
Ballarım nasılsınız bakalım?
Oylar atıldıysa hemen yorumlara geçelim!
💬💬💬
Barut'un evinden çıkarken gecenin ayazı yüzüme çarpmıştı. Sokağın köşesindeki sarı sokak lambası cılız ışığını kaldırıma serpmişti. İçimde öyle bir yangın vardı ki, soğuğu hissetmiyordum bile. Sigaramın dumanı göğe yükselirken, tek bir düşünce kafamı kemiriyordu: Hande kaybolmadı. Sadece saklanıyor.
Eve vardığımda telefonumu aldım ve Onur'a yazmaya karar verdim. Uykusuz gözlerimden yaşlar sızarken parmaklarım titreyerek ekranı açtım.
[22:47]
Siz: Onur, sana güvenim kırıldı. Hande'yi benden neden sakladınız?
[22:50]
Onur: İnan bana dostum senin iyiliğin içindi.
[22:52]
Siz: Hande'nin benim için neler yaptığını öğrendim. Bunun adına iyilik denmez.
[22:55]
Onur: Haklısın... Ama hasta halinle bunun yükünü kaldıramayacağını düşündük.
Onur'a cevap vermedim. Telefonu masaya bıraktım ve peşinden ellerimi saçlarıma götürdüm. İçimden bir ses, "Hemen yola çık. Ara, sor, bul," diyordu. Fakat diğer bir ses başka şeyler fısıldıyordu: "Nereye bakacaksın? Elinde hiçbir iz yok."
Sonrasında bilgisayarın başına geçtim ve arama motoruna Hande'nin adını yazdım. Yüzlerce haber, magazin başlıkları, röportaj kırıntıları... Hepsi ben uyumadan öncesine aitti. Ondan sonrası koca bir boşluktu.
Yalnız dikkatimi başka bir şey çekmişti. Bir fan hesabı, birkaç ay önce silinmiş bir gönderiden bahsediyordu. "Hande, bir hastane koridorunda görülmüş. Yanında kimse yokmuş. Yorgun ama kararlı görünüyormuş." Bunu destekleyen herhangi bir fotoğraf falan yoktu. Sadece yorum vardı ama bu bile içimdeki ateşi körüklemeye yetmişti.
Gecenin bir yarısı yatağın bir köşesine kıvrıldım ama gözümü kapatır kapatmaz Hande'nin yüzü belirmişti karşımda. Saçlarının kokusu, efsane gülüşü, başucumda fısıldadığı o söz...
---
Ertesi gün iş yerine gitmek yerine rotamı eski bir tanıdığıma çevirdim. Murat, yıllardır medya sektöründe çalışan, paparazilerle içli dışlı bir adamdı. Sabahın köründe aramıştım.
"Gencer, ne bu acele?" dedi uykulu sesiyle.
"Murat, senden bir iyilik isteyeceğim. Hande hakkında en son ne duydun?"
Telefonun diğer ucunda bir sessizlik oldu. Peşinden boğuk bir kahkaha geldi. "Sen de herkes gibisin ha? Kadın ortadan kaybolduğundan beri herkes onu soruyor."
"Ben herkes değilim. Benim derdim başka."
Murat'ın sesi ciddileşti. "Sana şunu söyleyeyim. Onu gören birkaç kişi olmuş, ama çoğu fotoğraf yayınlanmadan kayboldu. Gizli bir el var, bütün izleri siliyor sanki."
"Kim olabilir bu el?"
"Menajer olabilir, bir sponsor olabilir, belki de kendisi. Fakat birileri özellikle görünmesini istemiyor."
Murat'la konuşmam bitince cebime ağır bir taş koymuş gibiydim. Birileri onu saklıyor.
---
O gün akşamüstü Barut'tan mesaj geldi.
[17:14]
Barut: Kardeşim, dün söylediklerim aklını karıştırdı biliyorum, ama sana bir adres vereceğim. Oraya git. Belki bir şey bulursun.
[17:15]
Siz: Ne adresi bu?
[17:17]
Barut: Hande'nin bir ara sık sık uğradığı küçük bir kafe. Sahibiyle konuş. Yalnız dikkatli ol.
Hemen Barut'un verdiği adresi kaydettim. Şehrin arka sokaklarından birinde, adı sanı duyulmamış bir kafeydi burası.
Kafeye girdiğimde loş ışıklar, duvarlarda eski afişler ve köşedeki pikaptan çalan caz tınıları beni karşıladı. Ortalarda kimseler yoktu. Sadece barın arkasında yaşlıca bir kadın.
"Buyurun evladım," dedi gülümseyerek.
"Önce bir kahve alayım sonra size bir şey soracağım." dedim.
Kadın merakla baktı yüzüme. "Sor bakalım." derken.
"Buraya Hande adında bir kadın gelir miydi? Kendisi oyuncudur..."
Kadın gözlerini kısıp uzun uzun bana baktı. Bir süre sustu. Sonra kahveyi önüme koydu. "Evet, gelirdi. Sessiz bir köşeye oturur, saatlerce defterine bir şeyler yazardı, ama aylardır uğramıyor."
Kalbim hızlandı. "Ne yazardı?"
"Bilmiyorum. Bazen gözleri dolardı. Sanki birine yazıyordu ama göndermiyordu."
"Bıraktığı bir şey oldu mu burada?"
Kadın başını salladı. "Bir defter bıraktı. 'Bunu biri gelirse verin,' dedi. Yalnız kime vereceğimi söylemedi. Ben de sakladım."
