13. Bölüm

Adavet| 11

mutlu sonsuz
mutlusonsuz222

 

🖇️Umarım severek okuduğunuz bir bölüm olur, keyifli okumalar dilerim...

 

🖇️ Satır arası yorum yapmayı ve oy vermeyi unutmayın lütfen...

 

11.Bölüm

Dün şirkete tüm gün uğrayamadığım için bugün erken gitmek istemiştim. Bu yüzden erkenden uyanarak işlerimi halletmiş ve üzerimi giyinmiştim. Makyajımı yaptıktan sonra aynanın karşısına geçip giydiğim kıyafeti incelemeye koyuldum. Yeşil, askılı bir tulum giymiş, saçlarımı da düzleştirmiştim. Topuklu ayakkabılarımı henüz giymemiştim Boran uyuyor diye. Alnımdaki bandajı yenilemiştim. Daha küçük bir şey takmıştım, işe giderken estetik bir görüntü oluşturmuyordu çünkü.

Yataktaki adamın kıpırtılarını aynanın yansımasından görürken bakışlarım istemsizce ona doğru takıldı. Gözlerini araladığında ilk işi kanepeye bakmak oldu, beni göremeyince hafiften kaşları çatılmış bakışlarını bu sefer odanın içinde gezdirmeye başladı. Bense aynanın karşısında durup öylece onun hareketlerini izlemeyi seçmiştim. Bunu neden yapmıştım bilmiyordum ama izliyordum işte. Nihayet aynanın karşısında beni bulduğunda çatılan kaşları gevşedi.

Bu sefer de sorgular bir biçimde baktı. “Günaydın?” Yeni uyandığı için boğuk çıkan sesine karşılık tatlı bir sesle karşılık verdim. “Günaydın, umarım ben uyandırmadım seni.” Aynadan bakmaktan vazgeçerek ona doğru döndüğümde bakışları üzerime doğru kaydı anlık olarak. Gözlerinde beğeni pırıltıları gördüğüme şahit olmak içimin istemsizce güzel duygularla dolmasına neden olurken Boran’ın bakışları gözlerimle eşitlendi. “Hayır, uykumu almışım. Sen nereye gidiyorsun?”

Uykusunu alması normaldi, dün eve gelip yattığı andan sonra uyumuştu ve bir daha da uyanmamıştı bildiğim kadarıyla. Akşam yemeğine de inmemişti. Benim dün uyandığım taraftaki yastığa başını koyup uyuması dikkatimden kaçmamıştı ancak ne diyeceğimi de bilmediğim için üstelememeyi hatta bunu unutmayı seçmiştim.

“İşe gidiyorum.” Dedim sorduğu soruya hitaben. Ardından ekledim. “Çok tatil yaptım, işler birikiyor sonra.” Derken çantama ulaşarak makyaj masasının üzerindeki telefonu çantama koydum. Boran her hareketimi itinayla izlerken mırıldandı. “Kendimi görüyorum gibi hissettim.” Duyduğum cümleyle yüzümde yamuk bir gülümseme oluşurken cevap verdim. “Birbirimizi bulmuşuz desene.”

Cümlemle şaşırır gibi oldu saniyelik olarak. Her tarafa çekilebilecek bir cümleydi ancak ben iyi niyetli söylemiştim. İkimizde işkolik sayılırdık ve bu bizim için avantajdı.

Yattığı yerden doğrulurken elini saçlarına atıp karıştırdı. Bakışlarım anlık olarak ona takılırken yutkundum. Hareketi hem tatlı hem karizmatik gelmişti gözüme. “Dün akşam yemeğe gelmeyince yorgun olduğunu söyledim. Babaannen senin için sarma ayıracaktı.” Dikkatimi toplamak için konuyu değiştirirken Boran yataktan kalktı ve bana baktı. “Biliyorum, gece uyandığımda gidip yedim.”

Şaşkınca ona bakarken Boran bu halime güldü. “Benim hakkımda bilmediğin bir şey daha.” Derken gardıroba ilerleyip kapağı açtı ve içinden siyah bir gömlek ve pantolonu çıkartarak yatağın üzerine bıraktı. “Birbirimiz hakkında bilmediğimiz çok şey var.” Dedim ona yönelerek. Boran belli belirsiz başını salladı ve kararlı bir sesle cevap verdi. “Öğreniriz.”

Gardırobu kapatırken gözleri gözlerimde oyalandı. “Ellerine sağlık bu arada. Gerçekten güzel olmuştu sarma. Uyumasaydım hepsini yiyebilirdim.” Cümlesiyle güldüm istemsizce. “Sen gerçekten çok seviyorsun anladım.” Dediğimde Boran muzip bir şekilde bana baktı. “Bu seferkini ayrı sevdim. Elin lezzetliymiş.”

“Ben bir şey yapmadım ki birkaç parça şey sardım yalnızca, her şeyi Zümra Hanım hazırlamıştı.” Dediğimde Boran omuz silkti. “Olsun, sonuçta elini de sürmeyebilirdin.” Doğruluğu karşısında ne diyeceğimi bilemeyerek cevap verdim. “O zaman afiyet olsun.”

“Pansuman?” diyerek bana doğru yaklaşırken hızla karşılık verdim. “Hallettim ben. Çıkıyorum. Akşam görüşürüz.” Dediğimde Boran onayladı. “Görüşürüz.”

Hiç beklemeden ayakkabılarımı giyip çantamı aldıktan sonra odadan çıktım. Asansöre binerek indiğimde evden çıkmak üzere kapıya ilerledim ancak daha çıkmadan Gülsüm hanımın sesini duydum. “Nereye böyle koştur koştur gelin hanım?” Adımlarım duraksarken ona doğru dönerek cevap verdim. “Size de günaydın Gülsüm Hanım ve hoşça kalın.”

“Boran nerede? Kadın dediğin kocasından önce mi çıkarmış evden? Eski köye yeni adet geldi. Boran çok şımartıyor seni.” Şikayetçi bir şekilde konuşan kadınla göz devirmeden edemedim. “Pardon karı ile kocanın ne farkı varmış da ben onu beklemek zorundaymışım? İkimizde şirket yönetiyoruz Gülsüm Hanım. Buradan çıkıp herhangi bir yere gitmiyorum sonuçta, şirketime gidiyorum. Ayrıca Boran’ın haberi var size ne oluyor?”

“Karşında senden büyük birisi var gelin hanım.” Yavuz beyin sesi ile duraksarken iç geçirdim. Bu ailenin bazı üyeleri beni gerçekten şaşırtıyordu. “Büyük birisi olduğunu taktığını pek sanmıyorum ben dayı.” Gamze hiç onu ilgilendirmeyen bir meseleye bodoslama dalarken kaşlarım çatıldı, nereden çıktığını da görmemiştim. Yavuz bey ise ona katıldığını dile getirircesine onayladı. “Görüyorum, belli ki bu evin kurallarını anlatmamış kocan sana.”

“Boran bana ne yapmam gerektiğini anlattı elbette, bende sizin istemediğiniz bir şey yapmıyorum. Gülsüm hanım bir soru sordu bende karşılığını veriyordum.” Kendimi savunurcasına konuşurken Gülsüm hanım sanki çok kötü bir şey söylemişim gibi yüz ifadesine bürünerek karşılık verdi. “Bir şey söylemedim ki, Boran uyandı mı dedim sadece. Ama gelin hanım bugün tersinden kalmış sanırım.”

Şaşkınlıkla ağzım açık kalacağı sırada kendime engel oldum. Ne biçim bir insandı karşımdaki. Kızı da kendisi gibiydi, iftira atmaya nasıl meyillilerdi böyle. “Neyse anne boş ver, şimdi sıkıntı çıkmasın.” Gamze sanki büyüklük gösteriyorlarmış gibi konuşunca sinirin tüm bedenimi sardığını hissettim. “Öyle bir şey söylemediğinizi ikimizde biliyoruz Gülsüm Hanım.”

“Şimdi de anneme yalan söylüyor mu diyorsun?” Gamze hayretler içerisinde bana bakarken içimden sabır diledim. “Hiçbir şey söylemiyorum Gamze, iyi günler size.” Daha fazla muhatap olmamak için kapıya doğru ilerlediğimde Yavuz beyin sesini işittim. “Adnan ne ki kızı saygılı olsun.”

Duyduğum cümle başımdan aşağı kaynar sular akmasına neden olurken hızla arkamı döndüm. Bu kadarı fazlaydı. “Daha beni tanımadan, babamın davranışları yüzünden yargılamak size hiç yakışmadı.” Dediğimde Yavuz bey tek kaşını kaldırdı. “Tanımama gerek yok, abini de biliyoruz kızım. İkinizde aynı soydansınız.” Cümleleri hırsla dolmama neden olurken dişlerimi sıktım. Adnan denen o adam yüzünden yaftalandığım yetmişti artık. Ayrıca neyimizi görmüştü de böyle konuşabiliyordu?

“Soya bakacaksak bizim de aynı olmamız gerekirdi.” Boran’ın sesini duyduğumda istemsizce güven hissettim içimde. Biraz önce söylenen sözlerin ağırlığını üzerimde hissedip baba denilecek o adam yüzünden yerimde küçülürken şimdi omuzlarım dikleşir gibi oldu. “Aksine çok farklıyız, bunu kime sorsan söyler. Derin’de Cihan’da senden çok farklı. İnsan kendini yetiştirir soyu sopu değil.”

Merdivenlerin son üç basamağında dururken orada durmaktan vazgeçerek birkaç saniyede indi. Bakışları anlık olarak babasından halasına ve oradan da kuzenine kaydı. “Ne yazık ki bazen de insan kendini yetiştiremez, ailesinden gördüğünü doğru sanıp hareketlerine yansıtır. Ne acı.” İmalı bakışları ne demek istediğini anlatırken Gamze’nin yüz ifadesinden büyük bir dumur ifadesi geçti.

“Boran ben sadece İnci, anneme…” Gamze kendini açıklamak için konuşurken Boran’ın ifadesinin daha da sertleştiğini ve tahammülsüzlüğünü gördüm. “Boran abi, Gamze.” Üzerine bastırarak söylediği cümle ile Gamze suspus olurken başıyla beni işaret etti. “O da İnci değil, İnci yenge veya abla.”

Bu konu en başından beri dikkatimi çekiyordu. Anladığım o ki Boran’da onun abi demesini istiyordu ancak Gamze söylemiyordu. Garip insanlardı gerçekten.

“Yani baba, İnci ne Adnan Aral’a benzer ne de Egemen Aral’a. Sen ister tanı ister tanıma. Ama durum bu.” Yavuz bey oğluna ters ters bakarken Boran’da ondan farklı değildi. O da babasına aynı şekilde bakıyordu. Aralarında ne vardı gerçekten merak ediyordum. Anlaşamıyorlardı. Belki de babası tüm yükü onun üzerine yıktığı için sinirliydi ki haksız da sayılmazdı bu konuda.

