18. Bölüm

17.

Ay
mylavanta_5

Yeni bölüm alarmı

oy ve yorum bırakmıyorsunuz bak üzülüyorum. O kadar emek var lütfen bir oy bari bırakın

keyifli okumalar

*****

Serumum bittiğinde baturla çıkışa ilerledik. İkimiz de konuşmuyorduk. Kendimi mahçup hissediyordum. Benim yüzümden gece gece uğraşmış, üstüne yetmemiş uykusuz kalmıştı. En sonunda arabaya bindiğimizde sessizliği ben bozdum.

"Ben herşey için teşekkür ederim"

"Etme, teşekkür edecek bir şey yok"

Dün konuştuklarımızdan dolayı kafam rahattı. Yirmi yılın acısını bir günde dökmüştük ortaya. Ağlamış, dertlerimi anlatmış rahatlamıştım.

Yolda ilerlerken bu sefer de o konuştu.

"Eve gidince hemen yat dinlen. Ayağa kalkma, bir işle uğraşma, kalın giyin, üşütme"

Benimle bu kadar ilgilenmesi hoşuma gitmişti. Küçük batuş nasılsa büyük batur da öyleydi işte. Hep ahseni düşünürdü.

"İyiyim ben bir şeyim yok ki? "

Dün üşüyordum, ateşliydim. Ama şimdi ateşim yoktu, sadece biraz yorgun ve halsizdim. Dinlenecek ve iyileşecektim. Ertesi gün de kliniğe başlardım.

"Olsun sen yine de dediklerimi yap. Akşam müsait misin? Dışarı çıkalım"

Bu bir çıkma teklifi miydi? Karnımda değişik şeyler oluyordu. Sanki içinde bir şeyler vardı da çıkmak için sabırsızca oraya buraya çarpıyordu.

Adamın nişanlı olmadığını öğrenmiştim. Sadece görev için nişanlı rolü oynadığını söylüyordu. Bu durum beni mutlu etmişti elbette ama belli edecek değildim. Heyecanla atıldım hemen. Ama saçma bir heyecandı bence.

"Müsaitim, ben sana hep müsaitim. Yani... Şeyy... Evet akşam bir işin yok. Olur" daha fazla saçmalamamak için sustum. Şimdi yanlış anlayacaktı.

Bu saçma cevaplarıma güldü tabiki. Gülüşünü saklamak ister gibi yan dönerek. Biz mutlu mutlu ilerlerken arabanın önüne birden bir kadın çıktı. Batur ani frenle arabayı durdurdu. Başımı çarpmamada son anda engel oldu kolunu önüme uzatarak.

Bu ani durum karşısında şokla kıza bakmaya başladım. Arkasından bir adam geliyordu ve kız hiç çekinme gereksinimi duymadan arkasındaki adamla tartışıyordu. Batur korna çaldığında kız sinirle bize döndü ve arabanın önüne elini vurarak bize de bağırmaya başladı. Sertçe yutkundum. Batur;

"Sen bekle burda" diyerek araçtan indi ama tabiki de duracak değildim. Bende indim hemen.

"Noluyor kardeşim hayırdır? " dedi batur kıza yaklaşarak. Adam da yanına gelmişti kızın.

"Sanane ya? Size ne? " diye bağırdı. Adam elini uzattı kıza.

"Uzatma da ver şu anahtarı"

Ne anahtarından bahsediyordu bu adam? Batur beni kolumdan tutup arkasına çekti.

"Askerim ben olay ne? "

Adamdaki havalara bak. Askerim ben diyor bir de. Eridik tabi ama susun çaktırmayın.

"Polisim bende. Bu şerefsiz beni günüm gelmeden evden çıkartmaya çalışıyor" dedi kızda.

Elimi çokla ağzıma kapattım. Biri duysa polis vatandaşa küfür ediyor derdi. Mahallede bir şey duyup da "aaa terbiyesiz" diyen teyzeler gibi bakıyordum şuan.

"Kardeşim ev bana lazım diyorum anlamıyor musun? Acelem olmasa niye alıyım"

Adam haklı geldi şuan gözüme.

"Abicim bende diyorum ki kalacak yerim yok! Çıksam nereye gidicem ben" dedi kızda. Sanki az önce adama küfür eden o değilmiş gibi.

