🖇️Umarım severek okuduğunuz bir bölüm olur, keyifli okumalar...
🖇️ Satır arası yorum yapmayı ve oy vermeyi unutmayın lütfen...
🌟Bölüm biraz geçiş bölümü gibi olduğundan ve daha önceden verilmiş fazladan bölüm sözüm olduğundan dolayı sürpriz yapmak istedim. Umarım hoşunuza gider:))
12.Bölüm
Evden çıktığımızda kapının önündeki adamlardan birine seslendi. “Arabamı getirin!” Tahammülsüz bir şekilde beklerken adam onun isteğini yapmak üzere hızlı adımlarla garaja doğru ilerledi. Tam o sırada Fatih’in koşarak bize doğru geldiğini gördüm. “Çıkıyor musunuz abi?” Meraklı bir şekilde bize bakarken Boran konuştu. “Ağva’daki eve gidiyoruz Fatih, adam ayarla. Buzdolabını da doldursunlar.”26
“Emredersin abi.” Fatih onu onaylarken ben duyduklarımın şokundaydım. “Ağva mı?” diye mırıldanırken Boran bakışlarını bana doğru çevirdi. Ailesine karşı takındığı o duvar sertliğini göremedim bakışlarında. Aksine daha yumuşaktı. “Evet. Belli ki bu evde kalmak sorun çıkartacak bize.”4
“Boran, ikimizin katılması gereken toplantılar, işlerimiz var. Ne Ağva’sı? Ben gelmiyorum, bir otelde kalırım.” Verdiği şu kararla aklımda ne biraz önce yaşanılanlar ne de söylenen sözler vardı. Evden çıkarken belki otelde kalırız diye düşünmüştüm ama o planı kafasında daha önceden yapmıştı belli ki. Bu evde kalmak bize sorun çıkartacak cümlesinin anlamı açıktı.6
Cümlemle bakışları daha yoğun bir hal aldı. “Sence otele gitmek benim aklıma gelmedi mi? Bizi döndürmek için ilk gelecekleri yer orası. Ağva’daki evi kimse bilmiyor. Ayrıca pazartesi şirketlere yakın olan başka bir eve geçeriz.”4
“Başka bir ev mi?” Dedim şaşkınca. Kendi kafasında bir sürü plan yapmıştı ve bana sormuyordu bile. Ta en başında emir verilmesinden ve emrivakilerden hoşlanmadığımı dile getirmiştim. Boran’da buna dikkat edeceğini söylemişti ama etmiyordu. Sıkıntılı bir nefes vererek yüzünü sıvazlarken bana doğru baktı. “Bak ikimiz içinde, özellikle senin için çok yıpratıcı bir gün oldu. Tartışmanın sırası değil. Ağva’da sadece ikimizin olduğu bir ortamda aklını daha rahat toparlarsın ve emin ol gidelim diyorsam sana iyi geleceğini bildiğimden. Yoksa dediğin gibi otele gitmeye karar vermek iki dakikamı almazdı. Ev meselesini de tartışırız sonra istiyorsan.”9
Boran canının sıkıldığını belirten bir tonda ama sakince konurken araya başka bir ses girdi.
“Boran, dur yavrum.” Zümra hanımın nefes nefese kalmış sesiyle birlikte ona dönerken Zümra Hanım ekledi. “Nereye gidiyorsunuz oğlum bu saatte?” Endişeli bir şekilde bize bakarken Boran sert ama yumuşak bir ifadeyle baktı babaannesine. “Mutlu olacağımız bir yere babaanne, belli ki burada istenmiyoruz.” Boran’ın cümlesiyle Zümra hanım onu yumuşatmak adına konuştu. “Olur mu öyle şey, baban sinirlendi sadece.”7
“Ben neyin ne olduğunu çok iyi anladım, sen hiç araya girme. Benim sabrımın bir sınırı vardı ve bugün o sınır taştı.” Derken çok ciddiydi. İtiraz kabul etmeyeceğini bas bas bağırıyordu sesi. Zümra hanım üzgün gözlerle ona bakarken Boran ekledi. “Alsın evini tepe tepe kullansın, bizi beklemeyin.”3
Başka bir şey diyemeden arabanın gelmesiyle birlikte ön yolcu koltuğunun kapısını açtı benim için. “Hadi İnci.” Zümra hanıma doğru baktığımda dolu gözlerle bizi izlediğini gördüm. Üzgünüm dercesine gözlerine bakarken gözlerini kırpıştırdı anne sıcaklığıyla.2
Beklemeden araca bindiğimde Boran kapıyı kapatıp kendisi de yanımdaki yerini aldı. Arabayı çalıştırıp hızla açılan kapıdan aracın çıkmasını sağladıktan sonra yola koyuldu. Bense cümlesinde kalmıştım. Pazartesi başka bir eve geçeriz. Kararlıydı yani dönmemek konusunda.1
İçim içime sığmıyordu. Benim yüzümden ailesini karşısına alıyordu ve bu kadarı fazlaydı. Tamam hoş şeyler söylememişlerdi. Ama bu kadarına gerek yoktu. “Boran…” ismini seslendiğimde bakışları beni buldu ne oldu dercesine. Ilımlı bir şekilde gözlerine bakarken dudaklarımı yalayarak konuştum. “Aileni karşına alıyorsun, bu kadarına gerek yok. Bak o Adnan denen adamın sözleri gerçekten insanların canını sıktı, haklılardı. Kovdu resmen.”4
“Haklı olmaları sana laf söyleyecekleri anlamına gelmiyor İnci.” Tahammülsüz bir sesle konuşup yola bakarken yutkundum. Boran ise devam etti. “Senin suçun olmayan bir şey yüzünden laf yemene izin verecek bir adam değilim ben, aramızdaki ister gerçek ister yalan olsun. Onlar seni eşim olarak biliyorsa ona göre davranacaklar, saygıda kusur etmeyecekler. Bu kadar basit.”11
Bu hayatta bir kadının isteyebileceği şeydi bu düşünce. Eşinin, sevdiğin adamın senin arkanda durması, savunması, koruyup kollaması… Boran bunu sürekli yapıyordu, belki bunu içgüdüsel yapıyordu, belki içinden geldiği için, belki yaptığımız evliliğin getirdiklerine uymak için. Ama ne düşünürse düşünsün fazlaydı işte. Sahte bir evlilik için fazlaydı.6
“Bir gün gideceğini bildiğin bir kadın için aileni karşına alma, onlar hep seninle olacak. Bu kadarı fazla Boran.” Ona gerçekleri hatırlatmak için kurduğum cümlelerle birlikte bakışları anında bana doğru döndü. Buz gibi bakışları içimi ürpertirken söylediğimden hoşlanmadığını belirten bir tonda karşılık verdi. “Bırak da ne yapacağıma ben karar vereyim. Ayrıca evet, gideceksin. Bunu defalarca söyledin zaten. Tekrar tekrar hatırlatmana gerek yok.”15
Bakışlarını benden çekip yola çevirirken ona bakmaya devam ettim. Her bir sözü beni şaşırtmaya devam ediyordu. Neden sinirleniyordu anlam veremiyordum, benim söylediğim sadece gerçeklerdi. İkimizin de bildiği gerçekler, bir süre sonra gerçekleşecek olan gelecekten bahsediyordum. Ama Boran bunu kabullenmiyordu.4
“Gitmemden neden rahatsız oluyorsun, pardon bunu dile getirmemden.” derken belki de ilk defa bir şeyleri sorgulamıştım. Bu zamana kadar yaptığı, söylediği hiçbir şeyi sorgulamayan ben bunu sorgulamak istemiştim. Çünkü normal değildi. O da sorumla afallamıştı. Yandan tepkilerini izlerken yutkunmasıyla âdem elması aşağı yukarı hareket etti.1
“Gitmenden değil, bu kadar çabuk vazgeçmenden rahatsız oluyorum. Tüm zorluklarda ben zaten gideceğim diyorsun. Ben zaten gideceğim buna gerek yok, ben zaten gideceğim şuna gerek yok. Gideceğim diye beni tanımaktan bile kaçıyorsun. Evet iyi başlamadı hiçbir şey, itiraf ediyorum seni baban ve abin gibi biri sandım. O yüzden tersledim, o yüzden soğuk davrandım, o yüzden suçladım. Pişmanım. Görmüyor musun, bir şeyler için çabalamaya çalışıyorum. Bu evliliği ikimize de kolaylaştırmak istiyorum, en azından belki arkadaş oluruz diyorum. Ama sen gitmeye o kadar odaklanmışsın ki. Zorla yanımda durduğunu her şekilde belli ediyorsun.”9