“Hadi güzelim.” Elini bana doğru uzatırken tereddüt etmeden tuttum. Parmaklarımız birbirine kenetlendi anında. “İyi günler.” Dedim üçüne hitaben. Boran’ın gelmesi bir yandan iyi olmuştu çünkü ben ne onlara saygısızlık yapmak istiyordum ne de kendimi ezdirmek istiyordum. Bu ikisi bir araya girince de nasıl davranacağımı bilememiştim. Boran kurtarmıştı beni, çoğu kez olduğu gibi.

Evden çıktığımızda açıklama yapmak adına dudaklarımı araladım. “Ben gerçekten kötü bir şey söylemedim sadece Gülsüm hanım benim başıma buyruk çıkmama laf ediyordu. Meşhur söz vardır ya geleneksel Türk toplumunda kadın dediğin kocasından önce mi çıkarmış gibi, onu söyleyince altta kalmak istemedim.” Hiç durmadan derdimi anlatırken Boran bana doğru baktı. Dudaklarımı birbirine bastırarak ondan cevap beklercesine baktım bende ona. Çünkü beni bu kadar savunurken onun sözlerini boşa çıkarmak hatta hayal kırıklığına uğratmak hiç istemiyordum.

“Biliyorum İnci, ben bu evde 29 yıl yaşadım. Kimin ne olduğunu senden daha iyi biliyorum.” Bıkkın bir tonda konuşurken içimin rahatladığını hissettim. Ardından da takılmak adına konuştum. “Ama beni daha 2 aydır tanıyorsun.” Boran söylediğime karşılık alaylı bir şekilde baktı bana. “2 ay 29 yıla bedel merak etme.”

“Pislik yapma.” Diye koluna doğru vurduğumda Boran burnundan sesli bir nefes vererek güldü. Hoşuna gitmişti belli ki. O gülünce bende istemsizce gülerken başımı başka tarafa doğru çevirdim.

Biz gülerken Boran’ın arabası önümüze geldiğinde gerçeklik yüzüme vurdu ve hızla Boran’a döndüm. “Sen içeri girseydin, ben kendi arabamla daha doğrusu taksiyle falan giderdim.” Arabam henüz yapılmamıştı bu nedenle taksiyle gitmek en makul olanıydı.

Boran saniyelik olarak bana baktığında onun da aklına yeni geliyormuş gibi duraksadı ilk önce. Ardından elimden tuttuğu için rahatlıkla beni yönlendirerek onunla yürümeme neden oldu. Nereye gittiğimizi anlık olarak kavrayamazken garaja yaklaştığımızı gördüm. Boran garajın yanındaki adama başıyla işaret verirken tam önünde durmamızı sağladı. Garajın kapısı otomatik olarak üste doğru açılırken gözler önüne serilen arabalarla yutkundum.

Özellikle Mercedes olmak üzere birçok markadan araba vardı. Tabii en çok dikkat çeken siyah lamborghiniydi aralarında. Yani benim için öyleydi. Hayatımda bu kadar çok arabayı galeride görmüştüm. Zengindim evet ama Londra’da mütevazi bir hayat yaşamayı seçmiştim. Bu kadarı benim için fazlaydı.

“Seç, beğen, al.” Dediğinde ona doğru baktım şaşkınca. “Sen ciddi misin?” Boran bakış attı bana doğru. “Ne zaman ciddi olmadım?”

Bakışlarım tekrar arabalara kaydığında başımı iki yana salladım. “Sağ ol, ben gerçekten ufak bir arabayla hallederim.” Dediğimde Boran gözlerime baktı. Kabul etmeyeceğimi bildiği için arkamızda duran Mert’e hitaben konuştu. “İnci hanımı çıkışta lamborg-“ derken sözünü kestim hızla. “Saçmalama. Bu kadarı çok fazla.”

“O zaman sen seç.” Dedi Boran dikkatle bana bakarak. Gerçekten çok zor durumda kalıyordum böyle olmazdı. “Boran şirketteki araçlar ne güne duruyor, onlardan birini alırım çıkışta. Hem iki güne yapılır arabam.” Gözlerimi kırpıştırarak ona bakarken dudaklarını yalayarak başını salladı belli belirsiz. Çok ısrar etmek istemiyordu belli ki. Etmemeliydi de. Artık beni tanıyordu. “Tamam, ısrar etmiyorum. Ama şunu bil, istediğin arabayı, istediğin zaman alabilirsin. Bana sormana gerek yok.”

“Teşekkür ederim.” Dediğimde Boran iç çekti. “Senin şu teşekkür etmelerine bir çözüm bulmalıyız. Bazen gereksiz yere, aslında yapılması gereken önemsiz şeylere teşekkür ediyorsun.”

“Teşekkür etmenin nesi kötü?” dedim omuz silkerek. “Evet, kötü bir şey değil. Ama kendimi yedi kat yabancı olarak düşünüyorum.” Beklenti dolu gözlerle bana baktığında gözlerine baktım. Boran bu bakışımı ve sessizliğimi yanlış anlamış olacak ki elini ensesine attı ve dudaklarını birbirine bastırdı. “Mesaj alındı. Hadi işe bırakayım seni.”

Direkt olarak adımlarını arabasına doğru atarken uzanarak bileğinden tuttum tereddüt etmeden. Önceden olsa karşımdaki bu adama dokunmak bir kenara, yanlış anlaması umurumda olmazdı. Hatta mutlu bile olabilirdim. Ama aramızda o kadar çok şey değişmişti ki, artık beni yanlış anlamasını istemiyordum.

Onu durdurmamla birlikte başını geriye doğru çevirip şaşkın bir şekilde bana baktı. Şaşırmakta haklıydı da, benden beklenmeyecek şeyler yapıyordum. “Öyle dinlemeden çekip gitmeye iyi alıştın.” Bana söylediği cümleyi şimdi ona karşı kullanırken hafifçe kaşları çatılır gibi oldu ama yaptığım misillemeyi anlayıp dudaklarındaki küçük tebessüme engel olmazken ben devam ettim. “Tabii ki yabancı değilsin, sadece ben böyle alışmışım. Yoksa yabancı olmadığını sende biliyorsun. Hayat arkadaşıyız biz senin değiminle değil mi?”

“Öyleyiz.” Dedi anında.

Bundan tatmin olurken bileğinde duran elimi geri çektim ve arabaya ilerleyen ben oldum. “Madem o kadar bırakmak istedin, bugün sen bırak şirkete.” Konuşarak araca ilerlerken arkamdan sesini duydum. “Hay hay İnci hanım.” Dudaklarımda küçük bir tebessüm oluşurken arabaya bindim. Boran’da yanımdaki yerimi alıp arabayı çalıştırdı.

Bahçeden çıkıp evin bulunduğu ara sokaktan ana yola çıktığımızda konuştum. “Şurada iki dakika durabilir misin?”

Boran bana doğru bakıp nedeni sorgularken bir şey söylemedim. O da bunu umursamadan istediğim yerde durduğunda hiç beklemeden arabadan indim ve yol kenarındaki fırına girdim. İkimizde kahvaltı yapmamıştık. Ben genelde işe giderken buradan alıyordum, yeni keşfetmiştim. Şimdi Boran’da benim yüzümden kahvaltı yapamamıştı. O yüzden içime sinmezdi.

İkimize birer tane fırından yeni çıkmış simit ve yanına üçgen peynir aldıktan sonra fırından çıktım. Sever miydi bilmiyordum ama şansımı deneyecektim. Çay yoktu ama olsundu. Arabaya döndüğümde Boran elimdekilere baktıktan sonra neden durdurduğumu anlayıp bir şey demezken komut verdim. “Şimdi gidebiliriz.”

“Emriniz olur İnci Hanım.” Keyifli bir ses tonuyla verdiği cevapla birlikte arabayı sürmeye devam etti.

Bense elimdeki üçgen peyniri açıp kopardığım simidi ona batırdıktan sonra Boran’a doğru uzattım. Eline almasını beklerken ağzını elime doğru uzattığını görerek afalladım. Ancak araba sürdüğünü varsayarak buna izin vererek elimdekini ağzına doğru verdim. Isırsın diye ona bakarken böldüğüm simidin tamamını ağzına almasıyla birlikte dudakları parmak ucuma değdi. Bu hamlesi içimde anlamsız bir yangın başlatmıştı.

Elimi ateşe değmiş gibi uzaklaştırırken içimin titrediğine şahit oldum. Kalbim anlamsızca kasılır gibi olmuştu. Göğsümde anlamadığım bir his oluşmuştu. Hoşuma gitmeyen bu duyguyla nasıl başa çıkacağımı düşünürken Boran elini gömleğinin yakasına götürüp düzeltti. Başını bir sağa bir sola doğru eğerken genzini temizledi. Aynı anda arabanın camını açtı.

“Ben yani oradaki fırından sürekli alıyorum, sende kahvaltı yapamadın ya alayım dedim ikimize de.” Derken ona doğru bakmadım. Aramızda oluşan saçma durumu geçiştirmek adına konuşuyordum çünkü. Hiçbir şey olmamış gibi elimdeki simidi ona doğru uzatırken kırmızı ışıkta durmasından istifade bana doğru baktı. Bense kendi simidime bakıyordum. Ona bakmayacağımı anlamış olacak ki simidi elimden alırken hızla üçgen peyniri de uzattım. “Sever misin bilemedim ama güzel oluyor yani, ben severim. O yüzden.” Boran sessizce onu da elimden aldığında mırıldandı. “Severim.”

Aniden arkamızdan gelen korna sesiyle irkilirken Boran’ın içinden ama aslında duyabileceğim bir tınıda ettiği küfrü işitsem de ses çıkarmadım. Arabayı sürmeye devam ederken ona bakmadım. Ama o ara ara bana bakıyordu, sanırım kendi içinde biraz önceki halden dolayı ne düşündüğümü sorguluyordu ama ben bir şey düşünmek istemiyordum.

Sessizlik içinde devam eden yolculuğumuzun ardından şirkete geldiğimizde Boran’a doğru baktım. “Getirdiğin için çok sağ ol.” Dediğimde Boran bana doğru manidar bir bakış attı. Bense küçük bir tebessüm etmekle yetindim. “O zaman görüşürüz sonra.” Derken kapıyı açtım, arabadan inip kapıyı kapatacağım sırada sesini duydum. “Görüşürüz.”

Kapıyı kapattıktan sonra hızlı adımlarla merdivenlere doğru ilerledim. Herhangi bir motor sesi duymazken merdivenlerin başında durup geriye baktığımda beklediğini gördüm. Git dercesine başımla hareket yaparken eliyle selam verdi ve gitmek için yola koyuldu. Bende şirketten içeri girdim o sırada.

