24. Bölüm

23.

Ay
mylavanta_5

Yeni bölüm alarmı

oy sayıları çok düşük yorum da yapmıyorsunuz. Bazen kitabı silmeyi düşünüyorum geri yarım bırakmak istemiyorum. Biraz daha böyle devam ederse erken final yapacak.

keyifli okumalar

*****

Kaç saat uyudum bilmiyorum. Uyandığımda uçak inmek üzereydi. Bir kaç dakika kendime gelmek için uğraştım, ardından uçak durunca küçük el bavulumu alarak uçaktan indik.

Batur yanına kıyafet falan almamıştı çünkü evlerimiz karşılıklıydı. Kendi evinden giyinirdi. Kendimi çok gergin hissediyordum. Aşağı indiğimizde güneş gözlüğümü taktım. Batur elini uzatıp benim elimden tuttu.

Beraber arabaların oraya doğru ilerledik. Telefonundan kiraladığı arabanın plakasına baktı ve arabayı bulmaya çalıştı. En sonunda beyaz bir arabanın önüne geldiğimizde görevliye kimliğini gösterip bahşiş verdi ve yolladı.

Bu araba Batur'un arabasına hiç benzemiyordu. Batur'un arabası siyahtı, koltukları deri ve bej rengindeydi. Bu araba ise beyaz, koltukları kumaş ve siyahtı. Ama yine de araba olsundu da ne olursa olsundu.

Çantayı arka koltuğa atıp öne geçtim. Ellerim gerginlikten buz tutmuştu. İçimde hâlâ bir korku vardı. Batur elini benim elimin üzerine koyana kadar farketmedim daldığımı. Batura döndüm gülümseyerek.

"Ben senin yanındayım, korkma. İstediğin zaman çıkar geri geliriz"

Başımı salladım. Bir haftamız vardı. Bu bir haftayı iyi değerlendirmek istiyordum. Bir saatin sonunda bildiğim sokaklara giriş yaptık. Terliyordum sanki, nefesim yetmeyecek gibi oluyordu.

Önce batuşu beklediğim sokağa geldik. Bahçe duvarına baktım. Bazen buraya oturur onu beklerdim. Sonra ilerledik ve bizim mahalleye girdik. Karşıdan bizim ev görünüyordu. Eski, boyası dökülmüş, rengi solmuş yeşil bir ev.

Araba baturların evinin önünde durdu. Evlerimiz karşılıklıydı. Kış dolayısıyla dökülen yapraklar evimizi gün yüzüne çıkartmıştı. İlk baharda ve yazda yapraklar kapatırdı evin önünü şimdi açıktı.

Önce batur indi arabadan. Benim inmeye cesaretim yoktu. Kapı açıldı ve nermin teyze, Batur'un annesi göründü kapıdan.

"Oğlum" diyerek kollarını açtı ve batura doğru koştu. Arabanın camından izledim onları. Siyah saçlarına aklar düşmüş, yüzünün bazı kısımları ince çizgiler almıştı. Ardından 30 yaşlarında bir kadın çıktı. Kimdi bilmiyorum. Hatırladığıma göre Fadime abla olması lazımdı.

Emine abla, Fadime abladan büyüktü. O olma olasılığı yoktu. Nermin teyzeden sonra o sarıldı batura. Nermin teyze içeri geçmesi için Batur'un sırtından çekmeye çalıştı ama batur dönüp benim olduğum tarafa bakmaya başladı, onun bakışıyla Nermin teyze ve Fadime abla da bana bakmaya başladı.

İnme vaktim gelmişti. Kapıyı açıp yavaşça dışarı çıktım. Beni tanımamışlardı, bakışlarından anlıyordum. Kapıyı kapatıp yanlarına ilerledim ve Batur'un sol yanında durdum.

"Bu hanım kızımız kim oğlum? "

Nermin teyze bana güler yüzle bakıyordu. İsmimi duyunca gülüşü yerinde kalır mıydı emin değildim. Batur bana dönüp elini omzuma atıp beni kendine biraz daha yaklaştırdı ve gülerek ismim döküldü dudaklarından.

"Ahsen"

Nermin teyzenin yüzüne çevirdim başımı. Gülüşü yavaşça soldu, anında gözlerini, gözlerimden kaçırdı. Suçluluk duyuyor olmalıydı hâlâ.

"Ahsen mi? Bizim küçük ahsen mi?" dedi Fadime abla olduğunu düşündüğüm kadın. Batur başıyla onayladı. Gözlerim eline kaydı. Elinde bir alyans vardı. Nişanlı veya evli olmalıydı büyük ihtimalle.

