17. Bölüm

16.

Ay
mylavanta_5

Yeni bölüm alarmı

Keyifli okumalar

bol romantikli sahneler

*****

Yüzüne attığım tokatla, yüzü yana doğru düştü. Bu tokatı neden atmıştım bilmiyorum ama haketmişti. Nişanlı olmamasına sevinsem mi üzülsem mi bilemedim. Küçük ahsen seviniyordu ama büyük ahsen için aynısını söyleyemezdim.

Ondan ayrıldıktan sonra çok üzülmüş, çok ağlamıştım. Onu unutmaya çalışmış, unutmuştum da. Şimdi karşıma geçip normal bir şey söyler gibi nişanlı değilim demesi sinirimi bozmuştu.

Neyse. İçerisi yanan sobanın etkisi ile ısınmıştı. Ama ben hâlâ biraz üşüyor gibiydim.

"Çenemi çıkartsaydın ahsen, bu az oldu"

Komik gelmişti söylediği ama gülmedim.

"İyi oldu sana. Çekil şimdi"

İleri atılmıştım ki kollarımdan yakaladı.

"Ahsen hayır dedim. Dışarısı tehlikeli saat gecenin bir yarısı. Hayvanlar var dışarda, gidip de onlara yem mi olmak istiyorsun? "

İstemiyordum ama burda onunla tek kalıp hesaplaşmak da istemiyordum. Fulya, fulya beni merak etmişti, telefonum da yoktu.

"Telefonum nerde? "

"Arabada kaldı"

Göz devirdim. Zaten yanında olacak değildi ya. Arkamı dönüp tahtadan yapılmış oturma yerinin üzerinde duran minderi alıp sobanın önüne koydum ve oturdum. Böylelikle biraz ısınırdım.

Batur da benim yanıma bir minder bıraktı ve oturdu. İkimiz de konuşmuyorduk. Ona soracak çok sorum vardı. Mesela beni niye aramadın, beni neden kurtarmadın, beni neden bulmadın? Ama dilim varmıyordu.

"Sor" dedi batur. Dönüp ona baktım.

"Neyi? "

"Sormak istediklerini. Eminim aklında bir sürü soru biriktirmişsindir. Küçükken de hep meraklıydın. Sor hadi"

Gülümsedim. Küçük ahsen geldi gözümün önüne. Evet herşeyi merak ederdi. Birinden duyduğu haber yalan olsa bile inanır, gördüğü herkese söylerdi.

"Beni... Hiç merak ettin mi? " dedim kısa bir duraksamanın ardından.

"Çok" dedi sadece. Gözlerimi kapattım. Bu soruların cevabı beni mahvedecekti biliyordum. Ama durmadım. Bir kere açılmıştı o soru havuzunun kapağı. Bıraktım, kapanmasın diye.

"Beni bulmak için uğraştın mı peki?"

Bir kaç saniye bekledi. Ellerini önündeki dizlerine sarıp konuşmaya başladı.

"Küçükken arayamadım, nerde arayacağımı bilmiyordum. Büyüyünce de sosyal medyadan, internetten aradım ama bulamadım. Asker olduğumda da çoktan... "

"Unutmuştun" diye tamamladım sözünü.

"Evet" dedi başını sallayarak. Çünkü bende öyle yapmıştım. Küçükken arayamadım. Sonra onu unutmaya karar verdim. Psikolog olduğumda kendimi işime vermiş, unutmuştum.

Ortam yine sessizleşti.

"Sen merak ettin mi beni? " diye sordu sessizliği bölerek.

"Ettim"

"Çok mu?"

"Çok"

O da ben de acı bir tebessümle baktık önümüze. İkimiz de birbirimizi çok merak etmiştik. Burnumun direği sızlıyordu, bu zamana kadar dayanması bile mucizeydi. Gözlerimi tavana diktim. Batur hâlâ önüne bakıyordu.

"Ben demiştim ya sana eski çocukluğumuzu, sohbetimizi özledim diye"

Onaylayan bir mırıltı çıkardım sadece.

"Aslında onları değil, ahseni özledim ben" dedi tebessüm ederek başını eğip.

Batura doğru çevirdim başımı.

"Senle bazı konularda tartışsak da çok güzeldi o anılar. Ama sadece senin oldukların"

Önümde soba yanıyordu, ben sobanın dibindeydim ama hâlâ üşüyormuş gibi hissediyordum. Direncim giderek azalıyordu sanki. Galiba hasta olacaktım.