Günaydın diyen insanlara cevap vererek asansöre ilerledim. Odama girdiğimde ilk iş olarak iki gün önce Boran ile konuştuğumuz mevzu ile ilgilenmek üzere Güney’i aramak için telefonumu çıkardım. Numarasını tuşlayıp kulağıma götürdüğümde çok sürmeden telefon açıldı. "Efendim?"

"Günaydın, şirkette misin?" Merakla cevabını beklerken Güney konuştu. "Henüz değilim, bir saate geleceğim. Egemen abiyleyim." Cümlesi şaşırmama neden olsa da bir şey söylemeden onayladım. "Tamam, gelince direkt yanıma gelir misin bir şey danışacağım."

"Tabii ki." Başka bir şey söylemeden telefonu kapattıktan sonra masaya koydum telefonu. Ardından masaya oturarak şirketin telefonundan finans departmanını aradım. Telefon hızlı bir şekilde açıldığında konuştum. "Günaydın, şirketin son 3 yıl içindeki giriş çıkışlarının ayrıntılı olarak gösterildiği bir dosya hazırlanmasını istiyorum. Öğlenden önce elimde olsun."

"Tabii İnci hanım, hemen hazırlatıyorum." Başka bir şey söylemeden telefonu kapattım. O para kime gönderilmişti, neden gönderilmişti çok merak ediyordum açıkçası. Açıklama olmaması daha da dikkatini çekiyordu insanın.

Masanın üzerinde biriken evraklardan birini alıp kapağını açtıktan sonra göz gezdirmeye başladım. Alım satımla ilgili bir şeydi, Boran’ın yaptığı hataya düşmemek için tekrar tekrar maddeleri okuyup para kısmına dikkatlice baktıktan sonra evrakı imzaladım.

Telefonumun çalmasıyla birlikte ekrana bakarken yengemin aradığını görüp hiç beklemeden telefonu açtım. "Efendim?"

"İnci, iyi misin canım?" Panik olmuş bir sesle konuşurken yengem tekrar konuştu. "Egemenle Güney konuşurken duydum, Egemen bana hiçbir şey söylemedi. Söylese durmazdım, ah Egemen ah." Sitemle konuşmaya devam ederken küçük bir tebessüm ettim. Abim muhtemelen endişelendirmemek için söylememişti. İyi de yapmıştı.

"Korkma, iyiyim yengecim. Ufak bir kaza." desem de gerçekten travma bırakan bir kazaydı. Hele ki bunu yapan kişinin yıllardır baba dediğim adam olma ihtimali beni daha da yıpratmıştı ama kimsenin haberi yoktu bundan, Boran hariç.

"Kıyamam ben sana, daha mutluluğu yeni bulmuşken." Hüzünle konuşurken iç çektim. Herkes mutlu sanıyordu beni, inkâr edemezdim mutluluğu hissettiğim anlar vardı ama öyle beni havalara uçuracak kadar mutlu değildim, huzurlu da değildim. Yavuz bey ve Gülsüm Hanım olan huzurumu da götürmüşlerdi.

"İyiyim ben, asıl siz nasılsınız?" dedim konuyu değiştirmek için. Yeğenimi düşündükçe içimde açan çiçeklere engel olamayarak ekledim. "Halasının balı ne yapıyor?"

Sorumla birlikte yengem güldü. "Ne yapsın halası seninle konuştuğumu anladı herhalde kipil kipil bakıyor." Görüntüsü zihnime düştüğünde güldüm istemsizce. "Yerim onu."

"Bak ne diyeceğim, babanla Serap hanım dün sosyetenin bulunduğu bir organizasyona katıldı. Bugün yoklar. Bahadır’da günlerdir gelmiyor, abinle atıştılar. Gelsene bize, daha doğrusu Boran’ı da alıp gel." Yengemin teklifi düşüncelerime tercüman olurken karşılık verdim. "Boran değil de Zümra hanım bebek yoklamasına gelmek istiyordu. Arayacaktım ama sen benden önce davrandın."

"E tamam o zaman, gelin bugün biz müsaidiz." Sevecen bir şekilde konuşurken onayladım. "Tamam o zaman, ben konuşayım Zümra hanımla. Akşam üzeri geliriz."

"Anlaştık."

Yengemle telefonu kapattıktan sonra evraklara geri döndüm. Artık alışmıştım. En azından neyin ne olduğunu bilip anlayabiliyordum. O yüzden rahattım. İlk günü hatırlıyordum da ne yapacağını bilmeyen İnci, bugün toplantı organize edip bir şeyleri başarabiliyordu. Bu güzel bir şeydi.

Evraklara biraz daha baktıktan sonra Zümra hanımı aramış ve yengemin bizi kabul ettiğini söylemiştim. O da memnuniyetle kabul etmişti. Daha onunla telefonu kapatmadan istediğim evraklar gelmişti. Her açıdan yoğun bir gün oluyordu.

Dikkatle girişleri ve çıkışları inceleyip açıklamaları okurken belli başlı günlerde farklı hesap numaralarına para aktarımı olduğunu görmüştüm. Onları işaretledikten sonra bir tane kâğıt alarak hesap numaralarını yazdıktan sonra iç çektim. Burnuma hiç iyi kokular gelmiyordu. Bunun altından bir şey çıkacaktı. Ama anlamadığım dedem hesapları hiç kontrol etmiyor muydu? Fark etmemesi imkansızdı çünkü.

O evrakları bırakıp telefonuma yönelirken kapının çalışıyla gerekli komutu verdim. "Girin." Kapı açılıp içeri Bilge’nin girdiğini gördüğümde küçük bir tebessüm ettim. Bilge masamın karşısına geçerken konuştu. "Tünaydın İnci Hanım, az önce Boran beyin sekreteri Derya hanımla görüşme gerçekleştirdik. Boran Bey bir toplantı ayarlamasını rica etmiş, gün içinde müsait değilsiniz. Pazartesi günü akşamüzeri için ayarlıyorum size de uygunsa."

Söylediği şeyle birlikte duraksadım istemsizce. Dedemle ortak bir iş için imza atmışlardı ama ben işi öğrenene kadar biraz rafa kaldırılmıştı bu durum. Şimdi belli ki bir şeyler planlıyordu Boran. Ancak ben nasıl yardımcı olabilirdim, dedemin ne gibi bir programı vardı bilmiyordum. Bunun cevabını baş başayken alırdım, almak zorundaydım çünkü toplantıya hazırlanmam gerekiyordu.

“Tamam canım, sen pazartesi akşamüzerine bir plan oluştur. Boran beylere de haber ver.” Dediğimde Bilge onayladı hızlıca. Bugün cumaydı zaten, hafta başına toplantı ayarlamak mantıklıydı. Bende en azından biraz çalışırdım dersime.

Daha odadan çıkamadan kapının tıklanmasıyla tekrar komut verdim. “Girin.” Bugün gelenim çoktu şaşırtıcı bir şekilde. Bir gün izinli olmam bile işleri etkiliyordu belli ki. Boran’ın gece geç saatlere kadar çalışmasının nedeni buydu anlaşılan. İşler hiç bitmiyordu ve birikiyordu.

Kapının açılmasıyla birlikte içeri giren Necati beyi gördüm. Oturduğum yerden kalkarak saygımı belli ederken Necati beyin hemen ardından ona benzeyen, uzun boylu, esmer bir beyefendi daha girdi. Bakışlarım onun üzerinde fazla oyalanmazken Necati beye dönerek konuştum. “Hoş geldiniz Necati bey.”

“Hoş bulduk İnci hanım.” Onunla el sıkıştıktan sonra bakışlarım diğer beyefendiye kaydığında Necati bey elini onun koluna doğru yaslayarak konuştu. “Oğlum, Murat.” Şaşırarak elimi uzatırken mırıldandım. “Memnun oldum Murat bey, İnci bende.” Murat bey elimi tutup sıkarken küçük bir tebessüm etti. “Bende memnun oldum İnci hanım, bahsiniz çok geçiyordu tanışmak bugüne kısmetmiş.”

Küçük bir tebessüm ederken Bilge’ye doğru baktım. O da ne söylemek istediğimi anlayarak konuştu. “Ne ikram edelim size?” Necati bey, Bilge’ye dönerek cevap verdi. “Birer çay alalım biz.” Bilgi onu onaylarken bana doğru baktı. “Bende çay alayım.”

Bilge odadan çıkarken bende elimle karşımdaki koltukları işaret ederek koltuğuma oturdum. Murat ve Necati beyde karşımdaki yerlerini alırken onlara bakmaya devam ettim. Buraya geldiklerine göre söyleyecekleri bir şey vardı. Sadece oğlunu tanıtmak için gelmemişti muhtemelen.

“Murat 3 yıl önce çalışmaya başladı burada, sağ olsun Sardun bey çok ilgilendi onunla.” Necati bey sözlerine başladığında dikkatle dinledim onu. Sözlerini bitirdiğinde şaşırarak baktım Murat’a. “Öyle mi? Hangi departmanda çalışıyorsunuz?” dediğimde Murat gururla cevap verdi. “Hukuk departmanı.”

“Babanızla meslektaşsınız ne güzel.” Dedim hevesli bir şekilde. Çok güzeldi. İnsan her zaman birilerini örnek almak istiyordu, onun izinden gitmek istiyordu ama bu her zaman mümkün olmuyordu ne yazık ki. “Babasının yerini aldı diyelim.” Necati beyin cümlesiyle birlikte anlamadığımı belirten bir biçimde baktım. Necati bey ise ekledi. “Aslında buraya bunun için gelmiştim İnci hanım, ben izninizi isteyeceğim.”

Cümlesi içime oturur gibi olduğunda yutkundum. Dedemin sağ kolu, onun gidişiyle birlikte gemiyi terk ediyordu beni tek başıma bırakarak. Bakışlarım bunu anlatıyor olacak ki Necati bey buruk bir tebessüm etti. “Ben gidiyorum ama oğlum burada olacak, benim kadar iyidir hukuk işlerinde. Onu ben yetiştirdim, Sardun bey yetiştirdi.”

“Bir süre izin verelim, dinlenin. Sonrasında…” diyecek olduğumda Necati bey başını iki yana salladı. “Yaşlandım artık, biraz uzaklaşmak ve emekliliğimin tadını çıkarmak istiyorum. Ama bu demek değil ki elimi sizin üzerinizden çekeceğim. Yine yanınızda olacağım, siz bize dedenizin emanetisiniz.”

