41. Bölüm

Bal Kovanı B.40.

My lore
my_lore

Merhabalar!

Çoktandır bölüm yayımlayamamıştım, kısmet bugüneymiş.

Keyfile okuyun can okurlarım.

Oy verip yorum bırakmayı unutmayın lütfen:)))

💬💬💬

Yine ve yeniden hayal kırıklığı yaşayan ben, yanağıma bırakılan kardeşçe bir öpücüğe tav olmuştum.

 

"Kendine iyi bak o zaman. He, unutmadan akşam için yemek yapmamı ister misin?"

 

Hande, bana yemek mi hazırlamak istiyordu? Nedense hiç şaşırmamıştım zira bu bana karşı duyduğu minnettarlığın bir göstergesiydi; aynı zamanda yanağıma bıraktığı öpücük de öyle.

 

"Kapıyı kilitlemeyi unutma. Gün içinde ben seni arar gelişmelerden haberdar ederim. Bir de akşam için zahmet edip bir şeyler hazırlamana hiç gerek yok. İstersen dışarıdan sipariş verebiliriz."

 

Benim sitemli konuştuğumu zannederek bal kovanı dudaklarını birazcık dışa doğru sarkıttı.

 

"Ben gerçekten hazırlamak istiyorum. Hem dışarıdan yemek söylemek biraz riskli olmaz mı?"

 

"Sen sipariş verirsen olur ama ben sipariş verirsem olmaz. Ben iş yerinde yerim. Yani eve tok gelirim. Senin içinde dışarıdan yemek söyleriz. Kendime istiyormuş gibi. Hem böylesi daha az masraflı olur." dedim.

 

"Gencer, yoksa sen benim malzemeleri heba edeceğimi mi düşünüyorsun? Bir bakıma sende haklısın. Benim nasıl lezzetli yemek yaptığımı bilmiyorsun tabii..."

 

Güzelim, ben senin elinden zehir olsa yerim. Bütün malzemeler senin yoluna feda olsun. Sen benim yanımda ol ve böyle tatlı tatlı gözlerime bak yeter.

 

Bütün bunları yüzüne karşı içimden geçirirken kapı önünden ayrılmak üzere bir adım atmıştım ki, sanki içimden geçenleri duymuş gibi tatlı tatlı yüzüme bakıyor ve gülümsüyordu.

 

Hande'ye hoşça kal deyip mecburiyetlerin ışığı altında evden ayrıldım. Sokağa adım atar atmaz ilk iş çevremi kolaçan etmek oldu. Şimdilik şüpheli sayabileceğim pek kimse yoktu ama bu olmayacağı anlamına gelmezdi.

 

Temkinli adımlarla duvar dibinden yürümeye başladım ama arada bir arkamı kollamak için dönüp dönüp geriye bakıyordum. Tam olarak bir belanın içine batmıştım ve cidden başım beladaydı.

 

Sokağa park ettiğim arabamı uzaktan kumandayla açtım ve seri adımlarla yürüdüm. Ne olur ne olmaz düşüncesiyle arabanın altını kontrol ettim. Muhatap aldığım insanlar karanlık işlerin adamıydı ve ben tedbir almak zorundaydım. Kendim için olmasa bile Hande için bunu yapmalıydım.

 

Şimdilik çıplak gözle görebileceğim herhangi olumsuz bir şeye rastlamadım. Güvenli olduğuna inandığım arabama bindim ve anahtarı çevirdim. İçinde bulunduğum arabanın anahtarını çevirirken kaç defa besmele çektim Allah bilir. Kaç defa filmlerde gördüğümüz bomba yüklü aracın havaya uçtuğunu hayalimden geçirdim anlatamam...

 

Yoğun bir trafik sıkışıklığından sonra nihayet ajansa gelebilmiştim. Hiç oyalanmadan direkt olarak odama geçtim.

 

Herhangi bir olumsuzluk varsa zaten ilk haber alacağım kişi hiç şüphesiz Onur'du. Ben odama gelmiştim ama henüz Onur, yoktu.

 

Masamın başına geçip döner koltuğuma oturduğumda kafamın içi çarşamba pazarı gibi karma-karışıkken canım çalışmak istemiyordu.

