🖇️Umarım severek okuduğunuz bir bölüm olur, keyifli okumalar dilerim...
🖇️Satır arası yorum yapmayı ve oy vermeyi unutmayın lütfen...
6.Bölüm
Gökyüzü kararmaya yüz tutmuştu… Hava içimdeki kasveti anlatırcasına bulutlanmıştı. Aklım saatlerdir abimle olan konuşmamızda takılı kalmıştı. Hele ki son cümleleri içime öyle bir işlemişti ki gözyaşlarıma camdan dışarı İstanbul binalarına bakarak devam etmiştim. Makyajım akmıştı muhtemelen ama onu bile umursamıyordum. Ne inceleyeceğim evraklar ne başka bir şey aklıma gelmişti. Sadece o sözlerde kalmıştım.
Şu hayatta kendimi üç kişiye sevdirebilmiştim.
Biri bu dünyadan göçüp gitmişti, biri de artık benimle olmayacağını söylemişti, sadece tek bir kişi kalmıştı. Bu koyuyordu işte bana. Bu kadar değersiz olmak. Bazen kendimi hak ediyor muyum acaba diye düşünürken buluyordum. Dedem bu hikâyenin en masumu sensin derdi hep ama en suçlusu bendim diye düşünüyordum. Bu kadar değersiz olmamın nedeni buydu.
Acaba diyordum dedem bu kararı verdiğimi duysa mutlu olup beni destekler miydi? Boran’ı bu kadar severken mutlu olurdu bence. Benim sorunlarımdan biri de buydu işte. Başkaları için yaşıyordum bu hayatı. Kendi mutluluğum için yaptığım tek şey Londra’ya gitmek ve orada aldığım kararlardı. Ama Türkiye’ye geldiğim andan itibaren kendim için yaşamamaya başlamıştım. Aral soyadına uygun yaşamak zorunda kalmıştım. Şimdi de bir evliliğe uygun yaşayacaktım, bir şirketi yönetmek için yaşayacaktım…
Odanın kapısı açılırken kimin geldiğini umursamadım ilk önce. Dışarı bakmaya devam ederken duyduğum gergin ve sinirli sesle yutkundum. “Telefonunu neden açmıyorsun?” Boran’ın yanıma doğru yaklaştığını hissederken gözlerimi yumdum pişmanlıkla. Düşüncelerime o kadar dalmıştım ki telefonu duymamıştım bile. Ailesinin evine gidecektik, sorumsuz davranmıştım.
“Ben özür dilerim, hemen geliyorum. Beni iki dakika bekler misin?” Yüzüne bakmadan oturduğum yerden ayağa kalkıp kapıya doğru ilerledim. Yüzüm gözüm dağılmıştı muhtemelen, toparlamam gerekiyordu. Birkaç adım attığım an bileğime dolanan elle birlikte adımlarım yarıda kesildi. Boran’a bakmak için hiçbir çaba sarfetmezken o kolaylıkla beni kendine doğru çekti. Gözlerinin hedefi direkt yüzüm olurken oldukça nazik çıkan sesini duydum. “İnci?”
Gözlerine bakmayıp yere doğru bakarken elini yüzüme doğru getirip işaret ve başparmağını çeneme yaslayarak başımı kaldırdı. İstemsizce gözlerimiz buluşurken kaşları çatıldı. Gözleri itinayla yüzümün her bir noktasını incelerken mırıldandı. “Ne oldu, biri bir şey mi söyledi? Bahadır mı yine, baban mı?” Kendi kendine tahminde bulunurken sesini ilk defa endişeli bir şekilde duydum. O kadar mı kötü görünüyordum?
“Kimse bir şey söylemedi, önemli bir şey yok yani.” Derken bileğimi tutan elinden kendimi kurtarmak için geri çekildim. Böylece temasımız iki türlü de kesilirken Boran ikna olmadığını belirten gözlerle bana baktı. Bense adımlarımı dışarı doğru attım. Kaçmakta ustaydım. Bazen duygularımdan da kaçardım, bazen de doluya tutulmuş gibi duygularımın altında ıslanırdım.
Lavaboya girerek aynada kendime baktım. Dağılmış görünüyordum. Gözlerim ağladığımı net bir şekilde ifade ediyordu. Maskaram akmıştı az da olsa. Hızla yüzümdeki akan maskarayı temizledikten sonra saçlarıma elimle şekil verdim. Buraya ilk geldiğime kıyasla daha iyi duruyordum. Daha fazla beklemeden lavabodan çıktığımda hemen lavabonun karşısındaki duvarın önünde bekleyen Boran’ı gördüm. Elinde kol ve laptop çantam ayrıca ceketim vardı.
Şaşkınlıkla ona bakarken Boran ceketi bana doğru uzattı. “Hava soğudu.” İnce düşüncesine karşılık küçük bir tebessüm ederek ceketi giydikten sonra elindeki çantalarımı aldım. Eliyle asansörü işaret ederken beklemeden önden ilerledim. Asansör bu katta olduğu için binerek 0 numaraya tıkladım. Asansörün bastığım kata gelmesiyle birlikte Boran ile arkalı önlü inip çıkışa ilerledik. Hemen kapının önünde duran aracını gördüğümde beklemeden araca ulaştım ve bindim.
Boran’da benim gibi araca binip çalıştırdıktan sonra yola koyuldu. Telefonumu çıkartıp ekrana baktığımda Boran’ın 3 defa aradığını, Güney’in mesaj atıp aradığını gördüm. Güney’e iyi olduğumu ve Boranlara gittiğimizi söyledikten sonra Boran’a döndüm. “Kusura bakma aradığını görmedim.”
“Açmayınca merak ettim…” dedi Boran kısaca. Ardından ekledi. “İyiysen mesele yok.” Göz ucuyla bana baktığında iyiyim demek gelmedi içimden. Zira o da iyi olmadığımı biliyordu. O yüzden başka bir şey söylemedi.
Şirkete yaklaşık yarım saat mesafedeki eve ulaştığımızda bahçe kapısı aynı bizim evde olduğu gibi korumalar tarafından açıldı. 3 katlı, ışıklarla çevrelenmiş, 3 katın 3’ünde de balkonu bulunan bir yapıydı. Epey geniş ve güzel duruyordu. Bahçesi de epey büyüktü. Fatih, Boran’ın kapısını açarken Mert benim kapımı açtı. Beklemeden araçtan inerken gergin bir nefes alıp verdim. Gergindim, verecekleri tepki beni hem heyecanlandırıyor hem korkutuyordu.
“Hoş geldiniz abi.” Fatih saygıyla konuşurken Boran baş selamı verdi. “Eyvallah koçum. İnci’nin bavulları arabada. Onları odaya çıkartın.” Dediğinde şaşırdım. Boran’a şaşkınca bakarken o şaşkınlığımı gidermek adına cevap verdi. “Londra’dan bugün gelmiş bavulların otele, Güney getirdi hepsini. Araban da şurada.” Diyerek eliyle işaret ederken bakışlarım arabama kaydı. Boran ise ekledi. “Mert ile gidip gelirsin.”
“Hayır.” Dediğimde Boran yüzüme baktı uzun uzun. “Bunu sonra konuşuruz.” Dedikten sonra eve doğru baktı ve bana döndü. “Hazır mısın?” dediğinde dudaklarımı birbirine bastırdım. “Hayır desem girmeyecek miyiz?” tebessüm etmeye çalıştığımda Boran’ın yüzünde yamuk bir gülümseme oluştu. “Gireceğiz.” Aldığım cevapla tahmin ediyordum dercesine başımı salladım.