"Eee hadi içeri geçelim artık" dedi batur beni de peşinden çekerek. Nermin teyze hâlâ yüzüme bakmazken içeri adımladık. Ezbere bildiğim evin girişine geldiğimde beni uzun bir hol karşıladı.

Sağ tarafında salon kapısı vardı, sol tarafında mutfak, biraz ileride Batur'un odası, emine ve Fadime ablanın odası, karşılarında da Nermin teyzenin odası vardı. Tam karşıda da tuvalet ve banyonun olduğu iki kapı.

Adımlarım salona geçti direkt. Yıllar sonra gelmek ve aynı bulmak burnumun direğini sızlatmıştı.

"Eee nasılsın ahsen" dedi Fadime abla.

"İyiyim abla sağol. Bu arada Fadime ablasın demi? Yıllar geçti görüşmeyeli unutmuşum yüzünü"

Gülümsedi ve başını salladı.

"Evet canım fadimeyim. Büyüdük artık, değiştik. Hem sende değişmişsin. Çok güzel bir kız olmuşsun? "

Bende gülümsedim. Küçükken hiç anlaşamazdık Fadime ablayla. Benden bebeklerini saklar, beni odalarına almazdı.

"Parmağındaki yüzük? " dedim sorar gibi. Yine gülümsedi içten bir şekilde.

"Nişanlandım. Emine ablam da evlendi hatta iki çocuğu var bir kız bir erkek. Hatta bir fotoğraf çekip ona atalım mı beraber? Seni görünce çok şaşıracak"

Yerinden kalkıp Batur'un ittirdi ve ortamıza oturdu. Telefonunu batura doğru uzattı.

"Kalk hadi bizim bir resmimizi çek"

Ya sabır diye bir baş hareketi yaparak yerinden kalktı ve telefonu alıp bizim resmimizi çekmek için kamerayı açtı. Fadime abla bana sarılıp gülümserken bende olabildiğince gülümsemeye çalıştım. Batur telefonu indirip Fadime ablaya uzattı.

"Aslında geçen batur seninle bir resmini paylaşmış hikayesinde. Bende seni sevgilisi sandım. İsmine çok dikkat etmemişim" dedi fotoğraflara bakarken.

Söylediği şey beni utandırmıştı. Başımı kaldırdığımda baturla göz göze geldik. Bana bakıyor, gülümsüyordu. Hemen başımı eğdim ve fotoğraflara bende bakmaya başladım.

"Dur hemen ablama atayım"

Fadime abla, emine ablaya resimleri atarken Nermin teyze batura seslendi.

"Oğlum bir bakar mısın? "

Sesi titrek çıkmıştı. Biz salona oturduğumuzdan beri yanımıza gelmemişti. Batur salondan çıkıp mutfağa geçti. Mutfak karşıda olduğu için sesleri bize ulaşıyordu.

"Niye getirdin onu buraya? "

"Anne evlerinden alması gerekenler vardı, ben İstanbul'a gideceğim dedi, bende tek gelmesin diye getirdim ne var bunda? "

"Götür onu hemen burdan"

"Anne! "

"Ne anne? İstemiyorum, götür"

Ayağa kalkıp mutfağa ilerledim. İkisinin bakışları da bana döndü.

"Merak etme Nermin teyze burda kalmıycam. Evimizin anahtarı sizdeymiş galiba, verirseniz ben gideyim"

Yüzüme bakmıyordu. Yanımızdan ayrılıp kendi odasına ilerledi.

"Ahsen annemin kusuruna bakma kendini... "

"Biliyorum batur açıklama yapmana gerek yok. Sende burda kal, ailenle vakit geçir. Biraz yalnız kalmak istiyorum. Sonra istersen gelirsin"

Başını salladı gülümseyerek.

"Gelirim"

Nermin teyze içeriye girip yüzüme bakmadan anahtarı uzattı. Kendini hâlâ suçlu hissediyordu, biliyordum. Bu yüzden istemiyordu beni. Fadime abla da yanımıza geldi.

"Ahsen gidiyor musun? "

"Evet abla kendi evime gidiyorum"

"Geleyim mi bende? "

"Yok biraz yalnız kalmak istiyorum"

Başını sallayıp onayladı.

Karşı eve doğru ilerledim. Adımlarım geri geri gitse de başka çarem yoktu, buraya kadar gelmiştim. Bahçeden içeri girdim. Yer yer karlar olsa da bazı yerler erimiş, su birikintisi olmuştu. Adımlarım yavaşladı ve durdu.