"Banane yav nereye gidersen git! " dedi adam da bağırarak. Çevredeki insanlar etrafımıza toplanmış bize bakıyordu, daha doğrusu olay sahiplerine.

Kız elini cebine attı ve sinirle konuşmaya başladı.

"Al lan! Al anahtarını anayın a.... sok!"

Ben bir kez daha şokla ağzım açık kıza baktım. Batur tek elini yüzüne kapatmış onaylamaz gibi başını sallıyordu. Adam aldığı anahtarla söylenerek uzaklaştı yanımızdan.

"Ben nerde kalıcam şimdi köpek. KÖ PEK" diye hecekeyerek bağırdı adamın arkasından ama adam umursamadı bile.

İyilik meleği, herkesin can dostu ahsen buna da atıldı tabi.

"İstersen bizde kalabilirsin"

Batur birden ters gözlerle bana döndü. Kız da bana bakıp umutla gülümsedi. Batur bana aynen şöyle diyordu; "Her boka atlama" gözlerinden bunu okudum ben şahsen.

"Gerçekten mi? " dedi kız hevesle. Başımı salladım mahçupça. Batur afedersiniz ağzıma edebilirdi de. Her bulduğum kızı evime alıyordum. Evim yakında mülteci kampına dönerdi heralde. Ama sorun yok. Kız zaten polismiş.

"Olur" diye kız bir adım atıyordu ki batur elini uzatıp durdurdu kızı.

"Dur! Önce polis kimliğini göster" kız elini beline koyup konuştu.

"Sende bana asker kimliğini göster"

"Ben ne alaka? Ahsenin evinde kalacak olan sensin"

Kız haa pardon temalı bir bakış atıp arka cebinden cüzdanını çıkarttı ve kimliğini gösterdi. Batur başını sallayıp "iyi geç arkaya " diye arabaya bindi. Benim yüzüme bakmamıştı. Bu da demek oluyordu ki bir azar yiyecektim.

Kız arkaya geçip oturdu. Bende öne geçtiğimde araba çalıştı ve eve doğru ilerledi. Eve geldiğimizde üçüncü kata çıktık. Kız içeri girerken ben baturla kapıda bekliyordum.

"Geç ahsen şuan konuşmıycam. Akşam konuşuruz çünkü çok sinirliyim. "

"Sinirli olacak bir şey yok ki. Kızın yardıma ihtiyacı vardı. "

"Sen yardım kuruluşu musun? " dedi bana sinirle bakarak. Evet çok sinirlenmişti belli tipinden.

"Hayır ama yardım etmek istedim ne var? Hem kız polis"

"Olabilir! Adama nasıl küfürler etti duymadın mı? Bunun için sağır olman lazım"

"Duydum batuş. Ama olsun birşey olmaz ki. Bana küfür etmez" dedim masumca bakarak. Bir kaç saniye gözlerimde oyalandı. Ardından başını sağa çevirip ofladı.

"Hele bir etsin de göreyim"

Sırıttım. Şapşik yaa. Ardından tekrar bana döndü.

"Gidiyorum ben. Akşam görüşürüz dikkat et"

Başımı salladım ve kapıyı açıp içeri girdim. Batur merdivenlerden inerken bende kapıyı kapattım.

*****

Adımları geri geri gitse de mecbur oraya girmek zorundaydı. Albay bu sefer sert bir azarlamayla hepsini dökecekti belli. Nerden haberi olduğunu düşünmedi bile. Yalaka volkan söylemiştir dedi. Çünkü en ufak bir şey gizlense kalkan timiyle ilgili altından volkan çıkıyordu.

Batur onun yanında konuşmuştu barışla. O an ahsenden başka bir şey düşünmediği için aklına gelmemişti söyleyeceği. Kapının önünde bekleyen kalkan timine yaklaşıp durdu.

"Sinirli mi? "

"Off hemde nasıl komutanım. Yumuşatmak için her zamanki kahvesinden götürdüm yüzüme bakmadı. Afiyet olsun dedim, sile diye bir ses çıkarttı bağırarak. Bende hemen kaçtım" dedi deniz elini başına atıp yandık biz ifadesi ile.

Batur başını sallayıp kapıyı tıklattı ve içeri girdiler. Albay masasında oturuyordu, volkan da önündeki koltukta. Yan gözle Volkan'a bakıp albaya baş selamı verdi.

