arayı soğutmadan bir bölüm getirdim size. Çok güzel bir bölüm
*****
Ofladım. İstediklerini yapmayacaktım artık. Onun yüzünden kaçırılmıştım, o hiçbir şey yapmamıştı. Kimbilir yine başıma ne gelecekti. Şuan çok güzel bir andı, bunu bozamazdım.
Bana seslenen batura döndüm. Başımı hayır manasında sallayıp telefonu sessize aldım ve çantama koydum.
"Yok hayır. Fulya yazmış öyle geç kalma diye. Merak ediyorlar dünden sonra"
"Söyle etmesinler. Yanında ben varken bir şey olmaz"
Olmazdı tabi. Batur beni hep korurdu, korumuştu da. Gülümsedim sadece. Önümdeki sudan bir yudum alıp at kuyruğu yaptığım saçımı geriye attım.
"Nasılsın" dedi. Başımı kaldırıp baktığımda iyi olup olmadığımı tartar gibi bakıyordu.
"Bende iyiyim sağol" dedi gülümseyerek.
İki dudağın arasına bir aşığın kaderi bağlı. Vurdu beni kurşuna iki lafına can yakan anla Diye bir şarkı daha giriş yaptı.
Siparişlerimiz gelince yavaşça çatala uzandım. Pastadan bir çatal aldım ve ağzıma uzattım. O an kulağıma gelen fotoğraf çekme sesi ile karşıya döndüm şokla. Batur gülümseyerek telefona bakıyordu.
"Yaa! Ne yapıyorsun" dedim küskün çıkan sesimle.
"Gözlerin parlıyordu pastaya bakarken, kaçırmayım dedim"
"Bakıyım, güzel değilse sil" diye elimi uzattım. Ekrandaki beni açıp bana dönderdi. Çataldaki pastayı dudaklarıma yaklaştırıyordum hevesle. Gerçekten gözlerim parlıyor gibiydi.
Çok mutlu olmuştum baturla çilekli dondurmalı bir şey yediğim için. Batur'un pastası kırmızı bir şekilde hiç dokunulmamış duruyordu. Gözüm ona takılırken onun tadı nasıl aceba diye düşünmeye başladım. Batur telefonu geri çekip kapattı ve masaya bıraktı.
"Hadi sende ye. Tadı nasıl? " dedim ona bakarak. Başını sallayıp bir çatal aldı. Ağzım sulanmıştı, yutkundum. Ama ne yutkunmak.
Batur başını kaldırıp elindeki çatalı bana doğru uzattı.
"Ne? " dedim anlamaz gibi. Adam ye diyordu işte ne bakıyorsun.
Gülümseyip çatalındaki pastayı tek seferde yedim. Çok güzeldi.
Gülümsedi yine. Ardından bir dilimde o aldı ve az önce benim yememi umursamadan aynı çatalla o da yedi. Benim yediğim çatalla! Pasta yedi! Batur!
Başka zaman olsa su bile içmezdi başkasının bir şeyinden ama benim yediğim çatalla yemişti işte.
Bende benim tabağımdaki pastadan bir çatal alıp uzattım.
Yakışıklı hani sen biliyorsun ya inceden diyordu simge abla.
Kaşlarımı çattım. Ben onun çatalıyla yemiştim ama!
"Huylu! Ben senin çatalınla yedim ama " dedim huysuzca.
"Ne alakası var ahsen çatalla. Ben çilekli pasta sevmem"
"Çilekli değil bu, çilekli dondurmalı pasta"
"Olsun. Hem ne geziyo bu mevsimde çilekli dondurmalı pasta burda? "
Başını sağa doğru yatırdı bezgince.
"Dondurmayı marketlerden alıyor olabilirler mi? "
Olabilirlerdi. Başımı salladım. İkimizde bir süre sessizce pastamızı yemeye devam ettik ardından bana döndü.