İçim iyice burulurken kapı çalındı. Komutumla birlikte Bilge çaylarımızı ikram ederek odadan çıktı. Ne çay içecek ne de başka bir şey yapacak moralim kalmamıştı. Şu şirkette arkamda olduğunu hissettiğim tek insandı Necati bey. Abim bile çoğu zaman arkamda olmazdı bunu kabullenmiştim ama düştüğümde kaldıracağına inandığım tek kişi de gitmek istiyordu şimdi.

“Sizi bir şey için zorlayamam elbette, sizde benim için kıymetlisiniz Necati bey. Nasıl istiyorsanız öyle olsun.” Dedim kabullenerek. Zaten başka bir şansımda yoktu. Kimseye bir şeyleri diretemezdim.

“Şirketin her türlü hukuksal işlerine, detaylara hakimim İnci hanım. Babamı aratmayacağımdan emin olabilirsiniz.” Murat düşüncelerimi anlamış gibi konuşurken ona doğru baktım. Buna inanıyordum elbet ama Murat’ı da tanıdığım söylenemezdi. Mecburen yavaş yavaş tanıyıp güvenecektim. “Bundan hiç şüphem yok.” Murat aldığı cevapla gururu okşanmışçasına küçük bir tebessüm etti.

Tahminimce aynı yaştaydık, belki de anlaşmamız daha kolay olacaktı durum böyle olduğunda. Umarım ki her şey yolunda giderdi…

 

◔◔◔

Mert ilk önce kapımı açıp ardından bagaja yöneldiğinde bende arabadan indim. Boran ben daha şirketteyken göndermişti Mert’i. Ayrıca şirketin arabasıyla hallederim desem de bugün sabah gördüğüm arabalardan birini de Mert ile göndermişti. Beni hiç dinlemiyordu. Mert’i ve arabayı gördüğümde şaşırmıştım ve Mert’ten şu cevabı almıştım. “Yenge Allah için git deme, yoksa ben işimden olacağım artık. Zaten gözünden düştüm.”

O böyle deyince bir şey diyememiştim. Ama benim yüzümden onun işten çıkartılmasına da göz yummazdım. Ki başıma gelen şeyden sonra aslında yalnız olmamam daha iyiydi, bunu da anlamıştım.

Zümra hanımlarla akşama doğru gitmek için anlaşmıştık. İşten biraz erken çıkıp yol üzerinde bir bebek mağazasına uğramıştım Mert ile. Yeğenime çeşit çeşit kıyafetler almıştım. Sonra da bir kuyumcuya uğrayıp bir tam altın ve bir künye almıştım. Tabii ki bu daha başlangıçtı, biraz daha büyüdüğünde onun beğendiği şeyleri alırdım. Bu sadece formalite icabı olması gerekenlerdi.

Son durağımız ise Aralların malikanesi olmuştu. Araçtan indiğimde bakışlarım ilk olarak etrafta gezinmişti. Bakışlar benim üzerimdeydi bunu görüyordum ama umursamıyordum. Bu evden el gibi gidişim daha dün gibiydi.

“Bunları içeri mi götüreyim yenge?” Mert’in sorusu ile başımı salladım. “Evet.” Önden ilerlerken Mert peşimden gelmeye başladı. Daha kapıya ulaşmadan kapının açılmasıyla birlikte yengemle göz göze geldim. Yüzünde büyük bir gülümseme varken bende gülümsedim.

Birbirimize yaklaşıp sıkıca sarılırken yengem mırıldandı. “Özlemişim seni.” Kollarımız birbirinden ayrılırken gözlerine baktım. “Bende özlemişim.” Yengem yüzüme baktıktan sonra bakışlarını alnımdaki küçük bandaja çevirdi ve yüzünü buruşturdu. “Ah canım benim, çok acıyor mu?” Başımı hızla iki yana salladım. “Hayır, geçti sayılır. Merak etme.”

“Hadi içeri gel, Zümra hanımlar geldi.” Dediğinde kaşlarımı çattım merakla. Yengem ise cevap verdi. “Gülsüm hanımda gelmiş.” Göz devirmemek için kendimi zor tutarken yengem memnun olmadığımı anlayarak koluyla dürttü beni. “Hayırdır, bir yüzün düştü?” dediğinde omuz silktim. “Sonra anlatırım.”

Yengemle yan yana içeri girerken arkamızdan gelen Mert’e döndü bakışlarım. Yengemde benim gibi bakarken konuştum. “Mertcim sen şöyle koyuver poşetleri.” Dediğimde Mert beni onayladı ve poşetleri bıraktı. Ardından bana doğru bakarak konuştu. “Ben dışarıdayım yenge, sen ne zaman gitmek istersen seni bekliyorum.”

“İstersen.” Diyeceğim sırada Mert’in kaşları havalandı. “Yok onu söyleme yenge, sonra benim başıma patlıyor. Boran abi sürekli arıyor zaten yanında mıyım diye.” Dediğinde iç geçirdim. “Tamam o halde, Güney buralardadır. Seni ağırlar.” Mert beni onaylarken evden çıktı. Bense yengeme doğru döndüm. İmalı bir şekilde bana baktığını gördüğümde ne oldu dercesine başımı salladım.

“Özel koruman bile var, Boran bey iyi bakıyor sana anlaşılan.” Dediğinde omuz silktim. “Ben istemedim ama gerekiyormuş işte.” Dediğimde yengem koluma girdi. “Bazen onların işini anlamak zor oluyor ama bir bildikleri de oluyor genelde, o yüzden sorgulama.” Sorgulayamıyordum zaten.

Birlikte salona girdiğimizde Zümra hanım ve Gülsüm hanımı gördüm. Yengem kolumdan çıkarken Zümra hanıma ilerledim ilk önce. Onun elini öpüp alnıma koyduktan sonra sarılarak Gülsüm hanıma döndüm mecburen. Ama onun elini öpmek gibi bir niyetim yoktu. Elimi uzatarak istemesem de tokalaştıktan sonra pusetinde uyuyan Göktuğ’un yanına ilerledim.

O kadar masum o kadar güzeldi ki. Bakmalara doyamazdı insan. “Yenge siz bu yakışıklıyı yemeden nasıl duruyorsunuz?” Hayran hayran bebeğe bakarken yengem güldü. “Gel bir de bize sor.”

“Zordur ama sonra o anları mumla arıyor insan. Bebek sevmek istiyor.” Zümra hanım tebessümle Göktuğ’a bakarken tebessüm ettim. Haklıydı bence. “Allah analı babalı büyütmeyi nasip etsin inşallah.” Oturduğu yerden kalkıp çantasından bir tam altın çıkartıp kundağa takarken yengem mahcup bir şekilde konuştu. “Ne gerek vardı, zahmet etmişsiniz.”

“Ne zahmeti yavrum, bunlar güzel adetler.” Derken Gülsüm hanımda getirdiği altını taktı. Onlar takınca bende hiç beklemeden aldığım altını taktım ilk önce, sonra da künyenin kutusunu yengeme uzattım. “Çok teşekkür ederiz halası.” Ona tebessüm ederken tekrar Göktuğ’a bakıp yanağını sevdim elimin tersiyle.

Ardından boş olan kanepeye geçip oturdum. “Gönül isterdi ki Serap hanımla falanda oturup kaynaşalım. Kısmet değilmiş.” Serap hanımla oturmak kaynaşmak hiç umurum olan şeyler değildi. Sadece bazen bu zamanlarda annem olsun istiyordum. Hiç görmesem de tanımasam da annem yanımda olsun, beni koruyup kollasın istiyordum çünkü onun dışında beni koşulsuz seven kimse olmazdı. Anne babalar evlatlarını koşulsuz severdi, benim babam hariç.

Başımı yere doğru eğip halıya bakarken yengem hızlı bir şekilde araya girdi. “Serap hanım bu tarz şeylerden pek hoşlanmıyor açıkçası. Ancak ben çok memnun oldum. İnci’mizin yeni ailesiyle tanışıp kaynaşmak benim çok hoşuma gitti. Zaten sizi tanıyorduk o yüzden içimiz biraz daha rahat.”

Yengemin cümlesiyle gözlerim parıldayarak başımı yerden kaldırdım. Minnettar bir biçimde ona bakarken o beni utandırmamak için bakışlarını gözlerime değdirmedi ve Zümra hanıma bakmaya devam etti. “Egemen’de memnun aslında, bakmayın kızdı habersiz evlenmelerine. Tabii Adnan beyle Yavuz bey arasındaki sorunlarda malum, ondan dolayı Boran’a biraz tepkiliydi. Ama kardeşinin emin ellerde olduğunu biliyor o da.”

Gerçekten abim böyle düşünüyor muydu emin değildim ama aramızın düzelmesine çok seviniyordum. Boran ile olan şey kalıcı değildi, ben işleri öğrenmeye başlamıştım. Kendimi korumayı ve işleri halletmeyi biraz daha başardığımda bu sona erecekti sonuçta. O zaman kimse kimseyle tekrardan yüz yüze gelmek zorunda kalmayacaktı.

“Çocuklar büyük sürpriz yaptılar bize.” Zümra hanım tebessümle konuşurken Gülsüm hanım girdi araya. “Ne sürpriz ama, şirketten aradılar da o zaman öğrendik yeğenimin evlendiğini.” Herkes için şaşırtıcı olmuştu, bende dahil ama o an için doğru olan yapılmıştı. “Olsun, yine de Boran İnci ile evlendiği için ben çok memnunum.”

Zümra hanım gülümseyerek bana bakarken utanarak tebessüm ettim. Bu kadının iyi niyetini suistimal ediyordum. Kalbim o kadar sızlıyordu ki. Aramıza mesafe koyup onunla bağ kurmamak için çabalıyordum ama Zümra hanım o anne yüreğiyle bana da kol kanat geriyordu sanki. O eve alışmamda en büyük destekçimdi kendisi. Bir gün onları kandırdığımızı öğrenmeleri beni çok üzüyordu. Umarım öğrenmezlerdi, sadece anlaşamayıp boşandığımızı bilirlerdi.

“Bir düğün göremedik ama kısmet böyleymiş.” Yengem Zümra hanım gibi düşündüğünü sözleriyle belli ederken Zümra hanım hızla onayladı. “Öyle oldu, Cihan’da olduğu gibi şöyle anlı şanlı düğün yapalım isterdik ama olsun. Çocuklar böyle uygun görmüş.”

Evin hizmetlileri ikramları getirirken sohbetimiz devam etmişti. Gülsüm hanım her zamanki gibi müdahale etmiş, alttan alttan bana laf dokundurmuştu ama Zümra hanım büyük bir profesyonellikle durumu idare etmişti. Yengemde halinden memnun bir şekilde sohbet ediyordu onlarla. Bende yeri geldiğinde sohbete ortak olup yeri geldiğinde susuyordum.

