
Selam...
Taksinin seçkin yolcuları nasılsınız bakalım?
Yeni bir bölümle biz geldik
Görev➜ önce ⭐ yıldızı yakalım sonra kitap ve karakterler hakkında yorumlar bırakalım.
Okumaya başladığınızda saati buraya yazın➜
🚖🚖🚖
Sanmak ve sanrılara sığınmak insanoğlunu hep yanılgılara itmiştir. Bu sanrılar gün gelir insanoğlunun yok yere katili olur. Hırsı olur. İntikamı olur.
Gözünle gördüğüne bile inanma derler, çünkü gördüğünü sandığın şeyler bile bir yanılgıdan ibaret olabilir. Nitekim Pyramus da aynı zandan dolayı canına kıymadı mi?
"İnanamıyorum ya, bu nasıl bir kader?" diye hayıflandım.
"Aşk imkansız olmaya karar vermişse Evrim, her şey mümkün." dedi.
"Haklı olabilirsin ama kaderin böylesi görülmemiş bir şey." dedim.
"Ben sığındığım mağaradan sabırsızlanarak çıktım ve dut ağacının olduğu yere geldim. Biricik aşkımı kanlar içinde görünce dünyam başıma yıkıldı Evrim. Pyramus'un akan kanı dut ağacının köklerini suluyordu. Aslanın ağzında benim şalımı görmüş ve hiç tereddüt etmeden benim için kendini öldürmüştü. Artık benim için yaşamak haramdı. Hiç tereddüt göstermeden hançerimi çıkarıp göğsüme sapladım."
"Bu nasıl bir kendini adayış Asya?" diye sormadan duramadım.
"Ölümüne sevmek demek böyle bir şey Evrim. Benim yerimde sen olsan aşkın için kendini öldürür müydün?"
Benim cevabım beliydi. Onun için hiç düşünmeden cevap verdim. "Ben acı çekerdim ama kendimi öldürmezdim Asya."
"Neden Evrim? Canın kadar sevdiğin gözünün önünde senin yokluğuna dayanamayıp kendi canından vazgeçmiş olsa bile mi?"
"Yanlış anlamanı istemem Asya, fakat kendi canımdan vazgeçmek ayrı bir şey; kendi elinle canına kıymak ayrı bir şey. İşin özü benim inancımda buna müsaade yok, zira canı veren alır verdiği canı."
Asya, "Seni anlıyorum!" dedi ve sustu.
Ben onu susturmak istemiyordum ki, zaman tükeniyordu ve ben zaman tükenmeden onun sesinden masallar dinlemek istiyordum. Onun susması demek masallarından mahrum kalmak demekti. Ben bunu istemiyordum, çünkü Asya'dan ve masallarından mahrum kalma düşüncesi bile beni sonu belli olmayan bir girdabın içine sürüklüyordu.
"Bir gerçek daha var ki, günümüzde böyle aşkların kaldığını düşünmüyorum Asya. Hani nerede göster, cananını canı gibi sevenler? Yoklar, çünkü kalmadılar," dedim yüzüme hüzünlü bir ifade çizerken.
Asya, omuzlarını kasarak yukarıya doğru kaldırırken; geceden de kara gözleri bir müddet yüzümde soluklandı. "Bu kadar umutsuz olma Evrim. Belki de kıyıda köşede hâlâ gerçek aşkı yaşayan birileri kalmıştır."
"Umarım kalmıştır da benim asıl merak ettiğim şey ölümünden sonra ruhuna ne olduğu?"
Bakışlarını yüzümden çekip önüne düşürdü ve akabinde içli bir nefes alarak soluksuz kalan ciğerlerine oksijen takviyesi yaptı. Konuşmaya başlamadan önce yanaklarının iç kısmını dişleriyle ezmeye başladı. "Ben kendimi hançerlemiş oracıkta can vermiştim. Bedenim Pyramus 'un cansız bedeninin üzerine düşmüştü. Kanlarımız dut ağacını köklerini oluk olup sularken Tanrı'lar bu kez ikimize de acımış, aşkımızı ölümsüzleştirmek isteyerek kanımızın rengini dut ağacının meyvelerine vermişti.
"Gerçekten de aşkları ölümsüz olmuş. Yoksa aşkınız mı demeliyim. Asya, bundan sonra ne zaman karadut yesem sizin aşkınızı hatırlayacağım."
"Evrim, o gün bugündür dut ağacının meyvesine kim dokunsa dut ağacı kan ağlar durur."
"Şimdi çözdüm olayın şifresini Asya. Gerçekten de kim ona dokunsa kırmızı rengini bulaştırıyor ellerine."
Kahvelerimizi acı bir aşk efsanesi eşliğinde bitirmiştik.
"Kalkalım mı?" diye sordum.
"Kalkalım!" diye cevap verdi.
Taksiye geçip oturduktan sonra emniyet kemerlerimizi taktık. Nedense canım taksiyi hareket ettirmek istemiyordu, çünkü taksinin beni götüreceği sonu biliyordum ve gitmek istemiyorum. Ne yazık ki, her gecenin bir sabahı vardı gecenin ucunda ise ayrılık vardı. Kısacası saatler kaçınılmaz sona doğru ilerliyordu.
Sessizliğimi gören Asya, gülümseyerek baktı bana. Keşke o gülüşünü bahşetmeseydin gizemli kraliçem, zira gülüşün kalbimde onulmaz yaralar açıyor, diye geçirdim içimden.
Asya, "Evrim, masalın sonunu merak etmiyor musun?" diye sorunca yeni bir masalın içine doğru çağrıldığımı hissetmeye başladım.
Asya, masalın sonunu merak edip etmediğimi sormuştu. Elbette merak ediyordum. Üstelik bunu her şeyden daha çok merak ediyordum ama merakım beni istemediğim sona doğru götürecekti bunu da biliyorum. Gerçi bu saatten sonra bir şeyleri isteyip istememin hiçbir anlamı yoktu zira akıp giden zaman beni malum sona doğru götürüyordu.
İçimdeki hüznü kovup tekrar Asya'ya döndüm yönümü. "Merak etmez olur muyum Asya, ediyorum tabi. Sahi masalın sonu nasıl bitti?"
Evrim, düştüğün hale bak. Gülüyorum sana. Sen daha Asya'nın sırını çözememişken bir de kalkmış gidecek diye üzülüyorsun?
Yazık kafana. Ben seni düşünüyorum ama sen beni duymazdan geliyorsun. Bak açık açık konuşuyorum. Asya, gidici ben kalıcı yerinde olsam beni dinlerdim, diyen iç sesimi yine umursamadım.
"Tanrı'lar aşkımızı ölümsüz kılmıştı bu doğru Evrim, ama yine de intihar ettiğim için ruhum ceza yemişti."
Yeni bir ceza daha mı, inanılır gibi değil. Kesinlikle cezanın ne olduğunu deli gibi öğrenmek istiyordum. Sorsa mıydım acaba? Öğrenmenin başka yolu yoktu. "Peki, bu nasıl bir cezaydı Asya?" diye sordum mecbur.
| Okur Yorumları | Yorum Ekle |

| 7.91k Okunma |
558 Oy |
0 Takip |
91 Bölümlü Kitap |