"Beraber çekinmiş bir fotoğrafımız daha olsun mu? "
Yalın'ın halbuki şarkısı çalmaya başladı bu sefer de.
Halbuki iste ömrümü, iste gönlümü, iste yoluna sereyim. Diyordu.
Sorusuna mükemmel bir cevaptı aslında ama ben yine de başımı salladım. Yandan geçen garsona seslenip fotoğrafımız çekmesini istedi. Sandalyelerimizi birleştirip karşıya bakmaya başladık.
Elini arkama, belime doğru atmış, beni de biraz kendine çekmişti. Dayan kızım bir kaç fotoğraf ve bitti. Ölüp napma şu anda heyecandan.
Gülümseyip beklemeye başladık. Bir iki sesten sonra adam telefonu batura uzattı.
"Teşekkürler" diyerek hemen açıp fotoğrafa bakmaya başladı.
Başımı uzatıp baktım. Çok güzeldi.
Başımı salladım. Şimdi güzel olmuş deyip şımartacak değildim ya.
"Paylaşıcam bak hikayede" dedi. Şokla ona bakmaya başladım. Beni neden paylaşıyordu bu?
"Seni de etiketliycem. Kabul et isteği" telefona bakarak konuşmuştu.
"Aaa istek mi atmıştın? Görmemişim"
Başını kaldırıp yav he hee der gibi baktı. Telefonu alıp açtım. Volkan'dan 5 arama, 9 mesaj vardı. Bildirimi silip isteğini kabul ettim Batur'un.
Ardından bende ona attım. Anında kabul edildi. Hikayesinde senden bahsetti bildirimi ile hikayesine girdim.
bir kuru canım var verebilirim,
Çalan şarkı ile önce bir şok olmuş, sonra da bir güzel utanmıştım. Altında benim hesabım etiketliydi.
Neydi bu şimdi? Aşk itirafı mı? Ben ekrana bakarken batur da telefonunu kapatıp masaya bıraktı. Kendime gelip bende telefonu bıraktım masaya.
Hazır değildim. Duymaya, düşünmeye, itiraf etmeye hiç hazır değildim. Yüzüm düşmüş, keyfim kaçmıştı. Yaptığı şey beni bir yandan mutlu ederken, bir yandan üzmüştü. Onca yıl ben ne için savaşmıştım? Neyi unutayım diye?
Batura olan çocukluk aşkımı mı? Yoksa baturu mu?
Ciddi bir şekilde bana bakarken başımı kaldırıp salladım.
"Evet iyiyim. Kalkalım mı? Kızlar merak etmesin"
"Olur" dedi o da ayağa kalkarak. Kasanın yanına gelip parayı ödedik ve arabaya doğru ilerledik. İkimizde konuşmadık. O beni hikayesinde paylaşmıştı ama ben ekleme yapmamıştım. Yapsa mıydım?
Neyse. Arabaya geçip yola çıktık. Bu günü mahfetmemek için düşüncelerimi sonraya sakladım.
"Sormana gerek yok" dedi bana dönüp gülümseyerek.
Soner sarıkabadayı: tarifi zor
Ne alakaysa. Değiştirmedim ama çalmaya devam etti. Seviyordum bu adamın şarkılsrını da.
Seni benden alan kader, ölsem vermem diyor. Yalandan rüzgarları bir esiyor nefesimi kesiyor.
Ölsem vermem diyor muydu bilmiyorum ama ben almıştım. Batur artık benimleydi, yanımdaydı.
"Bir şey mi yaptım istemeden" dedi bana dönüp. Al işte hemen de anlıyordu. Adam yüzbaşıydı sen kime ne anlatıyorsun kızım?
"Bir şey olmadı. Sende bir şey yapmadın merak etme. Sadece... " düşündüm. Ne demeliydim?
"Sadece kendime bazı şeyleri itiraf etmem lazım"
Çatık kaşları düzeldi. Gülümsedi.
