şu "kitabı okuyup da oy vermeyen" arkadaşlara sesleniyorum. Lütfen siz de oy verin hayalet olarak okuyorsunuz ama görüyorum ben.
*****
Yiğite döndüm. Diğerleri de arkasından geldi. Topalı ve onu kaçıranları arıyorduk, üç mağara gezmiştik ama yoktu. Sanki buhar olup uçmuşlar gibi hiçbir yerde yoktu.
Yiğite döndüm. Dönmemle sessiz kalıp başını salladı. Bundan sonrası tehlikeli bölgeydi, askerlerimi o şerefsizler için tehlikeye atamazdım.
İçimizde bir hain vardı. Yoksa topalın cezaevine götürüleceğini kim söyleyecekti ki? Biz bile bilmiyorduk bunu. Biri öğrenmiş, haber uçurmuştu.
Barış bizi alması için karargaha bilgi geçerken ilerlemeye başladık. İki gündür dağlarda geziyorduk ama hiçbir iz bulamamıştık. Haini biran önce bulmamız gerekiyordu. Birde kenan ve pırıl'ın sorgusu vardı tabi. Onların sorgusu hâlâ bitmemişti. Gidince ben girecektim.
Beni görmesi iyi miydi kötü mü bilmiyorum ama anca ben konuştururdum onu, etkili yöntemlerimle. Boş yere iş anlaşması yapmıştık. Şirkete hiçbir bok saklamamıştı.
Sinirliydim. Hem içimizdeki haine, hem topalı kaçıranlara, hem Volkan'a, hem de kenana. Albay dört gündür konuşmadıklarını söylüyordu. Sıkılmıştım.
Helikopterin geleceği alana ilerledik. Yaklaşık bir saat boyunca kimse sesini çıkartmadan yürüdü. Sinirimi onlar da görüyor olmalıydı. Helikoptere binip yerime geçtim. Beni sakinleştirecek iki şey vardı.
İkinci seçeneğe sığınamazdım. Şuanda çalışıyor olmalıydı. Mecburen ilkini deneyecektim. Karargaha inince albayın yanına gidip evrakları doldurdum, görevden gelişimize dair imzayı atıp çıktım.
Odama geçtiğimde üzerime siyah bir tişört ve gri eşofman altı giyip spor odasına indim. Burada birsürü spor aletleri vardı. Canı sıkılan, spor yapmak isteyen buraya geliyordu.
İçerisi şuan boştu, kimse yoktu. Kum torbasının yanındaki eldivenleri elime geçirip bir yumruğu geçirdim. İçimde tarifi zor bir sinir vardı. Neden sinirlendiğimi bile bilmiyordum.
Şu aralar insanlara tahammül edemiyordum. Herkes sinirimi bozuyordu. Yalanlar, menfaatler, samimiyetsiz gülüşler, haksızken haklı gibi üste çıkmalar...
Bir sert yumruk, bir daha, bir daha ve bir daha. Tekme ve bir yumruk daha. Giderek hırslanıyordum. Sinirimi atmaya yetmiyordu sanki. İçimdeki sinir bir çığlık gibi büyüyordu. Avazımın çıktığı kadar bağırmak istiyordum.
Vuruşlarım artıyor, sinirim çığır aşıyordu. Ter damlacıkları alnıma birikirken durmayıp vurmaya devam ettim. Tekmeler, yumruklar kum torbasını döverken sinirim bu sefer gerçekten geçmiyordu.
İçimizdeki hain belki de en yakınımızdı. Bizimle yiyor, içiyor, gülüyor, sohbet ediyor, uyuyor belki de bizimle dostluk kuruyordu.
Kim olduğunu o kadar merak ediyordum ki? Kendi timimden biri olmasın diye de sürekli dua ediyordum. Bir yumruk daha vurdum zıplayıp bir tekme ve bir yumruk daha.
"Batur yüzbaşıyı sinirlendirmişler "
Arkamdan gelen sesle bana doğru gelen kum torbasını tutup durdurdum ve omzumun üzerinden arkaya bakmaya başladım. Saçlarım terden ıslanmış, alnıma dökülmüştü.