Sohbetin arasında telefonuma gelen bildirimle beraber çantamdan telefonumu çıkardım. Ekranda Güney’in mesajını görünce hızla telefonu açtım. Bu sabah Necati beyler odadan çıktıktan sonra o gelmişti yanıma ve bende ondan işaretlediğim hesapları araştırmasını istemiştim. Birer Türk kahvesi içtikten sonra yanımdan ayrılmış ve araştırmaya koyulmuştu.

Gönderen: Güney

“İstediğin hesapları buldum. Ahmet Kardelen, Kürşat Baydan, Sezai Hatemoğlu adlı kişilere ait hesaplar. Ahmet Kardelen küçük bir işletme sahibi, Kürşat ve Sezai ise hatırı sayılır derecede bir mal varlığına sahip. Paralar onlara aktarılmış.”

 

“Şirketin onlarla anlaşması var mı?”

“Hayır.”

Aldığım cevap kaşlarımı çatmama neden olmuştu. Şirketle ilişkileri, anlaşmaları yoksa neden para gönderilmişti? Bu işin daha detaylı bir şekilde araştırılması gerekiyordu. İçimden bir ses kumarla alakalı olduğunu söylüyordu. Kumar oynuyorsa bunu kendi parasıyla ödeyecekti, şirketin kasası kumar borçlarını karşılaması için bir kaynak olamazdı. Buna müdahale edilmesi gerekiyordu.

“Bu akşam yemekte de sizleri ağırlamak isteriz. Beylerde gelsin hep birlikte yemek yiyelim hem de aramızı pekiştiririz.” Yengemin cümlesiyle birlikte düşüncelerimden sıyrılırken reddettim. “Yok kalmayalım biz, sonra belki dışarıda buluşuruz.”

“Onu da yaparız canım benim ama bugün kalın.” Dedikten sonra Zümra hanıma döndü. “Ne dersiniz Zümra hanım, iyi olmaz mı? Adnan bey ve Serap hanım evde değiller. Sadece Egemen gelecek. Hem Boranla araları bir nebze olsun daha ısınır.” Yengem nereden vurması gerektiğini biliyordu. Zümra hanım torununun arasının kimseyle bozuk olmasını istemezdi.

“Doğru söylüyorsun kızım.” Zümra hanım onaylarken bir şey diyemedim. Bakışları bana dönerken ekledi. “Sen Boran’a haber ver kızım” İtiraz edecek gibi olduğumda Zümra hanım rica edercesine baktı gözlerime. Bakışları itiraz istemiyorum diyordu. Ama doğru değildi bu.

Boran’a böyle bir emrivaki yapmak istemiyordum. Araları kötüydü ve yüz yüze gelmek istemiyordu belki. Zaten benim yüzümden yeterince yüz yüze gelmişti. Dahası Yavuz beyle de sorunlar vardı. Daha bu sabah ufak bir sürtüşme yaşamışken yine benim yüzümden araları bozulsun istemiyordum ama Zümra hanım kararlıydı.

“O halde ben Boran’ı arayayım.” Diyerek oturduğum yerden kalktım ve koridora ilerledim.

Boran’ın numarasını tuşladıktan sonra telefonu kulağıma götürürken dudaklarımı dişledim. Aslında meşgul olmasından çekiniyordum. Biz gün içinde hiç konuşmuyorduk doğal olarak. O yüzden müsait mi değil mi kestiremiyordum. Telefon çalmaya devam ederken meşgul olduğunu düşünerek telefonu kulağımdan indireceğim sırada Boran’ın nazik ses tonunu işittim. “Efendim?”

“Müsait miydin?” dedim zihnimdekileri dile dökerek. Ardından ekledim. “Kapatıyordum tam, müsait değilsen sonra da konuşabiliriz.” Sözlerimi bitirdiğimde Boran’ın cevabı gecikmedi. “Toplantıdaydım, sessizdeydi telefon. Son anda gördüm, önemli bir şey yok değil mi?”

Cümlesiyle gözlerimi kapattım utançla. Adamı toplantıdan çıkarmıştım. “Özür dilerim, toplantın olduğunu bilmiyordum. Kendimi çok kötü hissettim şimdi. Hadi kapatıyorum.” Derken Boran itiraz etti. “Dur kapatma, onlar devam ediyorlar. Kötü bir şey mi var?” sorusu ile anlık şaşırsam da haklılık payı vardı, adamı sadece kötü anlarda arıyordum.

Onu daha fazla meraklandırmamak adına konuya girdim direkt olarak. “Ben aslında şey için aradım, Zümra hanımla yengemlere gelmiştik ve tabii Gülsüm hanımda geldi. Adnan beyle Seray hanım evde değilmiş. Yengem yemeğe kalın dedi, babanı falan da çağırdılar. Ben olmaz dedim ama yengem çok ısrarcı, Bahadır abi de yok.”

“Bir zahmet olmasın zaten, ne işi var bu saatte evde? Mümkünse akşamda gelmesin.” Onca söylediğim cümlenin arasından Bahadır abiye takılmasıyla birlikte yutkundum. “Abimle araları kötüymüş, onunla yüz yüze gelmemek için çoğunlukla gelmiyormuş.” Diye açıklama yaptığımda Boran’ın alaylı sesini duydum. “Hayret, Egemen bazen doğru kararlar veriyormuş demek ki.”

Cümlesi ile genzimi temizlemeden edemedim. Boran’da uyarımı anlamış olacak ki biraz önce söylediklerime karşılık verdi. “Sen kalmak istiyorsan kalırız, babanlar yokmuş nasılsa. Yengenle aranızın çok iyi olduğunu biliyorum onu kırmak olmaz, birkaç saat abine katlanırız ne yapalım.”

“Abime olan sevgin göz yaşartıcı.” Derken gülümsememe engel olamadım. Boran’ın şu an ne demezsin bakışı gözlerimin önüne gelir gibi olmuştu. “Ya çok severim kayınçomu.” Onun alaylı sesine karşılık sırıtmaya devam ettim. Abim bunu duysa krize girerdi muhtemelen.

“Boran bey, şirketin son dönem politikalarını konuşmak için sizi bekliyoruz.” Boran’ın asistanının sesini işittiğimde kaşlarım istemsizce çatıldı. “Geliyorum Derya.”

Onu daha fazla oyalamamak için hızla konuştum. “Tamam o zaman, akşam görüşürüz. Kusura bakma tekrardan, meşgul ettim seni.” Dediğimde Boran’ın sesini işittim tekrar. “Görüşürüz güzelim.” Telefonu kulağımdan indirirken son anda duyduğum hitapta kalakalmıştım. Çok sık kullanıyordu bunu. Muhtemelen Derya yanında olduğu için yapmıştı. Kalbimin derinlerinde bir yerden gelen ses bunu yapması için bir gereklilik olmadığını savunsa da ben aklımın söylediğini yani bunu oyunumuz için söylediğini kabullenmeyi seçtim.

Tekrardan salona ilerlediğimde Gülsüm hanım ve yengemin karşılıklı oturduğunu gördüm. Yengem benim geldiğimi görüp karşısındaki kadına çaktırmadan dudaklarını kımıldattı. “Bu nasıl kadın?” Kavradığım cümle ile gülmemek için dudaklarımı birbirine bastırdım. Öyle bir kadındı işte. Belli ki biz gelene kadar bunaltmıştı yengemi.

Zümra hanımda arkamdan gelirken yengem oturduğu yerden kalktı ve başıyla mutfağı işaret etti. “İnci, gel hayatım biz bir mutfağa bakalım. Akşam için senin fikirlerini da alayım istiyorum. Ona göre hazırlıklara başlarlar.” Onu onaylarken mutfağa doğru ilerledim. Bu evde yıllarım geçmişti ama hiçbir zaman kendi evim gibi hissetmemiştim. Şimdi de artık misafir olarak ağırlanıyordum.

Mutfağa girdiğimizde yengem konuştu. “Sizinkiler ne sever? Ona göre hazırlık yapalım.” Yengem merakla bana bakarken ne diyeceğimi bilemedim. Ne sevdiklerini bilmiyordum ki. Sadece her akşam yemeğinde mutlaka etli bir şeyler oluyordu onu biliyordum. Özellikle ne sevip sevmediklerini bilmiyordum, Boran’ın bile. “Sen kafana göre hazırlat bir şeyler.”

Yengem fazla üzerime gelmeden hizmetlilere yapılmasını istediği şeyleri söyledikten sonra tekrar bana döndü. “Anlatsana biraz, nasıl gidiyor? Hiç Boran ile tanıştığınızı söylemedin, nasıl tanıştınız? Nasıl aşık oldunuz? İlk kim itiraf etti? Basın açıklamasında bahsedilen adam kim?”

“İyi gidiyor işte.” Dedim tüm sorularına karşılık. Benim aksime yengem heyecanlıydı öğreneceği şeyler için. Keşke gerçekten olan şeyleri anlatabilseydim. Ama anlatacak bir şey yoktu. Sadece bir adamı her şeye rağmen sevdiğimi ve güvendiğimi sonra da ondan kazık yediğim gerçeği vardı. Bunu da anlatamazdım. Boran ile ilgili anlatacağım bir şey yoktu, sadece onun ailesine uydurduğu yalanı söyleyebilirdim. “Londra’da tanıştık biz, o toplantı için gelmiş o zamanlar. Ben kim olduğunu bilmiyordum, o da bilmiyor tabi. Öyle başladı işte.”

“Londra’dan Türkiye’ye uzanan aşk hikayesi diyorsun.” Dedi yengem hevesle. Buruk bir şekilde güldüm. Keşke yalan söylemek zorunda olmasaydım. “Ailesinin evinde yaşıyorsunuz, sana nasıl davranıyorlar? Bana bak arkanda kimse yok diye ezmiyorlar seni değil mi? Bir boy gösterisi yapalım eğer öyleyse, senin arkanda kapı gibi abinle yengen var.” Cümlesi hafiften gözlerimin dolmasına neden olurken yengem ekledi. “Gerçi abin biraz abarttı bu durumu ama sonunda o da anladı hatasını, onu da anlıyorum sonuçta evlilik bir kere olan bir şey ve abinde yanında olmak isterdi. Ama sonuçta barıştınız şimdi. Neyse. Hah ne diyordum, evde nasıl davranıyorlar sana? Gülsüm hanımı hiç sevemedim.”

Daha birkaç saat oturmuşlardı ama yengem şıp diye anlamıştı onu. “Merak etme, iyi davranıyorlar. Zaten Boran her daim arkamda.” İşte bunu inanarak, göğsümü gere gere söylemiştim çünkü gerçekti. Boran her daim arkamda durup beni savunuyordu. Yengem bu söylediğimle derin bir nefes verdi. “Buna gerçekten çok sevindim, eğer öyle olmasaydı bu evliliği sorgula derdim. Çünkü bir adam ailesine karşı seni koruyamıyorsa hiçbir sevgi bunun önüne geçemez.”

