🖇️Umarım severek okuduğunuz bir bölüm olur, keyifli okumalar dilerim...
🖇️ Satır arası yorum yapmayı ve oy vermeyi unutmayın...
10. Bölüm
26 Nisan 202311
Londra sokaklarında ilerleyen siyah BMW, Londra’daki en bilindik şık restorandın önünde durdu. Fatih, şoför koltuğundan inip direkt olarak arka kapının kapısını açtığında Boran araçtan indi. Kolundaki saate göz ucuyla baktıktan sonra otoriter bir sesle konuştu. “Toplantı uzun sürmez, anlaşma şartlarını konuşup imzalayacağız sen burada bekle beni.” 12
“Emredersin abi.” Fatih, Boran’ı onaylarken Boran hiç beklemeden restorandın girişine ilerleyip içeri girdi. Kapıda bekleyen görevliye ismini verdikten sonra yönlendirmesiyle anlaşma yapacağı kişilerin masasına ilerledi.2
Hepsiyle teker teker tokalaşıp kendisi için ayrılan yere geçip oturdu. “Dünkü sunumuzu çok beğendik Boran bey.” İngilizce konuşan yeni ortağına karşılık düz bir ifadeyle baktı. Adam ise ekledi. “Tüm soru işaretlerimiz olumlu bir şekilde yok oldu sayenizde.” Ardından masadan başka biri aldı sözü. “Sizinle çalışmak bizim şirketimiz içinde iyi olacak, Türkiye’de var olmak istiyorduk ve bu sizin sayenizde olursa daha da memnun olacağız.”4
“O halde anlaşmamızı imzalayalım.” Boran yanında getirdiği siyah dosyaları karşısında oturan adamlara uzatırken ekledi. “Anlaşma maddeleri açık ancak bazıları değiştirilebilir.”2
Karşısındaki adamlar anlaşma maddelerine göz atarken Boran’da bakışlarını onlardan çekerek restorandın içinde gezdirmeye başladı. Gözleri etrafı tarıyor, temkinli bir şekilde hiçbir detayı kaçırmıyordu her zamanki gibi. İnsanlar gülüyor, konuşuyor, bir şeyler yiyorlardı. Ancak onun için sesler arka planda bir uğultu şeklindeydi. Zihni yeni yapacağı anlaşmadaydı.2
Ta ki o ana kadar…2
Bir kahkaha duydu yalnızca. Sıradan olmayan ne abartılı ne dikkat çekmeye çalışan bir tınıda. Sade, masum, huzurlu, belki biraz çocukça. O an zihnindeki tüm düşünceler uçtu, uğultu sustu. Bakışları kahkahanın sahibinde kalakaldı. Başını hafifçe yana eğmiş, kumral saçları omzuna düşmüş, yeşil gözleri kısılmış gülüşüne devam eden kadının gerçekliğini sorguladı bir an için.20
Vücudu dik, bakışları kadında sabitli kaldı ama içi… içi darmadağın olmuştu. Kalbi, kendi varlığını ilk kez bu kadar şiddetli hatırlatıyordu ona. Boğazında bir düğüm hissetti. Nefes alışverişi hızlandı. Bir anlığına kendine kızdı. “Ne oluyor lan bana?” dedi içinden. 16
Kalbi sadece anlık görmeyle, tanımadan, sadece gülüşüyle nasıl bu kadar hızlanabilirdi? 2
Onu izlemekten kendini alamadı. Masada neden oturduğu, buraya neden geldiği, zihninde hiçbir şey yoktu. Sadece karşısındaki kadın vardı. Gözlerini kaçırmak istedi, kaçıramadı. O an gözbebeklerine, duyduğu zarif ses kulaklarına kazınmıştı.8
İçinde hiç tatmadığı bir his kabarmaya başlamıştı: Merak. Ancak sıradan bir merak değildi bu. Tanımadığı bir kadının gülüşünde sanki kaybettiği bir şeyi bulmuş gibiydi. Bir parçası eksikmiş de kadın gülünce tamamlanmıştı sanki.4
“Boran bey?” Kendine seslenen adamla birlikte dikkati dağılırken içinden küfretti. Bakışlarını mecburen kadından çekip ona seslenen adama baktı. “Açacağımız şube için gerekli olan çalışanları sizin bulmanızı istiyoruz, uygun mudur? Tabii biz bir yönetici de atayacağız.” Boran belli belirsiz başını salladı. “Olur.”
“O zaman imzaları atalım.” İlk önce görüştüğü şirketin yönetici imzasını atarken ardından Boran attı imzasını. 4
Masadakiler kutlama yapmak için yemek yemeyi teklif ettiğinde kabul etti Boran. Normalde imzaları alıp kalkacaktı ancak kalkamadı. Oturduğu yerde kaldı. Ortamda sohbet dönerken Boran bakışlarını tekrar karşısındaki kadına çevirdi. Bir kız grubunun içindeydi, onlarla sohbet ediyordu ve çok mutluydu.
Normalde sessiz çalışan kalbi göğsünün içinde deli gibi atarken kontrolsüzdü. Uyuşuk bir sersemlikle onu izlerken nefesi yetmedi. Her zaman tetikte olan zihni bu sefer büsbütün dağılmıştı. “Sadece bir kadın.” Diyerek kendini sakinleştirse de olmuyordu. Çünkü hiçbir kadın daha önce böyle hissettirmemişti. Gülüşü zihninde yankılandı tekrar, gözlerini kapatsa dahi bu anı hatırlayacaktı. Sadece zihninde de değil, bu görüntü kalbine kazınmıştı.2
Yaşadığı sersemlikten kurtulmak için masadaki sudan içti. Böyle oturmak ona yakışmazdı ama vücudu ondan bağımsız hareket ediyordu. Gözlerini çekemiyordu. İçini bir korku sardı o an, adı olmayan bir korku. Güçlü bir adamdı Boran, her şeye göğüs gerebilirdi ama bu… Bu his onun hiç aşina olmadığı bambaşka bir şeydi. Her şeyi kontrol edebilirdi, yönetebilirdi ama elinin altında kontrol edemediği tek şey artık kendi kalbiydi…8
*****
Londra’da kaldığı 2 gün boyunca o kadını aradı Boran. Sadece bir anlığına telefon görüşmesi için kalktığı masaya geri döndüğünde o kadını bulamamıştı. Gözleri panikle çevreyi aramıştı. Ama hiçbir yerde onu bulamamıştı, kendine kızmıştı o an. Elindeki fırsatı kaçırdığı için. Kadının masadan kalktığı anı görebilse yanına gidip konuşmayı kafasına koymuştu oysa. En azından tanışmak istemişti belki. 2
O iki gün boyunca o gülüşün peşine düşmüştü. Kalabalığın arasında, mekanlarda, sokaklarda, aynı restoranda… Kimseye çaktırmamıştı ama gözleri hep onu aramıştı. O anlık gülüş, ilk bakış her şeyi soyutlayıp içinde bir hayale dönüştürmüştü. Belki kendi aklında büyütmüştü bazı şeyleri bilmiyordu ama vazgeçemiyordu.
Son kez şansını deneyip onu gördüğü restoranda geldi. Tek bir öğle yemeği için vakti kalmıştı. Ama o kadını görürse ve onunla konuşabilirse zamanını uzatabilirdi, vakit açardı. Öğle yemeğini yediği süre boyunca gözleri restorandı taradı ama umduğunu bulamadı. Mecburen hesabı ödeyip kalktıktan sonra kapıya ilerledi. 4
O an kader tüm kartları onun için açmaya başladı. Kapıdan çıktığı an restorandın önündeki o kadını gördü. O bakışı, o gülüşü, o duruşu… Aynıydı. Kalbi hızlandı bir anda. Günlerdir düşlediği siluet karşısındaydı. O an karar verdi konuşmak için.4
Kadına doğru bir adım attı ancak kader o an acı oyunlarından birini oynamaya hazırlanıyordu. Daha o kadına yaklaşamadan bir adam yaklaştı kadının yanına. Kolu kadının belini sardı. Kadın onu gördüğü an o aşık olduğu gülümsemesini gösterdi. Uzanarak dudaklarını adamın dudaklarına bastırdı. 40
O an tüm dünyası, kalbi, duyguları sessizliğe gömüldü Boran’ın. Kalbinin içinde bir şeyler parçalandı Gözlerini kıstı, gözbebekleri hissettiği duygularla karardı. İçini o kadına bakarken saran sıcaklık değil de soğuk sardı bu sefer. Görmemiş gibi yapmak istedi, sırtını dönüp onu bekleyen aracına ilerledi ama kalbi yerinden oynuyordu sanki. O kadını bulmak için iki gündür çabalıyordu ama konuşmak için can attığı kişi şu an başka bir adamın kollarındaydı.
“Ne sandın ki zaten?” diye geçirdi içinden. Büyük bir öfke taştı kalbinden. Ama kadına değil, kendine. Umut ettiği, aradığı, hayal kurduğu içindi bu öfke. Bu kadar aptal olduğu için, tek bir gülüşe bu denli kapıldığı için…2
Bu zamana kadar kendini nasıl kaptırmadıysa bundan sonra da kaptırmamak için söz verdi kendine. Bu da sana ders olsun dedi kendi kendine.
Ama kalbi… Hala o lanet gülüşün yankısını taşımaya devam edecekti ve susturmak kolay olmayacaktı. Sonra onun aslında görmeye tahammül bile edemediği bir adamın kızı olduğunu öğrenecekti. Soyadına, fotoğrafına tekrar tekrar bakıp onun o kişi olmamasını umut edecekti. Kalbini açmaya niyetlendiği kadının kim olduğuyla kendini dizginleyip ondan uzaklaşmaya çalışacaktı. Aklından çıkmayan, gülüşüyle gecelerine sızan kadınla yeni bir yola girecekti…4
◔◔◔
Boran Demirhanlı’nın anlatımından,12
“Kalbin atışı, kaderin sesidir. Kalp atıyorsa, umut var demektir.”
