
🖇️ Umarım severek okuduğunuz bir bölüm olur, keyifli okumalar dilerim...
🖇️ Satır arası yorum yapmayı ve oy vermeyi unutmayın lütfen...
5.Bölüm
Karşımdaki adam beni daha ne kadar şaşırtabilir dedikçe her gün daha fazla şaşırıyordum, şoka giriyordum. Türkiye’ye geldiğim günden beri her gün biraz daha artıyordu şaşkınlığım. Dedem, babam, abim derken bir de daha yeni tanıştığım adam çıkmıştı başıma. Söylediği cümlenin gerçekliğini sorgularken gerçekten o cümleyi duyduğumu kavradığımda dudaklarımdan tek bir kelime döküldü. “Ne?”
“Evlen benimle.” Boran biraz önce söylediği cümleyi başka bir tarzda yinelerken gözlerimi kırpıştırarak baktım yüzüne. Dalga geçiyor olmalıydı. “Ne bu, benimle alay etmek için bulduğun yeni yöntem mi? Gururumu kırdığın yetmedi şimdi de bu mu?” dedim sorgulayan bir biçimde. Sözlerimle birlikte kaşları çatıldı. “Saçma sapan konuşma İnci.” Sertçe söylediği cümleyle birlikte tek kaşımı kaldırdım. “Bence sen saçma sapan konuşma. Adamların önemli bir şey söyleyecek dediğinde bende ciddiye almıştım.”
Odadan çıkmak için kapıya doğru döndüğümde Boran konuştu. “Şu kapıdan çıktığında karşıma gelmen bir dakika sürmez, o yüzden boşuna çıkıp ayaklarını yorma. Karşıma otur ve beni dinle.” Söylediği cümleler sinirime dokunurken dişlerimi sıkarak ona döndüm. “Sen iyi alıştın bu emrivakilere! Konuşmakta dinlemekte istemiyorum kardeşim zorla mı? Çattık ya.”
“Evet zorla!” derken sesini yükseltti. “Anlamadan dinlemeden çekip gitmeye alıştın sende.”
“Sanki çok şey anlatıyorsun da!” diye aynı şekilde çıkıştım. Ateş çıkan gözlerle ona doğru dönerken ekledim. “Bunu neden yaptın diyorum, böyle olması gerekiyor diyorsun. Şunu nasıl yaptın diyorum, sorgulama yaptım diyorsun. Bir şey söylüyorum benimle zoraki konuşuyormuş gibi davranıyorsun. Bu mu anlatacakların. Kusura bakma buysa dinlemeyeceğim tabii ki. Sen kendini ne zannediyorsun, ayağına getirtiyorsun, üstten üstten bakıyorsun, emirler veriyorsun. Kapındaki adamlardan değilim ben. Haberin olsun.”
“Hiçbir zaman böyle bir şey ima etmedim.” Kendini savunurken alayla baktım yüzüne. “ İma etmene gerek yok, davranışların belli ediyor. Ayrıca ne ima ettiğini hatırlıyorum merak etme.” Söylediklerinin altında kalmadan konuştuğumda Boran gözlerini kapatıp başını havaya kaldırdı. İçinden sabır çekiyordu buna çok emindim. “Ulan bir kere hata yaptık bunu da yüzümüze vur sürekli anasını satayım.” Şikayetçi tonda konuşurken hızla itiraz ettim. “Bir kere mi? Biz yan yana geldiğimiz her an hata dolu. Senin hatalarınla.” Deyip onu işaret ettim.
Eliyle yüzünü sıvazlarken dudaklarını yaladı. Biraz öncekine nazaran daha sakin bir sesle konuştu. “Bak sana yardımcı olmaya çalışıyorum.” Dediğinde duraksadım. Boran ise devam etti sözlerine. “Her şeyin bir açıklaması var. Sadece doğru zaman değildi.” Tane tane kendini anlatmaya çalışırken merakla konuştum. “Şimdi doğru zaman yani.” Başını salladı. “Evet, bence şu an doğru zaman. O yüzden oturup beni dinler misin?” Biraz önceki sert sesine kıyasla daha nazik ve emir vermeden konuştuğunda sessizce mırıldandım. “İsteyince emir vermeden konuşabiliyormuşsun ne güzel.”
“Duyuyorum.” Sert ama çok can sıkmayan ses tonuyla konuşup gözlerime bakarken alaylı bir gülümsemeyle cevap verdim. “Duyman için söyledim zaten.”
Gözlerini gözlerimden ayırmadan bana bakarken iç çekerek başıyla sandalyeyi işaret etti. “Otur, adam akıllı konuşalım. Sonra gitmek istiyorsan gidersin. Ama ilk önce beni dinle.” Temin edercesine konuşurken oturup oturmamak arasında tereddütlüydüm. “Hadi.” Diye tekrardan bana bakarken sıkıntılı bir nefes vererek işaret ettiği sandalyeye oturdum.
Söylediğimi yalıyordum şu an. Ama bir insan bir insana boşu boşuna evlenme teklifi etmezdi. Ayrıca önüme uzattığı dosyada muhtemelen anlaşmalı evliliğin dilekçesiydi. İkimizin de bir çıkarı olacaktı. Bu yüzden merak ediyordum.
“Şimdi.” Deyip genzini temizledikten sonra devam etti sözlerine. “İlk önce sana bir şey dinletmek istiyorum.” Dediğinde hafifçe kaşlarımı çatıp baktım ona. Boran ise telefonunu çıkartarak bir şeylere tıkladıktan sonra telefonunu masaya bıraktı. Tam o anda dedemin sesi odada duyulmaya başladı.
“Boran, oğlum… Bunları sana yüz yüze söylemeyi düşünmüştüm ancak nasip olmadı. Elimden ancak ses kaydı atmak geldi. Her zaman bana karşı sevgi dolu, saygılı bir çocuk oldun. Belki dedenin arkadaşı olduğum için, belki de beni dedenin yerine koyduğun için ya da aramızda geçen o mevzudan dolayı bilmiyorum ama bundan çok memnun oldum. Her zaman seni destekledim, yaptığın şeyleri doğru buldum. Aynı deden gibisin. Başarılı, çalışkan, azimli. Hatırlıyor musun sana bir iyilik yapmıştım zamanında, sende bir gün bana ihtiyacın olursa koşulsuz şartsız yardım ederim demiştin. Benim yardıma ihtiyacım olmadı ama sana ihtiyacı olacak olan biri var oğlum: İnci…”
Cümleler içime otururken yutkunamadım. Bana söylediği şeyler zihnime birer birer düştü. Boran’a güven demişti. Şimdi öğreniyordum ki Boran’a da benim için bir vasiyet bırakmıştı. Ona güvenmesinin sebebi ona karşı iyi olması değildi herhalde. İşin içinde başka şeyler vardı.
“Ona yardımcı ol, bilmediklerini öğret. Omuzlarına büyük bir yük yükledim. Adnan durmayacak biliyorum. İnci’nin galip çıkması için her şeyi yap. Onu koruyup kolla, güvenebileceğim bir tek sen varsın etrafında. Onu emanet edebileceğim tek kişi sensin oğlum. Desteğini esirgeme, elini üzerinden çekme. Senden tek ricam bu.”
Boran ses kaydını durdurduğunda içimde büyük bir mahcubiyet hissettim. Dedem söylediği için o adamlarla konuşup bana oy vermelerini istemişti. Şimdi anlıyordum. O an o kadar sinirlenmiştim ki böyle olabileceğini asla düşünmemiştim. Düşünememiştim. “Ben…” diye sözlerime başladığımda Boran konuşmamı engelledi. “Bir şey söyleme, kim olsa aynısını yapardı. O an açıklamadım çünkü sizin şirketinizdeydik. Baban, abin veya kuzenin duyarsa hoş olmazdı bu ses kaydını.”
“Doğru…” dedim kabullenerek. Ardından ekledim. “Beni ondan tanıyordun yani, hastaneye de ondan götürdün.” Diye kendi çıkarımlarımı sıralarken başını iki yana salladı. “Hayır, bu ses dedenin ölümüyle elime ulaştı. Hepsi kendiliğinden olan şeylerdi.” Sakin bir şekilde cevap verdiğinde gözlerine baktım doğru söyleyip söylemediğini anlamak için. Samimi duruyordu.
Bunu kabullenerek başımı yere doğru eğdim. Kim bilir ne düşünüyordu. Dedemin kimseye güvenmemesi ve beni ona emanet etmesi aklına neler getirmişti Allah bilir. Ailemin bana olan davranışlarını biliyor muydu mesela. Bana acıyor muydu?
“Acınası bir haldeyim değil mi?” diye fısıldadığımda sessizliğin içindeki sert sesini duydum. “Kafanda kurmakta üzerine yok biliyorsun değil mi?” soruma soruyla cevap verdikten sonra ekledi. “Sen nasıl psikologsun böyle?” sorgularcasına bana bakarken gözlerimi gözlerine kenetledim. “Terzi kendi söküğünü dikemez diye bir söz var, bilir misin?”
Yaşadıklarımı bilse böyle konuşmazdı. Zamanında kendimi o kadar değersiz hissettirmişlerdi ki ben kendi kıymetimi bilemez durumdaydım. Üniversitede yavaş yavaş toparlanırken aldatıldığımda bu his tekrar çökmüştü kalbime ve Türkiye’ye geldiğim andan itibaren daha da artmıştı. Bilemezdi işte. Neden ani çıkışlarım olduğunu, neden bir şeyleri direttiğimi, kendimle ilgili olan şeylerde ezilmiş gibi hissettiğimi anlayamazdı. Kendimi sürekli aciz hissettiğimi bilemezdi.
