
Hatırlatma
"Hangi konuda?" diye sordum çekinerek. Neticede adamın özelini soruyordum.
Ellerini açarak konuşmaya başladığında, "Garip olanda bu işte Evrim," diye sesinin tonunu yükselti.
"Nasıl Yani?" diye sordum.
🚖🚖🚖
Erkekler, kadınları hiçbir zaman anlayamadıklarını söylerler ama aslında kadınları anlamak çok kolaydır. Yalnızca birazcık özveri ister. Biraz da kendini onun yerine koymak ister. Yani duygudaşlık ister, hepsi bu kadar.
Yaşadığı ilişkiyi anlatırken Reha Bey, garip olarak nitelendirmiş, bende garip olanın ne olduğunu sormuştum.
Müşterim olan ve geçici olarak arkadaşlık kurduğum Reha Bey, konuya açıklık getirmek istediğinde, "Belirli bir nedeni yok Evrim, benim onu hiçbir şekilde anlamadığımı söylüyor." dedi.
"Peki, onu anlamayı denediniz mi?" diye sordum. Bu konulardan çok anlarmışım gibi.
Sorum karşısında başını olumsuz anlamında salladı. "Tâbi ki denedim Evrim, denemez olur muyum hiç?"
"Peki, sonuç?" diye sordum.
"Sonuç hüsran. Bak işte buradayım. Onun istediği beni kukla gibi parmağında oynatmaktı, çünkü kendisini çok sevdiğimi biliyor ve bu zaafımı bana karşı kullanıyordu. Ben onun her dediğin yaptım Evrim. Ev dedi aldım, araba dedi aldım, iş dedi kurdum, ama onun doyumsuz bir ruhu vardı Evrim."
"Belki kendinle baş başa kalırsan daha sağlıklı düşünüp ona göre karar alırsın." dedim.
Sinirlenir gibi yaptı, "Hiç sanmıyorum Evrim. Bu akşam tartıştık yüzüğü avucumun içine bırakıp gitti." dedi.
"Evli misin?" diye sordum yüzük konusu geçince.
"Hayır, sadece kendi aramızda sözlenmiştik." dedi.
Bir süre gözleri parmağındaki yüzüğün üzerinde dolaştı. Sonra, "Kahretsin!" diyerek yüzüğü parmağından çıkardı ve boşluğa doğru fırlatıp attı.
Bu da gösteriyordu ki aralarında her şey bitmişti. "Keşke atmasaydın." dedim.
"Boş ver, artık hiçbir değeri yok gözümde," dedi ve bir süre sessiz kaldı.
Uzun soluklu sessizliği bozan yine kendisi oldu. Konuşmak için dudaklarını araladığında bakışlarını yüzüme çevirdi. Sanki merak ettiği bir şey varmış da merakını gidermek istiyor gibi bakıyordu. Benim de kendisine baktığımı fark edince, "Evrim, sen hiç terk edildin mi?" diye sordu.
Henüz yeni tanıştığım ve yeterince tanımadığım birine neyi nasıl açıklayacaktım. Karşımdaki adam terk edilmiş üstelik sarhoştu ve onu dinleyecek birini arıyordu. Ya ben, ben henüz varlığını bile kendi içimde sorguladığım birini ona nasıl anlatacaktım? Hadi anlattım diyeyim, beni anlayacak mıydı? Terk edilip viraneye dönmüş ruhuma yoldaş olabilecek miydi?
"Sorumun cevabını aldım ben Evrim," dedi yüzünü buruşturarak.
"Ben bir şey anlatmadım ki, nasıl anladın?"
"Susuyorsun." dedi.
Haklıydı, susuyor ve konuşmuyordum.
Gidelim Evrim," dedi ve taksiye doğru yürümeye başladı. Hâlâ yalpalayarak yürüyordu.
Tıpkı Asya, gibi bir gece ansızın karşıma çıkan Reha Bey'i lüks bir sitenin önünde bıraktım. Kim bilir belki de bir daha hiç görmeyecektim.
&&&
Hayatım tekdüze kendi monoton çizgisinde akıp gitmeye devam ediyordu. Asya, gideli aylar olmuştu ve ben Onu tekrar görebilmek umudumu tüketmiştim. İnsan umut diye tutunduğu dalı ne olursa olsun elinden bırakmak istemiyor ama tutunduğum o dal çatırdayarak kırılmak üzereydi.
Ben gecelerce onu bekledim. Belki bir gün kalabalıklar içinden çıkıp gelir, diye. Gelmiyordu. Yoktu. Sanki yer yarılmıştı da Asya, o yarıktan içeriye düşüp kaybolmuştu.
&&&
Tekdüze hayatımın bir sabah vaktiydi ve kapımın zili alacaklı gibi çalmaya başlamıştı. Oysa daha uyumak için yatağa gireli iki saati geçmemişti. Gece mesaiye kalmış sabah iş dönüşü eve gelirken iki sıcak simit almıştım. Yanına çay demleyip birkaç dilim beyaz peynirle kahvaltı yapıp saat 08.00 suları yatağa girip uyumak istemiştim.
Kimdi ki bu saatte kapımı çalan? Büyük ihtimalle kapıcıydı, zaten kapıcıdan başka çalan olmazdı kapımı. Yataktan isteksizce kalktım. Önce kapı zilini çalanın kim olduğunu öğrenmek için çelik kapının merceğinden baktım.
Hayret kapıcı tahminim tutmamıştı. Postacıya benziyordu. Gelen kişinin kim olduğunu öğrenmenin bir tek yolu vardı oda kapıyı açma alternatifi.
Kapıyı açmadan önce usülen, "Kim o?" diye sordum.
"Kargo!" diye cevap verdi.
Kargo mu, benim kargodan gelecek bir siparişim yoktu ki? Kapı kilidini bir tur döndürerek çevirdim "cılk" sesi duyulunca kapı koluna bastırıp açtım.
"Evrim Soykan?"
"Evet, benim!"
"Kargonuz var efendim."
Kimlik, imza, derken paketi elime tutuşturup gitti kargo görevlisi. Elimde tuttuğum her neyse küçük bir paketti. Uyku sersemi paketi açmaya başladım. Kim, niye, bana kargoyla paket gönderir ki? Paketin içinde ne var merakı beni iyiden iyiye sarmıştı.
Paketi açtım içinden bir kitap çıktı. Şaşırmıştım. Kardeşim Emir, göndermiş olabilirdi. Yani benim ilk aklıma gelen kişi oydu. Kardeşim Emir, kitap okumayı çok severdi ve bana okumam için kitaplar tavsiye ederdi. Sanki benim okumaya vaktim varmış gibi.
Kitabın üzerinde "Gecenin İzi" yazıyordu. Kardeşim Emir, benim bir taksi şoförü olduğumu düşünüp böyle bir sürpriz yapmış olabilirdi. Kitabı karıştırmaya başladım içinden küçük bir not kağıdı düştü.
Yere düşen not kağıdını aldım ve okumaya başladım.
Manolya restoran. Saat: 20:00 de bekliyorum, yazılıydı.
Kitabın yazar adına baktım. ASİ MİRZA yazıyordu.
Kitabın ilk yaprağını açtım. Bir notta orada yazılıydı.
Gecenin yoldaşına en içten sevgilerimle...
Kimdi bu gizemli kişi? Hem elimdeki kitabı inceliyor hem de yatak odama doğru yürüyordum...
| Okur Yorumları | Yorum Ekle |

| 7.91k Okunma |
558 Oy |
0 Takip |
91 Bölümlü Kitap |