Cümleleri yakınır tarzdaydı. Sanki bazı şeyler canına tak etmişti de tek sorumla içinden geçenleri döküvermişti. Beni tanımaktan bile kaçıyorsun… Haklıydı, kaçıyordum. Alışmak istemiyordum çünkü. Birine daha güvenip yarı yolda bırakılmaktan deli gibi korktuğum için alışmaktan kaçıyordum ama alışmıştım işte. Boran bunu bilmese de alışmıştım.5
Bugün bile öz babam tarafından evimden kovulmuştum resmen. Sırtımı ona hiç yaslamasam da, beni sevmediğini bilsem de yine sırtımdan bıçaklanır gibi olmuştum. Her cümlesi kalbimde yara açmıştı. Şimdi öz babam bile bana bunu yaparken herhangi bir erkeğe de alışmak istemiyordum, çünkü hayatımda var olan neredeyse tüm erkeklerden darbe yemiştim ben.5
“Bu şekilde hissettirdiğim için özür dilerim.” Elimden gelen tek şey kuru bir özürdü, ona davranışlarımı değiştireceğimin sözünü veremezdim. Çünkü değişebileceğimi sanmıyordum. “Ama yanıldığın bir şey var, zorla durmuyorum. Ben istemesem kimse beni burada tutamaz, sen bile. O yüzden zorla durmuyorum, bir amacımız var bunun için buradayım.” Dudaklarında alaycı bir kıvrılma oluştuğunda ekledim. “Ama haklısın, arkadaş olarak devam etmek belki daha iyi olacaktır. Bunun için çabalayacağım.”3
“Çabalamak için kendini zorlama, olmuyorsa olmuyordur.” Kestirip atarken bana hiç bakmadı. Bazı cümlelerim onu kırıyordu bunu biliyordum. Kaza geçirmeden önce ettiğimiz kavgada ondan rahatsız olduğumu ima ettiğimde de kırılmıştı. Belki şimdi de kırılmıştı bilmiyordum, elimden gelen özür dilemekti. Başka ne yapabileceğimi bende bilmiyordum. Başka bir şey söylemeden camdan dışarı döndüm.11
Yaklaşık yarım saat ana yolda, yirmi beş dakika kadar da orman yolunda ilerledikten sonra taştan bir evin önüne gelmiştik. Boran’ın istediği gibi adamlar bizden önce gelmişti ve evin etrafını çepeçevre sarmışlardı. Fatih’te Mert’te aralarındaydı. Boran arabadan inmeden önce arka koltuğa uzandı. Birkaç hışırtı geldiğinde ona bakma ihtiyacı hissettim.
Eline aldığı kâğıt poşeti bana doğru uzattığında mırıldandı. “Bunu üzerine almadan inme, hava serindir.” Kendisi başka bir şey söylemeden araçtan indiğinde birkaç saniye arkasından baktım, ardından da bana verdiği poşetin içine. Yeşil, gözlerimin rengine benzer bir renkte olan şalla istemsizce gülümserken bakışlarımı tekrar Boran’a çevirdim.5
Elinin tekini pantolonunun cebine sokmuş Fatih’e bir şeyler söylüyordu ciddi bir şekilde. Bana üşürsün diyordu ama kendisinin üzerinde ceket bile yoktu. Evden çıkarken almamıştı.2
Şalı üzerime doğru alıp arabadan indiğimde Boran’ın dediği gibi serinlik yüzüme vurdu. Kollarımı birbirine bağlarken denizin dalgalarının yarattığı ses bedenimde rahatlamaya neden oldu. Hava karardığı için göremiyordum etrafı, sadece evin etrafındaki ışıklandırmalardan dolayı orayı görebiliyordum. Boranların yanına yaklaştığımda Fatih’in sesini duydum. “Şömineyi yaktım, içerisi ısınmıştır. Buzdolabını da doldurdum.”5
“Senden bir şey isteyebilir miyim Fatih?” nazik bir tonda sorduğum soruyla Fatih hızla karşılık verdi. “Emret yenge.”1
“Evden bana birkaç parça eşya getirebilir misin?” Fatih, Boran’a doğru bakarken başımı omzuma doğru eğerek tekrar konuştum. “Kıyafetleri Boran giymeyecek Fatih, ona neden bakıyorsun?” dedikten sonra Boran’a döndüm. “Derin’den rica edeceğim, benim için küçük bir çanta hazırlasın. Madem hafta sonu buradayız, bu kıyafetlerle kalmayayım. Senin eşyan vardır diye düşünüyorum.”8
Boran başını belli belirsiz sallarken Fatih’e hitaben konuştu. “Yengen ne istiyorsa, emrediyorsa yap Fatih. Ben neysem sizin için o da öyle.”4
“Emredersin abi. Şimdi çocuklardan birini gönderirim o Derin hanımdan alır yenge.” Derken bana baktı. Küçük bir tebessüm ettim ona karşılık. “Sağ ol Fatih.”2
Fatih baş selamı verirken sırtımda Boran’ın elini hissettim. “Hadi girelim, daha fazla üşüme.” Diyerek beni kapıya yönlendirirken eliyle havada yuvarlak çizdi Fatih’e doğru. Fatih başını sallarken mırıldandım. “Ne demek istedin?”4
“Etrafı kolaçan edin dedim.” Derken evin kapısını açtı. İçeri geçmem için yol verirken anladım dercesine başımı salladım. Ardından tekrar konuştum. “Yalnız biraz önce Fatih’e ben ne dersem yapmalarını söyledin, her şeyi yaparım bak sonradan kızma.” Alaylı bir şekilde konuşurken Boran onayladı. “Her şeyi yapmakta, istemekte özgürsün. Tek bir şey hariç, o da Mert’i almadan bir yere gitmek.”4
“Mesaj alındı.” Dedim kabullenerek.
Ardından etrafa göz gezdirdim. Dışarıya kıyasla burası sıcacıktı. Fatih’in dediği gibi ısınmıştı. Dışarıdan tek katlı gibi görünse de iki katlıydı. Muhtemelen yukarıda bir oda vardı. Giriş direkt salona açılıyordu. Salonda şöminenin karşısında deri kanepeler vardı, duvarın biri boydan boya camdı ve ay ışığının vurduğu deniz görünüyordu. Camla duvarın bitişimde bir tane çalışma masası vardı, çalışma masasının yanında küçük bir kitaplık, kitaplığın yanında da içki dolabı vardı.5
En sağda küçük bir mutfak vardı. Masa sandalye yoktu. Kimse bilmiyor demişti, muhtemelen tek başına geldiği için öyle aperatif şeyler yapıp yiyordu. O yüzden masaya gerek duymamıştı.
“Nasıl, beğendin mi?” Boran kollarını göğsünde bağlamış sırtını duvara yaslamış bir şekilde bana bakarken onayladım. “Beğendim, gerçekten güzel. Arada kaçmak için güzel bir yer, manzaraya bayıldım.” Derken camdan dışarı baktım. Boran ise cevap verdi. “Arka tarafta koru var, doğayla iç içe olduğu için seviyorum burayı. Kafa dinlemek için ideal.”1
Bakışlarımı tekrar Boran’a çevirdiğimde konuştum. “Ormanı, yeşili, ağaçları seviyorsun belli ki. Odanın manzarası da böyle.” Cümlemle küçük bir tebessüm etti. “Evet, yeşili seviyorum.” Gözleri aheste aheste gözlerimde oyalanırken üzerimdeki şalı hatırlayarak tekrar konuştum. “Şal için teşekkür ederim. Üzerimdeki tulumla uyumlu oldu.” Boran dudaklarını yalayarak cevap verdi. “Gözlerinle uyumlu oldu.”18
Algıladığım cümle ile yutkunurken bakışlarımı kaçırdım. Şalı omuzlarımdan çekip mırıldandım. “Sıcak oldu.” Dedikten sonra ekledim. “Birer kahve içer miyiz? Bence içeriz.” Şalı kanepenin üzerine bırakıp mutfağa ilerlerken Boran’ın mırıltısını hissettim. “İçelim bakalım.”5
Bu sefer filtre kahve yerine Türk kahvesi yapmaya karar vererek üst dolabı açtım. Kahve paketi direkt olarak karşıma çıkarken paketi açarak kahveyi kahve makinesinin cezvesine koyarak çalıştırdım. Fincanları hazırlayarak tezgâha koyduğumda mutfağın düzenine şaşırmakla meşguldüm. Çünkü birkaç tane bardak ve tabak beklerken her şeyden takımlar halinde bulmuştum. Kahve makinesinden çıkan sesle kahveleri fincana koyduktan sonra tepsiyle kanepede oturan Boran’a doğru ilerledim.3
İlk önce ona ikram ettikten sonra kendi yerime geçerek oturdum. Boran bir yudum içerken konuştu. “Eline sağlık.”
