişim seni.”

“Bende seni özledim dedecim.” Dediğimde alaylı ama kızgın olmayan sesini duydum. “Yalan söyleme, özlesen daha erken gelirdin.” Kollarından hafifçe ayrılırken gözlerine baktım. Dedem ise devam etti sözlerine. “Olsun geç olsun da güç olmasın. Anlat bakalım güzel kızım, nasıl gidiyor işlerin?” derken beni kolunun altına alıp koltuklara doğru ilerletmeye başladı.

“Şuna bakın ya, dedemle böyle sohbet edebilmek için illa bizim de mi başka ülkeden gelmemiz gerekiyor?” Abim şikayetçi bir şekilde konuşurken dedem cıkladı. “Yok, siz başka ülkeden gelseniz de olmaz. Benim kızım bir tane. Şansınıza küsün.”

Bu ailenin tek kız torunu olduğum için mi bilinmez dedem gerçekten ayrı severdi beni. Benden önce doğan iki torunu erkekti. Belki de kimsesiz olduğum içindi bu ilgi bilmiyordum ama umuruma da getirmek istemiyordum. Sadece onun sevgisinin tadını çıkarmak istiyordum.

Başımla dedemi işaret edip imalı imalı abime bakarken güldüm. Abim elini kalbine yaslarken mırıldandı. “Kalbimden vuruldum.”

Dedemle yan yana otururken elimi dizime yaslayarak gözlerime baktı. “Danışanların nasıl? İyi gidiyor mu her şey?” merakla benden cevap beklerken onayladım. “Her şey iyi gidiyor dede, işimi severek yapıyorum.”

“Burada kalırken sorun olacak mı? İstersen senin için burada bir ofis açalım.” İlgili bir biçimde konuşurken gülümsedim. “Bir sorun olmaz, online şekilde devam ederim. Ofise gerek yok.” Dediğimde dedem onayladı. “Tamam, yine de evde rahat edemezsen şirketteki odam her zaman senin için hazır.”

“Şirkette rahat edemez, onca tanımadığı insan var.” Babam hiç konuşmayıp şirket söz konusu olduğunda araya girdiğinde dedem bakışlarını benden çekmeden azarlar tonda konuştu. “Sen karışma Adnan, o şirkette torunumun da hakkı var. İstediği yerde yapar toplantılarını. Tanımadığı kişiler varsa da tanıştırırsın.” Son sözlerini babama bakarak dile getirdiğinde sessizlik oldu.

Babam bir şey söylemezken dedem oturduğu yerden ayağa kalktı. “Daha konuşacak çok vaktimiz olacak torunum, ben odama çıkayım. Yemekte yine görüşürüz olur mu?” diye nazikçe konuşurken oturduğu yerden kalktı. Bende onunla birlikte kalkarken aklımdan geçen cümleleri hızla dilime döktüm. “Dede ben gideceğim, yani bir otelde kalmam daha uygun. O yüzden akşam yemeğine kalmayacağım ama sen ne zaman istersen görüşürüz.”

“Olmaz öyle şey, burada kalacaksın.” Babam anında itiraz ederken kaşlarımı çattım ve ona doğru döndüm. Yüzüme bile bakmıyordu ama bana laf söylemekten de geri kalmıyordu. Bu nasıl bir şeydi? “Geldiğim andan beridir yüzüme sadece bir kez bakıp hoş geldin demeye tenezzül bile etmezken senin sözünü dinleyeceğimi nereden çıkartıyorsun da bana emir veriyorsun?”

Sert bir tavırla söylediğim cümle salonun ortasına bomba gibi düşerken bir sessizlik çöktü. Babam böyle bir çıkış beklemediği için afallarken yutkundu. Ardından umursamazlığını takınarak konuşmaya başladı. “Magazinciler çoktan geldiğinin haberini almıştır, otele gidersen bin bir çeşit haber yazarlar. Adımızın böyle bir şeyde geçmesini istemiyorum.”

Söylediği şeyle alayla güldüm. 25 yıl önce de benim haberim daha doğrusu babamın haberi bomba gibi düşmüştü magazin sayfalarına. Babam kirletmişti adlarını. Şimdi benim yapmamdan korkması komikti. “Şok Şok Şok Londra’dan dönen İnci Aral, ailesinin yanında kalmak yerine bir otelde kalıyor. Ne haber ama değil mi? Magazin sayfalarına daha büyük bir haberle düşen sendin şimdi benim düşmemden mi korkuyorsun? Merak etme, otelde kalmam adınıza leke sürmez.”

“Bir kez senin yüzünden sayfalara dedikodu malzemesi olarak düştüm evet ve ikincisine niyetim yok küçük hanım.” Babamın sertçe söylediği sözlerle yutkundum. Yanaklarımı dişlerken kırgın gözlerle baktım gözlerine. “Sen uç-“ lafımı hiç seçmeden hatasını acımasızca yüzüne vuracağım sırada sözlerim dedemin cümlesiyle yarım kaldı. “İkinizde kesin şunu.”