O tanıdık, yeşilin en güzel tonlarından biri olan gözlerin sahibini gördüğüm anda zihnimden geçen söz bu olmuştu.2
Şirketin yıldönümünde birinin bakışlarını üzerimde hissettiğim anda bana bakan kişiye baktığımda hayatımın en büyük şokunu yaşamıştım. Sade ama zarif bir elbise giymiş, o zaman olduğu gibi kumral saçları omuzlarına dökülmüş, o günden tek farklı yanı kestirdiği perçemleri olan kadın zamanın benim içim yavaşlamasına neden olmuştu. İnci… İsmini bile sonradan tesadüfen öğrendiğim ama günlerce aradığım, sonra gördüğüm ve öğrendiğim şeylerle ondan vazgeçmeye çalıştığım kadın.4
Şaşkınlığımı belli etmemek benim için kolay olmuştu, sürekli takındığım düz ifadenin arkasına gizlemiştim içimden geçen tüm duyguları. Uzun kirpiklerinin çevrelediği manzarayı andıran yeşilleri sanki bunu bekliyormuşçasına kahvelerimle buluştuğunda sakladığım duygularımın hepsi kalbimde toplanmıştı ve atışlarını başkalarının duymasından korkar olmuştum. Onu ilk gördüğüm andaki gibi sersemlemiştim, etraftaki sesler susmuştu, kalabalık silinmişti. Sadece ikimiz kalmıştık benim için.4
Sonra sürekli göz göze gelmiştik. Ben gözlerimi zaten ondan alamıyordum ama onun bakışlarının esiri olmakta beklenmedik olmuştu benim için. O gün gözleri benimle buluşsun diye dua ederken bugün o duaların karşılığını almıştım. Bakışlarımı her çekişimde kendime bir söz vermiştim. Ona bakma, düşünme, umursama. Her seferinde sözümü çiğnemiştim. Kendimi dizginleyememiştim. Gözlerim sanki onu arıyormuş gibi her seferinde yeşillerine kapılıp gitmişti.9
Bizim hikayemiz, daha doğrusu benim onunla hikayem iki yıl önce başlamıştı. Aileme söylediğim şey yalan değildi, iki yıl önce görmüştüm onu Londra’da. Sadece İnci’nin haberi yoktu…8
Daha ilk gördüğüm anda kalbimden bir şeyler akıp gitmişti sanki. Onun yüzünden toplantı yapacağım kişilere bile odaklanamadığımı hatırlıyordum. Onu ilk gördüğüm andan son gördüğüm ana kadar aklımı kurcalamıştı. Londra’da kaldığım süre boyunca o restorana gitmiştim mesela her gün onu görecek olma ihtimaline sığınarak. Ama bir daha gelmemişti. Sokakta, gördüğüm yeşil gözlerde onu aramıştım istemsizce. Kim olduğunu bilmeden, sadece sesinin tonunu duyarak, gülüşünü görerek aklımda yer edinmişti.6
Sonra Londra’dan İstanbul’a dönmeden önce onu ilk gördüğüm restoranın önünde tekrar görmüştüm. Elinde telefonuyla restoranın önünde dikiliyordu. Tekrar karşılaşmamızın bir işaret olduğunu düşünüp yanına gitmek istemiştim. Yanına gidip tanışmak, isterse sohbet etmek. Ama olmamıştı. Hayatımın en büyük hayal kırıklığını yaşamıştım o an. Onu bir daha görmeyi dileyen kalbim gördükleriyle keşke görmeseydim demişti. Uzaktan uzağa onu izlerken ismini sonradan öğrendiğim Lucas denilen herifle samimi hallerini görmüştüm. İnci’nin ona olan bakışlarını içimde hissetmiştim. Tam o an kalbimin kırıkları ciğerime batmaya başlamıştı. İlk defa birinden bu denli etkilenmişken biriyle sevgili olması düşüncesi incitmişti.9
Türkiye’ye döndüğümde aklımda kalmaya devam etmişti. Yanlış olduğunu bildiğim halde kendime engel olamamıştım. Onu ilk gördüğüm anki hissettiklerim içimde kalmaya devam etmişti. Ta ki Egemen Aral’ın düğününden basında yansıyan fotoğraflara kadar... O anda onun Adnan Aral’ın kızı, Sardun Aral’ın torunu olduğunu öğrenmiştim. Öğrendiğim andaki yaşadığım şoku anlatamazdım mesela. Sardun Aral hariç, Aralların nasıl biri olduğunu bilmek duygularımın üzerini çizmek istememe neden olmuştu. Ama sadece denemiştim. Bir sevgilisinin olması bile içimdeki duyguları atmamı engelleyememişken onların kızı olması da engellememişti elbette.6
Sardun amca benim için her daim kıymetli biriydi ancak oğlu ve torunu için aynısı mümkün değildi. İnci’nin de dedesi gibi olmayacağı fikrine o anda kapılmıştım, babası ve abisi gibi olduğunu düşünmüştüm, ona kapılmak istememiştim çünkü içten içe hoşlandığım kadının bir sevgilisinin olduğunu bilmek, ona olan bakışlarını görmek kalbime çok ağır gelmişti. Hem bunu hem de onun Arallardan biri olması bahanem olmuştu.8
Sardun Amca sürekli bahsederdi İnci’nin Londra’da olduğundan, orada yaşadığından, özlediğinden ama o İnci’nin karşıma çıkması ihtimalini aklımın ucundan bile geçirmemiştim. Tanıdık olan o gözlerin, camdan gördüğüm kıza ait olacağını tahmin etmemiştim. Olmasın istemiştim. Olmuştu.4
2 yıl boyunca aklımdan silmeye çalışmıştım, bahaneler üretmiştim. Ama bir yandan da magazin eklerinde onunla ilgili haber okumak, Sardun amcadan haber almak için yanıp tutuşmuştum. Kendimi onun da babası ve abisi gibi olduğuna inandırmıştım. Sevgilisi olan bir kadına yan gözle bakamazdım, kendime bunu yediremezdim. Ama olmuştu işte.14
Sonra birden çıkagelmişti. Karşıma dikilmişti. Gözleri yıllar sonra benimle buluşmuştu tekrar. İlk defa merdivenlerden düşerken tuttuğumda kokusunu solumuştum. Hafif, yoğun olmayan ama iz bırakan kokusu… Teni, bakışları, her hareketi yetmiyormuş gibi bir de kokusunu solumuştum ve tam o an bitti sandığım şeyler tekrar gün yüzüne çıkmıştı. Ciğerlerime çektiğim koku kalbimin ortasına bomba gibi düşmüştü. Hafızama, içime işlemişti ve beni mahvetmişti.2
Kendimden utanmıştım, nasıl davranmam gerektiğini bilememiştim. Belki de saçmalamıştım. Ama ona kapılmamam gerektiği kalbimde bir mıh gibi dururken davranışlarım benim için önemli olmamıştı.
İnci’den uzak durmak için onu tanımadan yargılayıp babasına benzediğini düşünerek magazin haberlerinden vurmuştum onu. O an hayal kırıklığı dolu bakışları içime işlemişti, sert çıkışı ayrı hoşuma gitmişti. O kadar bedbaht bir hale düşmüştüm ki kendimi tanıyamaz hale gelmiştim.6
Sonra da kısa sürede bu haberi çıkartan kişiyi bulmuştum, adli yola başvurarak cezasını çekmesini sağlamıştım. Otele dönüp tıpış tıpış özür dilemiştim. Hata yapmıştım. İnsanoğlu hata yapmaya meyilliydi ama sonucunda da özür dilemesini bilmeliydi. Bende biliyordum, hele ki karşımdaki kadına karşı bir şeyler hissederken ondan özür dilemek benim için zor değildi.15
Daha görüşeli dakikalar olmuşken dedesinin hasta olduğu haberini almıştım ve beraber hastaneye gitmiştik. Sonuç hiç istemediğimiz bir biçimde bitmişti. İnci dedesini kaybetmişti, bende dedemi tekrardan kaybeder gibi hissetmiştim. Ne babasıyla ne abisiyle karşı karşıya gelmemek için uzaktan izlemeyi seçmiştim, destek olamamıştım. Sonra cenazede, başsağlığı için eve gittiğimizde görmüştüm onu.