Haklıydı, ben bu konuda şanslıydım gerçekten formalite olsa dahi. Elimi yengemin omzuna doğru atarak sıvazladım. “Sağ ol yenge, gerçekten. Desteğin her açıdan önemli. Bu hayatta bir tek siz varsınız. Abimle bana sırtınızı tamamen dönseydiniz gerçekten işin içinden çıkamazdım.” Yengem elimi tutarak gözlerime baktı direkt. “Herkes hata yapabilir canım benim, kaldı ki seninki hata sayılmaz. Sevdiğin adamla evlendin. İlk başta biraz bozuldum ama babanların tepkisinden de çekindiğini anladım, Egemen’i de ikna etmeye çalıştım ama sende tanıyorsun abini. İnatçı. Umarım Göktuğ ona çekmemiştir.”

Cümlesiyle istemsizce gülerken yengemde benim gibi güldü. Şu hayatta yüzümü güldüren sayılı insanlardandı ve iyi ki vardı…

 

◔◔◔

Kapı çaldığında oturduğum yerden ayaklandım hızlıca. Muhtemelen abim gelmişti, bu saatte gelirdi genellikle. Aylar hatta yıllar sonra ilk defa ona kapıyı ben açmak istiyordum. “Ben bakıyorum.” Diyerek kapıya ilerledikten sonra hiç beklemeden açtım. Tahmin ettiğim gibi abimi gördüğümde gülümsedim. Benimle abimin yüzünde de gülümseme oluştu. “Bu ne güzel karşılama, özlemişim senin karşılamanı.”

Kollarını benim için açtığında hiç beklemeden sarıldım ona. Abimde bana sarılırken huzurlu bir nefes verdim. Uzun süre sonra bu kollarda olmak evime gelmişim gibi hissettirmişti. Kırılsam da sözleri canımı da yaksa o benim abimdi, söylediği şeylerde ciddi olmadığını ve sinirden olduğunu da bildiğim için bu kollara girerken tereddüt etmiyordum.

Birbirimizden ayrılırken abim kolunu omzuma doğru atıp salona doğru ilerlemeye başladı. Zümra hanımlara yaklaştığımızda nezaketle ilk önce Zümra hanımın elini öptü, sonra da Gülsüm hanımın.

“Gelin hanımın yüzünü ilk defa bu kadar gülerken gördük.” Gülsüm hanım durup durup yine iğneleyici bir laf söylediğinde abim altta kalmayarak cevap verdi. “İnci’nin tebessümü hiç solmaz normalde, demek ki rahat hissettiremiyorsunuz.” Abimin cümlesi Gülsüm hanımın dumura uğramasına neden olurken bozulduğu yüz ifadesinden çok belli olmuştu.

“Tabi daha yeni alışma sürecindeler.” Zümra hanım üzerine alındığını belli eden bir tonda konuşurken ekledi. “Ama rahat ettiremiyorsak kabahat bizim elbette.” Derken kızına bakış attı. Zümra hanım iyi bir kadındı, aslında otoriterdi de ancak kızına lafını geçiremiyordu. Gerçi Gülsüm hanıma laf geçirmek zordu orası da ayrı bir konuydu.

Bakışmamız arasına kapı sesi eklendiğinde derin bir nefes verdim. Bu ortam beni geriyordu. Abimin yanından ayrılıp gelen misafirleri karşılamak istediğimde onların salona girmesi de bir oldu. İlk defa Yavuz bey ve Boran’ın aynı anda eve girdiğine şahit olurken ilk önce Yavuz beye hoş geldin diyerek karşıladım. Sabah her ne kadar gerginlik yaşasak da saygımı bozmamak konusunda kendimi dizginliyordum. Sonuçta yüz yüze bakıyorduk ve benim yüzümden Boran ile daha kötü olsunlar istemezdim.

Yavuz beyden sonra Boran’ı gördüğümde belki de ilk defa rol yapmadan küçük bir tebessüm ettim. Çünkü buraya gelmesi benim için kıymetliydi. “Hoş geldin.” Yanına yaklaştığımda belimi kavrayarak beni kendine doğru çekti, dudaklarını şakağımda hissederken gülüşümü bozmadım. “Hoş buldum.” Elini belimde tutmaya devam ederken birlikte salona doğru ilerledik.

Abimle ikisi birbirlerine bakarken abim şaşırtıcı davranarak elini ilk uzatan oldu. “Hoş geldin.” En azından misafirperverdi ve misafirine gerektiği gibi davranıyordu. Boran’da ona uyum sağlayıp elini tuttu ve sıktı. “Hoş buldum.”

Boran ile yan yana biraz önce benim oturduğum kanepeye otururken Zümra hanım samimi bir tonda konuştu. “Ne iyi ettik de böyle toplandık, uzun zamandır bunu yapmayı istiyordum ama Boran ve İnci buna vesile oldu.” Zümra hanım bize bakarken yengem girdi devreye. “Değil mi ya, onlar sayesinde bizde gönlümüzce görüşürüz artık. Ne de olsa bir aileyiz.”

İkisinin ortamı yumuşatma çabası gerçekten takdire şayandı. “İşler nasıl Egemen?” Yavuz bey abime doğru bakarken aklıma sabah söylediği cümle geldi istemsizce. Şimdi böyle bir ortamda olmak, ikisinin yüz yüze olması pek doğru değildi belki ama olmuştu işte. Bazen bazı şeyleri engelleyemiyordum. “İyi Yavuz bey, gidip geliyoruz öyle.”

“İnci’nin yönetime katılmasıyla birlikte babanın birtakım planları suya düşmüştür diye düşünüyorum, ondan mı bir süredir buralarda değil?” Ne planından bahsettiğini anlamak için abime doğru baktığımda onun da kaşlarını çatıp Yavuz beye baktığını gördüm. Abimde mi bilmiyordu yoksa bilip de susuyor muydu? “Bir aile dostumuzun evine gittiler annemle istirahat etmek üzere, yoksa İnci’nin gelmesiyle bir alakası yok.”

“Eminim öyledir.” Dedi Yavuz bey umursamaz bir şekilde. Ne yapmaya çalışıyordu anlamıyordum. Boran genzini temizleyerek ortamdaki bu konuşmanın kesilmesi için uyarı yaparken Yavuz bey ile aralarında sözsüz bir bakışma gerçekleşti ancak Boran’ın bakışları zaten sus dediğini açıkça belli ediyordu. Yavuz bey biraz daha uzatsa işin ucu bana dokunacaktı bunu Boran’da bende biliyorduk.

“İş konuşmaya gelmedik buraya, aileler kaynaşsın diye geldik.” Zümra hanımda olaya müdahale ederken Gülsüm hanım mırıldandı. “Anne ortam gerginlikten kırılıyor ne kaynaşması?” Zümra hanım anında ona dönüp sert bir bakış atarken Gülsüm hanım yutkundu.

Tam o sırada kurtarıcı gibi yetişen Göktuğ’un ağlama sesi salonu doldurdu. Ben daha yakın olduğum için istemsizce ayağa kalkarken yengem konuştu. “Kucağına alsana canım, bende mamasını hazırlayayım.” Yengemi onaylayarak beşiğe yaklaştım. İtinayla kucağıma aldığımda gözlerini hafiften aralayarak bana doğru baktı. Bakışları içime işlerken gülüşüm büyüdü. Çok güzeldi. Keşke sürekli onunla olabilseydim ama mümkün değildi ne yazık ki.

“Kucağına çok yakıştı maşallah.” Zümra hanım tebessümle bana bakarken bende ona baktım. “Torun ayrı olur derlerdi hep, bende Boran doğduğunda anladım. Şimdi Serap hanımlarda anlamıştır. Darısı Yavuz’un başına olsun.” Zümra hanım ilk önce Yavuz beye baksa da ardından tekrar bana bakmıştı. Bizden bir torun bekliyorlardı muhtemelen ama ne yazık ki böyle bir şey olmayacaktı. “Kısmet anne bu işler.” Yavuz bey annesine cevap verirken ben yerimde yavaş yavaş sallanarak Göktuğ’u sakinleştirmeye çalıştım.

Bir süre sonra sakinleştiğinde güzel yüzünü izlemeye devam ettim yeğenimin. “İnci acaba geceleri falan burada mı kalsan, baksana nasıl sakinleşti bizimki.” Abim gülümseyerek bize bakarken güldüm. “Keşke mümkün olsa, seve seve bakarım bu tatlılığa.” Derken burnumu boynuna doğru yaklaştırıp masum kokusunu içime çektim. “Niye mümkün olmasın odan hazır bir şekilde seni bekliyor.”

Abimin cümlesinin hemen ardından Boran’ın sesini duydum. “İnci’nin yanında bir misafir daha kabul ediyorsanız neden olmasın?” Hem şakacı hem ciddi bir tavırda söylediği cümle ile abim ona doğru baktı. O sırada Yavuz beyin sesini duydum. “Bizim oğlanda iç güveysi gitmeye dünden hazırmış.” Bu sefer tüm bakışlar Yavuz beye dönmüştü.

“Neden iç güveysi olsun canım, sonuçta eşlerin yeri birbirinin yanı. İnci nasıl bizimle yaşamayı kabul ettiyse pekâlâ Boran’da yaşar. Fedakârlık yapmadan evlilik mi yürürmüş?” Zümra hanım oğluna bakarak cümlelerini dile getirirken onun hakkında bir kez daha yanılmadığımı anladım. O geleneksel aile, kadının o geleneksellikle yapması zorunluymuş gibi davranılan şeyleri aslında bir erkeğinde yapması gerektiğini bilen, kendini her anlamda yetiştirmiş birisiydi ama çocuklarına bunu öğretememişti, belki de babaları bu şekilde düşünmediği içindi bu.

“Çok haklısınız Zümra teyzecim.” Doğa yengem salona girerken ekledi. “Maalesef bazen bunu anlayamıyor insanlar.” Derken bana doğru yaklaştı. “Sen yedirmek ister misin canım?” Hevesle başımı sallarken Boran’ın sesini duydum. “Gel böyle otur, daha kolay olur.” Yanını işaret ederken dediğini yaparak yanındaki yerimi aldım.

Ben yerleşirken yengem elindeki biberonu Boran’a doğru uzatıp abimin yanındaki yerini aldı. Herkesin bakışı bizim üzerimizdeyken benim yerleşmemle birlikte Boran biberonu bana uzattı. Elinden alıp yavaşça Göktuğ’un minik dudakları arasına yerleştirdiğimde iştahla içmesi yüzümde gülümseme oluşmasına neden oldu. Her seferinde bu minik mucizeye daha da hayran oluyordum. Bakışlarım bebeğin üzerindeyken Boran’ın çok nazik bir şekilde bebeğin eline dokunduğunu gördüm. Göktuğ bunu bekliyormuş gibi avcunu açıp parmağını kavrarken yüzümde gülümsemeyle Boran’a baktım.