“Gitmek istiyorum dede.” Dedim sesimi güçlü tutmaya çalışarak. “Sözlerinin tamamına yakını yanlış olsa da senin burada kalman konusunda baban haklı İnci, senin yerin bizim yanımız. Ailecek bir arada olmalıyız. Soyadımı taşıyan herkesin bu çatı altında olması beraberliğimiz için önemli.” Dedem tane tane anlatırken alayla baktım gözlerine. Ne beraberlikti ama!

“Dede lüt-“ itiraz edeceğim sırada dedem elime uzanarak tuttu. “İnci, son günlerimi ailemle birlikte geçirmek istiyorum kızım. Lütfen çok görme bunu bana. Hatırım için bir süre katlan tüm olanlara.” Dedemin cümleleriyle sözcükler lal olurken ne diyeceğimi bilemedim. Dedemin hatırı çok büyüktü bende. Onu asla ama asla kırmak istemezdim ama babama da karısına da nasıl katlanacaktım onu bilmiyordum.

Bakışlarımı abime doğru çevirdiğimde lütfen dercesine baktığını gördüm. Sonra bakışlarımı dedeme çevirdim tekrar. Hüzünlü ve bir o kadar istekli bir şekilde bana bakarken belli belirsiz başımı salladım. “Peki.” Kabullenmemle birlikte dedem gülümserken konuştu. “Şimdi rahatça çıkabilirim odama. Adnan sen akşamki davetten söz et çocuklara. Eksiksiz olarak katılmalıyız.”

Dedem odasına doğru yönelirken Bahadır abinin sesini duydum. “Demirhanlıların daveti mi?” Sesi oldukça memnuniyetsiz çıkmıştı. Demirhanlı dendiği anda abimin de yüzünü buruşturduğunu görmüştüm.

“Evet, biliyorsunuz geçenlerde aramızda bir sorun olmuştu ihalelerin birinde. Bugün akşam şirketlerinin yıldönümü kutlamaları var. İncelik edip bizi de davet etmişler. Aramızdaki sorunu halletmek için güzel bir fırsat olduğunu düşünüyor dedeniz.” Babam açıklama yaparken gözlerimi devirerek odama doğru ilerlemek istedim. Bir de davet çıkmıştı başımıza. “İnci, sende geliyorsun.”

Babam emrivaki bir şekilde arkamdan seslenirken mırıldandım. “Gel İnci, git İnci, bunu yap İnci, şunu yapma İnci. Emriniz olur.” Başka bir şey söylemeden merdivenlerden çıkmaya devam ettim. Babam arkamdan abimlere bir şeyler daha anlatmaya çalışırken direkt olarak odama girdim.

İçeri girdiğim anda geçmiş anılar zihnime bir bir dolarken iç çektim. Bu odada hiç güzel anılarım yoktu. Haksızlık etmemek gerekiyordu belki birkaç tane vardı. En azından abimle, Güney’le geçirdiğim, oyunlar oynağım anlar vardı. Onun dışında düş kırıklıkları, ağladığım günler, duyduğum sözler vardı.

Yatağıma doğru ilerleyip üzerine uzanırken bakışlarımı tavana çevirdim. Buraya gelmekle, burada kalmakla İyi mi yapmıştım, kötü mü yapmıştım hiçbir şey bilmiyordum. Bunu zaman gösterecekti…

*****
Saatler sonra gözlerimi karanlığa aralamıştım. Saate baktığımda çoktan yemek saatinin geçtiğini görerek iç geçirdim. Evet, yemeğimiz akşam 6 gibi yeniyordu ve saat çoktan 7 olmuştu. Her şeyin saati belliydi ve ben akşam yemeğini kaçırmıştım.

Yattığım yerde doğrularak odamdan dışarı çıkarken elinde tepsiyle bana doğru gelen yengemi gördüm. “Günaydın canım, dinlenebildin mi biraz?” Bana doğru yaklaşırken elindeki tepsiyi bana doğru getirdiğini anlayarak gülümsedim. Daha fazla zahmet vermemek için hızlı adımlarla ilerlerken Doğa yengem konuştu. “Yemek saatinde sana haber vermek için odana geldim. Uyuduğunu görünce Egemen bırak uyusun, yorulmuştur deyince uyandırmak istemedim. Acıkmışsındır."

Samimi bir şekilde elindeki tepsiyi bana uzattı. Elinden alıp teşekkür etmek için dudaklarımı aradığım sırada Serap hanımın sert sesini duydum. “Hayırdır, eski köye yeni adet mi getirdiniz? Yemekler artık kişiye özel, yatağa gidiyor da ben mi bilmiyorum!?”

Yengem, kayınvalidesine doğru dönüp konuştu. “İnci akşam yemeğine gelmedi, ayrıca yoldan geldi. Acıkmasından doğal bir şey yok.” Beni savunurcasına konuşurken Serap hanım kaşlarını çattı. “Olabilir, yemeğe inseydi o zaman. Neriman!” diyerek evde çalışan hizmetliyi çağırırken abimin sesini işittim. “Ne oluyor burada?”

“İnci’ye yemek getirmiştim ama annen sağ olsun, kız daha yiyemeden boğazına dizdi her şeyi.” Yengem sıkıntılı bir şekilde abime yaşananları anlatırken araya girdim. “Sorun değil, ben çok aç değilim zaten.” Benim yüzümden bir sorun çıkmasını asla istemiyordum. Özellikle yengemle o kadın arasında. Hamileydi ve stres ikisine de iyi gelmezdi.