Öylece baktı bana volkan. Gözüme batıyordu. Bir gün bunu da öyle bir dövecektim ki elimden kimse alamayacaktı. Sinirli olsak yanımızda, mutlu olsak yanımızda.
"Sadece sesleri duyup geldim. Seni beklemiyordum. Çok sert vuruyordun haberin var mı bilmiyorum ama"
Önüme döndüm. Vuruşlarıma devam ettim. Ama o susmadı
"Bak batur beni ahsen yüzünden sevmediğini.... "
"KES LAN! Sana onun adını ağzına alma dedim bak gebertirim seni"
Ateş saçan gözlerimle Volkan'a döndüm.
"İyi peki. Ama şunu unutma ahsen bana gelmezse senin de olamaz"
Arkadını dönüp çıktı. Sert bir küfür yuvarladım ağzımda. Al işte, sinirimi atayım dedim iyice sinir oldum. Eldivenleri çıkartıp sertçe yere vurdum ve yumruğumu sıkıp kum torbasına geçirdim. Ama duyduğum çıtırtı sesi ile yüzümü buruşturup acıyla inledim.
*****
Gözlerimi kapattım. Hayır bu an kesinlikle gerçek değil. Buna inanmak istemiyorum. Yavaşça açtım. HAYIR
Karşımda bir hastam vardı, kadın kendisi. Ve kucağında da bir kedi. İşin garip tarafıysa kadının kediye aşık olmasıydı. Buraya güya kedisi için gelmişti ama tedavi olacak kişi kesinlikle kendisiydi.
Yaklaşık bir saattir konuşuyorduk, süresi dolmak üzereydi. Kedisine aşık olmuş benimle konuşmuyor diye trip atıyor, kedi bacağına sürtünse bunu ilgi sanıyormuş. Ağlıycam. Biz daha normal insanı bulamamışız, kadın kedilerle çıkıyor.
"Bakın sizin için en etkili yöntem kedinizi bırakmak. Bir barınağa veya bir sahiplenmek isteyene. Bakın onu unuttuğunuzda hayatınız normale dönecek."
"Kedi değil o, benim kocam! " dedi inatla. Göz devirme isteğimi bastırdım.
"Bakın hanımefendi... " derken zil çaldı. Çok şükür. Ben bu kadına imkan yok tavsiye veremezdim. Ne dersem tersliyor, söylediğim hiçbir şeyi yapmıyordu. Bu şekilde tedavi olamazdı.
"Süreniz doldu malesef" bakmayın malesef dediğime, içimden göbekler atıyorum. İlk defa bir hastam beni bu kadar zorladı.
Kadın hiçbir şey söylemeden ayağa kalktı ve kapıyı açıp ardına bakmadan çıktı. Derin bir nefesi dışarı verip ayağa kalktım.
Beyaz bir pantolon, siyah bir gömlek ve altın renkli kolyem. Sıradan ama şık. Mutfağa geçip bir kahve yapmaya başladım kendime.
"Ahsen napıyorsun? Sen dur ben yaparım"
Arkamdaki rümeysaya dönüp gülümsedim.
"Ama böyle olmaz ki, benim işim bu. Sen yapacaksan ne diye beni işe aldın? "
Haklıydı kız. Her seferinde kahve almaya ben iniyordum. Rümeysa sadece temizlikle uğraşıyordu. Ona temizlik işi vermek zoruma gidiyordu doğrusu. Temizlik yapmak kötü bir şey değildi elbette ama evimde kalan birine temizlik yaptırmak berbattı.
Gülümseyip olan kahvemi bir fincana koydum ve çıktım. Sekreterim ecem telefonla uğraşıyordu. Bu ara sık görüyordum onu telefonla oynarken. Bu beni rahatsız ediyordu. İş zamanı telefonla oynamak yasaktı.
"Ecem" dedim masaya yaklaşıp. Hımm der gibi bir ses çıkarttı. Fincanı sertçe masaya bıraktım. Anında bakışları bana döndü.
"Telefonla oynamak yasak, bir daha görmeyim. Bir sonraki hastayı gönder"
Kahvemi alıp odama geçtim. İlk zamanlar çok iyi çalışıyordu. Verdiğim işi anında yapıyordu ama bu ara yavaşlamıştı. Böyle giderse yollarımız ayrılabilirdi.