Sık göremesem de bazı anlarda gördüğüm o içten gülüş, ortaya çıkan gamzesiyle birlikte bana baktığında bakışlarımı çekemedim. İkimizde bebekleri seviyorduk anlaşılan.

Abimin genzini temizlemesiyle birlikte bakışlarımız birbirinden ayrılırken hafiften utanarak tekrar bebeğe baktım. Gözlerini kapatıp neredeyse uykuya dalmak üzere olduğunu anladığımda biberonu ağzından çektim. Boran bana yardım etmek amaçlı biberonu alırken oturduğum yerden ayağa kalkarak beşiğe yatırdım yeğenimi.

“O zaman yemeğe geçelim bizde.” Yengem oturduğu yerden kalkıp eliyle masayı işaret ederken abimde nezaketen onayladı. “Buyurun.”

Önce büyüklerin geçmesini beklerken yengemle yan yana geldiğimiz anda sesini duydum. “Hazırlık turları mı?” Söylediği cümlenin manasıyla gözlerim büyürken ona baktım hızla. Dudaklarını birbirine bastırıp gülüşünü saklarken mırıldandım. “Ne alakası var?” Omuz silkerken hala imalı bakışları üzerimdeydi. Daha fazla buna maruz kalmamak adına hızla masaya ilerledim.

Boran’ın yanındaki yerimi aldığımda çorbalar servis edildi. Zümra hanım sohbet açmaya çalışarak yemeğin güzel geçmesini sağlarken yengemde ara ara bende araya girerek bu durumu pekiştirmeye çalıştık. Sırayla ana yemekler servis edilirken sofrada keyifler yerinde gibi duruyordu. Hatta bazı anlarda gülüşüyorduk bile. Abim bile daha sıcaktı. Böyle olmak beni sevindiriyordu, evet gerçek değildi belki ama evliliğimizi huzurla geçirmek hakkımızdı. Yeteri kadar babamdan darbe yemiştim, artık onun yüzünden ne abimle kötü olmak istiyordum ne de insanların benim yüzümden kötü olmasını istiyordum.

Yemeğin ortasında kapının zili duyulduğunda yengemle birbirimize baktık. “Defnelere de söylemiştim gelmek isterseniz diye, birkaç işleri vardı sonra uğrarız belki demişlerdi. Onlar olabilir.” Zümra hanım açıklama yaparken fark ettirmeden derin bir nefes verdim. Kendi evimde kaçak göçek yemek yiyordum resmen. Gerçi burası benim evim sayılmazdı.

Tabağımdaki yemeğe yönelirken duyduğum sesle aslında rahatlamamam gerektiğini anladım. “Ooo tüm aile toplanmış.” Bahadır abinin sesiyle birlikte ortam gerilirken bakışlarımı usulca yemekten çekip ona çevirdim. Anında göz göze gelirken bakışlarından rahatsız olarak yutkundum. Gözleri fütursuzca yüzümde oyalanırken abimin sert bir şekilde sandalyeyi çekip masadan kalktığını gördüm. “Sana bu eve gelmeyeceksin demedim mi ben!?”

Abim Bahadır abiye yaklaşırken Bahadır abi mırıldandı. “Tek bir hatamda beni kardeşlikten silip atıyorsun Egemen abi.” Pişkince söylediği cümleyle şaşırırken abim sinirle cevap verdi. “Tek bir hata diyor hala, çık git şu evden elimden kaza çıkacak!”

“Sevmek hata mı abi! Sevmek hata mı!?” Masada olayı bilen sadece 3 kişiydik ve diğerleri meraklı bir biçimde ne olduğunu anlamaya çalışıyordu. Boran’ın yanımda hareketlendiğini anlarken ona doğru bakıp elimi dizine yasladım dur dercesine. Bana doğru bakarken kaşlarımı kaldırdım. Benim yüzümden bir daha başı belaya girsin istemiyordum.

Abim daha fazla dayanamamış olacak ki kapıya doğru ilerledi. “Kim aldı lan bunu içeriye!” Dışarıdaki adamlara bağırırken Bahadır abi daha da yükseldi. “Sırf sevdim diye beni evden gönderiyorsun! Hepiniz sevdiğinize kavuştunuz, bir benimki mi battı ulan size. Alır giderdim buralardan!”

Söylediği cümleler o kadar iğrençti ki onu sindirmeye çalışırken yanımdaki adamın bir hışımla kalktığını çok sonradan anlamıştım. “Sikerim oğlum seni! Yediğin dayak yetmemiş belli ki!” Boran, Bahadır’ın üzerine doğru atılırken elimle ağzımı kapattım şokla. Boran’ın ilk defa küfretmesi bir yana ailesinin yanında etmesi şaşırtmıştı beni. Tabii bir de Bahadır’a saldırması.

Bu sefer kesin darp raporu alırdı Bahadır, amcası da yanındaydı. Bu sefer Boran’ı şikayet ederdi. Buna izin vermemek için hızla oturduğum yerden kalkıp Boran’ı engellemeye koştum. Kolundan tutup onu engellemeye çalışırken abimde bir yandan aralarına girmeye çalışıyordu ama Boran bıraksa onun döveceğinden emindim. Mert ve Güney dahil birden fazla koruma araya girip Bahadır’ı dışarı çıkarırken Boran’ın peşinden gitmek için hamle yaptığını hissettiğimde hızla önüne geçtim.

Hiç çekinmeden elimi siyah gömleğinin üzerinden göğsüne yaslarken gözlerine baktım sakinleş dercesine. “Boran, sakin ol. Lütfen.” Gözlerime bakıp ciğerlerine derin bir nefes çekerken gözlerini kapatıp başını geriye doğru attı. Göğsü hızla inip kalkarken bakışlarım hemen arkamızdaki Zümra Hanım, Gülsüm Hanım ve Yavuz bey üçlüsüne kaydı. Göktuğ korkup ağlamaya başladığı için yengem ona koşmuştu.

“Ne oluyor burada?” Duymayı istemediğim o ses kulağımdan girip zihnimde anlamlandığında gözlerimi kapattım. Tüm gelmez dediklerimiz birer birer geliyordu. “Daha önce yaptığın yetmemiş gibi şimdi de yeğenimi evinde mi dövüyorsun? Bu ne cüret? Bu eve kim aldı seni?”

Baba olacak o adamın cümlesi içimde kocaman bir fitili ateşlerken hızla ona döndüm. Ancak abim benden önce davrandı. “Ben aldım.” Hayret içerisinde ona dönerken babamın karşısına doğru dikildi. “O buradan yaka paça atılan çocuk senin yeğenin falan olamaz, kızına ne yaptığını bildiğin halde hala onu mu savunuyorsun!”

Belki ilk defa babama bu şekilde karşı gelirken babamdan gelecek cevabı bildiğim için yerin dibine girmek istedim. Hadi Boran’ın her şeyden haberi vardı ama arkamdaki iki kişi beni ailemden vurmayı, her seferinde bunu gündeme getirmeyi sevdiklerinden onların yanında konuşulsun istemiyordum.

Baba dediğim o adam bana doğru baktığında dudaklarından alaycı bir gülüş döküldü. O gülüş beni yine kırk yerimden bıçakladı. Boran sanki o bıçakların bende açtığı yarayı hissetmişçesine elimi kavrarken babam bu sefer iğreniyormuş gibi baktı ellerimize.

Sonra da abime döndü tekrar. “Onun gibi başkaldırmaya başlamışsın. Bu adam için mi?” Onun gibi… Adımı ağzına almamak için kullandığı kelime gözyaşlarımın fitilini ateşledi. Her seferinde o adam için ağlamayacağım diyordum ama ağlıyordum. Her seferinde nasıl başarıyordu canımı yakmayı?

“Ne Boran ne başkası umurumda değil, kardeşim benim umurumda olan. Şerefsizin teki onu taciz edecek, kuzenine göz koyacak. Sen buna çanak tutacaksın bende sessiz kalacağım öyle mi?” Abim kararlı bir şekilde babama bakarken tam önünde dikildi. “Sonra kuzenimiz dediğimiz adamdan hesap sordu diye bu adam dediğin kardeşimin kocasına hesap soracağım, öyle mi? Hesap sormak bir kenara dursun, ben daha destek olurum ona.” Babam aynı bana baktığı gibi abime bakarken ben şaşkındım.

“Belli zaten, biz evden çıkar çıkmaz eve kimleri almışsınız.” Babam direkt Yavuz beye bakarken Zümra hanımın sert sesini duydum. “Orada dur bakalım Adnan, sabahtan beridir ne torunuma ne bize demediğini bırakmadın. Siz eve gelen misafire bu şekilde mi davranıyorsunuz?”

“Misafirimize bu şekilde davranmayız elbet Zümra hanım ama siz bizim misafirimiz değilsiniz.” Babam pişkin pişkin cevap verirken yerin dibine girdiğimi hissettim. Her seferinde beni küçük düşürüyordu buna katlanamıyordum. “Senin değilse bizim misafirimiz baba, biraz saygılı ol. Kaldı ki senin dünürün. Kabullensen de kabullenmesen de.”

Abim müdahale etmeye devam ederken babam dur durak bilmeyerek karşılık verdi. “Ben İnci’yi kabul etmemişim, evlendiği kişiyi mi kabul edeceğim Egemen? Senin misafirinse dışarıda ağırla.” Ben İnci’yi kabul etmemişim…Ve bir darbe daha. Her seferinde öldürücü vuruyordu. Bundan hiç gocunmuyordu. İçimdeki nefret duygusu bile bitmişti de onun bana nefreti bitmemişti.

“Adnan yeterli bu kadar, Egemen’in de evi burası. Kimi ağırlamak isterse ağırlar. Kaldı ki misafirlerin önünde ayıp oluyor, insanlarla yüz yüze bakıyoruz.” Serap hanım dişlerinin arasından sinirli sinirli konuşurken ben duyduklarımı hazmetmeye çalışıyordum.

“Yürüyün daha fazla bu rezil insanlarla muhatap olmak istemiyorum.” Yavuz bey önden hızlı adımlarla ilerlerken Zümra hanım ve Gülsüm hanımda onları takip etti. Boran beni çekiştirerek evden çıkartırken ayaklarım artık kendini taşımıyordu resmen. Bugün o kadar rezil olmuştum ki nasıl kaldıracaktım bunu, insanların yüzüne nasıl bakacaktım bilmiyordum.