“Al yemeğini odana geç İnci veya evin istediğin kısmına. Hadi abicim.” Diyerek bana bakarken onayladım. Odama doğru ilerlerken Serap hanımın itirazını duydum. “Bu kıza ayrıcalık gösterip durmayın Egemen. Siz bile bu evde aynı saatte yemeğe inmeye mecbursunuz, o kızda inmek zorunda.”

“Onun bir ismi var anne, İnci. O kız, bu kız diye bahsedip durma. Görmezden geliyorsun anlıyorum ama canını yakma. Onun bir suçu yok, her şeyin suçlusu babam.” Abim beni savunmak istercesine konuşurken daha fazla dinlemek istemedim onları.

Dinlersem ağlayacaktım. Abim hayatımda iyi ki var dediğim nadir insanlardandı. Ve her seferinde bu kararımda doğru olduğunu hissettiriyordu. Tepsiyi odamdaki komodinin üzerine bırakarak iç çektim. Çok aç değildim. Aç olsam da bu evde olmak bile iştahımı kesiyordu işte. Bir yemek bile sorun oluyordu.

Yanımda çok fazla elbise getirmemiştim, daha doğrusu bir davete gideceğimizi düşünmediğim için bu böyle olmuştu. Getirdiklerimde iş görürdü diye düşünüyordum. Siyah, orta kalınlıkta askıları ve hafiften göğüs dekoltesi olan, vücudumu tamamen saran bir elbiseydi. Ona uygun olarak siyah bantlı topuklu ayakkabılarımı da giydikten sonra küllü kumral saçlarıma ve perçemlerime şekil vererek makyaj yapmaya koyuldum. Siyah buğulu bir makyaj yaptıktan sonra dudaklarımın şeklini belli edercesine koyu kırmızı bir ruj sürdüm.


Gitmeyi istemiyordum ama bir kere geleceksin denmişti ve mecburdum. Şık olmak zorundaydım çünkü kameraların bizi çekeceğini çok iyi biliyordum. Bazen bu kadar kamera önünde olmak beni zorluyordu.

Elime tepsiyi alarak odamdan çıktıktan sonra mutfağa ilerledim. İçeri girdiğimde Neriman hanım hızla elimdeki tepsiyi aldı. “Siz zahmet etmeseydiniz İnci hanım, biz alırdık.” Saygılı bir biçimde konuşurken küçük bir tebessüm ettim. Ardından onları daha fazla rahatsız etmemek adına mutfaktan çıktım ve salona doğru ilerlemeye başladım.

Salona girdiğimde Bahadır abinin, babamın ve dedemin hazır bir şekilde oturduğunu gördüm. Topuklu ayakkabılarımın sesiyle bakışlarını bana doğru çevirdiklerinde dedem gülümsedi. “Bu ne güzellik torunum.” Babam tekrar önüne dönerken hiç umursamadım. Bahadır abi başını telefonundan kaldırıp bana bakarken gözlerinde hiç hoşuma gitmeyen hayranlık gördüm.

Merdivenden inen ayakların sesini duyduğumuzda bakışlarımı yengemle abime çevirdim. Yengem paytak adımlarla, abimin yardımıyla iniyordu. İkisi de çok şık olmuştu. Yengem bordo, abiye türü bir elbise giymişti. Abimse siyah takım elbise ve beyaz gömlek.

“Bugün kızlarımızdan gözlerimizi alamayacağız.” Dedem yengeme de iltifat ederken yengem güldü. “Her zamanki halimiz dedecim, aşk olsun.” Yengem bana bakıp göz kırparken bende gülümsedim.

Tekrardan merdivenden gelen topuklu ayakkabı sesiyle bakışlar merdivene döndü. Kimin geldiğini bildiğim için ben bakma gereksinimi duymadım. Dedemse oturduğu yerden ayaklanarak konuştu. “Gelin hanımda geldiğine göre çıkabiliriz. Hadi bakalım.” Dedem en önden çıkarken bir an için duraksayarak bana döndü. “İnci, bugün bana sen eşlik edersin değil mi? Hadi gel.” Diyerek kolunu benim için açarken seve seve koluna girdim.

En önden ikimiz birlikte çıktığımızda kapının önüne getirilen siyah mercedese bindik ikimizde. Bizim araca binmemizle birlikte araç yola çıkarken diğerleri de arkamızdan geliyordu muhtemelen. Gideceğimiz yeri, Demirhanlıların kim olduğunu, ne kadar duracağımızı, orada kimleri göreceğimizi kısacası hiçbir şeyi bilmiyordum ve bu beni geriyordu. Bir tek abimlerin düğününe katılmıştım bir davet olarak. Lisede de genelde beni götürmezlerdi. Yani bu benim ilk davetimdi.

İstanbul trafiğinden olabildiğince hızlı bir şekilde davetin yapılacağı salona geldiğimizde kırmızı halının önünde aracımız durdu. Önde oturan korumalardan biri benim kapımı açarken diğeri de dedemin kapısını açtı. Güney gelmemişti. Evden çıkarken olduğu gibi dedemin koluna girip mekanın içine doğru ilerlerken birçok kameranın hedefinde biz vardık. “İnci hanım bu tarafa bakar mısınız? İnci hanım bugün sabah gelmişsiniz, ufak bir röportaj yapabilir miyiz? İnci hanım, sevgiliniz tarafından aldatıldığınız için İstanbul’a döndüğünüz söyleniyor doğru mu?"