Masama geçip oturdum ve arkama yaslanıp bir yudum aldım kahvemden. Kapı çalınınca gir komutunu verdim ve içeriye annesi ve leman girdi. Hani şu gece uyanan ve ailesinin korktuğu kız var ya, hahh o.
"Hoş geldiniz buyurun" dedim önümdeki koltuğu göstererek. Geçip oturdu annesi ama leman ayakta bekledi bir süre. Alışmıştım artık. Biraz bekliyor, yorulunca oturuyordu.
"İlaçlar nasıl? Etki etti mi? "
İlk sorum buydu. Çünkü kendisine ilaç tedavisi uyguluyorduk. Geceleri ayakta dolaşması ailesini tedirgin ediyordu. Ailesi şizofreni hastası olmasından şüpheleniyordu. Bu bir günde anlaşılacak bir şey değildi. Onun için birsürü test yapmamız lazımdı.
"Yaradı doktor hanım. Geceleri uyuyor, uyanmıyor ama gündüzleri çok asabi oluyor bu sefer de" dedi.
Sesi sanki ağlayacakmış gibi geliyordu. Kızının bu durumda olması onu epey üzüyordu belli. Not defterime bunu not ettim.
Leman annesinin karşısına oturdu. Geldiğinden beri hiç sesini duymamıştım. Benimle konuşmuyor, cevap da vermiyordu.
"Bize saldırıyor. Gece kalkamadığı için sizin yüzünüzden diye bağırıyor, eline ne geçerse bize vurmaya kalkıyor"
"Peki size bir de sakinleştirici vermiştim ona ne oldu? "
"Doktor hanım onu vermiyoruz biz. Ölü gibi oluyor sonra kızım"
Kaşlarımı kaldırdım. Burda doktor ben miydim, bunlar mıydı? Ne demek vermiyoruz, ölü gibi oluyor. Size saldırması daha mı iyi?
"Bakın sakinleştirici ilk zamanlar sarsabilir. Ama vücut alışınca geçecek emin olabilirsiniz. Vermezseniz size saldırmaya devam eder"
Masamın üzerindeki süslerle oynamaya başladı. Bakışlarımı ona değdirip geri çektim.
"Evet ama babası o hapları attı"
"Yeniden yazayım o zaman" dedim. İlerideki kağıda uzanıyordum ki lemanın konuşması elimi havada bıraktı.
Bakışlarımı yavaşça ona çevirdim. Boş gözlerle masama bakmaya devam ediyordu. İlk defa konuşmuştu benim yanımda.
Sadece bunu söyledi. Başka hiçbir şey söylemedi. Yirmi dakika boyunca hem annesi, hem ben konuşturmaya çalıştık ama konuşmadı. Annesi ile konuşup bir ilaç daha yazdım ve süre dolunca veda ettim.
Bu gün gelen beşinci hastamı da bitirdikten sonra artık eve gidebilirdim. Kendimi çok yorgun hissediyordum. Biran önce gidip dinlenmem lazımdı.
*****
Revirden çıkıp önce sorguya girmiştim,şimdi de albayın odasına ilerledim. Sorguda beni gören çift bir hayli şaşırmıştı. Üç ay boyunca aslı ile beni nişanlı sanmış, şimdi asker olarak görünce hain olduğumla ilgili birsürü şey zırvalamıştı. Ama hâlâ konuşmamıştı. Boşuna konuşmuyordu, deliller vardı.
Bir avukat gelecek ve sorgusuna girdikten sonra ceza evine nakledilecekti. Ardından mahkeme olacak ve hapis yatacaklardı. Bir görev daha geride kalırken kapıyı çalıp içeri girdim. Barış kollarını göğsünde birleştirmiş, albayla konuşuyordu. Benim girmemle bakışlar bana döndü.
"Antreman yaparken oldu komutanım. Sorun mu var? "
"Bak batur bu ara fazla vukaat görüyorum sende. Askerliğini yakmak istemiyorsan dikkatli ol"
Başımı salladım. Ben bir şey yapmıyordum.
