
Canımcıklarım nasılsınız bakalım?
Kitabı beğeniyorsanız eğer, arkadaşlarınızı buraya davet edin...
Keyifli okumalar can okurlarım.
Bölüm sınırı. Beğeni 20. Yorum 20. Kısa sürede sınırı aşacağımızı düşünüyorum.
Bir önceki bölüm sınırını dolduralım lütfen.
🌿🌿🌿
Yaman, istediği yaşamı kurmak için babasını ikna etmişti. Ondan sebep sabah ezanıyla kalktılar ve baba-oğul yaya olarak nahiyeye vardılar. Yaman önceden görüp beğendiği araziyi babasına da gösterdi. Seyyit Efendi, toprak adamıydı toprağın verimli olup olmadığını bir görüşte anlardı. Eğildi arazinin toprağından bir avuç aldı. Elindeki toprağı avuçları arasında ufalayıp yele karşı savururken, "Peh, ne verimli toprağı varmış bu arazinin," derken yaşlı dudaklarına bir tebessüm oturdu.
Ellerini arkasında bağlayan yaşlı adam vücudunu iyice dikleştirdi ve almak için niyetlendikleri araziyi gözleriyle bir kez daha tararken, "Bak gör evlat, ben burasını güllük gülistanlık bir bağ yapacağım." dedi.
"Bak baba, arazinin sağ köşesine büyük bir ev yapalım diyorum. Herkesin kendi odası olsun. Sol köşesine de iş yeri için geniş bir bina yaparız. Yeni yeni makinalar alacağım. Bu sefer sade odun doğrama makinasi olmayacak. Her türden olacak. Bir yerde gördüm, adına çırçır diyorlar. Pamuğu çekirdeğinde ayırıyor. Ben şimdiye kadar böylesini görmemiştim.
"Bütün bunları hangi parayla yapacaksın? Bana kalırsa boş hayaller kuruyorsun. Önce araziyi alalım bakalım. Her şey bir arada olmaz.
"Sen nasıl istersen öyle olsun baba. Önce araziyi alır iş yerini kurarız. Oradan gelen parayla da evin inşasına başlarız.
🌿🌿🌿
Yaman, düşlediği araziyi almış, bir yıl kadar kısa bir sürede içinde iş kuracağı binayı tamamlamıştı. Bina birçok amaca hizmet edecek kapasitedeydi. Şehirdeki iş yerini de yeni binaya taşımışlardı; artık köyden nahiyeye, nahiyeden köye, çok kolay oluyordu gidip gelmek.
Yeni iş yerinin düzeni rayına oturmuş tıkır tıkır işliyordu. Şimdi sıra yeni evin temelini atmaya gelmişti. Kocaman çift dairelik bir temel attılar. Böyle bir ev temeli nahiye de bir ilkti ve duyan gelip gıptayla bakıyordu yeni evin planına.
Seyyit Efendi ise dört elle sarılmıştı işine. Bıkıp usanmadan, dur durak bilmeden çalışıyor bu bakir toprakları adam etmek için uğraş veriyordu. Her bulduğu meyve çeşidinden bir fide dikiyordu kazdığı çukura. Oğlu ise babasının bu merakını bildiği için gittiği her yerden süs bitkileri getiriyordu.
Babası özenle atıyordu tohumları kara toprağın bağrına. Toprağa besmeleyle attığı her tohum gün gelip yeşerecekti bunu biliyordu. Emek verilerek büyüyüp serpilen her fide çiçeklerle karşılayacaktı kendilerini.
🌿🌿🌿
Feleğin çemberinden geçen zaman hızla akıp gitmiş aradan koca bir yıl daha geçmişti. Arslan ailesi yeni evlerine taşınma hazırlığı yapıyordu. Evleri zamanının en gösterişli evi olmuştu. Yaman, emek verip yaptırdığı evlerine hep beraber taşınacaklarını hayal ediyordu ama bu konuda hayal kırıklığına uğramıştı zira kardeşi Efe, "Ben taşınmak istemiyorum burada kalıyorum!" diye inat etmişti.
Kardeşinin inadını çok iyi biliyordu ağabeyi. Bir şeyi yapmak istemezse iki dünya bir araya gelse ona asla yaptıramazdı. Hemen o gün orada kardeşiyle yolları ayırdılar. Belki de böylesi her ikisi için de daha hayırlıydı. Herkes kendi işine bakar, herkes kendi hayatını yaşardı.