Bakışlarından benden ne kadar hoşlanmadığını belli etse de ince bir tavırla özrünü dilemişti. Sert bir karşılık verdiğimde ise daha da sinirlenmişti. Sert bir tepki vermek doğru değildi belki ama o an benim için en doğrusu buydu. Ben ondan nasıl uzak durmak istiyorsam o da benden uzak durmalıydı. O yüzden herkese gösterdiğim o yüzümle onun da tanışması, beni böyle bilmesi için elimden geleni yapmıştım.2
Ona evlenme teklifi etmeden öğrenmiştim Lucas denilen heriften ayrıldığını, aldatıldığını. Erkeklere yaklaşırken ki ürkekliğinin bundan dolayı olduğunu düşünmüştüm. Ama değildi. Bahadır denilen herifin yaklaşımını görmüştüm, abisinin hesap sormaya meyilli halini gözlemlemiştim. Babası olacak adamın bakışları hiç hoşuma gitmemişti mesela.14
Asıl kırılma noktam o haberi aldığında olmuştu, rahatlama değildi, zafer değildi. Ama bir şeylerin kilidi açılmıştı sanki. Ama içimde o çelişki devam da etmişti. Ne yapacaktım mesela? Kalbim hala onunla olmam gerektiğini söylese de yaralı bir kadına nasıl davranmalıydım?5
Tüm bunların dışında ben İnci’ye ulaşmak için bu kadar çabalarken ona aşkla bakan kadını aldatan şerefsizi de aklıma kazımıştım. Onun hayatında yer edinebilmişken aldatmasını aklım almıyordu.8
Sonra şirketin başına geçtiğini, haberin bomba gibi etrafa yayıldığını, İnci’nin otele geldiğini öğrenmiştim. İlk işim bir şeye ihtiyacı olup olmadığını sorgulamak için Fatih’i göndermek olmuştu. Çünkü ben gidemezdim. Bakışlarından bile beni sevmediğini belli ederken o bakışlara dayanamazdım.4
İnci’nin neden otelde kaldığını o zaman daha iyi anlamıştım. Adnan bey karşısındaki kişiyi hiçbir zaman öz kızıymış gibi görmemişti. Sözleriyle, bakışlarıyla onu yargılamıştı. Onu kızı olarak değil de en başından beri rakibi olarak görüyordu sanki. Hayatını o mahvetmiş gibi davranıyordu ama kendi hayatını kendi mahvediyordu. İnci’nin Londra’ya gitme sebebinin onlar olduğunu anlamam bu gördüklerimden sonra kısa sürmüştü.4
Fatih’in anlattıklarından sonra kapısında bulmuştum kendimi. İyi olup olmadığını görmek istemiştim kendi gözlerimle. Her ne kadar o Adnan Aral’ın kızı diye kendimi dizginlemek istesem de dizginleyememiştim. Belki ilk defa ona yumuşak yüzümü orada göstermiştim ve bu her şeyin başlangıcı olmuştu. Kapıyı açtığında yeşil gözleri ağladım ben dercesine gözlerimle buluştuğunda ve ona sadece iyi olup olmadığını sorduğumda gözlerinde gördüğüm ifade aslında onun düşündüğümün aksine biri olduğunu göstermişti. O güzel gözleri ağlatanlardan hesap sormak istemiştim.8
O ne Adnan ne de Egemen gibi biri değildi. İnci aslında güçlü görüntüsünün ardında kırılganlığını saklıyordu. Bana hep dik duruşunu gösterse de içten içe aslında güçlü değildi. Şimdi dedesini de kaybetmişti. Onu buraya bağlayan tek kişiyi kaybetmişti. Onu kaybettikten hemen sonra gitmesi bunu gösteriyordu zaten. İnci bu ailede mutlu değildi. Kaldı ki Sardun Amca’nın bana bıraktığı sesi dinlediğimde aslında güvende olmadığını da anlamıştım.5
Sardun Amca bir şeyleri biliyordu. Oğlunun güvenilir olmadığını ve şirketi kötü yerlere sürükleyeceğini bildiği için tüm hisselerini İnci’ye bırakmıştı. Adnan Aral ne şirketi yönetebilirdi ne de iyi şeyler yapabilirdi. Tek bildiği şey kumar oynamaktı, babamla birlikte. İkisi de birbirinin aynısıydı. Ancak tek yaptıkları şeyin bu olmadığını da biliyordum.6
Babamın beni içine çekmeye çalıştığı bataklıkta Adnan’da, babamda debelenip duruyorlardı. O saçma, kan, tehlike, ahlaksızlık, hırs akan dünyada yaşıyorlardı. Şirketlerinden gelen para yetmiyordu Yeri geldiğinde insanları zehirleyerek, yeri geldiğinde insan ticareti yaparak, adam öldürerek, kara para aklayarak paralarına para katıyorlardı. İşin en korkuncu babam bundan utanmak yerine beni içeri çekmeye çalışıyordu. Ama unuttuğu bir şey vardı, benim o dünyada bir işim yoktu. Okumuştum, şirketin başına geçmiştim ve alın terimle para kazanıyordum.18
Zaten bu düşünceye en çok karşı çıkanlardan biri de Adnan Aral’dı. Bu düzenin içinde benim olmam onun için tehditti belli ki. Onun o soğuk, zehirli, kirli tahtını sallayacağımdan korkuyordu. Bilmediği şey o dünyaya asla ait olmak istemediğimdi ve beni rakibi olarak görmeye devam ediyordu. Nefreti bu yüzdendi. Oğlunu da bu şekilde empoze etmişti. Her karşılaşmamızda sergilediği üstten tavırlar, laf dokundurmalar içimdeki saygıyı daha da azaltıp sıfır noktasına düşürmüştü ama benim için asıl İnci’ye tokat atmaya çalıştığı an bitmişti.7
Tek umurumda olan şey Sardun amcanın benden istediği şeyi yerine getirmekti. O da İnci’yi korumak ve gerekirse sahip çıkmak. Uzaktan uzağa değil, bizzat yanında olarak yapmam gerektiğini düşünmüştüm ilk andan beri. Sevgilisinden ayrıldığından emin olduğum için yapmıştım evlilik teklifini. Aklımı karıştıran tek bir kişi olmuştu bu kararı alırken o da Güney’di. Sardun Amca’nın yanında çok kez görmüştüm ancak İnci’nin yanındaki davranışları bazı şeyleri sorgulamama neden olmuştu. Şoförüyle bu kadar samimi olması normal değildi.4
Yine de bu anormalliği göze alıp etmiştim teklifi. Ne kadar istemesem de ortada böyle bir şey varsa kabul etmezdi. O zaman başka bir özüm yolu bulurdum elbette. Ancak İnci dedesinin benden istediği şeyi duyduğunda zorda olsa kabul etmişti. Babamı, onun babasını ve hatta ailesindeki erkekleri karşıma alacağımı bile bile etmiştim teklifi. Bu saatten sonra da ömrümün sonuna kadar ailem dediklerimin içinde yer alacak olan o kadın umurumda olan tek şeydi, geri kalanlar bir şekilde halledilirdi.16
Sadece içinden çıkamadığım bir düğüm vardı. İmzalar atıldıktan sonra sözleşmeyle karım olan kadınla sahte bir oyunun içine girmiştim bile bile. Ama benim için sahte değildi, hiçbir zamanda olmayacaktı. Ona dokunmadan, onu öpmeden, kokusunu solumadan seçmişti kalbim onu. Şimdi aynı çatı altında olmak ve hiçbir şeye hakkım olmadığını bilmek koyuyordu bana.6
Bir yandan onu koruyabilecek olmanın huzuru vardı ama diğer yandan her gün ona bakıp susmak zorunda olmak çok zordu benim için. Duygularımı bastırmak, onu yıpratmamak, korkutmamak, bana güvenmesini sağlamak zordu. Kalbim onun gülüşüyle, sesiyle, kokusuyla, her hareketiyle boğuşurken ona karşı susup bir şeyleri itiraf edememek bitiriyordu beni. Ama alışmıştım.3
Tam her şeyi yoluna koydum diye düşünüp İnci ile güzel bir bağ kurdum, bu kadın bana her seferinde yeni duyguları tattırıyor derken başka bir duyguyla sarsılmıştım bu sefer. Telefonun ucunda İnci’nin çaresizce frenlerin tutmadığından bahsetmesi zamanın benim için durmasına neden olmuştu o an. Sonra duyduğum acı fren sesi, arabanın metal gıcırtısı nefesimi kesmişti. Beynim uyuşmuş gibi olmuştu, dünya durmuştu. Bir tek İnci’nin sesi yankılanmıştı.
Onu iyi görene kadar da hiçbir şey eskisi gibi olmamıştı. Kontrolüm, sert duvarlardım birer birer yerle bir olmuştu. Ona ulaşma arzusu sarmıştı tüm bedenimi. Her şey için geç kalma ihtimali ise kalbimi zehirlemişti. Arabanın halini gördüğümde kalbim teklemişti, sonra İnci’yi görmüştüm iyi bir halde. Belki ilk kez ayaklarımın beni taşımadığını hissetmiştim. Kendimi her şey için güçlü görürken İnci’yi korkmuş, sersemlemiş, başından kan akar bir halde görmek tüm gücümü alıp götürmüştü. Ona duygularımı belli etmeyeceğim diye ezberler yaparken üstüne titremekten, korktuğumu göstermekten alıkoyamamıştım kendimi.
Çünkü içimde hissettiğim duygular tüm ezberlerimi bozmuştu…10
Sabah birkaç saatlik uykuyla gözlerimi açmıştım ama saatlerce uyuduğum uykudan dinçtim. Bunun nedeni omzumda uyuyan kadındı. Gece evrakları incelemek için yatağa oturmuştum onun yanına. Birlikte bakmış, bilmediği şeyleri öğrenmesini sağlamıştım. Zaten bir elim arkasındaydı sürekli ama kendi isteğiyle benden yardım istemesi ayrı güzeldi. Sabaha doğru başını omzumda hissetmiştim. İlk önce büyük bir şaşkınlık dalgası vurmuştu bedenimi. Konuşurken yorulduğunu anlamıştım, sonlara doğru iyice mayışmıştı ama uyuyacağını düşünmemiştim.5
Ona doğru dönüp yüzünü en ince ayrıntısına kadar izlerken aklıma uyumaması gerektiği düşmüştü. İlk işim doktorunu aramak olmuştu. Çok kısık bir sesle konuşup uyumasında bir sorun olup olmadığını sormuştum. Eğer sorun varsa uyandıracaktım ancak bir sorun olmadığını öğrendiğimde rahatlayarak pozisyonumu korumuştum. Bakışlarım aynadan ikimize takıldığında görüntümüzle mest olmuştum. Başını omzumdan göğsüme doğru kaydırdıktan sonra tek elimle kımıldamadan yatağın üzerindeki battaniyeyi üzerine doğru örtmüştüm.4
Bir kadınla ilk defa bu kadar yakın bir temastaydım. Ama bu kadın benim karımdı, aramızdaki onun deyimiyle anlaşmalı evlilikte olsa benim için değildi. Bunu ona da söylemiştim. Duygularımdan bahsetmemiştim belki ama öyleydi işte. Üzerine çizik atmaya çalıştığım duygular bu evlilikle birlikte gün yüzüne çıkmıştı. Aynı yatakta olmasak da her gece onunla uyumak, uyanmak, aynı kahvaltı masasında oturmak hayal edeceğim tarzda şeyler değildi. Ama olmuştu işte.8
Onun hakkında yanlış düşündüğümü anlamak yaptıklarıma pişman olmama neden olmuştu. Hayatındaki erkeklerden bu kadar yaralanmışken hatamı anlayıp ona destek olmak, en azından biraz olsun dertlerine ortak olmak istemiştim. Şu kısa sürede acısını hep içinde yaşayıp dışarıya göstermemeye çalışmasını öğrenmiştim. Ama bundan sonra içine atmadan biriyle paylaşması gerektiğini anlatacaktım ve bunun adımlarını da atmıştım. Bana güvenmesini istiyordum. Güvensin ve en azından yüklerini biraz olsun hafifletebilsin.
