56. Bölüm

Maskeli Yüzler B. 55.

My lore
my_lore

Selâm ballarım...

Yeni bölüm geldi.

Oy verip yorum yapmayı unutmayın lütfen.

👀👀👀

Toplantıdan çıktığımda ayaklarım titriyordu. İstanbul gecesi, daha önce hiç olmadığı kadar karanlık görünüyordu gözüme. O maskeli yüzlerin arasında duyduklarım beynimde dönüp duruyordu:

 

“Hande meselesi hâlâ kapanmadı.”

 

Bu demek oluyordu ki, Hande yaşıyordu. İster istemez içimde bir kıvılcım parlamıştı. Umut, karanlığı yaran ince bir ışık gibi içimi doldurduğunda.

 

Fakat aynı zamanda onların gözünde artık bir hedeftim.

 

---

 

Eve dönerken sokak lambalarının gölgeleri bile bana düşman gibi görünüyordu. Kapıyı açtım, ışığı yaktım. Masanın üzerinde siyah bir zarf duruyordu. Kanım dondu.

 

Hemen zarfı açtım. İçinden tek bir fotoğraf çıktı: Ben, toplantı salonuna gizlice girerken. Bana gönderilen fotoğrafın altında da bir not vardı:

 

“Bir daha böyle bir hata yaparsan, Hande’yi asla göremezsin.”

 

Ellerim titreyerek fotoğrafı buruşturdum. Beni izliyorlar. Her adımımı biliyorlar. İşte tam da bu yüzden geri çekilemezdim.

 

---

 

Ertesi gün Barut’la buluştum.

 

“Gencer, delirdin mi sen?” dedi öfkeyle. “Onların toplantısına girmek… Seni öldürmek istemeleri an meselesi!”

 

Yavaşça masaya doğru eğildim. “Barut, Hande’nin yaşadığını duydum. Onu bulmam gerek. Bana yardım et.”

 

Barut gözlerini kapadı ve derin bir nefes aldı. “Sana sadece bir kez daha yardım ederim. Sonrası senin sorumluluğun.”

 

“Tamam.” dedim.

 

Barut cebinden bir kağıt çıkardı. “Bu, Cemil’in bana verdiği bir adres. Orada siyah gül için çalışan ama artık onlardan nefret eden biri var. Hande’nin tutulduğu yere dair bilgi sahibi olabilir.”

 

---

 

Hiç vakit kaybetmeden akşamüstü olduğunda o adrese gittim. Tarlabaşı’nın arka sokaklarından birinde, yarı yıkık bir binanın üçüncü katına. Kapıyı tıklattım.

 

Kapıyı genç bir kadın açtı. Saçları dağınık, gözlerinde korku vardı.

 

“Sen Gencer misin?” diye fısıldadı.

 

Evet anlamında başımı aşağı yukarı salladım.

 

Beni içeri aldı. Perdeler sıkı sıkıya kapalıydı.

 

“Benim adım Melis,” dedi. “Eskiden onlarla çalışıyordum. Ama gördüklerime daha fazla dayanamadım.”

 

“Neyi gördün?” diye sordum doğal bir refleks olarak.

 

Konuşmaya başladığında Melis'in sesi titremeye başlamıştı. “Sanatçılar… kaybolanlar… Hepsi bir evde tutuluyor. Orada onlara kendi kurallarını dayatıyorlar. Kurallara direnenleri… susturuyorlar.”

 

“Hande orada mı?”

 

Melis hafifçe başını salladı. “Evet. Fakat çok sıkı korunuyor. Onu oradan çıkarmak imkânsız gibi.”

 

Gözlerime kararlı bir ifade yerleştirdim. “O zaman imkânsızı yapacağız.”

 

---

 

O gece Melis bana gizlice çizdiği bir kroki verdi. Şehrin kenarında eski bir köşk. Siyah gülün sığınağı.

 

Krokiyi incelerken telefonum titredi. Yine bilinmeyen numara:

 

[00:47] Bilinmeyen Numara: Kaç kez uyardık? Şimdi sıra sende.

 

Ekran karardı. Sonra aniden pencerenin camı kırıldı. Kurşun sesiyle birlikte yere kapandım.

 

Nefesim kesilmişti. Yalnızca birkaç santim yanımda duvara saplanmış mermi deliklerini gördüm.