Arkamı döndüğümde Batur'un pencereden bana baktığını gördüm. Gülümsedim. Yanımda olmasa da güven veriyordu. Önüme dönüp eve ilerledim ve kapıyı anahtarla açtım. Ellerim buz kesmişti stresten.

Kapı açıldı, önümde vestiyer göründü. Evimiz zaten küçük bir evdi. İki oda bir salon. Benim odam en sondaydı. Annemlerinki de benimkinin karşısında.

Mutfak ve salonda karşı karşıyaydı. İçeriye bir adım attım. Ev çok soğuktu. Nefesim kesildi sanki. Bir adım daha attım ve kapıyı arkamdan kapattım. Burnumun direği sızlıyordu.

Salona geçtim. Heryere beyaz örtü örtülmüştü, heryer toz, pis içindeydi ve çoğu yerde örümcek ağları vardı. Burda kalacaksam, burayı temizlemeliydim.

Sonra aklıma bir soru düştü. Aceba babam annemi hangi odada katletmişti? Salon mu? Mutfak mı? Koridor mu? Yoksa yatak odası mı?

Adımlarım annemlerin odasına ilerledi. Kapıyı yavaşça ittirdim. Burası da çok soğuktu. Annemin olmadığı her yer çok soğuktu. Yatak üzerinde yorgan yoktu. Muhtemelen kötü olmasın diye kaldırmışlardı.

O gün ve ondan sonraki günler bu eve hiç sokmamışlardı beni. O yüzden hiçbir şey son gördüğüm günki gibi değildi. Dolaba ilerleyip annemin kıyafetlerinin olduğu kapağı açtım. Burnuma dolan annemin kokusu ile hazırda bekleyen yaşlar akmaya başladı.

Çok bile dayanmışlardı. Derin bir nefes aldım. Dolabı kapatıp çekmecelere ilerledim. Bir çekmeceyi açtığımda içinde annemin kullandığı sahte kolyeler, küpeler, bileklikler vardı. Annem takı takmayı çok severdi ve önceden hediye edilmiş hiçbir şeyi atmamış hâlâ saklamıştı.

Gençken annemin arkadaşı çokmuş, hep birbirine hediye verirlermiş. Hatta hediyeleşme günü bile yaparlarmış. Elimi uzatıp bir kolyeyi aldım. İçi açılan, içine fotoğraf konulan yuvarlak bir kolyeydi. Zinciri kararmış ama kolye ucu hâlâ sarıydı.

İçinde bir tarafta benim resmim vardı, diğer taraf boştu. Bunu almam lazımdı. Cebime koydum. Bir daha uzattığımda bu sefer kar taneli kolyeye uzandı. Beyaz, mavi ve laciver renklerden oluşan kar taneli kolyeyi de cebime koyup kapattım çekmeceyi. Diğerleri eski ve kararmıştı.

Kendi odama ilerledim bu sefer de. Annem albümlerimizi benim odama saklardı babam atmasın diye. Dolabımı açıp bir zamanlar bana tam olan ama şimdi küçücük kalmış kıyafetlerime baktım. İçlerinden sadece birini almak istiyordum, pamuk Prenses elbisem.

Eteği sarı, üstü lacivert bir kıyafetti üstelik simliydi. Ellerimle dokundum. Bunu alacaktım, ileride bir kız çocuğum olursa o giyerdi. Alt tarafta duran çekmeceyi açıp içinden albümleri aldım kucağıma.

Onu yatağa bırakıp diğer dolaba geçtim. Açtığımda ne kadar bebeğim, oyuncak ayım, takım, tokam varsa buraya biriktirilmişti. Annemin odasında ağlamaya başlamış, hâlâ devam ediyordum.

O dolaptan da alacaklarımı alıp kenara koydum. Batur'un bana hediye ettiği bir toka vardı. Üzeri incilerle kaplı çıtpıt toka. Severek takıyordum o zamanlar. Herkeste yoktu. Batur annesigil ile annanesinin yanına gittiğinde almıştı bunu bana.

İşimin bittiğini anlayınca salona geçtim. Önce örümcek ağlarını temizledim, toz aldım. Çarşafları kaldırıp bir güzel temizlik yaptım. Camları silerken farkettim ki Batur'un arabası evin önünde değildi.

İşim yaklaşık 2,5 saat sürmüştü. Bir hafta kalacaktım ve yaşanacak bir yer olması gerekiyordu. Saat öğleden sonra beşe geliyordu. Evin elektrik ve sularını da açtım. Bir hafta boyunca bana lazım olacaktı. Tek sorun şuydu ki, ben bu evde tek başıma nasıl kalacaktım?