İnci'nin başını usulca omzumdan çekip yatak başlığına yaslarken yataktan onu sarsmadan kalktım. Tutulan boynumu elimle ovalayıp belimi hareket ettirdim. Her tarafım tutulmuştu ama onunla uyuduğum 3 saate değerdi. O yüzden yatağın yorganını açarak dizimi yatağa yasladım. İnci'ye doğru eğilerek bir elimi bacaklarının altından, diğerini de belinden geçirerek kucakladım. Çok hafifti, stres olduğunda kaçan iştahını düzeltmemiz gerekiyordu. Hisseler ona geçtiğinden beri çok zayıflamıştı. İlk gördüğüm gibi değildi.10
Aslında İnci burada mutlu değildi ve bunu bilmek bana çok ağır geliyordu.2
Kucağıma aldığım anda gözleri aralanır gibi oldu. Bayık bakışlarla bana doğru bakarken mırıldandım. "Uyu güzelim." Kardeşimden sonra ilk defa kullandığım bu sözcük şu günlerle dilime pelesenk olmuştu. Normal zamanlarda kullanmıyordum elbette. İnci rahatsız olurdu biliyordum. Gözlerini tekrar kapattığında bende hiç beklemeden diz çöktüğüm yerden kalkıp dikkatlice yatağa yatırdım bedenini. Sonra da üzerini örttüm. Elim istemsizce saçlarına doğru giderken yumruk yaparak durdurdum kendimi. Yanlıştı.13
İnci daha günler önce girdiğimiz yakın halden kaçmıştı. İşim var dese de insan anlıyordu işte. Zaten kendi ağzıyla da söylemişti senden rahatsız oluyorum belki diye. Günler sonra kendini bana açmışken o görmeden istemediği temaslara girmek bana yakışmazdı.4
Yanından uzaklaşırken bakışlarım gardıroba astığımız takım elbiseye kaydı. Kendi isteğiyle, bana yakışacağını düşünerek satın almıştı. Benim için aldığı ilk şeydi ve benim için kıymeti çok büyüktü. Gardıroptan başka hiçbir şey almadan direkt asılı olan takım elbiseyi alıp banyoya girdim. Kısa bir duşun ardından üzerimi değiştirip parfümümü sıkarak odadan çıktım.1
Asansör indiğinde adımlarımı direkt salona doğru atıp bizimkilerin yanına ulaştım. "Günaydın oğlum." Babaannem sevecen bir şekilde bana bakarken ekledi. "İnci uyuyor mu?" Sorusuna karşılık başımı salladım hızla. "Tüm gece uyumadı doktor tavsiyesiyle, sabaha karşı uyudu. Ses çıkarmayın dinlensin." Rica mahiyetinde söylediğim şeyle babaannem onayladı. "Merak etme."2
Masada sadece babaannem, ben ve babam vardık. Cihan ve Defne muhtemelen çıkmışlardı. Kızlar dershaneye gitmişlerdi. Halamda neredeydi hiçbir fikrim yoktu.2
"Ben bir mutfağa gideyim, kızlara söyleyeyim yukarıyı temizlemesinler." Babaannem masadan kalkıp uzaklaşırken onun gitmesini fırsat bilerek sert bakışlarımı babama çevirdim. "Bu meseleyle senin bir alakan yok değil mi?" Hesap sorarcasına bakarken babam kaşlarını çattı. "Saçmalama Boran, tabii ki alakam yok." Hangi meseleden bahsettiğimi anında anlamıştı.4
"Umarım öyledir baba, umarım." dedim güvenmediğimi belirtircesine. Sorumu da formaliteden sormuştum. Elbette herkesi, her şeyi araştıracaktım. Bunların en başında Adnan Aral geliyordu. Sonra kendi babam, Bahadır Aral. Egemen'in verdiği dünkü isim, hepsi araştırılacaktı. Onu öldürmeye çalışan, İnci’nin korkulu, titreyen sesini duymama neden olan, belki de ilk defa kalbimde büyük bir kaybetme korkusu oluşmasına neden olan kişi bunun cezasını çekecekti.
Fazla bir şey yemeden masadan kalktıktan sonra salondan çıkarak evin kapısına doğru ilerledim. Mutfaktan çıkan babaannem beni gördüğünde şaşırarak konuştu. "Oğlum, gidiyor musun?" Başımı sallarken ekledi. "Hiçbir şey yemedin, güçten düşeceksin evladım." Hüzünlü gözlerle bana bakarken elimi omzuna yaslayarak konuştum. "Merak etme Zümra Sultan, iyiyim ben."
Babaannem, annemin vefatından sonra bizi ayağa kaldırmıştı. Bizi büyütmüştü. Ben ve Cihan zaten belli bir yaşa gelmiştik ancak Derin için fazlasıyla sarsıcı olmuştu bu süreç. Babaannem bu süreçten az etkilenmesi için, annemizin yokluğunu hissetmemesi için elinden geleni yapmıştı. Gerçekten eli öpülesi kadındı. Bizim için çok değerliydi.4
İkna olmayan gözlerle bana bakarken aklıma geleni söylemeden edemedim. "İnci uyanınca kahvaltısını gönderirsin ya da çağırırsın." Bunu söylüyordum çünkü ihmal edeceğini biliyordum. Çekinirdi. Utanırdı. O yüzden işimi garantiye almak en uygunuydu. Söylediğim cümleyle babaannem küçük bir tebessüm etti. "Aklın kalmasın, ben hallederim."
"Görüşürüz." Diyerek yanağını öptükten sonra evden çıktım. Korumalar ben çıkar çıkmaz ceketlerinin önünü iliklerken arabam da eş zamanlı olarak kapının önüne getirilmişti. Fatih bana doğru bakarken bakışlarımı diğer adamlara çevirip sert ve otoriter bir tavırla konuştum. "Kuş uçmayacak anlaşıldı mı!?" Hepsi emredersiniz derken bakışlarım Mert’e döndü. "Sende burada kal, İnci çıkarsa onunla git. Eğer İnci yine tek başına giderse olacakları biliyorsun Mert. Yanına Fatih’in ayarladığı iki adamı da al." Derken kızgın bakışlarımı ondan çekmedim. Başını eğerken onayladı. "Emredersin abi."2
Arabama bindikten sonra direkt olarak Korhanların şirketine doğru ilerlemeye başladım. Egemen’in verdiği tek isim buydu ancak ben Adnan Aral’ın tek onlarla sorunu olduğunu düşünmüyordum. Kaldı ki bu işin arkasından onun çıkma ihtimali daha ağır basıyordu ve eğer gerçekten o çıkarsa İnci’nin nasıl toparlanacağını bilmiyordum. Bir insan öz kızını nasıl öldürmek isterdi anlamıyordum. Gerçi hastanedeki tavrından sonra ondan her şeyi beklerdim ama bu kadarını değil.4
Korhanların şirketinin bizim şirkete yakın olması işime gelirken aracımı park ederek araçtan indim. Benim arkamdan ayrı bir arabayla gelen Fatih ve diğer iki kişi de arabadan inerken Fatih adamlara burada kalmalarını söyleyerek benimle şirkete girdi.
İçeri girdiğimiz an Semih Korhan'ın sekreteri ayağa kalkarken konuştu. "Boran Bey, randevunuz var mıydı?" Şaşkınlıkla bana bakarken başımı iki yana salladım. "Hayır, benim geldiğimi ve önemli bir şey konuşacağımı söylerseniz Semih Bey benimle görüşmek isteyecektir."2
Bilerek randevu oluşturmamıştık. Geleceğimden haberi olursa hazırlık yapabilirdi. Çat kapı gelmek her zaman işe yarardı. Ayağına kadar gelmişken beni reddetmezdi bunu da bildiğim için rahattım. Sekreter telefonla Semih'i aradıktan sonra benim geldiğimi ilettiğinde sekreteri telefonu kapatırken mırıldandı. "Sizi bekliyor efendim."2
İçimden biliyorum dercesine sırıtırken dışımdan düz bir ifadeyle Semih Bey'in odasına ilerledim. Kapıyı tıklatıp komutu beklemeden içeri girdiğimde Semih Bey ayakta karşıladı beni. "Hoş geldin Boran." Yaşça benden büyüktü. Elini bana uzattığında beklemeden sıktım. Benden sonra Fatih’in elini de sıktıktan sonra eliyle koltukları işaret etti. "Buyurun geçin şöyle, ne ikram edelim size?"
"Sağ olun, bir şey içmeye gelmedik." Bu sözümle şaşırırken konunun önemli olduğunu kavrayarak masasına geçip oturdu. Bizde masanın önündeki koltuklara geçtiğimizde ellerini masanın üzerine yaslayıp konuştu. "Konu neydi?" dedikten sonra yeni aklına gelmiş olacak ki mırıldandı. "Dün olanları duyduk, geçmiş olsun. Eşiniz büyük badire atlatmış." Cümlesiyle dikkatle yüzüne baktım. Güvenmiyordum.
"Teşekkür ederiz, aslında geliş amacım da tam olarak bu." diye söze başladığımda Semih Bey kaşlarını çattı. Anlamaya çalışırcasına bana bakarken Fatih’e başımla işaret verdim. Fatih oturduğu yerden kalkıp elindeki dosyanın kapağını açarak tam Semih Bey'in göreceği şekilde masaya yerleştirirken ben sözlerime devam ettim. "Soracağım sorunun cevabını vermeden önce önündeki dosyaya bakmanı öneririm."
