21. Bölüm

Gecenin İzi -19-

My lore
my_lore

Merhabalar!

Nasılız bakalım can içlerim.

Etkileşim için bölüme oy verip yorum yapmayı unutmayın lütfen. Kitabın listelerde yükselmesi adına bu gerekli.

Etkileşim ne kadar yüksek olursa bölümler o kadar hızlı gelir.

Oy sınırını 25 yaptım yorum sınırı 50. Kısa sürede sınırı geçeceğimizi düşünüyorum.

🌿🌿🌿🌿

Kış gününün soğuk havası akşamüstünün sert esen yeliyle bütünleşince değdiği teni bıçak gibi kesiyordu ama görev beklemezdi. Sabahtan beri çıkarma fırsatı bulamadığı postalların içindeki ayakları üşüdüğü için hissizleşip uyuşmaya başlamıştı. Görev yeri olarak geldikleri evin üst katına baskın yapar gibi çıkmak istemedikleri için alt katın avlusunda beklemeyi tercih etmişlerdi. Yapacakları iş belliydi. İnsanları durduk yere telaşe vermenin bir anlamı yoktu. Aşağıdan yukarıya doğru bir kere olmak üzere yüksek sesle çağırdığı halde kendilerini duyan eden olmamıştı.

 

Gitgide hava soğuyor sabırsız bekleyiş devam ediyordu. Jandarma Komutanı beklemenin sınırını aştığında ikinci kez eyleme geçti. "Yaman Arslan, çık dışarıya!"1

 

Kadınlar akşam yemeği için hazırlık yapıyor, erkekler odun sobasının başında keyif çatıyorlardı. Jandarma Komutanının yüksek oktavda çıkan sesi ortalığı kasıp kavururken iki katlı konak sessizliğe gömülmüştü. Sessizliğin sebebi taş duvarlara çarparak yankılanan gür sesin yarattığı izdihamdı. Sorgulayıcı bakışlar anında birbirini bulduğunda Seyyit Efendi, "Benim duyduğum sesi siz de duydunuz mu çocuklar?" diye sordu.1

 

Kimseden bir cevap gelmedi ama hepsi ayağa kalktı. Odadan çıkıp sofaya geldiklerinde kadınlar da ellerindeki işi bırakıp aynı anda dışarıya çıkmışlardı. Bu arada komutan üçüncü kez gür ve sert sesini kullanarak meramını dile getirmişti. "Yaman Arslan, çık dışarıya!"

 

Henüz hava yeni kararmaya başladığından yüzler seçilebiliyordu. Çığırtkan sesin dalgası kulakları yalayıp aralarından geçerken büyük bir kargaşaya sebebiyet verdiği şaşkın bakışların nazarından belli oluyordu.

 

Korumacı bir tavır sergileyen Yaman, kollarını iki yanlarına doğru genişçe açarak ailesini arkasına alırken kendisi bir adım öne atıldı. "Sizler geri durun, beni istiyorlar. Bakalım benimle dertleri neymiş birazdan öğreniriz." dedi.1

 

Yaşananlara tepki olarak Asiye'de şaşırmış durumdaydı lakin sesi çıkmasın diye ince yapılı dudaklarını birbirinin üstüne bindirip kapalı tutmak isterken içinden ilahi adalet, diye geçirmeden de duramadı.1

 

Asiye, içinde sesiz devinmeler yaşarken Yaman, korkmadığını anlamaları için vücudunu dikleştirerek ellerini pantolonun ceplerine yerleştirdi ve öne doğru ikinci adımı da attı. Bir sonraki adımı attığında sofanın tırabzansız kenarına geldi durdu. "Buyur komutan. Yaman Arslan benim."

 

Komutan aynı gür sesi tekrar kullanarak konuşurken tavizsizdi. "İn aşağı Yaman Arslan, Hakkında şikâyet var bizimle geliyorsun!"

 

Oğlu ve komutan arasındaki konuşmalara kulak misafiri olan Edibe kadın anaç bir kartal gibi oğlunun yanı başına dikildi. "Komutan, oğlumun suçu neymiş? Biz kimin tavuğuna kış demişiz, söyle de bilelim?"1

 

"Nahiyeye gidince suçu neymiş öğrenir. Benim görevim oğlunu alıp karakola götürmek. Maraza çıkarmayın."1

 

Bu arada iki asker komutanın işaretiyle ahşap merdivenin en alt basamağını tutmuştu.