Biliyordu da bilmiyormuş gibi yapıyordu birde.
"Anlatırım sonra " deyip önüme döndüm. Radyo başka bir şarkıya geçti ve ilerledi.
"İnsanlar aşka küsmüş sen onlar gibi olma. Kimseler sevmiyor, sakın onlara uyma. " diye çalındı kulağıma.
Bu gün tüm aşk şarkıları bana çalıyordu galiba.
"Neden o şarkıyı seçtin hikaye için?" dedim. Batura dönerek. Sanane derse görürsün gününü.
"Önüme ilk o çıktı, güzeldi de. Manidar. Bende onu koydum. Rahatsız mı oldun? " dönüp bana baktı tepkimi görmek için.
Manidar demişti. Seviyorum seni yar şarkısını da koyabilirdi. Neyse olsundu.
Evin önüne geldiğimizde batura döndüm.
"Herşeyi için teşekkür ederim"
"Off ahsen! Bu kaçıncı teşekkür. Etme bana teşekkür falan. Gerek yok. Madem teşekkür etmek istiyorsun o zaman bir şey yap. Sözde kalmasın"
Seni öptüğüm ilk gece bahçede, yüreğim duruyor orda öylece. Diyordu derya uluğ. Bende onun dediğini yaptım.
Batura yaklaşıp yanağından öptüm. Bu hareketim ile öylece önüne bakmaya devam etti. Şaşırmış olmalıydı.
"İyi geceler" diyerek indim arabadan hemen. Ve koşar adım apartmana girdim. Yüzüm yanıyordu. Bunu ben mi yapmıştım? Gülümsedim. Çok utanmıştım. Galiba bir daha yüzüne bakamayacaktım. Dairenin önüne gelip zile bastım. Kapıyı özge açtı üzerinde lacivert bir eşofman takımı ile.
"Hoş geldin. Ne oldu kız? Ne bu yüzünün hali? "
Panikle özgeye bakmaya başladım.
"Ne? Ne olmuş? Öpmedim ben kimseyi"
Ne! Ne diyorsun ahsen sen? Elimi yüzüme kapatıp içeri girdim hemen.
"Ne oldu? " dedi fulya da yanımıza gelip.
Fulyanında gözleri kocaman oldu, hatta rümeysanın bile.
Çok utanıyordum. Sanki adamı taciz ettim. Ne var yani masumca yanağından öptük.
"Geç içeri çabuk! Kimi öptün anlat hemen"
"Off kimseyi öpmedim ben. Üzerimi değiştiricem" bir adım atmıştım ki fulya kedi eniği tutar gibi ensemden yakaladı.
"Tamam üzerimi değiştirip geliyorum"
Onlar salona geçerken bende üzerime gri çizgili eşofman takımımı giyip saçımı çözdüm ve içeri geçtim. Ama gördüğüm manzara ile öylece ayakta kala kaldım. Salonun ortasına bir örtü serilmiş, üzerine de kola, cips, çekirdek, kraker ne varsa koymuş bekliyorlardı.
"Gel gel. Zaten sen gelmeden önce yiyecektik biz. " ilerleyip rümeysayla özgenin arasına oturdum.
Kızlar bana bakıyordu, ben yere.
"Biz baturla bir kafeye gittik işte, pasta falan yedik. Sonra fotoğraf çekindik. Batur onu hesabında paylaştı" dedim.
"Ne? " anlamaz gözlerle fulyaya baktım.
Niyeydi? Çünkü şarkısı onların duyması ile beni utandırırdı.
"Versen kızım. Yemiycez ya" dedi özge de. El mecbur ayağa kalkıp çantamdan telefonu alıp getirim ve hikayeyi açıp ortalarına bıraktım.
Bir kuru canım var verebilirim.
Çalan şarkı ile bir tur daha utandım. Kızlar da şokla bakıyordu fotoğrafa.
"OHAAA! " dedi en son özge bana bakarak.
