21. Bölüm

20.

Ay
mylavanta_5

Yeni bölüm

Oy vermemeniz beni çok kırıyor

o kadar emek veriyorum, okuyorsunuz ama karşılığında hiçbir şey yok

düşüncelerinizi bilmeden nasıl devam edebilirim ki

neyse keyifli okumalar oy vermeyi ve yorum yapmayı unutmayın

*****

Saat neredeyse bire geliyordu. Ahsen bakkala diye gitmiş, hâlâ dönmemişti. Onun için endişelenen fulya, salonda bir sağa, bir sola dolanıyordu.

"Açmıyor" diyerek ortama giriş yaptı özge. Rümeysa ayağa kalktı.

"Aceba batura mı haber versek? "

Fulya başını sallayıp hemen baturu aradı ama telefon açılmadı. Aklına barış geldi, hemen onu aradı. Beşinci çalışta ancak açılmıştı telefon.

"Alo"

Sesi uykulu geliyordu. Fulya hemen konuya girdi.

"Barış ahsen yok"

Barış telefonun karşı tarafındaki kişiyi tanımış, yattığı yerden doğrulmuştu.

"Nasıl yok? "

"Yok işte. Bakkala diye çıktı hâlâ gelmedi. Aradım açmıyor da, batur da açmıyor. Beraberler mi? "

Bir umut sormuştu bunu ama barışın cevabı umudunu söndürüverdi.

"Hayır batur burda, odasında"

"Yardım edin lütfen. Başına bir şey gelmiş olabilir"

Barış onaylayıp telefonu kapattı ve koşarak Batur'un odasına ilerledi. İçeri girdiğinde batur uyuyordu. Gözleri telefonunu aradı. Masanın üzerinde. Batur sadece yorgun olduğunda derin uyurdu, yoksa uykusu çok hafifti.

Yanına gidip kolunu dürttü ama batur uyanmadı. Bir kez daha dürttüğünde yavaşça gözlerini açtı ve yattığı yerden doğruldu.

"Noluyor? "

"Ahsen yokmuş"

Anında uykusu açıldı ve ayağa kalktı.

"Nasıl yokmuş"

"Ne biliyim oğlum. Fulya aradı, bakkala diye çıkmış hâlâ gelmemiş. Telefonu da açmıyormuş"

Üzerine hemen bir kazak geçirip telefonunu da alarak odadan çıktı, barış da peşinden. Askeriye sessizdi. Herkes yatmış olmalıydı. Barışın arabasına binip hemen yola çıktılar. Batur yol boyunca ahseni arıyordu ama açılmıyordu.

Sinirle ofladı. Mesaj kısmına girip mesaj göndermek istedi. Belki telefonu elindeyse mesajı görür diye. Ama çöp kutusunda bir silinen mesaj görünüyordu. Merak edip girdiğindeyse ahsenin ismini görmesiyle bir iki saniye kaldı. Ardından açıp baktığındaysa şoka uğradı.

Mesajı atan kişi sanki baturmuş gibi yazmış, ahsen de geliyorum diyerek sohbeti sonlandırmıştı. Birisi odasına girmiş, telefonunu gizlice kullanmıştı.

"Allah kahretsin"

Barış, batura döndü.

"Ne oldu? "

"Biri benim telefondan ahsene mesaj atmış" diyerek ekranı barışa gösterdi. Barış da mesajlara kısa bir süre göz gezdirip önüne döndü.

"Yeter artık ya! Kim bu hain? İçimize kadar giriyor, yetmiyor odana giriyor"2

"Bilmiyorum ama bulduğumda onu mahvedicem" dedi sinirle.

Evin önüne geldiklerinde koşarak içeri giriyorlardı ki Batur'un ayağına çarpan şeyle durdu. Yerde ahsenin telefonu vardı. Alıp sağına soluna baktı. Emindi, bu onundu. İçeri girip 3. Kata geldiler. Kapıyı fulya açtı ve olan biten herşeyi anlattı.