Boran elini bana doğru uzatırken tereddütle baktım eline. O ise bunu umursamadan şakacı bir tavırla konuştu. “Evine hoş geldin İnci Demirhanlı.” Soyadımın üzerine bastırarak konuştuğunda yutkundum. Demirhanlı…
Abimin sözleri kulağımda yankılanırken kendimi o konuya kaptırmamak için cevap verdim. “Belli bir süre için hoş buldum.” Dedikten sonra Boran’ın elini tuttum ve parmaklarımızın birbirine kenetlenmesine izin verdim.
Daha fazla beklemeden evin kapısına ilerleyerek kapıyı çaldığımızda kısa süre sonra açıldı. Muhtemelen evin hizmetlisiydi kapıyı açan. Geçmemiz için kapıdan çekilirken derin bir nefes alıp verdim. Gerginlikten midem bulanmaya başlamıştı. Boran ile gerçekten evlensem ve onun ailesine ailem diyecek olsam nasıl heyecanlanırdım kim bilir, şimdi bile bu kadar gerginken o zaman daha beter olurdu.
Salona doğru ilerlerken Boran bana doğru döndü. Bende ona doğru baktığımda gözlerini kapatıp açtı sorun olmayacağını belirtircesine. Ardından salonun kapısından birlikte girmemizi sağladı. Bakışlarım odanın içinde toplanmış olan tüm aile üyelerinde dolaşırken yutkundum. Herkesi tanıyordum sadece 2 kişi hariç. Ancak o iki kişiden birini de otelde Boran ile yemek yerken görmüştüm. Nasılsa tanışacaktım.
“Şükür teşrif edebildiniz Boran Bey.” Yavuz beyin sinirli sesi kulağıma dolarken bakışları da bizim üzerimizde oyalandı. “Oha gerçekmiş.” Cihan’ın şaşkın sesi babasından sonra gelirken yanındaki kadın yani eşi Defne kolunu çekiştirdi susması için. Hepsinin bakışları benim üzerimdeydi. Zümra hanımın, Derin’in, tanımadığım o iki kadının, Defne’nin… Hiç hoş bir durumda değildim.
“Tanıştırayım, İnci.” Boran babasının sözlerini umursamadan kendi istediğini söylerken Yavuz bey burnundan sert ve sesli bir nefes verdi. “Oğlum dalga mı geçiyorsun sen bizimle?” Sıkıntılı bir şekilde konuşan Yavuz beye karşılık ciddi ve kararlı bir şekilde baktı Boran. “Siz Aralların kızı olan İnci’yi tanıyorsunuz.” Dedikten sonra odada bulunan herkese baktı tek tek ve ekledi. “Ben size karım olan İnci’yi tanıtıyorum.”
Yavuz bey bir şey söyleyeceği sırada Zümra Hanım ondan önce davrandı. “Hoş geldin kızım.” Direkt olarak gözlerime bakarken sesi gayet samimiydi. Zümra hanım gerçekten çok iyi bir kadındı. Şu an elini öpmek en doğru olanıydı sanırım. Göz ucuyla Boran’a baktığımda gözleriyle beni onayladı. Elimi elinden çekerek Zümra hanıma yaklaştıktan sonra eline doğru uzandım. “Hoş buldum.” Diyerek elini öpüp alnıma yaslarken Zümra Hanım itiraz etmedi. Hatta elini öptükten sonra sarıldı. Şaşkındım.
“Sen bizi ne hale düşürdün haberin var mı? İlk önce yalanlayıp sonradan evlenmek ne demek oluyor Boran? Bu nasıl sorumsuzluk böyle!” Yavuz bey, Zümra hanımın beni kucaklamasını umursamadan oğluna doğru bakarken Boran hiç beklemeden cevap verdi. “O zaman doğru zaman değildi baba, İnci yeni dönmüştü Londra’dan. Söyleyemedik. Ailelerimizin arasındaki sorunlar malum.”
“Şimdi ne değişti?” Tanımadığım kadının otoriter sesini duyduğumda bakışlarım ona doğru döndü. Zümra hanımın yanından ayrılıp tekrar Boran’ın yanındaki yerimi aldığımda Boran konuşan kişiye doğru baktı. “Aşkımız ağır bastı hala.” Dedi Boran umursamaz bir ses tonuyla. Kızıl kısa saçlı, hafif şişman olan kadın halasıydı. Bunu aklıma yazmıştım. O zaman yanındaki kızda kızıydı, çünkü benziyorlardı. Yani Boran’ın kuzeniydi. Biz hep birlikte yaşıyoruz dediğinde bu kadarını düşünmemiştim.
“Vay be abime bak sen.” İsminin Derin olduğunu bildiğim kız hayretle bize doğru baktıktan sonra bana doğru yaklaştı. Elini bana doğru uzatırken sevecen bir şekilde konuştu. “Merhaba, Derin ben. Hoş geldin.” Yavuz beyin aksine annesi ve çocukları sıcak kanlı gibi duruyordu. Elini tutup sıkarken cevap verdim. “İnci, hoş buldum.”
Derin küçük bir tebessümle bana bakıp yerine geçerken Zümra Hanım konuştu. “Kızmanın bir manası yok Yavuz, oğlan sevmiş alıp getirmiş. Şimdi gelin hanımın yanında azarlama çocuğu. Ayrıca İnci’yi tanıyoruz zaten, ailemize uygundur.” Zümra hanım oğluna bakarken Yavuz bey iç geçirdi. “İyi anne, ailemize uygun diye yaptığı her şeye göz yumalım. Boran’ın başına buyruk hareketleri hep bu yüzden.”
“Göz falan yummuyoruz Yavuz.” Dedi Zümra Hanım savunmaya geçerek. Ardından ekledi. “Habersizce evlenmeleri zaten kabul edilebilir bir şey değil. Ancak haber verseler de Aralları tanıyorsun.” Derken sesini kısmıştı. Babamlardan bahsediyordu ve haksız da değildi. Çok haklıydı.
“İyi ne istiyorsanız onu yapın.” Dedi Yavuz bey nihayet kabullenerek. Bizimkilerin aksine kolay kabullenmişlerdi. Yine de başka bir şey söylemeden salonu terk ettiğinde kendimi suçlu hissettim. Boranla babasının arasını bozmayı hiç istemezdim ama bozmuştum. Boran’a doğru baktığımda onun gayet rahat olduğunu gördüm. Sanırım alışıktı bu duruma.
“Akşam yemeğini hazırlamalarını söylüyorum.” Zümra hanımda odadan çıkarken ben, Boran, kardeşleri, halası ve kuzeni kalmıştık sadece. Ne yapacağımı bilmeyerek etrafa bakınırken Cihan ile Defne’nin bize yaklaştığını gördüm. Dikkatimi onlara verirken Cihan elini bana doğru uzattı. “Cihan ben, memnun oldum. Ailemize hoş geldin.” Sıcak bir tonla konuşurken elini tutup sıktım. “Bende memnun oldum.”
“Defne.” Diyerek elini uzatan kadının elini tuttuğumda ekledi. “Boran abinin kiminle evleneceğini düşünüyordum hep ama şaşırttı bizi. Güzel bir şaşırtma.” Diyerek göz kırptığında küçük bir tebessüm ettim. Cihan ise eşine destek çıkarcasına konuştu. “Daha doğrusu abime kimin tahammül edeceğini merak ediyorduk.” Gülmemek için dudaklarımı birbirine bastırırken Boran kaşlarını çatarak konuştu. “Daha yeni tanıdığınız birine beni gömmeniz takdire şayan gerçekten.”
“Sonuçta yabancı değil o, yengemiz.” Dedi Derin araya katılırken. Ardından ekledi. “Bizde bu anı bekledik yani abicim. Hem o da anlamıştır zaten kiminle evlendiğini bunca zamandır.” Cümlesi bittiğinde duraksadı. “Sahi siz ne zaman tanıştınız, hiç çaktırmadın abi?” Derin merakla bize bakarken Boran’a doğru baktım. Hiç böyle şeyler konuşmamıştık.