Kendi odamın da tozunu almış, temizlemiştim. Sadece annemlerin odasına dokunmadım. Yorgan, battaniye, yastık. Kalacağım şeyleri makinaya attım. Deterjan olmadığı için dolaptan bulduğum sabunu attım kazanın içine. Durulanırken köpüklü çıkardı ama sabunu alıp bir daha durulardım artık. Onları da çıkartıp sobanın yanına serdim.

Dışarı çıkıp kömürlüğümüze geldim. Kapısı kilitliydi. Evden anahtarı alıp açtım ve biraz odunla kömür alıp sobanın kovasını doldurdum, yaktım. Ev yavaş yavaş ısınırken örtüler de kururdu böylece.

Acıkmıştım. Evde yiyecek bir şey de yoktu malesef. O sırada kapım çalındı. Açtığımda karşımda duran iki yaşlı kadına baktım öylece. Yaşları tahminen 50,60 civarıydı.

"Kızım ahsen, sen misin? " dedi bir tanesi. Başımı sallayıp onayladım.

"Vah vahh annen öldükten sonra Nermin seni hemen yetimhaneye verdi. Oralarda süründün kaldın. Biz seni hiç gelmezsin sandıydık"

Kaşlarım çatıldı. Buraya dedikodu aramaya mı gelmişlerdi.

"Niye gelmiştiniz? " diye direkt girdim konuya. Ev soğuyordu.

"Evde birini görünce bakmaya geldik. Filiz teyzen ben kız" dedi başındaki kaymış eşarplı kadın.

"Baktınız hadi iyi akşamlar. Ev soğuyor da" deyip yüzüne kapattım kapıyı. Aaa seslerini duysam da umursamadım. Salona geçip oturdum. Televizyon da yoktu, olsada neye bakacaktım ki?

Ofladım. Şuan yastaymışım gibi bir his vardı içimde. Evde duyduğum sesler yankılanıyordu kulağımda.

Ahsen annecim baban gelmeden yemeğini ye gel diyordu annem. Odamdan çıkıp salona geliyordum. Annemin tepsiye koyduğu yemeği yiyor odama gidiyordum.

Akşam babam geliyordu. Ben hiç çıkmıyordum çünkü bana kızacak herzaman bir bahanesi oluyordu.

Nerde lan bu kumanda! Diyordu önce. Çok konuşma da çay koy çay! Diye bağırıyordu anneme. Ne geziyorsun lan ilin nermin'inin evinde! Diyordu. Annemi Nermin teyzelere göndermezdi hiç nedense.

Bu evde annemle anım olduğu kadar babamın iğrenç sesi ile de dolu anım vardı. Babam beni istememişti, sevmezdi de kız olduğum için. Ama artık hayatımda yoktu.

Bir kez daha kapı çalındı. Bu kadın niye çalıyordu hâlâ kapımı? Sinirle kapıyı açtım.

"Baktın işte daha... "

Bu sefer karşımda filiz teyze değil, batur duruyordu.

"Hayırdır" dedi içeri bir adım atarak. Geri çekildim geçmesi için.

"Az önce filiz teyze geldi. Dedikodu arıyor galiba. Bana bakmaya gelmiş. Bende kapı çalınca yine o geldi sandım"

Elindeki poşetleri mutfağa bırakıp yanıma geldi.

"Pırıl pırıl olmuş ev. Eline sağlık"

Gülümsedim ve salonu gösterdim.

"Geçsene"

İkimizde salona geçip oturduk. İkimiz de kısa bir süre konuşmadık. Ardından bana döndü.

"Bu gece yalnız kalma bence ahsen"

"Sizde kalamam"

"Ben sizde kalayım? "

Batura döndü bakışlarım.

"Burda, benimle mi kalacaksın? "

"İstemez misin? "

Ne diyeceğimi bilememiştim.

"İsterim de annen?"

"Ben onu hallederim. Kalıyor muyum? "

Olumlu anlamda başımı salladım.

"Kalıyorsun"

"Tamam o zaman asker. Kalk bakalım, önce yemek. Şimdi sen acıkmışsındır, yorulmuşsundur da. Ben bizi idare edecek bir haftalık yiyecek aldım. Düş peşime"

Küçük bir kahkaha atarak mutfağa giden Batur'un arkasından ilerledim. Poşetleri tek tek karıştırdım. Küçükken de çok severdim market alışverişinden sonra poşet karıştırmayı. Alışverişi hep annem yapardı.

Önce tava tencere var mı diye kontrol ettim. Eski tavalar, tencereler vardı ama yıkanması lazımdı.