"Komutanım"

"Çok konuşma geç karşıma! " dedi sadece. Hepsi sırayla dizildi. Albay masanın üzerinde duran kağıda bakıp konuştu.

"Melike, deniz siz çıkın dışarı"

Onların bir suçu yoktu, görevden haberleri de yoktu tabiki.

"Ama komutanım... " diyordu aras ama albayın sözüyle geri susmak zorunda kaldı. Deniz, efe kaana "size geçmiş olsun" temalı bir bakış atıp çıktı en son ve kapı kapandı.

"Yazıklar olsun size! " dedi albay ayağa kalkarak. Elini arkasında birleştirip ileri geri yürümeye başladı.

"O gece birinize bir şey olsaydı kim verecekti hesabını? " kimseden ses çıkmıyordu.

"Benden habersiz nasıl göreve çıkarsınız siz? Kim verdi bu emri size? Eşek başı mıyım lan ben burda? "

"Estağfurullah komutanım" dedi batur. Başı dik ama gözleri yerdeydi, hepsi öyleydi. Zaten beş kişilerdi.

"Kes! Konuşma. Sevdiğin kız için gittin anladık bana niye haber VERİLMİYOR! " diye bağırdı sonunda.

"Komutanım rojin kaçmadan yakalamam lazımdı. Herşey aniden oluştu zaten haber veremedim"

"Ekibine haber vermeyi biliyorsun ama" dedi. Haklıydı. Barışı aramış bir kişi daha al gel demişti. Barış da sadece uyanık olan efe kaanı, arası ve yiğiti almıştı yanına.

"Adam benden gizli göreve gidiyor, üstüne askeriyeye de geç geliyor, bir de açıklama yapıyor! "

Yine kimseden ses çıkmadı. Albay sert dursa da aslında merhametli adamdı. Kıyamadı onlara.

"Bir daha böyle bir olay yaşanırsa, gözünüzün yaşına bakmam atarım hepinizi. Sizinle beraber diğer arkadaşlarınız da yanar. Şimdi kaybolun gözümün önünden. Bir ceza bulana kadar vukaatinizi görmeyim"

Üçü de emredersiniz diyerek başını salladı. Albay bu sefer de Volkan'a döndü.

"Sen ne oturuyorsun burda kahveye gelmiş gibi? Kalk git bir çay yolla bana biriyle! " volkan hemen ayağa kalkıp başını salladı. Herkes sırayla çıktı içeriden. Volkan;

"Deniz albaya bir çay getir" dedi küçümser gibi bakarak. Deniz içinden "başçavuşun eşeği mi var karşında" diye söylense de başını salladı. Arkasını dönünce batur durdurdu onu.

"Dur deniz! Sen benim askerimsin. Ben varken başkasının sana emiri geçmez. Git başkasına emret" dedi bir adım Volkan'a yaklaşarak. Artık ciddi ciddi sinir oluyordu bu adama. Bir gün iyi bir dövecek, elinde kalacaktı.

"Sen söyledin demi? "

Volkan gülümsedi.

"Saklamam doğru olmazdı"

"Tabi öyle " dedi başını sallayarak ardından tehdit vari konuştu.

"Elime düşme volkan. Ayağını öyle bir kaydırırım ki ömrün boyunca kalkamazsın" arkasını dönüp ilerledi odasına. Diğerleri de dağıldı tek tek. Kimi dışarı çıktı, kimisi dinlenme odasına, kimisi kantine.

Sadece baktı volkan arkasından. Başka yapacak bir şeyi de yoktu zaten. Aklına bir isim geldi. Tek bir koz, ahsen.

*****

Eve girdiğimizde rümeysa evdeydi, ama fulya yoktu. Kız içeri geçip benim yol göstermemi bekledi. Salonu gösterip yönlendirdim onu.

"Hoş geldin ahsen" diyen rümeysa kızı görünce duraksadı.

"Bu abla kim? "

"Yeni misafirimiz " dedim gülümseyerek ve koltuklara geçtik. Biz kıza bakıyorduk, kız bize. Tanışma faslı yaşamamız lazımdı ama kimse konuşmuyordu.

Kız kısa sarı saçlı, zayıf, 169 boylarında hafif sert mizaclı bir kızdı. Gözleri koyu mu ela mı seçememiştim burdan.