“Ses kaydını dinledin.” Dediğinde başımı salladım. “Yaptıklarımın nedeni buydu. Ettiğim teklifinde.” Diye tok bir sesle konuşurken göz temasımızı hiç kesmedi. “Şirketin başına geçtin, daha açık bir hedeftesin. Dahası babanın planlarını öğrendin bugün, Bahadır ile olan.” Dediğinde kaşlarım çatıldı. “Sen nereden biliyorsun bunu?”
“Üzümü ye bağını sorma.” Diye konuyu kapatırken göz devirdim. “Teklifim şu, evlenelim. Sen bir Demirhanlı olursun. Böylece seni daha kolay korurum. Ayrıca şirkette yardımcı olurum. Bilemediğini bana sorarsın, yoksa yan yana gelmemizi açıklayamayız. İstiyorsan iki yıllık işletme yönetimi programını bitirirsin bu süreçte. Kendinden emin olduğunda ve ben güvenliğinden emin olduğumda boşanırız.”
Biraz önce uzattığı siyah dosyayı tekrar önüme koyarken gözlerimiz birbirinden ayrılmadı. Tereddütlerim vardı. Anlaşmalı da olsa evlilik yapmak doğru muydu bilmiyordum. “Diyelim evlendik.” Diye sözlerime başladıktan sonra ekledim. “Babamlarla ne sorunun var bilmiyorum ama daha büyük bir sorun oluşacak. Yani kendine düşman edinmiş olacaksın. Ailen ne diyecek bu duruma mesela? Ya da daha geçen gün yalanladık haberleri, bu senin kariyerini de olumsuz etkiler.”
“Bu teklifi yaparken her şeyi düşündüm.” Dedi Boran kendinden emin bir sesle ve aynı tonda devam etti. “Ailemi dert etme, bu kadını sevdim ve evlendim dedikten sonra kabul ederler. Yalanladık, ailelerimizin verdiği tepkiden korktuk çünkü deriz.” Söylediği cümleler kaşlarımı çatmama neden olurken başımı omzuma doğru eğdim. “Bu kadını sevdim, evlendim diyeceksin. Yani biz gerçekten birbirimizi severek evlenmiş gibi gözükeceğiz…” cümlelerinden anladıklarımı dile getirirken onayladı beni. “Başka türlüsü doğru olmaz.”
Birbirimizi seviyor gibi davranacaktık… Biz böyle sürekli tartışmaya meyilliyken bunu nasıl yapacaktık acaba?
“Sende böylece kuzeninle evlenmek zorunda kalmazsın.” Dediğinde yüzümü buruşturdum. Kuzenimle evlenmek yabancı bir adamla evlenmekten daha kötüydü. Ancak hala daha kafama yatmayan şeyler vardı. “Ben kuzenimle evlenmeyeceğim, işlerde de bana yardımcı olacaksın, koruyacaksın da.” Tüm bunları dile getirirken Boran dikkatle dinleyip onayladı beni. Bense ekledim. “Peki senin bundan çıkarın ne olacak?”
Gözlerine kararlılıkla bakarken Boran ellerini masanın üzerinde birleştirerek bana doğru eğildi. “Evlilik baskısından kurtulmak.” Verdiği cevapla kaşlarım havalandı. Boran ise merakımı gidermek adına konuştu. “Kardeşim Cihan, benden iki yaş küçük ve evli. Yani üzerimdeki baskılar arttı demek oluyor bu. Babaannem her gün yeni bir fotoğrafla geliyor.”
Duyduğum cümlelerle birlikte güldüm istemsizce. Evlenmemek için evleniyordu. Gerçekten komikti. Bakışları gözlerimden dudaklarıma doğru kaydığında dudaklarımdaki gülüşü sildim. Boran bu hareketimle bakışlarını kaçırıp genzini temizlerken mırıldandı. “Yani ikimizin de yararlanacağı bir teklif bu.”
“Tek çıkarın evlenmemek mi yani?” dediğimde Boran başını şöyle böyle dercesine sallayıp cevap verdi. “Elbette değil, şirketlerin geleceği açısından da mantıklı bir karar. El ele vererek birçok projeye imza atabiliriz. Baban başta olduğu sürece bu mümkün değildi zaten ve sen o evde Bahadır ile evli bir konumda olduğun sürece seni bu kararından döndürürlerdi. Dedenle ilk anlaşmamızı yapmıştık ama emin ol baban başa geçtiği anda o anlaşmayı feshederdi. Bir nevi iş için seni kullanıyorum gibi düşün. Sende beni hem kuzeninle evlenmemek hem de işi öğrenmek için kullanıyorsun.”
Söyledikleri mantıklıydı, şirketler için iyi bir adım olabilirdi elbette ama evliliğe gerek var mıydı bu tam bir muammaydı. “Babamlarla aranızda nasıl bir sorun var?” Merak içinde Boran’a bakarken omuz silkti. “Spesifik bir şey yok. Sadece birbirimizi sevmiyoruz. Buna ister çekememezlik de ister başka bir şey.”
Anladığımı belirtircesine başımı sallarken iç geçirdim.
Ne yapmam gerektiğini asla bilmiyordum. Yabancı biriyle evlenmek doğru muydu? Hiç tanımadığım birine nasıl güvenirdim? Bütün bunların yanında teklifin cazip yanları da vardı elbette. Bahadır abiden kurtulmak ve şirket açısından yararlı bir teklifti. Baban ne olursa olsun beni rahat bırakmazdı evlilik konusunda, o yüzden mantıklı olan buydu belki de: Evlenmek...
“Kabul ediyorum.” Dedim kendimden emin bir şekilde. Ardından ekledim. “Ancak şartlarım var.” Diye sözlerime başladığımda Boran önümdeki dosyanın kapağını açtı ve içindeki kâğıda dikkatimi vermemi istediğini belli edercesine konuştu. “Şartları konuşacağız elbette, ben örnek bir anlaşma hazırladım. Sende bak, istediklerini ekleriz.”
Onaylayarak kâğıda baktım.
İnci Aral ve Boran Demirhanlı arasında yapılacak olan evlilik anlaşmasının maddeleri aşağıdaki gibi sıralanmıştır:
1. Evli kaldıkları süre boyunca birbirlerini severek evlenmiş gibi davranacaklardır.
2. Boşanma her iki tarafın çıkarları ve istekleri doğrultusunda gerçekleşecektir.
3. Evli kalınan süre boyunca iki tarafta evliliğin gerektirdiği şekilde davranacaktır. Araya 3. Kişiler dahil edilmeyecektir.
.
.
.
Buna benzer birçok madde vardı kâğıtta. Dikkatle hepsini okuduktan sonra masanın üzerindeki kalemi alarak maddelerin en sonuna tekrar bir madde ekledim.
7. Taraflar birbirleriyle gerekmedikçe temas etmeyeceklerdir, taraflardan birinin istemediği bir şey gerçekleşmeyecektir.
Kâğıdı Boran’a uzattıktan sonra konuştum. “Bu maddeyi de eklersen anlaşma tamamdır.” Boran kâğıdı eline alıp maddeyi okuduktan sonra bana doğru baktı. “Baş başayken diye ekleyeceğim başına. Malum inandırmamız gereken kişiler var ve onların yanında asker arkadaşı gibi durursak inanmazlar.”
“Tamam.” Dedim mecburen. Haklıydı. İnanmazlardı. O an için sabredebilirdim böyle bir şeye. Boran kâğıdı katlayıp dosyanın içine koyarken tekrar konuştu. “Yarın nikahtan önce kâğıt hazır olur, imzalarız.” Dediğinde şaşkınca baktım gözlerine. “Yarın. Bu kadar çabuk mu?” Sorduğum soruyla onayladı beni Boran. “Evet, hızlı olması ikimiz için daha iyi olur. Kimliğini verirsen çocuklar işlemleri halleder.”
“Kimliğim çantamda, yani arabada.” dediğimde belli belirsiz başını salladı. Bense oturduğum yerden ayağa kalktım. Benim kalkmamla birlikte hiç beklemeden ayağa kalkarken gözlerine baktım. “O zaman saati haber verirsin bana.” Dedikten sonra aklıma gelen şeyle ekledim. “Numaramı vereyim”
“Var bende.” Hiç gocunmadan verdiği cevapla kaşlarım çatılırken sorgulamadım. Artık hiçbir şeyi sorgulamayacaktım çünkü bu kadarını beynim almıyordu. “Sana mesaj atarım, sende benimkini kaydedersin.” Başımı sallarken kapıya doğru yöneldim. Ardından aklıma gelen şeyle konuştum. “Bu arada sürekli beni ayağına çağırtman, emirler vermen evlendiğimizde de geçerli olmayacak. Maddeye eklersin. Birbirimize adam gibi davranacağız.”
“Bunu maddeye eklememe gerek yok, dikkat edeceğim.” Kendinden emin bir şekilde bana cevap verdiğinde bir şey demeden kapıya ilerledim. Boran tam arkamdan gelirken benden önce davranarak kapıyı açtı.