Hiçbir cümleden etkilenmemiştim ta ki sonda söylenilen cümleye kadar. Sevgiliniz tarafından aldatıldığınız için İstanbul’a döndüğünüz söyleniyor, doğru mu?

Bahsetmiştim, pişman olduğum anların çoğunluğu Londra’daydı. O pişmanlıkların çoğunluğu Lucas’tan geçiyordu. Eski sevgilimden… Aldatıldığım eski sevgilimden. Bir yıl olmuştu, çoktan unutmuştum ama hatırlamak her seferinde acı veriyordu. Yanlış anlaşılmasın yaşadığım hayal kırıklığı, salak yerine konmak acı veriyordu…

Sorulan soruyu umursamadan dedemle birlikte içeri girdik. Yine de arkamdan gelen babamın da abimin de meraklı bakışları üzerimdeydi bunu onlara bakmasam bile anlayabiliyordum. Kapıdan içeri girip boş olan bir masaya ilerlerken kendimi gergin hissetmekten alıkoyamadım. Sanki bakışlar üzerimdeydi.

Daha yerimize geçmeden babam yaşlarında bir adamın bize doğru yaklaştığını gördüm. Adımlarımız onun gelişiyle yavaşlarken hem otoriter hem memnun sesini işittik. “Sardun Bey, hoş geldiniz. Ne iyi yaptınız gelmekle.” Dedem tokalaşırken cevap verdi. “Siz davet ettikten sonra Yavuz Bey. İş hayatında her zaman ayrılıklar olur, maksat orta yolu bulmak.”

“Öyle.” Dedemin anlaşmacı tavrıyla birlikte Yavuz bey memnuniyetini gülümseyerek belli etti. Ardından bakışları beni buldu. Elini bana doğru uzattığında konuştu. “Ben Yavuz Demirhanlı, Demirhanlı holdingin yönetim kurulu üyesiyim. Sizde İnci olmalısınız.” Nazik bir şekilde konuşurken elini tutup sıktım. “Evet, memnun oldum Yavuz bey.”

“Bende memnun oldum, sizleri burada görmüyorduk uzun zamandır.” Derken yanına kendinden epey büyük bir kadın yaklaştı. Muhtemelen Yavuz beyin annesiydi çünkü ikisi çok benziyorlardı. Serap hanımı, yengemi ve beylerle selamlaştıktan sonra bakışlarını bize yöneltti. Dedemle selamlaşıp hoş geldin dileklerini ilettikten sonra bakışları beni buldu. “Hoş geldin kızım.” Samimi bir tonda konuşurken elini uzattı bana doğru. “Zümra ben.”

“Memnun oldum, İnci bende.” Diyerek elini sıktığımda küçük bir tebessüm etti Zümra hanım. Böyle davetlere katılmayınca insanlar şaşırıyordu doğal olarak. Bugün kim bilir kaç kişiyle tanışacaktım. Selamlaşma faslı bittiğinde biz dedemle birlikte masaya geçerek oturduk. Şimdiden çok sıkılmaya başlamıştım.

Bir yanıma dedem diğer yanıma Doğa yengem geçti. Salonda kokteyl havasında ayakta dikilerek durulan masalarda vardı ancak hem dedemin durumu hem de yengemin hamileliği dolayısıyla oturmayı seçmiştik. Piyanodan gelen ses kulaklarımızın pasını silerken bakışlarım biraz önce tanıştığım Yavuz beye ve Zümra hanıma takıldı. Tanıdığım tek insanlar olarak bakışlarım istemsizce kayıyordu.

Bulundukları masada 4 kişi daha vardı. Zümra hanım içlerinden birine bir şeyler söylüyordu. “Zümra hanımın konuştuğu kişi torunu, Boran Demirhanlı.” Yengem kulağıma doğru eğilmiş baktığım kişinin kim olduğunu söylerken bakışlarım onların üzerindeydi. Boran Demirhanlı. Boyu babaannesinden epey uzun olduğu için onu duymak üzere babaannesine doğru eğilmişti. Bu yüzden yandan profili görünüyordu. Keskin bir yüz hattı ve yüzünü saran sakallar, kahverengi gözler. Tipik bir Türk erkeği gibiydi.

Üzerine siyah bir takım elbise ve siyah bir gömlek giymişti. Elinde viski olduğunu düşündüğüm bir kadeh vardı. Hemen yanında aynı ona benzeyen bir adam daha vardı. İlgisi yanındaki kadının üzerindeydi. “Cihan ve Defne Demirhanlı. Geçen yaz evlendiler.” Yengem bana yardımcı olmaya çalışırken devam etti sözlerine. “Cihan ile Boran’ın ortasındaki de Derin Demirhanlı, Demirhanlıların tek kızı.”

