
Selam!
Sonunda beklenen misafir geldi. Bakalım bundan sonra olaylar nasıl gelişecek?
Sizlere keyifli okumalar diliyordu. Yorum ve oylarınızı esirgemeyin lütfen.
🚖🚖🚖
Hatırlatma
Hâlâ bedenim sıtmaya tutmuş gibi üşüyordu. Salıncak kurmuştu kalbim göğüs kafesime, öyle hızlı atıyordu ki, sanırsın beni terk edecek.
🚖🚖🚖
Önce gözlerimiz buluştu. Bir ömür böyle kalmaya razıydım ben. "Nasılsın, Evrim?" diye sordu.
Gözlerim onda tutuklu kalmış, ellerime kelepçe, dilime gem vurulmuştu. Hiç konuşmayıp sonsuza kadar böyle kalsak olmaz mıydı?
Evrim, kız sana bir soru sordu cevap vereceğin yerde sen yine düşler âlemine geçiş yaptın, diyen iç sesimin ruhuma gönderdiği sinyaller sayesinde kendime gelebilmiştim.
"Gördüğün gibi iyiyim Asya," diye cevap verdim.
"Her gördüğüme inanmıyorum ben Evrim," dedi ve beni şaşkaloza çevirdi. Yine neye inanmamıştı anlayamamıştım.
Bunun üzerine neyi anlamadığını sormaya kalkıştım. "İnanmadığın şey nedir Asya?"
"Sana inanmıyorum, Evrim." dedi.
"Nasıl yani?" diye sordum.
"Nasılı var mı Evrim, baksana
dilin başka söylüyor gözlerin başka," dedi derken de gayet kendinden emindi.
Asya'nın gözünden hiçbir şeyin kaçmayacağını ne çabuk unuttuysam; üstelik zihin okuduğunu bildiğim halde. Gözlerimden gerçeği okuması kaçınılmazdı. Asya, benim gözlerimdeki gerçeği görmüştü, çünkü gözler kalbin aynasıdır.
"Asya, yanılmış olmayasın?" diye sordum
Bakışlarını yüzüme mühürlerken kıpırtısızdı göz kapakları. "Yanılma ihtimalimin yok denecek kadar az olduğunu ikimiz de çok iyi biliyoruz Evrim." dedi.
Asya'nın son sözlerinin ışığı altında doğrusunu konuşmak gerekirse biraz utanmıştım. Gözlerimdeki duyguyu okuyabiliyorsa onu nasıl özlediğimi de okuması kaçınılmazdı. Belki de bunu çoktan anlamıştı. Bakışlarımı tedbir amaçlı onun bakışlarından kaçırarak, "Bugün mü geldin?" diye sordum.
Asya'nın sağı solu belli olmazdı. Ne düşünüyorsa pat diye söylerdi. Benim de bu kadar hızlı gidişatı kalbim kaldırmazdı, zaten tekleyip duruyordu.
Biraz düşünür gibi yaptıktan sonra parmaklarını saçları arasında gezdirmeye başladı. Bir süre aynı düzlemde oyalandı ve sonrasında yanaklarını şişirinceye kadar derin bir nefes aldı. Bana cevap vermek yerine neden oyalanıp duruyordu anlamamıştım; altı üstü bugün mü geldin, diye bir soru sormuştum.
Bana kalırsa bunun altında yatan nedenler vardı, vardı diyorum çünkü şimdiye kadar Asya, hiçbir sorumun cevabını bu kadar uzun süre bekletmemişti, bekletmezdi.
Ben kendi içimde öz eleştiri yaparken Asya, iki kelimelik bir cevapla karşılık verdi. "Hiç gitmedim..."
Bu nasıl olabilirdi? Asya, bana gidiyorum deyip yalan mı söylemişti? Peki, ama neden böyle bir yola başvurmuştu?
Henüz Asya'nın açıkladığı üstü örtülü cevabın perde arkasındaki bir bakıma yalanı düşünürken Reha Bey, girdi görüş alanıma. Yanında bir görevli vardı. Görevlinin kullandığı küçük bir servis arabasıyla bize doğru geliyorlardı.
İkili masamızın kıyına gelince durdular. "Çok özür dileyerek sohbetinizi bölüyorum ama size müessesemizin ikramlarını sunmak istedim. Öncelikle hoş geldiniz!" dedi.