Bir soru sordum diye dürüstçe cevap verecek diye bir kaide yoktu. Yalan söyleme ihtimalini göz önünde bulundurmak zorundaydık. O yüzden dün akşam hazırlığını yapmıştım. Korhan holdingin yaptığı bazı usulsüzlükleri bir dosyada toplamıştım. Doğru cevap vermezse bunun polisin eline geçeceğini biliyordu karşımdaki adam.
"Boran bu yaptığın hiç yakışmadı." Semih Bey sinirli bir sesle konuşurken tek kaşımı kaldırdım. "Siz karımın canını yakarken yakıştı, benim ona bunu yapan şerefsizi bulmaya çalışmam yakışmadı." Alaylı bir şekilde konuşurken masaya doğru eğildim ve direkt gözlerine baktım. "Şimdi bu işte ilgin var mı yok mu Semih Korhan? Laf kalabalığı yapmadan cevap ver. Ya var ya yok." Tahammülsüz ve sert bir tonda konuşup ifadesine baktım.4
"Hiçbir şey yapmadım ben. Senin karına zarar vermek ne işime yarayacak? Daha bana zararı olur. Benim ilgim yok Boran." Gözlerini gözlerimden kaçırmadan verdiği cevapla birlikte yüzümde mimik oynamadı. "Adnan Aral'ın kızı olması zarar vermen için yeterli bir sebep. Geçen oyunda takışmışsınız."
Sorgularcasına suratına bakarken Semih belli belirsiz başını salladı. "Evet ama bu oyunla alakalı, kızının canını niye yakayım? Bir şey yapacak olsam Adnan'ın kendisine yaparım. Seni temin ederim Boran. Benim bir ilgim yok. Seni karşıma almak istemem, bence bu camiada kimse istemez." Yemin edercesine konuşurken oturduğum yerden kalktım. Fatih’e tekrar işaret verdiğimde Fatih dosyayı masadan kaldırarak kapağını kapattı.4
"Seninle ilgili tek bir ipucu bulduğum an bunları polise teslim edeceğimi söylememe gerek yoktur diye düşünüyorum. Yalan söylediğin için ayrı sürprizlerimde olur elbette, oğlunun kumarhanesiyle alakalı." Son cümlemin üzerine bastıra bastıra otoriter bir sesle dile getirdiklerimle gözlerinden büyük bir korku ifadesi geçti. Oğlunun başına bir şey gelmesinden korkuyordu belli ki.1
Elimde bu kadar kozu varken bir şey bilip söylememesi imkansızdı. Gerçekten ilgisi olmayabilirdi ama direkt olarak da inanacak değildim. Sadece onunla ilgili kafamdaki soru işaretleri azaldı diyebilirdim. "İyi günler Semih Bey."
Başka bir şey söylemeden kapıdan çıktıktan sonra binanın çıkışına ilerledim. Dışarı çıktığımda bekleyen korumalardan biri kapımı açtı. Hiç beklemeden araca bindiğimde Fatih şoför koltuğuna geçti. Arabayı çalıştırırken dikiz aynasından bana doğru baktı. "Şirkete mi abi?" Başımı salladım. "Evet."
Fatih aracı şirkete doğru sürerken konuştum. "Kameralar inceleniyor değil mi Fatih. Defalarca inceleyin. O aracın içinde kim olduğunu bulun." Fatih dikiz aynasından bana bakarken onayladı. "Merak etme abi inceliyor çocuklar, en kısa sürede bir şey bulacağız."
Dışıma vurmadan içimden mırıldandım. "Umarım." Bulunması gerekiyordu çünkü. İnci ile bir anlaşma yapmıştık. O anlaşma onu korumam için yapılmıştı ve ben daha bir aylık karımı koruyamamıştım bile. Yediremiyordum kendime. Daha dikkatli olmam gerekiyordu, İnci'ye daha iyi açıklayıp tehlikeden bahsetmem gerekiyordu ama üstüne düşmemiştim. Çünkü ben ne dersem yanlış anlamaya ve benden uzak durmaya müsaitti. Bunun olmaması için fazla diretmemiştim. Diretmem gerekiyordu.4
Araç şirkete geldiğinde hiç beklemeden arabadan inip şirkete girdim. Dün gelmediğim için birçok iş birikmişti. Onları halledip eve dönmek istiyordum. Odama girmeden önce Derya karşıladı beni yarı yolda. Onunla ilerlerken konuşmaya başladı. "Günaydın Boran Bey. Dünkü toplantınız bugün saat 14.00'e ertelendi. Birçok kişi aradı geçmiş olsun dileklerini iletmek için. Dün imzalamanız gereken birkaç evrakı masanızın üzerine bıraktım. Fatih Bey'in getirdiği evrakları ise işleme koydum."
"Tamam Derya." Geçtiğimiz haftalarda yaptığı hatadan sonra işine daha sıkı sarılmıştı. Küçük bir uyarı işe yaramıştı. Tabii ki aynı hata tekrarlanırsa ne olacağını o da biliyordu.
Odama girdiğimde direkt olarak üzerimdeki ceketi çıkartarak odanın içinde bulunan askılığa asarak masama geçtim. Masanın üzerindeki dosyalara teker teker bakmaya başladım. Ama aklımda bir yandan İnci'deydi. Masanın üzerindeki telefonumun ekranına bakarak saate göz attım. 9.30 olmuştu. Hala daha uyuması muhtemeldi, günlerin yorgunluğu üzerindeydi.6
Ekranı kaparak masanın üzerindeki evraklara döndüğümde kahve eşliğinde saatlerce onlara göz atmıştım. Ara ara saate bakıp İnci’den herhangi bir haber beklemiştim ama gelmemişti. Mert’ten haber gelmediğine göre İnci evdeydi, bugün için böyle olması daha iyiydi.
Saatler ilerlerken sırtımı koltuğun arkasına yaslayarak gözlerimi kapattım ancak bu çok kısa sürmüştü çünkü kapının tıklandığını duymuştum. Hızlıca gerekli komutu verirken yerimde toparlandığımda kapı açıldı. Giray ve Korkut arka arkaya içeri girerlerken şaşırmadım. Şirkette olduğumu yeni öğrenmişlerdi muhtemelen. Yoksa sabahtan geleceklerini biliyordum.
“Günaydınlar efendim. Pardon tünaydınlar.” Giray her sabah olduğu gibi neşeyle konuşurken Korkut mırıldandı. “Ulan daha ayılamadık bile sen sabah sabah ne yiyip ne içiyorsun.” Giray bu sözlerin karşısında sırıttı. “Hayat enerjim yüksek benim, her gün yeni bir sabaha uyanıyoruz. Yeni insanlar, yeni işler… Hem öğlen oldu öğlen uyan artık.” Cümlesi istemsizce gülmeme neden olurken konuştum. “Yeni insanlardan kastın kadınlar mesela…”
Giray bana yamuk bir gülümsemeyle bakarken göz kırptı. “E tabi onun da etkisi var. Sonuçta biz senin gibi evli değiliz.”2
“Evlen oğlum, evlenme diyen mi var?” Korkut karşımdaki koltuğa geçip otururken Giray iç geçirdi. “Evlilik benlik değil be Korkut, monoton bence. Böylesi daha zevkli.” Kendi fikrini söyleyerek Korkut’un karşısındaki yerine otururken iflah olmazsın bakışı atıp başımı iki yana salladım. Çapkınlıkta üstüne yoktu. “Seni de elbet o monotonluğa sokacak biri gelir.” Korkut kendi kendine mırıldanırken Giray umursamadı.5
Korkut ise ondan bana doğru döndü. “Oğlum bu saatte ne işin var senin şirkette? Daha doğrusu bugün neden geldin?” Bacak bacak üzerine atmış bana bakarken anlamsızca baktım yüzüne. “Her zaman geldiğim saat. Hatta bugün geciktim biraz.” verdiğim cevapla Giray göz devirerek konuştu. “Onu mu diyor? Karın dün kaza geçirdi, sabaha kadar uyumadınız, şimdi onun koynunda uyumak varken burada ne işin var?” Kaş göz işareti yaparak imalı imalı bana bakarken düz bir ifadeyle baktım suratına. “Saçma sapan konuşma.”4
“Sanki yanlış bir şey söyledik, şu bakışa bak şu bakışa.” Dedi Giray kaşlarını hafifçe çatarak. Korkut ise ona katılarak konuştu. “Sen İnci’ye de sürekli böyle bakıyorsan vay haline. Gerçi o seni böyle kabullendi.” Dalga geçercesine suratıma bakarlarken sıkıntılı bir nefes verdim. Bu konu onlar için çok iyi bir dalga konusunu olmuştu.7
“Siz bir şeyi unutuyorsunuz sanırım. Aramızdaki her şey oyundan ibaret.” Ciddi bir tonda söylediğim cümleyle Korkut başını iki yana salladı. “Bari bize yapma be Boran, biliyoruz her şeyi. Anlaşma yapmış olabilirsin ama senin duyguların anlaşmadan önceden beri var her ne kadar saklamak, kabullenmek istemesen de. Şimdi aynı evin içinde, aynı havayı solurken kendini hiç engelleyemezsin.” Cümleleri duygularıma tercüman olurken içimdeki sıkıntı büyüdü. Engellemek zorundaydım.
Sırtımı koltuğa iyice yaslayarak gözlerimi kapatırken sıkıntımı gidermek adına derin bir nefes verdim. “İnci narin, sanki tek dokunuşta solacak bir çiçek gibi. Hayatında güvendiği tek kişi var, o da Güney. Ben o güvendiği kişiler arasında bile değilken bir de karşısına dikilip böyle böyle diyemem. Duygularımı belli edemem. Aramızda yeni yeni bir bağ oluşturuyorum. Onu da yıkamam.”2
Daha üç gündür arkadaş gibi, oyun oynamadan, güzel güzel konuşabilirken her şey pat diye olamazdı. İçinde bana karşı bir tereddüt olsun istemiyordum. Bana duyguları da olmak zorunda değildi zaten, Onu bunun için zorlayamazdım. Sadece içinde bulunduğumuz süreç içinde biraz olsun mutluluğu, huzuru bulursa bu bana yeterdi. İhtiyacı olan sevgiyi vermeye hazır olduğumu bilmesine gerek yoktu. Hele ki benimle ilgili düşünceleri hala aynıyken.