O da çok güzel bir kızdı. Bakışlarımı çekeceğim sırada Boran Demirhanlı’nın babaannesiyle konuşmasının bittiğini gördüm. Konuşmaları bittiği için yönünü bu tarafa çevirdiği anda bakışlarımızın buluşması bir oldu. Uzun kirpiklerin çevrelediği kahverengi gözler, yeşil gözlerimle çarpıştığında vücudumdan bir ürperti geçti. Yanında değildim, sadece uzaktan bakıyordum ama ona rağmen sertliği ürpermeme neden olmuştu.

Hızla gözlerimi kaçırdığımda bakışlarımı diğer masalara doğru çevirdim. Dakikalar ilerlerken masamıza gelen birkaç kişi daha olmuştu, onlarla da tanışmıştım. Babam, Bahadır abi ve abimle birlikte birkaç masaya gitmişlerdi. Böyle ortamlarda yeni kişilerle tanışmak onlar içinde avantajdı. Bense ara ara yengemle, ara ara dedemle konuşarak vaktimi geçiriyordum. Serap hanım ise tanıdıklarının masalarına gitmeyi tercih etmişti.

Dakikalar sonra Yavuz beyin konuşma yapmak için kürsüye çıkmasıyla birlikte bakışlarımız ona dönmüştü. Şirketin geçmişiyle ilgili, nasıl kurulduğuyla ilgili birçok şey hakkında bilgi vermişti. Ailesine destekleri için teşekkür etmişti. Sonra da biraz da dans edelim diyerek kürsüden inmişti. Onu hemen kürsünün önünde bekleyen kızını dansa kaldırmıştı ve açılış dansını onlar yapmıştı. Onlardan hemen sonra ise yengemin söylediği Defne- Cihan çifti çıkmıştı. Zümra hanım ve Boran ise masalarında onları izliyordu.

Ailecek açılışı yaparlarken birçok kişi onları izlemişti hayranlıkla. Bakışlardan anladığım kadarıyla güzel bir ailelerdi. Gerçi kimsenin içinde ne olduğunu bilemezdik ama sevgi dolu olduklarını görebiliyordum. Dans ederken bile birbirleriyle uğraşıyorlardı, gülüşüyorlardı.

Onlardan sonra diğer misafirlerin dans etmesi için müzik çalarken birkaç misafir dans etmek üzere piste çıktı. Onları izlerken yanıma gelen ve bana doğru elini uzatan abimle birlikte irkildim. Bakışlarımı ona çevirdiğimde abim konuştu. “Bu dansı bana lütfeder misiniz İnci Hanım?” Bakışlarımı abimden çekmeden mırıldandım. “Yengemi kaldırsaydın.” Böyle olması daha uygundu çünkü.

“Egemen abi sen yengemi kaldır, ben dans ederim İnci ile.” Bahadır abinin teklifiyle birlikte abim ona ters bir bakış attı. “Lüzum yok.”

Bahadır abiye noluyordu bilmiyordum ama burnuma pek iyi kokular gelmiyordu. Bu ilgi alakayı hiçbir zaman ondan görmemiştim. Biz küçükken bile sürekli kavga ederdik, zaten lise dönemimde bizimle kalmaya başlamıştı. O zamanlar da kendi halinde biri gibiydi.

“Siz kalkın canım, malum benim karnım burnumda. Yürümek bile eziyet gibi.” Sevecen bir şekilde bana bakarken abimi daha fazla ayakta tutmamak için bana uzattığı elini kavrayarak ayağa kalktım. Birlikte piste çıktığımızda abim belimi kavrarken bende elimi omuzlarına koydum.

“Sıkıldın mı?” Abim kulağıma eğilerek konuşurken belli belirsiz başımı salladım. “Biraz.”

Verdiğim cevapla güldü abim. “Birazdan fazla bence.” Bende onun gibi gülerken konuştum. “Ne yapayım alışık değilim, ben sizin gibi iş insanı değilim neticede. Kendi halinde biriyim.”

“Burada kaldığın sürece çok katılacaksın böyle davetlere.” Abim dansın ritmine uygun dans etmemizi sağlarken gözlerine baktım direkt. “Ben burada kalmak istemiyorum abi, ben Londra’da mutluyum.” Dediğimde abim tek kaşını kaldırdı. “Gerçekten mutlu musun İnci? Kapıda sordukları soru neydi öyle?”

Abim, soruyu zihninin bir köşesine kazımıştı belli ki ve sormak için doğru zamanı beklemişti. Hiç kimsenin haberi yoktu Lucas’tan. Olsun da istememiştim. Bize uygun değil, o, bu, şu diye bahane üretip kabul etmeyeceklerdi biliyordum. Her şey yolunda gitseydi söyledikleri bahaneler umurumda olmazdı, aşkıma sahip çıkardım ama Lucas benim yapacağım fedakarlıklara değecek bir insan değildi, bunu çok güzel göstermişti.

“Neden dansa kaldırdığın belli oldu.” Dedim sitemle. Abim gözlerimin içine bakarken mırıldandı. “Ateş olmayan yerden duman çıkmaz, her şeyi konuşacağız.” Bakışlarımı kaçırırken fısıldadım. “Konuşacak bir şey yok.”