 

Kapılarına dayanan jandarmadan kaçışlarının olmadığını bütün aile biliyordu. Yaman, aşağı inmeden önce aralarında istişare yaptılar. Efe, abisiyle kısık bir ses tonuyla konuştuğunda neden götürüldüğünü bilip bilmediğini sordu. Yaman'ın tahminleri vardı ama jandarmanın neden kendisi için geldiğini hakkında hiçbir fikri yoktu. Seyyit Efendi, oğluna dönüp kulağına doğru konuştuğunda öfkeden dişlerini sıkıyordu. "Tengri canını ala senin. Yine ne işler karıştırdın da kapımıza jandarmayı yığdın?"1

 

"Sakin duruşunu bozmadan babasına cevap veren Yaman, "Benim kimseye bir şey yaptığım yok. Ben şimdi komutanın yanına gidiyorum. Sizler rahat olun. Peşimden gelmeye de kalkışmayın. Belli ki bir konuda ifademi alacaklar." dedi ve sofadan ayrıldı.

 

Merdivenden aşağı inerken sağ taraftaki tırabzanlardan destek aldı çünkü hava yavaştan kararmaya başlamış ve basamaklar ıslaktı.

 

Babası sükûnetini korurken Efe, söz dinlemeyerek abisinin peşinden gitti.

 

Yaman'ın koluna iki asker girdi ve diğer bir asker elindeki feneri önlerine tuttu. Efe'nin geldiğini gören komutan başka gelen giden var mı diye elindeki şahsına münhasır feneri etrafında bir tur döndürerek tarama yaptı. "Köyün girişine kadar yürüyerek gideceğiz. Girişte askeri araç var. Siz delikanlı bizimle gelemezsiniz," dedi komutan Efe'yi göstererek.

 

Konuşanları duyan Seyyit Efendi, "Oğlum, yanına arkadaşlarından birini bul sende git peşlerinden."1

 

"Baba hemen bana bir fener getirin de atları çözeyim. Yaya olarak onlara yetişemeyiz."

 

Üç asker bir komutan yerleşkenin daracık sokaklarından geçip askeri aracın olduğu yere doğru disiplini adımlarla yürümeye başladılar. Efe, ahır olarak kullandıkları alt kattan atları çözdükten sonra iki atın arasına girip yularlarından tutarak en yakın arkadaşının evine doğru yollandı.

 

İster istemez evecen davranıyordu abisinin peşinden yetişebilmek için. Kim bilir neyle suçlanıyordu. Malum abisi kaçakçılık yapıyordu. İstemezin biri çıkıp aleyhinde şikâyette bulunmuş olabilirdi. Efe'nin en çok da bu yoruyordu kafasını. Bildiği kadarıyla abisi büyük bir işin peşindeydi, eğer ihbar yediyse bittiğinin resmiydi.1

 

Efe, hem kafasından geçen bin bir türlü düşünceyle baş etmeye çalışıyor hem de hızını artırarak bir an önce arkadaşını alıp abisinin peşine düşmeye çalışıyordu.

 

Efe ve arkadaşı atla kestirmeden yol alırken askeri cip köyü nahiyeye bağlayan ana yoldan ilerliyordu. İki yerleşkenin arasında fazla mesafe yoktu ama ana yol biraz dolambaçlı olduğundan zaman alıyordu.

 

Karakola neredeyse başa baş bir zaman aralığında gelmişlerdi. Herkes bineğinden indiğinde karakolun önünde buluşmuş oldular. Yaman, araçtan iner inmez iki asker hemen koluna girip diğerleriyle irtibata geçmesini önleyerek doğruca karakol binasına götürdü.

 

Efe ile arkadaşı peşlerinden gittiler ama içeri alınmadılar. Tek katlı binanın kapısı önünde beklemeye başladılar.

 

Bu arada içeriden bağırış çağrısı sesleri gelmeye başladı, çok geçmeden de birileri binadan dışarıya çıkarıldı. Cereyanın olmadığı bir zaman diliminde olduğumuzu varsayarsak eğer gece zifiri karanlıktı lakin binanın içinden sızan cılız ışık hüzmeleri insan silüetlerini kabataslak gösteriyordu.

 

Efe, iki erkek karakterden birini tanımıştı. Yalnız kadın olduğunu farz ettiği silüeti henüz seçememişti.