Mert ve Fatih’in bizi kapının önünde beklediğini gördüm o sırada. Odadan çıkarken Boran konuştu. “İnci hanımı otele bırakın.” Dediğinde hızla itiraz ettim. “Arabam burada, kendim giderim.” Boran saniyelik olarak bakışlarını bana çevirdi. “Onlar bıraksınlar.”
“Emredersin abi.” Fatih’in cümlesiyle birlikte dudaklarımı yaladım. “Daha saniyeler evvel söylediğin şeyi yapmıyorsun.” Direkt olarak gözlerine bakarak dile getirdiğim cümle ile Boran cevap verdi. “Bu konuda söz hakkın pek olmayacak, kusura bakma.” Dediğinde yüzümü buruşturdum. “Gıcıklığınla nasıl baş edeceğiz acaba?” diye mırıldanarak ilerlemeye başladığımda Boran’ın arkamdan seslendiğini duydum. “Duyuyorum İnci.”
“Duy Boran.” Dedim hiç ona doğru bakmadan. Bu böyle devam edecekse işimiz var demekti. Topuklu ayakkabılarım aynı gelirken olduğu gibi giderken de ses çıkartırken bu sefer içimde gerginlik ve korku değil başka düşünceler vardı.
Şirketten çıktıktan sonra Fatih şoför koltuğuna otururken bende yanındaki yerimi aldım. Ardından aklıma gelen şeyle birlikte çantamı alarak içinden cüzdanımı ardından da cüzdanın içinden kimliğimi çıkartarak Fatih’e uzattım. Sorgulamadan alırken merakla mırıldandım. “Neden verdiğimi sorgulamayacak mısın?”
“Verdiyseniz bir bildiğiniz vardır.” Dedi Fatih hızlıca. Dudaklarımı büzerek başımı camdan dışarı çevirdim. Güzel bir davranıştı.
Dakikalar sonra otele vardığımızda Fatih’te benimle otel odasına kadar çıkmıştı. Kapıdan içeri girdiğime emin olduktan sonra da gitmişti. Bu kadar tehlikede olacağım ne vardı hala daha anlamış değildim. Dedemde bundan korkuyordu, bugün Boran’da vurgulamıştı güvenliğin için diye. Anlamıyordum ama anlarsam hoşuma giden şeyler olmayacağından da emindim.
Üzerimi değiştirip direkt olarak yatağa girdiğimde tavana bakarak düşünceler içine daldım. Doğru mu yapmıştım bilmiyordum. Dedem ona beni emanet edecek kadar güveniyordu. Bunun nedeni neydi? Mesela dedemin bahsettiği yardım neydi? Nasıl yardım etmişti de Boran beni korumayı kendine borç bilmişti. Bunu sormayı unutmuştum evlilik teklifinden dolayı. Mutlaka soracaktım.
Tam düşüncelerime dalmışken telefonumun titremesiyle birlikte uzanarak telefonumu aldım. Kayıtlı olmayan numaradan mesaj geldiğini görerek mesajı açtım.
Gönderen: 0537….
“Boran ben, kaydedersin.”
Emrine karşılık göz devirmeden edemedim ve hızla cevap yazdım.
“Emriniz olur Boran Bey.”
“Nikah yarın öğlenden önce 9 gibi olur muhtemelen. Seni otelden alırlar.”
“Gerek yok, ben gelirim. Dikkat çeker. Hangi nikah dairesi olduğunu söylesen yeter.”
“Sabah görüşürüz."
Söylediğimi kale almayıp attığı mesajla birlikte sinirle telefonu kapattım ve telefonu yatağa bıraktım. Yüzümü yastığa gömerek düşünmemeye çalıştım. Ama beynimde o kadar çok düşünce vardı ki bugün bana uyku haramdı.
Aklıma gelen şeyle birlikte yattığım yerden doğruldum ve telefonu elime aldım. Hızla Güney’i arayarak kulağıma götürdüm. Ona olanlardan bahsetmem gerekiyordu. Sonradan öğrenirse kırılırdı haklı olarak. Birkaç çalıştan sonra telefon açılırken Güney’in endişeli sesini işittim. “İnci neredesin sen? Otele geldim yoktun. Aradığımda açmadın. Neredesin?”
Sahilde gezerken açmamıştım telefonunu, sonra ararım diye düşünmüştüm ancak birkaç saati içinde olanlar yüzünden unutmuştum. Onu daha fazla merak ettirmemek için konuştum. “Güney, nikah şahidim olur musun?” diye sorduğumda kulağımı sağır edecek kadar yüksek sesini duydum. “Ne? Ne diyorsun kızım sen?”
“Nikah şahidim olur musun?” diye tekrarladığımda Güney birkaç saniye sessiz kaldı. “Güney?” diye merakla konuştuğumda Güney cevap verdi. “Ciddisin sen.” Tam onu onaylayacağım sırada tekrar konuştu. “Kiminle evleniyorsun?”
“Boranla.” Dediğim anda biraz öncekine kıyasla daha yüksek bir şekilde bağırdı. “Ne?” Telefonu kulağımdan uzaklaştırırken mırıldandım. “Bağırmasana.” Güney ise beni umursamadı. “İnci Allah aşkına tek sorun bağırmam mı? Ne demek bu? Siz gerçekten sevgili miydiniz yoksa?” Çıkarımlarını söylerken itiraz ettim. “Hayır, her şeyi konuşuruz yarın. Ama nikah şahidim olman gerekiyor. En azından ailemden biri yanımda olsun.”
“Şokumu atlatabilirsem gelirim.” Dedi Güney bozuk bir sesle. “Güney...” sesimi mutsuz, mahzun bir şekilde çıkartırken Güney iç çekti. “Ah İnci nelere bulaşıyorsun bir bilsem.” Dedikten sonra ekledi. “Tamam, sabah haberleşiriz. Kardeşimi bu mutlu gününde yalnız bırakacak değilim.”
“Bir tanesin sen.” Dediğimde Güney güldü. “Biliyorum.” Egolu bir şekilde konuşurken bende güldüm. Güney ise ekledi. “Hadi hadi kapat, hazırlanmam gereken bir nikah var.” Dediğinde görüşürüz diyerek telefonu kapattım.
Uyumak için yatakta uzanır pozisyon aldım. Ne giyeceğimi de bilmiyordum. Beyaz bir şeyler giymem gerekiyordu. Rol yapacaksak her şey uygun olmalıydı. Beyaz bir elbise uygun olurdu. Ama yanımdaki beyaz elbise nikaha uygun muydu bilmiyordum. Gerçi çok da önemli değildi, ne de olsa bu gerçek bir nikah değildi…
*****
“İnci bu şekilde olmasına emin misin?” Güney kararsız bir biçimde bana bakarken burukça gözlerine baktım. “Başka türlü olsa ne olacak Güney? Gerçek bir evlilik olmayacak bu. Anlattım sana.”
Sabah erkenden gelmişti Güney. Hatta o kadar erkendi ki uykumdan o uyandırmıştı beni. Birlikte kahvaltı yapmıştık sonra ben hazırlanmıştım. Getirdiğim beyaz elbiselerden birini giymiş, ona uygun makyaj ve saç yaparak bugüne hazırlanmıştım. Pek gelin gibi durmuyordum ama idare ederdi işte. Fazlasına gerek yoktu.
Boran sabahtan arayıp nikah saatinin 9.30 olduğunu haber vermişti. Bende onlardan birinin gelmesine gerek olmadığını ve Güney ile geleceğimi söylemiştim. Kabul etmişti. Şimdi Güney ile arabadaydık. Nikah dairesinin önüne gelmiştik. Camdan dışarı bakarken Güney’in sesini işittim. “İstediğin an vazgeçebilirsin.”
“Böylesi en doğru olanı.” Dedim kendimi inandırmaya çalışırcasına. Emin değildim hala, tereddütlerim vardı ve bir süre daha bu tereddütler geçmeyecekti. En azından birkaç gün geçse bende emin olurdum ama böylesi zordu işte. “Ben senin yanındayım.” Derken elimi tuttu Güney. Güven verircesine gözlerime bakarken bende ona baktım birkaç saniye.
Ardından arabadan indim. Güney ile merdivenlerden çıkarken kapının hemen kenarında dikilen Fatih çekti ilk önce dikkatimi. Fatih bize doğru bakarken küçük bir baş selamı verdim. Fatih bana karşılık verirken Güney ile birbirlerine bakıp hiçbir harekette bulunmadılar. Hiç beklemeden kapıdan içeri girdiğimde bakışlarım direkt olarak kahverengi gözlerin sahibiyle buluştu. Bugün siyah gömlek yerine beyaz bir gömlek tercih etmişti her zamankinin aksine.
Ben ona bakarken o da benim üzerime doğru baktı. Çok fazla oyalanmadan bakışlarını bakışlarımda sabitlerken yutkundu. Benden sonra bakışları Güney’e takıldı. Hafiften kaşları çatılır gibi oldu onu gördüğünde, bakışları daha düz ve soğuk bir hal aldı. Güney ile derdi olması imkânsız sayılırdı. Güney hep dedemleydi. Bu bakışların sebebi başka bir şey olmalıydı.