Baturla barış tekrar karargaha gitmek için yola çıktılar. Albaydan yardım almaları gerekiyordu. Bu sefer de bir şeyleri saklarsalar hiç iyi olmazdı.

*****

Gözlerimi açtığımda heryer karanlıktı. Kör de olmuş olabilirim bilmiyorum. Bir kaç saniye neler olduğunu hatırlamaya çalıştım. En son baturdan bana mesaj gelmiş, beni görmek istediğini söylemişti.

Sonra ben aşağı iniyordum, ve sonrası karanlık. Elimi hareket ettirmeye çalıştığımda bağlı olduğunu hissettim. Üstelik sadece elim de değil, ayağım da bağlıydı.

"Kimse yok mu? "

Sanırsam bir taşın yada bir toprağın üzerinde oturuyordum çünkü oturduğum yer soğuktu. İleriden bir ışık göründü. Mum mu, meşale mi emin değildim. Bir kadın elinde gaz lambasına benzer bir şeyle yanıma gelip elindekini kenara bıraktı.

"Güzellik sonunda uyandın haa"

"Nerdeyim ben? "

Karşımdaki kadın sarı uzun saçlı, orta boylu, ne zayıf ne kiloluydu. Göz rengini göremiyordum ama koyu durmuyordu.

"Mağaradasın canım mağara. Gönül isterdi ki seni saraylarda konaklarda ağırlayalım ama işte imkanlar" dedi ellerini kaldırarak. Mağara mı? Ne işim vardı benim mağarada.

"Getirdim heval" diye bir adam girdi içeri. Zayıf kuru bir şeydi. Elinde sürahi ile su tutuyordu.

"Gerek kalmadı. Uyandı bizimki"

Omzundaki silahı gördüğümde gözlerim kocaman oldu. Ben teröristlerin eline mi düşmüştüm?

"Ne istiyorsunuz benden? "

Kadın bana dikkatli bir şekilde baktı ve eğilerek dizlerinin üzerine çöktü.

"Bak güzellik, bizim burdan çıkmamız lazım ve sende bize yardım edeceksin."

Anlattıklarını anlamaya çalışıyordum. Ben onlara nasıl yardım edebilirdim ki?

"Şimdi öncelikle sevgilini arayalım ve bir anlaşma yapalım. Sonrasına bakarız."

Cebinden bir telefon çıkarttı ve bir kaç tuşa basarak kulağına koydu. Biraz bekledikten sonra konuşmaya başladı.

"Naber komutan? Özledin mi beni? "

Biraz bekledi, ardından yüzünü buruşturdu.

"Bende seni bende seni. Bak sana kimi vericem. "

Telefonu bana uzattı. Karşıdan gelen yoğun küfürleri es geçip konuşmaya zorladım kendimi.

"Batur"

Küfürleri anında durdu.

"Ahsen? "

"İyiyim ben"

İyiyim desem de aslında hiç iyi değildim. Biran önce burdan gitmek istiyordum. Çok soğuktu ve çok kötü kokuyordu.

"Bak komutan kızı istiyorsan söylediğimi yapacaksın. Beni çıkar şu Türkiyeden, sonra al kızı. Yanlış yaparsan acımam kızı öldürürüm"

Biraz daha bekledikten sonra "haber bekliyorum" diyerek kapattı telefonu.

"Bu adamın da azğı pek bozuk. Napacaksın sen bununla? "

Ters bakışlar attım. Onun siniri bana değildi, biran önce burdan gitmeyi beklemekten başka çarem de yoktu.

*****

Sinirle telefonu koltuğa attı batur. Saat sabah 7 olmuştu. Arkadaşları kalkmış, herkes öğrenmişti ahsenin kaçırıldığını. Dinlenme odasında elleri, kolları bağlı oturuyorlardı.

"Albaya gidip haber verelim. Sinyalini falan bulurlar belki" diye fikir sundu barış. Batur başıyla gel işareti yaptı ve telefonunu da alıp çıktılar. Albayın odasına yaklaştıklarında yangın merdiveninin orda sesler geliyordu. Batur umursamasa da barış eliyle durdurdu onu.

