
Hatırlatma
İç sesimin bariyerini aştıktan sonra aklımdan geçenlere bıyık altından hafifçe gülümsedim. Bulmuştum; Reha Bey'i kendine getirecek şeyi bulmuştum.
🚖🚖🚖
Sade ve koyu bir kahve...
Peki, ben bu sarhoş adamla yani Reha Bey ile neden uğraşıyordum? Esasında nedeni çok basitti; insaniyet namına. Bu devirde her ne kadar insanlık ölmüş deniliyor olsa da bence tamamen ölmüş sayılmazdı. Ölmemiş ama can çekişiyor olabilirdi.
Reha Bey'i kendine getirecek olan sade bir kahveydi. Bunu yapmak da onun sarhoş hâliyle uğraşmaktan daha kolaydı.
Kahveden söz ettikçe sol yanıma vuran sızı beni alabora ediyordu, çünkü kahve dahil her şey bana Asya'yı hatırlatıyordu.
Asya ile kahve içtiğimiz kafe buraya yakındı ve ben orayı görmeyi delice arzuluyordum. Taksiyi çalıştırdım ve hızlanarak yol almaya başladım.
Taksi hızlanınca Reha Bey, kapalı gözlerini araladı, "Uçuyor muyuz Evrim?"
"He, arkadaşım uçuyoruz ve şu anda bir füzenin içerisinde aya yolculuk yapıyoruz." dedim. Tövbe tövbe, adam resmen alkolden uçmuş.
"Ha, uçmak güzel şey!" dedi mırıldanır gibi.
"Yok, Reha Bey, uçmuyoruz sadece hızımızı artırdık. Ben sana şaka yaptım." dedim. Hale bak, güler misin ağlar mısın?
"Neden, yoksa peşimizde polis mi var?" diye sordu.
Nereden geliyordu bütün bunlar aklına, gerçekten şu an kahkahalar atarak gülesim vardı ama gülmüyordum. Yani adam sarhoş olabilirdi lakin benim kişilik haklarına her zaman saygım vardı.
Ah, bu alkol maalesef şişede durduğu gibi durmuyordu. Baksanıza her halinden asalet akan bu adamcağızı ne hale getirmişti.
"Polis yok peşimizde Reha Bey, yol boştu o nedenle hızlandım." dedim.
"Ha," dedi gözleri kapalı. Horluyor muydu o, yoksa bana mı öyle geliyordu? İnsan dakikalar içinde uyuyup peşinden horlayabilir miydi ya? Onun mecnun haline baktıkça kendi kendime gülümsedim. İyi birine benziyordu, kim bilir ne yaşamıştı da bu hale gelmişti?
Nihayet kafenin önündeydim. İyi de horlayarak uyuyan yok, sızmış bu adamı nasıl kendine getirecektim?
Ah Evrim ah, mıknatıs gibi adamsın. Baksana bütün aykırılıklar seni buluyor. Bu adamla ne yapacaksın şimdi, diye soran benim caanım akıl küpüme sadece sinirden gülümsemekle yetindim.
Ne yapmam gerektiğini düşünüp dururken arabadan inmeye karar verdim. Sinirden laçkası çıkmış bedenime biraz hava almak iyi gelebilirdi. Taksinin kapısının açılıp kapanma sesine uyanan Reha Bey, "Hıh... Evrim, geldik mi?" diye sordu.
"Geldik Reha Bey, geldik." dedim.
İçimden sonunda Ay'a ayak bastık, diye geçirirken sinirden gülüyordum. İnsan sinirden güler miydi? Ben şu an adamın her hareketine resmen gülüyordum.
Taksinin arka kapısını açtım ve Reha Bey'in kolundan tutarak hafifçe sarstım. "Hadi Reha Bey, biraz gayret edin de dışarıya çıkalım. Temiz hava size iyi gelir."
Olur, anlamında başını aşağı yukarı salladı. Kolundan tutup dışarı çıkarmaya yeltendim ama ne mümkün, çünkü adam iri yarı ve güçlü kuvvetliydi. Ben onun yanında sıska kalıyordum. "Hadi Reha Bey, biraz da siz gayret edin de dışarıya çıkalım." dedim.
Bana acımış olabilirdi çünkü, "Tamam!" dedi.
Zar zor dışarıya çıkardım. "Kendinize gelmek için derin nefesler alıp verin." dedim.
Nefesi burnundan almak yerine ağzından alıp veriyordu. Bu haliyle çok komikti ya, gülmemek için kendimi cidden zor tutuyordum. "Nasıl, biraz kendinize gelebildiniz mi?" diye sordum.
Başını salladı ama ne anlamda salladı onu pek çözememiştim. Reha Bey'in koluna girdim ve kafenin önünde birkaç tur yürüttüm. Baktım ayakta durmaya başladı tam zamanı deyip yine koluna destek vererek kafenin içine birlikte girdik.
Asya ile birlikte kahve içtiğimiz masa takıldı gözüme. Kahve kokusunu aşka benzetmişti ve karadut efsanesini burada anlatmıştı bana. İçim sızladı. Oflayarak inledim.
Masa boştu Reha Bey'le geçip aynı masaya oturduk. Sade kahve siparişlerini verdim. Kahvelerimiz kısa süre içinde geldi. Reha Bey, hâlâ eğrelti oturuyordu sandalyesinde. Neredeyse düştü düşecek. Her ihtimalle karşı gözüm üzerindeydi. Ola ki düşerse tutabilmek için.
Sade kahvesinden yudumlar aldıkça açılmaya başladı. Kahvelerimiz bittiğinde biraz kendine gelir gibi olmuştu. "Evrim, dışarıya çıkalım mı?" diye sorarken yüzünde bana karşı mahcubiyet vardı.
"Çıkalım!" diye cevap verdim. Birlikte dışarıya çıktığımızda, "Biraz yürüyelim mi?" diye sordum.
"Yürüyelim!" dedi. Yürümeye başladık, amacım biraz yürütüp sonrada evine bırakmaktı. Yürümeye devam ederken ceketinin cebinden bir dal sigara çıkardı ve dudakları arasına kıstırdı. Bana, "Sen de içiyor musun bu mereti?" diye sordu.
"Şükür, içmiyorum," dedim.
"İyi yapıyorsun!" derken elinde çevirip durduğu çakmağı çaktı ve dudakları arasına kıstırdığı sigarasını yaktı. Sigarasından peş peşe nefesler çekti. Sigarasından çektiği her nefesi havaya doğru üflerken içindeki garazı dışarıya salıveriyor gibiydi. "Çok teşekkür ederim," dedi ama hâlâ ayakta durmakta zorlanıyor gibiydi.
"Ne demek rica ederim." dedim.
Elindeki sigarayı bana doğru tutup parmakları arasında dolaştırdı, "Evrim, ben şu mereti içerim ama alkolü hiç kullanmam. Bugün terk edilmiş ruhumu zapt edemedim işte. Esasında fazla içmedim ama ilk defa kullanınca çarptı galiba." dedi.
"Madem kullanmıyorsun neden içtin?" diye sordum.
"Nedeni yok Evrim. Ben onu anlamıyor anlamaya çalışmıyormuşum."
"Hangi konuda?" diye sordum çekinerek. Neticede adamın özelini soruyordum.
Ellerini açarak konuşmaya başladığında, "Garip olanda bu işte Evrim," diye sesinin tonunu yükselti.
"Nasıl yani?" diye sordum.
| Okur Yorumları | Yorum Ekle |

| 7.91k Okunma |
558 Oy |
0 Takip |
91 Bölümlü Kitap |