 

İki büyük adımda erkeklerin yanına ulaşan Efe, "Sizin ne işiniz var burada?" diye sorarken diğer adama baktı; tanımaya çalışıyor gibi. Efe'nin tanıdığı Zehra'nın emmisi oluyordu diğeri de babası. Emmisi kapılarına geldiği için Efe, onu tanıyordu ama yeni gelinin babasını hiç görmediği için normal olarak tanımıyordu.

 

Zehra, erkeklerden ayrı ve kuytu bir yerde durduğundan dolayı Efe, henüz Zehra'nın farkında değildi.

 

Efe'nin sorusuna karşı hindi gibi kabaran adam, tok bir ses tonuyla konuşmuştu: "Ne işim olacak, abinin defterini dürmeye geldim. Benim elimden kız alıp götürmek nasıl oluyormuş öğrensin."1

 

"Ulan şerefsiz, sen kim oluyorsun da bizim defterimizi dürmeye kalkışıyorsun? Utanmadan kendi kızınmış gibi susmak adına başlık parası alan sen değil misin?"1

 

Sesler yükselince hemen birkaç asker araya girip ikiliyi ayırmış binanın dışına atmakla tehdit etmişlerdi.

 

Sessiz ve masum bir görüntüye sahip olan adam ortalık yatışınca Efe'nin yanına geldi. "Biliyorum siz beni tanımazsınız. Ben Zehra'nın babasıyım. Kusura bakmayın beyim, olanların önüne geçemedim."1

 

Öfke nöbeti geçiren Efe, dişlerinin arasından tıslar gibi konuşurken, "Her şey sizinle başlayıp sizinle bitiyor. Nereden bulaştı abim size anlamıyorum? Ne yapmış abim de karakola getirdiler, biliyorsanız söyleyin? Yoksa bu işin müsebbibi kimse bulur anasından emdiği sütü burnundan getiririm."1

 

Orta yaşın sonlarındaki adam, ister istemez yeni dünürleri karşısında mahcubiyet yaşıyordu. "Siz sakin olun beyim, ben size bildiğim her şeyi anlatırım. Her şey abimin başının altından çıkıyor. Kendince sizden benden intikam almak istiyor işte."1

 

Kızgın bir boğa gibi burnundan solumaya başlayan Efe, bilmediklerini öğrenmeye başladığında askerlerden çekindiği için kısık ama adamın duyabileceği alçaklıkta bir ses tonuyla konuşmuştu. "Şerefsiz, başımıza bela oldu. Söylemediniz mi abimi vurduğunu. Neden hâlâ dışarda geziyor bu ayarı bozuk?"

 

Başını usulca öne eğen adam, çekingen sesiyle olayı olduğu gibi nakletmeye başlamıştı. "İfademizi aldılar beyim, her şeyi anlattım onlara. İfadesi alınmayan sadece abin kaldı. Yaptığı marifetmiş gibi sabahtan beri uğraştırdı bizi. İlerde duran da gelininiz Zehra."3

 

Başını duvar dibindeki karartıya doğru çeviren Efe, kaşlarını çatarak olayı yadırgarken, "Onun ne işi var burada?" diye sordu babasına.2

 

"Beyim abimin-ki safi hazımsızlık çünkü başka bir şey yok ortada. Yememiş içmemiş sabah ezanıyla kalkmış bizi kaçakçılık yapıyoruz diye Jandarmayla ihbar etmiş."

 

Konuşmasını yarıda kesen adam önce bakışlarını sağında solunda gezdirdi sonra sesinin ayarını olabildiğince kıstı. "Eniştesi kaçak malları Suriye tarafından alıyor kayın-babası evinde saklıyor, demiş tıyneti bozuk. İyi ki, benim arkadaş askeri köye pusu atarken görmüş de malların yerini değiştirme fırsatımız oldu. Yoksa elleriyle koymuş gibi bulacaklar hepimizin evini başına yıkacaklardı. Bu kadar kindar bir insan benim abim olamaz. Bundan sonra ne ölüme gelsin ne dirime."2

 

Efe, adamın kıyına biraz daha sokuldu. "Malların yeri sağlam mı, tekrar arama yapabilirler çünkü."

 

"Sağlam beyim, merak etmeyesin. Allah'tan elimizdeki mal azdı da yer değiştirmek kolay oldu. Yeni parti mal gelecekti iyi ki gecikti yoksa hepimiz yanardık beyim. Malı sınırdan alıp bizim köye getirecek olan grup lideri hastalanmış başka köyle indirmek zorunda kalmışlar. Yemin içerim adam hastalandığı için sabahtan beri şükrediyorum, verilmiş sadaka iş varmış."