“Makineye iletebilirsin, onun marifeti sonuçta.” Diye karşılık verdiğimde Boran kaşlarını çatarak bana döndü. Dudakları kaşlarının aksine iki yana kıvrılmamak için kendini zor tutarken ben sesli bir şekilde güldüm. “Kötüydü kabul ediyorum.” Dediğimde Boran dişlerini göstererek güldü. “İlk olduğu için bir şey demiyorum ama gerçekten kötüydü.” İkimizde sesli bir şekilde gülerken ilk defa onun yanında kendimi gergin hissetmedim. Çünkü rol yapmam gereken biri yoktu, inandırmam gereken biri yoktu. Kendimdim.8
Kahvemden bir yudum alırken aklıma takılan soruyu sordum. “Gerçekten pazartesi günü başka bir eve mi geçeceğiz? Oraya dönmeyecek miyiz?”
“Evet. İster rezidans ister villa, ister dubleks. Küçük dersen tripleks. Sen nereye istersen oraya yerleşiriz. Adresleri, evin fotoğraflarını falan atarım sana, hatta bakarız. Yalnız eşyalar yok, orada ikimiz kalacağımıza göre eşyaları sen seçersin.” Dediğinde gözlerimi kırpıştırdım.7
“Bana yine kızacaksın ama fazla değil mi?” dediğimde Boran iç çekti. “Değil, sanıyor musun ki sadece ikimiz olacağız. Babaannem mutlaka gelir misafirliğe, sonra sen yengeni çağırırsın. Oranın bizim yuvamız olması gerekiyor ki insanlar inansın.”Böyle söyleyince haklıydı. Ama benim içime sinmiyordu böyle. Kendimi suçlu hissediyordum.4
“Boran bak orası senin evin, ailenden ayrı kalmana gönlüm razı gelmez benim. Siz bunca zaman birlikte yaşamışsınız, şimdi sen onları bırakıp gidiyorsun. Hem de benim için. Onların gözünde seni evden koparan kadın olacağım.” Dediğimde Boran kahvesinden içti. “Ne yaptıklarını kendileri de biliyor, babaannem dışında kimsenin düşüncesi umurumda dahi değil. Ayrıca senin saygı görmediğin evde benim ne işim var?”8
Senin saygı görmediğin evde benim ne işim var? Hiç tanımadığı bir kadına, sırf anlaşmalı evlilik yaptı diye bu şekilde saygı duyulmasını istiyordu. Boran gerçekten ince düşünen biriydi. Bazen bazı hareketleriyle sanki bu şekilde değilmiş gibi görünse de öyle biriydi. Her geçen gün beni daha da şaşırtmayı başarıyordu. Gıcık adamın tekiyle nasıl anlaşacağım derken o onunla anlaşmamı kolaylaştırıyordu. Tabii aramızda istisnalarda olmuyor değildi.1
“Ev konusunda ciddisin anladım. Ama içime sinmiyor.” Fikrimi belirttiğimde Boran güvence verircesine gözlerimin içine baktı. “Emin ol ikimizde daha rahat edeceğiz.”5
Umarım öyledir dercesine ona baktıktan sonra kahvemden son yudumu da içerek oturduğum yerden ayağa kalktım. Derin’i aramam gerekiyordu. Muhtemelen Fatih dediğini yapıp çocuklardan birini göndermişti. Şalımın yanında duran çantamdan telefonumu çıkartırken Boran’ın bakışlarını üzerimde hissediyordum. Yine de umursamayarak Derin’in numarasını tuşlayıp kulağıma götürdüm.1
Daha bir kere çalmışken telefon hızla açıldı. "Yenge, iyi misiniz?"1
"İyiyiz canım." dediğimde Derin hızla konuştu. "Neredesiniz, merak ettik sizi. Bağırtıları duydum, aşağı indiğimde gitmişsiniz. Babaannemde çok merak ediyor sizi." Telaşlı bir şekilde konuşmasını dinlerken Boran’a doğru baktım ve cevap verdim telefona. "İyiyiz merak etme, abinleyiz. Ben aslında senden bir şey rica etmek için aramıştım." Nerede olduğumuzu söylemeyecektim çünkü burayı bilen yok demişti Boran.
"Tabii ki, ne istersen." Derin’in cevabıyla birlikte konuştum. "Odamdan bana birkaç parça eşya hazırlar mısın? Gündelik olsun, birkaç tane de takım koyarsan sevinirim, topuklu ayakkabılarımı da. Tabii makyaj malzemelerimde."
"Yenge dönmeyecek misiniz?" Derin hüzünle bir sesle konuşurken iç geçirdim. Boran dönmemek konusunda kararlıydı. "Bilmiyorum canım." dedim üzeri kapalı bir şekilde. Derin bu dediğimle içli bir nefes verdi. Bense ekledim. "Çocuklardan birisi alacak."1
"Tamam yenge, hazırlayıp teslim ederim ben." Derin üzgün bir sesle konuşurken onu teselli edebilecek cümleleri düşündüm ama ne desem boştu, bende daha ne yapacağımızı bilmiyordum. "Teşekkür ederim."1
Telefonu kapattığımızda Boran’a baktım tekrardan. "Sesi çok üzgün geliyordu, senden ayrılmak üzmüş olmalı." Kendimi düşündüğümde bende abimden ayrılırken çok üzülmüştüm. Eminim o da üzülmüştü. Bildiğim kadarıyla sadece Boran İngiltere'de okurken ayrılmışlardı onun dışında hep aynı evdelerdi. "Aynı şehirdeyiz, evi bıraktım diye onun üzerinden elimi çekecek değilim. Eğer senin için sorun olmazsa bize de gelip kalır."
"Tabii ki, istediği zaman kalabilir." dedim hızla. Gamze için aynı şeyi söylemezdim ama Derin’i seviyordum. İstediği zaman gelirdi ve istediği kadar kalırdı. Boran bana doğru bakmaya devam ederken telefonu sehpanın üzerine bırakarak kalktığım yere doğru ilerledim.3
Ev meselesini konuşmuştuk ancak benim aklımda başka sorular vardı. “Sana bir şey soracağım.” Dediğimde Boran başını salladı belli belirsiz. “Ne istersen.”
Yanına oturup tamamen ona doğru döndüğümde Boran’da kahvesini içip tüm ilgisini bana verdi. "Adnan Aral ile ilgili ne biliyorsun? Babanla ne iş yapıyorlar?" Meraklı gözlerle ona bakarken Boran bakışlarını benden çekip şömineye çevirdi, yan profilini izlerken yanağının içe çökmesiyle dişlerini sıktığını anladım. Bu hamlesi konunun canını sıktığını bariz bir şekilde açıklıyordu. Ama benim de bilmem gerekiyordu. "Kumar oynadığını biliyorum Boran, kumar arkadaşı mı?"3
"Keşke bu kadar basit olsa İnci." dedi sıkıntılı bir şekilde. Kaşlarım çatılırken başımı iki yana salladım. "O ne demek?"
