
Selam...
Bölümler hız kesmeden gelmeye devam ediyor.
Satır arası yorumlarınızı görmek istiyordum.
Okumaya başlamadan önce ışıkları yakın
🚖🚖🚖
"Evrim, benim aşktan yana hiç yüzüm gülmedi. Nedendir bilmiyorum ama ruhum hep imkânsız aşklar yaşadı. Sanki benim ruhum imkânsız aşklar için yaratılmıştı." dedi.
Bu serzenişler içimde yanan volkanı ateşliyor ve beni merak duygusuna itiyordu. "Neden ki?" diye sordum.
"Komşu ailelerin çocuklarıydık ve ailelerimiz birbirlerini çok iyi tanıyorlardı. Buna rağmen beni Pyramus'a vermediler."
"Peki, ama ailelerinizin bahanesi neydi?"
Asya, yüzüne umursamaz bir görüntü çizerek, "Evrim, vermek istemezsen bahane mi yok." dedi.
"Peki, ya sonra?" diye sordum.
"Sence Evrim?" diye soruma soruyla karşılık verdi.
Ben senin asırlar önce yaşadığın aşk hakkında nasıl fikir yürütebilirdim acaba, diye geçirdim içimden ama alenen soramadım.
Onun yerine daha makul bir soru yönelttim. "O günün şartlarında nasıl bir tepki verdiğinizi kestirmek çok zor Asya."
Asya'nın ailesi nasıl bir karar almış bunu bizzat kendi ağzından duymak bana göre en doğru şeydi...
"Onlar bizim aşkımıza onay vermeyince biz de kaçmaya karar verdik." dedi.
"Kaçmak mı?"
"Evet, kaçmak. Biz birbirimizi o kadar çok seviyorduk ki, ancak bizi birbirimizden ölüm ayırırdı."
"Sizinki büyük aşkmış, imrendim doğrusu," dedim ama bir kere söz ağzımdan çıkmıştı.
"İmrenilecek bir tarafı yok Evrim, çünkü aşkı yaşamaya izin yok!" diyerek isyanını dile getirmişti.
"Sahi Asya, o yaşamında senin adın neydi?"
"Thisbe!" diye cevap verdi.
Kim bilir neler olmuştu da kaçtıkları halde aşklarını yaşayamamışlardı.
Neden olacak Evrim, aileleri onları bularak geri getirmiştir. Bir başka alternatif daha var ama benim bile bunu söylemeye dilim varmıyor, dedi susmak bilmeyen belleğim.
İç sesimin yönlendirmesi ile merakımı gidermek istemiştim. "Peki, kaçmayı başarabildiniz mi?" diye sordum ilk defa gözlerinin içine çekinmeden bakarak. Ah, doğunun bahtsız kızı gözlerinde kayboldu naçar ruhum...
Bana cevap vermeden önce oflayarak iç çekmişti. Öyle bir iç çekişti-ki bu kalbinin kan ağladığını yüzüne yerleşen duygudan görebiliyordum.
"Kaçmak için sözleşmiştik. Her zaman buluştuğumuz şehir dışında bir dut ağacımız vardı. Yine orada buluşup kaçacaktık. Biz o zamanlar vahşi hayvanların kol gezdiği bir asırda yaşıyorduk."
Hikaye gitgide beni bir vantuz gibi içine çekmeye başlamıştı. "Asya, vahşi hayvanlar derken, gerçekten şok oldum. Hangi tür hayvanlardan söz ediyorsun?"
Asya'nın varlığına acının emareleri yayılmıştı. "Bildiğin aslanlar, kaplanlar, aklına gelebilecek her tür vahşi hayvan Evrim."
Yine akıl tutulması yaşıyordum resmen. İki âşık kaçmak isterken vahşi hayvanlara yem mi olmuşlardı yoksa? Gözlerimin önüne hayvan belgeselleri geldiğinde mideme güçlü bir yumruk yemiş gibi oldum. Midem kasılıp bulanırken elimle ağzımı kapattım.
"Ne oldu Evrim, yoksa kahve midene mi dokundu?" diye sorarken gözlerinde benim için endişe vardı.
"Yok, o değil de!" diye kekeledim.
"Seni anlıyorum Evrim," dedi keskin bakışları yüzümde gezinirken.
Beni anladığından eminim Asya, diye geçirdim içimden.
Cidden Asya'nın tahminleriyle mücadele edecek gücüm kalmamıştı. Sormaya da korkuyordum, çünkü anlatacağı şeyleri ruhum kaldırabilir miydi şüpheliydim...
İçimdeki uykusu kaçmış çocuk. Evrim, gece boyunca neler duydun neler. Bununla mı baş edemeyeceksin? İki aşığın akıbetini öğrenmek için inan bende can atıyorum, lütfen sorar misin?"
İçimdeki benden cesaret alarak, "Sonra Asya, sonra neler oldu?" diye sordum.
Sorum adeta Asya'nın üzerinde narkoz etkisi yapmıştı. Yüzünün rengi solarken, dudakları titriyordu. Kendini sıktığı her halinden belliydi. Sanki ciğerleri oksijensiz kalmış gibiydi. Soluksuz kalan ciğerlerine oksijen takviyesi yaparken derin bir nefes aldı.
"Ben dut ağacının altında sevdiğim adamı beklerken, avdan dönen bir aslan çıktı karşıma. Her yerinde kan vardı. Aslanı öyle görünce korkuyu iliklerime kadar yaşamıştım. Hemen bulunduğum yerden kaçarak yakınlardaki bir mağaraya sığındım. Aslandan kurtulmayı başarmıştım ama kaçarken omzumdaki şalı dut ağacının altına düşürmüştüm."
Elimde değildi, zira zihnime doluşan sorular beynimi kemiriyordu. "Yoksa şalın kokusunu alan aslan seni takip mi etti, lütfen öyle olduğunu söyleme!"
"Keşke öyle olsaydı Evrim, o zaman sadece ben ölmüş olurdum." dedi.
"O zaman ne?" diye sordu sabırsız ruhum.
"Benden sonra Pyramus, geldi dut ağacının altına."
Kendimi o kadar çok kaptırmış olmalıydım ki, efsanenin akışına, "Eyvah, yoksa gözlerinin önünde aslan Pyramus'u mu parçaladı?" diye sormuş bulundum.
Asya'nın dudakları arasından cık, diye bir ses çıktı.
"İnan bana şu an meraktan ölüyorum Asya, o değilse ne?" diye sordum.
Kelimeler acı içinde kıvranırken birbiri ardına dökülüverdi dudaklarından. "Pyramus, aslanın yanı başında benim şalımı kanlar içinde görünce. Aslanın beni öldürdüğünü düşünmüş ve oracıkta kendini kılıcıyla öldürmüştü."
Asya, anlattıkça yaşanan dram beni çölün ortasında susuzluğa terk etmişti. Susuzluktan resmen ciğerim yanıyordu.
| Okur Yorumları | Yorum Ekle |

| 7.91k Okunma |
558 Oy |
0 Takip |
91 Bölümlü Kitap |