 

Bir aklım Hande'nin sayfasına girmeyi öğütlerken bir aklım sakın yapma diyordu.

 

Esasen bunu yapmaktaki amacım üzerime gelmelerini önlemekti. Öyle ya, ben sayfaya bir şeyler yazarsam Hande ile bir alakamın olmadığını anlatmış olacaktım.

 

Olum çok zeki adamsın...

İşte ben...

 

İç sesim beni dolduruşa getirmek istiyordu ama ben yer miyim?

 

Hemen normale dönüp içine düştüğüm girdaptan çıkmanın yollarını aramam gerekiyordu. Ben yana yakıla bu işten kurtulmanın yollarını aramak istiyordum lakin zihnimi ele geçiren ver-yansınlar hiç boş durmuyordu.

 

Kararmış güdülerim her türlü hayasızlığı önüme sürüp beni duvardan duvara çarpıyor ve etmediği eziyeti bırakmıyordu.

 

Yok, efendim şimdi kapıdan Onur yerine Şehmuz Babaoğlu girerse ne yapacakmışım?

 

Yok, efendim her şeyin suçlusu benmişim, benim sonum zaten belliymiş falan filan gibi akla ziyan uyarılar.

 

Hayır, gelse ne olacak? Burası onun babasının çiftliği değil ki, at koştursun.

 

Öyle her isteyen gelip her istediğini yapamaz, sonuçta bizim de elimiz armut toplamıyor.

 

Tam gaza gelip cesaretimi toplamıştım ki, oda kapımın açılma sesiyle irkildim.

 

"Olum, senin bir ayarın yok mu, destursuz paldır küldür giriyorsun odaya? İnsan biraz kibar davranır kapıya; kıracaksın bir gün o olacak?"

 

Benim sözlerimi duymamış gibi yaparak hiç tepki vermeden doğruca masamın karşısına geçti ve sağ elini kocaman açarak masaya kuvvetli bir şaplak indirdi.

 

"Olum, şimdi onu bunu bırak da esas meseleye gel. Bir bilesen neler oldu neler."

 

Ben aptal ayaklarına yatarak Onur'un yüzüne bön bön bakmaya başladım.

 

"Bilmek istiyorum, neler oldu Onur?"

 

Benim safça sorumun karşısında bu kez aptallaşan Onur oldu. Başını yana doğru bir kez yatırıp "hah" diye güldü.

 

"Cidden bunu bana mı soruyorsun? Sen uzayda falan mı yaşıyorsun olum? Sakın bir şeyden haberim yok deme yoksa şuracıkta düşüp bayılacağım."

 

Hiç bozuntuya vermedim zira Hande olayını Onur'a bile anlatamazdım, çünkü en küçük falsoda ikimizin de hayatı güme gidebilirdi.

 

"Ah Onur ah, sen ve senli fantezilerin; olum lafı dolandırıp duracağına ne biliyorsa anlatsana?"

 

"Hande yokmuş, dün akşamdan bu yana Hande Başaran hiçbir yerde yokmuş. Olum sen haber falan da mı dinlemiyorsun?"

 

Boğazımı tıkayan gerçekleri sert bir şekilde yutkunduğum sırada olayı yeni duyuyormuş gibi yaparak ayağa fırladım. Mahsusçuktan Onur'un yakasına yapışıp onu ileri geri fena bir şekilde sarstım.

 

Safkan arkadaşım noluyor bakışlarını üzerime çevirdiğinde bastım fırçayı; hem suçlu hem güçlü hesabı. "Hande, dün akşamdan beri kayıp ve sen bunu şimdi mi söylüyorsun bana?"

 

Onur, bakışlarını yüzümden çekip ellerime kaydırdı. Onun yakasına yapışmak haddim değildi ama inandırıcı olmak adına yapmıştım bunu. Onur'u daha fazla germeden parmaklarımı gevşettim ve yakasını bıraktım.

 

"B-ben bildiğini düşünmüştüm," dedi kekeler gibi konuştuğunda Onur.

 

"Saçmala Onur, biliyor olsaydım işe gelmek yerine şimdi onu arıyor olurdum!"

 

 

Bölüm : 09.08.2025 22:23 tarihinde eklendi
Okur Yorumları Yorum Ekle
Hikayeyi Paylaş
Loading...