“Yengem gelmiş.” Yaklaşık bir hafta önce tanıştığım Giray’ın sesini duyduğumda bakışlarım Boran’dan ayrılıp ona doğru çevrildi. Ettiği hitap yutkunmama neden olurken Giray ekledi. “Şansa bak ki yengemle ilk ben tanıştım, sen şansına küs.” Yanında dikilen aynı Boran gibi sessiz ve düz ifadeyle bana bakan adamı dürttü. Bu Korkut olmalıydı yengemin tariflerine göre. İçlerinde en cana yakını Giray’dı şimdilik.
“Merhaba.” Diye hem gergin hem utangaç bir biçimde mırıldandığımda Boran nihayet genzini temizleyerek konuştu. “Hoş geldin.” Dedikten sonra Güney’e bakarak sesindeki hoşnutsuzluğu belli ederek ekledi. “Geldiniz.”
“Ben Korkut.” Diyerek bana doğru elini uzatan adamla birlikte bakışlarımı Boran’dan çektim. Elini tuttuktan sonra cevap verdim. “İnci, memnun oldum.”
“Yüzlerinizden düşen bin parça. Hayırlı bir iş için mi geldik, adam öldürmeye mi belli değil.” Giray’ın sözleriyle birlikte Boran ters bir biçimde arkadaşına döndü. Giray ondan çekiniyor olacak ki elini dudağına götürüp fermuar çekiyormuşçasına hareket yaptı. Bu hareketi ister istemez gülmeme neden olurken dudaklarımı birbirine bastırdım. Haklıydı aslında herkes gergin ve sinirli duruyordu.
Elimdeki çantadan telefonumun ekranına bakarken az bir süre kaldığını gördüm. Tam o sırada Boran konuştu. “Anlaşmamız hazır.” Diyerek başıyla Fatih’e işaret verirken Fatih elindeki dosyayı bana doğru uzattı. Maddelere tekrar göz gezdirirken Boran mırıldandı. “Güney Bey umarım anlaşmamıza sadık kalır.” İması ile kaşlarım çatılırken ona doğru baktım. “Ne demek istiyorsun?”
“Bu anlaşma aramızda kalacak değil mi diyorum?” Boran biraz önce söylediği şeyi başka bir şekilde yinelerken başımla Boran’ın yanındaki ikiliyi işaret ettim. “Siz aranızda tutacaksanız, bizde tutarız. Hayret bir şey.” Giray ve Korkut’a yönelik söylediğim şeyle birlikte Korkut’un sesini işittim. “Ayıp oluyor ama. Sır tutamasak burada ne işimiz var?” Anlaşılan Korkut’ta Boran gibi tersti biraz.
“Üzerine alınma lütfen, arkadaşın ne ima ediyorsa aynısını ima ediyorum. Ben sizi tanımıyorum ama kendisi Güney’i tanıyor ve buna rağmen bunu söylüyor.” Dediğimde Boran sinirle nefes alıp verdi. “Güney Dinçer, şoförün. Kim olduğunu biliyorum ama güvenecek kadar tanımıyorum. Siz bu kadar yakın olduğunuza göre şoförden fazlası sanırım.” Boran ağzından baklayı çıkartırken gözlerim şaşkınlıkla aralandı. Sevgili mi demek istiyordu? Bu adam gerçekten iyi miydi?
“Boran buraya içip gelmedin değil mi?” dediğimde Güney ağzını kapattı eliyle. Boran’ın hemen yanında duran Giray ve Korkut şaşkınlıkla bana bakarken Fatih’te aynı şaşkınlıkla bana bakıyordu. Hala alışamamıştı belli ki bana. “Çünkü bunun başka açıklaması olamaz.” Ters bir biçimde suratına bakarken Boran’da aynı sertlikle bana baktı. Söylediğim hoşuna gitmemişti belli ki.
Birbirimize ters bakışlar atarken Güney’in sesini duydum. “Ulan bende seni zeki bir şey sanıyordum. Hangi erkek sevgilisinin nikahına gelir, tövbe tövbe.” Güney alaylı bir şekilde Boran’a bakarken Boran sert bakışlarını ona doğru çevirdi. Birbirlerine öldürecek gibi bakarlarken konuştu. “Zekamı başka bir gün gösteririm birader, o zaman sandığından fazlası olduğunu görürsün.” Güney tek kaşını kaldırmış ona bakarken cevap verdi. “Göster birader, her zaman bekleriz.”
“Bir tatsızlık istemiyorum.” Derken ikisine doğru baktım. Ardından bakışlarımı Boran’a kilitleyip ekledim. “Benim ailemden tek kişi Güney. Ona karşı yapılanı kendime yapılmış sayarım.” Diyerek kararlı bir şekilde Boran’ın gözlerine bakarken belli belirsiz başını salladı. “Anlaşıldı İnci Hanım. Gereken saygıyı gösteririz ama her şey karşılıklı.” Sert bakışları imalı bir şekilde Güney’e kayarken Güney konuştu. “Ulan sanki ne yaptık? Geldiğimden beridir öldürecek gibi bakan sizsiniz uyarıyı alan benim.” Şikâyet ederken bakışlarımı ona çevirdim lütfen dercesine.
Güney iç çekerek beni onaylarken bakışlarımı tekrar Boran’a çevirdim. Bakışlarını benden çekip kolundaki saate baktıktan sonra Fatih’e başıyla tekrar bir işaret verdi. Ne için işaret verdiğini sorgulamayı bırakarak hazırlanan anlaşmayı imzaladım. Ardından kâğıdı Boran’a uzattığımda o da hiç beklemeden isminin altına imzasını attı.
“Hadi girelim içeri.” Diyerek kapıya doğru yöneleceğim sırada bileğimde hissettiğim elle birlikte adımlarım duraksadı. Başımı geriye doğru çevirip bileğimi tutan elin sahibine baktım. Boran birkaç saniye gözlerime baktıktan sonra biraz önceki sertliğini gölgeleyecek yumuşaklıkla mırıldandı. “İnci…” bir an için duraksayıp doğru kelimeleri seçtikten sonra devam etti. “Gelinlik giymek istersen eğer…” dedikten sonra tekrar duraksayıp yutkundu. “Yani her kadın sevdiği adamla evlenirken gelinlik giymek ister. Aramızdaki şey öyle bir şey değil belki ama eğer istersen hemen ayarlarız, nikahı erteleriz.”
Nihayet ağzındaki baklayı çıkardığında ince düşüncesi karşısında ne diyeceğimi bilemedim. Bazen gerçekten düşünceli bir adam olabiliyordu. Ama bazen de hödüğün tekiydi. Daha az önce imalarda bulunuyordu, şimdi düşünceli davranıyordu. Garip bir adamdı. İnsanı deli ederdi. Yine de düşüncesi hoştu işte.
“Düşündüğün için teşekkür ederim.” Dedim düz bir ifadeyle. Ardından ekledim. “Ama senin söylediğin gibi sahte bir şey için gelinliğe gerek yok. Bir gün sevdiğim adamla evlenirken giymek daha doğru olur.”
Boran belli belirsiz başını sallarken yanımıza doğru yaklaşan Fatih’in elindeki çiçek buketini aldı. Küçük bir şaşkınlıkla ona bakarken buketi bana doğru uzattı. “Gelinlik olmadı belki ama çiçeksiz olmasın. Hangi çiçekleri sevdiğini bilmiyorum. Umarım hoşuna gider.”
Bugün farklı bir tarafından mı kalkmıştı acaba? Hareketleri garipti. “Lale severim.” Diye cevap verdiğimde beklemediği için afalladı. “Ne?” dediğinde güldüm. “Hangi çiçekleri sevdiğini bilmiyorum dedin ya, lale severim.” Dedikten sonra uzanıp çiçek buketini elime aldım ve ekledim. “Teşekkür ederim.”
Birbirimize doğru bakarken duyduğumuz sesle bakışlarımız birbirinden ayrıldı. “Hadi abi, vakit geldi.” Giray içeriyi işaret ederken onayladık Boran ile. Nikah salonuna girdiğimizde nikah memurunun geldiğini gördük. Tokalaşarak yerlerimize geçtiğimizde benim nikah şahidim olarak Güney, Boran’ın şahidi olarak Korkut ve Giray’da yerini almıştı. Muhtemelen kavga etmesinler diye böyle bir yol bulmuştu Boran.
Fatih yakınımızda dikilirken nikah memuru gerekli soruları sormaya başladı. “Sayın İnci Aral hanımefendi, hiç kimsenin etkisi ve baskısı altında kalmaksızın Boran Demirhanlıyı eşiniz olarak kabul ediyor musunuz?” Bakışlarımı ilk önce Boran’a çevirdim. Aslında düşünmenin mantığı yoktu. Sonra Güney’e baktım. Onun güven veren bakışlarını gördüğümde hiç beklemeden cevap verdim. “Evet.”
Giray başta olmak üzere bizimkiler alkışladıktan sonra nikah memuru Boran’a döndü. “Sayın Boran Demirhanlı beyefendi, kimsenin etkisi ve baskısı altında kalmaksızın İnci Aral’ı eşiniz olarak kabul ediyor musunuz?” Boran benim aksime hiç düşünmeden cevap verdi. “Evet.”