 

Efe, kollarını arkasında bağlayarak karakolun önünde ileri geri yürümeye başladı. Sonra gelip abisinin kayın-babasının önünde durdu. "Beni en çok korkutan gecikip gelmeyen mallardı. Buraya gelirken yüreğim ağzımda geldim. İkinci parti mal yüklü miktardaydı çünkü."2

 

Efe, sakinleşmek için adamın yanına tekrar ayrılırken yine ileri geri yürümeye başladı. Sonra aklına bir şey gelmiş gibi tekrar geldi yeni dünürlerin yanına. "Bizim gelinin ne işi var peki burada? Sizi anladım da kızınızın ne işi var?"1

 

Yeni dünür derin bir soluk alırken oflayarak geri verdi. Onun bu hareketi ne kadar dertle dolu olduğunun bir göstergesiydi. "Sormayın beyim sormayın. Asker ihbar üzerine evde kaçak mal arayıp bulamayınca, bende bütün bunları abim bize olan garazından yapıyor dedim, demez olaydım. Nedenini sordular. Bende anlattım. Üstelik abini vurduğunu da anlattım. Sizlerin büyüklük gösterip şikâyetçi olmadığınızı anlattım. Sizin anlayacağınız olay büyüdü de büyüdü. Ben olanı biteni anlattıkça abim de karşı atağa geçip anlattı. Şimdi hepimiz buradayız işte."

 

"Şimdi siz diyorsanız ki bana; abim hem ihbar yediği için hem de kızınız Zehra, yüzünden buraya çağrıldı?"2

 

Geceye ağıt yakar gibi konuşurken yeni dünür, "Ömür boyu yaşamadığımı sağ olsun abim bir günde yaşattı bana. Her şey anladığınız gibi gelişti beyim." dedi.1

 

Tedirgin bekleyiş devam ediyor zaman denen kavram su gibi akıp geçiyordu önlerinden. Gecenin bilmem kaçıydı ve bundan hiçbirinin haberi yoktu. Zaman süzgecinden geçen her birey, ayakta beklemekten yorgun düşmüş ve kendine kuytu bir duvar gibi bularak çömelir vaziyette sonucu beklemeye başlamışlardı. Nice sonra iki asker gelip olayın asıl müsebbibini alıp götürdüler. Geride kalanlara da burada beklemenizin bir manası yok herkes evlerine dağılsın çünkü sabaha kadar sonuç alamazsınız, dediler.

 

Zehra'nın babası Efe'nin yanına gelip bir teklifte bulundu gerçi başka çareleri de yok gibiydi. "Beyim askerleri sende duydun. Bu soğukta beklemenin bir manası yok. Köyünüze gidip gelmek de zaman alır. Sabah erkenden burada olmak istiyorsan bizim büyük kızım nişanlısı gil burada oturuyor. İstersen onlara gidelim. Sabah olayı duyunca kızımın kayın-babası yanımıza gelmişti. Elimizden gelen bir şey olursa yardımcı oluruz demişti."2

 

"Gece gece insanlara rahatsızlık vermeyelim?" İster istemez genç adamın sesinin ayarında mahcubiyet vardı.

 

Bilinmezliğin esrarına sığınan adam, işini rastlantıya bırakırken bahtıma ne çıkarsa formülünü uyguluyordu. "Ne yapalım beyim, denize düşen yılana sarılır hesabı gidip çalacağız kapılarını. Tanrı misafirini geri çevirecek halleri yok herhalde."

 

Mecburiyetin hâsıl olduğu durumu kullanarak Efe ile arkadaşı Zehra ile babası karanlıkta kendilerine yol bulmaya çalışırlarken nahiyenin ana yolunu kullanmışlardı; zaten gidecekleri adreste fazla uzak değil.

 

Niyetlerine aldıkları tanıdık adrese vardıklarında hiç ummadıkları kadar yürekten karşılandılar. Önce sıcak bir çay demleyen hane sahibi soğuktan donmak üzere olan konuklarının bedenlerini ısıttı. Gece vakti olduğundan yemek teklifi yapılmıştı ama istemediler. Üstelik Efe ve arkadaşı hariç diğerleri sabahın acıydı. Onun yerine hazırda ne varsa atıştırmalık bir şeyler katık ettiler çaylarının yanına.1

 

Yorgunluğun verdiği haleti ruhiye ile başlarını yastığa koyar koymaz uyudular, uyumak zorundaydılar sabah ezanıyla kalkıp karakolun önünde nöbet bekler gibi yakınlarını beklemek için.