Sorduğum soru ile bana doğru döndü tekrar. Birkaç dakika gözlerime baktı hiç gözünü kırpmadan. Bana bakıyordu ama kendi içinde bir şeyleri tartıyordu sanki. O böyle yapınca ben daha da geriliyordum.
"Bak bugün çok zor bir gün oldu, duyacakların için hazır değilsin. Bugün dinlen, biraz daha iyi hissettiğinde anlatacağım." dediğinde aynı ifadeyle suratına bakmaya devam ettim. "Sürekli erteliyorsun Boran, sen böyle yapınca ben daha çok merak ediyorum ve emin ol bu merak beni daha da yiyip bitiriyor. Dedem beni neden sana emanet etti, deden güvenliğimden endişeleniyor?"6
Nihayet sormam gereken ama ertelediğim o soruları sormuştum işte. Bu zamana kadar susmuştum, bir şeyleri bilmiyorsam bir bildikleri var demiştim ama artık merak daha ağırdı. Bugün o evde Boran rest çekerken odada bulunan çoğu kişinin benim bilmediğim şeyleri bildiğini fark etmiştim.
Boran bakışlarını benden çekip tek eliyle yüzünü sıvazlarken ben üzerine gitmekten alıkoyamadım kendimi. "Ta ilk gün bile o otelde güvende olursun diye senin oteline yerleştirdi beni, kapıda bizim evdekinden fazla koruma var, benim tek başıma dışarı çıkmama dahi izin vermiyorsun. Peşimde seri katil falan mı var bilmediğim, kazayı yapmamı sağlayan da mı o?"4
Boran sustukça aklıma o kadar çok şey geliyordu ki. Neden bu kadar koruma altındaydım, neden bunları yaşıyordum, peşimizde biri mi vardı? Varsa kim vardı? Ondan nasıl kurtulacaktık? Polise neden gitmiyorduk? Korkmalı mıydım? Bence korkmalıydım çünkü hiç iyi şeyler duyacağımı sanmıyordum.
"Boran bana bir şey söyle." dedim üstüne bastırarak. Oturduğu yerden ayağa kalkarken deniz manzarasını gösteren cama doğru ilerledi ve dışarıya doğru baktı. Eli cebinde dışarıya bakarken hırsla konuştum. "Sessizlik oyunu mu oynayacaksın? İyi oyna ama senin anlatmadıklarını bana bir bir anlatacak birini tanıyorum ben merak etme. Sana bir şans verdim. Sessiz kalmayı tercih ettin. Ama ben öğrendikten sonra yanıma geldiğinde tavrım aynı olmayacak haberin olsun."3
Biz bir oyuna başlamıştık ve bu oyunun sebeplerini sorgulamamıştım ben. Şimdi herkes her şeyi bilirken benden saklıyordu. Boran, Yavuz beye bir sürü şey söylerken orada bulunan hiç kimse yadırgamamıştı ben dışında yani biliyorlardı. Bilmeyen tek bendim. Sadece Yavuz Bey işin içinde olsa sorgulamazdım ama biyolojik babamın ismi geçtiğinde işler değişiyordu. Kaldı ki işin içinde bende vardım belli ki.
Son sözümü söyledikten sonra kapıya ilerleyeceğim sırada bileğimden tuttu. Arkamı dönmeyip yüzüne bakmazken sesini işittim. "Boran söylemiyorsa bir bildiği vardır diye düşünsen keşke." Sitemli ses tonuyla birlikte ona doğru döndüm. Gözlerimiz anında birbiriyle buluşurken karşılık verdim. "Bu zamana kadar öyle düşündüm zaten Boran. Keşke sende İnci'ye söylesem, onu ilgilendiriyor diye düşünsen."5
"Düşünmediğimi kim söyledi, zaten seni düşündüğüm için bir şeyleri saklıyorum ben. İnsan bir şeyleri fazla bilirse işin içinden çıkamaz. Şu beynin var ya düşünmekten yeri geldiğinde uyuyamaz bile." Derken işaret parmağını kendi şakağına doğru bastırdı. İlgiyle sözlerini dinleyip gözlerinin içine bakarken Boran hafifçe kaşlarını çattı. "Ama madem aramızda yeni yeni inşa ettiğimiz o yakınlığın üzerini çizecek kadar önemli öğrenmek, söyleyeceğim ne olduğunu."5
Son cümlelerini kırık bir sesle dile getirdiğinde yutkundum. Daha arabada söylemişti çok kolay vazgeçiyorsun diye ve ben yine aynısını yapmıştım. Ama beni buna o zorluyordu.3
Kolumdaki elini çekerken başıyla koltuğu işaret etti. İstediğini yaparak koltuğa otururken bakışlarımı ondan çekmedim. Boran elini çenesine doğru götürüp orayı kaşırken iç geçirdi. "Babalarımız öyle sandığın gibi iş insanı değil. İş insanı adı altında başka işleri var."6
"Nasıl işler?" dedim kalbim hızlı hızlı atarken. "Ne bu devletin isteyeceği ne de bizim isteyeceğimiz işler." Kaçamak verdiği cevapla birlikte kaşlarım çatıldı. "Kaçakçılık gibi mi? Boran açık açık söyler misin şunu." Tedirgin bir biçimde yüzüne bakarken Boran iç geçirdi. "Kaçakçılık, insan ticareti, belki uyuşturucu. İşte ondan bir sürü adam bekliyor kapımızda. Onların yuvasını dağıttığı, kendine düşman ettiği kişiler bize zarar vermesin diye."7
Ondan abime sormuştu. Benim bilmediğim düşmanınız var mı diye. Mesele kumar değildi. Abimde biliyor muydu yani?
Yuvasını dağıttıkları insanlar diyordu… O bahsettiği dağıtmanın aklımdan geçen olmadığını diledim içimden. Uyuşturucu, insan ticareti, kaçakçılık… Daha neler öğrenecektim ben? Nasıl bir adamdı baba dediğim adam? Boğazım düğüm düğüm olurken duyduklarımı sindiremedim ilk önce. Beynim durur gibi olmuştu, başımda bir zonklama vardı. Boran gerçekten haklıydı, belki de öğrenmemeliydim.1
Sonra zihnimden geçenin doğru olmadığını onaylaması için Boran’a baktım. “Yuva dağıtmak… Birinin canını…” diye sözüme başlasam da devamı gelmiyordu elbette. Birinin canını almak… O kadar korkunçtu ki. Uyuşturucu yüzünden insanların hayatlarını mahvediyorlardı, bunu zaten anlamıştım ama kastettiği bu muydu?1
Hiçbir şey söylemeyip suratıma düz bir ifade ile bakarken sessizliğinden cevabımı almıştım bile. Böyle bir şey olmasaydı hayır derdi, reddederdi. Ama sadece suratıma bakıyordu. Bir zamanlar baba dediğim adam insan öldürüyordu yani. “Mafya yani?” dedim tekrardan. O kadar yabancı bir sözcüktü ki benim için. İnsan nasıl kabullenirdi bunu?5
Boran tam önümde duran sehpaya oturarak bana doğru eğildi. Direkt gözlerimin içine bakarken elini uzatıp ellerimden tuttu. Bense hala daha şok halindeydim. “Mafya… mafyayı geçtim katil. Onlar katil…” Kendimi ikna etmeye çalışırcasına konuşurken gözlerim benden bağımsız dolmaya başladı. Boran haklıydı, bugün bunu duymaya gerçekten hazır değildim. Daha o adamın sözlerini hazmedememiştim. Şimdi katil olduğunu öğreniyordum.1
“Ben ona baba dedim yıllarca ama o belki de başka çocukların babasını öldürdü, gençlerin zehirlenmesine neden oldu…” Gözyaşlarımdan Boran’ın yüzünü net seçemezken öğrendiklerimin ağırlığı kalbime çöktü. Yüreğimde kocaman bir acı, can yakan bir sızı oluştu. İçim cayır cayır yanmaya başladı. “Abimin haberi var mı?” Sesim içime kaçmışken tüm bedenimin zangır zangır titrediğini hissediyordum.3
Boran sorumu cevaplamadan oturduğu yerden kalkıp mutfağa gitti hızlı adımlarla. Sonra da bir bardağa su doldurup aynı hızlı adımlarla tekrar yanıma geldi. Biraz önceki gibi tam karşımdaki sehpaya oturarak elime bardağı tutuşturdu ve elini destek yaparcasına elimin üzerinde tutarken sakinleştirici bir ses tonuyla konuştu. “Sakin ol, şu suyu iç bir.” Dediği gibi sudan birkaç yudum içerken hala daha titriyordum.2
Boran bardağı elimden alıp sehpaya koyarken ben sorumu yineledim. “Abimin haberi var mı?” Boran bana doğru bakarken başını iki yana salladı. “Bilmiyorum ama bildiğini sanmıyorum.” Bu istediğim cevap değildi. Biliyor olabilirdi. Bilip nasıl susardı? Nasıl baba derdi o adama?2
Peki Boran, o nasıl biliyordu onca şeyi?