Bakışlarım, abimden kaçırdığım gibi tanıdık olan kahvelerin esiri olmuştu. Dikkatli bakışlarının ardında ufak merak kırıntıları vardı sanki. Ama bir yandan da elindeki bardaktan içeceğini içip umursamaz davranıyordu. Mesleğim gereği insanları izlemeyi ve davranışlarını anlamlandırmayı severdim. O yüzden sık sık insanları izlerdim ama onun bana bakması hoşuma gitmemişti. Bakışlarımı anında ondan çekip başka tarafa çevirdiğimde iç çektim. Artık çok sıkılmıştım burada olmaktan. Dans müziği beni duyuyormuş gibi bittiğinde abimle birlikte masaya ilerledim.

Daha masaya oturmadan yengem konuştu. “Telefonun çaldı siz dans ederken, bir bak istersen.” Onu onaylayarak çantamdan telefonumu çıkardım. Ekranda sekreterimin adını gördüğümde hiç oturmadan davet salonundan çıktım. Sessiz bir yer olması için salonun dışına doğru ilerledim. Tüm davetlilerin gelmesinin ardından muhtemelen magazin muhabirlerini göndermişlerdi.

Bir yandan da sekreterim Bilge’yi arayarak telefonu kulağıma götürdüm. Telefon birkaç çalışta açılırken mırıldandım. “Beni aramışsın canım, bir sorun mu var?” Kapıdan çıkıp bir yandan da Bilge’nin cevabını dinledim. “Kusura bakmayın İnci Hanım, danışanlarınızla olan randevularınızı hatırlatmak istemiştim. Londra’ya dönecek misiniz? Yoksa online randevular oluşturayım mı?”

“Bir süre daha Türkiye’de olacağım, sen randevuları oluştur. Bana da programı yolla, bende ona göre işlerimi ayarlayayım.” Dediğimde Bilge beni onayladı. “Tabii nasıl isterseniz, ben danışanlarınıza da haber veririm.”

“Sağ ol Bilge.” Minnettar bir biçimde cevap verdikten sonra telefonu kapattım. Sıkılmıştım. O yüzden adımlarımı merdivenlere doğru yönelttim. Temiz hava almak iyi olacaktı.

Dikkatli bir şekilde merdivenlerden inmeye koyulurken yere doğru bakmam mı yoksa karnımın aç olmasından mı kaynaklı bilinmez merdivenler başımı döndürür gibi olduğunda duvara tutunmak için hamle yaptım. Buraya gelmeden bir şeyler yememem kötü olmuştu. Duvarı tutamayıp dengemi sağlayamazken gözlerimi kapattım refleksle. Yere düşmeyi beklerken belimde hissettiğim sıcacık el düşüşümü engellemişti.

Gözlerimi şaşkınlıkla aralarken bir kez daha kahverengi gözlerin esiri oldum. Bu üçüncüydü. Kolu sıkıca belime sarılmış, yüzlerimiz arasında az bir mesafe kalmıştı. Odunsu bir parfüm kokusu burnumdan içeri sızarken birkaç saniye gözlerimiz birbirinde takılı kaldı. Şaşkınlıktan kurtularak hızla kollarının arasından çıktım. Dengemi sağlamak adına duvara tutunurken mırıldandım. “Çok teşekkür ederim, hayatımı kurtardınız.”

Nazik bir biçimde teşekkürümü ederken benim aniden çekilmemle birlikte genzini temizledi. Eliyle siyah gömleğinin yakalarını düzeltirken cevap verdi. “Dikkatli ol, bir daha bu kadar şanslı olamayabilirsin İnci.” Ciddi bir şekilde cevap verdiğinde kaşlarım havalandı. Aynı bakışları, duruşu gibi sesi de soğuktu. “İsmimi nereden biliyorsun?”

“Aralların biricik kızlarını kim tanımaz.” Alaylı bir şekilde konuşurken dudaklarında da aynı alaylı gülümseme oluşmuştu. Bu tavrı kaşlarımı çatmama neden olurken sözlerine devam etti. “Buraya gelerek bizi şereflendirdiniz. Memnun oldum.” Diyerek merdivenlerden inerken hem üstten tavrı hem de beni umursamaması sinirime dokunmuştu.

Hiç beklemeden arkasından seslendim. “Ben hiç memnun olmadın Boran Demirhanlı.” Benim ona seslenmemle beraber adımları duraksadı. Bakışları bana doğru dönerken gözlerinde beni nereden tanıyorsun bakışını gördüğümde onun gibi ekledim. “Demirhanlıların biricik oğullarını kim tanımaz. Şereflendirmek için değil mecburiyetten buradayım, merakımdan değil. İyi günler.”

Başka bir şey söylemeden indiğim merdivenleri bir bir çıkmaya başladım. Bakışlarını hala daha arkamda hissedebiliyordum. Ne egoist adamdı. Bakışları gibi sözleri de soğuktu. Efendi gibi duruyordu uzaktan ama üstten bakan adamın tekiydi. Hızlı şekilde davetin yapıldığı salona girdiğimde derin bir nefes alıp masamıza doğru ilerledim.

“Nerede kaldın, merak ettik.” Abim meraklı bir şekilde bana bakarken cevap verdim. “Geldim, sekreterimle konuşuyordum.” Anlayışla beni onaylarken dedem oturduğu yerden kalktı. “İnci’de geldiğine göre gidebiliriz artık.” Aynı geldiğimiz gibi dedemin koluna girdiğimde kapıya doğru ilerledik.