Boran göz ucuyla bana bakarken yine kontrolü eline alarak cevap verdi.
“Londra’da tanıştık.” Dedi rahat bir sesle. Ardından bana doğru baktı. “İsim olarak biliyordum elbet. Ama yüz yüze tanışmamıştık. Sadece küçükken görmüştüm.” Dediğinde duraksadım. Bu söylediği gerçek miydi değil miydi onu sorguluyordum. Boran ise devam etti. “Bir toplantı için Londra’ya gitmiştim hatırlarsanız, orada tanıştık işte.”
“2 yıl önce?” Cihan şaşkınca abisine bakarken bende şaşkındım. Bir dakika içinde nasıl aklına gelmişti böyle bir şey. Londra’ya toplantıya gitmesi de büyük bir tesadüftü gerçekten. “Evet, 2 yıl önce. Öyle işte. Ne bu sorguya mı çekiliyoruz?”
Boran dikkat dağıtmak için hafif sinirlenmiş gibi konuşurken biraz önce hala olduğunu öğrendiğim kadın bize doğru yaklaştı. “Nasılsa daha çok vaktiniz olacak konuşmak için.” İmalı bir şekilde bana bakarken neden böyle yaptığını anlamaya çalıştım. Kadın ise ekledi. “İnci artık burada, Londra’ya dönme gibi bir fikri yoksa tabii.”
“Ne Londra’sı hala?” dedi Boran aynı sinirli sesle. Ardından elimi kavrayarak parmaklarımızı birbirine geçirdi. “İnci burada artık, benim yanımda. Sende bilirsin eşlerin yeri birbirinin yanıdır.” Boran’ı desteklemek amacıyla diğer elimi Boran’ın koluna doğru sarıp temasımızı artırdım. “Tabii ki öyle bir düşüncem yok, burada aktif olarak yürütmem gereken, başrol olduğum birçok görevim var. Hiç merak etmeyin yani, buradayım.”
“Ne güzel.” Dedi hala, ancak sesinden hiç memnun olmadığı aşikardı. Elini bana doğru uzatarak ekledi. “Gülsüm ben.” Elini tutup sıktıktan sonra hemen yanındaki kızı konuştu. “Gamze bende. Hoş geldin. Gerçi biz seninle daha önce karşılaşmıştık Boran ile yemek yerken. Sende bir adamla yemek yiyordun.” Söylediği cümleyle alaylı bir şekilde güldüm. Gülsüm hanım ve Gamze ile epey işimiz vardı belli ki. Ortalığı karıştırmaya çalışıyordu.
Cihan, Defne ve Derin’in meraklı bakışları benim üzerimdeyken yüzümdeki alaylı gülümsemeyi silmeden konuştum. “Evet, süt kardeşimdi kendisi.” Diyerek kardeşim kelimesinin üzerine bastırırken Boran’ın eliyle yakalarını düzelttiğini hissettim. Ardından da sesini duydum. “Neyse ne, kimseye hesap vermek zorunda değil...”
Hem benim sözlerimle hem de Boran’ın cümlesiyle Gülsüm Hanım ve Gamze’nin suratı düştü. Amacı neydi bilmiyordum ama daha geldiğim ilk gün aramızı bozmak istermiş gibi söylediği cümle gerçekten onlarla işimiz olduğunu gösteriyordu.
“Çocukları rahat bırakın.” Zümra hanım salona tekrar girerken bakışlarımız ona doğru döndü. Bakışlarım direkt olarak bakışlarıyla buluştuğunda sesini duydum. “Fatih bavullarını Boran’ın odasına çıkarttı kızım. Bende odayı hazırlattım. Yemek birazdan hazır olur, istersen o zamana kadar evi gezdirsin sana Boran.”
“Olur.” Dedim çekimser bir şekilde. Boran ellerimizi birbirinden ayırmayıp önden ilerlerken beni de peşinden sürüklemeye başladı. Evin asansörüne bindiğimizde en üst katın düğmesine bastı. “Fena değildik ha?” diyerek Boran’a baktığımda başını salladı. “İyiydik. En azından inandıklarını düşünüyorum.”
Zaten beni şaşırtanda buydu, bu kadar çabuk kabullenip inanmaları. “Bu kadar çabuk inanmaları normal mi? Hiç sorgulamadılar.” Dediğimde Boran gözlerimin en içine baktı. “Bu zamana kadar hayatımda kimse olmadı, birinin elini tutup bu benim sevdiğim kadın diye tanıştırmadım. Şimdi seni getirdiysem gerçekten seviyorum diye düşünmüşlerdir. O yüzden yani.”
Aslında bakıldığında Boran’ın yaptığı fedakârlık gerçekten fazlaydı. Benim ailem çok sorun çıkarmıştı ama çok fazla görüşmeyecektik. Boran ise beni ailesinin arasına sokmuştu. Nasıl güvenebilmişti, nasıl bu kadar çabuk durumu toparlayıp her şeyi kontrol altına almıştı şaşırıyordum. Tek şaşırdığım bu da değildi, bana karşı takındığı tavır da şaşırtıcıydı..
“Babanla aranızı bozdum.” Diye düşünceli bir şekilde mırıldandığımda Boran başını iki yana salladı. “Hayır, bizim aramız hep öyle zaten. Sorun yok.” Kabullenerek başımı salladığımda asansörün durmasıyla birlikte asansörden indik. Boran en önden ilerlerken ben yine arkasındaydım. İşin garip yanı ellerimiz hala daha birbirine kenetliydi ve ikimizde bundan rahatsızlık duymuyorduk, hatta görmesem unutmuştum bile.
Koridorun en sonundaki odaya ilerlerken takip ettim Boran’ı. Kapıyı açıp içeriyi işaret ederken elimi bıraktı. “Buyurun İnci Hanım, burası bizim odamız.” Bizim odamız… Çok çabuk uyum sağlıyordu gerçekten.
İçeri girdiğimde siyah ve beyaz renklerin hâkim olduğunu gördüm. Siyah renge boyanmış duvarlar, siyah çift kişilik yatak örtüsü ve yorgan, beyaz gardırop ve komodinler… Biraz kasvetli bir odaydı ama güzeldi doğru söylemek gerekiyorsa.
“Beğenmediğin bir şey varsa değiştirirsin.” Dediğinde omuz silkerek gözlerine baktım. “Çok uzun süre kalmayacağım için düzenini değiştirmeme gerek yok.” Dediğimde düz bir şekilde suratıma baktı. Bakışlarımı kaçırarak mırıldandım. “Ama bir tane kanepe fena olmazdı.” Çünkü yatak çift kişilikti ve biz birlikte yatamazdık. Odada da yatılacak başka bir yer yoktu.
“Odaya kanepe getirttiğim an şüphelenirler. En azından biraz süre geçsin.” Boran kendinden emin bir şekilde konuşurken dudaklarımı büzdüm. Belki babaannesi, babası falan umursamazdı ama halası ve kuzeni öyle fenaydı ki bunun içini deşeceklerine emindim. O yüzden haklı sayılırdı. Bir şekilde halledecektik o meseleyi.
Adımlarımı odanın içindeki balkona doğru attım. Balkona çıktığımda gördüğüm manzara içimi ferahlatmıştı. Ormana bakan bir manzarası vardı. İstanbul’da binalardan sonra böyle bir manzara görmek güzeldi. Özellikle deniz manzarasından sonra en sevdiğimdi bu yeşiller. Ellerimi demire yaslayarak etrafa bakınırken derin bir nefes aldım. Burada kaldığım sürece en sevdiğim yer burası olacaktı. Boran benim arkamdan gelip benim gibi ellerini demire yaslarken etrafa bakındı.