"Batur"

"Sus devam edeyim. Cesaret bulmuşuz ikimizde bozma"

Sessizce önüme döndüm. Burda konuşulacak, eteğimizdeki taşlar burada dökülecek ve bir daha konusu açılmayacaktı.

"Eve geldiğimde seni bulamadım diye çok üzüldüm, çok ağladım. Hatta anneme de çok kızdım. Neden bıraktın, neden gitmesine izin verdin diye"

"Onun bir suçu yoktu. Mecbur kaldı" dedim göümden bir damla yaş usulca yanağıma doğru yol alırken.

"Bilmem. Belki vardı belki yoktu. Ama seni bulamamak benim canımı çok yaktı"

Başımı eğdim. Böyle giderse ben yoğun bir ağlama krizi ile günü tamamlayacaktım. Benim de canım çok yanmıştı çünkü.

Batur yönünü tamamen bana döndü.

"Ahsen"

Başımı çevirip bakmadım. Alan gözlerimi saklamaya çalıştım ama o, kollarımdan tutup beni kendine çevirdi. Başım hâlâ yerdeyken avuçlarını yanaklarıma koyarak başımı da kaldırdı.

"İkimiz de yüzleşmek istiyoruz kaçma artık"

Kaçacak bir yerim kalmamıştı zaten. Nereye kaçacaktım ki? Kaldırdığım başımı elleri arasından kurtarıp yaşlı gözlerle bakmaya başladım gözlerine.

Yüzünden acı bir ifade geçti ama kaçırmadı gözlerini. Ellerini ileri uzatıp gel der gibi bekledi. Hemen kendimi ileri atıp kolları arasına sığındım ve şiddetli göz yaşlarımı saldım. Bir süre sesim çıkmasın diye nefessiz bir şekilde ağlasam da en sonununda böğürür gibi bir hıçkırık kaçtı dudaklarımdan.

Utandım ama umursamadım. Zaten batur da umursuyor gibi değildi. Elleri sırtımı sıvazlarken başıma bir öpücük bıraktı. Ağlamam yavaş yavaş düzene girerken o sadece bekliyordu. Kokusu ciğerlerime işlemek ister gibi derin derin burnuma gelirken biraz daha sarıldım.

"Sakin ol artık burdayım, yanındayım"

Sırtımı okşamaya devam etti. Beş dakika aynı pozisyonda oturup bekledik. O benim sakinleşip susmamı, bende içimdeki acıyı gözyaşlarıyla dışarı atmayı.

Üstüm ve saçlarım kurumuştu. Ama ben hâlâ üşüyordum. Baturdan ayrıldığımda gözlerime bakmaya devam etti.

"Biraz daha iyi misin? "

Başımı salladım. Batur gülümseyip bana doğru yaklaştı. Bu işin sonu öpücük ile bitecek gibi duruyordu. O nişanlı değildi artık ve bende kaçacak değildim. Bende yaklaştım ona. Yüzlerimizin arasında mesafe azalacak şekilde. Kalbim miğdemde atıyordu sanki. İkimizin de nefesi birbirine değiyordu. İkimizde usulca gözlerimizi kapatıp gelecek olanı bekledik.

Dudaklarımız birbirine dokunmak üzereyken kapı yumruklanmaya başladı.

"Komutanım geldik"

Ben irkilerek geri çekildim. Ama batur gözleri kapalı, yüzünde sinirli bir ifade ile bekliyordu. Ardından sessizce mırıldandı.

"Ben senin zamanlamanı s.....m barış"

Ayağa kalkıp kapıya ilerledi ve sinirli bir ifade ile kapıya anahtarı takıp çevirdi, açtı. Bende o sırada ayağa kalkıp toparlandım.

"Oğlum seni bana sırayla mı verdiler? "

"Anlamadım komutanım" dedi barış. Batur bir derin nefes alıp "niye geldin? " diye sordu. Barış anlamayan gözlerle bir bana, bir batura bakıyordu.

"Abi sen şaka mısın? Adamları atlatalım sizi almaya geliriz dedik ya"

Yanındaki efe kaan sinsice sırıttı.

"Galiba yanlış zamanda gelmişiz komutanım"

Barış jeton yeni düşmüş gibi batura ve bana bakmaya devam ederken ben utançla başımı eğdim.