Tam kapıdan çıkacağımız sırada hiç görmek istemediğim o yüzle karşılaşmıştık tekrardan. Biz sürekli karşılaşmak zorunda mıydık acaba? Yanında iki kişi daha vardı. Onları içeride görmemiştim. Belli ki şimdi gelmişlerdi. Boran ile yaşları yakın gibiydi. Bizi görmeleriyle adımları duraksamıştı.

“Kusura bakmayın Sardun amca, yanınıza gelemedim.” Nazik ve saygılı bir şekilde dedemin eline doğru yönelip elini öperken şaşkınlıkla baktım Boran’a. İstediğinde nazik ve kibar olabiliyordu demek ki. Buna göz devirmemek için kendimi tutarken dedem cevap verdi. “Olsun oğlum, bugün sizin gününüz. Normal.”

Boran ne babama ne abimlere bakarken bakışları direkt dedemin üzerindeydi. Onları hiç umursamadığına göre aralarında bir sorun vardı. Bakışlarımı geriye doğru çevirip yengeme baktığımda sonra der gibi baktı gözlerime. Abimle mi sorunları vardı acaba? Babam, deden aramızdaki sorunları çözmek için gitmemizi istiyor demişti. Sorun Boran Demirhanlı mıydı?

“Siz tanışmış mıydınız?” Dedemin sesi ile düşüncelerimden sıyrılırken bana sorduğunu anlayarak cevap vereceğim sırada Boran benden önce davrandı. “Hayır.” Söylediği tek kelimeyle kaşlarım havalanırken yüzüne baktım dik dik. Boran ise sanki az önce konuşmamışız gibi elini bana doğru uzattı. “Boran Demirhanlı.” Şimdi elini tutmayıp biraz önceki karşılaşmamızı hatırlatmak vardı ama yapmayacaktım. Yaptığım anda dört bir yandan soru bombardımanına tutulurdum çünkü.

“İnci Aral.” Elini tutarak sıktım. Boran ise elimi bırakmadan cevap verdi. “Memnun oldum.” Umursamaz tavırla başımı sallarken dedem konuştu. “Bize müsaade artık.”

“Görüşmek üzere.” Boran çok küçük bir tebessüm etti. O kadar küçüktü ki bir an hiç görmediğimi düşünmüştüm. Yanındakilerde bize ufak bir selam vermişti. Muhtemelen dedem onları da tanıyordu ama benim tanışmama gerek yoktu.

Hiç bakmadan merdivenlerden inerken iç çektim. Arabamız kırmızı halının tam önüne geldiğinde dedemle birlikte araca bindim. Dedemin de binmesiyle birlikte yolculuğumuz başlarken camdan dışarı bakmaya başladım. Bir süre sonra aklıma takılanlarla dedeme doğru döndüm.

“Yavuz beyden ziyade Boran Demirhanlı’yı daha çok seviyorsun gibi.” Dedeme doğru baktığımda başını salladı. “Boran diğerlerinden daha saygılı bir çocuk, hatırımı her zaman sayar. İş konusunda da babasından ve Cihan’dan daha başarılı olduğunu düşünüyorum.” Diye açıklama yaparken mırıldandım. “Gözün tutmuş.”

“Evet, sağlam çocuk” Dedi dedem beni onaylayarak. Başka bir şey söylemeden önüme döndüm. Belli ki ikili oynayan biriydi. Umurumda da değildi açıkçası. Buradan gittikten sonra onu nasılsa bir daha görmeyecektim. Yani beni ilgilendirmezdi.

Belli bir süre sonra malikaneye geldiğimizde kapılar bizim için açıldı. Araba evin önüne park edildiğinde dedemle birlikte en önden eve girdik. Bakışlarım dedeme dönmüşken konuştum. “Müsaadenle ben odama çıkıyorum dede.”

“İyi geceler güzel kızım.” Dedemden sonra abimin sesini duydum. “İyi geceler.”

Ona baş selamı vererek merdivenlerden çıkıp odama ilerledim. Odama girdiğim an ayakkabılarımı çıkartarak rahat bir nefes aldım. Ardından getirdiğim pijamalardan birini giyerek direkt olarak yatağa girdim. Uyumuştum ama yeterli gelmemişti anlaşılan. O yüzden gözlerimin kapanmasına engel olmayıp kendimi uykunun kollarına bıraktım.

*****


Sabah erkenden uyanmıştım. Kahvaltı saatini kaçırıp yine yengemin azar işitmesini istemiyordum. O yüzden hazırlanıp tam saatinde aşağı inmiştim. Ben indiğimde babamlar çoktan masada oturmuşlardı. Ortadan günaydın demiştim ve abimlerden aldığım karşılıkla yerime geçmiştim. Herkesin yeri belliydi. Dedem en başta, sonra babam ve abim karşılıklı olarak otururdu, yanlarında da eşleri. Ben Doğa yengemin yanında otururdum, Bahadır abi de benim karşımda. Yine öyle oturmuştuk.

Dedemi beklerken bugün yorgun olduğunu ve aşağı inmeyeceğini öğrenmiştik. Onsuz, sessiz bir şekilde kahvaltımızı bitirmiştik. Şimdi yengemle birlikte oturma odasında oturuyorduk. Yengem bitki çayı içerken bende kahvemi yudumluyordum.