"Dur. Gel bir dakika"

"Oğlum bırak kimse kim. Ahseni bulmamız lazım yürü hadi"

"Lan gel bi! "

Batur bir ya sabır çekip merdivenlere doğru ilerledi. Arkası dönük bir şekilde volkan telefonla konuşuyordu.

"Bu sefer de elinizden kaçırırsanız kızı bir daha yardım etmem..... Bilmiyorum bakıcam şimdi..... Ahseni kurtarmak için herşeyi yapar eminim..... Tamam akşam gelirim yanına..... Dikkatli ol. Hadi görüşürüz"

Batur duyduklarından sonra bir adım atıyordu ki barış buna engel oldu. Geriye doğru itip sessizce uzaklaştırdı onu.

"Sakın kardeşim! Sakın açık verme. Hain oysa önce albaya haber vermemiz lazım. Kaçırmayalım kuşu"

Batur sinirli bir nefes verdi.

"Ahsenin kaçırılmasına bu yardım etmiş" dedi elini uzatarak volkanın olduğu yeri gösterip.

"Bulucaz korkma. Hadi albayın yanına gidelim"

Barış kapıyı açtı ve zorla baturu içeri soktu. Albaya herşeyi anlattılar. Gelen telefonu ve volkanın konuşmalarını. Albay Volkan'la ilgileneceğini söyledi ve gelen telefonla ilgili de masa başındaki askerlerin araştırması için emir verdi.

*****

Üzerinde koyu yeşil bir takım vardı. Topuklu ayakkabılarının sesi koridorlarda yankılanıyordu. Normalde işi burada değildi ama buradan çağırılmıştı. Önce albayın odasına girdi ve sorgusuna gireceği adam hakkında bilgi aldı, ardından sorgu odasına ilerledi.

Kenan bozan; Batur'un görev için nişanlı rolü yaparak içlerine sızdığı adam. Tekrar sorgusu alınacak ve ceza evine gönderilecekti. Karşısındaki sandalyeyi çekerek oturdu fulya ve kollarını sıvadı. İçerisi gayet sıcaktı.

Barış fulyanın geleceğini bildiği için arka odaya geçmiş, onu izlemek istemişti.

"Anlat bakalım kenan efendi."

Fulya önce kendi anlatsın diye bekledi ama istediği itiraf gelmedi.

"Ben bir şey yapmadım"

Gözlerini devirdi.

"Madem yapmadın, o zaman ne işi var bu dosyada bu kadar suç kaydının? "

Adam bilmiyorum der gibi ellerini kaldırıp indirdi.

"Kadınları kim getiriyordu? "

Kadın pazarlaması yapıyordu kenan. Birinden kadınları alıyor, zengin iş adamlarına para karşılığı satıyordu. Yurt dışına gönderdikleri bile oluyordu, zorla.

"Kimseden almıyordum"

Fulya yavaşça başını salladı.

"Anladım, konuşmayacaksın. Ama biliyor musun benim de çok güzel tekniklerim var"

Kenan boş boş bakarken fulya sandalyeyi geri çekerek ayağa kalktı. Önce belindeki takımıyla aynı renk olan kuşağı çözdü. Barış ve kenan napacak diye merak ederken fulya adamın arkasına geçti.

"Sert oynamayı severim" dedi fısıldar gibi adamın kulağına. Kenanın tüyleri ürpermişti adeta. Barış sanki fulya soyunacakmış gibi tedirgindi.

Ama fulya elindeki kuşağı adamın boğazına dolayarak adamı boğmaya başladı. Kenan elini kuşağa atmış çırpınıyor, nefes almaya çalışıyordu.

"Anlatacak mısın lan! "

Kenan bu zamana kadar konuşmamıştı. Çünkü kimse ona zor kullanmamıştı. Batur kullanmak istese de albay müsade etmemişti. Ama fulyanın bu yaptığından sonra zorla başını salladı.

Fulya kuşağı çözüp ilerideki çöp kutusunun içine bıraktı ve yerine oturdu.

