
Hatırlatma...
Ben ondaki değişimin nedenini merak ettiğimden kıpırtısız bir duruşla gözlerine bakmaya başladım.
Önce kara gözleri içimden geçti sonra, "Biliyor musun Evrim?" diye sordu.
Biliyor muydum, tam değil ama tahminlerim vardı.
🚖🚖🚖
Saatler gecenin gazabını yudumlayarak içerken Asya ve ben yine ıssız gecenin tam ortasında yapayalnız kalmıştık. İnsan yalnız doğar ve ölümü yalnız yaşar. Yani insan ruhu yalnızlığa mahkum bir yerde; düşünsenize karşınızdaki insana her şeyi anlattım dersiniz ama ruhunuzun bir köşesinde muhakkak saklı bir şey bırakırsınız. O sadece size aittir. Kısacası insan kalabalıklar arsında yalnız bir varlıktır.
Tıpkı Asya gibi...
Her şeyi anlattığını düşünürken bir de bakıyorum bana anlattıkları kocaman bir hiç.
Bana, "Biliyor musun Evrim?" diye her sorduğunda bambaşka bir hayat sergiliyordu gözlerimin önüne. Asya'nın yaptığı şaka benim duygularımı hararetlendirmişti ama şaka olduğunu öğrendiğimde ise utanmıştım.
Peki, ama benim bunda ne suçum vardı? Oydu öpücem diyen.
Hadi Evrim, beni yeme. Bal gibi gerçek sandın, diyen bendeki beni saf dışı bırakarak Asya'ya döndüm...
"Asya, neden durduk yere yüz ifaden değişti, az önce şaka yapıp gülen sendin?"
Asya, ellerini kabanının cebine koydu ve omuzlarını dikleştirip başını içeriye doğru çekti. Bana arkasını dönüp birkaç adım ileriye doğru yürüdükten sonra yönünü tekrar döndü. Kaşlarını çatıp gözleri gözlerimi esareti altına aldığında, "Tesadüflere inanır mısın Evrim?" diye sordu.
Açık konuşmak gerekirse bu soru beni bir hayli düşündürmüştü. Şimdiye kadar tesadüf diye bir şey var mı yok mu aklımın kıyısından bile geçmemişti. Gerçekten Asya'nın lafı nereye getireceğini merak ediyordum.
Merak senin işin Evrim, diyen içimdeki ben'e git başımdan, diye yol verdim...
"Bilmem var mı?" diye sorusuna soruyla karşılık verdim.
"Evrim, şimdiye kadar bende senin gibi tesadüf diye rastlantısal bir olgunun var olup olmadığı hiç düşünmemiştim. Bu mahalle Evrim, beni yine geçmişimin tozlu sayfalarına götürdü. Sence bu tesadüf mü, yoksa ruhumuzun çağrışımları mı?"
Tutmayın beni diye isyan edesim vardı. Asya, yine neler saçmalıyordu? Ne ruhundan ne çağrışımından bahsediyordu?
"Asya, ne var bu mahallede seni geçmişe götürüp ruhunu tarumar edecek?" diye sorarken sesimin tonu ister istemez cılız çıkmıştı.
Ne o Evrim, korkuyor musun?
Ne korkması be, diye aklımın kıyısına vuran dalgaları savuşturdum...
Bir baş hareketiyle koyu kızıl saçlarını geriye doğru savurdu. Bir bana bir de geceye sormak lazımdı kızıl saçların ruhu mest eden kokusunu.
"Bu mahallede Evrim, ağabeyim yaşardı. Esin Hanım, kimdi biliyor musun?"
Başımı bilmiyorum anlamında sağa sola salladım. "İşte o kadın benim yeğenimdi."
Son cümle işin en vurucu kısmıydı. Cidden tesadüfün böylesi inanılmazdı. Şimdi anlamıştım Asya'nın neden renkten renge girdiğini ama benim için bu kadarı bile fazlaydı.
Kesin Asya ruhlarla irtibatı olan birisiydi lakin bütün ruhlar bu geceyi mi bulurdu? Başımı kaldırıp gökyüzüne baktım, hayret bu gece dolunayda yoktu. Ee, o zaman üzerimize yağmur gibi yağan bu ruhlar da neyin nesiydi? Kimi kızı çıkıyordu kimi yeğeni... Yıldım doğrusu...
"Anlıyorum!" dedi. Yine neyi anlıyordu acaba, sesli de düşünmemiştim.
"Neyi anlıyorsun Asya, doğrusunu istersen ben bir şey anlamadım?" diye sorduğumda geceye şuh bir kahkaha attı.
Kahkahanın sesi öyle kuvvetliydi ki; bütün ruhların başımıza üşüşmesinden korktum. Öyle ki vücudumdaki bütün tüyler ayağa kalkıp neredeyse beni terk etmek üzereydi.
Tam olarak otuz santimlik bir mesafe vardı aramızda, işaret parmağını getirip kalbimin üzerine bastırdığında bir şok dalgası titretti bütün bedenimi.
"Evrim, anladığım şey, senin çok güzel bir insan olduğun. Biliyor musun Evrim?" diye sorduğunda bende şalter atmış, elektrik kesilmiş, lambalar çoktan sönmüştü.
"Senin eşin benzerin yok..."
| Okur Yorumları | Yorum Ekle |

| 7.91k Okunma |
558 Oy |
0 Takip |
91 Bölümlü Kitap |