Biz arabalara binerken yengemin alelacele Zümra hanıma ilerlediğini gördüm. Mahcup bir şekilde konuşurken çok tedirgindi. “Kusura bakmayın, gerçekten çok özür dilerim Zümra teyze. Böyle olacağını bilemedim ben.” O kendini açıklamaya çalışırken Zümra hanım nazikçe konuştu. “Senin suçun değil yavrum, canını sıkma. Sütün falan kesilir. Biz senin ev sahipliğini gördük.”

Zümra hanım ona teselli verdikten sonra yengem bana doğru baktı özür dilerim dercesine. Şimdi konuşmak istemediğimi belirtircesine gözlerine bakarken elimle telefon işareti yaptım. Gergin bir şekilde başını sallarken aracın hareket etmesiyle yengem göz hizamdan çıktı.

Başımı özellikle cama doğru çevirerek Boran’a bakmamaya çalıştım. O kadar rezil bir haldeydim ki. O kadar küçük düşmüştüm ki. Sadece güzel düşüncelerinden dolayı iyi bir şeyler yapmaya çalışan Zümra hanımın yemediği laf kalmamıştı. Ailem olacak o insanlar yüzünden onun yüzüne nasıl bakacaktım? Beni ailemle yaftalayan Yavuz bey ve Gülsüm hanım haklı çıkmıştı, nasıl olacaktı?

Artık babamın beni suçlamasını, laflarını, her seferinde kalbimi isabet alan cümlelerini geçmiştim ama bu çok ağır olmuştu. Gerçekten evli olmasak da beni gelinleri gibi kabul eden bu ailenin yüzüne nasıl bakardım bu cümlelerden sonra?

“İnci, bana bakar mısın?” Boran’ın sakin bir ses tonuyla konuşmasıyla cevap vermedim. O sakinliğin altında sinir vardı emindim bundan. Ama o yine beni kırmamak için bunu bastırıyordu. Araba kenara çekilip durduğunda yine bakmadım, aksine daha da cama doğru döndüm. Utanıyordum.

Aniden çenemde hissettiğim elle ne olduğumu şaşırırken Boran nazikçe yüzümü kendine doğru çevirdi. Bakışlarında beni suçladığına dair bir ifade görmekten korkarcasına gözlerine baktığımda öyle bir ifade göremedim. Aksine gözlerimi gördüğü anda hüzünle çevrelenmişti kahveleri.

“Babanın davranışları senin suçun değil, o adamın hiçbir hareketi seni bağlamaz. Onun nasıl bir adam olduğunu biliyorlar, sen onun kızı değilsin. Seni deden yetiştirdi, sen kendini yetiştirdin.” Kendi içimde kabullendiğim ama böyle anlarda sorguladığım cümleleri bana söylerken ses tonu bunu kabullendirmek istediğini belli ediyordu.

Cümleleriyle gözümden tek damla yaş akıp giderken Boran yutkundu. Başparmağı ile itinayla akan gözyaşımı silerken bir şey diyemedim. İçimden geçen tek şey minnettarlıktı. Ne olursa olsun ne duyarsa duysun benim yanımda olduğunu hissettirdiği için minnettardım.

“Kim ne derse desin, ben senin nasıl biri olduğunu biliyorum. Sende hiç kimseyi umursama. Anlaştık mı?” Sakinleştirici bir tonda konuşurken cevap vermediğim için gözlerimin en içine bakıp üstüne bastırarak tekrar sordu. “Anlaştık mı?” Başımı sallarken Boran’da salladı. Ardında elini yüzümden çekerek tekrar arabayı çalıştırdı.

Dakikalar sonra eve geldiğimizde ilk hışımla inen Yavuz bey oldu, sonra Zümra hanım ve Gülsüm hanım. Boran bana bakıp başıyla işaret ederken iç geçirdim. Nasıl içeri girip yüzlerine bakacaktım ki?

Yine de Boran ile aynı anda arabadan inip içeri girdiğimizde salonda bir ileri bir geri giden Yavuz beyi gördüm. Gülsüm hanım koltuğa oturmuştu, Zümra hanım ise oğlunun hemen ilerisindeydi.

“Bizi bulaştırdığın şeylere bak Boran! Yemediğimiz laf kalmadı resmen.” Yavuz beyin tahammülsüz bir şekilde bağırmasıyla birlikte irkilsem bile belli etmedim. Elimi sandalyenin sırt kısmına yaslayıp destek alırken mahcupça başımı eğdim yere doğru. Adnan denen o adam yine yapmıştı yapacağını, beni yine utandırmış, mahcup etmişti. “Sana ne demeli anne!”

Yavuz bey bu sefer Zümra hanıma yönelirken devam etti bağırtısına. “Sana ne elin çocuğundan, yoklamasından! Bir de marifet gibi yemeğe kalıyorsunuz. Aldınız ağzınızın payını! Ne sanıyordunuz sizi adam akıllı ağırlayacaklarını mı!?” Avazı çıktığı kadar bağırırken yerimde daha da küçüldüğümü hissettim. Hata benimdi, kabul etmemeliydim.

“Sesini alçalt Yavuz, el dediğin senin dünürün.” Zümra hanım sinirli ama bir o kadar da yatıştırıcı bir şekilde konuşurken Yavuz beyin gözleri gözlerimle kesişti. Alaylı bir şekilde gülerken bu gülüşün altında ezildim bu seferde. “Ne dünür ama… Boran beyin işleri!”

Cümlesiyle yutkunurken Boran arabada olan sakinliğini bozarak ilk zamanlar bana karşı takındığı o soğuk ve sert haline bürünerek konuştu. “Ağzımı açtırma baba benim! Adnan’la ne oyunlar döndürdüğünü cümle alem biliyor şimdi gelip burada bize salak muamelesi yapma.” Neyden bahsettiğini anlamasam da kumardan bahsettiğini tahmin ediyordum. Boran’ın cümlesiyle birlikte Yavuz bey göz ucuyla bana bakarken Boran babasına doğru bakıp devam etti. “Herkes neyin ne olduğunu biliyor hiç ona buna bakma! Gelmişsin burada ahkam kesiyorsun bir de.”

“Sen ne biçim konuşuyorsun benimle?” Yavuz bey, Boran’a doğru bir adım atarken Boran karşısında dimdik durdu. Gözlerini gözlerinden ayırmazken dişlerinin arasından konuştu. “Konuşulması gerektiği gibi konuşuyorum! Sen istediğin her şeyi yapıyorsun kimsenin gıkı çıkmıyor. Bunca yıl at koşturuyorsun susuyoruz, sen ne yapıyorsun?”

Yavuz bey çatık kaşlarla oğluna bakarken Boran tek kaşını kaldırdı. “Benim kazandığım paranın sefasını sürüp benim aldığım kararları sorguluyorsun, karıma iğneleyici laflar söylüyorsun, bakışlarınla onu rahatsız ediyorsun. Sevdiğim kadına saygı duymuyorsun.” Araya beni katması daha da gerilmeme neden olurken Zümra hanım bana doğru baktı. Bir şey yok dercesine bakıp beni rahatlatmaya çalışırken Boran sert bir üslupla devam etti. “Orada duracaksın Yavuz Bey. Sen ister sev, ister sevme İnci benim karım. Kabulleneceksin. Adnan’la ya da Arallarla aranızdaki sorun bizi ilgilendirmiyor. Hırsını çıkartacaksan kendinden çıkar. Aramıza bu düşmanlığı kimin soktuğunu düşün!”

“Yalnız aramızda da bir Aral var, unutma Boran. Kan aynı kan, soyadı aynı soyadı. Huy, aynı huy.” Gülsüm hanımın buz gibi sesi duyulurken abisini korumak istercesine Boran’a doğru baktı. Ardından bana doğru bakarken Boran bu sefer ölümcül bakışlarını ona doğru çevirdi. “Nikah defterimizi getirelim istersen hala, sen unutmuşsun sanırım bazı şeyleri. Resmi olarak o da bir Demirhanlı. Siz kabul etseniz de etmeseniz de.” Sert bir tonda konuştuğunda Zümra hanım girdi araya. “Öyle oğlum, kimsenin bir itirazı yok buna.”

Gülsüm hanım gerçekten çok tehlikeli bir kadındı. Konu ben olduğumda her lafın içindeydi. İğnelemekten asla kaçınmıyordu. Tek bilmediği beni ne Adnan Aral yetiştirmişti ne de Serap Aral. Ben dedemin torunuydum. Ne babama benzerdim ne de onun yetiştirdiği birilerine.

Yavuz bey bu sözlerden sonra ağır bir şekilde yutkunurken bakışlarını oğlundan çekmedi. “Senin ne işler yaptığını, Adnan Aral’ın ne işler yaptığını ortaya dökmeyeyim istersen? Kanlı bıçaklı gibi davranıp bir masanın etrafında ne işler çevirdiğinizi ortaya döksem ne sen kalırsın ne de o Adnan. İkinizde birbirinizin kopyasısınız.” Yavuz beyin gözlerinden bu sefer bambaşka bir duygu geçerken bir şey söyleyemedi, belli ki bir şeylerden korkuyordu.

Birbirlerine dik dik bakarlarken Boran sert bakışlarını babasından çekerek geriye doğru döndü. Bu sefer bizim bakışlarımız buluşurken yine aynı sertlik vardı ama ben bakışlarındaki o yumuşaklığı da görüyordum. Bana doğru ilerlerken elini uzatmasıyla şaşırsam da bunu hiç belli etmeden uzattığı eli tuttum sıkıca. Boran’da aynı şekilde elimi kavrarken ilerlemeye devam etti. Bende onunla ilerledim. Hiç sorgulamadım.

Evden çıktığımızda kapının önündeki adamlardan birine seslendi. “Arabamı getirin!” Tahammülsüz bir şekilde beklerken adam onun isteğini yapmak üzere hızlı adımlarla garaja doğru ilerledi. Tam o sırada Fatih’in koşarak bize doğru geldiğini gördüm. “Çıkıyor musunuz abi?” Meraklı bir şekilde bize bakarken Boran konuştu. “Ağva’daki eve gidiyoruz Fatih, adam ayarla. Buzdolabını da doldursunlar.”

 

Bölüm Sonu

‣‣‣ Bölümü nasıl buldunuz?

‣‣‣ İnci ve Boran sahneleri nasıldı?

‣‣‣ Kıyamet koptu diyebilir miyiz son sahneler hakkında. Adnan olsun, Yavuz bey olsun. Neler düşünüyorsunuz?

‣‣‣ Egemen’in davranışları nasıldı?

‣‣‣ Bizimkiler baş başa olacakları bir yere gidiyorlar, kalabalıktan sıkılmıştık sanki ne dersiniz? Sizce neler olacak?

Diğer bölümde görüşmek üzere, yorumlarınızı bekliyorum…

Bölüm : 03.05.2025 13:59 tarihinde eklendi
Okur Yorumları Yorum Ekle
Hikayeyi Paylaş
Loading...