"Rojinin topalı kaçırdığı bilgisi geldi. Kim yada nerden haber verdi bilmiyoruz, haber veren kişi gizli. Yerini de tesbit edemedik. Şimdilik bu kadar. Anladığım kadarıyla rojin abisinin yanında. Ama bu durum onlar için iyi haber olmaya bilir"
"Neden? " bir adım daha yaklaştım. Sorumu barış cevapladı
"Çünkü topal rojinin ismini verdi. Başa geçmesini istemedi. Ben yanıyorsam o da yansın görüşü ile. Rojin topalı kurtarmak için kaçırmadı, başka bir amacı var"
Eğer öyleyse rojin topalı öldürebilirdi bile. Onlara göre büyük bize göre değersiz bir durum olan başa geçme savaşları bizim işimize gelirdi. İç savaş çıkartarak birbirlerini gebertsinlerdi.
"İçimizdeki haini bulmak için önce küçük adımlarla başlıycaz. Önce sizin tim sınanacak, sonra volkanın timi, ardından diğer askerler. Hain kimse ortaya çıkacak. Hiçkimseye hiçbir şey anlatmayın sakın"1
Biran önce haini bulmak için can atıyordum. Ellerimle boğmak istiyordum onu. Bir kaç dakika daha konuştuk, tam çıkacakken albay durdurdu bizi.
"Barış şu avukat tanıdığım var diyordun kimdi o? "
"Fulya komutanım. Kendisi ağır ceza avukatı"
"Güzel. Söyle ona yarın gelsin, sorgusuna gireceği bir suçlu var"
Barış bundan memnun olmuş gibi gülümsedi.
Ardından dışarı çıktık. Barış dümdüz önüne bakıyordu.
"Senin sayende tanıdık" dedi bana bir saniyeliğine dönerek.
"Bir iş mi var benim bilmediğim"
"Daha neler" dedi sahte bir sırıtma ile. Kaç yıllık arkadaşımı tanımayacak değildim heralde. Gülümsedim bu haline. İlerlemeye devam ettim. Aşağıda eldivensiz vurmanın etkisi ile parmağım incinmişti. İşaret parmağımı revirdeki doktor sarmış, hareket ettirmememi söylemişti.
Göreve gidersek işim zordu tabi. Sol el, işaret parmağı. Gerçi sağı kullanıyordum ama olsun. Odama girip kendimi duşa attım hemen. Albay çağırınca apar topar üzerimi giyinmiş, duş almaya vakit bulamamıştım. Saat daha akşam sekiz buçuktu ama bana göre gün bitmişti.
*****
Eve geldiğimde önce üzerimi değiştirmiş, ardından rümeysayla yemek yapmıştık. Canım patatesli gözleme çekiyor diye tavada hemen 30 dakikada yapmıştık birsürü. Yanına da ayran yapıp bir güzel yedik.
Ardından televizyonun karşısına oturup biraz dolandık kanallarda. Güzel bir şey bulamayınca bir kanalda töre dizisi buldum. Bir kaç dakika izleyince beğenmiştim ve değiştirmedim. Genelde doğuda çok oluyordu meraklıydım bende bu konulara.
Başıma gelse zırlaya zırlaya ağlardım. Beni başkası ile evlendirseler töre diye. İstemediğim adama katlanmak zorunda kalsam falan Allah korusun.
Fulya da gelince yemeğini yemiş kendini yanımıza atmıştı.
"Kızlar askeriyede sorguya giriyorum yarın"
"Eee " dedim en boş bakışlarla. İşi bu değil miydi zaten?
"Nee eee? Kızım artık beni sürekli çağırırlar. Askeriyede vukaat çok biliyorsun. Benim de bu ara canım sıkılıyordu zaten" dedi telefonuna bakarken.
"İyi hayırlı olsun" dedim. Keşke bende askeriyede çalışsam da kedisine aşık olan hastalarım olmasa. Eceme söyledim. Bir daha öyle vakaları kabul etmeyecekti. Çünkü psikiyatri ve psikolog bir değildi.
O kadının psikiyatriye gitmesi gerekiyordu. Benim görevim insanların dertlerini dinlemek, onlara elimden geldiğince yardım etmek ve onların dertlerini azaltmaltı. O kadının bir derdi yoktu. Kadın sadece aradığı aşkı bulamamış, kedisine insan muamelesi yapmaya başlamıştı. Bu durum beni aşıyordu.