Yüzünü görebilmek için ellerimi demirden çekip sırtımı yasladım ve kollarımı göğsümde birleştirerek aklımdaki soruyu mırıldandım. “Küçükken beni gördüğün doğru mu? Yani Londra’da hiç karşılaşmadık oraları uydurdun biliyorum ama küçükken gördüğün?” dediğimde Boran bakışlarını bana çevirdi. Bakışlarımız buluşurken başını salladı belli belirsiz. Verdiği cevapla şaşırırken konuştu. “Ben 12 yaşında falandım sanırım, bilmiyorum. Camın arkasından dışarı bakıyordun. Bende dedemle gelmiştim malikaneye. Arabanın içindeydim, merakla etrafı izlerken fark etmiştim seni.”
Anlattıklarıyla zihnimde o anlar canlanırken duraksadım. Oda da kalma cezalarından birindeydim. Dışarı çıkmayı çok istemiştim ancak Serap Hanım benim gözünün önünde olmamamı istemişti. O gün misafirleri gelecekti, beni görüp acıyan gözlerle ona bakmalarını istememişti ve babamda böyle bir çözüm bulmuştu. Dedem evde değildi, daha doğrusu çok önemli bir toplantısı olduğundan evden erken çıkmıştı. Haberi olmamıştı. Tek çarem camdan dışarı bakmaktı. Abim çok iyi hazırlanmıştı, övgüyle bahsedilmişti misafirlerine. Bense odamda çaresizce beklemiştim. Ayrıştırıldığımı, ötekileştirildiğimi anladığım anlardan biriydi o an benim için.
Camdan dışarı bakıp arabanın içinde oturan o çocuğa çok özenmiştim. Özenle kestirilmiş saçları, kahverengi bakışları… O zamandan bu zamana çok değişmemişti.
“Vay be Boran Demirhanlı, küçükken karşılaştığımızı bilmiyordum.” Dedim iç çekerek. Onun Boran olduğunu ancak şimdi öğreniyordum. Kimseye soramamıştım. “Ben senin İnci Aral olduğunu biliyordum ama, dedem cama bakarken görmüştü ve senin İnci olduğunu söylemişti.” Dediğinde burukça baktım yüzüne. “O yüzden mi ilk karşılaştığımızda Aralların biricik kızını kim tanımaz dedin?”
Boran iç çekerek gözlerini benden çekti. Birkaç dakika sesiz kaldığında bir şey söylemedim. İlk tanıştığımız güne kıyasla şu an benimle daha net konuşuyordu, en azından üstten üstten bakmıyordu. İlk günlerde olan gıcıklığı azalmıştı ya da bana öyle geliyordu bilmiyordum. Daha doğrusu bugün için öyleydi, bir işe girişmiştik ve ürkütmemek içinde yapıyor olabilirdi. Ya da beni rahatlatmak ve gerginliğimi almak için.
“Sen burada değildin İnci ama bahsin hep geçiyordu. Özellikle de dedenle yan yana geldiğimizde.” Dediğinde burukluğum daha da arttı. Dedem hep çok sevmişti beni, belli ki sevgisini insanlara da göstermişti. Onun gibi çevrilerek ellerimi tekrar demire yaslayarak yeşil manzaraya gözlerimi diktim. Dedemden ne zaman bahsetsek canım yanıyordu.
İkimizde sessizce etrafı izlerken kapının tıklanmasıyla birlikte dikkatimiz dağıldı. Boran geriye doğru dönüp kapıya doğru bakarken Derin’in sesini duydum. “Rahatsız etmiyorum değil mi?” Hem neşeli hem de imalı cümlesiyle birlikte Boran cıkladı. Derin ise ekledi. “Yemek hazırmış, babaannem çağırmamı istedi.”
“Tamam, geliyoruz.” Boran onaylarken önden çıktım balkondan. Derin ile bakışlarımız buluştuğunda küçük bir tebessüm etti. Bende ona gülümserken Derin merakla konuştu. “Nasıl, beğendin mi abimin odasını? Pardon sizin odanız.” dediğinde başımı salladım. “Evet, gerçekten güzel. Onu yansıtıyor.” Verdiğim cevapla birlikte Derin daha da gülümsedi. Boran biz konuşurken ceketini çıkarıp kollarını dirseklerine katlamıştı. Odada işimiz kalmadığında üçümüz arkalı önlü odadan çıkıp asansöre bindik ve salona ulaştık.
Vardığımızda herkesin oturduğunu gördüm. Bir tek biz kalmıştık. Yavuz bey ve Zümra Hanım karşılıklı olarak masanın en başındaki yerlerini almıştı. Cihan babasının hemen yanına oturmuştu, eşi de yanındaydı. Onun yanında da Gamze oturuyordu. Cihan’ın karşısı boştu. Muhtemelen Boran’ın yeriydi. Yanı da Derin’in olmalıydı.
Nereye oturacağımı bilemezken Boran benden önce davranarak Defne’nin karşısındaki sandalyeyi geri çekerek oturmam için işaret verdi. Derin gülümseyerek bana bakarken beklemeden oturdum. Boran solumdaki, Derin sağımdaki yerini alırken gergince yutkundum. Bizim gelişimizle hizmetliler çorbaları kaselere koyarken bakışları üzerimde hissediyordum. Merak ediyor olmalılardı beni. Ama hüzünlü bir çocukluktan öte anlatacağım pek bir şeyim yoktu, onu da konuşmayı sevmiyordum.
Çorbalarımız konduğunda Zümra Hanım konuştu. “Afiyet olsun.”
Elime kaşığı alıp çorbamı karıştırdım. Birkaç kaşık içip çorbamı karıştırmaya devam ettim. Canım pek yemek istemiyordu. Moralim bozuk olunca iştahımda olmuyordu. Bacağıma dokunan elle irkilirken hızla bakışlarımı Boran’a çevirdim. O da benim irkilmemle birlikte elini hızla çekmişti dokunduğu yerden.
Yemeğini ye dercesine çorbayı işaret ederken bir şey dememe fırsat olmadan Zümra hanımın sesini duydum. “Ne sevdiğini bilemedik kızım, eğer hoşuna gitmediyse sana başka yemek hazırlatayım.”
“Hayır, çok güzel olmuş Zümra Hanım.” Dedim hızla bakışlarımı Zümra hanıma çevirerek. Ardından ekledim. “Sadece iştahım pek yerinde değil.” Dediğimde ilgili bir şekilde baktı bana. “Hasta mısın kızım?”
Başımı iki yana salladım. “Ufak bir kırgınlığım var diyelim.” Dediğimde Zümra Hanım beni onayladı. Masanın üzerindeki su bardağını alıp su içerken Derin’in sesini duydum. “Bir şey söyleyeceğim ama kızmayın.” Dediğinde bakışlarımı ona çevirdim. Derin ise mırıldandı. “Hamile misin?”
Algıladığım cümle ile içtiğim su boğazıma kaçarken Cihan ve Gamze’nin hayretler içindeki sesini işittim. “Ne?” Öksürerek boğazıma kaçan suyu çıkartmaya çalışırken Boran elini sırtıma koyarak vurdu. Bir yandan da kardeşine doğru çıkıştı. “Saçma sapan konuşma Derin.” Öksürüğüm hafiften kesilip kendime gelirken Derin utangaç bir şekilde konuştu. “Ne yapayım abi, öyle aniden evlenince aklıma geldi. Şimdi yengem iştahım falan yok deyince dedim midesi falan bulanıyor ondan mı?”