"Dinliyorum"

"Rojin, bir aracı ile gönderir kızları. Kim olduğunu bilmem. Bana o getirir, benden satılmalarını ister bende satarım. Başka bir şey bilmiyorum"

"Yasaklı madde? "

"Onu da aracı getirir. Bende kendi adamlarıma veririm. Ben satmam"

"Ne farkı var lan! "

Kenan bir saat boyunca bildiği herşeyi anlattı.

"Eğer sizin o şerefsiz adamınız gelmeseydi herşey çok başka olabilirdi"

Fulya ellerini sert bir şekilde önce masaya vurdu, ardından kenana sert bir tokat yapıştırdı.

"Sen benim devlet adamımla ne biçim konuşuyorsun lan! "

Kenan aldığı tokatla geriye doğru sendeledi ama düşmedi. Son anda toparladı. Fulya ayağa kalkıp bir tokat daha vurdu yüzüne ve odadan çıktı. Çok sinirlenmişti. Ama beklediğinden kolay olmuştu.

Albaya gidip raporunu ve dosyayı verdikten sonra askeriyeden çıktı.

"Fulya"

Arkasından gelen sesle o tarafa döndü. Barış koşar adım yanına geliyordu.

"Tebrikler konuşturdun adamı"

Gülümsedi.

"İşim bu"

"Bizde zor kullansak bizde konuştururduk. "

"Konuştursaydınız? "

Barış da gülümsedi.

"Albay izin vermedi"

Fulya başını sallayıp olduğu yerde durdu.

"Ahsenden haber var mı? "

Gece boyu uyumamışlardı. Özge de kayıp başvurusunda bulunmuştu emniyetten ama 24 saat geçmediği için bir haber yoktu.

"Arıyorlar ama malesef ahsen teröristlerin eline düşmüş olabilir"

Bu bilgiyi yarım bir şekilde verdi çünkü açık açık teröristlerin elinde diyemezdi. Gerçi bunun da bir farkı yoktu ama olsun. Fulya başını eğdi. İçten içe kendini suçluyordu yalnız gönderdiği için.

"Sıkma canını bulunacak" diyerek elini fulyanın omzuna koydu barış. Fulya artık dayanamayacaktı. Barışa bir adım atarak yaklaştı ve sıkıca sarıldı. Sarılmasıyla eş zamanlı olarak bir damla yaş gözlerinden firar etti.

Ağlayışı yavaş yavaş şiddetlenirken barış da sarılışına karşılık verdi. Fulya güçlüydü, ağlayamazdı. Tek ağladığı yer güvendiği kollar olurdu, barışa da güveniyordu artık. Bir kaç dakika öyle durduktan sonra ayrıldılar ve vedalaşarak oradan çıktı fulya.

*****

Üç gündür yer değiştiriyorduk. Önce mağaradaydık, sonra bir eve gitmiştik, baskın olacağını söyleyip çıkarttılar beni ordan, tekrar mağaraya geldik. Burası çok soğuktu, kar yağmıştı gece. Heryer bembeyaz karlarla örtülmüş, soğukluk seviyesi -7° olmuştu.

Üzerimde sadece kapşonlu hırkam vardı. Yılın ilk karı yağmıştı ve ben onu kaçırılarak karşılamıştım. Havalar gündüz güneşli, akşam soğuk giderken birden kar yağmış, etrafı soğuk etkisi altına almıştı.

Bir kez kaçmayı denedim, bacağımdan vuruldum. Kurşun sıyırmıştı ama yaranın dikilmesi gerekiyordu. Kan kaybetmiştim, gücüm tükeniyordu artık. Verdikleri yemeği yemek istemiyordum. Yemekler hem soğuktu, hemde tadı iğrençti.

Böyle bir yerde ne bekliyordum ki zaten. Batur anlaşılan anlaşmayı kabul etmemişti. Bu yüzden beni, anlaşma kabul edilene kadar burada tutacaklardı. Kırılmıştım. Benden bu kadar çabuk vazgeçmesine çok kırılmıştım. Anlaşmayı kabul etmese bile beni kurtarmak için uğraşabilirdi. Ben olsam ondan asla vazgeçmezdim oysa.