Sonuçta ben devlete bağlı değildim. İstediğim vakayı reddetme hakkım vardı. Neyse ne işte. Baturla görüşmemizin üzerinden üç gün geçmişti. O günden sonra ne bir arama, ne bir mesaj yoktu.
Ne zaman göreve gittiğini de bilmiyordum. Oflayıp televizyona döndüm. Bir tane kızı sevmediği bir adama vermişler, sevdiği adam ise onu sevmekten vazgeçmemiş. Arada göz göze geliyorlar. Kendimi onların yerine koyup bir düşünce fırtınası yarattım.
Şimdi ben mesela bak mesela diyorum batuşu sevsem, beni başkası ile evlendirseler ama batuş benden vazgeçmese ne yaparım?
Evden kaçarsın dedi içimden bir ses. Aslında öyle mi olurdu emin değilim. Bu gerçekten çok kötü bir histi. İnsanın sevdiği kadın başkası ile evlense canı yanardı, yüreği dağlanırdı. Başımı iki yana salladım.
Bu diziye en başından bakmam lazımdı. Şimdiden aşık olmuştum bu çifte. Dizinin ismini unutmayım diye de telefonuma kaydettim.
İzlemeye devam ederken telefonuma bir mesaj geldi. Çıkarıp baktığımda mesajın baturdan geldiğini gördüm.
Batur: uyku tutmadı, beş dakika aşağı inebilir misin?
Kalbim sanki kanat takmış gibi çırpıp, kulaklarımda atarken cevap vermek için beklemedim.
Telefonu kapatıp genzimi temizledim.
"Ihımm ıhımm ben bir bakkala kadar gidip geliyim"
Kızlar bana bakıyordu anlamaz gözlerle.
"Canım sıkıldı. Hem hava alırım"
"Bende geleyim" dedi özge ayağa kalkarak.
"Hayır! Yani ne alacaksan ben alırım. Biraz yalnız kalmak istiyorum"
"İyi üzerine bir şey al" dedi arkamdan bağırarak.
Üzerime siyah montumu alıp çıktım. Beyaz spor ayakkabılarımı giyip koşarak dışarı çıktım. Görünürlerde kimse yoktu. Telefonumu çıkartıp arayacağım zaman burnuma ve ağzıma kapatılan bezle kala kaldım.
İtmeye çalışsam da geri gitmedi. Bir kaç saniye sonra etraf kararırken telefon elimden düştü ve bir bedenin kollarına yığıldım.
*****
Sessiz adımlarla ilerledi volkan. Herkes şimdiye çoktan odasına çekilmişti. Kimisi uyusa da kimisi ortada gezmemek için odasına geçiyordu. Saat dokuzdan sonra işi olmayan ortada gezmesin diye kızıyordu albay. Koridor boştu.
Batur'un odasına yaklaşıp bir kaç dakika dinledi kapıyı. Ses gelmiyordu. Yavaşça kapı koluna uzandı ve yavaşça indirdi aşağıya. Batur uyumuyorsa ona ne diyecekti?
Düşündüğü olmadı ama. Batur yatakta sırtı yukarı dönük uyuyordu. Üzerinde sadece eşofman vardı. Göz gezdirdi odaya. Telefonu masanın üzerindeydi. Sessiz adımlarla telefonu alıp kapının kenarına geçti.
Telefonun şifresi yoktu. Buna da sevindi. Zaten Batur'un kimseden sakladığı bir şey yoktu, bu yüzden şifre koymaya da gerek yoktu.
Hızlı olmak adına hemen mesaj kısmına girip istediği isimi buldu ve kısa bir mesaj gönderdi. Bir dakika dolmadan hemen cevap gelmişti. Gülümseyerek mesajı sildi ve telefonu bırakıp çıktı.
Kendi telefonunu çıkartarak başka bir numarayı aradı.
*****
bir sonraki bölümde görüşmek üzere hoşçakalın.
oy vermeyi ihmal etmeyin lütfen
Okur Yorumları | Yorum Ekle |