Tekrar alkış sesleri duyulduktan sonra nikah memuru şahitlere baktı. “Sizlerde şahit misiniz?” Üçünden de aynı anda cevap geldi. “Evet!” Nikah memuru onaylayarak nikah defterinizi bize doğru uzattığında direkt ismimin altına imzamı atarak Boran’a uzattım defteri. Boran’da imzaladıktan sonra şahitlerimiz de imzaladığında nikah memurunun ayağa kalkmasıyla bizde ayaklandık. “O zaman bende belediye başkanının bana vermiş olduğu yetkiye dayanarak sizleri karı koca ilan ediyorum. Hayırlı olsun.”
Bizimkiler yine alkışlarken nikah memurunun bana uzattığı aile cüzdanını elime aldım. Hiçbir şey hissetmemem normal miydi? Normalde insanlar evlendiğinde eminim mutlu, heyecanlı, hevesli hissederdi, içi içine sığmazdı. Ama ben büyük bir boşluk hissediyordum. Ne mutluluk, ne heves, ne heyecan hiçbir şey yoktu. Sadece bu evliliğin bana getireceği şeylerin gerginliği vardı.
“Yenge ayağına bassaydın.” Giray’ın cümlesi ile düşüncelerimden sıyrılırken Korkut elini Giray’ın omzuna doğru koyarak mırıldandı. “Çok kaşınıyorsun.” Giray onun söylediğine omuz silkerken Boran’da bizim gibi Giray’a baktı. “Adam bugünü bekliyormuş şuna bak.” Yakınırcasına konuşurken Giray onayladı. “Evet, 29 yıldır bu anı bekliyorum.”
Onlar konuşurken Güney yanıma yaklaştı. “Tebrik ederim.” Dediğinde hiç beklemeden kollarımı doladım bedenine. Kendimi çok mutsuz hissediyordum. Güney anında bana karşılık verirken iç geçirdim. Ardından birbirimizden ayrıldığımızda Güney elini Boran’a doğru uzattı. “Tebrikler.” Boran elini tutup sıkarken ciddi bir sesle cevap verdi. “Sağ ol.”
“Tebrik ederim demek istiyorum ama bu şartlar altında doğru sözcükler bu mu tam bilemedim.” Korkut kendi kendine konuşup elini bana uzatırken elini tutup sıktım. “Benimde teşekkür ederim demem gerek sanırım.” Ellerimiz birbirinden ayrıldığında Giray neşeli bir şekilde yaklaşarak elini uzattı. “Çok çok tebrik ederim.” Onun da elini tutup sıkarken onun neşesiyle neşelendiğimi hissettim.
Fatih‘inde tebriğini kabul ettikten sonra Giray’ın sesini duydum. “Madem bir oyun oynayacaksınız fotoğraf çekelim ki inansınlar.” Haklıydı. Cebinden telefonu çıkartırken yanımıza doğru geldi. “Hadi toplanın.” Nikah şahitlerimiz ve biz olmak üzere bir selfie çektikten sonra elindeki telefonu Fatih’e doğru uzattı. “Bir de şöyle çek bizi.”
Yan yana dizilip mutluymuş gibi poz verdikten sonra Giray telefonu alarak bize doğru döndü. “Hadi bir de ikinizi çekeyim. Yan yana durun.” İstediğini yaparak yan yana dururken Giray kaşlarını çattı. “Asker arkadaşı gibi durmayın, biraz yaklaşın birbirinize sarılın.” Dediğinde Boran ile birbirimize baktık. Boran elini belime doğru sarıp bedenimi kavrarken elimdeki aile cüzdanını kaldırarak gülümsedim mutluymuş gibi. Giray fotoğrafımızı çektikten sonra tekrar konuştu. “Başka bir poz verin.”
“Yeter bu kadar.” Boran sıkıntılı bir şekilde konuşurken Korkut araya girdi. “Zümra sultan bu fotoğraflara inanmaz. Biraz daha samimi olun, düşman gibi duruyorsunuz.” Dediğinde Boran ona hitaben konuştu. “Ne yapalım öpüşelim mi?” Söylediği sözle gözlerim büyürken karşı çıktım. “Yok artık.”
“Fena olmazdı aslında.” Giray mırıldanırken Güney onun omzuna doğru vurdu. “Abartmayın lan!” Giray kolunu tutarak Güney’e bakarken Korkut bize bakarak konuştu. “Alnını falan öp kızın bari.” Boran kararsızca bana doğru baktığında sıkıntılı bir nefes verdim. Çok sıkılmıştım bu durumdan, bu kadarına gerek yoktu.
Yapmaya karar vermiş olacak ki biraz önce kestiği temasımızı tekrar sağlayarak iki elini de belime doğru sardı. Bedenimi bedenine yaklaştırırken kahveleri bir saniye bile gözlerimden ayrılmadı. Sanki gerçekten aşıkmış gibi gözleri ilgiyle yüzümde dolaştı. Bilmesem inanırdım bu bakışlara. O sert bakışların yerini öyle bir yumuşaklık ve dinginlik almıştı ki bu benim bildiğim kişi mi diye sorgular olmuştum. Güzel bakıyordu, ona gerçekten âşık olsam bu bakışların altında erirdim muhtemelen.
İzin alırcasına gözlerime bakarken göz kırpıştırarak izin verdiğimi belirttim. Elini boynuma doğru yaslayıp baş parmağını yanağımla temas ettirdikten sonra dudaklarını beklemeden alnıma doğru yasladı. Dudakları temas ettiği anda yutkunurken bende elimi göğsüne doğru yasladım ve çok huzurluymuşum gibi gözlerimi kapadım.

Boran’ın dudaklarının teması kaybolduğunda gözlerimi araladım. Boy farkımız olduğu için başımı hafifçe kaldırıp gözlerine bakarken yüzlerimiz arasında mesafenin de azaldığını gördüm. Alıp verdiğimiz nefes birbirine çarparken gözlerimizde sanki anahtar kilitmiş gibi birbirine kenetlenmişti.
“Yenge elini Boran’ın yanağına doğru koyup sakalını seviyormuş gibi yapsana. Son pozlar hadi.” Keyifle direktif veren Giray ile dudaklarımı yalayarak Boran’a baktım. Gözlerini aheste aheste kırpıştırarak yüzüme bakarken bu onaydı sanırım. Çiçek buketinin bulunduğu elimi omzuna koyduktan sonra diğer elimi yanağına doğru yasladım. Avuç içim sakallarıyla temas ettiğinde yutkundum. Boran belimde yaslı duran eliyle bedenimi bedenine doğru çekip birbirine yaslanmasına neden olurken çok seviyormuşum gibi baktım gözlerine.

“Çok güzel oldu.” Giray hevesle konuştuktan sonra ekledi. “Şimdi son poz. İnci yenge sanki dans edermiş gibi böyle geriye doğru eğil, Boran sende onu belinden kavra.” İç çekerek Giray’ın istediğini yerine getirmek üzere geriye doğru eğildim, Boran belimden sıkıca tutup bana doğru eğilirken dudaklarımızın arasında az bir mesafe kalmıştı.
Birbirimize doğru bakarken Güney konuştu. “Birbirinizi öldürecek gibi bakmayın da pozlar bir işe yarasın. Gülün biraz.” Birbirimizi öldürmek istiyor muyduk orasını bilmezdim ama ikimizin de memnun olmadığı kesindi. “Bunlar nasıl aynı evde yaşayacak, maazallah birbirlerini öldürmesinler.” Giray keyifli bir şekilde konuşurken istemsizce güldüm. Benim gülüşümle birlikte Boran’ın da yüzünde bir gülümseme oluştu. İlk defa gördüğüm gülüşü karşısında duraksarken yanağındaki gamze dikkatimi çekti. Yakışmıştı.

(Fotoğraflar temsilidir.)
“Tamamdır, ayrılabilirsiniz.” Dedi Giray. Ardından da ekledi. “İstiyorsanız böyle de kalabilirsiniz tabii, bize fark etmez.” Bıyık altından gülerek konuşurken ona hitaben konuştum. “Mesleğin fotoğrafçılık olabilir mi acaba?” Boran ile temasımızı keserken Giray cevap verdi. “Sevdiklerimin fotoğrafını çekmeyi severim e artık sende yengem olarak o kategoriye girdin.”
Küçük bir tebessümle yüzüne bakarken Güney konuştu. “Sende ne meraklıymışsın yengen olmasına be kardeşim.” Giray ona doğru bakarken imalı bir şekilde konuştu. “Sana da tavsiye ederim, zira Boran’da senin enişten sayılır.” Dediğinde Güney yüzünü buruşturdu. Boran’a doğru bakarken Boran eliyle gömleğinin yakalarını düzelterek onayladı. “Katılıyorum, İnci’nin kıymet verdiği birinin bu konuda bizi desteklemesi oyunumuzu daha cazip kılar.”
“Anlaşıldı.” Dedi Güney. Ama enişte falan demezdi biliyordum.
“O zaman işimiz bitti.” Dedim. Boran bana doğru bakarak onayladı. “Evet.”
Onaylayacağım sırada telefonumun zil sesi ortamda yankılanmaya başladı. Hiç vakit kaybetmeden çantamdaki telefonumu çıkartırken ekranda babamın ismini gördüm. Hayret ediyordum böyle olduğunda. Beni daha önce arayıp sormayan adamın arayacağı tutuyordu. Telefonu meşgule attığımda iç geçirdim. Daha telefonu çantama koyamazken tekrar çalmasıyla birlikte ekrana baktım. Bu sefer abimdi arayan. Onun aramasını reddetmeyerek telefonu açtım.