 

Kendime geldim, sürünerek odanın köşesine geçtim. Kalbim göğsümü yırtacak gibiydi. Sanırım son aşamaya gelmiştik.

 

---

 

Ertesi gün Barut’a mesaj attım.

 

[09:15] Siz: Köşkün yerini biliyorum. Bu gece gidiyoruz.

 

[09:17] Barut: Sen delirdin mi? Bundan sonra yalnız gitmene izin veremem.

 

---

 

Gece çöktüğünde Barut’la köşkün önüne vardık. Yüksek duvarların ardında ışıklar yanıyordu. Köhnemiş ihtişamıyla ürkütücü görünüyordu.

 

“Plan ne?” dedi Barut.

 

“Önce içeri sızacağız. Melis’in dediği gibi bodrumda tutuluyorlar. Hande’yi bulup çıkacağız.”

 

Barut bezgince başını salladı. “Peki ya yakalanırsak?”

 

“Yakalanmak diye bir şey yok. Sadece çıkmak var.” dedim.

 

---

 

Korkaklar gibi değilde gizlemek için arka bahçeden girdik. Paslı kapı gıcırdayarak açıldığında duraksadık. İçeride ağır bir rutubet kokusu vardı. Koridorlardan geçerken fısıltılar duyuluyordu.

 

Merdivenlerden aşağı indik. Bodrumun kapısında iki adam nöbet tutuyordu. Barut cebinden küçük bir sis bombası çıkardı.

 

“Bunu sadece bir kere kullanabilirim,” dedi.

 

Başımı sallayarak, “Tam zamanı.” dedim.

 

Sis yayıldığında ikisini de etkisiz hale getirdik. Kapıyı açtım.

 

... Ve orada… metal parmaklıkların ardında, loş ışıkta oturan onlarca kişi vardı. Sanatçıların, yüzleri yorgun, gözleri boş.

 

Bir köşede… Hande.

 

Saçları omzuna dökülmüş, yüzü solgun ama gözleri hâlâ ışıl ışıl. Göz göze geldiğimizde kalbim yerinden fırlayacak sandım.

 

“Hande…” dedim fısıldayarak.

 

Gözlerinden yaşlar akarken hafifçe dudakları kımıldadı: “Gencer…”

 

---

 

Tam anahtarları ararken alarm çaldı ve tüm bina yankılandı.

 

... Siktir... “Bizi fark ettiler!” dedi Barut.

 

Nöbetçiler koşarak bodruma indi. Yumruklar, tekmeler, çığlıklar… O an zaman durmuş gibiydi.

 

Birini yere sererken diğerleri üzerimize çullandı, ama benim tek düşündüğüm Hande’ydi. Parmaklıkların ardında ellerini bana uzatıyordu.

 

“Beni bırakma!” diye haykırdı.

 

“Bırakmam!” dedim.

 

Kulaklarımda Barut'un, sesi çınladı. “Çabuk çıkmamız lazım!”

 

Barut'un sesini duymuştum lakin o sırada ben Hande’ye bakıyordum. Bir türlü anahtarları bulamıyordum. Ben anahtar arayışıyla uğraşırken üzerime üç adam daha atlamıştı.

 

Karanlık içinde boğuşurken tek duyduğum şey Hande’nin sesi oldu:

 

“Gencer!”

 

Sonrası sis, kan, gölgeler…

 

---

 

Gözlerimi açtığımda kendimi karanlık bir odada buldum. Ellerim bağlıydı. Karşımda bir masa, üzerinde siyah bir gül.

 

Kapı açıldı ve maskeli biri içeri girdi.

 

“Sen çok ileri gittin, Gencer,” dedi buz gibi bir sesle. “Hande’yi kurtarmak mı istiyorsun? Onu asla alamazsın.”

 

Gözlerim alev alevdi. “Yanılıyorsun. Ne yaparsanız yapın, onu bulacağım. Sonrada sizi yok edeceğim.”

 

Beni sorguya çeken adam sesli bir şekilde güldü. “O zaman oyun yeni başlıyor.”

 

Masadaki siyah gülü eline aldı ve önümde ezdi.

 

 

Bölüm : 01.11.2025 12:29 tarihinde eklendi
Okur Yorumları Yorum Ekle
Hikayeyi Paylaş
Loading...