“Sen nereden biliyorsun bu kadarını? Yoksa sende mi…” deyip sustum. Bir an için kendimi tutamamıştım. Tutamadığım için o suçlayıcı cümle dudaklarımdan dökülmüştü ve cümlenin dökülüşüyle birlikte Boran’ın hafif endişeli olan yüz ifadesi değişmişti. Bakışları ciddileşmişti. Gözlerimi net görebilmek için eğildiği pozisyonu bırakıp yerinde dikleşirken dudaklarında bakışlarının ciddiliğinden farklı alaylı bir gülüş oluştu. Bakışlarının soğukluğu o gülüşü gölgeliyordu.11
Oturduğu yerden ayaklanırken müdahale etmek zorunda gibi hissettim kendimi. “Boran, ben öy-“ cümlemi tamamlayamadan soğuk sesini işittim. “Neyi kastettiğini gayet iyi anladım, mafya olsam herhalde gelip sana açıklama yapmam değil mi? Bizi şikâyet edebilecek birine bizim hakkımızda bilgi verecek kadar salak değilim çok şükür. Mafya olsam senin yanımda ne işin var? Seni korumak için didinirken bu işin içine mi sokarım, o kadar mı şerefsiz görünüyorum oradan?”10
“Hayır tabii ki.” Dedim hızla itiraz ederek. Boran alaylı bir şekilde bana bakmaya devam etti. “Nereden biliyorum açıklama da yapayım. Babamın kumar dışında başka işler çevirdiğini anladım, herkesin hesabını tek tek kontrol ediyorum çünkü. Bu paranın kaynağı nereden geliyor diye araştırdığımda birkaç isim elde ettim ve araştırma yaptım. Sonra da babamı takip ettim, suçüstü yakaladım onları silah kaçakçılığı yaparken. Kapıda duran tüm adamlar benim seçimim, bana çalışıyorlar. Onlarla bir plan yapıp bastım onları. Babam her şeyi anlatmaya mecbur kaldı. Polise gittim gizliden gizliye, ne oldu biliyor musun? Deliller yok edildi.”5
Özellikle son cümlesinin üzerine bastırmıştı. Gerçekten çok korkunçtu. Ülkede böyle bir yapılanma vardı ve deliller yok ediliyordu. Bu da ellerinin kollarının uzun olduğunu gösteriyordu ve tabii hukuk sisteminin nasıl çalıştığını gözler önüne seriyordu. Kanım donmuştu resmen.1
“Baban benden neden nefret ediyor soruyordun, cevabını öğrenmiş oldun. Delillerde hala elimde, eğer babanla ilgili olanlara inanmıyorsan gösterebilirim. Ama benim böyle bir adam olmadığıma inanmıyorsan diyecek başka bir şeyim yok İnci. Güvenmeyip gitmek istiyorsan da gidebilirsin, zorla tutacak değilim seni. Güvenli bir yer ayarlanır birkaç saate, evlilik işine gelince de şirketi bırakıp yurtdışına gidebilirsen gidersin. Orada daha güvenli olursun, güvenliğini sağlarız her açıdan. Anlaşmada burada biter. Kararını bildirirsin.”7
Ciddi bir şekilde cümlelerini bitirdikten sonra benden cevap beklemeden kapıya doğru ilerledi ve çıktı. Arkasından bakakalırken tüm duyduklarımın altında ezilerek koltuğa çöktüm tekrardan. Elimi yüzüme kapatırken ne düşüneceğimi şaşırmıştım. Babamın bir yapılanma içinde olduğunda mı, abimin bunu bilmesi ihtimaline mi, Boran’a öyle bir cümle kurup kırılmasına mı yoksa baba dediğim adamın yaptıklarına mı üzülsem, şaşırsam, düşünsem bilmiyordum.8
Babamın öyle biri olması umurumda bile değildi, tek umurumda olan verdiği zarardı. Kim bilir kime nasıl zararlar vermişti. Elimde olsa bildiklerimi bir polise anlatırdım ama Boran’ın bile elinde olmadığına göre her şey çok karışıktı.
Taşlar birer birer yerine oturmuştu. Dedemde biliyordu, o yüzden beni Boran’a emanet etmişti. Babamın yaptığı işten haberi vardı o yüzden şirketi bana emanet etmişti çünkü babam şirketi o işler için paravan olarak kullanabilirdi tüm yetki onda olduğunda ancak şimdi yetkileri sınırlıydı. O yüzden şirketi bırakıp gidemezdim. Kaldı ki muhtemelen Boran’ın bu işlerin içinde olmadığını bildiği için beni ona emanet edip korumasını istemişti. Güney tek başına beni koruyamazdı. Boran hem korunmamı sağlayacaktı hem de şirket için bana yardımcı olacaktı. Dedem böyle düşünerek bir karar vermişti, Boran’da beni daha rahat korumak için evlenme teklifi etmişti. Şimdi anlamıştım her şeyi.6
Boran’ı suçlayarak hata yapmıştım. Ama beni anlaması gerekiyordu, öğrendiklerim çok ağırdı. Öz babam mafyaydı. Bunu sindiremeden yanı başımda bana destek olan adamında öyle olmasından korkmuştum. Çünkü ona yavaş yavaş güveniyordum ve güvenimin boşa çıkması beni bitirirdi.3
Dakikalar geçerken zihnimdeki karmaşa devam ediyordu. Elimi boynuma atarken düzgünce nefes almaya çalıştım. Bu nasıl bir histi böyle? Ben nasıl bir adamın kızıydım, nasıl bu kadar ileri giderdi? Resmen utanıyordum ondan. Ne yapacaktım, bildiklerimi bilmiyormuş gibi nasıl davranacaktım? O isimlerini bulduğumuz kişilerde bu işin içinde miydi mesela? Bunu Boran’a sormam gerekiyordu.3
Kapının aniden çalınmasıyla irkilerek oturduğum yerden kalkıp hızlıca kapıya ilerledim. Boran’ı görmeyi beklerken Fatih’i görmek hayal kırıklığına uğratsa da bunu yüzüme yansıtmayarak Fatih’e baktım. O ise konuştu. "Evden istediklerin geldi yenge, bir de evlerden biri hazır abim haber vermemi istedi, gitmek istersen seni götüreceğiz."6
Başımı iki yana salladım hemen. "Gitmeyeceğim Fatih, abine söylersin." dedim kendimden emin bir şekilde. Ardından Fatih’in elindeki çantaya doğru uzandım. "Teşekkür ederim." Fatih çantayı verirken konuştu. "Nasıl istersen yenge, biz buralardayız bir isteğin olursa."2
Tamam manasında kafamı sallarken Fatih kapıdan uzaklaşmaya başladı. Bense hızla arkasından seslendim. "Boran nerede?" Hava serindi, benim yüzümden her zaman geldiği evde yabancı gibi olmasını istemezdim. Dışarıda kalmasını hiç istemezdim çünkü hasta olabilirdi. Fatih soruma hızlıca cevap verdi. "Buralarda, bir telefon görüşmesi yapıyor."2
"Sağ ol." Fatih baş selamı verirken bende küçük bir tebessüm ederek kapıyı kapattım. Gerçekten kırılmış olmalıydı. Söylediği gibi güvenli evi hızla ayarlamıştı. Onunla olmak istemiyorsam diye gitmemi bile teklif etmişti. Keşke bu kadar kolay olsaydı. Şirketi emanet edebileceğim biri olsa beklemez giderdim belki. Ama kimse yoktu. Güney yapamazdı. Abim her ne kadar babama rest çekse de bilmiyordum işte, güvenemiyordum.5
Çantamı kanepenin üzerine bırakıp içini açtım hızlıca. Derin istediklerimin hepsini eksiksiz bir şekilde koymuştu. Ütülü ve askıda asılı olan takım elbiseleri çıkartarak içki dolabının kulpuna taktım. Benim için koyduğu şortlu pijama takımını elime alarak üst kata doğru ilerledim. Evi fazla karıştırmak istemiyordum ama direkt kapının açıldığı bir ortamda da üzerimi değiştiremezdim.