Nahiyeye taşınmak en çokta Hatçe için hayırlı olmuştu. Asiye, nahiyeye yakın bir köye gelin gitmişti. Köydeyken Cuma ara sıra Hatçe'yi alıp anasına götürüyordu fakat eskiye nazaran ara uzamıştı. Nahiyeye göçten sonra daha sık gidip gelmeye başlamıştı Hatçe.
🌿🌿🌿
İçinden geçtikleri zaman ardına bile bakmadan ilerlerken kendi akışında Yaman'da işleri iyice ilerletmişti. Kardeşi Efe ise ağabeyi ile bağları koparınca kaçakçılık işleriyle uğraşmayı seçmişti. Öyle böyle değil eşek yükü ile para kazanıyordu. Patron olmuştu. Efe, yerleşkede kalmayı seçerek kendi başına yaşamayı istemişti. Oldum olası birilerinden emir almayı hiç sevmezdi. Sırf ağabeyinden emir almak istemediği için yolları ayırmış.
🌿🌿🌿
Yerleşkenin insanları kendi kabuklarından sıyrılıp nahiyedeki ve diğer şehirlerdeki yaşamları keşfettikçe birbiri ardına atalarının yurdunu terk etmeye başladılar.
Bu geçen zaman içinde Efe ve kız kardeşleri Fidan da nahiyeden arazi satın almışlardı. Herkes kendi çapında yeni evler yapmıştı aldıkları arazilerin üzerine. Ezel-tene çiçeği kokulu dağlar ise öksüz kalmıştı.
İşte yine hep beraber bir aradaydılar. Bütün bu süreç içinde Yaman, siyaset arenasına girmişti. Üyesi olduğu partide aktif görevler alıyordu. Tabii siyasete katılmış olması birçok vasıfları da beraberinde getirmişti. Artık kendi ailesinin ve köylüsünün bilir-kişisiydi. Birçok konuda siyasi kararlar da buna dâhil olmak üzere Yaman’a danışılıyor ondan onay alınıyordu.
Tabii hem siyaset adamı hem de ailesinden sorumlu bir adam olunca, koca evin geleni gideni hiç eksik olmaz olmuştu. Yeni evin en büyük odasını şark usulü döşetmişti Yaman. Bu odanın giriş kapısı ayrıydı sadece evin içine açılan bir servis kapısı vardı. Çünkü zaman zaman siyasetten mertebe sahibi insanlar ağırlıyordu evinde. Eve gelen misafirleri çoluk çocuk rahatsız etsin istemiyordu.
Yaman'ın çevresi genişledikçe ismi de dört bir tarafta duyulur olmuştu. İşte bu sebepten dolayı sürekli bir yerlere koşturuyordu. Bazen iş yerine ham-madde almak için şehir dışına çıkıyor, bazen siyasi işler peşinde koşmak için çıkıyordu.
Bu kez ham-madde almak için sürekli gelip gittiği şehirdeydi ve öğle ezanı okunuyordu. İşlerini bitirmişti. Önce öğle namazını eda etmek, sonra da bir lokantaya geçip yemek yemeyi planladı içinden.
Siz ne planlarsanız planlayın kaderin de başka planları vardır sizin için bu hiç şaşmaz. Yaman'da başına geleceklerden habersiz, kendisine en yakın camiye seçti ve caminin şadırvanında aptesini aldı ve camiye geçip namazını kıldı. Namazı eda ettikten sonra caminin serin avlusunda oturup biraz dinlenmek istedi. Oturduğu yere bir adam yaklaştı. "Selamünaleyküm!" dedi.
Yaman, bütün samimiyetiyle "Aleykümselam!" diye karşılık verdi.
Temiz yüzlü, hafif kısa sakallı adam, "Sanırım buralı değilsin zira sizi ilk kez görüyorum." dedi.
Yaman, kendisiyle hasbihâl (sohbet) etmek isteyen adama vücudunun tamamını dönerek, "Evet, buralı değilim, yabancıyım." diye cevap verdi.
Kısa sakallı, orta boylu, hafif göbekli adam, elini uzattı tokalaşmak için. "Ben bu caminin imamıyım!"
Yaman, cami imamının uzattığı eli tutup sıktı. "Benim adım da Yaman, ama herkes bana soy ismimle hitap eder. Arslan Bey. Tanıştığımıza memnun oldum hoca efendi!"