Gözlerimi açık tutmak için direndim. Ama olmuyordu. Kan kaybetmiştim, yemek yemiyordum ve gücüm yoktu. Ellerim soğuktan uyuşmuştu. Bacağımdaki yaranın acısını bile hissetmiyordum artık. Yüzümün bir kaç yerinde de yara vardı. Dudağım patlamıştı, kaşım yarılmıştı ve alnımı da çarpmıştım. Beni dövmüşlerdi. Yine batur yanımda yoktu.

"Hemen alın kızı çıkıyoruz! "

İçeri giren rojinin sesi ile zorla gözlerimi araladım. İki adam üzerime doğru geliyordu. Kollarımdan tutup beni ayağa kaldırdıklarında dışarıdan silah sesleri gelmeye başladı. Beni panikle yere bırakıp hemen silahlarına davrandılar ve koşarak dışarı çıktılar.

"Lan nereye kaçıyorsunuz? Kızı alsanıza! "

Rojin arkalarından bağırdı ama kimse onu duymadı bile. Gözlerim yavaş yavaş kapanırken artık tek duyduğum ses silah sesiydi.

*****

Kar yağışı, soğuk, yokuşlar ve kayan zemin. Bizi en çok bunlar zorladı. Timim ve ben nihayet ahsenin kaçırıldığı yerin bulunmasıyla göreve çıktık. Bu süre zarfında volkanın bir hain olduğu anlaşıldı ve volkan ilk fırsatta kaçtı.

Onun icabına sonra bakacaktık, öncelik ahsendi. Üç gündür görmüyordum onu. Üç koca gün. Sesini duymuyor, iyi mi kötü mü kestiremiyordum. Kar yağmıştı, üşürdü o. Hassastı, kırılgandı. Bazen deli cesareti olsa da korkardı.

Nasıl psikolog olduğuna hâlâ şaşırıyordum. Onun duygu ve düşüncelerine ters bir meslekti. Çabuk sinirleniyor, sinirlenince elleri titriyor, sesi çıkmıyordu. Hastalarıyla nasıl başa çıkıyordu aceba?

"Komutanım hazırız"

Yiğit'in sesi geldi kulaklıktan. Daldığım düşüncelerden sıyrıldım. Karşıdaki mağarada bir çok adam vardı. Rojin ve ahsen de ordaydı emindim. Rojin topalı saklamış, kendisi bu deliğe girmişti. Dışarıda nöbet tutan teröristlere baktım.

Hepsi de eğitimsiz, silah tutmayı bile beceremeyen bir yığın çöptü. Nefesimi dışarı verdiğimde bir buhar yukarı doğru süzüldü.

"İlk atış bende. Her bir mermiye bir leş istiyorum. Ahsenin kılına zarar gelmeyecek "

"Emredersiniz komutanım"

Gözümü dürbüne yaklaştırıp hedefi aldım. Rojin içeri giriyordu, peşinden de iki adam. Onlar içeri girdiğinde silahı ateşledim ve nöbet tutanlardan birini indirdim. Herkes ateş etmeye başlarken, onlar sağa sola kaçışmaya, saklanacak yer aramaya koyuldu.

İçeri giren adamlar da çıkıp ateş etmeye başladı. Dürbünle neredeyse beş adamı indirdim. Rojin kayanın arkasına sinmiş, atışlardan başını çıkartamıyordu.

"Komutanım yer değiştiriyorum" dedi barış. Nişancımızdı o bizim. En uzağı görür, imkansızı vururdu. Gözlerimi silahın dürbününden çekip arkaya bir bakış attım.

"Tamam dikkatli ol"

Başını sallayıp yerinden yavaşça kalktı ve biraz daha aşağı inip kendine bir yer buldu. Karın üzerinde yattığımız için üzerim ıslanıyordu. Hasta olmasak iyiydi.