“Ona en başında diğerlerine davrandığın gibi davranmasaydın her şey farklı olabilirdi.” Giray kendi fikrini söylerken gözlerimi aralayarak ona doğru baktım. “Kızın sevgilisi vardı Giray.” Dedim hırsla. Londra’da gördüğüm şeyler zihnimden kayıp giderken ekledim. “Babası gibi olmadığını nereden bilebilirdim? Tanımıyordum bile.”
“Önyargının kurbanı oldun.” Dedi Korkut. Ardından ekledi. “Hatanı kısa sürede anladın neyse ki, bu da bir şey.” Dediğinde bir şey söylemedim. Haklıydı çünkü. Önyargılarımın, hırslarımın kurbanı olmuştum bu doğruydu. Yine de şu an o yaptığım şeyi telafi etmeye çalışıyordum.
Yaslandığım yerden doğrulurken ellerimi masada birleştirdim. “Onu bunu boş verin asıl odaklanmamız gereken İnci’ye bunu kimin yaptığı. Korhanlar değil. Bugün gereken cevabı aldım. Egemen sadece onun ismini verdi. Babamın bildiğim kadarıyla biriyle derdi yok ama yine de oynadığı kişilere Fatih selamımı iletiyor. Onlardan da bir sonuç çıkacağını düşünmüyorum. Geriye tek bir kişi kalıyor.” Cümlemi bitirmeden Korkut ile Giray aynı anda cevap verdi. “Adnan Aral.”10
Bakışlarımla onay verirken Giray mırıldandı. “Bir adam öz kızına böyle bir şey yapar mı?” Tereddütle bakarken dudaklarımı yaladım. “O adamdan her şey beklenir. Bu aramızda kalacak. Ben, İnci ve siz dışında kimse bilmeyecek.” Dedim itiraz kabul etmeyen bir sesle. Çok kişi duyarsa dallanıp budaklanırdı ve istemediğimiz şeyler olabilirdi. “Tabii ki aramızda.” Dedi Korkut.
Fatih kameraları incelemeye başlamıştı ancak ne hikmettir ki İnci’nin mağazaya gittiği kayıtlar silinmişti, mezarlıkta da aynı saatte görüntüler yoktu. Evin çeşitli açılarında bulunan kameralara da bir araç takılmıştı. Ancak plakası net değildi ve içindeki kişi görünmüyordu. Doğal olarak tüm Mobeselere ulaşma gibi bir şansımız olmadığından mağazaya ve mezarlığa göndermiştim adamlarımı herhangi bir gören var mı diye. Sonucun çıkıp çıkmayacağından emin değildim, çıkmazsa İnci’nin yüzüne nasıl bakarım bunu da bilmiyordum.
Düşüncelerime dalmışken telefon zil sesim odada yankılanmaya başladığında bakışlarım telefona kaydı. Evlendik evleneli ilk defa ben aramadan beni arayan kadınla şaşkınlığımı engelleyemezken Giray mırıldandı. “Yengem benim be, onunla ilgili konuştuğumuzu anladı tabii.” Diye keyifle konuşurken hiç beklemeden telefonu kulağıma götürdüm. “Efendim?”4
“Nasılsın?” Birkaç saniyelik sessizliğin ardından gelen soruyla hafifçe kaşlarım çatılır gibi olurken İnci sözlerine ekleme yaptı. “Sabah çok erken çıkmışsın, babaannen söyledi. Benim yüzümden uykusuz kaldın sonuçta. Keşke dinlenseydin.” Kendi kendini suçlayacak konu bulurken mırıldandım. “Bunu hallettik diye düşünmüştüm.”
Giray ve Korkut gülmemek için dudaklarını birbirlerine bastırırlarken kaş göz işareti yaptım ve aynı anda İnci’den gelen cevabı dinledim. “Biraz daha uyusaydın halledebilirdik belki ama erken çıkma sebebini de bildiğimden halledemedik.” Beni düşünmesi istemsizce dudaklarımda küçük bir tebessüm oluşturdu. Kalbim yerini belli edercesine atarken İnci ekledi. “Neyse bir şey bulabildin mi?”4
“Sen düşünme bunları, dinlenmene bak.” Verdiğim cevapla sıkıntılı bir iç çekiş duydum telefondan. İnci’nin bir şey demesini beklemeden ekledim. “Kahvaltını yaptın mı? İlaç içeceksin yapman lazım.” Kendimce yapılması gerekeni söylerken karşıdan onay geldi. “Yaptım. Resmen öğlene kadar uyumuşum. Aşağıdakiler kesin nasıl gelin bu diyordur diye düşünürken babaannen geldi. Uyandığımı görünce aşağı inmemi söyledi, evde kimse yokmuş neyse ki.”
İlk defa bu kadar uzun konuşup bir şeyler anlatırken yüzümdeki tebessüm devam etti. Keşke hep böyle konuşabilme şansımız olsaydı. Benden kaçmasaydı, utanmasaydı, güvenseydi ve bazı şeyleri içine atmak yerine anlatsaydı. Şu bir aylık evliliğimizin son üç günü sadece böyleydik, diğer günler iş dışında hiçbir şey konuşmamıştık ya da sürekli ailemleydik. Şu an bu kendimi o kadar iyi hissetmeme neden oluyordu ki.2
“Orası senin evin İnci, istediğin saatte uyanabilirsin. Kaldı ki dün gece uyumadın hiç. Kimse bir şey diyemez.” Son cümlemi vurgularken güler gibi bir ses çıkardı. Bu ses tonu kalbime bir kez daha işlerken cevap verdi. “Biliyorum, bir şey derlerse sen ağızlarının payını verirsin… Sağ ol Boran.” Minnettarlığını ifade eden ses tonuna karşılık verdim. “Sen sağ ol İnci.”3
Aramızda küçük bir sessizlik oluşurken bunu bozan İnci oldu. “O halde akşam görüşürüz.” Dediğinde onayladım. “Görüşürüz.”
Telefonu kulağımdan indirirken Giray konuştu. “Şu halini dışarıdan biri görse bu bizim tanıdığımız Boran mı der.”4
“Bu halimi başka biri görmeyeceği için sorun yok.” Diye cevap verdim anında. Böyleydi benim için, sevdiklerim dışında başkalarının görmesine gerek yoktu. Her ne kadar kendime itiraf etmekte zorlansam da kendimi engellemeye çalışsam da İnci’de sevdiklerimin yanında yerini almıştı hem de yıllar önce. Sadece şu an o günlere göre farklı olan sürekli yan yana olmamızdı. Kalbimin derinlerinde sakladığım az buçuk duyguların gün yüzüne çıkıp sanki bahar gelmişçesine demet demet çiçek vermesi kaçınılmaz olmuştu…5
◔◔◔
İnci Aral Demirhanlı’nın anlatımından,
Uykumu almış olmamdan kaynaklı olarak gözlerimi araladığımda ilk önce nerede olduğumu sorgulamıştım. Gece yatakta oturup evraklara baktığımızı hatırlıyordum sonra saniyelik olarak gözlerimi kapatmıştım ve şimdi yatakta uyurken gözlerimi aralamıştım. Zihnimin en derininde sadece saniyelik olarak uyandığım bir yer vardı. Onda da Boran’ın sesini duyar gibi olmuştum ancak uyku ağır basmıştı. Telefona baktığımda saatin öğlen 12 olduğunu görmek yataktan apar topar kalkmama neden olmuştu. Böyle uyuyabilmeme şaşıyordum.4
Oturduğum yerde hayatı sorgularken kapı çalınmıştı. Hızla üstümü başımı düzeltip cevap verdiğimde Zümra Hanım başını uzatmıştı kapıdan. İlk önce iyi olup olmadığımı sorduktan sonra benden iyi bir cevap alarak kahvaltıya inmemi söylemişti. Evde kimsenin olmadığını da özellikle eklemişti. Ne yalan söyleyeyim buna çok sevinmiştim çünkü utanmıştım ister istemez. Kahvaltımın ardından tekrar odaya dönerek Boran’ı aramıştım.4
Geçen haftalardan sonra ilk defa onu ben aramıştım. Hem bir şey buldu mu diye merak etmiştim hem de Zümra hanım erken çıktığını söylediği için içimde istemsiz bir mahcubiyet oluşmuştu. Sonuçta dün gece uyumamıştı. Bugün biraz dinlensin isterdim. Ben böyle saatlerce uyurken onun benim için erken çıktığını bilmek iyi hissettirmemişti ancak onunla konuştuktan sonra içim istemsizce rahatlar gibi olmuştu. Garipti.2
Odada çok vakit geçirmeden evin hizmetlilerinden biri gelip Bilge’nin geldiğini haber vermişti. Elinde çiçeklerle geçmiş olsun dileklerini iletmişti. Dün özellikle gelmediğini, yorgun olduğumu bildiğini vurgulamıştı. Birer kahve içerek sohbet ettikten sonra fazla oturmadan kalkmıştı ve işe geçmişti. Benim yokluğumda orada bulunması iyiydi, olan bitenden haberdar ederdi beni.
Bilge gittikten sonra dünden kalan evraklara göz atmak için odama çıkmış onları incelemiştim. Akşam üzerine doğru odada sıkılarak aşağı indiğimde evde kimseyi görememiştim. Bir tek mutfakta Zümra hanımı sarma sararken bulmuştum.
Mutfak kapısında dikilerken bakışları beni bulduğunda küçük bir tebessüm etti. “Bir şey mi istedin kızım?” Başımı iki yana sallarken mutfaktan içeri girdim. “Hayır. Evde kimseyi görmeyince yanınıza geleyim dedim.” Söylediğim hoşuna gitmiş olacak ki memnun bir şekilde cevap verdi. “İyi yapmışsın.”