O an nefesim kesildi. "O defter hâlâ sizde mi?"
Kadın tezgâhın altından eski bir defter çıkardı. Üzerinde sadece küçük bir kalp çizilmişti. Ellerim titreyerek aldım.
"Teşekkür ederim," dedim boğuk bir ses tonlamasıyla.
---
Eve dönene kadar defteri açmadım. Kapıyı kilitledim, ışığı yaktım, masaya oturdum. Nefesimi tutarak ilk sayfayı çevirdim.
"Gencer... Bu satırları belki hiç okumayacaksın. Fakat yazmak zorundayım. Çünkü susmak boğuyor beni."
Kalem kağıda düşmüş, içimdeki fırtına ayağa kalkmıştı.
Sayfalar arasında ilerledim.
"Başucunda otururken seni izledim. Doktorlar umut vermiyordu ama ben bırakmadım. Saçlarını okşadım, belki bir gün açarsın gözlerini diye. O anlarda kariyerim, projelerim umurumda değildi. Ben sadece senin nefesini duymak istiyordum."
Gözlerimden yaşlar süzüldü.
Başka bir sayfa:
"Onlar sana söylemeyecekler. Çünkü seni koruduklarını sanıyorlar, ama gerçeği bilmeye hakkın var: Ben Şehmuz yüzünden her şeyimi kaybettim. Onu istemediğimi söylediğimde her şeyi mahvetti. Sponsorlarımı, oynayacağım dizileri, ismimi, bir bir sildi piyasadan... Her şeyimi kaybettim ama bir tek senin gibi seven birini kaybetmeye dayanamazdım. Şimdi tek çıkışım uzaklaşmak. Belki beni unutursun. Belki böylesi daha iyi olur. Belki sadece zamana ihtiyacımız var."
Titrek parmaklarımın tuttuğu defteri kapattım. Kalbim göğsümden çıkacak gibiydi. Hande benden kaçmamıştı, fedakârlık yapmıştı.
O an kararımı verdim: Onu bulacağım.
---
Ertesi sabah Onur'a yazdım.
[09:12]
Siz: Bana artık yalan söyleme Onur. Ona ait bir defter buldum ve her şeyi öğrendim. Hande nereye gitti?
[09:15]
Onur: Ne defterinden bahsediyorsun? Benim bu konu hakkında hiçbir bilgim yok...
[09:16]
Siz: Bana adresini Barut'un verdiği bir kafede bulduğum defterden söz ediyorum. Hande her şeyi yazmış. Sadece nerede olduğunu yazmamış.
[09:20]
Onur: Of Gencer... Senin inadın başımıza iş açacak. Biz de tam olarak yerini bilmiyoruz, ama bildiğimiz bir şey var: Bodrum'da bir süre kalmış. Sonra oradan da ayrılmış.
Bodrum... Mavi deniz, sessizlik, saklanmak için mükemmel bir yer.
[09:21]
Siz: Bana detay ver.
[09:24]
Onur: Kendisi gibi oyuncu bir dostu var orada, Tayfun. Belki onun yanında kalmıştır.
---
O gün hiç düşünmeden küçük bir çanta hazırladım. Bilet aldım. Uçağa binerken elimde defter vardı. Uçak kalkarken gökyüzüne baktım. İçimden bir yemin ettim: Bulacağım seni Hande. Nerede olursan ol bulacağım.
Bodrum'a vardığımda akşamüstüydü. Masmavi denizin kokusu, rüzgarın serinliği içimi ürpertmişti. Taksiye bindim, Tayfun'un adresini söyledim.
Eski taş duvarlı bir eve geldim. Kapıyı çaldım. Uzun boylu, kırçıl saçlı bir adam açtı.
"Buyurun?" dedi şaşkınlıkla.
"Ben Gencer. Hande'nin arkadaşıyım. Hande burada mı kalıyor?" diye sordum.
Kapıda beni karşılayan adamın gözleri irkildi. Sonra başını iki yana salladı. "Buradaydı fakat gitti."
"Ne zaman? Nereye?"
"Birkaç hafta önce. Fazla kalmadı. Bir gece aniden toplandı, gitti. Sadece şunu söyledi: 'Geçmişim peşimi bırakmıyor.'"
Yutkundum. "Sana bir şey bıraktı mı?"
Ciddi duruşlu adam biraz düşündü. "Evet, küçük bir zarf. Bana, sadece bir gün sana beni soran olursa vermemi tembihledi."
Bir çeşit sorguya çektiğim adam ceketinin iç cebinden çıkardığı zarfı bana uzattı. Ellerim titreyerek aldım ve açtım.
İçinden kısa bir not çıktı:
"Gencer... Eğer bu satırları okuyorsan beni arıyorsun demektir. Nolur peşimden gelme. Çünkü benim yüküm artık senin değil. Seni seviyorum. Sırf bu yüzden uzağındayım."
Notun sonuna küçük bir adres karalanmıştı. İstanbul'da bir yer.
Başımı gökyüzüne kaldırdığımda denizin kokusu burnuma dolarken gözlerimden yaşlar akmıştı. Hande beni engellemeye çalışıyordu ama ben daha da güçleniyordum; çünkü artık biliyordum: Bu sadece kayboluş değil, aynı zamanda bir sınavdı.
... Ve ben, bu sınavı yarıda bırakmayacaktım.
| Okur Yorumları | Yorum Ekle |

| 6.02k Okunma |
490 Oy |
0 Takip |
59 Bölümlü Kitap |