“Sizin için ani olabilir ama bizim ilişkimiz önceden beri var.” Dedi Boran bunu kabul edin dercesine. Ardından ilgilisini bana doğru yönelterek mırıldandı. “İyisin değil mi?” Başımı sallayarak onayladım onu. Yerin dibine girmek istiyordum tam şu an. İnsanların yüzüne nasıl bakacağımı bilmiyordum gerçekten. “Özür dilerim.” Derin mahcup bir şekilde bana bakarken küçük bir tebessüm etmeye çalıştım. “Sorun değil.”
Hala daha üzerimizdeki kaçamak bakışları görsem de başımı çorbamdan kaldırmadım. Birkaç kaşık daha içtikten sonra hazırlanmış olan diğer yemeklerden yemeye başladım. Ancak onlardan da çok yiyemedim.
“Yeni yönetim kurulu başkanı sen seçilmişsin yenge, hayırlı olsun.” Cihan ortaya başka bir konu açarken minnettarca baktım. “Evet, öyle oldu.” Dediğimde Gülsüm Hanım araya girdi. “Biz seni Londra’da psikologluk yapıyor diye biliyorduk. Nasıl olacak şimdi? Şirket yönetmek psikoloji düzeltmeye benzemez.” Üstten bir tavırla bana bakarken aslında doğru bir soru sormuştu. Bende bilmiyordum bunun cevabını ama öğrenecektim.
“Abim ne güne duruyor hala, koskoca Oxford mezunu adam. Elbette karısına yardımcı olur.” Cihan beni savunurcasına konuşurken Boran dik dik baktı halasına. “Herkes anasının karnında öğrenip çıkmıyor herhalde, zamanla öğrenecek.” İki kardeşin halalarına beni ölümüne savunmaları o kadar güzeldi ki. İkisine de minnettardım. “Sardun böyle bir şey yaptıysa bir bildiği vardır, belli ki torununa güveniyor. Bize bir şey demek düşmez.” Zümra hanımda kendi fikrini dile getirirken küçük bir tebessüm ettim.
Gerçekten harika bir kadındı. Zümra hanım şu andan itibaren favorim olmuştu. Gerçi aile üyelerinin hepsi yani en azından Boran’ın çekirdek ailesi çok tatlı insanlardı.
Gülsüm hanım suspus olarak yemeğine devam ederken Zümra Hanım merakla bize baktı. “İmam nikahı kıydınız mı?” Sorduğu soruyla gözlerim büyürken Zümra Hanım anlamış gibi başını salladı. “Belli ki kıymadınız, Yavuz bir hoca ayarla da gelsin. Bugün hallolsun bu iş.”
Yavuz bey onaylarken Boran’a doğru baktım bir şey söylemesi için. Ancak o umursamadan yemeğini yemeye devam ediyordu. İç çekerek bende yemeğime dönerken bu durumdan hiç memnun değildim. Tamam resmi olarak evlenmiştik ama dini nikaha ne gerek vardı? Aramızda bir şey yaşanmayacaktı neticede. Tabii onlar bunu bilmiyordu ve her şey usulüne olsun istiyorlardı.
“Adana’daki akrabalar evlendiğini duyduğunda çıngar çıkartabilir, koskoca aşiretiz. Anlı şanlı düğün olmadan oğlan evlendirdik.” Yavuz beyin söylediği cümle ile şaşkınlıkla gözlerim aralandı. Aşiret? Bu adamla ilgili bilmediğim çok şey vardı. Adanalı olduklarını bile daha yeni öğreniyordum resmen.
“İstediklerini çıkarsınlar, herkes düğün yapmak zorunda değil. Nikah kıydık, evlendik. Bu kadar.” Boran kararlı ve otoriter bir şekilde fikrini söylerken Yavuz bey iç çekti. Bakışlarından siniri anlaşılıyordu. “O zaman ikiniz çıkıp bir basın açıklaması yaparsınız, bu kadarını hak ediyoruz herhalde.” İlk önce bana sonra Boran’a bakarken Boran belli belirsiz başını salladı. “Olur.”
Boran ve Yavuz beyin konuşmasının ardından yine bir sessizlik çökmüştü masaya. Herkes kendi yemeğine odaklanmıştı…
*****
Merdivenlerden çıkarken sert bir nefes verdim burnumdan. Dakikalar önce imam nikahımız kıyılmıştı. Zümra hanım dediğini yapmıştı. Yavuz bey imamla birlikte gelmişti ve nikahımız kıyılmıştı. Mehir istemediğim halde zorla boğaz manzaralı bir rezidans verilmişti. Mecburen kabullenmek durumunda kalmıştım. Gerçekten hiç istemediğim şeyler oluyordu.
“Bu kadarına gerek var mıydı cidden?” Söylenerek odadan içeri girdiğimde Boran sıkıntılı bir nefes verdi. “Bize göre yoksa bile babaanneme göre vardı ki oldu.” Verdiği cevapla ona doğru tersçe baktım. Boran bakışıma karşılık cevap verdi. “Niye öyle bakıyorsun? İstemiyorduysan itiraz etseydin. Ayrıca gerçek bir evlilik sanıyorlar bunun farkındasın değil mi? Gerçek bir evlilikte de ne olur bence çok iyi biliyorsun. Babaannem o yüzden apar topar imam nikahı kıydırdı.”
İmalı bir şekilde söylediğiyle gözlerimi kaçırdım. Çok şükür ne kastettiğini bilecek yaştaydım. “Boran ya.” Diyerek yakındım. Boran ise bunu umuruna getirmeyerek gardırobuna doğru ilerledi. Kapağını açtıktan sonra başıyla bana işaret verdi. “Kıyafetlerini yerleştirebilirsin buraya.” Dedikten sonra ekledi. “Banyodaki dolabın sağı da boş, orayı da kullanırsın.” Derken dolaptan birkaç parça eşya çıkardı.
Ardından eli beyaz gömleğinin düğmelerine giderken bakışlarımı kaçırdım. Boran ise ekledi. “Ben duşa giriyorum, keyfine bak.” Dedikten sonra odanın içindeki banyoya girdi. Birkaç dakika içinde suyun sesini duyduğumda derin bir nefes verdim. O odada değilken bavullarımdan birini açarak pijama takımımı çıkardım.
Pijamayı yatağa bıraktıktan sonra odanın içindeki gardıroba baktım herhangi bir örtü var mı diye. Boranla aynı yatakta yatmayacağım için odanın balkona yakın kısmında bulunan tek kişilik koltukta uyumak en mantıklı olanıydı. Yatak büyüktü evet ikimiz sığardık, iki uçta yatılabilir ve ortaya yastık da konabilirdi ama ona güvenmiyordum henüz. Aynı odada yatmak bile gericiydi. Adamı tanımıyordum bile daha doğru dürüst. Resmen başıma iş almıştım.
Dolapları kurcaladıktan sonra bir tane battaniye bulduğumda rahatlamıştım. Bu işimi görürdü.
Telefonumu alarak balkona doğru ilerledim. Hem Boran daha rahat duş alırdı, gerçi pek umursadığını sanmıyordum. Hem de ben yengemi aramak istiyordum. Eminim duymuştu evlendiğimi. O da bana çok kırılmıştı tahmin edebiliyordum. Bana destek olan birini üzmek en son istediğim şeydi. O yüzden özür dilemek istiyordum eğer telefonu açarsa tabii.
Yengemin numarasını tuşladıktan sonra telefonu kulağıma götürdüm. Bir yandan da elimi demire yaslamış manzaraya doğru bakıyordum. Hava kararmıştı ama evin ışıklandırmalarından dolayı güzel görünüyordu. Telefon birkaç kere çaldığında açmayacağına emin olarak hüznün beni sarıp sarmalamasına izin verdim. Tam umutsuzluğa düştüğüm anda telefon açıldığında yengemin sesini duydum. “Efendim?”