“Kolay gelsin.” Diyerek karşısındaki sandalyeye otururken konuştum. “Yardım etmemde bir sakınca var mı?” Zümra hanım bana şaşkınlıkla döndü. Muhtemelen sarma sarabildiğimi düşünmemişti. “Yardım edersen çok sevinirim, akşama pişirelim istiyorum. Boran’ım çok sever, şu aralar canı sıkkın. İyi gelir.” Çok düşünceli, iyi bir kadındı gerçekten. Boran çok şanslıydı.10
Elime eldiveni giyerek yapraktan aldıktan sonra içine gerekli malzemeyi koyarak kenarlarını kapatıp düzgün bir biçimde sardım. Zümra hanım ilgiyle beni izlerken mırıldandım. “Londra’ya gitmeden, küçükken falan evdeki çalışanları izlerdim. Londra’ya gittiğimde canım çekince mecburen iş başa düştü. O zaman öğrendim.” Dedim güler bir şekilde.
Zümra hanım benim gibi tebessüm ederken konuştu. “Demek ki iyi gözlem yapmışsın, kolay değildir ince sarmak. Çabuk öğreniyorsun belli ki. Şirkete de çabuk uyum sağladın.” Derken övgü dolu bakışlarını benden çekti. Ardından ekledi. “Boran’ın annesi Nergis’te sen gibiydi. Çabucak öğrenirdi. Bana onu hatırlatıyorsun. Gelin kaynana toprağından olur derler.”
Cümlesiyle yutkundum. Ben gelininiz değilim demek istedim ama diyemedim. Bazen bu insanları kandırmak beni çok zorluyordu çünkü bunu hak etmiyorlardı. Bana verdikleri sevgiyi de ben hak etmiyordum.10
“Boran sağ olsun çok yardım ediyor.” Dedim şirketi kastederek. Zümra hanım başını salladı. “Sevdikleri söz konusu olduğunda fedakardır benim oğlum. Yardımını, desteğini esirgemez.” Derken göz ucuyla bana baktı ve ekledi. “Sen daha iyi bilirsin tabii ki.” Yanılıyordu, ben onu çok tanımıyordum. Ama bir konuda haklıydı. Boran gerçekten fedakâr bir insandı, bir insanı tanısa da tanımasa da.
Bir şey söylemeyerek sarmayı sarmaya devam ederken Zümra Hanım tekrar konuştu. “Kaç hafta oldu ama seninle şöyle oturup konuşamadık. Evliliğiniz her ne kadar bizi şok etse de ben kendi adıma mutlu olduğumu söylemek istiyorum. Sen Londra’dayken Boran şimdiki halinden de beterdi.” Anlamayarak hafifçe kaşlarımı çatarken Zümra hanım gülümsedi. “Anlamaman normal, muhtemelen senin yanında güneş görmüş bir çiçek gibi açılıp şakalar yapıyordur. Mutludur. Ama sen gelmeden önce böyle değildi. Bize değer verirdi tabii ki ama işkolikti. Sayende yüzünü görüyoruz. Sen ona ailesine nasıl vakit ayırması gerektiğini öğrettin. Ya seni özlediği için ya da başka bir sebepten fark etmez bu halde olması çok hoşuma gidiyor.”
İmalı bir biçimde suratıma bakarken ne diyeceğimi bilemedim. Ben bir şey yapmamıştım ki. Boran öyle bir adamdı ki rolünü çok iyi oynuyordu. Benim yaptığım bir şey yoktu yani. “Eksik senmişsin yani.” Zümra hanım cümlesine devam ettiğinde küçük bir tebessüm etmeye çalıştım. “Aslında ben bir şey yapmıyorum yani.” Diyecek olduğumda Zümra hanım samimi bir şekilde baktı gözlerime. “Bir şey söylemek zorunda hissetme kendini. Sadece ne kadar memnun olduğumu söylemek istedim güzel kızım.”4
Kızım… dedemden sonra bana bu şekilde hitap eden ikinci kişiydi Zümra hanım ve bunu söylerken çok da samimiydi. Zaten bana olan davranışları hep cana yakındı.
“Dedeleriniz de görse bugünleri çok mutlu olurdu. Hem iki arkadaş hem dünür, değmeyin keyiflerine.” Zümra hanım özlemle konuşurken iç geçirdim. Dedem yaşıyor olsaydı ben buraya dönmezdim. Dönseydim de Boran ile aramda bir şey olmazdı. Biz mecburiyetleri nedeniyle bir araya gelmiş iki insandık.2
“Evet mutlu olurlardı gerçekten, dedem Boran’ı ayrı seviyordu.” Dedim bildiklerimi söyleyerek. Zümra hanım başını salladı. “Evet, sağ olsun.” Derken tekrar konuştu. “Dün konuşmuştuk ya, haftaya bir gün yengene gidelim. Aslında 40 gün geçmeden münasip olmaz ama biz dünür sayılırız.” Benden bir tepki beklerken başımı salladım. “Olur, ben ayarlarım.” Dedim samimi bir sesle. Belki hiç gerek yoktu ama Zümra hanımı da kırmayı hiç istemiyordum.2
Zümra hanımda beni onaylarken işime geri döndüm. Sarmaları özenle sarmaya devam ederken zihnimde birçok düşünce vardı. Boran’ın sevdiği bir şeyi öğrenmiştim. Çok garip bir durumdaydık. Evliydik ama onun hakkında bildiklerim sınırlıydı. Belki de bir gün karşılıklı oturup birbirimizin neyi sevip sevmediğinden bahsetmeliydik. Annesinin ismini bile yeni öğrenmiştim ve pot kırabilirdim.
“Karımı hasta hasta çalıştırıyorsun alacağın olsun babaanne.” Tanıdık olan o ciddi sesi duyduğumda irkilirken karşımda oturan Zümra hanımda irkildi benim gibi. Bakışlarımız aynı anda kapıdan içeri giren adama kayarken üzerinde gördüğüm takım elbise afallamama neden oldu. Taktığımız yerde göremeyince dolabına kaldırdığını düşünmüştüm. Hiç aklıma gelmemişti giyeceği ve gerçekten yakışmıştı.6
“Öyle gelinir mi deli çocuk, aklımızı aldın.” Zümra hanım hafif kızgın tonda konuşsa da torununa sevecen bir şekilde bakarken devam etti sözlerine. “Beni tanımıyormuş gibi konuşuyorsun, ben hangi gelinime zorla iş yaptırdım aşk olsun.” Alıngan bir şekilde söylediği sözlerle Boran onayladı. “Bilmem mi?” Onların konuşmalarını dinlerken elimdeki yaprağı sararak tencereye yerleştirdim tekrardan.
Boran bize yaklaşırken bakışlarım kahvelerine kaydı. Göz göze gelirken küçük bir tebessüm ettim. “Hoş geldin.” Erken gelmişti. Bana doğru yaklaşıp ellerini sandalyemin arkasına yaslarken kokusu burnuma doldu. Bedeninin sıcaklığını hissetmek dudaklarımı yalamama neden olurken Boran cevap verdi. “Hoş buldum.”1
“Görüyor musun Boran, İnci’nin on parmağında on marifet maşallah.” Zümra hanım övgü dolu sözlerle göz ucuyla bana baktıktan sonra torununa döndüğünde utanmadan edemedim. Bazen Zümra hanımında, bu ailedeki diğer kişilerinde sevgisini hak ettiğimi düşünmüyordum. Onları kandırıyorduk ve bu vicdanımın sızlamasına neden oluyordu.
Boran daha cevap vermeden Zümra hanım keyifli bir tonda tekrar ekledi. “Benim sarmalarımı seversin ama şimdi karın sardı ya daha tatlı gelir.” Sözleri gerçekten utanmama neden oluyordu. Boran ise benden daha rahattı bu konuda. “Sarmaların hepsini ben yersem şaşırmayın.” Şakacı bir tavırda konuşurken ekledi. “Ellerinize sağlık.”4
“Ama karımı biraz alacağım kusura bakma Zümra sultan.” Diye sözlerine devam ettiren Boran ile Zümra hanım onayladı. “Tabii.” Bakışlarını bana çevirirken ekledi. “Zaten az kaldı kızım, birazdan biter. Hadi kalk sen.” Elime aldığım son yaprağı da sarıp tencereye koyarken elimdeki eldiveni çıkartarak masanın üzerindeki ıslak mendil kutusundan mendil alarak elimi temizledim.
Tam o sırada önüme doğru uzatılan elle birlikte Boran’ın sesini duydum. “Hadi güzelim, pansumanını yapalım.” Kullandığı hitapla yutkunurken babaannesinin yanında durumumuzu açık etmemek adına elini tutup oturduğum yerden kalktım. Zümra hanıma selam vererek mutfaktan çıktıktan sonra asansöre doğru ilerledik el ele.2
Asansöre bindiğimizde elimi elinden çekerken mırıldandım. “Bu tarz hitaplar kullanmayı seviyorsun sanırım.” Asansörün içindeki aynadan ona doğru bakarken sorduğum soruyla kaşlarının çatıldığını gördüm. “Normalde kullanmıyorum. Hoşuna gitmiyorsa bir daha kullanmam.” Sesi hafiften bozuk gibi çıkarken benim de kaşlarım çatıldı. Yönümü ona doğru çevirip direkt yüzüne bakarken cevap verdim. “Sorun değil, nasılsa her şey oyun için.”12
“Aynen öyle.” Dedi Boran birden soğuk bir tonda. Bakışlarını benden çekerken yüzüne bakmaya devam ettim. Bazen anlayamıyordum onu. Belki iç dünyası karışıktı ve bu karışıklığı davranışlarına yansıtıyordu. Bilemiyordum. Bu haline alışmaya başlamıştım o yüzden sorgulamayı da bırakmıştım.2
Asansör Boran’ın odasının bulunduğu kata ulaştığında arkalı önlü inerek odaya ilerledik. İçeri girdiğimizde Boran’ın banyoya yönelmesiyle ne yapacağımı bilemeyerek orada dikilmeye devam ettim. Saniyeler içinde elinde pansuman malzemelerinin bulunduğu çantayla odaya geri dönerken pansuman konusunda ciddi olduğunu kavrayarak ona bakmaya devam ettim.