Hızlı bir şekilde üzerimi değiştirdikten sonra aşağı inerek biraz önce astığım takım elbiseyi alarak tekrar çıktım. Çift kişilik bir yatak, yatağın karşısında da gardırop vardı. Onun kulpuna asarak tekrar indim. Kanepeye ilerleyerek uzandım. Bakışlarım yanan şömineye kaydı. Odunların çıtırtıları, ateş... insanı rahatlatıyordu. İki elimi birleştirerek yanağımın altına koyarken dikkatimi iyice şömineye verdim.1
İçimde resmen kocaman bir boşluk oluşmuştu. Soğuk, karanlık ve dipsiz bir boşluk…
İnsanın babası tarafından istenmemesi ne demekti, bunu kelimelere dökemezdim. Bu kelimelerin karşılığı kitaplarda yoktu bence. Hayatım boyunca içten içe arzuladığım sıcaklığın, güvenin, ait olma duygusunun ta kendisiydi o. Ama ben o duygunun kapısından bile geçememişim. Beni bir yabancı gibi görmüştü hep. Hatta bir düşman gibi.2
Daha bunları sindiremeden şimdi bambaşka şeyler öğrenmiştim ve artık iyi ki diyordum. İyi ki beni sevmiyordu. İçten içe ona beslediğim ufacık sevgi kırıntıları vardı hiç istemesem de. Ama şimdi hepsi silinmişti sanki. Onun sebep olduğu şeyleri düşünmek kalbimde kocaman bir acı yaratmıştı ve o acı, içimdeki sevgi kırıntılarından üstündü. Sözleriyle, davranışlarıyla bir bir o kırıntıları yok etmeye başlamıştı, hatta bugün en ağır darbeyi vurmuştu ama hiçbiri Boran’ın anlattıkları kadar öldürücü olmamıştı. Öğrendiklerimi nasıl hazmedecektim bilmiyordum ama rahatlamaya, düşünmeye, bir şeyleri kendi kafamda tartmaya ihtiyacım vardı bunu biliyordum…2
◔◔◔
Boran evden çıktığında evin önünde bekleyen adamlarının bakışlarının ona döndüğünü gördü. Onlara bakmasıyla birlikte adamlar bakışlarını çevirirken Fatih koşar adımlarla yaklaştı Boran’ın yanına. "Bir şey mi oldu abi? Bir şey mi istedin?"
"Sigara var mı Fatih?" Boran’ın sorusu ile Fatih şaşırdı. Çünkü biliyordu ki Boran sadece canı çok sıkıldığında sigara içerdi. O da birkaç dal. Yoksa bağımlı değildi. "Canını sıkan bir şey mi var? Halledelim hemen." Fatih meraklı gözlerle abisine bakarken Boran burukça baktı Fatih’e. "Senin bile halledemeyeceğin bir şey aslanım." Derken elini Fatih’in omzuna koyup sıktı Boran. Ardından tekrar konuştu. "Sigara?"6
Fatih daha fazla karışmak istemediği için elini ceketinin iç cebine sokarak bilinen markanın sigara paketini çıkardı. Kapağı açıp Boran’a doğru uzatırken bir yandan da çakmağı çıkardı cebinden. Boran sigara kutusundan bir dal aldıktan sonra dudaklarının arasına bıraktı. Fatih’in uzattığı zippo çakmağı da alarak sigaranın ucunu yaktı ve sigaradan bir nefes aldı. Duman ciğerlerini yakarken sigarayı orta ve işaret parmağının arasına sıkıştırarak dudaklarından ayırdı ve dumanın dudaklarının arasından dışarı sızmasına izin verdi.4
Bir yandan da bakışlarını Fatih’e çevirdi. "Aral Holding'e yakın olan evlerden birini hazırlat Fatih. Güvenliğini sağla. Her şeyden emin olduğunda yengene haber ver ve onunla oraya gidin. Ben biraz burada kalacağım."4
Bunu söylemek zordu Boran için. Çünkü buraya gelirken en azından İnci ile aralarındaki bağı daha da kuvvetlendirebileceğini ummuştu. Ancak yanıldığını daha şimdi anlıyordu. Aslında İnci'nin de bir suçu yoktu, kim olsa sadece 3 aydır tanıdığı adama güvenmezdi. Ama Boran güvensin istemişti. Çünkü bu zamana kadar onun güvenini kıracak hiçbir şey yapmamıştı. Yapmazdı da.8
Boran'da anlıyordu İnci'yi. Bunu sorgulaması doğaldı ama en azından bunu sorgulamayacak kadar güven duygusu oluşturabildiğini düşünmüştü. Aslında o güveni oluşturmuştu da ancak İnci olayın şoku ile öyle bir tepki vermiş ve sonrasında daha cümleyi söylerken pişman olmuştu. Boran için sadece onu babalarıyla eş tutması kırmıştı. Tek yaptığı işe gidip gelmekti ancak belli ki bu güveni İnci'ye sağlayamamıştı.2
Evin girişinde bulunan merdivenlerden inerek taş yolda yürümeye başladı. Bir elinde sigara, diğer eli cebinde denizin sesiyle rahatlamayı umarak ilerliyordu. Biraz önce duyduğu şey zoruna gitmişti ama bunun için İnci’ye tavır alacak değildi. Elinden gelen tek şey İnci gitmek istiyorsa gitmesi için yardımcı olmak ve gittiği yerde güvenliği için önlem almaktı. Evden çıkması da İnci’nin kafasını toparlayarak düzgün bir karar vermesini sağlamak içindi ve tabii bir de kendi kafasını toplamak için. Kendi içinde bunları bugün anlatmasaydım diyen suçlu bir tarafta vardı ve onu susturmaya çalışıyordu.4
Tek dal sigarası çoktan biterken fazla uzaklaşmadan yürümeye devam etti. İnci’ye bu güvensizliği aşılayan babası denen adam ve Lucas için lanetler okudu. O gün onları orada gördüğünde İnci’nin mutluluğu gözlerinden okunuyordu, şu an kendisine bakarken ki gözlerle değil de gözlerinin içi parlarcasına bakıyordu mesela o adama. Yüzünde utangaç bir gülümseme değil, çok mutlu olduğunu gösteren içten ve tüm dişlerini gösterecek bir gülümseme vardı. Boran bunların hiçbirini kendine karşı görmemişti. Canını en yakanda buydu zaten.4
Yanlış zamanda karşılaştık diye geçirdi içinden. Eğer her şeyden önce karşılaşsaydık böyle olmazdı diye de ekledi. Her şey daha farklı olurdu, mutlu olurduk diye düşündü. Çünkü kendisi bir tek ona karşı bu şekilde hissetmişti ve yan yana durdukça da içinde başlayan o sevgi tomurcukları büyümüş, çiçek açmıştı. Aynı çiçekleri İnci’nin de kalbinde açtırmaya çalışıyordu. Başarabildiğini düşünmüyordu ama zamanla olacağına inancı vardı.2
Tabii her şey yine İnci’ye bağlıydı. Boşanmak isterse her şey başlamadan biterdi. Boran yanında durmak istemeyecek birini zorla yanında tutmazdı. O yüzden İnci ne karar verirse kabullenecekti. Zorla sevgi olmazdı. O zaman sevgisini kalbine gömerdi ve sadece 2 aya kadar yakın süren, rüya gibi geçen o günlere tutunup hayatını devam ettirirdi.2