“Yenge…” mahcup bir şekilde konuştuğumda yengem konuştu. “Ooo kimler arıyor kimler.” Sitemli bir şekilde konuşurken mırıldandım. “Özür dilerim.”
“Beni salak yerine koyman özürle geçecek gibi durmuyor.” Kırgın sesine karşılık iç geçirdim. “Öyle söyleme ne olursun, salak yerine koymak istemedim seni.” Dediğimde yengem cevap verdi. “İstemedin belki ama öyle oldu. Bende hiç tanımıyormuşsun gibi sana Boran’ı falan anlattım. Meğerse siz çoktan tanışıyormuşsunuz. Hadi abinlere söyleyemedin çekindin, bana neden söylemedin?”
Söyleyemezdim. Çünkü yoktu öyle bir şey. Beni suçlarlarken onlara bu cümleleri kuramamak canımı çok yakıyordu. Ama bir kere girmiştim bu işe ve geri dönemezdim. “Söyleyemedim, çekindim.” Dedim kısık bir sesle. “Sen söyledin abimlerin arasının kötü olduğunu.” Diye yalanıma yalan katarken gözlerimi kapadım. Ben ne zaman böyle güzel yalan söylemeye başlamıştım hiç bilmiyordum.
“Haklısın, ne diyeyim ki?” dedi yengem bıkkınca. Böyle söyleyince haklıydım belki ama yine kandırıyordum onları ve durum böyle olunca da vicdan azabı çekiyordum. Bu duygularla aynı anda nasıl başa çıkacaktım bilemiyordum.
“Abim benimle ilgili bir şey söyledi mi?” çekinerek sorduğum sorunun cevabını çok merak ediyordum. Abim tüm o sözleri söyleyip gittikten sonra çok düşünmüştüm peşinden gitsem mi diye ama öyle keskindi ki gidememiştim. “Suspus oturuyor, hiç konuşmuyor. Ben Serap hanımdan duydum olanları. Düşün bana bile bir şey söylemedi.” Dediğinde iç çektim. Kendimi nasıl affettirecektim acaba?
Yengemin fısıltısını duyduğumda dikkat kesildim. “Bir dakika canım…” İstediğini yapıp sessiz kalırken abimin sesini duydum. “Kiminle konuşuyorsun?” Yengem ise cevap verdi. “İnci ile.” Yengemin dürüstçe verdiği cevapla birlikte dişlerimi dudaklarıma bastırdım. Benim yüzümden aralarında bir şey olsun istemiyordum. “Kapat telefonu.” Abimin sinirli sesiyle birlikte gözlerim hafiften dolmaya başladı. Abim ise ekledi. “Seni adam yerine koymamış sen hala onunla mı konuşuyorsun? Kapat telefonu Doğa.”
“Yenge ben kapatıyorum, daha fazla problem çıkmasın aranızda.” Dedikten sonra hiç beklemeden telefonu kapattım. Gözlerimi kapatarak ağlamamak için kendimi zor topladım. Ağlamak istemiyordum.
“İnci benim işim bitti, girmek istersen…” Boran seslenerek yanıma doğru gelirken hızla gözlerimi sildim. Balkonun kapısına doğru döndükten sonra onayladım Boran’ı. “Tamam, bende gireyim.” Diyerek yanından geçtikten sonra hazırladığım pijama takımını ve iç çamaşırlarımı alarak banyoya ilerledim.
Direkt olarak hazırlanıp suyun altına girdiğimde vücudumdan akıp giden sular gibi düşüncelerimin de sıkıntılarımın da akıp gitmesi için dua ettim içimden. Ne kadar ağlasam ne kadar sızlasam da boştu. Bunu ben seçmiştim ne de olsa. O yüzden güçlü durmaya çalışıyordum ama nafileydi. Babamların sözüne falan o kadar üzülmüyordum da abimin tavrı çok etkilemişti beni.
Dakikalar sonra hazırlanıp banyodan çıktığımda Boran’ın odanın içinde telefonla konuştuğunu gördüm. “Tamam, sen gerekli hazırlıkları yaparsın.” Diyerek telefonu kapatırken bakışları bana doğru döndü. “Yarın için basın toplantısı ayarladım. Bir an önce duyurmamız her açıdan iyi olur.”
“Tamam.” Dedim kabullenerek. Ne yapılması gerektiğini bilmiyordum, bu konularda Boran’a güvenmek zorundaydım.
Bakışları hala daha üzerimdeyken ben ona bakmadım. Aksine bir şeylerle uğraşıyormuşum gibi görünmek için bavuluma ilerledim. Arkamdan hala bakışlarını hissederken nihayet sesini de duydum. “Banyodaki dolapların birinde kurutma makinesi olacaktı…” Islak olan saçlarıma hitaben konuştuğunda başımı ona doğru çevirmedim ama düşünceli hali hoştu. “Kurutmaya gerek yok, kendi kendine kurur.”
Yarın giyeceğim şeyleri kafamda kombinledikten sonra bavulun başından kalktım. Arkamı döndüğümde Boran’ın bakışlarının yine üzerimde olduğunu gördüm. Bir şey mi söyleyecek diye gözlerine bakarken Boran genzini temizleyerek konuştu. “Yatağın hangi tarafında yatmak istersin?”
Sorduğu soruyla anında kaşlarım çatıldı. “Tabii ki aynı yatakta yatmayacağız.” Diye itiraz ederken Boran gayet rahat bir şekilde yüzüme baktı. “Niye hem resmi hem dini nikahlı karımsın, bence bir sorun olmaz.” Muzip bir şekilde konuşurken gözlerimi kırpıştırarak baktım yüzüne. Boran ise ellerini iki yana açtı ve mırıldandı. “İnsan yemem merak etme.”
“Nereden bileceğim bunu? Seni tanımıyorum. Adanalı olduğunu bile yeni öğrendim, baban söylemese haberim bile olmayacaktı.” Diye karşılık verdiğimde Boran yüzüme baktı. “Sorsaydın öğrenirdin İnci, gizlim saklım yok sonuçta.” Verdiği cevapla birlikte bende gözlerine baktım.
Bakışlarımı kaçırarak odadaki koltuğu işaret ettim. “Ben şurada yatarım.” Dediğimde Boran koltuğa bakarak kaşlarını çattı. “Saçmalama. Orada nasıl uyuyacaksın.” Dediğinde çıkardığım battaniyeyi alarak ilerledim. “Merak etme uyurum ben.”
“Sabaha belin tutulur, kocaman yatak. Gel şuraya.” Dediğinde başımı iki yana salladım. Boran iç çekti. “Sana izinsizce dokunacağımı düşünmüyorsun değil mi?” Sorgu dolu bir sesle bana bakarken bakışlarında merakın yanında ufak bir tereddüt vardı. Düşünüp düşünmediğimi bende bilmiyordum ama güvenmiyordum işte. Ben artık karşı cinste olan herkesten her şeyi bekliyordum. Hayatımda o kadar çok erkekten darbe yemiştim ki Boran’da ne yazık ki kim vurduya gidiyordu.
“İnanamıyorum.” Dedi ben sessiz kalınca. Çift kişilik yatağın yorganını hırsla kaldırdıktan sonra tam karşıma gelecek şekilde yatağa oturdu. “Hayır onca gün vakit geçirdik, ters bir hareketimi mi gördün de böyle düşünüyorsun?” sessiz kalmam gücüne gitmiş olacak ki hırsla konuşurken bana doğru baktı. Bende onun gibi koltuğa oturdum. “Tabii üstten bakışlarını, imalı sözlerini, beni suçlamanı saymazsak ters bir hareket yapmadın.”