"Komutanım adamlar azalıyor bizde aşağı inelim" dedi deniz silahı yan yatırmış.

"Herkes dikkatli olsun. Ahseni alacağız diye size bir şey olmasın. Gebertirim hepinizi de"

Bir kaç gülüş sesiyle onayladılar beni. Önce deniz kalktı yerinden ve biraz daha aşağı indi. Ardından melike, aras, yiğit ve efe kaan.

Bir ben kalmıştım. Adamların yarısı yere yığılırken, yarısı kaçmaya çalışıyordu. Herkes ilerideki kamyona doldu. Şöförü arabayı çalıştırırken barışa seslendim.

"Koçak kamyonet"

"Bende komutanım" ve bir silah sesi daha. Kamyonetin şöförünün başı direksiyona düşerken herkes öylece kala kaldı ve bir tanesi atlayıp öndeki adamı indirdi, yerine geçti.

Ama barış onu da indirince başka kimse buna cesaret edemedi. Karşıdan silah sesleri kesilince bizde durduk. Yavaşça ayağa kalktım ve ileri doğru bir kaç adım attım.

"Komutanım galiba mermileri bitti" dedi melike de ayağa kalkarak.

"Dikkatli olun. Yavaşça oraya giricez. Sağ bırakmayın kimseyi. Rojini bile! "

Artık onun ölüm saati gelmişti. Nasıl olsa bir şey anlatmıyordu. Yaşamasının da bir anlamı yoktu. Önümüze çıkan bir kaç kişiyi daha indirdik. Çok adam kalmamıştı. Mağranın önüne geldiğimizde yiğite benimle gel diye işaret verdim. Başını sallayıp peşime düştü.

İçeri girdiğimizde rojin kolunu ahsenin boynuna dolamış bir şekilde arkasında duruyordu.

"Yaklaşma"

"Merminin bittiğini biliyorum, at silahını teslim ol"

Elini yana doğru uzatıp bir el ateş etti.

"Bitmiş mi asker? Yaklaşma yoksa kız ölür"

Gözlerimi kapattım. Ahsen ayakta zor duruyor gibiydi. Bir ya sabır çektim. Sen gel onca soğuğa, dağa taşa dayan şu kadına sinir ol patlama noktasına gel. Dişlerimi sıktım ve gözlerimi açtım. Elimdeki silahı sıkı sıkı kavrıyordum.

"Ona bir şey olursa burdan leşin çıkar"

"Birşey olsun istemiyorsan çekil gideyim"

"Yok yaa! Ananın en akıllı kızı sen misin aceba? " dedi yiğit de arkadan alaya alarak.

"Bak rojin sona geldin artık. Burdan çıkışın yok! Ahseni bırak! Teslim ol!"

Kelimelerin üzerine bastırarak söyledim ama umursamadı. İyi madem benden günah gitti.

Karşıya doğru nişan aldım. Ahsene hiçbir şey olmayacaktı. İçimden kendime telkin vererek silahı ateşledim. Silahı ateşlememle eş zamanlı olarak ahsen yere yığıldı.

Bir an kalbim tekledi. İçimi bir korku esir aldı. Ahseni mi vurdum diye korkuyla bakarken arkasındaki rojin de alnından vurulmuş bir şekilde yere yığıldı.

"Ahsen! " koşarak yanına gidip başını ellerimin arasına aldım. Gözlerini zorla açıp baktı ama bilinci hemen geri kapandı, başı düştü.

"Yiğit hemen karargahla iletişime geçin bir helikopter göndersinler. Yanında da sağlık görevlisi gelsin hemen! "

Yiğit başını sallayıp giderken ahseni kucağıma aldım ve ayağa kalktım. Rojine dönüp baktım son kez, yaptıkları elbette yanına kâr kalmayacaktı, kalmamıştı da.

*****

Bölüm sonu.

yorumlarınızı ve oylarınızı bekliyorum. Hoşçakalın.

Bölüm : 02.12.2024 11:05 tarihinde eklendi
Okur Yorumları Yorum Ekle
Hikayeyi Paylaş
Loading...