 

Burunlarına dolan yoğun bazlama kokusuyla uyandılar güne. Hiç vakit kaybetmeden Zehra, hariç diğerleri görev bekledikleri mekânın önüne vardılar ve beklemeye başladılar. Sabah saat 08.00 sularında kapı önünde nöbeti tutan asker yanlarına gelerek bir şeyler konuştu.

 

Efe ile yeni dünürlerini komutan yanına çağırıyordu. Kafalarının içinde yığınla soru çekine sıkıla binadan içeri giriş yaptılar.

 

Komutanın odası önüne geldiklerinde ikilinin önüne geçen asker, "Siz burada bekleyin ben komutana geldiğinizi haber vereceğim," dedi.

 

İkili elleri önlerinde sıkkın bir şekilde beklemeye başladılar. Onlar için zamanın durduğu vakitlerdi. Başları iman tahtalarına doğru eğik yan yana oldukları halde birbirinin yüzüne bakmıyorlardı daha doğrusu lüzum görmüyorlardı zira onların tek odak noktası vardı. İçeriye geçtiklerinde akıbetlerinin ne olacağını bilememek; işte tam da bu yüzden yüreklerinin gümbürtüsü arşa yükseliyordu.

 

Biraz önce komutanın odasına geçen asker, sert bir ses tonlamasıyla, "Buyurun, komutanı sizi bekliyor." dedi.

 

Buyur edildikleri odaya geçtiklerinde bakışlar yerlerde sürünüyordu. Komutan sırtını koltuk benzeri deri kaplama sandalye dayamış elindeki kalemi çevirip duruyordu. "Evet, beyler, biz üzerimize düşeni yaptık. Bundan sonra iş biraz da taraflara daha çok sizlere düşüyor. İkilinin ifadeleri önümde; bu tutanakları imzaladıkları an hemen işleme koyacağım. Büyük ihtimalle ikisi hatta siz de tutuklu yargılanırsınız." Hatta siz diye Zehra'nın babasını işaret etmişti komutan.

 

Efe, saygısızlık yapmamak adına daha doğrusu belayı üzerlerine çekmemek adına başını yerden kaldırmadan konuşmaya başlamıştı. "Komutanım bu işin başka yolu yok mu? Ortada bir suç yok ki!" dedi.

 

Komutan Efe'nin suratına imalı imalı bakarken sert bir üslupla, "Yok mu, hem de suçun alası var." dedi.1

 

Efe, boğazını tıkayan yumruyu gerisin yutkunurken, "Şikâyet yoksa suç da yoktur komutanım. Tamam, adam abimi yaraladı ama aile içi bir vukuattı. Olay büyümesin diye abim şikâyetçi olmadı. Konu da kapandı gitti."

 

Komutan ani bir kararla ayağa kalktı ve ikilinin karşısına geçip durdu. "Siz kendi içinizde anlaşıp şikâyetçi olmamış olabilirsiniz ama şimdi olayın seyri değişti çünkü şikâyetçi var. Eğer imzalar atılırsa vukuat kamu davasına dönüşür ve geri dönüşü olmaz. Size son bir iyilik yapacağım." Son sözünü söyleyen komutan ilk başlara göre baya ılımlı konuşuyordu.1

 

Efe, bir atmaca kuşu gibi cesaretlenip öne atılırken başını dik konuma getirdi. "Emriniz her neyse yapmaya hazırız komutanım!"

 

Komutan biraz öncesine nazaran daha alçak sesle konuşmaya başladı. "Şimdi beni iyi dinleyin, çünkü her şey sizinle başlayıp sizinle bitiyor!" dedi.1

Bölüm Bitti

Bölüm hakkında genel görüş alabilir miyim?5

Komutan bizimkilerden ne istemiş olabilir?2

Yaman, biraz yatsın sürünsün diyenler...4

Yatmasına gerek yok Asiye onun hakkından gelsin diyenler...5

 

 

Bölüm : 08.01.2025 13:59 tarihinde eklendi
Okur Yorumları Yorum Ekle
Hikayeyi Paylaş
Loading...