“Gerçekten pansuman için mi geldik?” Meraklı gözlerle ona bakarken Boran anlamsız gözlerle bana baktı. “Ne için gelecektik?” Sorduğu soruya cevap verdim hızla. “Yani önemli bir şey söyleyeceksin sanmıştım, kazayla ilgili falan.”4
Çıkarımımı dile getirirken Boran elindekini yatağa bırakıp ceketinin düğmelerini açtı ve üzerinden çıkartarak yatağın üzerine bıraktı. Kollarını dirseklerine doğru itinayla kıvırırken mırıldandı. “Benim için bundan başka önemli bir şey yok.”6
Cümlesi kalbime dokunurken sessiz kaldım. Zaten o da bir cevap beklemiyordu. Bazen kendi babamın söylemediği cümleleri söylüyordu, onun hissettirmediği şeyleri hissetmeme neden oluyordu. Sanki bu evlilikle beraber eksiklerimi tamamlamaya ant içmiş gibi bazen ağlayacağım omuz, dertleşeceğim insan, beni önemseyen bir adam oluveriyordu ve tüm bunları yaparken içten içe kalbimde oluşan yaraların üzerine merhem sürdüğünü bilmiyordu eminim ki.4
İşini hallettikten sonra pansuman çantasını açıp eline eldivenleri giydi ilk önce. Ardından bana doğru yaklaşarak gözlerime baktı ilk önce. “Canını acıtırsam söyle olur mu?” İlgi bir şekilde gözlerime bakmaya devam ederken başımı salladım belli belirsiz. Boran elini kaşımdaki sargı bezine götürürken nazikçe yapıştırılmış olan bandın bir ucunu çıkardı. Gözlerime bakıp canımın acıyıp acımadığını kontrol ederken temkinli bir biçimde diğer tarafı da çıkarttıktan sonra sargı bezini çıkarmanın vermiş olduğu rahatlamayla sesli bir nefes verdi.
“Acımadı merak etme.” Diye onu rahatlatırken Boran dudaklarını yaladı. Geriye dönüp tentürdiyot şişesini alırken mırıltısını işittim. “Hiç acımasın.” Ancak ne söylediğini anlamamıştım. O yüzden merakla konuştum. “Anlamadım.” Boran bana doğru dönerken cevap verdi. “Sevindim acımamasına.”4
Elindeki pamuğa tentürdiyodu dökerek dikişlerin üzerinde gezdirdi. Ardından merhemin kapağını açarak parmağının ucuyla merhemden alıp dikkatlice yaranın üzerine doğru sürdü. Tentürdiyodu uygularken pek acımamıştı ancak merhemin etkisinden olsa gerek hafif bir sızlama hissettiğimde yüzüm buruşur gibi oldu. Benim hareketimle Boran’ın kaşları çatılıp yüzü benimki gibi bir hal alırken gözlerime baktı. “Özür dilerim.”
“Niye özür diliyorsun, sen acıtmadın ki. Merhemin etkisi.” Diye açıklama yaparken yutkundu. Yeni bir sargı bezi alıp yaranın üzerini kapatırken bir yandan da bantlarla kenarlarını tutturdu. İyice yapışması için baş parmağıyla itinayla bandın üzerine dokunurken gözlerimi yüzünden çekmedim. Gerçekten çok önemli bir şey yapıyormuşçasına ciddiydi. Bu ifadeyi evrakları incelerken de görmüştüm. Bakışları ona bakmamdan kaynaklı bana dönerken sorgular bir biçimde konuştu. “Ne oldu?”
Omuz silktim hızla. “Bir şey olmadı, sadece her işi bu kadar ciddi yapıyorsun ona dikkat ediyordum.” Cümlemle birlikte dudakları iki yana kavradı. Bununla birlikte gamzesi ortaya çıkarken bakışlarım istemsizce oraya kaydı. Sonra da sesiyle birlikte tekrardan gözlerine. “Her işi böyle ciddi yaptığımı gözlemlediğine göre gözlerini benden alamıyorsun.” Muzip bir tavırla bana bakarken afalladım. “Ne münasebet?”7
Hızla ondan uzaklaşırken Boran’ın takılırcasına çıkan cümlesi daha da utanıp sinirlenmeme neden oldu. “Öyle öyle, hiç kıvırma.” Başımı ona çevirirken ters bir bakış attım. “Hiçte öyle değil.” Ardından ekledim. “Ayrıca ben insanları izleyip yorumlamayı severim, mesleki deformasyon yani.”2
“O zaman benimle ilgili yorumunuz nedir psikolog hanım?” Boran merakla bana bakarken düşünür gibi yapıp duraksadım. “Sert görünüşünün altında yatan yardımsever kimliğin var mesela. Ailene çok farklısın, dışarıdaki insanlara daha farklı. Kimi zaman düşüncelisin, kimi zaman gıcık ediyorsun adamı. Korumacasın, sertsin ama bazen o sertliğin altında gölgelediğin sıcaklığı hissediyorum.” Dedim şimdiki halini ima ederek. Aslında böyle olmasını anlıyordum. O bir iş adamıydı, yumuşak yüzünü herkese gösteremezdi.
“İyi en azından kimi zaman gıcık ediyormuşum, evlenmeden önce bu gıcıklığınla ne yapacağız diyordun. Fikrin biraz değişmiş.” Söylediklerimden sadece buna takılmasıyla birlikte alaylı bir biçimde baktım gözlerine. “Hiçbir şeyi unutmuyorsun bakıyorum da.”6
“Benim için önemli olan şeyleri unutmuyorum diyelim.” Ucu açık bir şekilde verdiği cevapla bu önemli mi diyecek gibi oldum. Kastettiği cümle birçok yere çıkabilirdi ve ben benim sözlerime önem verdiğini kavramıştım. Gözleri yüzümde oyalanmaya devam ederken bakışlarımı kaçırarak konuştum. “Hadi sen üzerini değiştir. Ben aşağıdayım.” Derken odanın kapısına doğru yöneldim. Ardından aklıma gelen şeyle geriye doğru dönüp Boran’ın yüzüne bakarken konuştum. “Teşekkür ederim.”2
“Önemi yok.” Diye karşılık verdi her zamanki gibi. Odadan çıktığım esnada seslendi. “Bir şey unutmadın mı?” Meraklı bir biçimde ona dönerken beklentiyle baktı gözlerime. Neyi unuttuğuma bakarken aklıma gelen şeyle tebessüm ettim ister istemez. Anlamıştım ne demek istediğini. “Takım elbise yakışmış.”
Bunu duymayı bekliyormuş gibi yüzünde yamuk bir gülümseme oluşurken cevap verdi. “Alan kişi yakıştırmış başka ihtimali yoktu zaten ama zevkinizi beğendim İnci Hanım.”8
“Ne mutlu Boran bey.” Derken gözlerimi gözlerinden çekmedim. Birbirimize gülümseyerek bakarken mırıldandım. “Ben çıkıyorum o halde.” Başını olumlu anlamda sallarken kapıyı açtım ve çıktım. İç çekişine şahit olsam da geri dönmeyerek kapıyı ardımdan kapattım.
Adımlarımı aynı katta bulunan balkona doğru attım. Ellerimi balkonun demirlerine yaslayarak iç geçirdim. Kalbimde anlamlandırmak istemediğim bir şeyler oluyordu sanki. Mesela Boran’ın ince düşüncelerine, tavırlarına neden bu kadar önem veriyordum ki? Bu evdekiler benim için neyse o da aynıydı. Tek fark evdekileri kandırıyordum, Boran’a açıktım. Ama eninde sonunda onunla da yollarımız ayrılacaktı.6
Yaklaşık 20 dakika sonra unuttuğum telefonu geri almak için geri döndüm. Kapıyı tıklatıp içeriden bir ses gelmeyince içeri girdiğimde dikkatimi anında yataktaki adam çekmişti. Dün uyumamıştı, yorgun olması, uyuması çok normaldi. Benim uyuduğum yastığa başını koymuş ve yan dönerek uyumuştu. Yoksa benim geldiğimi bilerek böyle susmazdı. Yorganın üzerine direkt olarak uzanmıştı. Muhtemelen dinlenirim diye düşünmüştü. Ancak uyku ağır basmıştı.6
Kapıyı yavaşça kapatıp içeri tamamen girdiğimde direkt olarak gardıroba yönelerek hep kullandığım battaniyeyi çıkardım ve uyandırmamaya dikkat ederek üzerini örttüm. Gözlerim yan profiline takılı kalırken küçük bir tebessüm ettim. O sert hatları yumuşamıştı. Uzun süredir bu şekilde uyuduğunu bilmesem hep çatık kaşlı, kasılı bir şekilde uyuyor sanırdım ama şu anki görüntüsü bu düşüncenin üzerini çizmişti.
Daha dakikalar önce onu neden umursuyorum derken kendimi yine onu izlerken bulmak hiç hoşuma gitmiyordu ama kendime de engel olamıyordum…14
Bölüm Sonu
‣‣‣ Bölümü nasıl buldunuz?18
‣‣‣ Boran ve İnci sahneleri nasıldı?14
‣‣‣ Boran’ın İnci’yi ilk gördüğü yeri, yaşadığı hayal kırıklığını okuduk. Beklediğiniz gibi miydi?12
‣‣‣ Boran’ın ağzından okuduk bu bölüm epey. Neden İnci’ye başta öyle kötü davrandı öğrendik, hoşunuza gitti mi ondan okumak?14
‣‣‣ Zümra hanım ve İnci sahnesi hoşunuza gitti mi?8
‣‣‣ Sizce İnci’ye bunu kim yaptı, abisinin verdiği isimden bir şey çıkmadı…14
Diğer bölümde görüşmek üzere, yorumlarınızı bekliyorum.18
Okur Yorumları | Yorum Ekle |