"Siktir git arabada bekle geliyoruz" dedi batur kapıyı yüzlerine kapatarak.

Ben ne yapacağımı bilemezken, batur önce yatağı düzenledi, ardından suyu sobaya dökerek söndürdü. Minderleri de yerine koyup doğruldu.

"Hadi bakalım güzellik. Maceranın sonuna geldik" diyerek kapıya ilerledi. Bende peşinden çıktım. Anahtarı dış tarafa takıp kilitledi ve yandaki küpün içine attı.

Arabaya doğru ilerledik. Üşüyordum, hatta titriyordum. Batur bu durumu fark etmiş, elini başıma koyup ateşime bakıyordu.

"Ahsen ateşin var senin! " dedi panikle.

"İyiyim. Sudan çıkınca üşütmüş olmalıyım"

Arabaya binip kapıyı kapattık ve araç ilerledi.

"Barış hastaneye gidelim sür de. Ahsenin ateşi var"

Barış bir şey demek için ağzını açmıştı ki aynadan göz göze gelince vazgeçip sustu. Ne diyecekse hoşuma gitmeyecek bir şey söyleyecekti anlaşılan.

Batur eli başımda beni omzuna yasladığında yorgunca gözlerimi kapattım. Gidene kadar biraz daha uyuyabilirdim.

*****

Gözlerimin üzerinde ağırlıklar varmış gibi zorla açmaya çalıştım gözümü. Ama başaramadım. Kolumda bir sızı hissediyordum. Başım ağrıyordu ve hâlâ uykum vardı. Kendimi çok yorgun hissediyordum.

Zorla da olsa gözümü açtığımda beyaz tavan karşıladı beni.

"Uyandı" dedi bir ses. Ardından önce fulyayı, rümeysayı, baturu ve en son barışı gördüm.

"Ahsen iyi misin? " diyordu fulya. Konuşacak halim bile yoktu o an için ama kendimi zorladım.

"İyiyim." değildim aslında ama söylemedim, yine. Koluma baktığımda bir serum kablosu takılıydı.

"Ateşin düştü. Bir an havale geçireceksin sandım. Buraya nasıl geldiğimi bilemedim" dedi fulya korkuyla.

"İyiyim ben" dedim sadece. Ardından kapı çalındı ve içeri iki polis girdi. Biri kadın, biri erkek.

"Geçmiş olsun. Kendine geldiyse hasta ifadesini alalım"

Batur elini uzatıp mani olmaya çalıştı.

"Hâlâ çok yorgun şuan olmaz"

"Sorun değil, veriyim de kurtuluyum" diye konuşmaya zorladım kendimi. Tekrar tekrar bununla uğraşamazdım. Polis defterini açıp not almaya başladı.

"Olay nasıl oldu? "

"Ben Volkan'la buluştum, yemek yemeye davet etti beni. Sonra masada 5 dakika oturduğumuzda kadın başıma silah dayadı. "

Batur odadaki koltuğa oturmuş dizini sallıyordu. Ellerini de dizine yaslamış birleştirmiş, beni dinleyerek.

"Volkan komutanım birşey yapmadı mı? "

"Hayır. Ellerini kaldırıp ayağa kalktı. Silahı yanında değilmiş"

"Sonra ne oldu? "

"Kadın beni siyah bir araca bindirip kaçırdı. Sonra da orman yoluna girince baturlar geldi, kurtardı beni" diyerek ifademi tamamladım. Batur, barış ve efe kaan geldikleri zaman ifadelerini vermişler. Bende gerekli yeri imzaladığımda adam çıkıp gitti.

"Ahsen birdaha o adamla görüşmeyeceksin" dedi fulya sinirle. Demiştim ben, zaten sevmemişti onu.

"Tamam"

Ama bizim bir haftalık isteklerini yapma sözüm vardı nasıl olacaktı ki? Batura yada fulyaya söyleyemiyordum da. Gözlerim yavaşça kapandı. Saat kaçtı bilmiyorum ama çok yorgun hissediyordum kendimi.

*****

Elindeki su şişesini sallayıp duruyordu rümeysa. Lavaboya gitmesi gerekiyordu ama burayı iyi bilmediği için kaybolmaktan korkuyordu. Ahsen gözlerini kapatıp tekrar uyumuştu. Fulya ve batur onun yanındayken barış, efe kaan ve rümeysa da dışarıdaki sandalyelerde oturuyordu.