"Adım özge. 26 yaşındayım, polis memuruyum. Altı yıldır burda yaşıyorum. " dedi en sonunda.

"Bende ahsen 25 yaşında psikoloğum. Bu da rümeysa" dedim gülümseyerek.

"Memnun oldum. Beni eve aldığın için teşekkür ederim. En kısa zamanda çıkarım merak etme" dedi. Ben diyorum ya iyilik yapmak kanımda var. Durdum mu? Durmadım, durmaaam.

"Yok canım istediğin kadar kalabilirsin. Hatta istersen bizimle ev arkadaşı ol"

Ev sahibi duysa kirayı dört katına çıkartırdı. Yuh ahsen! Kapıda gördüğün herkesi eve alırsan biz evin yolunu bulamayız. İnşallah gerek yok falan der diye dua ederken kız sevinçle gülümsedi.

"Gerçekten mi? Çok güzel olur. Çok teşekkür ederim"

Ben tabi yediğim bokun üzerini kapatamazken bunu fulya ya nasıl anlatıcam diye düşünmeye başladım. Üzümlü kekim ne diyecekti aceba? Korkuyordum az buçuk bir şey.

Biraz daha sohbet edip kaynaştık. Hep beraber akşama yemek yaptık. Ben tatlı yaptım, özge salata yaptı, rümeysa da yemek. Akşama güzel bir sofra kuracaktık ama ben olmayacaktım çünkü batuşla randevum vardı.

Fulya saat beş gibi geldiğinde özgeyi görüp "evde hırsız var" diye bir çığlık atmıştı ama neyse ki beni görünce sustu. Sonra herşeyi ona da baştan anlattık. Nasıl sığacaz falan dese de anlaştık en sonunda.

Oturma odası misafir gelirse diyeydi. Bizim de artık iki tane daha ev arkadaşımız olunca mecbur orayı da onlara oda yaptık. Orda kalacaklardı. Rümeysa ve özge.

Akşam olduğunda fulyaya baturla buluşacağımı söyleyip ayna karşısına geçtim. Nişanlı değilmiş diye coşkulu bir şekilde de anlattım kıyafet bakarken. Zaten anlamıştım ben diyerek göz devirdi. Ben neden anlamadım?

Çünkü o ağır ceza avukatıydı ve belli ki böyle olaylar daha önce görmüştü ama benim aklıma gelmemişti. Neyse olsundu.

Üzerime siyah bir tulum giydim. Fazla şık olmayalım ilk günden hevesli gibi. Düşünsenize ilk buluşmaya gelinlikle gidiyormuşum ahahah rezillik.

Üzerine küçük altın renginde halka küpe ve altın renginde ince bir zincir kolye taktım. Ardından ayağıma siyah topuklu botlarımı da giyerken artık hazırdım. Renk vermek için beyaz çanta ve beyaz tüylü kabanımı da giyindim. Artık çıkabilirdim.

Ben dış kapıya geldiğimde Batur'un arabayla beni beklediğini gördüm. Gülümsememe sebep oldu bu durum. Şapşik şey seni.

"Neden mesaj atmadın? Daha erken çıkardım. "

Arabadan ayrılıp yanıma geldi.

"Sorun değil. Beklemek de güzel"

Alık alık bakarken sorduğum sorunun bile alık olduğunu çok geç farkettim.

"Neyi? "

Dudaklarından kıkırdamaya benzer bir gülüş çıktı.

"Seni"

Algılarım kapanmıştı. Ben öylece bakarken elini belimde hissettim. Beni narince itip yolcu koltuğuna geçirdi. Kapıyı açması da ayrı bir kibarlıktı. Ben utansam mı? Sevinsem mi? Yoksa kendimi arabadan mı atsam bilemezken, o yanıma geçti ve kemerini takıp arabayı çalıştırdı.

Ortam sessiz olunca radyoya uzandı eli. Çok güzel bir melodi doldu önce kulağıma.Güzel bir şarkıydı.

Yol akıp giderken şarkının melodisi ile sarhoş oluyordum sanki. Eski anılarımız gözlerimin önüne geldi birden. Baturla oynadığımız oyunlar, geçirdiğimiz zaman.

Biz çocukken ne güzel çiçekli kırlardık diyordu tarkan.