Söylediğim cümlelerle birlikte gözlerini kapatıp başını havaya kaldırdı sabır dilercesine. “Bunu sürekli yüzüme mi vuracaksın Allah aşkına. Tamam yanlış düşündüm, hata ettim.” Dedikten sonra tekrar bana bakarken konuştum. “Neden bu kadar umuruna getiriyorsun ki, yatarım şurada.” Dediğimde Boran gözlerini gözlerimden çekmedi. “Rahat etmeni istiyorum çünkü.” Cümlesiyle bir an için afalladığımda Boran ekledi. “Yanlış anlama yani bu evliliğin ne kadar süreceği belli değil, o zamana kadar orada yatamazsın.”
“Merak etme, ben başımın çaresine bakarım. Eğer burada rahat etmezsem yer yatağı yaparım.” Dediğimde Boran kaşlarını çattı. “İyi ne halin varsa gör.” Yatağa uzanarak üzerini örtüp bana sırtını dönerken birkaç saniye baktım ona doğru. Boran ise ekledi. “Sana zahmet ışığı da kapatıver.” Dediğinde hayretle baktım. “Emriniz olur Boran Bey.” Ayaklarımı yere vura vura kapının yanındaki elektrik düğmesini kapattım ve tekrardan koltuğa döndüm.
Üzerime battaniyeyi örterek gözlerimi kapattım. Rahat değildi evet ama idare edecektik mecburen. Bir süre sonra bedenimde alışırdı buna…
*****
Sabah erken uyanmıştım. Uyandığımda ilk önce yerimi sorgulamıştım. Otelde yattığım kuş tüyü yataktan sonra burası sert gelmişti. Ancak bunu umursamayarak yerimden doğrulmuştum. Boynum tutulduğu için elimle biraz masaj yapmıştım. Bakışlarım karşımdaki yatakta uyuyan adama kaymıştı sonra. Yüzü bana doğru dönüktü. Beyaz tişörtünün kollarını zorlayan kaslarını bükmüş başının altına yerleştirmişti elini. Üzeri beline kadar örtüktü.
İncelemeyi bırakarak oturduğum yerden kalktıktan sonra dün gece hazırladığım kıyafetlerimi alarak banyoya girmiş saçımı ve makyajımı yaparak hazırlanmıştım. Odaya tekrar döndüğümde Boran’ında uyanmış olduğunu görmüştüm. Birbirimize günaydın dedikten sonra benim yerimi Boran almıştı. Bense son hazırlıklarımı yapmıştım o sırada. İkimizin de hazır olmasıyla birlikte aşağı inmiş ve hazırlanmış olan kahvaltıya oturmuştuk.
Zümra hanım ilgiyle rahat uyuyup uyumadığımı sormuştu. Akşam için sevdiğim şeyleri yaptırmak istediğini söyleyip sevdiğim yemekleri öğrenmişti. Gerçekten çok düşünceli bir kadındı. Kahvaltımızın ardından Boran ile evden çıkmıştık. Basın açıklaması için Boranların şirketine gideceğimiz için onun arabasıyla gitmeye karar vermiştik. Mert ve Fatih’te arkada benim arabamla bizi takip edeceklerdi ve sonra ayrılacaktık.
Elimi boynuma götürmüş ovalarken Boran’ın yamuk bir şekilde gülüp bana baktığını gördüm. “Ne oldu, boynun mu tutulmuş?” Alaylı bir şekilde konuşurken ters bir biçimde baktım yüzüne. Boran ise keyifle güldü. “Ben sana demiştim.”
“Olsun, nasılsa düzelir.” Dediğimde Boran iç çekti. Ardından düşünceli bir şekilde ekledi. “Bugün sen yat yatakta ben koltukta uyurum.” Dediğinde reddettim. İnat yapan bendim ki haklıydım ama yine de onu yatağından etmek istemiyordum. “Ben rahatım orada, sen uyu yatağında.”
Bakışları bana doğru döndü hızlıca. “Ne inatçı kadınsın sen.” diyerek gözlerime bakarken omuz silktim. “Kusura bakmayın Boran Bey, elimizde bu kaldı. İdare edeceksiniz.” Söylediğim cümleyle iflah olmazsın dercesine başını iki yana salladı.
Şirkete vardığımızda direkt olarak araçtan indik. Bu şirkete ilk girişimde böyle bir şeyle karşılaşacağım aklımın ucundan geçmemişti ama şimdi bir Demirhanlı olarak hayatıma devam ediyordum. Hayat çok garipti.
Şirketten içeri girdiğimizde yanımıza doğru koşan adımlarla gelen kadın dikkatimi çeken ilk şey oldu. Buraya geldiğimizde onu hiç görmemiştim. Siyah mini eteği ve beyaz gömleğiyle epey şık duruyordu. “Hoş geldiniz Boran Bey, istediğiniz gibi basın toplantısını ayarladım.” Takdir beklercesine konuşurken Boran başını salladı. “Teşekkür ederim Derya.” İstediği zaman nazik olabiliyordu demek ki beyefendi.
“Bu taraftan.” Diyerek elini belime doğru yaslayan adamla birlikte bakışlarımı Derya’dan çektim ve onun beni yönlendirmesiyle ilerlemeye devam ettim. Bakışlar bizim üzerimizdeyken gergince nefes alıp verdim.
“Benim kim olduğumu biliyorlar mı?” diye mırıldanırken Boran bakışlarını saniyelik olarak bana çevirdi. Ardından da otoriter bir şekilde cevap verdi. “Bizimkiler dışında kimsenin haberi yoktur. Muhtemelen senin İnci Aral olduğunu biliyorlar, İnci Demirhanlı olduğunu bugün öğrenecekler.” Kararlı şekilde söylediği şeyle istemsizce güldüm. “Bu isim ve soy ismi o kadar kullanıyorsun ki görende yıllardır bu anı bekledin sanır.”
“Belki de bekledim…” Çok kısık sesle söylediği cümleyi anlamazken merakla ona doğru baktım. “Ne?” Boran başını iki yana salladı. “Bir şey yok.” Daha fazla sorgulamadan yolumuza devam ederken konferans salonu yazan odanın önüne geldiğimizde adımlarımız duraksadı.
Kapı bizim için açılırken derin bir nefes verdim. Boran ile aynı anda kürsüye çıkarken bakışlarımı basın mensuplarının olduğu taraftan itina ile kaçırdım. Kameraların önünde olmayı sevmiyordum, alışamamıştım. Mikrofon bulunan kürsüye ulaştığımızda Boran direkt olarak mikrofona doğru eğilip konuşmasına başladı.
“Herkese merhaba, sizi neden buraya çağırdığımız konusunda meraklı olduğunuzu biliyoruz.” Sözlerine devam ederken bakışlarım onun üzerindeydi. Ne yalan söyleyeyim bu pozisyona, buraya ait gibi duruyordu, yakışıyordu. Gerçekten işinin ehli olduğunu görebiliyordum. Boran bu konuda örnek almam gereken biriydi.
“Sizlere mutlu bir haber vermek üzere buradayız, daha doğrusu arkamızdan haber yapmamanız için kendi rızamızla haber yapmanız için size fırsat veriyoruz.” Diye imalı bir şekilde eklerken gülmek istesem de ifadesizliğimi korudum. Haberimizi yapan kişiye hitaben konuşurken bakışları bana doğru kaydı.
Kürsünün arkasında gergince parmaklarımla oynayarak ona bakarken elini hiç tereddüt etmeden elime uzattı ve sıkıca tuttu. Bakışları sakin ol dercesine rahatlatmak adına içime içime işlerken benim iyi olduğuma emin olarak tekrar basın mensuplarına çevirdi bakışlarını.