“İnci yengemin kıyafetleri geldi abi, kendisine teslim ettik. Emrettiğin gibi evde hazır. İnci yengeme ilettim sözlerinizi.” Fatih’in sesiyle Boran düşüncelerinden sıyrılarak Fatih’e baktı. Duyacağı cevap şu an alacağı kararların temelini atacaktı o yüzden dışarıdan ciddi ama içeriden korkarak baktı karşısındaki adama. Fatih, abisinin cevabı duymayı beklediğini bildiği için uzatmadan devam etti. “Gitmeyeceğim, abine söylersin diye karşılık verdi.”2
Aldığı cevapla kaşları havalanırken bunu İnci’den beklemediğini fark etti Boran. Biraz önce içinde yıkılan umutlar yeniden toparlandı. İnci gitmeyecekse bir umut daha vardı. “Tamam aslanım, sen yerine dönebilirsin.” Fatih başıyla onaylayıp hızlı adımlarla kapının önüne ilerlerken Boran elini ensesine atarak derin bir nefes verdi. Tek kelime, gitmeyeceğim. Herkes için küçüktü belki ama Boran için anlamı büyüktü, İnci’nin kendisine güvendiğini gösteren bir kelimeydi. Güvenmese kalmazdı.7
Yürümeye devam ederken üzerinden yük kalkmış gibiydi. Birden telefonun çaldığını duyduğunda beklemeden cebinden telefonu çıkardı ve ekrana baktı. Gördüğü isim şaşırmasına neden olurken telefonu açıp kulağına götürdü. "Siz beni arar mıydınız Egemen bey?" Onun alaycı sesine karşılık Egemen telefonun diğer ucunda göz devirdi. "Aramazdım da işte el mecbur." Boran aldığı cevapla sırıtırken cevap verdi. "Hayırdır?"2
"Hayır hayır, kardeşimi sormak için aradım. Onu aramadım bilerek, nasılsın desem iyiyim der. Nasıl?"4
Egemen, İnciler gittikten sonra babasıyla büyük bir kavga etmişti. Sonra da resti çekip eşini de çocuğunu da alarak evi terk etmişti. Serap hanım çok yalvarmıştı ama dinlememişti Egemen, şimdi oteldelerdi. Bir iki gün içinde de yeni evlerine taşınacaklardı. Egemen'in de canına tak etmişti artık babasının yaptıkları. O yüzden çareyi bu şekilde bulmuştu. Aklı da bir yandan kardeşinde kalmıştı. Yine de İnci'yi aramayıp Boran’ı aramıştı, çünkü biliyordu ki İnci ne kadar iyiyim dese de iyi değildi. Boran'da bunu açık açık Egemen'e söylerdi.9
"İyi değil." dedi Boran, Egemen’in duymak istediği şeyi söyleyerek. "İyi değil ama bunu yansıtmıyor bile, içine atıyor. Siz bu kıza ne yaşattınız bu kadar Egemen? İçin için ağlıyor da kötüyüm, ölüyorum demiyor." Bu konuda sinirliydi Boran.7
İnci psikologdu. İnsanların konuşarak derdini, yaşadıklarını atlattıklarını biliyordu, öyle hafiflediklerine bizzat şahitti ama kendisi bunu yapmıyordu. Yapamıyordu. Ancak kriz anında bunu yapmıştı. Onun dışında sessizliği ile karşısında kalakalıyordu. İnci'nin küçükken derdini anlatmaya çalıştığında onu kimsenin dinlemediğini bilmiyordu ama. Dedesi elinden geleni yapıyordu ama küçükken yaşadığı görmezden gelinmenin İnci'nin üzerinde böyle bir etki yarattığını kimse bilmiyordu.4
Egemen iç geçirdi o an. Ne dese boştu. Boranda zaten cevap almak için sormamıştı bu soruyu. "Seninle de mi konuşmuyor?" Egemen merakla konuşurken Boran onun görmeyeceğini bilerek alayla güldü. Onunla hiç konuşmuyordu zaten. "Neredesiniz siz? Geleyim ben yanınıza." Egemen tekrar konuştuğunda Boran hızla cevap verdi. "Evde değiliz, İnci’nin biraz daha iyi hissedebileceği bir yerdeyiz. Şimdi o da çok yorgun, yarın konuşmak isterse o seni arar."
Buraya kafa dinlemek için gelirdi çoğunlukla Boran, kimsenin de haberi olmazdı. İnci'yi buraya getirme sebebi de denizi ve yeşil bir manzarayı sevdiğini bilmesiydi. O yüzden tercih etmişti burayı. Bugün babasından duyduğu şeyler çok ağırdı onun için. İnci belki alışmıştı ama Boran’a bile koymuştu sözleri. İnci’nin neden yaşadığı yeri evi gibi görmediğini daha iyi anlamıştı.
Egemen bir süre sessiz kaldıktan sonra konuşmadan edemedi. "Boran, ailene de sana da çok ayıp oldu. Sonuçta siz bizim için geldiniz. Özür dilerim ben babam adına." Bu sözlerde ciddiydi Egemen. Her ne kadar Boran ile aralarında bir rekabet olsa da babası çok ayıp etmişti. Egemen elinden geldiği kadarıyla müdahale etmişti ancak işe yaramamıştı.9
"Sizin için gelmedim Egemen, İnci için geldim ben oraya ve tabii Göktuğ için. Babaannemde arayı düzeltmek için geldi. En azından Doğa ve seninle. Seninle tek ortak noktamız var İnci... İnci aramızda oldukça seninle sık sık karşılaşacağız, bilirsin insan ne anadan geçer ne yardan. O yüzden senin bugün bizi savunman ve babana karşı gelmen en azından benim için kıymetliydi. Çabanı da gördüm. O yüzden en azından senin açından özür dilenecek bir şey yok."3
Boran’ın düşünceleri bu şekildeydi. Egemenin yaptıklarını gayet iyi görmüştü ve en azından İnci için aralarındaki meseleyi daha da büyütme taraftarı değildi, Egemende aynı şekilde düşündüğü için özür dilemişti zaten.
"İnci için her şeyi yaparım ben Boran, evet ona karşı tavır aldım. Üzdüm onu. Ama telafi etmeye de çalışıyorum. O yüzden o mutlu olsun diye gerekirse seninle görüşüp konuşacağız, İnci mutluysa buna katlanırım..." İkisi arasında bir süre sessizlik olduğunda Egemen merakla konuştu. "İnci'nin kazasıyla ilgili bir gelişme var mı? Ben gittiği mağazadaki kamera görüntülerine falan ulaşmaya çalıştım ancak silinmişti."
"Sadece bir araba var, içindeki belli değil. Plakada çok net görünmüyor. Masadan biri olduğunu düşünmüyorum bunu yapanın ama araştırıyorum. Yakında bulacağım." dediğinde Egemen mırıltı şeklinde onayladı. "O görüntüyü bana da atsana, belki ben bir şeyler çıkartırım."4
"Atarım." dedi Boran. Yeri geldiğinde yardım almasını da bilirdi hele ki ortak bir kişi için çabaladıklarını varsayarsa Egemen’e atmasında bir sakınca yoktu.
"Tamam o zaman, sonra görüşürüz." Egemenin cümlesini onayladı Boran. "Görüşürüz." Telefonu kapattıktan sonra birkaç saniye ekrana baktı. Ardından telefonu cebine koyarak tekrar denize doğru çevirdi bakışlarını tekrardan.
Bir süre daha yürüdükten sonra saatin geç olduğunu ve İnci’nin az da olsa kafasını toparladığını düşünerek eve ilerledi. Kapının önündeki adamlarına selam verip kapıyı tıklattı. İçeriden bir cevap gelmemesiyle birlikte kapıyı aralayarak içeri girdi ve ardından kapıyı kapattı. İlk önce mutfağa doğru bakıp İnci’yi bulamayınca bakışlarını kanepeye doğru çevirdi.