“Efendim abi?” dediğimde karşıdan direkt olarak cevap geldi. “İnci, neredesin abicim? Otele geldim, yoksun. Şirkete de gitmemişsin. Konuşalım istiyorum.”
“Şirkete geçeceğim abi, şimdi işim var. Bir saate şirkette olurum, orada konuşuruz.” Dediğimde abim onayladı. “Tamam, bizim oğlanın kontrolü var. Ondan sonra şirkete geleceğim. Öğleden sonrayı bulur.” Başka bir şey konuşmadan telefonu kapattığımda Güney’e doğru baktım. “Şirkete gitmem lazım ama ondan önce üzerimi değiştirmeliyim. Arabadaki poşetleri getirebilir misin?”
Güney beni onaylayıp salondan çıkarken Boran konuştu. “Seni ben bırakayım. Öğrenmeleri gerekiyor zaten. İlk öğrenen şanslılar onlar olsun.” Kararlı bir şekilde söylediklerini onayladım. Eninde sonunda öğreneceklerdi elbette. “Tamam o zaman.”
Güney arabadan kıyafetlerimi getirdiğinde hiç beklemeden üzerimi değiştirmek üzere odalardan birine geçtim. Hızlı bir şekilde getirdiğim gri etek ve ceket, siyah boğazlı kazağı giyerek odadan çıktım. Odadan çıktığımda yalnızca Boran’ın beklediğini gördüm. Telefonla konuşuyordu. Kapının açıldığını duyduğunda bakışları bana doğru dönerken bir an için duraksadı.

“Tamam Cihan, geleceğim. Sen idare et.” Sakin bir sesle söylediği cümlelerle birlikte telefonu kulağından indirdi. Alaylı bir şekilde gülümseyerek mırıldandım. “Nasıl iş kadını gibi olmuş muyum?” dediğimde Boran dudak büzdü. “İş kadını nasıl olur bilmem ama o masaya her türlü yakışacağın kesin.”
Söylediği cümle birçok anlama çıkardı. İltifat olarak kabul edildiğinde insanı mutlu ediyordu. “Teşekkürler.” Dediğimde Boran eliyle dışarıyı işaret etti. “Çıkalım mı?” Onaylayarak önden çıkarken bizimkileri göremeyerek konuştum. “Güneyler?” Boran hiç beklemeden cevap verdi. “Güney otelden eşyalarını almaya gitti, bizimkiler de şirkete.”
Anladığımı belirtircesine başımı sallarken Boran’ın arabasına doğru ilerledim. Fatih’te yoktu. Ön koltuğa geçip otururken Boran’da şoför koltuğuna geçti. Arabayı çalıştırmadan evvel ceketinin iç cebine elini götürerek kimliğimi çıkartıp bana doğru uzattı. Beklemeden kimliğimi aldıktan sonra çantamdaki cüzdanın içine yerleştirdim.
Araç yolda ilerlerken camdan dışarı bakmaya devam ettim. Nasıl olacaktı şimdi? Korkuyordum. “Akşam ailenin evine mi gideceğiz?” dediğimde Boran göz ucuyla bana baktı. “Evet ve orada kalacağız. Nasıl karşılarsın bilmiyorum ama biz birlikte yaşıyoruz. Yani ayrı bir ev mümkün değil.”
“Harika.” Dedim sıkıntılı bir nefes vererek. O evin içinde rol yapmak zorundaydık yani. Aynı zamanda ayrı odalarımızda olmayacak demekti bu. Çünkü bizi gerçekten evli sanacaklardı. Daha şimdiden zor gelmeye başlamıştı. “Bunu konuşmamıştık.” Dediğimde Boran yoldan gözlerini saniyelik olarak çevirerek bana baktı. “Bunu bilsen evlenmeyecek miydin?” Düz bir ifadeyle suratıma bakarken iç geçirdim. Yine evlenirdim ama memnun olacağım da söylenmezdi.
Gerçi iyi tarafından bakılırsa tanımadığım bir adamla baş başa olmayacaktım aynı oda dışında. Bu iyi bir şeydi.
“Neyse bir şekilde günlerimizi geçireceğiz.” Dediğimde belli belirsiz başını salladı. “Öyle.”
Kısa süre sonra bizim şirketin önüne geldiğimizde derin bir nefes alıp verdim. Verecekleri tepkiler beni korkutuyordu. Aslında umurumda değildi, babamın ağzından çıkan her söz zaten beni kırıyordu. Ama ben kırılmaktan yorulmuştum. Daha şimdiden omuzlarıma çok fazla yük binmişti.
“İnci…” Boran’ın ağzından ismimi duyduğumda düşüncelerimden sıyrılarak ona doğru baktım. Yönünü tamamen bana çevirmişti. Meraklı bir şekilde gözlerine bakarken benim bulunduğum tarafa doğru uzanarak torpidoyu açtı. Bakışlarım torpidoya kayarken içindeki kadife kutuyu gördüm. O umurumda olmamıştı, asıl dikkatimi çeken şey silahtı. İş adamlarında olması normalmiş kabul edilen silah…
Boran kutuyu alıp torpidoyu kapatırken bakışlarımı tekrardan ona çevirdim. Kutunun kapağını açarken içindeki alyansları gördüm. Her şeyi düşünmüştü. Sanki her gün evleniyormuş gibi her bir prosedürü uyguluyordu. Alyanslardan muhtemelen benim olanı yerinden çıkardığında avucunu bana doğru uzattı. Gözlerime bakarken sol elimi avucuna bıraktım. Yüzüğü nazikçe parmağıma geçirdikten sonra diğer alyansı çıkartarak kendi parmağına geçirdi.
“Yüzük takacak mısın?” meraklı bir şekilde gözlerine baktığımda Boran bakışlarını parmağındaki yüzüğe çevirdi. “Evliliğin kutsal olduğuna inananlardanım, yüzükte evliliğin ve aşkın bağlılığını simgeleyen bir şey. O yüzden evet.” Şaşkındım, diyordum ya bu adam her geçen gün beni daha da şaşırtıyordu. Umursamaz, soğuk, sert biriydi ama değerlerine sadıktı. Onunla evlenecek kadın bu konuda şanslı olacaktı belli ki.
“İnelim mi?” Bakışlarını yüzükten çekip bana çevirdiğinde onayladım. Aynı anda arabadan inerken iç çektim. Gergindim. Türkiye’ye geldim geleli gerginliğim katlanarak artıyordu. Boran’ın yanıma doğru adımlarken meraklı bir şekilde konuştu. “İyi misin?” Gerginliğim yüzüme yansımış olmalıydı ki böyle bir soru sormuştu. “İyiyim.” Diye mırıldanırken gözlerine baktım. Sakin olmamı istercesine gözlerime bakarken duyduğum ses sakin olmamam gerektiğini hatırlatmıştı.
“İnci!” Bahadır abinin sesi kulağıma dolarken Boran’da benim gibi duymuştu. Gözlerimde olan yumuşak bakışları onun sesiyle koyulaşıp sertleşirken bakışlarını geriye doğru, sesin sahibine çevirmişti. Bende onun gibi Bahadır abiye bakarken arkasından gelen babamı gördüm. Tam olarak istediğimiz kişilerle karşılaşmıştık.
“İnci, ne işin var senin bu adamın yanında!?” Bahadır abi dünkü söylenenlere kendini çok kaptırmış olacak ki bana hesap sorma cüretinde bulunuyordu. Kolumu kavrayıp beni Boran’dan uzaklaştıracağı sırada Boran sert bir hamleyle Bahadır abinin elini tuttu. “Seni bir kere uyardım Bahadır, belli beni anlamamışsın.” Epey sıkıyor olacak ki Bahadır abi yüzünü buruştururken babam araya girdi. “Aile işlerine karışma Boran Demirhanlı! Kızımın yanında ne işin var senin?”
Babamın sözleri gerçekten hayret vericiydi. “Aile mi?” diye mırıldanırken Boran, sert bakışlarını Bahadır’dan çekip kolunu bırakırken ittirdi. Aynı sert ve tahammülsüz bakışla babama bakarken yüzünde alaylı bir gülümseme oluştu. “Söz konusu karımsa aile işleriniz umurumda bile değil.”
Babamla Bahadır abi şaşkınlığın vermiş olduğu ifadeyle birlikte anlamaz gözlerle ona bakarken Boran bakışlarını bana döndürdü. Babamlara bakarken sert tuttuğu bakışlarını bana bakarken yumuşatıp gözlerime güven verircesine bakarken ellerimizi birbirine kenetledi. “Hele ki karıma bu şekilde davranılıyorken.”
“Ne?” Bahadır abi birbirine kenetlenen ellerimize bakarken şaşkınlık içindeydi. Bakışları Boran’a daha sert bakmaya başlarken Boran ikisine de göz dağı verircesine bakıp sahiplenici bir şekilde elimi tutuyordu. “Ne karısından bahsediyorsun?” Babamda aynı Bahadır abi gibi ellerimize bakarken şaşkındı. Onların şaşkınlığını gidermek adına çantamdan evlilik cüzdanımızı çıkartıp onlara doğru gösterdim. “Resmi olarak karı-koca olmaktan bahsediyoruz.”