"Adam sana aşkını ilan etmiş. Siz sevgili misiniz bu arada? "
Özge hiçbir şey bilmiyordu. Ona en baştan herşeyi anlattım. Herkese. Çocukluğumuzu, şuanı, buraya geldiğimde olanları. Hepsi merakla dinlemişti beni.
"Ayy siz aşıksınız" dedi özge bana bakarak. Öyle miydik?
"Eee sen öpünce ne yaptı? " dedi rümeysa anlamsız bir soruyla araya girerek.
"Bir şey yapmadı. O şaşkınca önüne bakarken, ben hemen kaçtım. Ben nasıl yüzüne bakıcam şimdi" diye ellerimi yüzüme kapattım. Aburcuburların yarısını yemiştik, yemeye de devam ediyorduk.
"Kızım abartma. Tecavüz etmedin ya adamı" dedi fulya.
"offf saçmalamayın. Ben gidiyorum odama" diye ayağa kalkmıştım ki benim kolumdan tutup geri oturttular.
"sende bir haller var. Bu durumdan mutlu değil misin? " dedi fulya. Bilemiyordum.
"bilmiyorum fulya. Ben onu kaybettikten sonra günlerce ağladım, sızladım. Gelmedi. Şimdi böyle olmak beni garip hissettiriyor"
"neden korkuyorsun" dedi özge.
"onu tekrar kaybetmekten" dedim hiç düşünmeden. Aklımda arabada çalan biz çocukken şarkısı çalınıyordu.
"Ama bunu bilemezsin ki? Kaybedeceksen de kazanacaksanda üzerine gitmelisin."
Haklıydı ama bilmiyorum. O askerdi, ya başına bir şey gelirse de ben onu yine kaybederseydim. O zaman bir daha toparlanamazdım.
"Seni anlıyorum. Belki asker diye korkuyorsun ama bizim meslekte bunu yaşamadan bilemezsin ahsen" dedi özge elini omzuma koyarak. O polisti. Onun da gittiği görevler vardı elbette. Bilirdi, anlardı beni.
"hayatını yaşa. Onu kaybedeceksen bile keşkelerle yetinme."
gözlerim dolmaya başladı. Onu kaybetsem, keşke onunla şöyle olsaydım diye hayal kursam belki canım daha çok yanardı. Sol gözümden bir yaş süzülürken, özge kollarını uzatıp beni göğsüne yasladı.
"Korkma. O yanındayken kendini güvende hissediyorsan, korkma ve korkularını geride bırak"
Başımı salladım ağlamam şiddetlenirken. Bırakmayacaktım. Bu sefer ondan ayrılmayacaktım.
Biraz daha öyle durduktan sonra ayağa kalkıp önce ortalığı topladık, ardından herkes odalarına dağıldık.
*****
Gülümseyerek içeri ilerliyordu batur. Ahsen yıllar sonra onu öpmüştü. Sevinçten herkese sarılmak, herkesi öpmek istiyordu. Ama o sevmezdi kimseyi öpmeyi. Yüzleri pis mi temiz mi? Huylanırdı. O ahsene özeldi.
Kapıda sigara içen volkanı gördü, umursamadı. Ama volkan durmadı.
Bıkkın bir nefes verdi. Keyfinin kaçmasını istemiyordu.
Başını sallayıp yaslandığı duvardan ayrıldı volkan.
"Bu mutluluk uzun sürer mi? sanmam."
"Sanane lan benim mutluluğumdan. İşine bak volkan bu sefer burnunu kırmakla kalmam" diye omzu ile çarparak içeri girdi.
Al işte bütün keyfi kaçmıştı. Neyse dedi kendi kendine. Ahseni düşün, öptü seni, dedi. Karşıdan gelen barış, Batur'un yüzünü görünce o da sırıttı.
Daha çok sırıttı batur. Ne yapacaktı ki zaten? Artık ahseni bırakamazdı ya.