Kanepeye baktığı an orada elleri yanağının altında, dizlerini kendine doğru çekmiş olan kadını gördüğünde dudaklarında küçük bir kıvrılma meydana geldi. Kalbi göğüs kafesini parçalamak istercesine hızlanırken huzuru hissetti. Sadece ona bakarken bile bu his tüm bedenini sarıyordu, öyle bir etkisi vardı işte. Yanına doğru ilerlerken gözleri hiçbir şekilde açıkta kalan bacaklarına doğru kaymadı zira asıl izlemek istediği yüzüydü. İnci uyumazken yapmaya cesaret edemediği şeyi yaparak uzun uzun izlemek istiyordu.5
Sehpanın üzerine oturup başını omzuna doğru eğdi ve kızın yüzünü incelemeye koyuldu. Kaşında bandaj vardı ama bu güzelliğinden hiçbir şey götürmüyordu. Götüremezdi de. Boran için en güzel kadın İnciydi zaten. Kalbi bir tek onun güzelliği ile büyülenmişti. Onu görüp de gülüşüne aşık olsa da ve şimdi o gülüşü göremese de sadece yanında olması, böyle o uyurken onu izlemek, bazen şakalaşmak, konuşmak bile yeterliydi onun için.6
Dakikalarca, yüzünü ezberlercesine onu izledikten sonra kanepede yatmasını istemeyerek oturduğu yerden ayaklandı. Zaten evde kanepe köşelerinde uyuyordu ve burada uyusun istemiyordu. En azından bugün duyduklarından sonra iyice dinlenip zinde kalsın istiyordu. O yüzden bir elini İnci’nin bacaklarının altından ve bir elini de belinden geçirerek bir çırpıda kucakladı. Hiç zorlanmadan merdivenlere ilerleyerek çıktı.8
Yatağa yaklaşıp dikkatlice yatırırken İnci’nin mırıltısını duydu. “Baba, yapma…”8
O adam benim babam değil demişti. O zamandan beridir de baba demiyordu ancak içinde bir yerlerde hala baba sevgisine muhtaç küçük bir kız çocuğu vardı İnci’nin. Boran bunun farkındaydı ama elinden gelen hiçbir şey yoktu. Kendi babasından medet umsa umamazdı. Başka bir baba figürü yoktu ortada. İçi cız ederken İnci’nin sesini işitti tekrardan. “Baba…”
Acı çekermiş gibi çıkan ses tonuna ve yüzüne eşlik eden, gözünden kayıp yastığa damlayan gözyaşı ile müdahale etmek istedi Boran. “İnci…” Ürkütmemek için kızın ismini fısıldarken ekledi. “Kâbus görüyorsun.” Hiçbir şekilde dokunmadan sadece ismini seslenip uyandırmak isterken İnci bir kez daha fısıldadı. “Onlar masum…” Bu kez bugün anlattıklarıyla ilgili kâbus gördüğünden emin oldu Boran. Kızın etkileneceğini bildiği için erteliyordu sürekli ve düşündüğü gibi de olmuştu.5
“Yapma!” Kızın aniden bağırarak uyanmasıyla birlikte ne yapacağını bilemedi Boran. Neden başında durduğunu açıklamak amacıyla kendini hazırlarken İnci ile göz göze geldi. İnci, Boran’ı gördüğü an büyük bir rahatlama hissederken hala uykuyla uyanıklık arasındaydı ve gerçeği sorguluyordu. Çünkü rüyasında Boran’da vardı, yanı başındaydı her zaman olduğu gibi. Şimdi de yanındayken hala rüyada olduğunu düşünüyordu.
Gözleri ağır ağır tekrar kapanırken Boran uyuduğunu düşünerek yavaşça adım attı. Tam o sırada elini kavrayan elle afallayarak olduğu yerde kalakaldı. Geriye doğru dönerken İnci’nin mırıltısını duydu. “Gitmesen olmaz mı?” Buna muhtaçmış gibi çıkan ses tonu ile ne yapacağını şaşırdı Boran. İnci’yi savunmasız gördüğü ilk an değildi ama bu İnci’nin ona sığındığı ilk andı. Rüyanın etkisiyle olabileceği ihtimali de zihninin köşesindeydi ama bunu umursamadı Boran. “Gitmiyorum…” diye karşılık verdi kıza doğru.9
İnci'nin elini bırakmadan yatağın yanına yaklaşırken İnci'nin üzerinde yattığı yorganı nazikçe kaldırıp üzerine doğru örttü. Sonra da gocunmadan yere doğru oturdu. Kolunu yatağa doğru yaslayıp İnci'nin elini daha kolay tutmasını sağladı. Bakışları birbirine kenetlenmiş ellerindeyken kalbindeki sıcaklık arttı. İnci'nin ona sığınması kalbindeki sevgi kıvılcımlarının fitilini ateşlemişti. Artık sevgisi kalbinden taşacaktı ama bütün gücüyle içinde tutmaya çalışıyordu.7
Koskoca Boran Demirhanlı, yatağın kenarına çöküp bir kadın için orada bekleyecekti. Buna kimse inanmazdı. Boran'da kardeşi ve sevdiği kadın dışında kimse için yapmazdı bunu zaten. Aşk böyle bir şeydi, insana yapmayacağı şeyleri yaptırırdı. Boran'da bu aşkın esiri olmuştu. İnci ondan kaçmasa, belki duygularını açabilse onun elinden tutup beklemek bir kenara kollarının arasında da uyuturdu, şefkatiyle sarıp sarmalardı. Ama olmuyordu işte, böyle uzaktan uzağa yanında olmaya ve onun için bir şeyler yapmaya çabalıyordu, çabalamaya da devam edecekti.2
Çünkü sevgi, o yanında olmasa bile, bir ilişkileri olmasa bile bunu gerektirirdi. Boran, İnci yıllarca ondan uzak olmasına rağmen içindeki sevgiden vazgeçememişti, sadece bu duygudan kaçmaya çalışmıştı.2
İnci yan dönerek yönünü Boran’a çevirirken bunu bilinçsizce yapmıştı. Ancak korkuyla uyandığı uykudan sonra yanı başında Boran’ı görmek rahatlatmıştı onu. Şimdi tekrar uykuya dalmasının en büyük sebebi onun burada olmasının bedenine verdiği rahatlıktı. İnci belki kendine itiraf edemiyordu ama çoktan güvenmeye başlamıştı Boran’a. Tuttuğu elin sıcaklığı ben buradayım dercesine ona güven veriyordu. Boran tanıştığı ilk günkü gibi kalsa asla ona güvenmezdi, elini tutmak bir kenara belki burada yanında bile kalmazdı ama öyle değildi. Gönül rahatlığıyla kendini ona bırakabiliyordu.3
İnci mışıl mışıl uyurken Boran dizinin tekini kendisine doğru çekip kolunu da dizine yasladı. Bakışları İnci’nin yüzündeyken gözlerini aheste aheste kapatıp açarak onu seyretmeye devam etti. Zaten ne kadar izlese de doymazdı bunu biliyordu. İçinde 2 yıllık bir hasret vardı. Şimdi de yanı başındaydı ama istediği gibi dokunamıyordu, sevemiyordu, sevgisini hissettiremiyordu. O yüzden böyle uzaktan uzağa izlerken zamanın nasıl akıp gittiğini de anlamıyordu.6
Saatler sonra Boran’da uykuya daldığında elleri hala birbirine kenetliydi. Ne Boran ne de İnci o ellerin bir süre sonra ayrılmamayı temenni ederek birleşeceğini ve sonra da bazı sebepler yüzünden ayrılacağını bilmiyordu…37
Bölüm Sonu
‣‣‣ Bölümü sevdiniz mi? Küçük bir geçiş bölümü diye düşünebiliriz.16
‣‣‣ Geçiş bölümü dedim ancak İnci’nin birçok gerçeği öğrendiği bir bölüm oldu. Sizce neler olacak bundan sonra?10
‣‣‣ İnci ve Boran sahneleri nasıldı? İnci’nin düşünceleri, Boran’ın tavrı…5
‣‣‣ Yazarın anlatımından olan kısmı sevdiniz mi? Boran’ın duygularına değindik yeniden…12
‣‣‣ Egemenle Boran iyi anlaşacak gibi sizce?10
‣‣‣ Bir bölüm daha Ağva’dayız gibi duruyor, sonra yeni evimize geçeceğiz:) Bizimkiler kavga etmeden vakit geçirirler mi sizce? Nasıl sahneler bekliyor bizi, tahmininiz var mı?20
Diğer bölümde görüşmek üzere, yorumlarınızı bekliyorum…17
Okur Yorumları | Yorum Ekle |