“Aral şirketler yönetim kurulu başkanı İnci Aral ile hakkımızda yapılan haberler doğrudur. Hatta şöyle ifade edeyim, kendisi dünden itibaren bir Demirhanlı olarak ailemize katılmıştır.” Basın mensuplarının hayret dolu sesleri kulağımıza ulaşırken flaşlar yüzümüze doğru patlamaya başladı. Boran bunların hiçbirini umursamadan sözlerine devam etti. “Atacağınız başlığı da size söyleyeyim. Aral ve Demirhanlıların mutlu günü. İnci Aral ve Boran Demirhanlı evliliklerini resmen duyurdu.”
Alttan alttan laf sokarak konuşmasını bitirmeden ekledi. “Şimdi sorularınızı alabiliriz.” Kendisi alışıktı ama ben hiç alışık değildim. Nasıl cevap vermem gerektiğini bile bilmiyordum. Kendi halimde biriyken şimdi basın açıklamalarına katılan bir iş kadını olmuştum.
“İnci Hanım ile evliliğiniz şirketlerinizin ortaklığı için olabilir mi? Yani mantık evliliği gibi?” Basın mensuplarından birisinin sorduğu soruyla birlikte Boran cevap verdi. “Hayır, şirketlerin ortaklığı diye bir şey söz konusu değil. Elbette ortak işler yapacağız ama bu ortak olacağımız anlamına gelmez. Yani tamamen aşk evliliği.” Çok iddialı cevaplar veriyordu. Umarım bir gün bu cevaplar altında ezilmezdik. Çünkü dışarıdan aşık bir çiftmiş gibi gözükmediğimize emindim.
“Benim sorum İnci hanıma.” Bana hitaben konuşan kişiyle birlikte Boran mikrofondan çekildi. Bana doğru bakarken tereddütlü bir şekilde mikrofona doğru yaklaştım. Ne soracaktı merak ediyordum ve çekiniyordum açıkçası. Kalbim güm güm atmaya başlarken basın mensubunun sorusunu işittim. “Türkiye’ye dönme sebebiniz Boran Bey mi? Yoksa hakkınızda aşk iddiaları çıkan ve sizin sorulara cevap vermediğiniz Lucas Bey mi?”
Algıladığım cümleyle yutkunurken elimi tutan elin sıkılaştığını hissettim. Boran gerilmişti ve bende ondan farksız değildim. Bir kadına eşi yanındayken başka bir erkeği sormak ne kadar saçmaydı böyle.
“Cevap vermediğime göre kale alınacak bir konu değil demek ki, bende o yüzden cevap vermemiş olmalıyım değil mi?” diyerek alaylı bir tebessüm etsem de ciddi bir şekilde baktım soruyu soran kişiye. “Boran ile ilişkim Londra’dayken de vardı evet. Ama Türkiye’ye asıl dönüş nedenim dedemin sağlık durumuyla ilgiliydi. Geri dönmek gibi de bir niyetim yok siz sormadan söyleyeyim. Bundan sonra hem işimin başındayım hem de eşimle beraberim.” Derken bakışlarımı Boran’a çevirdim. Ancak o düz bir ifadeyle soruyu soran kişiye bakıyordu.
Şirketlerle ilgili birkaç soru daha cevapladıktan sonra basın toplantısı sona ermişti. Bence fena iş çıkarmamıştık. Basın mensupları birer birer salonu boşaltırken Boran’ın hala daha düz bir şekilde arkalarından baktığını gördüm. Lucas dendiği andan itibaren sert bir ifade takınmıştı. Bu konu rahatsız etmişti. Acaba onun kim olduğunu biliyor muydu?
“Lucas, eski sevgilim.” Diye açıklama yaptığım sırada ateş saçan gözlerle bana döndü. “Sordum mu?” Verdiği cevapla şaşkınlıkla ağzım aralanırken kaşlarımı çattım. “Ne tersleniyorsun, açıklama yapmak istedim sadece.” Dediğimde Boran umursamazca omuz silkti. “Yapma, bilmek isteseydim sorardım zaten.”
“Bana ne kızıyorsun Boran, soruyu soran kişiye kız. Hayret bir şey.” Diye söylenirken Boran başını salladı. “Merak etme onu da aklıma kazıdım zaten.” Hayretle gözlerine bakarken kendisi kolundaki saate bakarak mırıldandı. “Toplantım var benim, Mert seni bıraksın şirkete.”
“Mert’e gerek yok kendim giderim.” Diyerek kapıya doğru yöneldiğimde aniden kolumdan tutarak beni durdurdu. “Mertle gideceksin diyorsam Mert ile gideceksin İnci.” Üzerine bastıra bastıra konuşurken gözlerimi kısarak baktım yüzüme. Bu emir verme işine iyi alışmıştı. Bir nazik oluyordu, bir emir veriyordu. Bipolar gibi davranıyordu ve bu beni sinir ediyordu. “Bak bana emrindeki adamınmış gibi emir verme!”
Sertlenerek konuşurken Boran derin bir nefes alıp verdi gözlerini kapatarak. Ardından ekledi. “Neden evlendiğimizi unutuyorsun İnci, seni korumam gerekiyor ve sen her söylediğime böyle itiraz edersen ben seni koruyamam.” Tane tane anlatsa da sesi epey sinirliydi. Söylediklerinin altında kalmayarak kaşlarımı çattım. “Neden koruman gerekiyor beni bir de onu anlasam.”
Gözlerinin içine bakarak sorduğum soruyla birlikte bakışlarını bakışlarımdan çekmeden birkaç saniye sessiz kaldı. Ardından da yüzüme doğru fısıldadı. “Bilmeni gerektirecek bir şey olsa bilirdin. Sorgulama.”
“Sabır Allah’ım.” Diyerek yüzüne doğru konuştuğumda başını salladı. “Bana da Allah’ım.” Söylediği cümleyle gözlerimi devirirken kolumda duran elinden kurtularak konuştum. “Ne halin varsa gör ya. Uğraşamayacağım.” Diyerek odadan çıkarken Boran arkamdan seslendi. “Mert’i almadan gidersen cezasını Mert’ten keserim haberin olsun. Adamı işinden etmek istemezsin değil mi?”
Duyduğum cümlenin gerçekliğini sorgulamak adına geriye doğru dönüp Boran’a bakarken ciddi yüz ifadesini görmek beni dumura uğrattı. Bu adam gerçekten garipti. Söylediğini yapacak potansiyele de sahipti ne yazık ki. “Hayırlı işler.” Diye seslendiğinde tekrar göz devirdim ve bir şey söylemeden salondan çıktım.
Beni sinir ediyordu. Nasıl bir adamdı hala daha çözememiştim. Çözülebilecek gibi de durmuyordu. Bazen çok ilgili davranıyordu, cümleleri çok düşünceli oluyordu. Bazen de karşısındaki düşmanıymış gibi karşılık veriyordu. Aniden sinirleniyordu. Nasıl katlanacaktım hiç bilmiyordum…
Bölüm Sonu
‣‣‣ Bölümü nasıl buldunuz, beğendiniz mi?
‣‣‣ Boran ve İnci sahneleri nasıldı? Bir iyiler, bir kötüler bizimkiler ehehe
‣‣‣ Boran’ın ailesinin tepkisi nasıldı? Beğendiniz mi? Sevdiniz mi Derin’i, Cihan’ı, Defne’yi, Zümra hanımı, Yavuz Bey’i? Bir de tabii Gülsüm Hanım ve Gamze var. İlk izleniminiz nasıl?
‣‣‣ Bölümler nasıl gidiyor, beğenmediğiniz yerler var mı? Fikirlerinizi belirtmekten çekinmeyin lütfen…
Diğer bölümde görüşmek üzere, yorumlarınızı bekliyorum…
Okur Yorumları | Yorum Ekle |
25.08k Okunma |
3.8k Oy |
0 Takip |
34 Bölümlü Kitap |