"Dur bi. Önce kullanacaklarımızı ben bir güzel yıkayım, sonra yemek yaparız"

"Tamam deterjan aldım ben. Poşetin içinde. "

Bir poşetten piril alıp bana uzattı. Bir de sünger. Güzelce yıkadım tencereleri, tavaları, kullanacağımız tabak, bardak ve kaşıkları. Ardından çubuk makarna yapmaya karar verip suyu ocağa koydum.

İkimizde su kaynayana kadar poşetleri boşalttık ve yerleştirdik. Sonra mutfaktaki yemek masasının sandalyelerine geçtik.

"Çok garip öyle değil mi? " dedim etrafa bakarak. Yıllar sonra gelip, kimseyi bulamamak çok garipti.

"Öyle " dedi o da sadece. Çok zordu benim için. Annemi çok özlemiştim. Onu son görüşüm olduğunu bilseydim, sıkıca sarılır, hiç bırakmazdım. Yanından ayrılmaz, gerekirse bende ölürdüm ama ondan ayrılmazdım.

Ama kader bizi bir şekilde ayırmıştı işte. Her şerde bir hayır vardı. Böylesi daha hayırlıydı belkide bilemiyorum.

"Su kaynadı" diyerek ayağa kalkan batur dağıttı dikkatimi. Ben de hemen ayağa kalktım. Makarnayı Batur'un elinden almaya çalıştım.

"Ver ben yaparım"

"Gerek yok sen otur, yoruldun zaten. Ben hallederim. "

"Olmaz sen misafirsin sen otur"

"Ahsen otur işte yapıyorum ben"

"Hayır ben yapıc... " derken elim tencereye çarptı ve tencere yana doğru kayıp suyun bir kısmı elime döküldü.

"Ağhh"

Hemen elimi çekip üflemeye başladım. Bu bana azdı bile. Adam ben yaparım demiş, ne diye inatlaşıyorsun?

"Ahsen! "

Makarnayı tezgaha bırakarak hemen elime uzandı.

"Off ahsen off! Bir kere de yerinde akıllı uslu dur kızım yaa"

İsyan ederek elimi musluğun altına tuttu ve suyu açtı. Elim çok yanmamıştı ama derisi hafif büzüşmüştü hemen. Ciddi bir şey yoktu ama bir kaç gün ağrısını çekerdim artık.

"İnatsın işte inat! " dedi kızarak. Ne yapıyım? Benim de yapım buydu

"Nerden bileyim ya suyun elime döküleceğini? "

Sesim ağlamaklı çıkmıştı. Hımm bir bu kaldı yapmadığın. Otur şuraya ağla ahsen. Batur bana yan gözle bakıp elime üflemeye başladı. Elim hem soğuk suda ıslanıyor, hem batur tarafından üfürülüyordu. Soğuk su sebebi ile artık elim yoktu galiba.

"Batur elim dondu"

Elimi musluk altından çekip musluğu kapattı.

"Biraz daha iyi mi? "

"İyi iyi. Açık kalsın, bir kaç saate acısı hafifler"

"Yanık kremi falan alayım mı eczaneden? "

Baktım bir süre yüzüne. Alsamıydı aceba? Alık alık bakmaya devam ettim. Karar ver artık! Alsın mı almasın mı? Hâlâ karar veremedim. Saf mıydım ben ne heralde? Hâlâ bakıyor kız cevap versene!

"Ahsen! "

"Hıhh? " daldığım yerden çıktım şükür ki.

"Alıyım mı almayım mı? "

"Bilmem"

Saftım galiba. Batur ya sabır diyerek gözlerini yukarı dikti.

"Bekle sen burda, sakın bir şeye dokunma. Yemek falan da yapma. Bu günlük hazır yiyelim, yarın yaparız. Ben krem ve yiyecek hazır bir şeyler alıp geliyorum"

Başımı salladım. Batur evden çıkıp giderken, bende yanan sobanın başına geçtim. Salon sıcacık olmuştu. Oda soğumasın diye kapıyı da kapattım. Ama dış kapının çalınması ile yerimden tekrar kalkmak zorunda kaldım. Aceba bir şey mi unutmuştu?

Kapıyı açtığımda karşımda duran Nermin teyze ile bakıştık. Gerçi yüzüme çok bakmamıştı, gözlerini kaçırmıştı ama neyse.

"Nermin teyze? "

*****

Bölüm sonu

Nasıl buldunuz bölümü?

Yorumlarınızı bekliyorum.

Bir sonraki bölümde görüşmek üzere. Hoşçakalın.

 

 

Bölüm : 06.12.2024 12:07 tarihinde eklendi
Okur Yorumları Yorum Ekle
Hikayeyi Paylaş
Loading...