
Kişilik sınırları arasında kayıp giden benliğini izlemek hayatını yok edişini izlemek gibiydi. Elindeki belgelerde dünyayı bitirmenin planlarını kurmak ister gibi bakıyordun. Yani başında dikilmiş her hareketini izliyordum. Yaban mersinli şevkle içtiğin içeceğin arasında sigaranın dudaklarının arasından elinin arasına alıp da derinlere çektiğin zehri salıp dikkatle belgeleri imzalayıp mührünü basıyordu.
İlk kez onu bu kadar işe odaklı görüyordum. saçlarının dağılmış halini, yorgunluktan yakalarını açıp da yataktayken dokunmaya kıyamadığım yüzünde stresten yanakları kızarıyordu. Konuşmak isterdim onunla 'bu dünyevi işler arasında cenneti hisseder misin benimle?' diye. Onu incitmeden sarılan ilk kişi ben olur muydum? Ona sarılmak, dokunup kokusuyla uyumak istiyordum. Kendimi yorgun hissediyordum. Ama onunla konuşmaktansa her zaman konuşmamamın en iyisi olduğunu da biliyordum..
Gözleri benim gözlerime değdiği gibi korkuyla karışık heyecanımı gözlerimi kaçırarak gizledim. Köz kapaklarımın ardında yalancı, kendini sakladığını mürekkeple kazıyan bir benliğim vardı. Felaketini iliklerime kadar hissetmem senden uzak durmam gerektiğini söylüyordu.
Ben haylaz bir çocuğum.. Senden ve cazibenin yüceliğinden kendimi kaybedebilirim. Hayatımda en güzel darbeyi senden yemem bile arzulamaya yetebilirdi. Kalp atışım her anında atlıkarıncaya bindirirken bunun oyun olmadığını ne zaman algılayacağımı merak ediyordum.. Teninin altında saklayıp ektiğin ebedi tohum olmak istiyordum..
"Jeon.. Neden gözlerini benden kaçırıyorsun?" dediğinde eline yaban mersinli içeçeğini alıp dudaklarının arasında sigarasını almadan önce bir yudum almıştı. Gözlerim gözlerine değerken utancın tatlı ızdırabını korka korka hissettim. Ona bakarken bu sarayda kendinden vazgeçip ona kaptırabilirdim.. Sigaranın yanan izmaritinin küllüğün içinde sönen sesi ikimiz arasında yankılandı. Bu sessizliğim onun canını sıktığı gibi başını yana eğip dikkatle bana baktı. "Kucağıma gel, Jeon." dediği gibi gözlerim büyürken bakışlarım kucağına kaydı. Kendini ileri itip benim için açtığı geniş alan bacakları yutkunmama sebep oldu.
Biliyorum. Korkup dehşete kapılmam gerekirdi. Bedenimi tir tir titretip acı içinde kucağına oturmalıydım. Ama benim kalbim onun altında ezilirken bunu düşünmek çok zordu. Zihnim onun bende kurduğu labirentte kayboluyordu! Dudağında bıraktığı içkinin tadını merak ediyordum. Dokunuşlarının arasında dolanan akıcı zehri, beni diriltip öldürecek sözlerine muhtaç gibi hissetmem doyana kadar durmayacak olmamı göstermesi de ayrı bir davaydı.
Soğuk kanlı adımlarım ona doğru ilerlerken sandalyesini geriye itti. Adımlarım onun önünde durduğunda çekingenlik içinde yerime oturdum. Ne benim kurtarılmam ne de onun kollarının arasından ayrılmak istiyordum. Sabah ki davranışları hala aklımın bir köşesindeydi. Her koyduğu kuralı kucağının arasına her oturuşumda tek tek kıracaktım. suratından anlaşılıyordu. O sert aurasında benimle her günaha imza atmak istediğini biliyordum. Onunla gündüzleri geceye, geceyi de gündüze çevirip darma duman edebilirdik! Yatakta ultra şiddetini hissetmek istiyordum! Onun bana olan vuruşlarını bile naif bir öpücük olarak algılayabilirdim.. Ben umutsuzum ama iyi bir yön bulucuyum.
"Sana bir şey göstermek istiyorum. Buraya geleli daha bir hafta bile olmamıştır." dediğinde elindeki içeçeğini bırakıp ahşap işlemeli masanın üstünden bir mektup aldığı gibi kucağında dizlerini iki yana ayırarak oturan bana verdi. Mektubun kimden kime olduğunu anlayamadığım için Kont'umun cenneti dinleten yüzüne baktım. Bir eli endişelenmemi istemediği için kalçama inip severken yaptığı her hareket karşısında kendinden emindi. Belki önemsiz biriydim ama onun için adı kadar önemli olabilirdim. Benim ona kaçtığım kadar oda bana kendini adayabilirdi. "Kont Jimin tarafından yollanılan mektup baban tarafından özellikle yollanmış." dediğinde kaskatı kesildim. Korkuyla kendimi sıkıp derince yutkundum.
