
Kapıdan içeri adım attığımız anda köşkün nemli havası yüzüme çarptı. Eski taş duvarların kokusu, ağır bir küf ve pas karışımı… ama en çok da sessizlik. Fırtınadan önceki sessizlik vardı.
Barut önde, ben ortada, Melis arkada ilerliyorduk. Tabancalar elimizdeydi. Bastığımız zeminde adımlarımız yankılanıyordu.
“Burası bana mezar gibi geliyor,” dedi Barut dişlerinin arasından konuşarak.
“Henüz değil,” dedim.
Melis krokiyi çıkardı. “Sağa dönün. Kuzey koridoru bu tarafta.” dedi.
İlerlerken koridorun sonunda iki nöbetçi belirdi. Bizi fark ettikleri an bağırmaya başladılar.
“Siz durun!”
İçinden geçtiğimiz zaman dondu. Barut hiç düşünmeden ateş etti. Ses köşkün içinde çınladı. İki nöbetçi yere yığıldı.
“Başlıyoruz, artık gizliliğimiz kalmadı,” dedi Barut.
Karlı bir şekilde 'zaten hiç yoktu' dedim.
Merdivenlerden aşağı indik. Bodruma açılan kapının önüne geldiğimizde ağır kilitler vardı.
Melis çantasından ince bir metal çıkardı. Ellerinin titrediğini fark ettim.
“Bunu yapabilecek misin?” diye sordum.
“Yıllarca onların kapılarını ben açtım. Şimdi de açarım,” dedi.
Bize dakikalar gibi gelen saniyeler içinde kilit “klik” diye açıldı.
Kapıyı iterek açtığımda loş ışıkla aydınlanan geniş bir salon karşımıza çıktı. Pas tutmuş demir parmaklıkların ardında insanlar vardı. Yorgun, bitkin, umutsuz, ama benim gözlerim tek birini arıyordu.
... Ve işte oradaydı.
Hande...
Parmaklıkların ardında göz göze geldik. O an dünya sustu.
“Gencer…” dedi titrek dudaklarıyla.
Boğazım düğümlendi. “Buradayım. Seni almaya geldim.”
O anda arkamızda sirenler çalmaya başladı. Kırmızı ışıklar yanıp söndü.
Melis panikle bağırdı: “Bizi fark ettiler!”
Kapıdan maskeli adamlar girmeye başladı ve silah sesleri yankılandı.
Barut ilk kurşunu sıktı. Ben de ateşe karşılık verdim. Melis diğer tarafa siper almıştı. Kurşunlar duvarlardan sekiyor, çığlıklar yükseliyordu.
Hande parmaklıklardan ellerini uzatıyordu. “Gencer!”
“N'olur dayan!” diye bağırdım, ama tam o sırada arkamda bir ses duydum.
“Sen dur!”
Başımı yavaşça çevirip arkama baktım. Tabanca bana doğrultulmuştu ve o tabancayı tutan Melis’ti.
Şok olmuştum. “Sen…?” diye mırıldandım.
Siktir... Barut, ilk tepki olarak küfretmişti. “Ben demiştim!”
Melis’in gözleri parlıyordu. “Başından beri size yardım etmedim. Sizi buraya getirmem gerekiyordu. Onlar istedi.”
“Yani hain sendin,” dedim.
Melis’in sesi titredi. “Ben buna mecburdum, çünkü ailem onların elinde. Eğer sizi buraya getirmezsem onları öldüreceklerdi.”
“Bizi öldürmeleri daha iyi olurdu,” diye tısladı Barut.
Melis bir an duraksadı. Gözleri doldu. “Affedin… ama başka çarem yoktu.” dedi.
---
O anda maskeli adamların lideri içeri girdi. Siyah gül amblemi taşıyan bir yüzüğü vardı.
“Güzel iş çıkardın, Melis,” dedi. “Görevini tamamladın.”
Sonra tabancasını çıkarıp… Melis’i vurdu.
Melis gözlerimin önünde yere yığıldı. Kan gövdesinden yayılırken son sözleri fısıltı gibi çıkmıştı: “Hande’yi… kurtar…”
Melis'in gözümün önünde yere yığılışı alışık olmadığım bir görüntüydü, daha fazla dayanamayarak gözlerimden yaş akmaya başladı.
Barut öfkeyle bağırdı. “Şimdi sıra sizde!”
Saliselik zaman diliminin ardından çatışma yeniden başladı. Mermiler, çığlıklar, duman. Bir adamı yere serdim, diğerini Barut indirdi.
Bir bir düşüyorlardı ama sayıları bitmiyordu.
Bir anda ışıklar söndü. Her yer karanlığa gömüldü.
Koridorun diğer ucundan bir ses geldi. Tanıdık bir ses.
Onur...
“Yeter!” diye bağırdı. “Bu gece burada ölüm olmayacak!”
Emri duyan maskeli adamlar geri çekildi.
Onur öne çıktı, yüzünde sert bir ifade vardı. Bana baktı.
“Gencer, seni buraya kadar getirmeleri gerekiyordu, artık seçim vakti.”
“Ne seçimi?” dedim.
“Ya bize katılırsın Hande yaşar… ya da karşı çıkarsın ikiniz de yok olursunuz.”
Hande’nin gözleri korkuyla açıldı. “Gencer, sakın…”
Onur elini kaldırdı. “Teklif benden, düşün taşın. Yanız vaktin az.”
Telefonum titredi. Cebime baktım. Bilinmeyen numaradan mesaj:
[00:56] Bilinmeyen Numara: Ona güvenme. Onur sana ihanet edecek.
Ekrana bakarken kalbim hızla atıyordu.
Başımı kaldırdım. Onur gözlerimin içine bakıyordu.
“Kararın nedir, Gencer?”
Karanlık, kan ve ihanetin ortasında tek bir şey biliyordum:
Ne olursa olsun, Hande’den vazgeçmeyecektim.
| Okur Yorumları | Yorum Ekle |

| 6.02k Okunma |
490 Oy |
0 Takip |
59 Bölümlü Kitap |