İki adam tanıştıktan sonra Yaman, ayağa kalktı ve cami hocasına tekrar elini uzattı. "Ben buraya sık sık gelirim. Buradaki orman işletmesinden kereste falan temin ederim iş yerim. için. Bugünlük buradaki işlerim bitti. Hadi bana eyvallah!" dedi sağ elini sol göğsüne bastırarak.
"Madem buralı değilsin, buyur bizim haneye gidelim de soframızın konuğu ol." dedi cami imamı.
Yaman, zaten girişken bir adamdı. Bu samimiyet kokan teklifte hiçbir mahzur görmedi çünkü kendisi de olsa aynısını yapardı. Gözü gönlü tok bir insandı vesselam. Sofrasından hiç misafir eksik olmazdı.
"Hocam davete icabet etmek gerek der büyüklerimiz. Bize de davete icabet etmek düşer!" dedi. Camiye yakın olan hocanın evine vardılar. Hoca efendi evin ikinci katına çıkan merdivenlerin ilk basamağına gelince durdu. Yeni tanıştığı konuğuna dönerek, "Önden siz buyurun efendim!" diyerek yol gösterdi.
İkinci kata çıktıklarında hoca efendi bir odanın kapısı önünde durdu ve konuğunu içeriye buyur etti. Yaman, gösterilen odaya geçip tahta sedirlerden birinin üzerine oturdu. Hoca efendi konuğuna eşlik etmek için onun yanına geçip oturmadan önce ivedilik arz eden işi yapmak isterken, "Hatun!" diye seslendi.
"Buyur bey," diyerek ufak tefek bir kadın girdi içeriye. Kadın beyaz bir örtüyle kapatmıştı başını ve yüzü ak-paktı. Kadın içeriye girince hoca efendi, "Hatun, misafirimiz var sofra kur." dedi. Kadın adabınca, "Hoş gelmişsin kardeş!" dedi ve herhangi bir cevap beklemeden odadan çıkıp gitti.
Yaman odanın içerisine bir göz attı. Her şey yerli yerinde gayet düzenliydi. Kendi evinin düzenine hiç benzemiyordu. Sırf muhabbet olsun diye, "Ee, hocam çoluk çocuk var mı?" diye sordu.
Hoca efendi, "Elhamdülillah var!" dedi.
"Kaç tane hocam?"
"Tek evladım var Yaman Bey, oğlum. O da bana Allah'ın emanetidir!" dedi.
"Allah uzun ömürler versin!"
Hoca efendi, "Allah senden razı olsun..." diyordu ki, o esnada odanın kapısı önünde yetişkin bir kız göründü. Ben geldim demek ister gibi kapıyı hafifçe tıklattı. Hoca efendi, "Gel kızım." dedi. Kız elinde bir sofra beziyle odanın içerisine girdi.
Kız önce sofra bezini serdi sonra tepsi altlığını koydu sofra bezinin üzerine. Sonrasında elinde yemek tepsisi ile hoca efendinin eşi göründü kapı eşiğinde. Hiç beklemeden içeriye girdi ve yemek tepsisini getirip tepsi altlığının üzerine bıraktı. "Bey, başka bir isteğiniz var mı?" diye sordu.
Hoca efendi, "Eline sağlık hatun, bir isteğimiz olursa sesleniriz." dedi.
Kadın, "afiyet olsun" deyip odadan kızıyla birlikte çıktı. Hoca efendi "Sofraya buyur beyim!" dedi.
Oturup afiyetle yediler yemeklerini. İşte bu yemek bir milat olmuştu.
Yaman, ara sıra yolu düştükçe camiye uğrar olmuş hoca efendiyle de muhabbetleri iyice ilerlemişti.
Bazen camide sohbet muhabbet ediyorlardı, bazen hocanın evinde yemeğe konuk oluyordu. Hoca efendinin kızı annesi gibi ufak-tefekti ama çok güzel bir yüzü vardı.
Uzun süre çocukları olmayan çift, sonunda bir evlat sahibi olunca çok sevinmişlerdi. Geç gelen bu evladı Allah'ın kendilerine verdiği bir hediye olarak düşünmüşler ve kızlarının adını Hediye, koymuşlardı.
Hediye. Yaman’ın her gördüğünde kalbinin çağlayarak ona doğru akmasına engel olamıyordu. Ne güzel adamdı. Suna boyluydu.
| Okur Yorumları | Yorum Ekle |

| 14.82k Okunma |
986 Oy |
0 Takip |
35 Bölümlü Kitap |