“Bunu da yaptın ha?” Babam bana doğru bir adım atarken Boran anında önüme geçti korumacı bir şekilde. Babam bu hamleyle burnundan sert bir nefes verirken tiksinir gibi baktı gözlerime. Bakışları her seferinde canımı daha da yakarken dişlerimi sıktım. “Bunu da yaptın, yetmedi başımıza açtığın şeyler. Bunu da yaptın!”
Sözleri bir kez daha canımı yakarken yerin dibine girdiğimi hissettim. En azından Boran yanımda olmasa bu cümlelerin ağırlığı altında kendim ezilirdim ama şimdi onun yanında çok utanıyordum. Eminim aile ilişkimizin nasıl olduğunu bilmiyordu. “Belki de yaptığım en doğru şey, sevdiğim adamla evlenmek.” Diyerek babamın üzerine giderken yüzünü buruşturdu.
Tam o sırada Bahadır abi konuştu. “Sevdiğin adam, bir de bana güvenmiyorsunuz diye ağlıyordun. Gördük gerçek yüzünü.” Sözleri kalbime bir bıçak gibi saplanırken yanağımı dişledim. Ağladığımı üçünün de görmesini istemiyordum. “Senin yüzünü de gördük.” Dedim karşılık olarak güçlü bir sesle. “Birlikte büyüdük biz seninle, iğrenç düşüncelerini gördük. Herkes kendi yüzünü gösteriyor işte.” Diye eklediğimde Bahadır abi bağırdı. “Sevdim lan! Sadece sevdim!”
Söylediği cümleyi içim almazken Boran’ın sesini işittim. “Kes ulan sesini!” Elimi bırakıp Bahadır abinin üzerine doğru yürürken kolundan tuttum direkt olarak. Babam nefret eder gibi yüzüme baktıktan sonra Bahadır abiye yönelip konuştu. “Yürü Bahadır, değmez.” Bahadır abi babamın sözünü dinleyerek son kez bize baktıktan sonra ilerlemeye başladı.
Babamda peşinden giderken dudaklarımın arasından sesli bir nefes verdim. Gözlerimi kapatarak sakinleşmeyi denedim. Babamın bakışlarındaki nefrete her seferinde alıştım sanıyordum ama alışamıyordum, alışmayacaktım. Hiç hak etmediğim halde bu muameleyi görmek canımı o kadar yakıyordu ki.
“Bir de hala sevdim diyor kadının kocası yanında. İlanı aşk ediyor şerefsiz.” Boran’ın sinirli sesi kulağıma dolarken gözlerimi araladım. Çok haklı bir isyandı. Sessiz kaldığım için bakışları şirketin kapısından bana doğru dönerken hafifçe kaşlarını çattı. “İstersen otele götüreyim seni, burada kalmak istemiyorsan.” Kendince fikrini dile getirirken başımı iki yana salladım. Ne zamana kadar kaçacaktım ki. “Gerek yok, işlere bir yerden başlamam lazım.”
Kararsız bir şekilde bana bakarken belli belirsiz başını salladı. “Odana birlikte çıkalım o halde, ilk gün için direktif vereyim.” Dediğinde reddetmedim. Zaten bu anlaşmayı bunun için yapmıştık, bana kolaylıkla yardım etsin diye.
Yan yana içeri girdiğimizde bakışların üzerimize çevrilmesinden rahatsız olsam da tepki vermeden ilerlemeye devam ettim. Biraz önce dışarıda olanları duymuşlardı mutlaka. Bugünlerde şirkettekiler için çok fazla şey oluyordu.
Boran çok çabuk rolüne girmişti, beni korumayı bir görevmiş gibi layıkıyla yerine getiriyordu ama koruduğu kişi zaten kalbimi hedef alarak yapıyordu ne yapıyorsa. Bundan da koruyamazdı beni. Zaten gerek de yoktu.
Modumu toparlayarak sanki mutluymuşum gibi asansörden inerek odama doğru ilerledim Boran ile birlikte. Görünürde kimse yoktu. Asıl abimin vereceği tepkiyi merak ediyordum. Babamların söylediği hiçbir şeydi. Zaten beni aşağılamaktan ve ezmekten başka hiçbir şey yapmazlardı ama abim… Onu hayal kırıklığına uğratmaktan korkuyordum.
Odaya girdiğimde ilk dikkatimi çeken şey çalışma masasının üzerindeki isimlik oldu. Normalde dedemin ismi yazardı ama artık büyük harflerle İnci Aral yazıyordu. Yüzümde buruk bir tebessüm oluştu. En güzel oda senin olacak demişti, olmuştu. Bu isimlikte senin adın yazacak belki demişti, yazıyordu. Dedem söylediklerini birer birer yapmıştı. Ama bana çok büyük bir yük bırakmıştı. Koskocaman şirketi yönetmek çok zordu.
“Hadi bakalım İnci Hanım, masa sahibini bekliyor.” Boran benim gibi isimliği okuduktan sonra konuştuğunda iç geçirdim. Masaya geçip oturduktan sonra direkt olarak masanın önünde dikilen adama doğru baktım. Boran’da bana bakarken gözlerinde aynı bana oy verdiği günkü gibi bir bakış gördüm. Yakıştığımı düşünüyordu, bunu dile de getirmişti ama ben hissetmiyordum. Bu masa, bu şirket, bu görevler benim için birkaç beden büyüktü.
Düşüncelerimden sıyrılarak konuştum. “Sizde buyurun Boran bey.” Diye elimle karşımdaki sandalyeyi işaret ederken Boran isteğimi yaparak karşıma geçip oturdu. “Ne ikram edeyim sana?” dediğimde başını iki yana salladı. “Bir kahveye hayır demezdim ancak bir saate kadar toplantım var. Ona yetişmem gerekiyor.”
“Anladım…” deyip duraksadıktan sonra ekledim. “Şimdi ne yapmam gerekiyor?” Meraklı gözlerle ona bakarken Boran gözlerini benden çekmeden konuştu. “İlk önce insan kaynaklarıyla ilgili raporları incelemekle başla. Sonra şirketin 5 yıllık kalkınma projesini incele-“ Boran ardı ardına cümlelerini sıralarken durdurdum. “Bir dakika, ben aklımda tutamam.”
İlk defa duyuyordum bunları ve aklımda tutmam çok zordu. O yüzden masanın üzerindeki küçük kağıtlardan birini alıp söylediği şeyleri not aldım teker teker. Ardından devam et dercesine gözlerine baktığımda Boran devam etti. “Şirketin izlediği stratejileri de incele. Bunlar şirketin nasıl yönetildiği, ne planladığı, kar amaçları gibi şeylerle ilgili bilgi verir sana.”
Söylediklerini teker teker not alırken başımı salladım. “Bu kadar mı?” dediğimde Boran güldü. “Bu kadar değil tabii ki ama senin için bu kadarı fazla bile. İlk önce bunları öğrenip sindirmeye çalış. Sonrası yavaş yavaş gelecek.”
Oturduğu yerden ayağa kalkarken minnettarca baktım. “Gerçekten teşekkür ederim Boran, ne yapacağımı hiç bilmiyordum.” Nazik bir şekilde gözlerine bakarken Boran aynı benim gibi sakin bir sesle cevap verdi. “Teşekkür etme, yapılması gerekeni yapıyorum. Eğer bilemediğin bir şey olursa bir telefon uzağındayım…”
Cümlesi ile duraksadım. Dün bana emir verme diye yakınırken bugün büründüğü tavır garip hissettirmişti. İstediğinde sakin, nazik olabiliyordu. Gerçekten sözünde duran bir adamdı ve düşünceliydi de.
“Necati beyi de arayabilirsin, o da yardımcı olacaktır. Dedenle yakınlardı.” Dediğinde başımı salladım. Boran kolundaki saate bakarken ekledi. “Benim gitmem gerekiyor şimdi, akşam seni almaya gelirim.” Dediğinde masanın etrafından dolanarak ona doğru ilerledim. “Tamam.” Yan yana kapıya ilerlerken Boran mırıldandı. “Babanlar üzerine gelebilir.”
“Bu kararı verirken bunları göze aldım.” Dedim onun gibi. Boran başını belli belirsiz sallarken onayladı. “Peki o halde, görüşürüz.” Kapıdan çıkarken cevap verdim. “Görüşürüz.” Boranla son kez birbirimize baktıktan sonra onun gitmesiyle birlikte kapıyı kapattım.
Ardından masaya dönerek telefonumdan Necati beyin numarasını tuşlayarak Boran’ın söylediği evrakları göndertmelerini rica ettim. Çok kısa bir süre sonra evraklar geldiğinde iç geçirdim. Çok fazlalardı... Bunların hepsini incelemem gerekiyordu. Artık bir yerden başlamalıydım. Bugün akşamüzeri bir de kendi danışanımın randevusu vardı. Onu da çok ihmal etmiştim.
Bismillah diyerekten dosyalardan birini açtım. İlgiyle sayfaları didik didik ederek, anlamını bilmediğim kelimeleri araştırarak incelemeye başladım. Bilmediğim şeyler çok olduğundan her bir kelimeyi not defterine de yazdığım için bir dosyayı incelemesi saatler alıyordu. Anlıyor muydum diye bakıldığında biraz biraz anlıyordum ama her şey zamanla olacaktı inşallah.
Dosyaları incelemeye kapıldığımda saatin nasıl geçtiğini anlayamamıştım. Tutulan boynumu gevşetmek için elimi boynuma yaslayıp masaj yaparken sırtımı oturduğum sandalyeye yaslayarak gözlerimi kapattım. Bilen için eminim tüm bunlar kolaydı ama bilmeyen için eziyetti. Şanslıydım ki okumayı severdim.