Çok sıkışmıştı. Sanki ayağa kalksa salacak gibiydi. Yüzünü buruşturup duruyor, başını yerden kaldıramıyordu. Barış telefona bakarken efe kaan da dikkatle rümeysa ya bakıyordu. Garip mimiklerini ve hallerini görmüş, anlam vermeye çalışıyordu.

Ardından yerinden kalktı. Barış yan gözle ona baksa da geri telefona döndü. Efe kaan kızın yanına geçip oturdu.

"İyi misin? "

Rümeysa hiç bozuntuya vermedi.

"İyiyim. Yok bir şey"

"Yüzün öyle demiyor ama? "

Söylemeliydi, aksi taktirde buraya salıp rezil olabilirdi.

"Benim lavaboya gitmem lazım"

"Ee git o zaman ne oturuyorsun? "

"Yerini bilmiyorum. Kaybolurum şimdi"

Efe kaan ayağa kalkıp gel işareti yaptı. Rümeysa bir kaç saniye daha oturup gitmesini bekledi ve yavaşça ayağa kalktı. Efe kaan lavaboların önüne gelip eliyle kadınlar tuvaletini gösterdi.

"Burası"

"Teşekkürler" diyerek içeri doğru koşmaya başladı. Bir kabine girip işini halletti. Çok şükür rezil olmamıştı. Saat nerdeyse sabah altıya geliyordu. Acıkmıştı da. Üstündeki kare desenli ve renkli eteğini düzeltip çıktı kabinden

İki kadın kalerüferin yanına geçmiş sigara içiyordu. Onlara yan gözle bakıp lavaboda ellerini yıkamaya başladı.

"Baksana bi" dedi içlerinden sarı saçlı bir kadın.

"Ne güzelmişsin sen. Adın ne? "

"Rümeysa " dedi işine dönüp.

"Bende mehtap. Gelsen yanımıza içer misin? " sigara paketini uzattı ama rümeysa eliyle reddetti.

"Hayır teşekkürler"

Kadın rümeysanın yanına yaklaştı.

"Ben escort'um, buraya da bir arkadaşımızı hamile diye getirdim. İyi iş var bunda, bizimle çalışmak ister misin? "

Rümeysa o kelimenin ne demek olduğunu bilmiyordu. Ama onun zaten bir işi olmuştu. Ahsenin yanında temizlik ve çaycılık işiyle uğraşıyordu. Kalacak evi de vardı artık. Fazlasında gözü yoktu.

"Yok benim işim var sağolun" elini kurulayıp çıkışa ilerledi.

"Baksana, bu söylediklerimizi söyleme kimseye haa" dedi diğer esmer kız. Rümeysa başını sallayıp çıktı ordan. O kelime aklına takılmıştı. Ne demekti ki o? Merak etmişti. Aceba ne iş yapıyorlar da çok para kazanıyorlar diye düşündü.

Kendisi köyde büyüdüğü için bu işi hiç duymamıştı. Kapıda bekleyen efe kaan ile gözgöze geldi. Gülümseyip başını eğdi. Efe kaan gergince konuştu.

"Biraz kantine inelim mi? Çay içeriz"

Başını salladı rümeysa. Belki yemek de yerlerdi. Cebinde az parası vardı, bir simit alırdı. Aşağı kata inerken efe kaan kaşlarını çatıp rümeysa ya döndü.

"Sen sigara mı kokuyorsun? "

Rümeysa panikle başını yerden kaldırdı.

"Hayır ben içmedim valla bak. İçerideki kadınlar içiyordu, bir tanesi yanıma geldi ordan sinmiştir. Ben içmem öyle şeyler" diye ellerini sallamaya başladı.

Bu durum efe kaanın komiğine gitti. Ve gülümsedi.

"Neyse tamam sorun değil"

Aşağıya indiklerinde rümeysa kendi parasıyla simit almak istedi ama efe kaan buna izin vermedi. İki simit ve iki çay alarak masalardan birine geçtiler.

Rümeysa bir ısırık alıp çayını dudaklarına yaklaştırdı ve yavaşça içti.

"Efe sana bir şey sorabilir miyim? " dedi çekingence. Gözleri masadaydı. Normalde efe kaan ona efe denmesinden rahatsız olurdu ama bu sefer sesini çıkartmadı.

"Tabi sor" dedi gülümseyerek.

"Escort ne demek? "

Efe kaan duyduğu şeyle şok olurken panikle elini rümeysanın dudaklarına kapattı.