"Senin için deli olabilirim" dedi barış şarkının nakaratlarını sesli dile getirerek. Daha çok güldü batur buna.
"Vay bee! Kardeşime bak. Yıllar sonra seni böyle mutlu görmek de varmış" barışın yüzünde üzgün bir ifade oluştu.
Baturu bu kadar mutlu çok nadir görüyordu.
"Artık böyle" dedi batur da gülümseyerek.
"Aman hep böyle olsun. Maşallah" dedi elini önce kulağına götürüp ardından kafasına vurarak.
"Ne var oğlum? Acıkmanın saati mi olurmuş? "
"Yalnız hikayeni ilk deniz görmüş, coşkuyla bir gelişi vardı. " komutanım evleniyor leuvv " diye bir bağırdı ki sorma. Dedikodu kazanı kaynadı"
"İyi hadi uzatma. Git doyur karnını" diyerek barışın sırtına bir tokat attı. Barış ıslık çalarak ilerlemeye devam etti. Barış da odasına girip yatağına uzandı ve telefonu çıkartıp hikayeye bakmaya devam etti.
Sekiz yüz kişi beğenmişti hikayesini. İstek mesaj bölümünde birsürü kız isyan ediyordu. Ama bakmadı. Onun için bir ahsen vardı. Ahsenin profiline girdi. Aslında bir yönden de ahsen isteği kabul etsin diye paylaşmış, etiket yapmıştı.
Böylece ahsenin profilini kontrol edecekti. Takipçi 530, takip edilen 147. Fotoğraflara indi. Birinde gülümseyerek kadraja bakmıştı ahsen, birinde havuza girecekti. Kaşlarını çattı. Bu poz burda paylaşılır mıydı?
Neyse dedi ve diğerlerine geçti. Ormanda, salıncak sallanırken ve daha nice fotoğraf vardı. Fotoğraflara bakarak kendini uykunun kollarına bıraktı.
*****
İki asker topalın koluna girmiş, ceza evine gitmek için araca bindiriyordu. Gözleri bir umut kurtulmak için etrafına baktı, fakat buradan çıkışı yoktu. Rojin ona yardım etmezse kimse etmezdi. Yakalamdı diye, konuşmasın diye öldürürlerdi bile.
Ceza evinden çıkışı olmazdı. Araca geçtiğinde kapılar kapandı ve askerler de binip araç ilerledi. Dağ yolundan geçip şehire ineceklerdi. Önden askeri araç gidiyordu, yalnız gönderemezlerdi onu. Düşündü topal.
Bu zamana kadar uğraşmış, savaşmıştı. Kim için, ne için bilmiyordu bile. Küçük yaşta kaçırılmış bu işe başlamıştı. Eline silah vermişler, intikamını alacaksın demişlerdi. O da öyle yapmıştı. Ama bu intikam kimindi?
Derin düşünceler içindeyken bir patlama sesi ile araç sağa sola yalpaladı ve bir iki tur yuvarlandı. Topal kendini korumaya çalışırken dışarıdan silah sesleri geliyordu. Öndeki araçta bulunan askerler inmiş, teröristlerle çatışmaya girmişti.
Zaten araçta da üç asker vardı. Önlem için gönderilmişti. Çatışma devam ederken topalın bulunduğu araç kapısı açıldı ve rojin göründü.
Topal başına aldığı darbeler ile sarsılarak ilerledi. Dışarı çıktıklarında koşarak uzaklaştılar oradan. Bir kaç dakika sonra silah sesleri kesilmişti fakat topal ortada yoktu. Askerlerden biri hemen karargaha rapor verdi. Albay sinirlenmiş, hemen bulmaları için ekip göndereceğini söylemişti.
Gidecek ekip belliydi. Kalkan timine yol görünmüştü.
*****
bir sonraki bölümde görüşürüz hoşçakalın.
Okur Yorumları | Yorum Ekle |