Kendimi rahatlatmaya çalışırken kapı aniden çalındığında kendimi toparlayarak komut verdim. “Girin.” Kapı komutumla birlikte açılırken içeri giren kadına doğru baktım. Kendisini ilk defa görüyordum. “Merhaba İnci Hanım, ben finans departmanının müdürü Oya. Arkadaşlarla size hayırlı olsun demek ve kendimizi tanıtmak için ziyaret etmek istedik.” Tane tane kendini açıklarken hızla oturduğum yerden ayaklandım. “Buyurun, çok memnun olurum.”
Masadan uzaklaşarak kapıya doğru yaklaştım. İlk önce içeri giren Oya hanım ile tokalaşırken sırayla içeri birçok kişi girdi. Hepsiyle teker teker tanışıp tokalaştıktan sonra tebriklerini kabul etmiştim. Finans departmanı, üretim departmanı, pazarlama ve satış departmanı, hukuk departmanı, İnsan kaynakları, müşteri hizmetleri, bilgi teknolojileri departmanı gibi birçok departman vardı ve hepsinin müdürü şu an karşımdaydı.
Bir şey ikram etmek istemiştim ama kabul etmemişlerdi. Sanırım böyle bir prensip vardı. Anlamamıştım ama yakında anlardım.
“Egemen bey, çalışmalarımızı anlatmamız için bir toplantı organize edileceğini söylemişti.” Üretim departmanı müdürü konuşurken belli belirsiz başımı salladım. “Asistanım sizlere bilgi verir, en uygun tarihte bir toplantı ayarlayacağız.” Dediğimde insan kaynakları departmanı müdürü onayladı. “Tabii, siz ne zaman uygun görürseniz. Dedenizin bir asistanı yoktu, işleri avukatıyla hallederdi.” Diye beni bilgilendirdiğinde küçük bir tebessüm ettim. “Necati bey sağ olsun her şeyi hallediyor ama benim de bir asistanım var, bundan sonra onunla devam edeceğiz elbette. Necati bey ise hukuk departmanındaki görevine tekrar dönecek.”
Elbette Necati beyi gönderecek değildim. O hem dedemin sağ kolu sayılırdı hem de bana çok yardımcı oluyordu. Kendisi benim de avukatımdı artık. Ancak Bilge hem yaşlarımızın yakın olması hem de bu zamana kadar işlerimi halledip beni anlayan ve tanıyan biri olarak daha çok işime yarayacaktı. Yarın burada olacaktı.
Güney onun için bir rezidans ayarlamıştı ve yarın havaalanından alacaktı. Londra’daki evim duracaktı her ihtimale karşı. Yalnızca kıyafetlerimi getireceklerdi…
*****
Misafirlerim gittikten sonra tekrardan dosyalarıma göz atmıştım. Abim iyi düşünmüştü, toplantıdan sonra her şey daha kolay olurdu ancak benim bilmediğim terimleri öğrenmem gerekiyordu. Hiç kimseye rezil olmak istemiyordum. Bu da demek oluyordu ki mesai yapmam gerekiyordu ama bugün değil. Bugün Boranlara gidecektik ve ilk günden benim mesaiye kalıyorum demem uygun olmazdı.
Dosyalara ara vererek danışanımla görüşmek üzere online toplantıya girdikten sonra yaklaşık bir saat boyunca danışanımla ilgilenmiştim. İyileşmeye yakın olduğumuzu, böyle devam etmemiz gerektiğini temenni ederek onu dinlemiş ve sonunda kendi düşüncelerimi paylaşarak rahatlatmıştım. Seansın sonuna geldiğimizde online görüşmemizin sonuna gelmiştik. Laptopumu kapattıktan sonra biraz dinlenmek için gözlerimi kapattığım sırada kapının çat diye açılmasıyla irkildim.
Odaya giren abimin bakışları ilk önce parmağımdaki yüzüğe takıldı. Yüzünde alaylı ve hayal kırıklığı dolu bir gülümseme oluştuktan sonra bana doğru baktı. “Doğruymuş, inanmamıştım ama doğruymuş.”
Oturduğum yerden ayağa kalkarken abim kapıyı ardından kapattı. Masaya doğru yaklaşırken bende ona doğru yaklaştım. “Abi.” Diyerek gözlerinin içine bakarken o kaşlarını çattı. “Evlendin, bizden habersiz.” Sert bir tonda konuşurken gözlerime baktı hayal kırıklığıyla. “Hadi babamı geçtim, ben? Bana nasıl haber vermezsin? Gerçi Boran denen adamla evleneceğini bilsem gelmezdim.”
“Abi, lütfen.” Dedim uyarı dolu bir şekilde. “Yalan söyledin İnci!” dedi üzerine basa basa. Ardından ekledi. “Yalan söylemeni geçtim sen bunu nasıl yaparsın? Kimseden habersiz, bize danışmadan. Dahası o adamla? Onun kim olduğunu biliyor musun sen?”
“Nasıl bir adam?” dedim dayanamayarak. Herkes bunu söylüyordu. Nasıl bir adam biliyor musun? Onunla nasıl evlenirsin diyordu? Benim bilmediğim ne biliyorlardı? “Anlat abi, nasıl bir adam? Ne yaptı size? Başarısı mı sizi kendine böyle düşman etti?”
Sorduğum soruyla abimin dudaklarından alaylı bir ses döküldü. “Hah. Gözünü nasıl boyamış böyle.” Dediğinde sinirlendiğimi hissettim. “O zaman nedenini söyle!” dediğimde abim başını iki yana salladı. “Söyleyecek bir şey yok bu saatten sonra, evlenmişsin adamla.” Gözlerime kırgın kırgın bakarken ekledi. “Özellikle sordum sana, doğru mu diye. Hayır dedin. İnandık hepimiz, şimdi olana bak. Aferin sana.”
“Abi, o an için doğru zaman değildi.” Diye kendimi savunacağım sırada alayla güldü. “Şimdi doğru zaman mıydı İnci? Karşımıza evlendik diye çıkmak mı doğru olandı? Lan babamı geçtim hadi onu sevmiyorsun, ben peki? Bu kadar mı gözünde değerim yok. Bu kadar mı? Bari aramızda bir şeyler var deme zahmetinde bulunsaydın.”
Diyemezdim ki, aramızda bir şey yoktu çünkü. Ama herkese oyun oynuyoruz da diyemezdim. Gözlerime kırgın kırgın bakarken başımı yere doğru eğdim. Kırılmakta haklıydı. Ben olsam bende çok kırılırdım.
“Böyle olması gerekiyordu abi… Söylesem izin vermezdiniz.” dedim kısık sesle. Abim kabul etmeyerek baktı yüzüme. “Her zaman arkandaydım ama bundan sonra değilim İnci.” Dediğinde kalbimde büyük bir sızı hissettim. Ona doğru bir adım atarken abim ekledi. “Gerçi senin umurunda da olmaz bu. Nasıl olsa koskoca Demirhanlı oldun, artık bizi beğenmezsin.”
Bir şey söylememe izin vermeyerek odadan çıktığında kapıyı çok yüksek ses çıkacak şekilde çarptı. Çıkan sesle irkilirken asıl gidişi koymuştu bana ve söyledikleri…
Elimi masaya doğru yaslayıp eğilirken artık gözyaşlarımı tutamadım. Aşağıda da şimdi de kendimi çok sıkmıştım ama dayanamıyordum artık. Haklıydı ama söyleyemezdim ki ona hiçbir şeyi, anlatamazdım. Mecburdum. Babam verdiği karardan dönmezdi, yaptırana kadar beni rahat bırakmazdı. Her şeyle başa çıkmam zordu. Bana yardım eli uzatan bir kişi vardı onu da kabul etmiştim ama hala kabul etmemin doğru olup olmadığını sorguluyordum.
Biri de gelip İnci yapıyorsa bir bildiği var demiyordu, Boran konusunda sevmiş kız demiyordu. Varsa yoksa eleştirmek, üstten bakmak, aşağılamaktı tek yaptıkları. Babam bir kere olsun sevgi göstermemişti. Hep aşağılamıştı, nefret etmişti. Bahadır abinin söyledikleri şeyler ayrı iğrençti, Serap Hanım benden ölesiye nefret ediyordu. Tek sığınağım abimken şimdi onu da kaybetmiştim…
Bölüm Sonu
‣‣‣ Bölümü beğendiniz mi?
‣‣‣ İnci ve Boran sahneleri nasıldı? Evlendirdik bizimkileri…
‣‣‣ Boran’ın evlilik teklifi etmesindeki sebebi öğrendiniz, sahneleri beğendiniz mi genel olarak?
‣‣‣ İnci’nin ailesinin verdiği tepkiler hakkında ne düşünüyorsunuz? Özellikle Egemen?
‣‣‣ Boran’ın ailesi nasıl karşılayacak sizce bu durumu?
‣‣‣ İnci ve Boran’ı bundan sonra neler bekliyor, var mı teorileriniz?
Diğer bölümde görüşmek üzere, yorumlarınızı bekliyorum…
| Okur Yorumları | Yorum Ekle |

| 34.29k Okunma |
4.63k Oy |
0 Takip |
41 Bölümlü Kitap |