"Ne diyorsun kızım ya, ulu orta yerde sorulacak şey mi bu? "

Rümeysa dudaklarındaki el ile biran utandı. Ardından elini yavaşça itip gözlerini kaçırdı.

"Kötü bir şey mi ki? "

Efe kaan öylece baktı yüzüne. Aceba şaka mı yapıyor, ciddi mi? Diye. Ama görüyordu ki kız cidden bilmiyordu anlamını.

"Nerden duydun sen bunu? "

Rümeysa başını kaldırıp gülümsedi.

"Tuvaletteki kadın bana dedi ki " ben escort'um. İyi iş var bunda gel seni de çalıştıralım " dedi. Bende ne olduğunu bilmediğim için kabul etmedim. Zaten benim bir işim var ya"

Söyledikleri ona gayet normal geliyordu ama efe kaanın kaşları çatıldı. Öyle bir kadın burdaydı ve kızlara böyle teklifler yapıyordu öyle mi? Telefonunu çıkartıp barışa mesaj attı. Rümeysanın yaşadığı şeyleri kısaca yazıp gönderdi.

Sonra o iki kadın kantinin kapısında göründü.

"Ahh bak bunlardı" dedi rümeysa heyecanla. Heyecanı sadece saf ve temiz oluşundandı.

Efe kaan başını kaldırıp baktı ve gizlice fotoğrafını çekip onu da gönderdi barışa.

"Söylemedin ne demek olduğunu? " dedi rümeysa hâlâ öğrenmek için. Efe kaan göz devirdi.

"Sana açık açık söyleyim ki bir daha merak etme. Senin dediğin o işte çalışan kadınlar bir çok adamla beraber oluyorlar. Gece birlikteliği yani anladın mı? "

Rümeysanın gözlerinin içine içine bakarken, rümeysa duyduğu şeyle şok olup utançla başını eğdi.

"Ne? "

"Ne ya. Bilmediğin şeyleri merak etme. Tanımadığın insanlarla da sohbet edip istediklerini yapma. Kimseye bu hemen güvenme rümeysa"

Efe kaan onu korumak için yapıyordu ama rümeysa utanmış, kendini kötü hissetmişti. Ayağa kalkıp koşarak kantinden çıktı. Ve tekrar lavaboya girdi. Duydukları şey onu çok kötü hissettirmişti. Çok utanmıştı ve ağlamaya başladı. Bunu ona sormamalıydı. Rezil olmuştu.

Bir kaç dakika sonra yüzünü yıkayarak çıktı ve geldiği yola, ahsenin odasına ilerledi.

Efe kaan barışın yanına oturmuş, bir şeyler konuşuyordu. Rümeysa ile göz göze gelince rümeysa gözlerini kaçırıp eski yerine oturdu. Efe kaan yine kaşlarını çattı. Ağlamıştı rümeysa, farketmişti.

Göz altları kırmızı burnunun ucu biraz pembeydi. Barış onları takip ettirip suç üstü yakalatmak için karakola haber verdi. Burda yapan her yerde yapardı. Kızları kandırıp çalıştırmslarına elbette izin vermeyeceklerdi.

Kapı açıldı ve içeriden batur çıktı.

"Ahsenin serumu bitmek üzere. Barış sen fulyayla şu kızı eve bırak, kışlaya geç. Bende ahseni bırakır gelirim"

"Şu kız değil komutanım, rümeysa onun adı" dedi efe kaan. Herkes tip tip efe kaana bakmaya başladı.

"Sana mı kaldı onun adını düzeltmek? Sen beni düzeltmeye mi gönderildin oğlum? " dedi batur.

"Estağfurullah komutanım"

"Yürü hadi gidin siz" deyip içeri girdi ardından fulya içeriden çıktı. Hepsi aşağı inip arabaya bindiler. Fulya barışın yanına öne binerken, efe kaan ve rümeysa da arka koltuğa oturdu.

*****

Bölüm sonu canlarım.

oy ve yorum bırakmayı hep unutuyorsunuz bak üzülüyorum.

hadi şurdan bir oy ve yorum bırakın da biraz sevineyim

bir sonraki bölümde görüşmek üzere hoşçakalın.

Bölüm : 28.11.2024 12:23 tarihinde eklendi
Okur Yorumları Yorum Ekle
Hikayeyi Paylaş
Loading...