“O çıkarken gördüğümüz hepsinden uzun ve kumral olan Korkut, bebek yüzlü olan da Giray. Boranla üçlü takılırlar hep.” Yengem dün gecenin kritiğini yapıp tanımadığım kişileri bana anlatırken mırıldandım. “Abimler sevmiyor sanırım, bir tek dedemle konuştu.”

“Abinle Boran anlaşamaz pek, Sardun dede Boran’ı ayrı seviyor. Boran’ın dedesi Erdal bey ile Sardun bey arkadaşmış çok önceden. Boran’ı da oradan tanıyor tabii iş hayatına giriş yaptığından beridir de yaptıklarını takdir ediyor. Bence Adnan baba, Egemen ve Bahadır’da kıskanıyor bu durumu. Ondan sevmiyorlar Boran’ı.” Dedikten sonra çayından bir yudum daha içti. Ardından aklına yeni gelmiş olacak ki ekledi.

“Egemen bir ihaleye hazırlanmıştı, karşı taraflardan biri de Boranların şirketiydi. Sanırım ihaleyi Boranlar almış. O yüzden daha bir sinir.” Yengemin anlattıklarıyla birlikte bir şey söylemedim. İş hayatıydı bu kaybetmekte vardı kazanmakta.

Anladığım kadarıyla öyle böyle büyük bir sorun yoktu. Kıskandıkları içindi bu durum. Dedemin o adamı bu kadar sevmesi düşündürücüydü ama umursamıyordum. Aklım dedemde kalmıştı açıkçası. Bir ara odasına çıkmıştım ama uyuduğunu görerek geri inmiştim. Sanırım dün çok yorulmuştu. Gerçekten hastalık bedenini sarsmıştı, eski tadı tuzu yoktu ama buna rağmen beni mutlu etmek için elinden geleni yapıyordu.

“Boş verelim o adamı, sen nasılsın?” dedim meraklı bir şekilde. “İyiyim, çok iyiyim. Oğluma kavuşmak için günleri sayıyorum.” Dediğinde tebessüm ettim. Bende kucağıma almak için sabırsızlanıyordum ama Londra’ya döndüğümde zor olacaktı bu. Onu görmek için gelirdim ama mutlaka. Çok heyecanlıydım hala olacağım için

“İnci nerede!?” Babamın bağırtısıyla birlikte yüzümdeki gülümseme solarken yengemle birbirimize bakıştık. Ne olduğunu anlamazken abimin sesini duydum. “Baba dur bir sakin ol!” Babamın siniri, ayaklarını yere vura vura gelmesinden belliyken Bahadır abinin sesini duydum. “Amca, dur bir dinleyelim.”

Hala daha ne olduğunu anlamazken odanın kapısında belirdi babam. Ateş saçan gözlerle bana bakarken hem meraklı hem de hafiften korkarak baktım gözlerine. Ama bu korkuyu onun görmeyeceğine emindim. Birkaç saniye gözlerime baktıktan sonra elindeki gazeteyi yüzüme doğru fırlatmasıyla refleksle gözlerim kapandı. “Ne halt ettiğini sanıyorsun sen!

Neyden bahsettiğini anlamak için bana fırlattığı gazeteyi elime aldığımda gözlerimin önüne serilen fotoğraf ve başlıkla gözlerim şaşkınlıkla aralandı.

Fotoğrafta Boran ve ben vardık. Ben düşerken beni tuttuğu, bedenlerimizin birbirine çok yakın durduğu, uzaktan bakıldığında iki aşığın birbirine tutkuyla baktığı sanılırken aslında birbirine umursamazca bakan iki yabancının fotoğrafı vardı. Magazincilerin gittiğini düşünmekle büyük bir hata etmiştim. Pozisyonu öyle bir denk getirmişlerdi ki yanlış anlaşılmaya çok müsaitti. Attıkları başlıkta cabasıydı. “YENİ BİR AŞK MI DOĞUYOR?”

 

 

Bölüm Sonu


‣‣‣ İlk bölümümüzü nasıl buldunuz, beğendiniz mi? Lütfen düşüncelerinizi paylaşmaktan çekinmeyin...

‣‣‣ İnci ve Boran’ın tanışması hakkında ne düşünüyorsunuz?

‣‣‣ Ufak ufak İnci'nin geçmişini okuduk, yavaştan giriş yaptık. En azından kızımızın hayatı hakkında biraz fikrimiz olmuştur diye düşünüyorum...

‣‣‣ Daha ilk bölümdü, karakterleri henüz yeni yeni tanıyoruz ama ilk izleminiz nasıl? (Boran, İnci, Güney, Sardun Bey, Egemen, Bahadır, Adnan, Serap vb.)

‣‣‣ Sizce bizi neler bekliyor bu hikâyede, teorilerinizi, fikirlerinizi bekliyor olacağım.

‣‣‣ Bölüm sonuna ne diyorsunuz, neler olacak sizce?

Diğer bölümde görüşmek üzere, yorumlarınızı bekliyorum…

Bölüm : 23.02.2025 13:26 tarihinde eklendi
Okur Yorumları Yorum Ekle
Hikayeyi Paylaş