Biz çocukken rengarenk düş kanatlı kuşlardık. Diye devam ediyordu.

Batura döndüm, o da bana döndü. Gülümsedik ikimizde. Bizim şarkımız bu olabilirdi muhtemelen. Önüme döndüm ve şarkıyı dinlemeye devam ettim.

Bir masalda saklanan günahsız melekler, çok uzakta, kuytuda suları berrak pınardık.

Burası çok güzeldi şarkının. Şarkıyı hissetmek ister gibi gözlerimi kapattım.

Biz her mevsim yazdık

hep aşk, hep sevdaydık

her gün döndü dünya

kimdik, kim olduk

Gerçekten bizi anlatıyordu. Kimdik, kim olduk. Ben küçük nazlı ve inatçı ahsendim, o küçük batuşdu. Çok özlemiştim o anları. İstemsiz bir duygusallığa kapıldım bir anda.

Şarkıyı dinlerken eskileri düşünmeye devam ettim. Batur bana dondurma alıyordu, ben onu sokak başında bekliyordum, beraber oyun oynuyor, tartışıyorduk, beni kucağına alıyor, öpüyordu. Düşünce yaralarımı sarıyor bana gözü gibi bakıyordu.

Elimin üzerine konan el ile batura döndüm. Gülümseyerek bana bakıyordu. Bende gülümsedim. Kendime itiraf edemediğim şeyler vardı, görüyordum ama batur bundan çekinmiyor, kaçmıyordu.

Bende gülümsedim sıcacık. Biz kimdik, kim olmuştuk. Bir haftada ailemi, baturu kaybetmiştim. Hayatım alt üst olmuştu. Günlerce hatta aylarca ağlamıştım ama faydası olmamıştı. Şimdi onu bulduğuma o kadar mutluydum ki?

Nişanlı olduğunu öğrendiğimde pişman olmuştum, ama artık değildim. Küçük bir mekana geldik. Buraya daha önce hiç gelmemiştim. Dışı sarmaşıklarla süslenmiş tatlı ve sıcak bir ortamdı.

Arabayı park edince ikimiz de indik aşağı. Elini belime koyarak ilerletti. Rahatsız olmadım, elini itmedim. Ondan hiç rahatsız olmazdım zaten. O rahatsız olacağım hiçbir şey yapmazdı ki.

İçerisi hem kafe, hem restorant gibiydi. Kimisi yemek yiyor kimisi bir şeyler içiyordu. Biz üst kata adımladık. İçeride müzik çalıyordu.

Semicenk: onlar anlamaz halimden

Ama biz yukarı çıktığımızda şarkı bitti ve otomatik olarak değişti.

Şimdi de yüreğim ağlar çalıyordu. Bu müziği de çok seviyordum özellikle bir nakaratı vardı ki beni resmen yakıyordu. Gelince söylerim.

Bir masaya karşılıklı geçip oturduk. Yanımıza gelen garsona siparişi verdi batur.

"Bir çilekli dondurmalı pasta, birde kadife tatlısı. İçecek ne alırsın? "

Ben öylece bakıyordum. Bana dondurmalı pasta söylemişti, hemde çilekli.

"Kahve" dedim sadece. Dondurmalı pastayla ne alakaysa. Ama dışarısı soğuktu ne yapayım. Başını sallayıp bana kahve, kendi de çay alacağını söyledi sadece.

Sevdiğim nakarat gelmişti işte

​​​​​yüreğim ağlar gözlerden doymadi sensizlik yaman yüreğim ağladi yandırma meni

yıldızlar kayar sensin ilk dileğim.

oydu. Yurtta pencereden yıldız kaysın da onun için dilek tutayım diye beklerdim, kaymazdı.

Gece saat kaçlara kadar beklerdim en sonunda yurt görevlisi odaları gezer, beni görüp kızardı ve pencereyi kapatırdı.

Telefonuma gelen bildirim ile çantama uzanıp çıkarttım. Ekranda volkanın numarası vardı.

Volkan: Hemen o masadan kalkıp atacağım konuma gel

*Konum

*****

Bölüm sonu

diğer bölümde görüşürüz canlarım

hoşçakalın

 

Bölüm : 29.11.2024 13:19 tarihinde eklendi
Okur Yorumları Yorum Ekle
Hikayeyi Paylaş
Loading...