"Beni geri yollamayacaksınız değil mi?" dediğim gibi elimdeki mektubu masaya bırakıp bir endişeyle ellerim onun yüzünü bulurken sevip bir hışımla korkuyla konuşmaya başladım. Davranışlarım karşısında yüzü endişeyle kasılıyordu. "Lütfen Kont'um! Beni o adamın yanına geri göndermeyin! Ben onun yanındayken yaşadığım acıları tekrar yaşamak istemiyorum." Taehyung zihninin içinde yüzüyormuş gibi yüzüme bakarken sürekli damarlarının seğirişine şahir olmuştum.
Bir anda dudaklarıma yapıştığında şaşkınlıkla heyecan arası bir korku ne yapacağımı şaşırmama sebep oldu. Dudaklarında ki yaban mersinli şarabın tadı ahenkle yayılırken bedenimde titreme yayıldı. Vücudumu sımsıkı saran kolları ondan uzak kalmamam için elinden gelen her şeyi yapıyordu. Doyana kadar alt dudağımı yerken tükürüklerimiz birbirine karışıp dudaklarımızdan taşarken hızlı hareketleri karşısında dehşete kapılmıştım! Dişlerini izini kazımak ister gibi saplıyordu. Bedenimi acıyla diriltirken inlemelerim dudaklarının arasında can buluyordu. Nefes almak mı? O dudaklar arasında ölmeyi yeğlerdim! Rüyadaymış hissini aşalı çok olmuştu. Onun hızında üst beceriksizce dudaklarını emdim. Susuz kalmış gibi ıslaklığının her yanını emip içmek istiyordum. İçimdeki sıcaklık artarken bir anda benden ayrıldığında etkilenmesin verdiği duraklama ne yaptığımı sorgulamaya itti. Alnını alnıma yaslayan Taehyung nefes nefese can alıcı bakışlarıyla bana bakarken fazlasıyla mahvediyordu. Tükürüklerimizle ıslanmış dudaklarına bakarken dudaklarımı yaladım. Bu hareketim onu yarım ağız güldürdü.
"Bakıyorum dünden vermeye hazırsın güzelim." dediğinde nefes nefese güldüm.
"Ben yaramaz bir çocuğum. Her dokunuşunda alevlenebilirim. Dilinin ucundan tutku damlarken arzuyla yanıp tutuşmam normal değil mi?" dediğim gibi dudağının üstüne hafif kuş kadar içli bir öpücük kondururken onun ateşine körükle daldım. Burada yanan tek kişi ben olmak istemiyordum! Teni tenimi keşfe çıkarken heyecanla ellerim onun ensesine gitti. Bendeki sevgi hastalıklı ve çarpıktı. Onun kötü kişiliğine ilahi gözlerle bakabilirdim. Bunu kendisi bile bilmiyordu. Onun tehlikesini, ultra şiddetini arzulamak beni dizlerimin üstüne ona karşı yalvarırken bulmama sebep oluyordu!
"Jeon.. Bazen cennetten mi geldin yoksa cehennemin bir numaralı platoniği misin anlayamıyorum." dediği gibi bir eliyle belimi sevdi ve sıktı. Diğer eli kalçamı yoğururken elimi içeri sokuyordu.
"Umm.. Ben nereden geldiğimi bilemem ama öğle yemeğiniz olmak için geldiğim kesin." dediğimde gülmeye başladı. Dudaklarının üstünde dans eden dili ve bedenimi gözleriyle talan eden o görünüşü.. Bu duyguyu tattıkça bağımlı olmak istiyordum. Onunla alçakta buluşup zirvede buluşmak istiyordum. Tek istediğim onun tarafından dokunulmak olunca bu çok kolay geliyordu.
"Ah Jeon.. Kuralları bilmediğin o kadar belli ki sana ayak uydururken kendimi şaşırmış halde buluyorum." dediğinde anlamadığım için dudaklarımı büzüp bozulmuş ifademle gözlerimi kaçırdım. Onun bu halimden eğlenen sesi utanmama sebep oldu. "Şu haline bak yüzün kıpkırmızı oldu!" dediği gibi benimle uğraşmak ister gibi dudağımı alıp ısırdığı gibi canım yanarken kendimi ondan uzak tutmak için omuzlarının iki yanına indirdiğim ellerimle isyan edercesine konuştum.
"Kont'um durun! Nolursunuz yapmayın!" dediğimde içi giden bakışları derin bir nefes verip sessiz olsa da duyduğum sesi yüzümü eğmeme sebep oldu.
"Sen bilmezsin ama senin gibi yaramaz çocuklardan çok hoşlanıyorum. Kucağımda kıvranışını, beni yiyecek gibi bakan cesaretli bakışların hoşuma gidiyor. Normalde kişisel hizmetçilerin sadece gece hizmeti vardır." dediği gibi çarpık bakışları şeytanıma davetiye yollarken devam etti. O kadar iyi hissettiriyordu ki konu aşksa her şey adil gibi geliyordu.
"İllegal bir kalkışa ne dersin, jeon?"
| Okur Yorumları | Yorum Ekle |