Asya, müessese sahibini yani Reha Bey'i tanımadığından dolayı yüzüne ciddi bir tavır takınarak, "Beyefendi, buna hiç gerek yoktu. Biz siparişlerimizi daha sonra vermeyi düşünüyorduk." dedi.
Müessese sahibi olarak Reha Bey, hiç bozuntuya vermedi ve konuşmasına kaldığı yerden devam etti. "Efendim, bugün yemekler benden, değerli arkadaşım gelmiş ona ikramda kusur etmek istemiyorum." dedi.
Asya, bir bana bir de Reha Bey'e baktıktan sonra yüzündeki ciddiyeti silip daha sevecen bir maske taktı. "Siz ikiniz tanışıyor musunuz?"
Gözlerimin önüne Reha Bey'in sarhoş hali geldi gülümseyerek cevap verdim. "Biraz öyle sayılır.""
Benim açıklamam yetersiz kalınca tekrar Reha Bey, girdi devreye. "Bizim tanışmamıza kötü bir olay vesile oldu ama umarım bundan sonra her şey güzel olur. Ben sohbetinizi daha fazla bölmek istemem," dedi ve yanındaki görevliye dönerek "Oğlum donat masayı," emri verdi.
Görevli servis yapmak üzere öne doğru bir adım atarak hamle yaptığında Reha Bey, iki adım geriye çekildi ve ellerini birbirine sürterek ovuşturduğu sırada, "Bana müsaade, daha sonra tekrar görüşürüz Evrim," dedi ve gerisin geri yürüyerek gitti.
Görevli yemekleri masaya servis yapıp bitirdiğinde bir adım geriye çekilerek, "Başka bir isteğiniz var mı, efendim?" diye sordu.
Asya, masaya üstünkörü bir bakış atıp, "Yok, gidebilirsiniz." dedi.
Masada yok yoktu. Sağ olsun Reha Bey, bizim yerimize her şeyi düşünmüştü.
Yalnız Asya, anlayamadığım bir şekilde sürekli bakışlarını benden kaçırıyordu. Bunun sebebi biraz önceki sorduğum soru karşılığında onun yalanının ortaya çıkmış olması olabilir miydi?
Bu arada Asya, önündeki yemekten bir lokma aldığı sırada benim gözlerimi kırpmadan ona baktığımı görünce, "Yapma Evrim? Tamam, birçok şeyi merak ettiğini biliyorum. Kafanın içinde dönüp duran soruların var, bunu da farkındayım. Müsaade et önce yemeğimizi yiyelim, sonra sırasıyla bütün sorularını cevaplayacağım."
Nihayetinde Asya, anlamıştı bakışlarımdan ruhumun derinliklerinde kopan fırtınaları. Azar yemiş çocuk gibi sessizliğe gömüldü düşlerim. İkimiz de bir süre hiç konuşmadık.
Yemeklerimizi yedikten sonra tatlı olarak Asya, künefe siparişi verdi. Tatlıyı sipariş verirken kendi memleketimin tatlısı diye de açıklama yaptı.
"Tatlının üzerine kahve iyi gider," deyip kahve siparişini de verdi.
Ben hiçbir şey konuşmuyor sadece Asya'nın hareketlerini izliyordum.
Çok geçmeden üzeri bol köpüklü kahvelerimiz de geldi ve masaya bırakıldı.
Şimdi sıra kokusunda aşkı barındıran ve gönüllerde kırk yıl hatır bırakan kahve içmeye gelmişti.
Asya, rahatlamak ister gibi sırtını oturduğu sandalyeye iyice yasladı. Kahve fincanını eline aldı burun hizasına götürdü ve kokusunu içine çekti. "Evrim, kahve kokusu aşktır ama kahvenin tadı da muhabbettir," dedikten sonra kahve fincanını dolgun dudaklarını götürdü bir yudum içti ve masaya geri bıraktı.
Kafamda deli sorular varken Asya'nın muhabbetine katıldım. "Evet, hatırlıyorum. Kahvenin kokusunu aşka benzetmiştin ama tadını muhabbete benzetmen hoşuma gitti." dedim.
"Kahve bahane derler Evrim, şahane olan sohbetidir." dedi.
Kahvemden bir yudum alıp fincanı tekrar masaya bırakırken, "Ne güzel demişler," diye cevap verdim.
Hazır söz muhabbetten açılmışken sormanın tam vaktiydi. "Asi Mirza, kim Asya?"
| Okur Yorumları | Yorum Ekle |

| 7.91k Okunma |
558 Oy |
0 Takip |
91 Bölümlü Kitap |